Zihin, Menzili Korumak Değil, Geliştirmek İçin Çalışmalı

Psikiyatri için bilgi mi arıyorsunuz? Zihin, Menzili Korumak Değil, Geliştirmek İçin Çalışmalı makalesine göz atın ve Psikiyatri hakkında daha fazla bilgi edinin

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 19 Mayıs Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle gençlere yönelik önemli mesajlar verdi. 19 Mayıs’ın gençlere armağan edilmesinin ciddi bir vizyon göstergesi olduğunu kaydeden Tarhan, toplumsal ideallere sahip olmanın önemine dikkat çekti. Gençler sadece kendileri için çalışmamalı diyen Tarhan, “Genç arkadaşlarımın kişisel değil, yaşadığı toplumlarla ilgili idealleri olsun. Bir insanın çabası gayreti ne ise, kapasitesi ve gücü odur. Gücü, gayreti, çabası eğer yaşadığı toplumsa, insanlıksa o derece büyük işler yapar. Asıl ideal sağlam bir nesil yetiştirmek olmalıdır. Binalar yapmak yerine sağlam nesil yetiştirmeye odaklanmamız gerekiyor.” dedi. Zihni, menzili korumak değil, geliştirmek için çalıştırılmalı diyen Tarhan, vizyon olabilecek şeyi hayal etmeden yapabileceklere odaklananların ikinci adam olacağını da söyledi.

Yeniliği yakalayabilme ve geleceği inşa edebilme kapasitesi olan gençlerin yeni bir vizyonla hayata bakmalarını sağlamanın çok önemli olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gençliğe bu bayramın armağan edilmesi Atatürk’ü Anma ve Gençlik Bayramı olarak anılması aslında ciddi bir vizyonun göstergesidir. ‘Gençliği iyi, doğru, güzele yönlendiren toplum geleceğini iyi, doğru, güzele yönlendirmiştir’ diye bir söz vardır. Asıl ideal sağlam bir nesil yetiştirmektir.” dedi.

Zihnimizi menzili korumaya değil, menzili geliştirmeye yönelik çalıştırmamız gerekiyor…

Kuşaklar arasında çatışmaların geçmişte Mısır papirüslerinde, Hitit tabletlerinde hep var olduğuna işaret eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu normaldir ama statükocu olanlar bunu anlayamıyorlar. Belli bir kuşakta da statükocu olmayanlar gençliği daha iyi anlıyorlar, daha iyi örnek olup yönlendirebiliyorlar.” dedi. Tarhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesela Hz. Ali’nin bir sözü vardır, ‘çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.’ Müthiş bir öngörüdür. Çocukları bu şekilde yetiştirmemiz ve kendimizi buna hazırlamamız gerekiyor. İnsanoğlu konforunu bozmamak için alıştığından ayrılmıyor. Eğer kendini başarılı, yeterli görüyorsa, devamlı menzili korumaya yönelik zihnini çalıştırıyor. Hâlbuki akıl çağında yaşıyoruz, böyle bir zamanda zihnimizi menzili korumaya değil, menzili geliştirmeye yönelik çalıştırmamız gerekiyor. Statükocu kişilikler bir müddet sonra anakronik dediğimiz kronolojide bozulmuş bir zihne sahip oluyor. Kendisi burada ama zihni geçmiş çağda yaşıyor. Anakronik kişiler çocukluk döneminde oturup kalırlar hiç büyümek istemezler. Çocuklukla vedalaşmak gerekiyor, gençlikle vedalaşmak gerekiyor ve böyle büyümek gerekiyor. Bunu yapamıyorlar.” dedi.

Ya hep ya hiç’e gitmeyelim

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Cumhuriyetin kuruluşunda yaşanan zorluklara da değinerek, Osmanlı’yı yok sayan yaklaşımı eleştirdi. Tarhan, “Osmanlıyı artılarıyla eksileriyle birlikte alıp onunla vedalaşıp yeni bir Cumhuriyet kurmamız gerekiyor. Anlaşmadığımız için çatışma toplumunda şu anda kimlik karmaşası sürüp duruyor. Erzurumluların bir sözü var ‘tulumcu’ derler yani ‘ya hep ya hiç’,‘ya bizim gibi olsun’ derler ‘ya da tam karşımda olsun.’ Bu yaklaşımlar bu çağa ve insanın psikolojik sağlığına da ruhsal sağlamlığına da uygun değil. Çünkü sadece siyah beyaz yok. Gri alanlar da var. Evren böyle ihtimallerle çalışıyor. Bu nedenle ‘ya hep ya hiç’e gitmeyelim gençler. Cumhuriyeti kuran bakış açısı bu. Geçmişin artılarını da eksilerini de görelim ama geleceğe bakalım, geçmişe takılı kalmayalım.” diye konuştu.

