Emdr ve ağrılar

EMDR Terapisinin ağrılar üzerindeki etkileri

Yaşam kalitenizi düşüren kronik ağrılarınız mı var?

Bilimsel çalışmalar yaşamımızın erken dönemlerindeki olumsuz yaşam olaylarının kronik ağrılar üzerinde etkili olduğunu gösteriyor.

EMDR terapisi kronik ağrıların tedavisinde etkili olabiliyor, çünkü:

* EMDR terapisi doğrudan yaşamımızdaki travmalarla ve olumsuz yaşam olaylarıyla çalışıyor.

* EMDR terapisinde yapılan işlemleme, beynimizde ağrıyı etkileyen kısımları da kapsıyor.

* EMDR terapisi beden duyumları ve bedende yaşanan rahatsızlıklara da odaklanıyor.

Sonuç olarak, kronik ağrılar nedeniyle kullanılan ilaç miktarında ve ağrının şiddetinde önemli düşüşler gözlemleniyor.

Ülkemizde de yapılan araştırmalar, EMDR terapisinin özelikle fibromiyalji ve migren ağrıları üzerinde etkili olduğunu gösteriyor.

Besin intolerans / alerjileri / gecikmiş tip alerji

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir. Allerji İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir. Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Özgüven

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Özgüven nedir?

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Bu kavram neden dikkatinizi çekti?

Aile konsültasyonlarında”hocam bizim çocuğumuzda özgüven eksikliği olabilir” diye sorunlarla karşılaşınca eve giderken düşünmeye başladım.Özgüven nedir ,duruşumuz mu veya başka bir şey mi diye? Özellikle oyun terapilerinden ve çocuklarla olan seanslardan sonra öyle olmadığını anladım.Çocuklarımız da toplumun umut kaynağı olduğu için gün geçtikçe bu kavramı daha da önemsedim.

Özgüvenin bize verdiği mesajlar var mıdır ,varsa nelerdir?

Özgüvenin bize verdiği iki temel mesajı vardır :Sen yeterlisin ,Sen değerlisin.

Çocuk ,ben bunu yapabilirim dediği zaman kendini yeterli hissedecektir.Tabii ki anne babanın desteğiyle.Yaşına uygun sorumluluklar verildiği zaman çocuğu takdir etiklerinde kendini değerli hissedecektir.Özgüven hissi olan kişiler kendilerine yeterli saygıyı duyacaklardır.Buradan hareketle öz saygı kavramı devreye girmektedir.Öz saygı ,kişinin kendini değerli hissetmesini ve kendini kabul etmesini ifade eder.Bu iki kavram birbirlerini tamamlayan kavramlardır.

Özgüven eksikliğinin belirtileri nelerdir?

Bu çocukların kendilerine olan güvenleri son derece düşüktür.Sosyal anlamda sürekli sorunlar yaşarlar.Çekinik bir duruşları vardır.Okulda arkadaş edinmek istemez ve her zaman yalnız kalmayı tercih ederler.Burada öğretmenlerimize çok görev düşmektedir.Teneffüslerde kenarda oturan ve hiçbir oyunlara katılmayan çocukları gördükleri zaman anne babasıyla görüşmeleri ve bir terapiste yönlendirmeleri gerekmektedir.Utanma duygusu fazladır.Açık iletişimde bulunmak istemezler.Fiziksel görüntülerini beğenmezler.Bir olay karşısında olumsuz etkilenirler.Bir yere gittiklerinde kendi ihtiyaçlarını dile getiremez ve yanındakilerin söylemesini isterler.

Çocuklarımıza özgüveni nasıl kazandırabiliriz?

Sık sık söz hakkı vermeliyiz.Yaşına göre anne babaların sorumluluk vermesi gerekmektedir.Parka götürmek ve onun arkadaşlarıyla neler yaptığını sormaları da oldukça önemlidir.Markete gittiklerinde özellikle kendi aldığı ürünleri kasadan geçirmesi için yönlendirmek;Teşekkkür etmeyi ,kolay gelsin demeyi hatırlatmak.Bir tatile veya lokantaya gittiklerinde çocukların fikirlerini sormaları yine çok önemlidir.Onlarla sürekli açık iletişimde bulunmak bir şey söylediklerinde “ seni döverim” “seni babana söylerim” gibi yaklaşımlarda bulunmamaları lazım.Her zaman sevgi gören ,fikirleri sorulan ,ihtiyacı olduğunda yakınlık gösterilen ve kıyaslanmayan çocuklarda özgüven problemi olmayacaktır.

Merve Çiçekler

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dikkat dağınıklığı, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik gibi belirtilerle birlikte bireyin yaşamında olumsuz etkileri bulunan bir davranışsal bir bozukluktur. İlkokul yaşlarından itibaren sıklıkla rastlanan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda özellikle çocuklarda verilen ödev ve görevlerden çabucak sıkılma, hayallere dalma, eşyaları kaybetme, oturduğu yerde uzun süre kalamama, sıra bekleyememe, çevreden gelen uyaranlarla kolayca dağılma gibi belirtiler gözlenirken; yetişkin dönemde dikkat eksikliği, odaklanma sorunları, karar almada ve sürdürmede zorluk, yapılacakları ve zamanı organize etmede güçlük yaşama gibi belirtiler görülür.

DEHB üçe ayrılır:

1)Hiperaktivite baskın tip: Bu tipte sorun yaşayan bireylerde genelde yerinde duramama, yüksek enerji, huzursuzluk, aşırı hareketlilik, bulunduğu ortama uyum sağlayamama gibi belirtiler gösterir. Bu tip insanlar düşünmeden konuşma, başkalarının sözünü kesme gibi davranışlar sergileyebilirler.

2) Dikkat Eksikliği baskın tip: Söz konusu dikkat eksikliği baskın olan bireylerde odaklanmada güçlük, uzaklara dalıp gitme, kişinin herhangi bir işi yapma ya da o işi sürdürmedeki zorluk ve dağınık davranışlar gözlemlenir.

3)Birleşik tip: Belki de bu bozukluğun en zoru olan birleşik tipteki insanlar hem hiperaktivite hem de dikkat eksikliğinde bahsettiğimiz belirtileri görmek mümkündür.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Nedenleri ve Etki Eden Risk Faktörleri

Odaklanamama, uygun olmayan tepkileri engelleyememe gibi belirtilerle ortaya çıkan Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, beyinde hem yapısal hem de nörokimyasal düzeyde yaşanan farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan bir bozukluktur.

DEHB’nin etkisine bakıldığında genetik ve çevresel faktörlerden etkilenme söz konusudur. DEHB oluşumunda genetiğin rolü %80-90 civarındadır. Sanıldığının aksine anne-babanın çocuğuna hatalı davranması gibi nedenlerle DEHB oluşmaz; anne-babanın hatalı tutumları DEHB belirtilerinde artışa veya DEHB’ye başka psikolojik sorunların eklenmesine yol açabilir. Kişiye aktarılan genetik miras onun ileride DEHB olup olmayacağı konusunda önemli bir unsurdur. Ancak kalıtım dışında bazı biyolojik faktörler de genetik yapıyla etkileşime girerek DEHB’nin ortaya çıkıp çıkmamasında etkili olurlar. Bu etkenler arasında en önemlisi annenin hamilelik sürecinde sigara, kurşun gibi bazı zehirli maddelere maruz kalmasıdır.

Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin birbiriyle etkileşimi DEHB oluşturacak düzeyde olduğunda bebeğin beyninde bazı bozukluklar oluşmaya başlar. Bu bozukluklar beynin ön bölgesi (frontal lob) ve onunla yakın ilişkide olan beyin bölgelerinde (striatum ve beyincik) normalden eksik bir gelişime yol açar. Doğum sırasında ve doğum sonrası bebeğin ilk birkaç yaşında beyindeki bu bozukluklar artma veya azalma eğilimi gösterebilir. Örneğin sağlıklı bir doğum ve doğumdan sonra toksinlerle karşılaşmama, beyindeki bu bozukluğun daha artmasını engeller ve ileriki yıllarda DEHB’nin çok daha az şiddetli olmasını sağlayabilir. Diğer yandan doğum sırasında beyin zedelenmesi olması veya doğumdan sonra çocuğun kurşun sigara gibi zehirli maddelere maruz kalması beyindeki bu bozuklukların çok daha artmasına ve ileride DEHB belirtilerinin çok daha şiddetli olmasına yol açabilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Tedavisi

Net tanı konulabilmesi için çocuğun okul dönemine gelmesini beklemek gerekir. Belirtiler altı ay kadar süreyi geçtiği halde devam ediyorsa ebeveynler DEHB’den şüphe edebilir. Psikoterapi sürecinde, akademik ve sosyal beklentilerin karşılanabilmesi için çocukla sosyal beceri eğitimi çalışılmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi odaklı uygulamalar ile akran iletişimi, davranış kontrolü, öfke yönetimi, hareketlilik ve dürtüselliğin azalması yönünde müdahalelerde bulunulmaktadır. Çocuğun olumlu yöndeki davranışı pekiştirilerek özdenetim kurması amaçlanmakta; aile ile psikoeğitim uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Hiperaktivite testi olarak nöropsikolojik testlerden de yararlanılır. Hastanın nörolojik olarak incelenmesi de gerekir. Ayrıca çeşitli kan tahlillerine de ihtiyaç vardır. Teşhis için EEG uygulaması yapılabilir. Tedavi sürecinde psikolojik terapilerin yanı sıra hiperaktivite ilaçları kullanılması da gerekebilir. Davranışçı tedavilerin etkileri yeterli olmadığı takdirde ilaç kullanımına başlanır. DEHB ilaçları, hiperaktiviteye bağlı olarak ortaya çıkan aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı gibi belirtileri kontrol altına almakta son derece etkilidir. Belirtileri ciddi boyutlarda olan hastalarda ise merkezi sinir sistemi ve vücudun aktivitesini artıranlar da dahil olmak üzere birçok ilaç grubunun adı olarak bildiğimiz psikostimülanlar kullanılır. Aileler ilaç kullanımı konusunda genellikle çekingen davransa da hekimin tavsiyelerini dinlemek ve uzmanlığına güvenmek, olumlu sonuçlar elde edilmesi açısından önemlidir. Tedavi sürecinde ilaçlar ve terapiler kadar aile desteği de önemlidir.

Sevgilerimle

Stajyer Psikolog Muhammed Mustafa Kozak

Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), dikkat dağınıklığı, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik gibi belirtilerle birlikte bireyin yaşamında olumsuz etkileri bulunan bir davranışsal bir bozukluktur. İlkokul yaşlarından itibaren sıklıkla rastlanan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda özellikle çocuklarda verilen ödev ve görevlerden çabucak sıkılma, hayallere dalma, eşyaları kaybetme, oturduğu yerde uzun süre kalamama, sıra bekleyememe, çevreden gelen uyaranlarla kolayca dağılma gibi belirtiler gözlenirken; yetişkin dönemde dikkat eksikliği, odaklanma sorunları, karar almada ve sürdürmede zorluk, yapılacakları ve zamanı organize etmede güçlük yaşama gibi belirtiler görülür.

DEHB üçe ayrılır:

1)Hiperaktivite baskın tip: Bu tipte sorun yaşayan bireylerde genelde yerinde duramama, yüksek enerji, huzursuzluk, aşırı hareketlilik, bulunduğu ortama uyum sağlayamama gibi belirtiler gösterir. Bu tip insanlar düşünmeden konuşma, başkalarının sözünü kesme gibi davranışlar sergileyebilirler.

2) Dikkat Eksikliği baskın tip: Söz konusu dikkat eksikliği baskın olan bireylerde odaklanmada güçlük, uzaklara dalıp gitme, kişinin herhangi bir işi yapma ya da o işi sürdürmedeki zorluk ve dağınık davranışlar gözlemlenir.

3)Birleşik tip: Belki de bu bozukluğun en zoru olan birleşik tipteki insanlar hem hiperaktivite hem de dikkat eksikliğinde bahsettiğimiz belirtileri görmek mümkündür.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Nedenleri ve Etki Eden Risk Faktörleri

Odaklanamama, uygun olmayan tepkileri engelleyememe gibi belirtilerle ortaya çıkan Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, beyinde hem yapısal hem de nörokimyasal düzeyde yaşanan farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan bir bozukluktur.

DEHB’nin etkisine bakıldığında genetik ve çevresel faktörlerden etkilenme söz konusudur. DEHB oluşumunda genetiğin rolü %80-90 civarındadır. Sanıldığının aksine anne-babanın çocuğuna hatalı davranması gibi nedenlerle DEHB oluşmaz; anne-babanın hatalı tutumları DEHB belirtilerinde artışa veya DEHB’ye başka psikolojik sorunların eklenmesine yol açabilir. Kişiye aktarılan genetik miras onun ileride DEHB olup olmayacağı konusunda önemli bir unsurdur. Ancak kalıtım dışında bazı biyolojik faktörler de genetik yapıyla etkileşime girerek DEHB’nin ortaya çıkıp çıkmamasında etkili olurlar. Bu etkenler arasında en önemlisi annenin hamilelik sürecinde sigara, kurşun gibi bazı zehirli maddelere maruz kalmasıdır.

Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin birbiriyle etkileşimi DEHB oluşturacak düzeyde olduğunda bebeğin beyninde bazı bozukluklar oluşmaya başlar. Bu bozukluklar beynin ön bölgesi (frontal lob) ve onunla yakın ilişkide olan beyin bölgelerinde (striatum ve beyincik) normalden eksik bir gelişime yol açar. Doğum sırasında ve doğum sonrası bebeğin ilk birkaç yaşında beyindeki bu bozukluklar artma veya azalma eğilimi gösterebilir. Örneğin sağlıklı bir doğum ve doğumdan sonra toksinlerle karşılaşmama, beyindeki bu bozukluğun daha artmasını engeller ve ileriki yıllarda DEHB’nin çok daha az şiddetli olmasını sağlayabilir. Diğer yandan doğum sırasında beyin zedelenmesi olması veya doğumdan sonra çocuğun kurşun sigara gibi zehirli maddelere maruz kalması beyindeki bu bozuklukların çok daha artmasına ve ileride DEHB belirtilerinin çok daha şiddetli olmasına yol açabilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Tedavisi

Net tanı konulabilmesi için çocuğun okul dönemine gelmesini beklemek gerekir. Belirtiler altı ay kadar süreyi geçtiği halde devam ediyorsa ebeveynler DEHB’den şüphe edebilir. Psikoterapi sürecinde, akademik ve sosyal beklentilerin karşılanabilmesi için çocukla sosyal beceri eğitimi çalışılmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi odaklı uygulamalar ile akran iletişimi, davranış kontrolü, öfke yönetimi, hareketlilik ve dürtüselliğin azalması yönünde müdahalelerde bulunulmaktadır. Çocuğun olumlu yöndeki davranışı pekiştirilerek özdenetim kurması amaçlanmakta; aile ile psikoeğitim uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Hiperaktivite testi olarak nöropsikolojik testlerden de yararlanılır. Hastanın nörolojik olarak incelenmesi de gerekir. Ayrıca çeşitli kan tahlillerine de ihtiyaç vardır. Teşhis için EEG uygulaması yapılabilir. Tedavi sürecinde psikolojik terapilerin yanı sıra hiperaktivite ilaçları kullanılması da gerekebilir. Davranışçı tedavilerin etkileri yeterli olmadığı takdirde ilaç kullanımına başlanır. DEHB ilaçları, hiperaktiviteye bağlı olarak ortaya çıkan aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı gibi belirtileri kontrol altına almakta son derece etkilidir. Belirtileri ciddi boyutlarda olan hastalarda ise merkezi sinir sistemi ve vücudun aktivitesini artıranlar da dahil olmak üzere birçok ilaç grubunun adı olarak bildiğimiz psikostimülanlar kullanılır. Aileler ilaç kullanımı konusunda genellikle çekingen davransa da hekimin tavsiyelerini dinlemek ve uzmanlığına güvenmek, olumlu sonuçlar elde edilmesi açısından önemlidir. Tedavi sürecinde ilaçlar ve terapiler kadar aile desteği de önemlidir.

Sevgilerimle

Stajyer Psikolog Muhammed Mustafa Kozak

Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

Psikoloğunuzun diplomasını sorun

Uzun süredir gönderi paylaşımı yapmıyordum ve böyle bir cümleyle aranıza yeniden dönüş yapmak istedim. “BİR İNSANI SÖMÜRMEK İÇİN AKLINI KULLANMAYA GEREK YOK VİCDANSIZ OLMAN YETERLİ ” sözünün , toplum ruh sağlığı için tehdit oluşturan kişilerin davranışını yansıttığını düşündüğüm için sizlere açıklamak istedim. Psikoloji camiasında yüzlerce hatta binlerce sahte terapist ile karşı karşıyayız.

Uzun süredir gönderi paylaşımı yapmıyordum ve böyle bir cümleyle aranıza yeniden dönüş yapmak istedim. “BİR İNSANI SÖMÜRMEK İÇİN AKLINI KULLANMAYA GEREK YOK VİCDANSIZ OLMAN YETERLİ ” sözünün , toplum ruh sağlığı için tehdit oluşturan kişilerin davranışını yansıttığını düşündüğüm için sizlere açıklamak istedim. Psikoloji camiasında yüzlerce hatta binlerce sahte terapist ile karşı karşıyayız. Bu insanlar cüretkar bir şekilde lisans eğitimleri “PSİKOLOJİ” olmamasına rağmen psikolog ve benzeri kimlikler adı altında haksız kazanç elde ediyorlar. Haksız kazanç elde ediyorlar derken şunu demek istiyorum: Ruh sağlığına dair bir bilgileri yok, insanların destek alma ihtiyacından faydalanarak, insanları sömürüyorlar. Birçok insan kendini psikolog olarak tanıtan birinin psikolog olmadığını düşünmeyebilir, bu oldukça normal fakat ne yazık ki aramızda psikolog olmayan ama psikolog görev ve yetkilerini kullanan birçok insan var. Kendilerine “sahte bir kimlik” oluşturmuş olabilirler, toplum tarafından kabul görüyor dahi olabilirler, iyi kazançlar elde ediyor olabilirler fakat insanlara fayda vermek bir yana zarar verdikleri ortada. Böyle bir tehditle karşı karşıyayken sizlere ise büyük bir sorumluluk düşüyor, destek almak istediğiniz kişinin lisans eğitimini sorgulamak. Lütfen dediğimi dikkatli okuyun; “destek almak istediğiniz kişinin lisans eğitimini sorgulamak” dedim, sertifikalarına bakmak demedim. Burada dikkat etmeniz gereken detay şu: – Destek almak istediğiniz psikologtan ya da hali hazırda destek aldığınız psikoloğunuzdan diplomasını atmasını isteyebilirsiniz. Şayet bu kişi psikolog ise diplomasını gönül rahatlığı ile sizinle paylaşacaktır. – ⁠Psikolog değil ise sertifikalarını sıralamaya başlayacaktır. Bu durumda o kişiyle bu sürece devam etmemenizi öneriyorum. Özetle şunu diyebiliriz: Bu insanlar, destek bekleyen/isteyen insanları sömürüyorlar ve evet yeterince akıllı da değiller çünkü buna gerek yok, sadece vicdansızlar diyebiliriz. Ayrıca olmadığınız bir kimliğe bürünmek de başlangıçta patolojik olarak değerlendirilebilir. Ruh sağlığınızı bu insanlara emanet etmeyin.

Oyunun ve oyun terapisinin terapötik güçleri

Oyun belki de küçük çocukların yetişkinlerle ilişki kurabilmesi, dürtü kontrolü için kritik olan neden-sonuç düşünme biçimini geliştirebilmesi, stresli yaşantıları işleyebilmesini, sosyal becerileri öğrenebilmesi için gelişimsel açıdan en uygun ve en güçlü araçtır. Oyun çocuğa, problemleri çözmekten ve yeni deneyimlerin, fikirlerin ve endişelerin üstesinden gelmekten kaynaklanan bir güç ve kontrol duygusu sağlayabilir. Sonuç olarak güven ve başarı duygusunun inşa edilmesine yardımcı olabilir. Çocuklar oyun ve oyuna dayalı müdahaleler aracılığıyla sözel olmayan sembolik biçimlerde ve eylem yönelimli şekilde iletişim kurabilirler.

