Karbon ayak izinizi azaltmak için 9 beslenme önerisi

Küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen iklim değişikliğini bir nebze de olsun değiştirmek bizim elimizde. Hayatımızda yapacağımız bir kaç küçük değişikliğin gezegenimize etkisi çok büyük olacaktır. Bu nedenle her birey bu değişikliklerin farkında olmalı ve hayatına bir şekilde adapte etmelidir. Bu yazıda size karbon ayak iznin azaltılmasında beslenme başlığı altında yapılabilecek değişikliklerden bahsettim.

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini bir nebze de olsun azaltmak için birçok kişi elinden geleni yapmaya çalışıyor. Küresel ısınmanın etkilerini tamamen ortan kaldırmak mümkün olmasa da etkilerini azaltmak bizim elimde. Bu etkileri azaltmak adına karbon ayak izimizi mümkün olduğu kadar düşürmeye çalışabiliriz.

Karbon ayak izimizi düşürmek sadece daha az araç kullanmak, elektrik kullanımını azaltmakla sınırlandırılmamalıdır. Giydiğimiz kıyafetlerden yediğimiz besinlere kadar birçok süre karbon ayak izi ile ilgilidir.

Karbon ayak izini azaltmanın birçok yöntemi olsa da bu yazıda size bunun beslenme ile ilgili bölümünden bahsedeceğim.

  1. Besin İsrafına Son Verin

Besin israfı, sera gazı emisyonuna önemli ölçüde katkıda bulunur. Bunun nedeni, atılan yiyeceklerin çöplüklerde ayrışması ve özellikle güçlü bir sera gazı olan metan salmasıdır.

100 yıllık bir süre içinde metanın küresel ısınma üzerinde karbondioksitten 34 kat daha fazla etkiye sahip olduğu tahmin edilmektedir. Şu anda gezegendeki her insanın ortalama olarak yılda 194-389 kg besini israf ettiği tahmin edilmektedir.

Besin israfını azaltmak, karbon ayak izinizi azaltmanın en kolay yollarından biridir. Öğünleri önceden planlamak, kalan yemekleri saklamak ve yalnızca ihtiyacınız olanı satın almak, yiyecek tasarrufunda alınabilecek önlemlerdendir.

  1. Plastik Kullanımını Sınırlandırın

Plastik kullanımını azaltmak, çevre dostu bir yaşam tarzına geçişin önemli bir parçasıdır.

Plastik ambalajlar, torbalar ve saklama kapları; tüketiciler ve gıda endüstrisi tarafından yiyecekleri paketlemek, nakletmek, depolamak ve taşımak için yaygın olarak kullanılmaktadır.

Tek kullanımlık plastikler, sera gazı emisyonlarını arttırmaktadır. Bu nedenle kullanımı azaltılmalı hatta tamamiyle bırakılmalıdır.

Daha az plastik kullanmak için;

  • Taze ürünler satın alırken plastik poşetler ve plastik ambalajlar kullanmak yerine kağıt veya kumaş ürünler tercih edilebilir.
  • Alışverişe çıkarken kendi plastik poşet yerine kendi kumaş/kağıt çantanızı kullanabilirsiniz.
  • Plastik su şişelerinin yerine yeniden kullanılabilecek cam ürünler tercih edilebilir.
  • Yiyecekleri cam kaplarda saklayabiirsiniz.
  • Genellikle strafor veya plastikle paketlendiğinden, daha az paketli yiyecek satın almaya çalışabilirsiniz.
  1. Et tüketimini Azaltabilirsiniz

Yapılan araştırmalar, et tüketimini sınırlanmanın karbon ayak izinizi azaltmanın en iyi yollarından biri olduğunu göstermektedir.

16.800 Amerikalı üzerinde yapılan bir çalışmada, en fazla sera gazı salan diyetlerin; sığır eti, dana eti, domuz eti ve diğer geviş getiren hayvanlardan elde edilen etleri içerenler olduğunu göstermiştir.

Bu durumun nedenini ise; hayvancılık üretiminden kaynaklanan emisyonların dünyanın insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının %14,5’ini temsil etmesinden ötürüdür.

Et yemeklerinizi günde bir öğünle sınırlandırmayı, haftada bir gün et yememeyi veya vejetaryen/vegan yaşam tarzlarını deneyebilirsiniz.

  1. Bitkisel Protein Kaynaklarına Yönelebilirsiniz

Daha fazla bitkisel protein tüketmek, sera gazı emisyonlarınızı önemli ölçüde azaltır.

Yapılan bir çalışmada düşük sera gazı emisyonuna sahip kişilerin hayvansal protein yerine daha fazla oranda yağlı tohumlar ve bitkisel bazlı protein tükettikleri görülmüştür.

55.504 kişiyle yapılan bir araştırma, günde ortalama 50-100 gram et tüketen kişilerin günde ortalama 100 gramdan fazla tüketenlere göre önemli ölçüde daha düşük karbon ayak izine sahip olduğunu bildirmiştir.

Bir porsiyon et yaklaşık 85 gramdır. Her gün düzenli olarak kuru baklagillerden, yağlı tohumlardan, bitkisel kaynaklı proteinlerden tüketmek karbon ayak izinizi düşürmeye yardımcı olacaktır.

  1. Süt Ürünlerini Azaltabilirsiniz

Süt ve süt ürünlerini azaltmak, karbon ayak izinizi azaltmanın başka bir yoludur.

2.101 Hollandalı yetişkin üzerinde yapılan bir çalışma, süt ürünlerinin bireysel sera gazı emisyonlarına, hayvansal kaynaklı etin ardından en büyük katkıyı yapan ürün olduğunu ortaya koymuştur.

Peynir üretiminde çok fazla süt kullanıldığı için, et, yumurta, tavuk gibi hayvansal ürünlerden daha fazla oranda sera gazı emisyonu ile ilgilidir.

Daha az peynir tüketebilir ve hayvansal süt yerine bitkisel sütler tercih edebilirsiniz.

  1. Lif Tüketiminizi Arttırın

Beslenme düzeninizdeki lif miktarını arttırmanın birçok sağlık yararı olmasının yanında, karbon ayak izinizi de düşürmeye yardımcıdır.

16.800 Amerikalı üzerinde yapılan bir araştırma, sera gazı emisyonlarının en düşük olduğu diyetlerin lif açısından zengin bitkisel gıdalardan yüksek, doymuş yağ ve sodyumdan düşük olduğunu bildirmiştir.

Lif oranı yüksek besinler tok kalmanıza yardımcı olduğu gibi, ağır karbon yükü olan besinlerin alımını da sınırlandırır.

Ayrıca daha fazla lif tüketimi sindirim sağlığını geliştirir, bağırsakta bulunan yararlı bakterileri besler, kilo vermeye yardımcı olur, kalp damar hastalıklarına ve diyabete karşı koruyucudur.

  1. Kendi Ürününüzü Yetiştirebilirsiniz

Kendi ürünlerinizi yetiştirmek, stresin azalması, beslenme kalitesinin artması ve duygusal olarak daha iyi hissetmekle ilişkilendirilmiştir.