Hakikati ararken bilim yöntem sunar

Bilimsel sağlamlık sayesinde insanların kolay ikna edilebildiğini ifade eden Tarhan, “Mustafa Kemal, ‘Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir’ diyor. Bence en güzel sözü budur. Dogmatik bağlılığı değil, bilimsel kanıta göre bağlılığı savunuyor. Bu, çağın doğrusunu yakalamaktır. Bunun için de gençler üzerinde kabul görüyor. Bugün de buna ihtiyacımız var. Bilim yöntem sunar, hakikati ararken bu yöntemleri kullanırsan kanıta dayalı gitmiş olursun. Kullanmazsan sadece dogmatik olarak bağlandın denir, inandırıcı olmaz. Bilimsel sağlamlık çağındayız. Bilimsel sağlamlığı sunduğun zaman insanları ikna etmek kolay oluyor. Cumhuriyetin kuruluşunda da bu vizyonla hareket edildi, İstanbul’daki meclisi dağıtıp aynısını Ankara’ya kurdular, bu geçişte vizyon çok önemliydi.” diye konuştu.

Cumhuriyetin kuruluşundaki dinamiğin doğru bir şekilde analiz edilmesi gerektiğini belirten Tarhan, “Tarihçilerin ideolojik ön yargıları değil objektif değerlendirmeleri Cumhuriyete olan saygınlığımızı daha da arttıracak. Bu nedenle sağlam bir tarih bilincine sahip olmak demek, insanın kendi özgeçmişini, kişiliğini tanıması demek. Hepimizin özgeçmişinde güçlü yönlerimiz, zayıf yönlerimiz var. Hatalarımız var. Önemli olan hatalardan ders çıkarıp geleceğe bakabilmek. Bu nedenle 19 Mayıs’ta Atatürk’ü Anma Gençlik Bayramı derken arkadaki bu anlam boyutuna bakmamız önemli. Anlamaya çalışmak, bugün de yaşasaydı ne yapardı diye düşünmek gerekiyor.”

Bir insanın çabası gayreti ne ise, kapasitesi ve gücü odur

İyilik kötülük mücadelesinin Hz. Adem’den beri devam ettiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan gençlere şu tavsiyelerde bulundu: “Böyle bir dönemde gençlere en önemli tavsiyem, sadece kendileri için çalışmasınlar. Kişisel idealleri değil, yaşadığı toplumlarla ilgili idealleri olsun. Bir insanın çabası gayreti ne ise, kapasitesi ve gücü odur. Çabası, gayreti kendi egosuysa sınırlıdır. Gücü, gayreti, çabası eğer yaşadığı toplumsa, insanlıksa o derece büyük işler yapar. Onun için ideali bizi aşmalı, aşkın bir ideali olmalı. Böyle idealler gençleri daha büyük, daha önemli küresel işler yapmaya iterler. Varoluşla ilgili problemlerini de çözmüş olurlar.”

İdealist, sağlam nesil yetiştirmekten daha büyük bir fabrika mı vardır?

Gelişmiş ülkelerde bütçenin büyük bir kısmının Ar-Ge’ye ayrıldığını belirten Tarhan “Bütçenin çoğu gençlikle ilgili konuları, gençliği kazanmaya gidiyor. İdealist, sağlam nesil yetiştirmekten daha büyük bir fabrika mı vardır? Daha büyük bir köprü mü vardır? Yol mu vardır? Sağlam bir nesil yetiştirmek asıl idealdir. Binalar yapmak yerine sağlam nesil yetiştirmeye odaklanmamız gerekiyor. Bunun olması için muhakkak bununla ilgili vizyon, misyon, değerler belirlenmelidir. Vizyon: Bir insanın olabileceği şeyleri hayal etmesi, misyon: Yapabileceği şeylere odaklanmak. Onun için yani vizyon olabilecek şeyi hayal etmeden yapabileceklere odaklanırsan sadece iyi bir ikinci insan olursun, ikinci adam olursun.” dedi.

Lider olmak istiyorsan vizyonunu belirlemelisin

Tarhan, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle gençlere liderliğin yolunu tanımladı: “Bir lider olmak, kendini aşmak istiyorsan yani hayatta iz bırakarak giden bir insan olmak istiyorsan muhakkak önce vizyonunu belirlemelisin. Vizyonda ego ideali ve geleceğini planlamak vardır. Takım çalışması gerekir. Tek başına dâhiler başarılı olamıyor ama ekip kuranlar olabiliyor. Bununla birlikte etik değerlerinin de olması gerekiyor. Samimi olmak, içten olmak, doğal olmak, insanları sevmek, dürüst, çalışkan olmak, sözünün eri olmak, açık ve paylaşımcı olmak… Bunların hepsi etik değerlerdir. Takım çalışması bu zamanın en önemli ruhudur.” dedi.