OYUNUN VE OYUN TERAPİSİNİN TERAPÖTİK GÜÇLERİ

Oyun, çocuklar için nefes almak kadar doğaldır. Çocukların evrensel ifade biçimidir ve etnik köken, dil ve diğer kültürel farklılıkları aşabilir Oyun, yazılı tarihin başlangıcından bu yana hemen her kültürde gözlenmiştir. Oyun, kültürün şiir, müzik, dans, felsefe ve sosyal yapıları nasıl geliştirdiğiyle ayrılmaz bir şekilde ilişkilidir, bunların hepsi toplumun oyuna bakış açısı ile ilişkilidir.

Oyun, çocukların gelişiminde sadece merkezi değil, aynı zamanda kritik bir öneme sahiptir. İnsanlar da dahil olmak üzere çeşitli türler için oyun nerdeyse yemek ve uyku kadar önemlidir. Oyunla birlikte gelen yoğun duygusal ve fiziksel uyarılma, beyinde elektriksel devrelerin oluşumuna yardımcı olur ve nöron kaybını engeller.

Oyun belki de küçük çocukların yetişkinlerle ilişki kurabilmesi, dürtü kontrolü için kritik olan neden-sonuç düşünme biçimini geliştirebilmesi, stresli yaşantıları işleyebilmesini, sosyal becerileri öğrenebilmesi için gelişimsel açıdan en uygun ve en güçlü araçtır. Oyun çocuğa, problemleri çözmekten ve yeni deneyimlerin, fikirlerin ve endişelerin üstesinden gelmekten kaynaklanan bir güç ve kontrol duygusu sağlayabilir. Sonuç olarak güven ve başarı duygusunun inşa edilmesine yardımcı olabilir. Çocuklar oyun ve oyuna dayalı müdahaleler aracılığıyla sözel olmayan sembolik biçimlerde ve eylem yönelimli şekilde iletişim kurabilirler.

Oyun sadece normal çocuk gelişiminin desteklenmesi için gerekli değildir, aynı zamanda pek çok terapötik güce de sahiptir. Tüm terapiler, diğer faktörlerin yanı sıra bir değişim aracının kullanımı ile birlikte terapötik bir ilişkinin kurulmasına da ihtiyaç duyar. Oyunun kullanımı çocuklarla, özellikle de sözel olarak kendini ifade etmekten yoksun olanlar ve duygularını ,sorunlarını dillendirme konusunda direnç ya da yetersizlik gösteren daha büyük çocuklarla bir çalışma ilişkisinin tesis edilmesine yardımcı olur.

Çocuk, terapi odasının güvenli ve duygusal açıdan destekleyici ortamında, doğrudan yüzleşmek ve konuşmak için çok korkutucu ya da kaygı yaratıcı olabilecek endişeleri ve sorunları, bunların duyulmasına ve anlaşılmasına yardımc1 olabileceği bir terapistin varlığıyla oyun oynayarak ortaya koyabilir. Oyuncaklar çocuğun kelimeleri, oyun da dili hâline gelir. Daha sonra bunlar, daha iyi bir anlayış geliştirebilmesi amacıyla terapist tarafından çocuğa geri yansıtılır.

OYUNUN İYİLEŞTİRİCİ ETKENLERİ

Kendini İfade Etme

İfade edici ve alıcı dil becerilerindeki gelişimsel sınırlıklar, kısıtlı kelime dağarcığı ve soyut düşünme becerisindeki sınırlılıklar küçük çocukların etkili bir şekilde iletişim kurmada güçlük çekmelerine yol açar. Belki de, oyunun alınyazında tanımlanan en büyük terapötik gücü iletişim gücüdür. Çocuklar, bilinçli düşüncelerini ve duygularını oyun etkinlikleri aracılığıyla sadece kelimelerle ifade edebileceklerinden çok daha iyi ifade ederler. Çocuklar somut oyun etkinlikleri ve malzemeleri aracılığıyla ifade konusunda doğal olarak rahattırlar . Oyuncak bebekler ve kuklalar vasıtasıyla sembolik temsil ve ifadenin kullanımı, duygusal olarak yüklü yaşantı, düşünce ve duygulara karşı duygusal bir mesafe sağlar. Çocuk, oyundaki dolaylı anlatım yoluyla sıkıntılı duygular ve anlar hakkında farkındalık kazanabilir ve iyileşme sürecine başlayabilir.

Bilinçdışına Erişim

Çocuk, terapötik ve nötr uyaran özellikleri nedeniyle özel olarak seçilmiş oyuncaklar, oyunlar ve malzemeler aracılığıyla yansıtma, yer değiştirme ve sembolizasyon, savunma mekanizmaları üzerinden bilinçdışı çatışmaları ortaya çıkarabilir. Çocuk, oyun terapistinin desteğiyle, güvenli bir ortamda bilinçdışı arzu ve dürtülerini bilinçli oyun ve eylemlere dönüştürmeye ve bütünleştirmeye başlayabilir.

Doğrudan ve Dolaylı Öğretim

Oyun, bize ebeveyn ve çocuk hakkında bilgi ve beceri eksikliklerini doğrudan öğretim yoluyla alt etme imkânı sağlar. Örneğin, oyuncak bebekleri, kuklaları ve canlandırmayı kullanarak çocuklara sosyal becerileri öğrettiğinizde, çocukların bu dersi öğrenmeleri ve hatırlamaları daha muhtemeldir. Eğlence ve oyunların kullanımı çocukların dikkatini çeker ve öğrenme motivasyonlarımı artırır. Hikâye anlatımı ve oyun öykülerinin kullanım, çocuklara terapistle birlikte etkileşimsel fantezi oyununa katılma olanağı sağlar . Dolayısıyla bu durumda çocuğun problemine bir çözüm üretmesi ya da bir ders öğrenmesi ile sonuçlanır). Bu, aşamalı olarak ilerleyen, dolaylı bir yöntemdir ve doğrudan yüzleştirmeye göre daha az duygusal uyarılmaya yol açan tekrarlama için alan tanır. Oyun öyküleri, çocuklara parçalanmış anı ve deneyimlerini tutarlı ve anlamlı bir hikâye içinde düzenleme fırsatı sağlar.

Duygusal Boşalma

Oyunun kullanımı vasıtasıyla, çocuklar stresli ve travmatik yaşantılarını yeniden canlandırabilir ve rahatlayabilir; böylece bunlar üzerinde bir güç ve kontrol duygusu kazanabilirler. Çocuk, tekrarlayıcı oyundaki yeniden canlandırmalar aracılığıyla korkutucu düşünce ve duyguları zihinsel olarak hazmedebilir ve bunlar üzerinde kontrol kazanabilir .Çocuklar, dışsal olaylar ve travmalarla oyun yoluyla başa çıkma konusunda doğal bir eğilim gösterirler. “Travma sonrası oyun terapötik olarak etkili biçimde kullanılabilir. Bu, aslında travmatize olmuş küçük çocuklarda içsel değişimi gerçekleştirecek en güçlü yoldur.”