Büyüklüğünden bağımsız olarak herhangi bir şey yetiştirmek karbon ayak izini azaltmada etkilidir. Bunun nedeni ise, meyve ve sebze yetiştirmenin plastik ambalaj kullanımını ve uzun mesafelerde taşınan ürünlere bağımlılığınızı azaltmasındandır.

Organik tarım yöntemleri uygulamak, yağmur suyunu geri dönüştürmek ve kompost yapmak (doğal atıkların geri dönüştürülebilmesi ve toprağın yeniden zenginleştirilebilmesi) çevreye karşı olumsuz etkileri azaltır.

  1. Kalori Alımını Sınırlandırın

İhtiyaç duyduğunuzdan daha fazla kalori tüketmek, kilo alımını ve buna bağlı hastalıkları teşvik edebilir. Dahası, daha yüksek sera gazı emisyonlarıyla bağlantılı olabilir.

3.818 Hollandalı üzerinde yapılan bir araştırma, sera gazı emisyonu daha yüksek olanların, düşük sera gazı yayan diyetleri uygulayanlara göre yiyecek ve içeceklerden daha fazla kalori tükettiklerini göstermiştir.

Aynı şekilde, 16.800 Amerikalı üzerinde yapılan bir araştırma, daha yüksek sera gazı emisyonuna sahip kişilerin, daha düşük emisyona sahip insanlardan 2,5 kat daha fazla kalori tükettiklerini kaydetmiştir.

Kalori ihtiyacınız boyunuza, yaşınıza ve aktivite seviyenize bağlıdır. Çok fazla kalori tüketip tüketmediğinizden emin değilseniz, bir diyetisyene danışabilirsiniz.

Kalori alımınızı düşürmek için şeker, gazlı içecek, fast food ve unlu mamuller gibi besin açısından fakir, kalori açısından zengin gıdaları azaltmak yararlı olacaktır.

  1. Yerel Satıcıları tercih Edin

Yerel satıcıları desteklemek, karbon ayak izinizi azaltmanın çok iyi bir yoludur. Yerel satıcılardan alışveriş yapmak; uzak mesafelere taşınan gıdaya olan bağımlılığınızı azaltır, taze meyve ve sebze alımınızı artırarak karbon emisyonlarınızı dengelemeye yardımcı olabilir.

Mevsimi olan besinleri tüketmek ve organik yetiştiricileri desteklemek, karbon ayak izinizi en aza indirmenin farklı yollarındandır. Bunun nedeni, mevsim dışında üretilen besinlerin genellikle ithal edilmesi veya ısıtmalı seralara duyulan ihtiyacı arttırmakta bu durum da enerjiyi tüketimini arttırmaktadır.

Ayrıca, yumurta, kümes hayvanları ve süt ürünleri gibi yerel, sürdürülebilir şekilde üretilmiş hayvansal ürünlere geçiş yapmak karbon ayak izinizi azaltabilir.

Sonuç olarak diyetinizde yapacağınız bir takım değişikler karbon ayak izinizi azaltmada oldukça yardımcı olacaktır. Çevremizdekileri de bu konuda bilinçlendirmek çok önemlidir. Değişime öncelikle kendimizle başlayarak bu konuda başkalarına da örnek olabiliriz. Daha az hayvansal gıdalar tüketmek, daha az plastik kullanmak, daha çok taze ürünler tercih etmek ve gıda israfını azaltmak gibi basit değişikliklerle büyük başarılar elde edilebilir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu

DEHB’li çocuklarda stres ve kaygı seviyeleri azaltmak için tedaviler mevcuttur. Davranış terapileri, ilaçlar ve alternatif tedaviler gibi farklı seçenekler bulunmaktadır. Davranış terapileri, çocuklara stres ve kaygı yönetimi becerileri öğretmeyi amaçlar. İlaçlar, semptomları kontrol altında tutar ve çocukların günlük aktivitelerine odaklanmalarına yardımcı olur. Alternatif tedaviler, yoga, meditasyon, masaj gibi doğal yöntemleri içerebilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, yani DEHB, yaygın bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu bozukluk, dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik davranışları ile belirginleşir. DEHB’nin başlıca belirtileri, dikkat süresinin kısalığı, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüselliktir.

DEHB’nin nedenleri çeşitli olabilir. Genetik faktörler, beyin işlevleri, çevresel faktörler ve gelişimsel faktörler bu bozukluğun olası nedenleri arasındadır.

  • Genetik Faktörler: DEHB’nin gelişiminde genetik faktörler önemli bir rol oynayabilir. Yapılan araştırmalar, ebeveynlerde DEHB olan çocukların DEHB geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.
  • Beyin İşlevleri: Beyin işlevlerindeki farklılıkların DEHB ile ilişkisi vardır. Özellikle, frontal lobun işleyişindeki bozukluklar DEHB ile bağlantılı olabilir.
  • Çevresel Faktörler: Beslenme, stres seviyeleri ve aile dinamikleri gibi çevresel faktörler DEHB ile ilişkili olabilir.
  • Gelişimsel Faktörler: Erken çocukluk dönemi boyunca, DEHB’nin gelişimindeki gelişimsel faktörler de önemlidir. Örneğin, gebelikte annenin maruz kaldığı toksik maddeler DEHB riskini artırabilir.

DEHB’nin görülme sıklığı dünya genelinde artmaktadır. 5-17 yaş arasındaki çocukların %5-10’u DEHB tanısı almaktadır. Bu bozukluğun tedavisinde ilaçlar, terapi, davranış değiştirme teknikleri ve yaşam tarzı değişiklikleri kullanılır.

DEHB Nedir?

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), bireylerin dikkat ve odaklanma sorunları, aşırı hareketlilik ve kontrolsüzlük gibi belirtiler gösterdiği bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu belirtiler genellikle çocukluk çağından başlar ve yaşam boyu devam edebilir.

DEHB’nin belirtileri genellikle dikkat dağınıklığı, organize olamama, kolayca sıkılma, unutkanlık, huzursuzluk, aşırı hareketlilik, dürtüsellik ve kontrolsüzlük gibi sorunlarla ilişkilidir. Bu belirtiler, bireylerin iş, okul ve sosyal ilişkilerinde zorluk yaşamasına neden olabilir.

DEHB tanısı, bir bireyin gösterdiği belirtilerin belirli bir süredir devam etmesinin yanı sıra, diğer faktörlerin (örneğin, zeka veya eğitim seviyesi) etkisi olmadan, yaşına ve cinsiyetine uygun bir değerlendirme yoluyla konulur.

DEHB, genellikle birçok faktörün birleşimi sonucu ortaya çıkar. Bu faktörler arasında genetik, beyin işlevleri, çevresel faktörler ve gelişimsel faktörler bulunur. Çocukların DEHB geliştirme riskini artırabilecek birkaç gen tanımlanmış olsa da, tam olarak belirlenmiş bir gen veya gen dizisi henüz bulunamamıştır.

