Gebelikte vitamin eksiklikleri;

Gebelikte Vitamin Eksiklikleri;

Gebelikte vitamin eksiklikleri;

Çoklu doymamış yağ asitleri: Somon,, sardalya ya da mevsim balıkları ya da balık yağı takviyeleri tüketilebilir.

Demir: Kırmızı etli bir yemek yanına mevsim yeşilliklerinin olduğu salata üstüne bol limon 🙂

Çinko: Süt ve türevleri, yumurta, yer fıstığı, fındık tüketilebilir.

Folik asit : Karaciğer, koyu yapraklı sebzeler ya da folik asit takviyesi tüketilebilir.

Kalsiyum-Fosfor : Süt, yoğurt, çökelek iyi bir kaynaktır.

Hamilelik psikolojisi

Hamilelik bir kadının yaşamında hormonlardaki değişime bağlı olarak, fiziksel ve ruhsal değişimlerin yaşandığı önemli bir dönemdir.

Hamilelik bir kadının yaşamında hormonlardaki değişime bağlı olarak, fiziksel ve ruhsal değişimlerin yaşandığı önemli bir dönemdir.

Bu dönemde vücutta hormonal denge, biyokimya değişir. Fiziksel değişimler meydana gelir. Mide bulantıları oluşur, kilo problemleri olabilir. Bedensel değişikliklere adapte olmakta güçlük yaşanabilir. Kendisini beğenmeme hisleri, eşinin kendisini bir daha beğenmeyeceğini, arzulamayacağını düşünebilir. Hayal kırıklıkları, öfke, üzüntü gibi duygular yaşayabilir.

Hormonal ve duygusal denge değiştiğinden dolayı ilk ve son aylarda özellikle alınganlıklar,hassasiyet, öfkeli durumlar oluşabilir. En ufak bir olaya ağlayabilir ardından da gülebilir. Bu yaşanan duygular hamilelik sürecinde normaldir. Bu yüzden eşlerin bu özel durumun farkında olup, eşlerinin duygularını anlamalı ve yatıştırıcı yaklaşım sergilemelidirler.

Yine bu dönemde plansız gebelik varsa, evlilikte çatışmalar oluyorsa gebelik süreci zorlu geçebilir. Zihin bu değişikliklere uyum sağlayamaz, yoğun mide bulantıları,uyku sorunları ortaya çıkabilir. Doğumun son trimesterinde ise doğum kaygısı oluşabilir. ‘Bebeğimi sağlıklı dünyaya getirebilecek miyim? Sağlıklı doğum yapabilecek miyim? Beni doğumda neler bekliyor?’ Gibi endişeler, kaygılar olabilir. Negatif doğum hikayeleri dinlemek veya doğum videoları izlemek kaygıyı daha da artıracaktır. Anne adayları kendi motivasyonlarını yükseltmek, bebekleriyle sağlıklı bir bağ oluşturabilmesi için, ellerini karınlarına götürerek bebeklerine olumlu telkinlerde bulunabilirler. Baba adaylarının da ilgisi çok önemlidir. Babalarında kendi sesiyle şarkılar söylemesi olumlu hisleri yansıtacaktır. Aynı zamanda gebelerin pilates, yoga yapması, nefes çalışmaları psikolojik sağlığa iyi gelecek,kan dolaşımını hızlandırarak bebeğin anne karnında beslenmesine de olumlu katkı sağlar.

Hamilelik sürecinde baba adaylarına da büyük sorumluluk düşer. Öncelikle bu dönemde hormonal dengenin değişeceğini ve buna bağlı olarak duygularda gelgitler olabileceğini bilmeliler. Eşlerinin duygularına karşı sabırlı ve yatıştırıcı yaklaşım gösterebilirler. Ego, güç savaşlarına girmemek, eleştirel ve suçlayıcı iletişim şeklinden uzak durmalılar.

Eşlerin ve diğer aile bireylerinin destekleyici olmaları hamilelik sürecinin kolay geçmesini sağlar.