Stres Aşılama

Evden taşınma, okula başlama, kardeş doğumu ya da doktor/diş hekimi ziyareti gibi yaklaşmakta olan stresli olaylar karşısında ortaya çıkması beklenen kaygılı, olay1ar önceden canlandırarak azaltılabilir. Beklenen olayı minyatür oyuncaklarla bütün yönleriyle canlandırarak ve başa çıkma becerilerine model olmak için oyuncak bir bebek kullanarak bilinmeyen deneyim çocuk için tanıdık ve daha az korkutucu hâle getirilebilir.

Olumsuz Duygulanımın Karşı Şartlandırılması

Kaygı ve rahatlama ya da depresyon ve oyun bazlık gibi birbirini dışlayan iki içsel durumun aynı anda var olması mümkün değildir. Bu nedenle, bir çocuğun karanlık bir odada saklambaç oynamasını sağlamak çocuğun karanlık korkusunu yenmesine yardımcı olabilir. Ya da hastane ile alakalı oyuncaklarla drama oyunu oynamak hastaneyle ilişkili korkuların belirgin biçimde azalmasına yardımcı olabilir. Fantezi oyunu, çocuğun pasif bir rolden aktif bir role geçmesine imkân sağlar. Örneğin, çocuk, hasta bir oyuncak bebeğe iğne yapmayı canlandırabilir. Fantezi oyunu aynı zamanda yansıtma, yer değiştirme, tekrarlama ve özdeşleşme gibi çeșitli savunma mekanizmalarının dışa vurulması da kolaylaştırır.

Katarsis

Katarsis, duygusal dıșavurum (ör. ağlama) ya da etkinlikler (ör. balonu patlatma, kili yoğurma, şişme kum torbasını yumruklama) aracılığıyla daha önce bastırılmış ve kesintiye uğramış duyguların serbest bırakılmasına ve tamamlanmasına olanak tanır. Duyguların serbest bırakılması psikoterapinin son derece önemli bir ögesidir.

Olumlu Duygulanım

Çocuklar oyun oynarken daha az kaygılı ve depresif hissetme eğilimindedirler. Keyifli etkinlikler, mutluluk duygusunun artmasına ve sıkıntının azalmasına katkıda bulunur. Oyun esnasında hem çocukların hem de yetişkinlerin duygu durumlarının yükselmesi ve iyilik hâllerinin artması muhtemeldir. Sürekli yüksek düzeyde stres hormonu kortizolü, beynin öğrenme ve bellekten sorumlu alanı olan hipokampüse zarar verebilir, bu durum da, yetişkinlikte de devam eden bilişsel eksikliklerle sonuçlanabilir. Kahkaha ve olumlu duygulanım ise duygu-yükseltici hormon ve endorfin salınımını artırarak, kortizol düzeylerini düşürerek ve bağışıklık sistemini uyararak tam tersi bir etki yaratabilir (Berk, 1989). Oyun ve oyun bazlık ve bunların beraberinde getirdiği neşe ve kahkaha, kaygı ve depresyon gibi olumsuz duyguların panzehridir.

Yüceltme

Yüceltme, kabul edilemez dürtülerin sosyal açıdan kabul edilebilir alternatif eylemlere yönlendirilmesini sağlar. Diğerlerine fiziksel olarak zarar veren bir çocuk yeniden yönlendirilebilir ve çocuğun “savaşçı’ masa oyunları (satranç, dama), kutu oyunları (savaş) ya da rekabete dayalı spor faaliyetlerindeki dışavurum gibi tekrarlayıcı alternatifleri uygulamasına ve bunlar aracılığıyla öğrenmesine yardım edilebilir.

Bağlanma ve İlişkiyi Geliştirme

Oyunun, ebeveyn ve çocuk arasındaki olumlu duygusal bağı geliştirdiği yapılan araştırmalarla saptanmıştır. Ebeveyn/bakımveren ve çocuk bağlanmayı veren ve ilişkiyi çocuk, adım adım ilerleyen ve anında süpervize edilen seanslar aracılığıyla birlikte oynamak gibi güvenli ve besleyici bir ilişkiyle sonuçlanacak olumlu duygusal deneyimler yaratabilir. Araştırmalar tarafından ortaya konan kazanımlar arasında çocuğun benlik kavramı ve oyun davranışındaki değişikliklerin yanı sıra ebeveynsel empatide aile ortamındaki olumlu değişimlere yönelik artmış algıda, benlik saygısında, çocuğun uyumuna ve davranış problemlerine yönelik algıda iyileşmeler yer almaktadır.

Ahlaki Yargı

İlk olarak Piaget çocukların serbest ve gözetim altında olmayan oyun durumlarındaki spontan kural ve kuralları uygulama oyununun, olgun ahlaki yargının gelişimi açıdan kritik bir deneyim olduğunu ileri sürmüştür. Kurallı oyun yaşantıları ,çocukların kuralların otorite sahibi yetişkinler tarafından keyfi olarak konulan dışsal sınırlamalar olarak görüldüğü erken yıllardaki ahlaki gerçeklik döneminden ,kişiler arasında iş birliği ve rıza ilkelerine dayalı ahlak kavramına geçmelerine yardımcı olur.

Empati

Rol yapma aracılığıyla çocuklar empati kurma, bir başka ifadeyle olayları bir başkasısın bakış açısından görebilme kapasitelerini geliştirebilirler. Sosyal oyun sırasında farklı karakterleri canlandırmanın, sosyal yeterliliğin yanı sıra özgecilik ve empatiyi artırdığı da tespit edilmiştir.

Güç ve Kontrol

Çocuklar oyunları esnasında kendilerini güçlü ve kontrol sahibi hissederler. Oyun dünyalarını isteklerine ve ihtiyaçlarına uyumlu hâle getirebilirler. Çocukların bir felaket esnasında hissettikleri çaresizlik duygusuna belirgin biçimde zıt olarak, oyun onlara sağlam bir güç ve kontrol duygusu sağlar. Çocuk, terapi seansında oyun malzemeleri üzerinde üstünlük hisseder ve neyi nasıl oynayacağına karar verir. Sonuç olarak, bu karşıt tepki çocuğun güvensizlik Ve incinebilirlik duygularının üstesinden gelmesine yardımcı olur.

Yeterlilik ve Öz Denetim

Oyun, çocuklara hikâyeler, kum tepsisinde inşa edilen dünyalar ve çizimler gibi benlik saygılarını artıran yetkinlik ve öz yeterlilik duygusunu kazandıran araçlar vasıtasıyla yaratıcılık için sınırsız olanak sunar. Ayrıca, çocuklar kurallı oyun ya da inşa oyunu gibi etkinliklerde katılarak onların durup düşünmelerine ve plan yapmalarına yardım edebilecek düşünce ve davranış durdurma yöntemi aracılığıyla öz denetimi öğrenebilirler. Sonuç olarak, çocuk çeşitli olası davranışların sonuçlarını önceden görebilir. Bu beceriler, alıştırma fırsatları ve olumlu pekiştirme yoluyla tam anlamıyla öğrenilebilir ve bunun sonucunda birçok ortama (ör. okul, ev, sosyal ortamlar) göre genellenebilir.