Beynin önemli işlevleri arasında dikkat, bilişsel kontrol ve motivasyon yer alır. Çalışmalar, DEHB olan bireylerin beyin işlevlerinde farklılıklar olduğunu göstermiştir. Örneğin, DEHB olan bireylerin beyinlerinin bazı bölgelerinde düşük aktivite seviyeleri gözlemlenirken, diğer bölgelerde yüksek aktivite seviyeleri gözlemlenmektedir. Bu farklılıklar, DEHB belirtileriyle ilişkilidir.

Çevresel faktörler de DEHB gelişiminde rol oynayabilir. Örneğin, beslenme, stres seviyeleri ve aile dinamikleri gibi faktörler DEHB’nin riskini artırabilir veya azaltabilir. Bununla birlikte, çevresel faktörlerin tam olarak nasıl ve ne şekilde DEHB ile ilişkili olduğu henüz tam olarak anlaşılmamıştır.

Sonuç olarak, DEHB birçok faktörün birleşimi sonucu ortaya çıkan nörogelişimsel bir bozukluktur. Tanı ve tedavisi için bir uzmanla görüşmek önemlidir.

DEHB’nin Nedenleri

DEHB’nin olası nedenleri arasında genetik faktörler, beyin işlevleri, çevresel faktörler ve gelişimsel faktörler yer almaktadır. Genetik faktörler, DEHB geliştirme riskini arttıran genetik özellikleri içerir. Yapılan araştırmalar, ailenin DEHB olan bir bireyin olması durumunda, diğer üyelerin de aynı rahatsızlığa yakalanma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.

Beyin işlevleri de DEHB ile ilişkili olabilir. Beynin frontal korteks ve striatum gibi bölgelerindeki farklılıklar DEHB belirtileriyle bağlantılı olabilir. Ayrıca beyin kimyasındaki dengesizlikler de DEHB’ye yol açabilir.

Çevresel faktörler de DEHB ile ilişkili olabilir. Beslenme, stres seviyeleri, aile dinamikleri gibi faktörler, çocukların DEHB’ye yakalanma riskini artırabilir. Örneğin, annenin hamilelik sürecinde sigara içmesi, çocuğun DEHB geliştirme riskini artırabilir. Stresli bir ev ortamı veya sürekli olarak yaşanan stresli olaylar da DEHB’yi tetikleyebilir.

Sonuç olarak, DEHB’nin nedenleri karmaşık ve çok faktörlüdür. Genetik, beyin işlevleri, çevresel faktörler ve gelişimsel faktörler gibi farklı etkenler bir arada DEHB’nin oluşumuna katkıda bulunabilir. Ancak, DEHB’yi önleyen veya tedavi eden kesin bir yöntem henüz bulunamamıştır.

Genetik Faktörler

DEHB’nin genetik faktörleri oldukça karmaşıktır. Ancak, bilim adamları son yıllarda bu konuda önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Genetik faktörlerin DEHB geliştirme riskini arttırdığı, ancak tek başına bu faktörlerin DEHB’ye neden olmadığı bilinmektedir.

Araştırmalar, DEHB’si olan bir kişinin, ailesinde DEHB bulunan başka birinin varlığı durumunda DEHB geliştirme riskinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca, DEHB’si olan bir kişide, genetik yatkınlıkla ilişkili bir beyin proteininin yokluğuna rastlanılmıştır.

Ancak birçok farklı genin DEHB geliştirme riski ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Son yıllarda yapılan bazı araştırmalar, DEHB’si olan çocuklarda dopamin taşıyıcı genlerinde anormallikler olduğunu buldu. Dopamin taşıyıcı genler, yaşamsal bir kimyasal olan dopaminin beyindeki hareket, motivasyon, zevk alma ve dikkat gibi işlevlerinde önemlidir.

Ayrıca, DEHB’si olan çocukların, dopamin gibi kimyasalların beyindeki etkilerini düzenleyen genlerdeki mutasyonlarla ilgili olduğuna dair bir teori bulunmaktadır. Ancak, her çocukta bu genetik anormalliklerin olmasa da DEHB geliştirme riski vardır.

Toparlayacak olursak, genetik faktörlerin DEHB’nin geliştirme riskini arttırdığı fakat tek başlarına bu faktörlerin DEHB’ye neden olmadığı belirtilmektedir. Dopamin taşıyıcı genlerindeki anormallikler, DEHB’si olan çocuklarda bulunmuştur. Ancak, her çocukta bu genetik anormallikler olmasa da DEHB geliştirme riski bulunmaktadır.

Beyin İşlevleri

DEHB olan çocukların beyinlerinde belirli farklılıkların olduğu bilinmektedir. Özellikle ödül sistemleri, dikkat, problem çözme ve duygu yönetimi ile ilgili beyin bölgelerinde değişiklikler görülmektedir. Beyindeki dopamin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin düzeyleri de DEHB’li çocuklarda normalden farklı olarak değişebilir.

Bazı araştırmalar, DEHB’li çocukların beyinlerinde prefrontal korteks, bazal gangliyonlar, talamus, amigdala ve hipokampus gibi belirli beyin bölgelerindeki yapısal ve fonksiyonel farklılıkların olduğunu göstermektedir. Özellikle prefrontal korteks, dikkat, planlama, problem çözme, duygu yönetimi ve sosyal davranışlarla ilgilidir ve DEHB’li çocuklarda bu bölgede belirli değişiklikler görülebilir.

Bununla birlikte, beyindeki farklılıkların DEHB’nin nedeni veya sonucu olduğu henüz bilinmemektedir ve araştırmalar devam etmektedir. Ayrıca, beyindeki değişikliklerin tedaviye nasıl yanıt verdiği de araştırılmaktadır.

Çevresel Faktörler

DEHB’nin çevresel faktörlerle olan bağlantısına dair yapılan araştırmalar sonucunda, beslenme, stres seviyeleri ve aile dinamiklerinin DEHB semptomlarını tetikleyebildiği gözlemlenmiştir. Özellikle, yüksek kalorili ve şekerli gıdaların tüketimi ile DEHB arasında güçlü bir bağlantı bulunmuştur. Beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, DEHB semptomlarının kontrol edilmesine yardımcı olabilir.

Stres seviyeleri de bir başka çevresel faktör olarak öne çıkmaktadır. Çocukların maruz kaldığı aile içi anlaşmazlıklar, maddi sıkıntılar, okul başarısızlıkları, arkadaşlık sorunları gibi stres faktörleri DEHB belirtilerini şiddetlendirebilir. Stres yönetimi teknikleri, çocukların bu faktörlere maruz kaldıklarında DEHB semptomlarını kontrol etmelerine yardımcı olabilir.

Son olarak, aile ortamı da DEHB semptomlarını tetikleyebilecek bir diğer çevresel faktördür. Aile içi çatışmalar, yetersiz ebeveynlik becerileri, disiplin problemleri gibi durumlar çocukların DEHB belirtilerini artırabilir. Bu nedenle, ebeveynlerin DEHB hakkında bilgi sahibi olması ve çocuklarına uygun bir destek sağlaması önemlidir. Aile terapisi, ebeveynlik beceri eğitimi ve psikolojik destek, DEHB olan çocukların ailelerine yardımcı olabilir.