Bireysel psikoterapi

Bireysel Psikoterapi Nedir? Bireysel psikoterapi danışanların, terapistleri ile birlikte terapötik bir iş birliği içinde, birebir bir şekilde yürütmüş oldukları terapi sürecidir. Bireysel psikoterapi ile birlikte bireyler günlük hayatlarında karşılaşmış oldukları zorlukların, problemlerin, streslerin ve sıkıntıların üstesinden nasıl gelebileceklerini çözümleyebilmektedir. Bireyler onları rahatsız eden sorunları, durumları ve olayları bir uzman eşliğinde çözüme kavuşturmaktadır.

Bireysel Psikoterapi Nedir?

Bireysel psikoterapi danışanların, terapistleri ile birlikte terapötik bir iş birliği içinde, birebir bir şekilde yürütmüş oldukları terapi sürecidir. Bireysel psikoterapi ile birlikte bireyler günlük hayatlarında karşılaşmış oldukları zorlukların, problemlerin, streslerin ve sıkıntıların üstesinden nasıl gelebileceklerini çözümleyebilmektedir. Bireyler onları rahatsız eden sorunları, durumları ve olayları bir uzman eşliğinde çözüme kavuşturmaktadır.

Bireysel terapiler ile asıl hedeflenmekte olan ise bireylerin yaşamış oldukları ruhsal sancıları azaltabilmektir. Terapi süreci içinde danışan ve terapist amaçlar ve hedefler belirlemektedir. Ancak bu amaçlar ve hedefler terapi süreci içerisinde değişebileceği için tekrardan yapılandırılma imkanı bulunmaktadır. Hedeflerin ve amaçların belirlenmesinin önemlidir çünkü bu amaçlar ve hedefler doğrultusunda bireyler yaşamış oldukları sorunların, zorlukların üstesinden gelebilmeyi öğrenmekte ve onları rahatsız eden duygu, düşünce, tutum ve davranışları değiştirebilmeyi aynı zamanda yeni kalıplar geliştirebilmeyi öğrenebilmektedir.

Bireysel psikoterapi ile beraber bireylerin olaylara olan farkındalıkları artmakta ve iç görü kazanmaktadır. Bireyler artık karşılaşmış oldukları durumlara daha farklı bir şekilde bakabilmekte ve yaklaşabilmektedir. Sorunlarını çözüme kavuşturabilmeyi başarmış olan bireyler aynı zamanda sosyal ilişkilerinde yaşamış oldukları sorunları da beraberinde çözmüş olacaklardır.

Peki bireyler psikoterapi desteğine ihtiyacı olup olmadığını nasıl anlayabilir? Aşağıda belirtilmiş olan sorulara benzer soruları kendinize sorarak sizlerde bir terapi desteğine ihtiyacınız olup olmadığını anlayabilirsiniz;

  • Son zamanlarda yaşamış olduğunu olaylar huzurunuzu bozuyor mu?
  • Kimsenin beni anlamadığını mı düşünüyorum?
  • Kim olduğumu ve ne istediğimi bilmiyor muyum?
  • En son kendimi ne zaman gerçekten mutlu hissettim?
  • Eskiden keyif veren etkinlikleri yaparken artık keyif almıyor muyum?
  • Kendimi son zamanlarda çok kaygılı mı hissediyorum?
  • Öfkemi kontrol edemiyor muyum?
  • Beni rahatsız eden tekrarlayıcı düşüncelerim veya davranışlarım var mı?
  • Uykuya dalmakta zorluk mu yaşıyorum?
  • Gece uykularım sık mı bölünüyor?
  • Duygularımda azalma mı var?
  • Tahammülsüzlük mü yaşıyorum?

Bireysel terapide de bireylerin başvurmuş oldukları sorunların terapistin çalışma alanı olması son derece önemlidir. Bireyler bir terapiste başvururken öncelikle iletişime geçmiş oldukları terapiste sorununu belirtmeli ve terapiste çalışma alanına uygun olup olmadığını sormalıdır. Aksi halde doğru olmayan bir terapist seçimi süreci olumsuz etkileyecektir. Bireysel terapide terapistlerin en sık çalışmış oldukları çalışma alanları ise;

  • Kaygı bozuklukları
  • Panik atak
  • Depresyon
  • Kişilik bozuklukları
  • Duygu durum bozuklukları
  • Uyum sorunları
  • Obsesif Kompulsif bozukluğu (OKB)
  • Yeme bozuklukları
  • Stres
  • Fobiler
  • Öfke kontrol sorunları
  • Travma sonrası stres bozukluğu
  • İlişkilerle ilgili sorunlar
  • Öz saygı eksikliği
  • Kayıp ve yas

Psikoterapiler isteğe göre yüz yüze ve online bir şekilde yapılabilmektedir. Seans süresi 50-60 dakika arasında sürmektedir.