Benlik AIgısı

Çocuk, oyun ve çocuğun öncülük ettiği çocuk merkezli yaklaşımın kullanılması sayesinde yargılanma, değerlendirilme ve değişme baskısı olmadan kendisi olma yönünde tam bir kabul ve izin algılamaya başlar. Mecazi olarak söylersek, terapist çocuğun oyununa açıklama getirerek onun içsel düşünce ve duygularını anlayabileceği ve içsel bir öz farkındalık geliştirebileceği bir ayna sağlar. Oyun, ayrıca çocuğa bağımsız bir birey olma, kendisi için düşünme, kendi kararlarını verme ve kendini keşfetmenin içinde saklı gücü fark etmesi için de fırsatlar sunar.

Hızlanmış Gelişim

Okul öncesi çocukların gelişim düzeyleri, oyun içinde kendi yaş dönemlerindeki olağan becerilerin ötesine geçebilir ve yalnızca daha sonra belirgin hâle gelebilecek bir düşünme düzeyinde işlev gösterebilir.

Yaratıcı Problem Çözme

Çok sayıda çalışma, oyunun ve oyun bazlığın, çocuklarda artmış yaratıcılık ve ıraksak düşünme ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Oyun esnasında süreç, ortaya çıkan üründen daha önemli olduğu için çocuklar sonuçlarından korkmadan, özgürce kendi sorunlarını ve sosyal problemleri çözmelerinde onlara yardım edebilecek yeni kombinasyon ve keşiflerde bulunabilirler. Gerçekten de “oyunun kendisi bir değişim aracı görevi görmektedir”. Iraksak düşünmenin, hayali oyun ve başa çıkma stratejileri arasında aracı bir halka olduğu düşünülmektedir. Hayali oyunda (duygu ve fantezinin kullanımında) iyi olan çocuklar ıraksak düşünmede daha iyidir, daha fazla başa çıkma stratejisine sahiptir ve kolaylıkla bir stratejiden diğerine geçiş yapabilirler.

Fantezinin Dengelenmesi

Çocuklar, oyunlarında arzularını temsili olarak hemen tatmin edebilirler. Korkak bir çocuk, cesur; zayıf bir çocuk, güçlü olabilir. Oyunu, esas itibariyle daha çok bir hayal gibi işleyen telafi edici bir mekanizma olarak görmüştür. Gerçek yaşamda ifade edilemeyen dürtüler ve ihtiyaçlar fantezi aracılığıyla bir çıkış yolu bulur.

Gerçekliğin Sınanması

Oyun deneyimleri, çocuklara sosyal durumlardaki ipuçlarını okumak için alıştırma imkânı sağlar ve çocukların fanteziyi gerçek durumlardan ayırt etmelerine yardım eder. Sosyal hayalî oyunlarında çocuklar çoğunlukla oynadıkları roller ve kendi gerçek benlikleri arasında bir ileri bir geri hareket ederler. Sık sık hayali oyun oynama, gerçeklik ve fantezinin daha iyi ayırt edilmesine olanak sağlar.

Davranışsal Prova

Oyunun güvenli ortamı içinde, saldırganlığa karşı girişkenlik gibi sosyal açıdan kabul edilebilir davranışlar prova edilebilir ve denenebilir. Oyun/çocuk terapisti, oyun içinde kuklaların ve rol yapma oyununun kullanımı aracılığıyla çocuk için daha uyumsal yeni davranışlara model olabilir; daha sonra çocuk da becerilerini geliştirmek ve ustalık kazanabilmek için bu davranışlarla tekrar tekrar alıştırma yapabilir.

Dayanışma ilişkisi İnşa Etme

Oyunun en etkili terapötik güçlerinden biri, dayanışma ilişkisi inşa etmenin ilişkisel bileşenidir. Bu, çocukların , oyuncu ve eğlenceli bir terapiste olumlu bir şekilde karşılık vermesi ile gerçekleşir. Çocuğu çocuk, terapiye kendi isteğiyle gelmediği için başlangıçta terapist ile çocuk arasındaki oyuna dayalı etkileşimler yoluyla sürece katılmaya gereksinim duyar. Ayrıca, oyun “çocukların dili olduğundan” çocukla iletişim ve ilişki kurmak için doğal bir araç sağlar.

Nöropsikolojik test ve değerlendirme

Nöropsikolojik testler, beyin işlevlerinizin ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Okuma, dil kullanımı, dikkat, öğrenme, bellek, bilgi işleme hızı, mantık yürütme, muhakeme ve problem çözme gibi çeşitli bilişsel işlevleri test eder; ayrıca duygudurum ve davranışı da değerlendirir.

Nöropsikolojik Test Ne Demek?

Nöropsikolojik testler, beyninizin nasıl çalıştığına dair bilgi edinmek için kullanılan bir dizi testi ifade eder. Özel eğitimli psikologlar — nöropsikologlar — sonuçları inceler ve beyin sağlığınız ile davranış, duygudurum ve düşünme (biliş) arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamaya çalışırlar. Nöropsikolojik testlerden tanı koyma, hastanın izlenmesi, tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve rehabilitasyonda yararlanılmaktadır.

Tanı Koyma Süreci: Hekiminiz, düşünme ve anlama ile ilgili sorunlarınızın nedenini anlamak için nöropsikolojik test sonuçlarınızı kullanabilir. Örneğin, unutkanlık problemleri yaşıyorsanız, nöropsikolojik test sonuçlarınız yaşlanmadan kaynaklanan normal değişiklikler, nörolojik bir hastalık, depresyon, anksiyete veya diğer nedenler arasında hekiminizin ayrım yapmasına yardımcı olabilir.

Klinik Takip: Tanı sonra sürecin seyri önemlidir. Bu süreçte kişinin bilişsel işlevlerinin değişimini kaba bilmek yeterli değildir. Spesifik olarak hangi becerilerin değiştiğini, değişimin iyileşme şeklinde de bozulma şeklinde mi olduğunu sayısal verilerle ve standart şekilde tanımlıyor olmak gerekir. Bu da ancak ve ancak nöropsikolojik testlerle mümkündür. Ayrıca, bir tedavinin size faydalı olup olmadığını görmek için temel sonuçları kullanabilirler.

Temel Düzey Değerlendirmesi: Bilişsel süreçlerinizdeki güçlü ve zayıf yönleri belirlemek amaçlanır. Eğer risk teşklil eden bir durumdaysanız (örneğin sık sık başınıza darbe aldığınız bir spor yapıyorsanız ve/veya ailenizde demans -Alzheimer demansı gibi- öyküsü varsa), bir temel değerlendirme yapılabilir. Bu şekilde, gelecekteki test sonuçlarınızı karşılaştıracak bir temel düzey raporu elde edilmiş olur. İlerleyen yıllarda bu test sonuçları yeni sonuçlarla karşılaştırarak bilişsel becerilerinizin zamansal değişimi takip edilir ve erken müdahale olanağı elde edilmiş olur.