İnsanın tek rakibi kendisidir

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlerin çok daha güzel bir hayatı olması için sözlerini yine önerilerle tamamladı:

“Aslında insanın tek rakibi kendisidir. Kendi içimizdeki tembellik, üşengeçlik, vizyonsuzluk bizim rakibimizdir. Onun için gençler kendilerini başkalarıyla kıyaslamasın, başka rakiplerle hiç uğraşmasınlar. Kendilerine bir hedef koysunlar, kendilerindeki olumsuz duygularla rekabet etsinler ve onları yenip geçsinler. Böyle hedefe ulaşırlar. Amerikalıların güzel bir sözü vardır; ‘No pain, no gain’ diye. Yani ‘sancı, acı, çile yoksa kazanç yok’. Kolaya kaçmasın gençler. Hayatta psikoloji yasası var. Hayat mükafatını zorluklara tahammül edenlere veriyor. Başı dik dolaşmaktan, onurlu yaşamaktan daha güzel bir şey var mı? Bunun için emeğinle kazanacaksın. Hiç kimse parazit olmaya çalışmasın. Alın teriyle kazansınlar. Çok daha güzel bir hayatları olur.”

Bu Yüzyılın Görmezden Gelinen Salgını: Dijital Demans

Nörolojik Hastalıklar için bilgi mi arıyorsunuz? Bu Yüzyılın Görmezden Gelinen Salgını: Dijital Demans makalesine göz atın ve Nörolojik Hastalıklar hakkında daha fazla bilgi edinin

Hepimiz dijital bunama durumundayız.

2012 yılında Alman sinirbilimci Manfred Spitzer bilişsel yeteneklerin bozulmasına neden olan dijital teknolojinin aşırı kullanımını tanımlamak için ‘Dijital Demans’ terimini türetti. Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, “Dijital demans, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgınıdır ve bu da gelecek nesillerimizi etkilemektedir.” diyor. Hepimizin, temel günlük görevleri bile tamamlayamayacak kadar dikkatimizin dağıldığı dijital bunama durumunda olduğuna dikkat çeken Şalçini, dijital demansın belirtilerini de sosyal izolasyon, hareket eksikliği, öfke, kısa süreli hafıza kaybı ve gelişimsel gecikmeler olarak sıralıyor.

Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, günümüz pandemisi olarak nitelendirdiği ‘Dijital Demans’ hakkında bilgi verdi.

İnsanlar zihinsel aktiviteleri makinelerin yapmasına izin veriyor

‘Dijital demans’ın 2012 yılında Alman sinirbilimci Manfred Spitzer tarafından bilişsel yeteneklerin bozulmasına neden olan dijital teknolojinin aşırı kullanımını tanımlamak için türettiği bir terim olduğunu belirterek sözlerine başlayan Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, dijital demansın bireylerin elektronik cihazlarda aşırı miktarda zaman geçirdiklerinde geliştiğini söyledi.

Spitzer’e göre insanların teknolojik cihazlar sayesinde, telefon numaraları, şifreler ve diğer bilgileri cihazlara depolayarak zihinsel aktivitelerini makinelerin yapmasına izin verdiklerini kaydeden Şalçini, “Bunun sonucunda gençler ve özellikle ergenlerin bilişsel yeteneklerinde bir düşüş görülmektedir. Dijital çağda büyüyen çocukların bilişsel sorunlar ve dikkat sorunları geliştirdiğini, ayrıca hafıza, organizasyon, muhakeme, problem çözme ve yüz yüze sosyal iletişimde sorunlar yaşadıklarını gösteriyor.” açıklamasında bulundu.

“Dijital demans”, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgını

Özellikle COVID-19 salgınının bizi eve hapsederek teknolojiye yönelik bağımızın artmasına neden olduğunu vurgulayan Şalçini, “Değişen dünyada uzaktan eğitim ve online iş imkanları arttı. Ayrıca son zamanlarda yapay zekanın baş döndürücü hızla artması teknolojiye bağımlılığımızı artırmakta ve dijital demans salgınının etkilerini hızlandırmaktadır. Dijital demans, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgınıdır ve bu da gelecek nesillerimizi etkilemektedir.” dedi.

Hepimiz dijital bunama durumundayız

“Bugün hepimiz, temel günlük görevleri bile tamamlayamayacak kadar dikkatimizin dağıldığı dijital bunama durumundayız.” ifadelerini kullanan Şalçini, “Başta Alzheimer hastalığı olmak üzere bunama yelpazesindeki hastalıklar yaşla birlikte artarken, dijital demans gelişen beyinleri olan çocukları bile etkileyebiliyor. Elektronik cihazların genç yaşta aşırı kullanımı, doktorlar ve psikologlar için artan bir endişe kaynağıdır. Sosyal izolasyon, hareket eksikliği, öfke, kısa süreli hafıza kaybı, gelişimsel gecikmeler dijital demansın belirtilerinden bazılarıdır.” diyerek dijital demansın etkilerine dikkat çekti.