Gelişimsel Faktörler

DEHB’nin gelişimsel faktörleri hakkında bilgi sahibi olmak, bu bozukluğun nedenlerini daha iyi anlamak açısından önemlidir. Erken çocukluk dönemi boyunca DEHB gelişiminde rol oynayan faktörlerden bazıları şunlardır:

– Doğum öncesi, doğum ve bebeklik döneminde yaşanan stres faktörleri: Hamilelik sırasında annenin yaşadığı stres, erken doğum, bebeğin düşük doğum ağırlığı veya prematüre doğum DEHB riskini artıran faktörler arasında yer alır.

– Beyin gelişimi: Beynin frontal lob bölgesi, DEHB ile ilişkili bir bölgedir ve bu bölgenin gelişimi sırasında yaşanan aksaklıklar, DEHB riskini artırabilir.

– Gelişim dönemi: Çocukluk döneminde yaşanan stresli olaylar, evdeki düzensizlik ve aile içi problemler gibi faktörler, DEHB’nin gelişiminde önemli bir etkiye sahip olabilir.

– Beslenme: Araştırmalar, yetersiz beslenmenin, özellikle demir eksikliğinin, DEHB riskini artırdığını göstermektedir.

Erken çocukluk dönemi boyunca DEHB’nin gelişimine ilişkin bu faktörlerin yanı sıra, genetik faktörler, beyin işlevleri ve çevresel faktörler de DEHB’nin oluşumunda rol oynar. Ancak bu faktörlerin etkisi her çocukta farklı olabilir ve DEHB geliştirme riski olan bir çocukta sadece bir faktör varsa bile, bu durum DEHB gelişimine katkıda bulunabilir.

Bu nedenle, DEHB’nin gelişimsel faktörlerini anlamak, çocukların sağlıklı gelişimlerini desteklemek ve DEHB gelişimini en aza indirmek için önemlidir.

DEHB’nin Çocuklarda Görülme Sıklığı

DEHB, dünya genelinde en sık görülen nörogelişimsel bozukluklardan biridir. Her yıl dünya genelinde milyonlarca çocuk DEHB teşhisi almaktadır. Bu durum, DEHB’nin tanı ve tedavisinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

DEHB sıklıkla erkek çocuklarda daha yaygın olmasına rağmen, kız çocuklarda da görülme olasılığı vardır. Ülkeden ülkeye ve araştırmadan araştırmaya farklılık göstermekle birlikte, DEHB’nin dünya genelinde yaklaşık %5 ile %12 arasında bir oranda yaygın olduğu tahmin edilmektedir.

DEHB’nin çocuklarda yaygın olma nedenleri arasında genetik faktörler, beyin işlevleri, çevresel faktörler ve gelişimsel faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler, DEHB’nin farklı yaş gruplarındaki çocukları etkilemesine ve her çocuğun tedavi sürecinin kişiselleştirilmesine neden olabilir.

DEHB’nin sıklığındaki bu artış nedeniyle, çocukların DEHB’nin erken belirtilerini tanımlayabildiği ve gerekli tedaviye erken başladığı takdirde, uzun vadede daha iyi sonuçlar alabilecekleri önemlidir. Bu nedenle, ebeveynlerin ve sağlık çalışanlarının çocuklarda DEHB belirtilerini tanımlayabilecek bilgi ve becerilere sahip olmaları gerekmektedir.

DEHB’nin Etkileri

DEHB, çocukların yaşamlarını birçok farklı şekilde etkileyebilir. Bu etkiler öğrenme süreçleri, sosyal ilişkiler ve kaygı düzeyleri gibi alanlarda görülebilir. DEHB olan çocuklar genellikle okulda zorluk yaşarlar, konsantrasyon eksikliği ve hiperaktivite nedeniyle derslerinde olması gereken başarıyı sağlayamazlar. Ayrıca, sosyal etkileşimlerinde de zorluk çekebilirler ve arkadaş edinme konusunda sıkıntı yaşayabilirler.

DEHB tanısı konmuş bir çocuk için, tedavi seçenekleri mevcuttur. İlaç tedavisi, terapi ve destek grupları gibi yöntemler, DEHB semptomlarının hafifletilmesine yardımcı olabilir. İlaç tedavisi, birçok çocuk için semptomları azaltabilir, ancak bu tedavi tüm çocuklara uygun olmayabilir. Terapi, özellikle davranışçı terapi DEHB’li çocukların davranışlarını yönetmelerinde yardımcı olabilir ve aileleri de bu konuda eğitebilir. Destek grupları, DEHB ile başa çıkmakta zorlanan çocuklar ve aileleri için moral ve destek sağlayabilir.

Her durumda, çocukların kendilerini ve DEHB’yi anlamaları ve kabul etmeleri önemlidir. Bilinçli bir şekilde DEHB ile yaşayarak ve tedavi yöntemlerini özümseyerek çocuklar, başarılı ve mutlu bir yaşam sürdürebilirler.

Öğrenme Güçlükleri

DEHB olan çocuklar, öğrenme süreçlerinde çeşitli güçlüklerle karşılaşabilirler. Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite, sınıf içinde odaklanmakta zorlanmalarına neden olabilir. Bu da öğrenme sürecini olumsuz yönde etkiler. Ayrıca, impulsivite, öğrenilen materyali doğru bir şekilde pekiştirmelerini zorlaştırabilir.

DEHB olan çocuklar, öğrenme sürecindeki güçlükler nedeniyle akademik performanslarını düşürebilirler. Zaman yönetimi ve organizasyon becerilerinde de sıkıntı yaşayabilirler. Bu nedenle, öğretmenler ve ailelerin destekleri, DEHB olan çocukların öğrenme süreçlerinde daha başarılı olmalarını sağlayabilir.

Yardım alınmaması durumunda, DEHB olan çocukların öğrenme güçlükleri ilerleyebilir ve okulda başarısızlığa neden olabilir. Bu nedenle, DEHB olan çocuklar için özel eğitim programları ve stratejileri uygulamak, öğrenme sürecindeki zorlukları azaltabilir.

Öğretmenler, öğrenme materyallerini daha ilgi çekici ve interaktif hale getirerek, DEHB olan çocukların dikkatlerini çekmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, ev ödevlerini kısa tutmak ve verimli öğrenme ortamları yaratmak, öğrenme sürecinde başarının artmasına yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, DEHB olan çocukların, öğrenme güçlükleri ile karşı karşıya kalabileceklerini bilmek önemlidir. Ancak, gerekli müdahalelerle bu güçlükler aşılabilir ve öğrenme sürecinde başarılı olunabilir.

Sosyal İlişkiler

DEHB, çocukların sosyal ilişkileri üzerinde de etkili olabilir. Bu bozukluğa sahip çocuklar, arkadaşlık, sosyal etkileşim ve aile ilişkileri konusunda zorluklar yaşayabilir. Bunun nedeni, DEHB’nin çocukların dikkat sürelerini, dürtü kontrolünü ve davranışlarını etkilemesidir.