Müdahale Programı Oluşturma: Test sonuçlarınızda görülen güçlü ve zayıf yönleriniz temelinde kişinin ihtiyaçları doğrultusunda bilişsel rehabilitasyon planı yapılır.

Nöropsikolojik değerlendirme, hangi zihinsel işlevlerinizi test eder?

Nöropsikolojik bir değerlendirmede aşağıdaki zihinsel işlevlerinizi test edilir:

Genel zekâ.

Okuma/okuduğunu anlama.

Dil kullanma ve başkalarının söylediklerini anlama yeteneğiniz.

Dikkat/konsantrasyon.

Bilgiyi alma, anlama ve yanıt verme süreniz (işlem hızı).

Öğrenme ve hafıza.

Akıl yürütme.

Zaman yönetimi, problem çözme, çoklu görev yapma, yargılama ve öz kontrolü sürdürme gibi organize olma ve planlama becerilerini kullandığınız daha üst düzey yetenekler (yürütücü işlevler).

Nesneler ve mekânlar arasındaki ilişkileri anlama yeteneğiniz (görsel-uzaysal beceriler). Buna çizim, ayakkabı bağlama, yatak yapma gibi şeyler dahildir.

İnce motor beceriler.

Duygudurum ve kişilik.

Her nöropsikolojik değerlendirmede tüm bu bileşenlerin değerlendirilmesi gerekmez. Nöropsikoloğunuz hekiminizden ve sizden alacağı bilgiler doğrultusunda hangi testlerin uygulanması gerektiğine karar verir.

Nöropsikolojik testler neyi teşhis eder?

Nöropsikolojik testler aşağıdaki durumların tanı ve ayırıcı tanı süreçlerinde kullanılır:

Serebrovasküler hastalıklar (geçici iskemik atak, inme vb.),

Epilepsi,

Non-epileptik nöbetler,

Travmatik beyin yaralanması,

Beyin sarsıntısı,

Şizofreni,

Nöro-onkoloji (beyin tümörleri),

Multi sistem atrofi,

Kortikobazal dejenerasyon,

Wilson Hastalığı,

Huntington hastalığı,

Demans (Alzheimer hastalığı vb.)

Afazi,

Amnezi,

Agzonizi,

Öğrenme güçlükleri,

Parkinson hastalığı,

Nörotoksinlere maruz kalım (ağır metal, karbonmonoksit vb.),

Multiple skleroz gibi durumları teşhis etmelerine ve yönetmelerine yardımcı olacak daha fazla bilgi sağlayabilir.

Nöropsikolojik testler ne zaman yapılır?

Nörologlar ve birinci basamak uzmanları gibi sağlık hizmeti sağlayıcıları, aşağıdaki gibi değişiklikler veya eğilimler fark ettiklerinde nöropsikolojik testler isteyebilirler:

Açıklanamayan bir kişilik değişikliği, örneğin artan anksiyete veya depresyon, sanrı veya halüsinasyon gelişimi.

Kısa süreli hafızada değişiklikler, örneğin aynı soruyu tekrar tekrar sorma.

Başkalarıyla iletişim kurma veya etkileşimde zorluk.

Konuşma veya kelime bulmada zorluk.

Çizim yapma veya yer/yön bulmada kullanmada zorluk.

Eşyaları sık sık kaybetme veya kolayca kaybolma.

Faturaları veya mali durumları anlama veya yönetmede yeni zorluklar.

Dikkat ve konsantrasyonda zayıflık.

Kötü yargılama/karar verme.

Yakın aile üyeleri ve arkadaşlar gibi tanıdık insanları tanımada zorluk.

Organize olma veya görevleri tamamlama konusunda zorluk.

Test Detayları

Nöropsikolojik testler nasıl çalışır?

Nöropsikoloğunuz, test randevunuzdan önce duygudurumunuz ve psikolojik belirtilerinizle ilgili anketler doldurmanızı isteyebilir. Eğer çocuğunuz için nöropsikolojik test yapılacaksa, sizden çocuğunuzun davranışlarıyla ilgili anketler doldurmanız istenecektir.

Bu aşamanın ardından detaylı bir anamnez alınır. Tıbbi ve psikolojik geçmişinizi, eğitim ve iş geçmişiniz hakkında bilgileri toplanır. Nöropsikoloğunuz sizden ve (izin veridiğiniz koşulda) aile üyelerinizden bilişsel işlevlerinizle ilgili endişe ve gözlemlerinizi dinler. Eğer çocuğunuz test ediliyorsa, nöropsikolog uygun şekilde sizinle ve çocuğunuzla görüşecektir.

Bu anamnez aşaması, nöropsikoloğunuzun size hangi testleri vereceğini seçmesine yardımcı olur. Testleri nöropsikoloğun kendisi veya nöropsikoloğun gözetiminde çalışan eğitimli bir teknisyen (psikometrist) uygular.

Bellek, biliş, sözlü iletişim ve motor beceriler için çeşitli testler tamamlamanız istenir. Bu testler genellikle şunları içerir:

Kağıt-Kalem Testleri: Yazma, çizim yapma,Bulmaca çözme veya soruları yanıtlama.

Bilgisaya Tabanlı Görevler: Sunulan görevleri verilen talimatlar doğrultusunda klavye veya fare kullanılarak yanıtlanması.

Testlerin bazıları katılımcılar tarafından oldukça kolay, bazıları ise zor bulur. Testlerde tüm soruları doğru yapmanız beklenmez ve kimse “başarısız” olmaz. Testlerin amacı, kişisel güçlü ve zayıf yönlerinizi belirlemektir. Tüm testlerde olabildiğince gayret göstermeniz önemlidir, böylece sonuçlar doğru ve faydalı olur. Son olarak, nöropsikoloğunuz sonuçları değerlendirir ve yorumlar.

Teste nasıl hazırlanırım?

En doğru sonuçları almak için en iyi şekilde çalışmanız gerekir. Bunu yapmak için:

İyi bir gece uykusu alın.

İyi bir kahvaltı yapmaya çalışın.

Aksi belirtilmedikçe, tüm ilaçlarınızı her zamanki gibi alın.

Gözlük, lens, işitme cihazı veya diğer yardımcı cihazlarınızı yanınıza alın.

Daha önce yapılan nöropsikolojik, psikolojik veya akademik testlerin sonuçlarını nöropsikoloğunuza göstermek üzere yanınıza alın.

Bu testin riskleri nelerdir?

Nöropsikolojik testlerle ilgili herhangi bir risk yoktur. Ancak test genellikle birkaç saat sürer. Bu da bazı insanların yorgun, aşırı uyarılmış ve sinirli hissetmesine neden olabilir. Testin olduğu akşam için hafif bir akşam yemeği planladığınızdan emin olun. İhtiyaç duyduğunuzu hissederseniz günün kalan kısmını kendinizi dinlendirerek geçirin. Eğer çocuğunuz test ediliyorsa, günün geri kalanında on görev ve sorumlulukları için izin vermeniz önerilir.