Direnç kilosu nasıl kırılır ?

Bazen kilo verme sürecince aynı kiloda haftalarca takılabiliriz. Bu durumu aşmak için neler yapılmalı inceleyelim…

Merhaba!
Direnç kilolarından kurtulmak bazen zorlayıcı olabilir, ancak sizin için hazırladığımız bu ipuçları ile başarabilirsiniz. İşte size yardımcı olacak adımlar:

1️⃣ Sağlıklı Beslenme:

Vücudunuzun ihtiyaç duyduğu besinleri sağlamak için dengeli bir diyet benimseyin. Bol miktarda sebze, meyve, tam tahıllı ürünler, sağlıklı yağlar ve protein eklemeye özen gösterin.

2️⃣ Egzersiz:

Haftada en az 150 dakika orta şiddette aerobik egzersiz yapmak, kalori yakmanıza ve metabolizmanızı hızlandırmanıza yardımcı olur. Ayrıca direnç antrenmanları, kas kütlesini artırarak metabolizmanızı daha da güçlendirebilir.

3️⃣ Porsiyon Kontrolü:

Porsiyonları göz önünde bulundurarak yemek yemeyi öğrenin. Daha küçük porsiyonlarla başlayın ve doyma hissinizi takip edin.

4️⃣ Yavaş Yemek:

Yavaşça çiğnemek ve yemekler arasında zaman ayırmak, sindirim sürecinizi optimize eder ve daha az yemek yeme olasılığını artırır.

5️⃣ Uyku Düzeni:

Yeterince uyumak, vücudunuzun hormon dengesini korumasına yardımcı olur. Günde 7-9 saat uyku hedefleyin ve düzenli bir uyku rutini oluşturun.

6️⃣ Stres Yönetimi:

Stres kilo alımına neden olabilir. Yoga, meditasyon veya rahatlamanıza yardımcı olacak diğer tekniklerle stresi azaltın.

7️⃣ Su İçme:

Yeterli su içmek, vücudunuzun işlevlerini düzgün bir şekilde yerine getirmesine yardımcı olur. Günde en az 8 bardak su içmeyi unutmayın.

Direnç kilolarını kırmak zaman alabilir, ancak sabır, istikrar ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ile başarabilirsiniz.

Kendinize inanın ve bu yolculuğa başlayın! 💪

Mevsimler ve psikoloji

Depresyonda olmayabilirsiniz…

Yaz mevsimini geride bırakmaya başladığımız ve sonbaharın etkilerini gördüğümüz bu günlerde kendinizi mental olarak iyi hissetmiyor olabilirsiniz. Mevsim değişikliklerinin insan hayatını fiziksel olarak etkilediği kadar, psikolojik olarak da etkilediği bilimsel bir gerçeklik taşıyor.

Sebeplerinden biri , başımızın tatlı belası hormonlarımız 🙂

Vücudumuzun hormon salgısı, ışığa duyarlı bir yapıya sahiptir.

Yoğun güneş ışığında salgılanan hormon türleri ve miktarı, sonbahar ve kış aylarında değişmeye başlar. Hormonal salgıların görsel uyarıcısı olarak görev yapan gözlerimizde doğada azalan ve soluklaşan renklerin etkisi ile bazı hormonal salgıların miktarının azalmasını tetiklemektedir.

Değişen hormonal dengeye yeni bir uyum sağlama sürecine giren beden ve zihin bu süreçte sürekli uyku hali, melankolik ruh hali gibi daha zayıf hissetme eğilimi gösterebilir…

Depresyonda olmayabilirsiniz… Hasta olmayabilirsiniz… Yalnızca bu günlerde hormonal salgılarınız bir miktar değişiyor. 🙂

Güneş ışınlarının bize sağladığı vitamin, mineral ve hormonal salgı desteğini, sonbahar ve kış aylarında takviye edici besin destekleri ile dengeleyebiliriz. Böylece kasvetli olarak gördüğümüz yağışlı havaların bizi hem fiziksel hem de psikolojik olarak olumsuz etkilemesinin önüne geçmiş oluruz 🙂

Sonbahar da dökülen yapraklar ile birlikte, tüm sıkıntılarınızın zihninizi, bedeninizi, ve yaşantınızı terk etmesini diliyorum. Sevgilerimle.