Okumak için basılı medyaya teşvik edilmeli

Günümüzde okullarda bile kaçınılmaz olarak teknoloji kullanımının giderek arttığını kaydeden Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, “Gelecek nesillere teknolojiyi akıllıca kullanmayı öğretmek gerekiyor. Çalışmalar basılı materyalleri okumanın, okuduğunu anlamayı artırdığını gösteriyor. Bu sebeple okumak için tablet ve akıllı telefon yerine dergi, çizgi roman, gazete gibi basılı medyanın daha fazla kullanılması teşvik edilmeli.” önerisinde bulundu.

Değişim bizimle başlar

Beyni aktif ve sağlıklı tutmak için oyun oynama ve egzersiz yapmanın son derece önemli olduğunun bilindiğine dikkat çeken Şalçini sözlerini şöyle tamamladı:

“Açık hava sporları oynamak gerçek zamanlı problem çözmeyi teşvik eder. Çocukların teknolojik cihazlarda sadece dikkat artırıcı ve reaksiyon zamanı temelli oyunlar yerine en azından düşünmeye ve problem çözmeye izin veren satranç, scrabble, yapboz gibi oyunları oynamaları teşvik edilmeli. Ayrıca çocuklar ebeveynlerinin aynasıdır, gördüğünü uygular, duyduğunu değil. Değişim bizimle başlar.”

Kalp yetersizliği hastalarında tedavi açığı çok büyük

Tıp bilimi, klinik ve laboratuvar esaslı büyük araştırmalarla, Kalp Yetersizliği alanında her birisi ayrı birer başarı hikayesi olan 4 grup ilacı keşfetti ve hastaların hizmetine sundu. Önce beta blokerler ve aldesteron antagonisti Spironolakton, adım adım yerlerini pekiştirdiler ve hastaların yaşamlarına konfor ve ömürlerine ömür kattılar. Son 10 yıllık süreçte ise ilk önceleri Diyabetik hastalarda kan şekeri düzeylerini ayarlamak amacıyla geliştirilen SGLTi2 grubu ilaçlar keşfedildi.

Tıp bilimi, klinik ve laboratuvar esaslı büyük araştırmalarla, Kalp Yetersizliği alanında her birisi ayrı birer başarı hikayesi olan 4 grup ilacı keşfetti ve hastaların hizmetine sundu. Önce beta blokerler ve aldesteron antagonisti Spironolakton, adım adım yerlerini pekiştirdiler ve hastaların yaşamlarına konfor ve ömürlerine ömür kattılar. Son 10 yıllık süreçte ise ilk önceleri Diyabetik hastalarda kan şekeri düzeylerini ayarlamak amacıyla geliştirilen SGLTi2 grubu ilaçlar keşfedildi. Diyabetik hastalarda özellikle vücuttan ve böbreklerden tuz ve şeker atılımını artırarak kalp yetersizliği hastalarında, hastaların şikayetlerini ve hastanelere yatma ihtiyaçlarını azaltırken, kalp yetersizliğine bağlı ölümleri azalttığı farkedildi. Benzer şekilde valsartan + sakubitril kombinasyonu ilaç devreye girdi.

Kalp yetersizliği hastalarında, tuz alımı ve sağlıklı diyet ile birlikte 4 grup ilacın etkin dozda ve güvenli kullanılmaları ile artık bu hastalığın insan hayatına verdiği olumsuzluklar inanılmaz bir şekilde azalmıştır. Hastalar bu tedaviden çok fayda görmektedirler. Hem hastaların ve hem de hekim olarak bizim yüzümüz gülmektedir.
Ancak, bütün yüz güldürücü ve inanılmaz derecede güzel ilaçlar piyasaya çıkmışken ve kullanılabiliyorken, tüm dünyada bizzat hekimlerin bu 4 ilacı eksiksiz bir şekilde hastalara verme oranları %5 ler civarındadır. Yani Kalp Yetersizliğinde tedavi açığı çok büyüktür. Unutulmamalıdır ki, Kalp Yetersizliği ciddi bir hastalıktır ve her hastaya ilk muayenede çok detaylı bir inceleme için yeterli vakit ayrılmalıdır. Her hastaya EKG, Akciğer Röntgeni, Renkli Dopler Ekokardiyografi, bazı durumlarda da Kardiyak MR, Tomografi ve Anjiyografi tetkikleri yapılması gerekir. Kalp yetersizliği hastalarında böbrek fonksiyonları, böbrek ultrasonografisi, kan BNP/Pro BNP, Troponin, Sodyum ve Potasyum düzeyleri ve hemogram bakılmalıdır.
İlaç tedavisindeki eksiklikler tamamlanmadan, hastalarda tam düzelme olmaz. Tedaviye başlandıktan sonra da hastaların düzenli Kilo, EKG, Mueyene ve Ekokardiyografi değerleri ölçülmelidir.
Optimal ilaç tedavisi ile kalp fonksiyonları düzelir, kalbin performansı artar, ejeksiyon fraksiyonu artar, LVdP/dT değerleri yükselir, Mitral yetersizliği şiddeti azalır ve hastaların akciğer basınçları düşer. Bütün bunların sonunda Kalp Yetersizliği hastalarında iyilik çok büyük bir hali elde edilir, yaşam kalitesi artar, hastaneye yatma ihtiyaçları azalır ve en önemlisi de ölümler azalır.
Sözlerime son verirken, kalp de yorulabilir ve iyi bir tedavi ile düzelir. Unutma, Kalp Yetersizliği çaresiz değildir. Kendin için bir şey yap ve tedavi eksiklerini tamamla.
Kalın sağlıcakla
Prof. Dr. Ramazan Akdemir
Sakarya
09.05.2023