Yapılan araştırmalar, DEHB’nin çocukların karşılaştığı sosyal sorunlarla doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor. Örneğin, DEHB’li çocuklar, akranlarıyla ilişkilerinde zorluklar yaşayabilirler. Hiperaktif davranışlar ve dikkat eksikliği nedeniyle, diğer çocuklarla birlikte çalışmakta veya oyun oynamakta zorluk yaşayabilirler. Ayrıca, çocuklar DEHB nedeniyle arkadaşlarını kaybedebilir ya da yenisini edinmekte zorlanabilirler.

Bununla birlikte, DEHB olan çocuklarla çalışarak, onların sosyal becerilerini geliştirmek mümkündür. Bazı terapistler, çocukların davranışlarını düzenlemek ve sosyal becerilerini geliştirmek için bilişsel davranış terapisi veya oyun terapisi gibi teknikleri kullanır. Ayrıca, okul müdürleri ve ebeveynler, DEHB’li çocukların öğrenme süreçlerine daha fazla uyum sağlamalarına yardımcı olabilecek özel eğitim programları sunabilirler.

  • DEHB olan çocuklarla çalışmanın, sosyal ilişkilerini geliştirmede önemli bir rol oynadığı.
  • DEHB nedeniyle, çocukların arkadaşlık, sosyal etkileşim ve aile ilişkileri konusunda zorluklar yaşayabilecekleri.
  • DEHB’li çocukların, diğer çocuklarla birlikte çalışmada veya oyun oynamada zorluklar yaşayabilecekleri.
  • Bazı terapistlerin, DEHB’li çocukların sosyal becerilerini geliştirme konusunda bilişsel davranış terapisi veya oyun terapisi gibi teknikleri kullanabilecekleri.
  • Ebeveynlerin, DEHB’li çocukların öğrenme süreçlerine daha fazla uyum sağlamalarına yardımcı olabilecek özel eğitim programları sunabilecekleri.

Stres ve Kaygı

DEHB olan çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklara kıyasla daha yüksek seviyelerde stres ve kaygı yaşayabilirler. Çocuklar, çeşitli nedenlerle strese ve kaygıya maruz kalabilirler ancak DEHB, bu durumu daha da kötüleştirebilir. Stres ve kaygı, DEHB semptomlarını daha da kötüleştirebilir ve tedavi sürecini zorlaştırabilir.

Stres ve kaygı seviyeleri yüksek olan DEHB’li çocuklar, genellikle uyku problemleri, öfke patlamaları, dikkat eksikliği ve dürtüsellik gibi semptomlar yaşarlar. Bu semptomlar, çocukların günlük yaşamlarını olumsuz etkileyebilir ve okul başarısızlığı, aile problemleri ve diğer sosyal ve duygusal sorunlarla ilişkili olabilir.

DEHB’li çocuklarda stres ve kaygı seviyeleri azaltmak için tedaviler mevcuttur. Davranış terapileri, ilaçlar ve alternatif tedaviler gibi farklı seçenekler bulunmaktadır. Davranış terapileri, çocuklara stres ve kaygı yönetimi becerileri öğretmeyi amaçlar. İlaçlar, semptomları kontrol altında tutar ve çocukların günlük aktivitelerine odaklanmalarına yardımcı olur. Alternatif tedaviler, yoga, meditasyon, masaj gibi doğal yöntemleri içerebilir.

Stres ve kaygı, DEHB’nin yönetilmesinde önemli bir faktördür. Aileler, çocukların günlük yaşamında stres faktörlerini azaltmak için stratejiler geliştirebilirler. Bu stratejiler arasında düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, uyku düzenini korumak ve sakin bir ev ortamı yaratmak yer alabilir.

Sonuç olarak, DEHB olan çocukların stres ve kaygı seviyeleri yüksek olsa da, çeşitli tedaviler ve stratejilerle bu durum yönetilebilir.

Botoks

Başta estetik olmak üzere pek çok tıbbi alanda uygulanan botoks, yüz kırışıklıkları ve aşırı terleme tedavisinde kullanılan bir ekzotoksindir. Botoks, Clostridium Botulinum adı verilen bakteriden elde edilir. Ayrıca yüzdeki kırışıklıkları ve çizgileri ortadan kaldırmanın en güvenilir ve kolay yöntemidir.

Başta estetik olmak üzere pek çok tıbbi alanda uygulanan botoks, yüz kırışıklıkları ve aşırı terleme tedavisinde kullanılan bir ekzotoksindir.

Botoks, Clostridium Botulinum adı verilen bakteriden elde edilir. Ayrıca yüzdeki kırışıklıkları ve çizgileri ortadan kaldırmanın en güvenilir ve kolay yöntemidir.

Sistemik olarak bütün kaslara tesir etmeyen botoks, yalnız enjekte edildiği bölgeye etki eder ve sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salınımını önler.

Aynı zamanda sinirlerle kaslar veya ter bezleri arasındaki elektriksel iletimi geçici bir süreliğine durdurur.

İlk kez göz tembelliği, blefarospazm (göz kapaklarını tam düzgün bir şekilde hareket ettirememe rahatsızlığı) ve servikal distoni tedavisinde uygulanan botoks, daha sonraki süreçte kaş çatmalarının neden olduğu kırışıklıkları düzeltmek adına kullanılmıştır.

Yaygın anksiyete (kuruntu) bozukluğu

Kuşku, endişe ve korku gibi duygular insan deneyiminin doğal bir parçasıdır ancak hayatın içinde bu duyguların kontrolü bazı kişiler için çok zor olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) sürekli endişe ve kaygı haliyle karakterize edilen zorlu bir durumdur. Bu durumda kaygı nedeni belirsizdir, kişinin zihnini tamamıyla kaplar, yaşamını yönlendirir ve normal işlevselliğini bozar. Bu bozukluk; bireylerin günlük işlevlerini, sağlığını, ilişkilerini etkiler ve yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkiler. Kişiler her gün karşılaşabilecekleri olağan durumlarla ilgili bile aşırı endişeler hissederler. Örneğin; sağlık, iş performansı, aile üyelerinin güvenliği, ekonomik problemler, ev işleri gibi konular sürekli olarak zihinlerinde dolaşır. Genellikle bu kişiler içinde bulunduğu ruh halinin abartılı olduğunun farkındadırlar ancak hissettikleri duygu ve düşünceleri kontrol etmekte çok zorlanırlar. Bu durumla baş edemedikleri için de bazen hissedilen kaygının anormal olduğunu kabul etmek istemezle

Kaygı ne zaman patolojik olur?