Çikolata bağımlılığı

Diyet yapamıyorum, sürekli yemek yerken kendimi buluyorum. Bu durumun sebebi yeme bağımlılığı olabilir. Dikkat !!

Yeme bağımısı olan kişiler aşerdiği yiyeceğe ulaşasıya kadar oldukça gergin ve öfkeli hissederer.

Aşerilen yiyeceğe ulaşmak ne kadar zor olursa olsun yiyeceğe ulaşmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır.

Çoğunlukla yiyeceğe ulaşıldığında planlanandan daha fazla tüketilir. Örneğin “iki kare çikolata yiyeceğim sadece, başka yemicem söz” diye planlanlanır.

Fakat çikolataya ulaşıdığı anda bütün paket saniyeler içerisinde biter.

Dolayısıyla kişi çikolatayı çok hızlı tükettiği için ne tadını alır ne de tadını çıkarırı. Çikolata bittiğinde ve elimizde bir şey kalmadığında ise suçluluk, yetersizlik, becerizlik veya başarısızlık gibi olumsuz duygular hissederler.

Suçluluk, yetersizlik, becerizlik veya başarısızlık gibi olumsuz duyguları giderebilmek için ulaşılabilir ilk yemeğe karşı tıkanırcasına yeme davranışı gerekeşir. ,

Bu döngü devam eder ve kişi diyet yapmakta, daha az yemeğe çalışmakta olduka başarız olur.

Barbie filmin vücut imajı algısı ve benlik saygısı üzerindeki etkileri

Barbie karakteri yıllardır özellikle kız çocukların en çok tercih ettiği oyuncak ve büyüdüğünde onun gibi olma hayalleriyle büyümüşlerdir. İkonik bebeğin ana karakter olduğu Barbie film serisi dünya çapındaki izleyicileri büyüledi. Barbie bebekler saç, kıyafet, takılar aracılığı ile herkesin kendi üzerindeki uyarlamasının bir akım haline gelmesiyle, özellikle vücut imaj algılarında ve buna bağlı olarak benlik saygısında değişiklik yaratmada önemli bir psikolojik etki de taşırlar. Bu yazımda, Barbie filmin bireylerin, özellikle çocukların sosyal güzellik ve vücut imajı standartlarını nasıl algıladıkları bunlara bağlı olarak benlik saygı düzeylerin nasıl değişip bu durumları içselleştirdikleri üzerindeki potansiyel etkilerden bahsedeceğim

Hi Barbie, Hi Ken, Hi Barbie, Hi Barbie, Hi zıkkım J

Bu replikler sizlere tanıdık geliyor mu?Son zamanlarda en çok duyduğumuz replikler haline geldi. Hayatımızın her noktasında olan sosyal medya ve sürekli değişen trend akımlara ayak uydurmak zorunda hisseden kişiler diğer bir yandan; “Bu replikleri duymak istemiyorum. Bu akımları yapmak istemiyorum.” diye söylenirken bunları yapıyorken kendilerini buluyor olmalarının psikolojik açıklaması nedir? Bunların vücut imaj algımızı ve benlik saygımızı nasıl etkiliyor?

Barbie karakteri yıllardır özellikle kız çocukların en çok tercih ettiği oyuncak ve büyüdüğünde onun gibi olma hayalleriyle büyümüşlerdir. İkonik bebeğin ana karakter olduğu Barbie film serisi dünya çapındaki izleyicileri büyüledi. Barbie bebekler saç, kıyafet, takılar aracılığı ile herkesin kendi üzerindeki uyarlamasının bir akım haline gelmesiyle, özellikle vücut imaj algılarında ve buna bağlı olarak benlik saygısında değişiklik yaratmada önemli bir psikolojik etki de taşırlar. Bu yazımda, Barbie filmin bireylerin, özellikle çocukların sosyal güzellik ve vücut imajı standartlarını nasıl algıladıkları bunlara bağlı olarak benlik saygı düzeylerin nasıl değişip bu durumları içselleştirdikleri üzerindeki potansiyel etkilerden bahsedeceğim