Kalpte üfürüm ilk bulgu olabilir

Doğumsal kalp hastalıkları, bazen sessiz ve çok yavaş ilerleyebilir. Bu nedenle, yetişkin yaşa gelmiş doğumsal kalp hastalıklı insan sayısı az değildir. *ASD, VSD, PDA, PFO ve Aort Koarktasyonu başlıca doğumsal kalp hastalıklarındandır. *Çok dikkatli bir şekilde yapılan Ekokardiyografi teşhis için yeterli olabilir. *Kalpte üfürüm yanında, nefes darlığı, morarma ve çabuk yorulma diğer önemli bulgulardır. *Doğumsal kalp hastalığı ihmale gelmez.

Doğumsal kalp hastalıkları, bazen sessiz ve çok yavaş ilerleyebilir. Bu nedenle, yetişkin yaşa gelmiş doğumsal kalp hastalıklı insan sayısı az değildir.

*ASD, VSD, PDA, PFO ve Aort Koarktasyonu başlıca doğumsal kalp hastalıklarındandır.

*Çok dikkatli bir şekilde yapılan Ekokardiyografi teşhis için yeterli olabilir.

*Kalpte üfürüm yanında, nefes darlığı, morarma ve çabuk yorulma diğer önemli bulgulardır.

*Doğumsal kalp hastalığı ihmale gelmez.

Diyabet bir kalp hastalığıdır

Hangi tipte olursa olsun, diyabet kalp damar sistemini erken evrelerde bozan bir hastalıktır.  Damarların iç kısmını döşeyen tek sıra endotel hücrelerindeki bozulma daha sonra ateroskleroz plaklarının gelişmesi ile damarda daralma veya genişlemelerle ilerleyici bir süreçtir. Diyabetik hastalarda insülin direnci veya eksikliği nedeniyle vücut glükozu yeteri kadar kullanamaz ve vücutta glükoz metabolizması bozulur. Diyabetik olmayanlara göre, diyabetik hastalarda atardamarların her üç katmanı da hastalığın zararlı etkisi altındadır.

Hangi tipte olursa olsun, diyabet kalp damar sistemini erken evrelerde bozan bir hastalıktır.
Damarların iç kısmını döşeyen tek sıra endotel hücrelerindeki bozulma daha sonra ateroskleroz plaklarının gelişmesi ile damarda daralma veya genişlemelerle ilerleyici bir süreçtir. Diyabetik hastalarda insülin direnci veya eksikliği nedeniyle vücut glükozu yeteri kadar kullanamaz ve vücutta glükoz metabolizması bozulur. Diyabetik olmayanlara göre, diyabetik hastalarda atardamarların her üç katmanı da hastalığın zararlı etkisi altındadır.
Yeni tanı diyabet hastalarının 5 veya 10 yıllık kalp krizi, inme ve ölüm riski diyabetik olmayan ve kalp krizi geçirmiş bir insanın riski ile aynıdır.
O halde diyabetik hastalarda, en başından itibaren kardiyovasküler korunma çok önemlidir.
Diyabetik hastalarda ateroskleroz daha yaygın ve daha erken ortaya çıktığı gibi, kalp damarları yapısal olarak da daha farklı olması nedeniyle koroner by-pass ve stent tedavileri de diyabetik olmayanlara göre daha olumsuz seyreder.
Korunma ve tedavide, kan şekeri kontrolü esastır. Aynı zamanda, kan yağları, tansiyon ve kilo kontrolü yanında fiziksel aktivite ve sağlıklı yaşam konusunda daha fazla dikkat gerekir.
Diyabet önlenebilir bir hastalıktır. Sıkı sağlıklı diyet ve egzersiz, diyabet gelişimini yarı yarıya azaltabilir. Aynı şekilde, diyabetik hastalarda aterosklerotik risk faktörlerinin kontrol edilmesi de bir o kadar yararlıdır. Sigara içilmemesi veya bırakılması,
LDL kolesterolün ve trigliseritlerin düşürülmesi, HDL nin yükseltilmesi, ACEI ve ARB grubu ilaçlarla kan basıncı kontrolü ve kan sulandırıcı ilaçlar kalp damar hastalıkları gelişmesi, kalp yetersizliği ve inme riskini azaltır.
Özet olarak, sağlıklı ve doğal beslenmeye ilaveten fiziksel aktivite ve kilo kontrolü ile diyabet gelişmesi önlenebilir. Diyabetik hastalarda da kalp ve damar olayları önlenebilir.
En azından yılda bir, rutin tetkiklere ilaveten, EKG, EKO ve kardiyoloji muayenesi yanında gerekiyorsa Tansiyon Holter ve Ritim Holter yapılması düşünülebilir.
Sözlerime son verirken, hastalıktan korunmak, vücudumuzu yıpratmamak istiyorsak ayağımızı sıcak, başımızı serin tutmalıyız; olur olmaz şeyleri sıkıntı konusu yapmamalı, geniş yürekli olmalıyız.
Sağlıcakla kalın
Prof. Dr. Ramazan Akdemir
10.05.2023
Sakarya