Kaygı, insanlar için önemli bir işlevi olan doğal bir tepkidir. Temel olarak, kaygı vücudu potansiyel tehlikelere karşı uyarır ve korunmaya yardımcı olur. Vücutta “savaş ya da kaç” tepkisini tetikleyerek hızlı ve etkili bir şekilde tepki verme yeteneğini artırır. Adrenalin ve kortizol gibi hormonlar salgılanarak enerjiyi artırır, dikkati keskinleştirir ve refleksleri hızlandırır. Kaygı, odaklanma ve hedeflere ulaşma motivasyonunu ve performansı artırabilir. Örneğin; sınav kaygısı, bir öğrencinin daha iyi çalışması ve daha iyi performans sergilemesi için bir itici güç olabilir. Kaygı, yaygın anksiyete bozukluğunda olduğu gibi aşırı veya sürekli hale geldiğinde, kontrol edilemez bir hal aldığında, günlük yaşamı olumsuz etkilemeye ve kişinin işlevselliğini bozmaya başladığında bir sorun haline gelir. Olağan kaygı ve patolojik kaygı ayırımı için bu faktörler çok önemlidir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

1) Sürekli endişe ve kaygı hissi

2) Kontrol edilemeyen düşünceler, içsel huzursuzluk ve gelecekle ilgili abartılı endişeler

3) Gerginlik, huzursuzluk ve sinirlilik

4) Uykusuzluk veya uyku problemleri

5) Konsantrasyon güçlüğü ve dikkat dağınıklığı

6) Yorgunluk ve halsizlik hissi

7) Kas gerginliği ve vücut ağrıları

8) İrritabilite (sinirlilik) ve huzursuzluk hissi

9) Mide bulantısı, sindirim sorunları veya baş ağrısı

10) Sürekli endişelerin gerçekleşmesiyle ilgili sürekli tetikte olma hali

11) Sosyal etkileşimlerden kaçınma veya endişe duyma

12) Gelecekle ilgili belirsizliklere karşı aşırı duyarlılık

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Tedavisi Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğunda genellikle bir kombinasyon tedavi yaklaşımı kullanılmaktadır. Psikoterapi, Bilişsel davranışçı terapi (BDT) en yaygın kullanılan terapi yaklaşımıdır. BDT bireyin düşünce kalıplarını, endişeyle başa çıkma stratejilerini ve kaygıya yol açan durumları değerlendirmesine yardımcı olur. Terapist, olumsuz düşünceleri ve davranışları tanımlamaya ve değiştirmeye yönelik teknikler kullanır. Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde antidepresanlar ve anksiyolitikler gibi ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar, kaygı düzeyini azaltmaya ve semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Bu ilaçların bağımlılık yapıcı özellikleri yoktur. Doktor kontrolünde ve düzenli takibi yapılarak kullanılmalıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu olan bireylerin stres yönetimi tekniklerini de düzenli uygulamaları çok önemlidir. Bu teknikler arasında nefes ve gevşeme egzersizleri, meditasyon, mindfulness (bilinçli farkındalık) ve yoga yer alır. Bu teknikler, kaygıyı azaltmaya ve rahatlama sağlamaya yardımcı olabilir. Tüm bunlara ek olarak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yaygın anksiyete bozukluğunun yönetiminde önemlidir. Düzenli uyku, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapma, alkol ve kafein gibi kaygıyı artırabilecek maddelerin tüketimini sınırlama gibi değişiklikler, genel zihinsel ve fiziksel sağlığı iyileştirerek kaygıyı azaltmaya yardımcı olacaktır. Tedavi planı, tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi kişiye özel hazırlanmalıdır. Her bireyin tedaviye yanıtı farklı olabilir bir kişiye uygun olan tedavi diğer bir kişi için uygun olmayabilir. Uygun tedavi, yönlendirme ve destekle birlikte yaygın anksiyete bozukluğu olan birçok insan semptomları yönetmeyi öğrenir ve bu durumun üstesinden gelmeyi başarırlar.

Psikolog Elçin Kaya Karataş

Haber Hürriyeti Gazetesi

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukluğu genellikle çocukluk çağlarında baş gösterir. DEHB, gelişim dönemlerine uyumsuz olarak dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktif belirtiler ile tanımlanmış olan nöropsikiyatrik bir bozukluktur.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukluğu genellikle çocukluk çağlarında baş gösterir. DEHB, gelişim dönemlerine uyumsuz olarak dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktif belirtiler ile tanımlanmış olan nöropsikiyatrik bir bozukluktur.

DEHB tanısı koyabilmek için bu bozukluk ile ilgili davranışların ve beraberinde gelen zorlukların kişinin yaşamını önemli ölçüde olumsuz etkilemesi gerekir. Karşılaşılan vakalarda sıklıkla hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinde azalma saptanabilir. Fakat yine de bu bozukluklar kişinin hayatını etkilemeye devam eder. Bazı belirtiler bebeklikten beri var olmasına rağmen çoğunlukla fark edilemez. Çocuklarda DEHB’in fark edilmesi genellikle okul çağına doğru olur. Bunun nedeni ise çocukların DEHB belirtileri yüzünden öğrenme ve otokontrolde yaşadığı zorluktur. Çocuk, dikkat eksikliği faktörü yüzünden anlatılan konulara kendini tam veremeyebilir ki bu da öğrenmede olumsuzluklara yol açar. Aynı şekilde davranışı öğrenmiş olmasına karşın dürtüsellik ve hiperaktivite bozukluğu yüzünden hayata geçiremeyebilir. Örneğin derste sınfta dolaşmaması gerektiğini bilir ama kendine hâkim olamayarak ayağa kalkar. Ayrıca DEHB ile gelen bu zorluklar kişinin ciddi bir özgüven eksikliği ve sosyal bağ kuramama gibi duygusal sorunları da beraberinde getirir.

3 Tür DEHB vardır: Dikkatsizlik veya dikkat eksikliği tipi, hiperaktif/dürtüsel tip, Hiperaktif/dürtüsel ve dikkat eksikliği tipi. Dikkatsizlik ve dikkat eksikliği türünde; kişi bir görevi sonuna kadar yapmakta, ayrıntılara hâkim olmakta, kendisine verilen talimatları takip etmek ve kurallara uymakta güçlük yaşar. Hiperaktif/dürtüsel tür; Kişi hep çevreye uyum sağlama çabası içindedir. Aktif, sabırsız ve hayal kırıklığı yaşamaya müsaittir. Aynı zamanda kendileri davranışlarını değil, davranışları kendilerini yönetir. Yani otokontrol sağlayamaz. Hiperaktif/dürtüsel ve dikkat eksikliği tipi ise ilk iki tipte bulunan bütün bozukluklara sahiptirler.

Kişi yaş aldıkça tanı koymak zorlaşır çünkü eş tanılar da artar ve ayrım yapmak son derece güçtür. Bir başka açıdan yaş büyüdükçe belirtiler azalabilir fakat bu, bozukluğun kişinin yaşamını terke ettiği anlamına gelmez. Tedaviyi reddedip bozukluğun kendi kendine geçmesini bekleyen kişiler yardım almanın belirtiler ile başa çıkmayı daha da destekleyeceğini düşünmeliler. Çünkü belirtilerin tedavisiz azalma şansı %20’dir.