Barbie’nin son derece uzun bacakları ve ince beli ile Barbie’nin vücut oranları, ortalama bir kadınınkinden önemli ölçüde farklıdır. En çarpıcı yönlerinden biri inanılmaz orantılı fiziğidir. Bir oyuncak bebek bağlamında tuhaf ve abartılı olması amaçlanan bu tasvir, istemeden de olsa genç izleyiciler için gerçekçi olmayan güzellik standartları yaratabilir. Bunun sonucunda bu tür vücut kriterlerine ulaşamayan kişilerde yoğun bir şekilde kendini çirkin görme, yetersiz hissetme, güzellik anlayışların dış etkenlere bağlı olabileceğini, değersiz hissetme ve benlik saygılarında düşüş yani kendini sevememe ve romantik ilişkiler başta olmak üzere kişisel hayatların birçok noktasında aksaklıklar ve olumsuzluklar başlayabilir.

Vücut İmajı Algısı üzerindeki etkileri ve değişen Benlik Saygıları

Vücut memnuniyeti: Kişiler ergenlik ve hatta orta yetişkinliğe kadar vücutlarıyla ilgili yoğun bir ilgilenme halindeyken Barbie ve buna benzer sosyal medyalarda kusursuz bir vücut imaj algısı oluşturmaya çalışan durumlar medyadaki figürüne maruz kalmak, özellikle ulaşılamaz bir güzellik standardına uyma konusunda baskı hissedebilecek genç kızlar arasında vücut memnuniyetsizliğine olumsuz katkıda bulunabilir..

Benlik saygısı üzerindeki etki: Barbie filmlerinin yaydığı ulaşılamaz güzellik standartları, benlik saygısını olumsuz etkileyerek, eğer bireyler sosyal güzellik beklentilerini karşılamadıklarını düşünürlerse yetersizlik veya değersizlik duygularına yol açabilir. Ve öz güven problemleri başta olmak üzere kendilik ilişkileri, sosyal ilişkileri ve romantik ilişkilerinde hepsinde problemler yaşamaya başlayacaktır.

İdealleştirilmiş güzellik standartları: Barbie’nin idealize edilmiş ve mükemmele yakın bir figür olarak tasvir edilmesi, izleyicileri gerçekçi olmayan güzellik ideallerini içselleştirmeye yönlendirebilir. Çocuklar bilinçdışında vücutlarını Barbie’ninkiyle karşılaştırabilir ve bebeğin oranlarına uymuyorsa, görünüşlerinden kendilerini yetersiz veya tatminsiz hissedebilirler.

Cinsiyet kalıp yargıları: Barbie filmleri, vücut imajıyla ilgili endişelerin ötesinde, güzellik ve görünümün bir kişinin kimliğinin ve yeteneklerinin diğer yönlerinden daha öncelikli olduğu geleneksel cinsiyet kalıp yargılarını güçlendirmeye yöneliktir.

Biliyorsunuz ki bu başlık aslında sadece ebeveynler için değil. Instagram, tiktok, gibi sosyal medya mecraları da artık yayınlanan fotoğraf veya videolarda filtre veya efekt var ise bunu görselde belirtiyor. Aslında bunun nedeni beden algısına dair kıyaslama sadece çocuklarda değil yetişkinlerde de fazlaca olduğu için yapılan bir güncellemedir.

Medya okuryazarlığı: Küçük yaşlardan itibaren medya okuryazarlığı öğretmek, çocukların medyanın güzelliği ve vücut imajını nasıl yansıttığına dair anlayışlı bir bakış açısı geliştirmelerine yardımcı olabilir. Hayal ile gerçek arasındaki farkı anlarken kurgusal karakterleri takdir etmeyi öğrenebilirler.

Çeşitli temsiller: Son yıllarda, daha geniş bir vücut tipi ve etnik köken yelpazesini yansıtmak için Barbie de dahil olmak üzere oyuncak bebeklerin tasvirini çeşitlendirmek için artan bir çaba var. Bu kapsayıcılık, daha gerçekçi ve kabul gören bir güzellik görüşünün desteklenmesine yardımcı olur. Daha az makyajlı, spor ve günlük kıyafetler giyen, ‘’0’’ beden olmayan Barbie çeşitlerinin de üretimi günümüzde oldukça yaygınlaşmaya başlamıştır.