Ayak ve bacak damarlarında daralma sonumuz olmasın

Ateroskleroz çok erken yaşlarda başlayan bir süreçtir. Sigara, hipertansiyon, şeker hastalığı, kan yağları yüksekliği, stres ve hareketsiz yaşam aterosklerozun başlıca risk faktörleridir. Ateroskleroz, insan vücudunda en sıklıkla, karın Aortunda, şah damarlarda, kalp ve bacak damarlarında görülür ve tedavi edilmediği takdirde ateroskleroz ilerleyici bir hastalıktır.

AYAK VE BACAK DAMARLARINDA DARALMA SONUMUZ OLMASIN

Ateroskleroz çok erken yaşlarda başlayan bir süreçtir. Sigara, hipertansiyon, şeker hastalığı, kan yağları yüksekliği, stres ve hareketsiz yaşam aterosklerozun başlıca risk faktörleridir. Ateroskleroz, insan vücudunda en sıklıkla, karın Aortunda, şah damarlarda, kalp ve bacak damarlarında görülür ve tedavi edilmediği takdirde ateroskleroz ilerleyici bir hastalıktır.
50 yaşın üzerinde herkes ABİ denilen ayak bileği kol indeksi değerine baktırmalıdır. Eğer ABİ değeri 0.9’un altındaysa Periferik Arter Hastalığı teşhis edilmiş olur.
Topallama, yürürken ayak veya bacaklarda ağrı, geçmeyen yaralar veya istirahat ağrıları en sonunda gangren ve ayakların kesilmesi ile son bulabilir.
Tedavide en önemlisi sigaranın bırakılmasıdır. İlaveten kan şekeri ve hipertansiyonun kontrolü, kan sulandırıcı ilaçlar, balon ve stent tedavileridir.

Vajinismus korkutmasın

Vajinismus nedir? Sebepleri nelerdir? Tedavisi mümkün mü?

Öncelikle vajinismusun isteğe bağlı olmadığı bilinmelidir.Bunun altında yatan kesinlikle psikolojik ve fiziksel geçmişimize bağlı bir takım nedenlerden oluşur.

Peki Vajinismus nedir ? Tedavisi var mıdır ?

Vajinismus; kadınlarda görülen cinsel ilişkiye girme korkusudur. Vajinismus yaşayan kadınlar partnerleriyle birliktelik yaşayamazlar. Fakat bunun kesinlikle cinsel isteksizlik olarak algılanması yanlıştır. Partnerini ya da eşini çok seven,arzulayan kadınlar, ilişkide çok mutlu fakat cinsellikte kendine bağlı sebeplerden dolayı kaçıngan olabilir.

Tedavi sürecinde ise ilk önce vajinismusun sebebini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırız. Çoğu zaman çocukluğa kadar inen, bilinçaltında kalıplaşmış, daha çok baskıcı aile modelinde yetişen kız çocuklarında kendini koruma refleksi olarak gelişen bir hastalıktır. Bazen ise sebebini bile anlamlandıramadığımız ”gizli travma” dediğimiz, kişininde bunu hatırlamadığı sebeplerle ortaya çıkmış olabilir. Ne yazık ki bu sorun, gündelik hayatımızda anlayabileceğimiz ve erkenden önlemini alabileceğimiz bir şey değildir. Genellikle kadınlar evlendikleri ilk gece vajinismusu olduğunu anladıklarını söylerler.