DEHB için ilaçlı ve ilaçsız olmak üzere iki tedavi yöntemi vardır. Uzmanların önerisi ilaçlı ve ilaçsız yöntemi birlikte uygulamaktır. DEHB için faydalı olabilecek davranış terapisinde uygulanan bazı metotlar vardır. Bunlardan ilki pozitif pekiştirmedir. Pozitif pekiştirmeye örnek olarak kişinin tamamladığı her davranış için ödüllendirilmesi ya da iltifat almasıdır. Bir diğeri ise ‘time-out’ olarak bilinir. Kişi yaptığı yanlış davranış için istediği şeyden bir süreliğine uzaklaştırılır. Bir diğer metot ise tepki maliyetidir. Bu kişi eksik yaptığı davranış için vaat edilen ödülü alamaz. Metotların bir diğeri ise ‘taken economy’ olarak anılmaktadır. Kişi daha önce doğru yaptığı davranışlarda kazandığı ödül veya ayrıcalıkları kaybeder.

Ebeveynler ise çocuğu belli bir programda tutmak, çocuğun dikkatini dağıtabilecek şeylerden kurtulmak, evi DEHB’li çocuk için yeniden düzenlemek, olumlu davranışı pekiştirmek, uygulanabilir amaçlar belirlemek, seçenekleri azaltmak, özgüveni arttırmak için başarabileceği görevler vermek, molayı sık ve az ders saatlerini ise kısa tutarak hayatını biraz daha kolaylaştırmayı sağlayabiliriz.

Yazan: Psikolog Buse SARI

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu-takıntı – overthinking

Obsesif Kompulsif Bozukluk nedir ? Obsesif Kompulsif Kişilik bozukluğu nedir ? Kişilik bozukluğu neden tedaviye daha dirençlidir ? Belirtileri nelerdir ? Davranışları ne şekildedir ? Zorlayıcı ve aşırı düşünme neden meydana gelmektedir ?

Obsesif Kompulsif Bozuklukta kişinin engelleyemediği , kendi isteği dışında ortaya çıkan tekrarlayıcı düşünceler ve bu düşüncelerin oluşturduğu kaygıyı azaltmak amacı ile tekrarlayıcı davranışlar görülmektedir. Obsesyon ve kompulsiyon adı verilen durumların açıklaması budur. Kişi aslında bunları yapmak istemez ve bunlar benliğine yabancıdır. Yani benliğin bir parçası olarak görülmemektedir. Dolayısıyla kişi bu yüzden bu davranış ve düşüncelerinden rahatsızlık duymaktadır.

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu , obsesyon ve ritüel davranışlar göze çarpan semptomlar değildir. Burada daha çok kişide mükemmeliyetçi , titizlik , düzen , kuralcı , kontrolünü kaybetmeme adına ritüel davranışlar gösterme , kimseye güvenmeme , ısrarcılık , istiflemeli ve katılık özellikler ön plandadır. Bu özellikler Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan bireyin yaşam tarzı haline gelmiştir.

Obsesif kompulsif kişilerin , kendi eylemleri hakkında kararsız olduklarından dolayı çevrelerindeki insanlara karşı boyun eğmeye, otorite altında yaşamaya özen gösterdiklerini ifade edilmektedir.

Obsesif kompulsif kişilerin cinsel ve saldırgan dürtüler ile başı dertte olduğu için bu dürtülerin tam zıttı bir şekilde davranarak esnek olmayan bir kimliğe bürünürler. Karşıt tepki oluşturma mekanizması toplum tarafından onaylanacak davranışlara ulaşmak için öfkelerini ve kararsızlıklarını karşıt tepki oluştururlar. Güçlü süper ego ( ahlaki yönümüz ) durumlarından dolayı ona karşı çıkmayı değil boyun eğmeyi tercih ederek sınırlamalara uyum göstermeye çalışırlar . Fakat diğer yandan bu sınırlamalara , otoriteye itaat etmekten öfke duyarlar öfkelerini dışa varmadıkları için de kısıtlamalardan kaçabilen insanlara öfkelerini yansıtırlar. Bunun da insanların açıklarını arayarak , her işlerini sorgulayarak yapmaya çalışırlar. Böylece Obsesif kompulsif birey öfkesini ifade edemediği süper egoya karşı intikamını almış olur.

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan bireyler , bakım verenleri çocuklarının gelişim dönemlerine uygun düzeyde görevler vermek yerine kapasite üstü görevler vererek çocukların bunları yerine getirmelerini beklemektedir. Öfkeli ve ahlak düşkünü ebeveynler , kompulsif özelliklerin yanı sıra ukala çocuklar yetiştirirler.

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu bir kişilik bozukluğu olmasından ötürü tedaviye karşı daha dirençli ve tedaviye yanıt verme oranı daha düşük olabilir. Fakat terapi ve psikiyatrik ilaç tedavisinin birlikte devam edildiği bir çok hastada olumlu sonuçlar da bilimsel çalışmalarda kanıtlanmıştır

Siz de bu belirtilerden , davranış ve düşüncelerden yorulduysanız kontrol edemiyorsanız ve hayatınızı olumsuz olarak etkilediğini düşünüyor iseniz ruh sağlığı uzmanına başvurun.

İyi okumalar.

Sınav kaygısı

Sınav Kaygısı

Başarısızlığa RAMAK kala

Hazırlanılan sınav sürecinin sonuna gelinmiş bulunuyorsunuz.

Bazen tam motive ile başladığımız, bu sene farklı olacak dediğimiz, her zaman verilen ödevleri yapacağım diye sözler verilen bazen tutulan, bazen de ipin ucu kaçtığı zaman bıraktığımız ve asla toparlayamayacağımızı düşündüğümüz sınav maratonun sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Peki neler yapacağız bu son günlerde ?

Öncelikle beslenme ve uyku düzenimize dikkat etmeliyiz.

Sınava 48 saat kala yeni lezzetler denememek, dışarıdan yememeye özen göstermek gerekir. Fizyolojik olarak rahatsızlandığımız zaman dikkatimizi toparlamakta zorlanırız ve konsantre olamayabiliriz. Aynı rutin uykumuz için de geçerli, çok geç yatmak- az uyumak- ya da uykuyla gün geçirmek gibi.

Sona yaklaşırken, bazen stresli ya da kaygılı hissedebiliriz. Nefes egzersizleri uygulayabiliriz.

“Ne yapacağım, ne olacak” tekrarlı düşüncelere kapılmamamız için FARK ETTİĞİMİZ de odağımızı değiştirmeliyiz. ( şunu da vurgulamak isterim ki: düşünmeyeceğim diye kendimize telkinde bulunsak bile daha çok düşünmeye neden olur.) Ya da kendimize düşünmek için kısıtlı zaman verebiliriz. Demek ki onu düşünmeye de ihtiyacağımız olabilir.)

Hep akıllarda şu vardır: Son gün ders çalışmalı mıyım, soru çözmeli miyim ?

Eğer bunları yapmak size iyi geliyorsa, stresinizle bu şekilde baş edebiliyorsanız, neden olmasın!