Pozitif rol modeller: Çocukları, çeşitli vücut tiplerini ve başarıları temsil eden hem kurgusal hem de gerçek çeşitli rol modelleriyle tanıştırmak, güven ve kendini kabul etme konusunda ilham verebilir.

Barbie filmlerinin güzellik tasvirinin yarattığı potansiyel zorluklara rağmen, olumlu vücut imajını ve kendini kabulü teşvik etmek için fırsatları fark edecek ilişkiler içinde olmanızı tavsiye ediyorum.

SON OLARAK KENDİNİ SEVMEK DIŞARDAN TAMAMLANAN BİR ŞEY DEĞİLDİR. SEVMEK İÇERDEN DIŞARIYA YAYILIR.

Erken çocuklukluk ve bağlanma üzerine

Erken çocukluk döneminde, sevgi ilişkilerinin yetişkin biçimine varıncaya kadar takip edilmesi, psikanalitik açıdan, insanın çocukluk dönemindeki; oral, anal, fallik, libidinal dönemlerde ifade buluş şekliyle, anne çocuk arasındaki narsistik yapıya uzanması şu şekilde ifade edilmektedir.🦋

Erken çocukluk döneminde, sevgi ilişkilerinin yetişkin biçimine varıncaya kadar takip edilmesi, psikanalitik açıdan, insanın çocukluk dönemindeki;
oral, anal, fallik, libidinal dönemlerde ifade buluş şekliyle, anne çocuk arasındaki narsistik yapıya uzanması şu şekilde ifade edilmektedir.🦋

Kişinin, yaşamının başlangıcından itibaren, anne ve çocuk arasında bulunan “biyolojik birlik”, annenin narsistik yapısının, çocuğa kadar genişlediği ve çocuğun da anneyi, “kendi narsistik” ortamına çektiği bir dönem olarak ifade edilmektedir.🦋

Sosyal fobi

osyal kaygı;genel olarak yanlış ve utanç verici birsey yapmaktan korkarak diğer insanlar tarafından eleştiri almaktan endise duyulması ve #bu sebepten dolayı, sosyal ortamlarda rahatsız ve gergin olma durumu olarak tanımlanır. Sosyal Kaygı Bozukluğu(Sosyal Fobi) Sosyal kaygı, daha şiddetli hale geldiğinde “Sosyal Kaygı Bozukluğuna(Sosyal Fobiye) dönüşmektedir. Sosyal Kaygı Bozukluğu Üç Ana Başlık Altında Toplanır: 1. Sosyal Kaygı ve Bedensel Duyumlar: Çarpıntı, Nefes Darlığı,Başdönmesi ve Sersemlik Hissi, Aşırı Terleme,Kaslarda Gerginlik ve Zayıflık,Göğüs Ağrısı vb.bedensel belirtiler. 2. Sosyal Kaygı ve Düşünme: *Birisi beni sevmez ve onaylamazsa bu benim yetersiz olduğum anlamına gelir. *İnsanlar her zaman söylediklerimle ilgilenmelidirler. *İnsanlar yargılayıcı,güvenilmez ve kötüdürler. *Herkesin beni sevmesi çok önemli. *Sunum yaparsam kendimi gülünç duruma düşüreceğim vb.Otomatik düşünceler( Çarpıtılmış ve işlevsiz düşünceler). 3.Sosyal Kaygı ve Davranış *Baş

osyal kaygı;genel olarak yanlış ve utanç verici birsey yapmaktan korkarak diğer insanlar tarafından eleştiri almaktan endise duyulması ve
#bu sebepten dolayı, sosyal ortamlarda rahatsız ve gergin olma durumu olarak tanımlanır.

Sosyal Kaygı Bozukluğu(Sosyal Fobi)
Sosyal kaygı, daha şiddetli hale geldiğinde “Sosyal Kaygı Bozukluğuna(Sosyal Fobiye) dönüşmektedir.

Sosyal Kaygı Bozukluğu Üç Ana Başlık Altında Toplanır:
1. Sosyal Kaygı ve Bedensel Duyumlar:
Çarpıntı, Nefes Darlığı,Başdönmesi ve Sersemlik Hissi, Aşırı Terleme,Kaslarda Gerginlik ve Zayıflık,Göğüs Ağrısı vb.bedensel belirtiler.