Vajinismus, partnerinizle cinsel birlikteliğe hazır olmanız fakat bu süreci bir türlü başlatamamanız, korkmanız, kasılmanız, ağlamanız, vajina kaslarınızı sıkmanız olarak tanımlanabilir. Bu süreç eşleri psikolojik olarak yıpratan, kadının kendini suçlamasına sebep olan zor bir süreç olabilir. Fakat kesinlikle tedavisi mümkündür. Bu süreçte partnerinizin de anlayış ve sevgi göstermesi, sizin iyileşme sürecinize olumlu katkı sağlayacaktır.

Cinsel Terapi Uzmanları bu alanda hem bireysel hem de çiftlerle terapiler gerçekleştirir.Bu terapilerde zaman zaman ev ödevleri ve uygulamalı egzersizler verilir. Hem somotik(bedensel), hem de psikolojik olarak detaylı bir terapi süreciniz başlar. Ne kadar hızlı sonuç alacağınız kesinlikle size bağlıdır. Fakat unutmamak gereken bir şey vardır. Vajinismus kendi kendine iyileşen bir sorun değildir. Mutlaka tedavi edilmelidir.

Evlilikte senin paran benim param olur mu?

Evlilikte para paylaşımı en fazla tartışmaya neden olan konulardan biri. Bu konuların evlilik öncesi konuşulmasını öneriyoruz ama konuşulmadığı durumlarda neler yapılır, nasıl aşılır?

Evlilikte maddi konular nedeniyle kavgaya tutuşmak istemiyorsanız önecelikle bu konuda net olmakta yarar var. Peki evlilikte para kavgaları nasıl aşılır?

🍀Mesele çok para değil, parayı doğru yönetmek
Para ilişkili sorunlar açık açık konuşulmadığında zamanla ilişkide çatırdamalar oluşurken, çiftler de birbirinden uzaklaşmaya başlar. Bu gibi sorunların önüne geçebilmenin çözümü ise çiftlerin çok para sahibi olmalarından değil, paralarını beraber doğru yönetebilmelerinden geçer.

🍀Evlenmeden önce açıkça para konuşun
Bireylerin para konusunda birbirlerine uyum sağlamaları için de evlilik öncesinde mutlaka finansal bir değerlendirme yapılmalıdır. Çiftler karşılıklı olarak ne kadar para kazandıklarını birbirleriyle paylaşmalı, kimin nereye para harcayacağını belirlemelidir. Ayrıca gelecek süreçte ne kadar para kazanılacak, ortak bir hesaba aktarılacak mı gibi sorulara da yanıt aranmalıdır. Bu konuşma tartışma odaklı değil, daha çok anlaşma odaklı olmalıdır.

🍀Eşinizden habersiz borca girmeyin, borç vermeyin
Eşler para konusunda bazen birbirlerine karşı dürüst olamayabiliyorlar. Beğendiği bir ürünü alması, arkadaşına borç vermesi, bir yere yatırım yapması gibi bir çok konuda eşler birbirlerine danışmıyor hatta gizleyebiliyor. Bu tür durumlar eşler arasındaki güvensizliği arttırması ve gerginlik oluşturması nedeni ile çok tehlikelidir. Oluşan gergin ortam eşler arasındaki huzursuzluğu ve mutsuzluğu arttıracaktır. Bu nedenle para ile atacağınız önemli adımları eşinizle konuşmalısınız.

🍀Maddi durumunuz konusunda dürüst olun
Maddi durumunuz konusunda dürüst ve açık davranın; eşinizi de olduğu gibi kabul etmeye hazır olun.

Çiftlerde sağlıklı iletişim

Partnerinizle yada eşinizle ilişkinizde hiç sorun olmayacağını hiç tartışma olmadan şahane bir iletişiminiz olabileceğini hiç düşündünüz mü ?

Partnerinizle yada eşinizle ilişkinizde hiç sorun olmayacağını hiç tartışma olmadan şahane bir iletişiminiz olabileceğini hiç düşündünüz mü ? Aslında kusursuz ve stabil ilişkiler kulağa nekadar şahane gelsede yorucu ve monoton olabilir. İlişkide seviyeli tartışmalar, seviyeli sert iletişim biçimleri ilişkiyi ayakta tutuyor. Monotonlaşan ilişki bireyler için sıradanlaşmış ve zehirli olabiliyor. İlişki içerisinde ki iletişimimizi sağlıklı boyutta ve sınırda tutmak ilişki içerisindeki bireyler için oldukça değerli. İlişkinizi, iletişiminizi objektif bir gözle değerlendirmesi bireyler için kimi zaman sıradanlaşan iletişiminize, montonlaşan programınıza zenginlik katabilmektedir. Sonuç olarak mükemmel ilişki; tartışmasız, kavgasız olmaktan çok sağlıklı güzel bir iletişimle var olabilir. Gerçekten mükemmel ilişkiler içerisinde olmanız dileğiyle, sevgiler…

Kaygı nedir?