Günlük deneme çözerek, ufak hatırlatıcı notlara bakarak geçirebilirsiniz.

Sınava girmeden neler olacağını bilemeyiz. Ya da daha önce bir deneyimimiz varsa bu sefer nasıl olacağını bilemeyiz.

Kimisinin ilk heyecanı LGS olacak kimisinin ilk TYT-AYT si olacak. Kimi hedefleri için tekrar deneyecek. Karmakarışık hissettiğimiz sürecimiz sınavdan sonra son bulacak.

Peki ya aileler/ebeveynler ?

Çocuklarımız dengesiz duygular içindeler. Hem ergenlik döneminin vermiş olduğu bazı duygusal ve fiziksel tepkiler var hem de yeni ve başka hayata atılmanın sorumluluğunu alma çalışmaları var.

Son günlerde, çocukların ne yapmak istediğini sorarak destek olduğunuzu hissettirebilirsiniz. Konuşmak ister misin, nasıl hissediyorsun? Şeklinde sorular yöneltebilirisiniz. Baskı kurarak, otoritenizi göstererek yardımcı olamazsınız. Emir kipli cümleler kurmamaya çalışın. “hadi artık yat, bırak o telefonu” gibi.

Zayıflama diyetleri ve kalori hesabı

Kalori hesabına dayanan diyetler yapmak neden göründüğü gibi basit, uygulanabilir ve mantıklı değil? Telefonumuza indirdiğimiz uygulamalar üzerinden beslenmemizi takip ederek, sadece kalori gözettiğimiz diyetler yaparak neden bir yere varamıyoruz? 🧐

Zayıflama Diyetleri ve Kalori Hesabı

Zayıflama diyetleri, besinlerle aldığımız enerjinin harcadığımız enerjiden daha düşük olması kuralına dayanır. Aslında “calorie in/calorie out” prensibine dayanan kalori kısıtlaması uygulamasıdır. ⚖️
Peki, bu teorik bilgi pratikte ne kadar geçerli? Kalori hesabına dayanan diyetler yapmak neden göründüğü gibi basit, uygulanabilir ve mantıklı değil? Telefonumuza indirdiğimiz uygulamalar üzerinden beslenmemizi takip ederek, sadece kalori gözettiğimiz diyetler yaparak neden bir yere varamıyoruz? 🧐
Nedenlerini şu şekilde sıralayalım:
1. Her gün kalori açığı yarattığımız bir beslenme rutini oluşturmak sanıldığı kadar kolay değildir. Müthiş bir azim, hırs ve irade gerektirir. Kişiyi psikolojik, sosyolojik ve mental olarak oldukça yorabilir.
2. Vücut metabolizması her günü eksi kaloriyle bitirdiğimizi fark ederek vücudu “savaş/kıtlık” durumundaymış gibi değerlendirir ve metabolizma hızı düşmeye başlar. Bu “savaşta” galip gelmek için gitgide daha düşük kalorili beslenmek zorunda kalırsınız (gerçeklikten uzak) 🥴
3. Farz edelim ki iradeniz güçlü oldukça azimlisiniz ve kısa sürede çok kilo verdiniz!! Fakat bu kilo sıvı ve kaslardan gitti. Yağlar hala bizimle. Uygulanan bu diyet aksatıldıkça, taviz verildikçe kilolar hızlıca yeniden alınmaya başlandı ve vücut yağ kütlesi düşmediği için kıyafetler hala dar gelmeye devam edecek ve görüntümüzde anlamlı bir değişim olmayacak.
4. Kalori hesabı sanıldığı kadar basit ve yüzeysel değil çünkü her kalori eşit değil.

“Her kalori eşit değil” konusunu biraz detaylandıralım.

Karbonhidrat, protein ve yağların sindirimleri, verdiği doygunluk hissi ve süresi, içerdikleri enerjinin metabolize ediliş biçimleri birbirinden oldukça farklıdır.
En bilinen örnek ise; glikoz ve fruktoz arasındaki fark. Temelde ikisi de şeker olup, metabolik yolları aynı değildir. Yapılan çalışmalara göre fruktoz ağırlıklı öğün sonrası acıkma hissinin daha çabuk oluştuğu ve fruktoz ağırlıklı beslenmenin genel sağlık durumuna olumsuz etkileri olduğu görülüyor.
Diğer bir örnek; proteinlerin kalori hesabına dahil edilmesi mantıklı değildir. Çünkü proteinlerin sindirimi sonucu oluşan aminoasitler pek enerji amaçlı kullanılmaz. Vücutta hormon ve hücre sentezi gibi birçok hayati görevi vardır ve metabolizmada yapım faaliyetleri için gereklidir.

Sonuç olarak;

✔️ Her kalori eşit değildir.
✔️ Öğünlerin içeriğini sadece kalori hesabı yaparak belirlemek doğru değildir.

Barcelona bütçe kesintisine gidiyor!

İspanyol basınına göre Barcelona önümüzdeki sezon basketbol şubesinde bütçe kesintisi kararı aldı.

THY Euroleague’de sezonu hayal kırıklığı ile kapatan Barcelona, basketbol şubede bütçe kısabilir.

İspanyol basınına göre, Barça’nın başlangıçta bütçede %10-15 civarında bir kesintiye gidileceği konuşuluyordu. Ancak kulüp rotasını değiştirmezse, nihai karar %20 ila 25 arasında olacak.

Barcelona basketbol şubesinin bütçesi 44 milyon euro olduğu düşünüldüğünde sportif direktör Juan Carlos Navarro’nun yaklaşık 8-11 milyon euroluk bir kesinti yapması gerekecek.

Kadrodaki oyuncu sayısında azalma, yeni transferler için harcamalarda sınırlama ve sözleşmeli bir oyuncunun olası ayrılığı da söz konusu olabilir.

Sarunas Jasikevicius’un takımdaki geleceği tartışılıyor ve takımda kalması mevcut maaşında önemli bir düşüşü kabul etmesine bağlı olacak.

 

Hentbol Erkekler’de Beykoz Belediyespor seride öne geçti

Hentbol Erkekler Süper Ligi’nde yarı final serisinde Spor Toto’yu deviren Beykoz Belediyespor seride 1-0 öne geçti.

Hentbol Erkekler Süper Ligi Cemal Kütahya Sezonu play-off yarı final serisinin ilk maçında Beykoz Belediyespor, deplasmanda Spor Toto’yu 32-30 yendi.

THF Spor Salonu’nda oynanan karşılaşmada konuk ekip ilk yarıyı 18-13 önde tamamladı. Spor Toto ikinci yarıda farkı eritmesine rağmen üstünlüğünü koruyan Beykoz Belediyespor, sahadan 32-30’luk skorla galip ayrıldı.

RÖVANŞ SAKARYA’DA OYNANACAK

Bu karşılaşmanın rövanşı Sakarya’da Serdivan Spor Salonu’nda oynanacak. Beykoz Belediyespor bu maçı da kazanırsa finale yükselecek. Spor Toto kazanırsa finalisti belirleyecek üçüncü ve son maç yine Sakarya’da oynanacak.