2. Sosyal Kaygı ve Düşünme:
*Birisi beni sevmez ve onaylamazsa bu benim yetersiz olduğum anlamına gelir.
*İnsanlar her zaman söylediklerimle ilgilenmelidirler.
*İnsanlar yargılayıcı,güvenilmez ve kötüdürler.
*Herkesin beni sevmesi çok önemli.
*Sunum yaparsam kendimi gülünç duruma düşüreceğim vb.Otomatik düşünceler( Çarpıtılmış ve işlevsiz düşünceler).

3.Sosyal Kaygı ve Davranış
*Başkaları ile konuşma esnasında göz temasından kaçınmak
*Herkesin oturmasından sonra toplantı odasına girmemek için, toplantıya erken gelmek
*Davet, organizasyon ya da partilere katılmamak için bahaneler üretmek vb.sosyal etkileşimlerden kaçınmak..

Uzman Psikolog
Zehra LÖKÇE

Beklentilerim bana ne söylüyor

BEKLENTİLERİM BANA NE SÖYLÜYOR

Beklentiler ah şu beklentiler….. Çocukluktan ve yetiştirildiğimiz çevreden öğrendiğimiz ve karakter yapımızın getirdiği etkilerle de oluşan beklentilerimiz var yaşam içerisinde. Beklentilerimizi yüksek tutan bireyler haline gelmemiz ince düşünceli ve detaylara önem veren biri olmaktan kaynaklanıyor bir yönüyle. Toplumda bu tip bireyler de bir hayli fazla. Ve sonradan beklentimiz karşılanmadığında ise üzülen bireyler haline geliyoruz. Diyelim ki siz arkadaşlarınızla ilişkilerinizde arkadaşlarınızın derdini dinleyen,onlara zor zamanında her zaman yardıma koşan birisiniz ve arkadaşınız ise siz bir şey anlattığınızda sizin kadar iyi bir dinleyici değil ve sizin kadar her anınızda yanınızda değil ve siz de bir beklentiye giriyorsunuz. Ama ben hep onun yanındaydım o neden benim yanımda değil ki diye kara kara düşünüyorsunuz. Hemen hemen bu durumu çoğumuz yaşamışızdır belki de. Burada baktığımız zaman her bireyin parmak izi farklıdır ve her birey farklı farklı özelliklere sahip ve yetiştirilme tarzımızdan tutun da yaşadığımız çocukluk dönemi de farklı olabilir.Dolayısıyla hepimizin beklentileri de farklı yönde olabilir. Beklentiye haklı yönde girmiş de olabiliriz . Fakat insanlara ne kadar gideceğimizin sınırını biz koruyabiliriz . Haklı bir yönde beklentilerimiz olabilir bu çok normal. Haklı beklentilerimiz karşılanmadığında ise bunu kendimize dert ediniriz ya da mesafe koyarız ya da bu durumu karşımızdaki kişiye sorarız ki en zoru sorma cesaretinde bulunmaktır aslında ki sorarak da çözüme kavuşturmuş olabiliriz. Beklentileri ne zaman bırakırız peki?

Karşımızdaki bireylerin bize bizim kadar aynı düzeyde yaklaşmadığını gördüğümüz zaman beklentilerimizi düşürmeye başlarız ve bundan sonra beklentilerimi düşük tutacağım deriz. Çelik yeleklerimizi giyip aynı durumu yaşamamak adına kendimizi bu çelik yelek ile koruma altına alırız. Çünkü o zaman incinmeyeceğimizi düşünürüz.Bundan sonra yaşamımıza girecek olan kişilere eski davranışları sergilemeyiz. Önce bir inceleriz,anlamaya ve yaklaşımına ,davranışlarına bakarız. İşte tam bu noktada sınırlar devreye girer. Yani sınırımızı ne kadar korumayı bilirsek beklentilerimizi de yüksek tutmamış oluruz.

Hepimizin bir çelik yeleği var ve çelik yelek bizlerin sınırlarıdır önemli olan çelik yeleği ne zaman giyeceğimizi bilmek. Eğer bunu başarırsak olaylara daha realist çerçevede bakabiliriz.