Beden ve zihnin gerçek ya da hayali tehlike algısıyla oluşan durumdur. Örneğin, Denizde veya okyanus’tasınız ve bir köpek balığının geldiğini görüyorsunuz, o an aşırı korkmuş ve kaygılı hissedersiniz. Peki kaygıyı biraz daha somutlaştırmaya çalışırsak, o köpek balığının size saldırmayıp ancak sizin olduğunuz alanda sürekli gezinmesi ve sizin ona sürekli olarak maruz kalmanız ancak fiziksel olarak hiçbir zarar görmemeniz. Kaygı duygusu işte tam burada devreye giriyor ve siz ona ne kadar maruz kalırsanız oda sizin hayatınızı o kadar meşgul ediyor siz anda değil, o anıyı veya insana odaklanıp orada varlığınızı sürdürmeye ve sürekli tetikte olmaya başlıyorsunuz. Hatta uyumak yem ek yemek gibi fiziksel ihtiyaçlarınızı dahi artık yapamayacak hale gelebiliyorsunuz.

Kaygı Nedir?
Beden ve zihnin gerçek ya da hayali tehlike algısıyla oluşan durumdur.
Örneğin, Denizde veya okyanus’tasınız ve bir köpek balığının geldiğini görüyorsunuz, o an aşırı korkmuş ve
kaygılı hissedersiniz. Peki kaygıyı biraz daha somutlaştırmaya çalışırsak, o köpek balığının size saldırmayıp ancak sizin olduğunuz
alanda sürekli gezinmesi ve sizin ona sürekli olarak maruz kalmanız ancak fiziksel olarak hiçbir zarar görmemeniz. Kaygı duygusu işte tam burada devreye giriyor ve siz ona ne kadar maruz kalırsanız oda sizin hayatınızı o kadar meşgul ediyor siz anda değil, o anıyı veya insana
odaklanıp orada varlığınızı sürdürmeye ve sürekli tetikte olmaya başlıyorsunuz. Hatta uyumak yem ek yemek gibi fiziksel ihtiyaçlarınızı dahi artık yapamayacak hale gelebiliyorsunuz.

Kaygılı olduğumuzda nasıl hissederiz?
⁃ Çaresiz
⁃ Yararsız

⁃ Suçlu
⁃ Siz anlamazsınız
⁃ Gergin
⁃ Değişme zorunluluğu hissedip değişememe
⁃ …

Kaygını 3 temel bileşeni nedir?
Endişeli rahatsız edici düşünceler; dış sebepler ,panik duygusu, bellek ve dikkat eksiklikleri, problem çözm yetersizliği

Bedensel tepkiler; Sempatik sinir sisteminin asırı çalışması; anormal derecede uzun ve derin solunuma ve kalp hızında artışa neden olur. Kaygıya bağlı olarak oluşan diğer fiziksel belirtiler ise, gerilim tipi baş ağrısı, yorgunluk ve uykusuzluktur.
Davranış değişiklikleri; Rahatsız edici düşüncelerden bilişsel kaçınma. kaçma ve kaçınmayı öğrenmeye sebep olur. Durumlarla yüzleşmeyi zorlaştırır, güvenin kaybolması

Kaygı çeşitleri nelerdir?

⁃ Estetik kaygı
⁃ Derin kaygı
⁃ Endişeli kaygı
⁃ …

Kaygıyı sürdüren etmenler?
Geç kalmışlık, rahatsızlık veren düşünceler, kaçma, kaçınma, kendine yetememek, potansiyelini gerçekleştirememek, kaygı oluşturan duruma çözüm bulmadan maruz kalmak, o durumdan kopamamak veya ertelemek

Kaygıyı nasıl normalleştirebiliriz?
Tanımlamak ve kabullenmek, kendine itiraf etmek , hangi durumlarda bunu yaşıyorum, doğru soru sorabilmek
Kaygının bütüncül temelleri nelerdir?
Holistik kaygı, beslenme, hayat kalitesi, ekran süresi, negatif düşünceler, negatif haberlere maruz kalmak,
uykunun kalitesi, çok fazla tolerans, kafein, sosyal izolasyon, öğün atlamak, düzensiz bir yaşam, şeker ve
paketli ürün tüketimi.

SİZ DE BU DUYGUDURUMU İLE BAŞA ÇIKMAKTA ZORLUK ÇEKİYORSANIZ,
GELECEK YAŞANTILARINIZIN KALİTESİ AÇISINDAN BİR UZMANDAN YARDIM ALMANIZ DAHA SAĞLIKLI OLACAKTIR.

YAZAN: PSİKOLOG MERVE DERİN ÖZPİNECİ