Sonuçlar ve Takip

Nöropsikolojik test sonuçları nasıl yorumlanır?

Testlerin çoğu herkese aynı şekilde uygulanır (standartlaştırılmış). Nöropsikoloğunuz, sonuçlarınızı aynı yaştaki diğer insanlarla ve bazen de aynı eğitim geçmişine sahip kişilerle karşılaştırır (norma dayalı karşılaştırma).

Modern sağlık birimlerde nöropsikolojik testlerden elde edilen bulgularla genel klinik muayene, nörolojik muayene ve nöroradyolojik bulgular bütünleştirilerek tanı konulur.

Ne tür sonuçlar alırsınız ve bu sonuçlar ne anlama gelir?

Nöropsikoloğunuz, sonuçlarınızı açıklayan ayrıntılı bir rapor yazar. Bu rapor, hem güçlü yönlerinizi hem de beklenenden farklı performans gösterdiğiniz alanları belirler. Rapor, bu becerileri geliştirmek için öneriler içerir. Eğer gerekli görürse nöropsikoloğunuz diğer uzmanlara yönlendirme de yapabilir. Nöropsikoloğunuz size bir tanı koymazlar, ancak izninizle sonuçlarınızı sağlık ekibinizle paylaşırlar.

Testin sonuçlarını ne zaman öğrenirim?

Nöropsikoloğunuzun testleri puanlaması, sonuçları yorumlaması ve önerilerde bulunması genellikle birkaç hafta sürer. Bu süre zarfında, günlük işlere ve aktivitelere odaklanarak sonuçlar hakkında çok fazla endişelenmemeye çalışın.

Demans riskini azaltmanın yolları: beyin sağlığı için kanıta dayalı ipuçları

Daha önce demans (bunama) için risk faktörlerinden bahsetmiştik (Demans için Risk Faktörleri). Aşağıda çevirisini bulacağınız “Demans riskinizi azaltmak için beyin sağlığına yönelik ipuçları” başlıklı yazısıyla da demans riskini azaltmanıza yardımcı olacak, kanıta dayalı ipuçlarından ve stratejilerden bahsedeceğiz.

Beyin Sağlığı Neden Önemlidir?

Yaş ve genetik gibi kontrol edemeyeceğiniz bazı demans (bunama) risk faktörleri olsa da, kontrol edilebilen risk faktörlerinin etkilerini azaltmak mümkündür. Kontrol edilebilen ve edilmeyen risk faktörlerini önceki yazıda konuşmuştuk.

Bu yazıda konuşacağımız ipuçları ve stratejileri takip ederek sadece demans (bunama) riskinizi azaltmakla kalmaz, aynı zamanda:

Uzun vadeli beyin sağlığınıza dikkat etmiş olursunuz,

Diğer bilişsel ve kronik hastalık risklerinizi azaltırsınız ve

Genel sağlığınızı korursunuz.

Fiziksel Olarak Aktif Olun

Düzenli egzersiz yapan kişilerde kalp hastalığı, inme ve diyabet geliştirme olasılığı daha düşüktür ve bunların hepsi demansla ilişkili risklerdir. Fiziksel aktivite sırasında beyne kan akışının artması beyin hücrelerinin de daha fazla besin ve oksijenle buluşmasını sağlar. Bunun yanı sıra, düzenli egzersiz stresin azalmasına ve ruh halinizin iyileşmesine yardımcı olur.

Fiziksel olarak aktif olmak aşağıdaki demans (bunama) risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Diyabet

Yüksek tansiyon

Yüksek kolesterol

Fiziksel aktivite eksikliği

Fiziksel olarak aktif olmak için beş ipucu

Başlayabileceğiniz yerden başlayın ve makul hedefler belirleyin. Egzersiz yapma fırsatınızın az olduğunu düşünüyorsanız, günlük rutininize biraz fiziksel aktivite ekleyerek başlayın. Araba sürmek yerine hızlı bir yürüyüş yaparak ya da mağazaya kadar yürüyerek gidin veya bir-iki kat merdiven çıkın, yürüyen merdiven ya da asansör kullanmak yerine merdivenleri tercih edin.

Bunu “egzersiz” olarak değil “aktivite” olarak düşünün. Keyif aldığınız aktiviteleri ve sporları seçin, böylece fiziksel aktivite bir görev ya da yapılacak bir iş gibi gelmez.

Bir kez başladıktan sonra, haftada en az 150 dakika orta-yoğun fiziksel aktivite hedefleyin. Orta düzey aktiviteler bir köpeği gezdirmek veya bisiklet sürmek olabilirken, yoğun aktiviteler yüzme veya koşmayı içerir. Hareket kabiliyetiniz kısıtlıysa, dengenizi korumanıza ve düşmeleri önlemenize yardımcı olabilecek hafif yoga gibi aktiviteleri deneyin.

Aerobik aktiviteleri düşünün. Yürüyüş, yüzme, doğa yürüyüşü ve dans gibi aerobik aktiviteler genel formu korumanıza yardımcı olabilir. Birçok uzman, en güvenli ve en etkili aerobik egzersiz türlerinden biri olarak yürüyüşü önermektedir.

Fiziksel aktivitenizi tanıdığınız biriyle planlayın. Bu şekilde, hem fiziksel olarak aktif kalma olasılığınız artar hem de sosyal etkileşimlerin beyin sağlığına faydalarından yararlanırsınız.

Sosyal Olarak Aktif Olun

Sosyal etkileşimde bulunmak, zihinsel olarak da aktif kalmanıza yardımcı olur. Araştırmalar, başkalarıyla düzenli olarak etkileşim kurmanın demans geliştirme riskinizi azaltabileceğini göstermektedir.

Aktif bir sosyal yaşam sürmek ayrıca stresinizi azaltabilir, ruh halinizi iyileştirebilir ve ilişkilerinizi güçlü tutabilir.

Sosyal olarak aktif olmak aşağıdaki demans risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Sosyal izolasyon

Sosyal olarak aktif olmanın beş ipucu

Günlük sosyalleşme fırsatlarınızı en iyi şekilde değerlendirin. Taksi şoförünüzle veya mağaza görevlisiyle sohbet edin; asansörde konuşma başlatın.

Rastgele bir iyilik yapın. Bu, yanınızdan geçen birine gülümsemek kadar küçük bir şey olabilir – mutluluğunuzu başkalarına aktarmak sadece bir başkasının gününü değil, sizin gününüzü de aydınlatır!

Gönüllülük için zaman ayırın. Hizmet kulüplerine katılmak veya bir hobi grubuna katılmak gibi gönüllülük faaliyetlerine katılmak, sağlığınıza birçok fayda sağlayabilir. Bu, özgüveninizi artırabilir ve sosyal destek ağınızı genişletebilir.

Sosyal etkileşimi bir aktiviteyle birleştirin. Birlikte yürüyüş yapmak veya bir fitness sınıfına katılmak gibi fiziksel bir aktivite olabilir ya da bir kitap kulübü veya bir oyun olabilir. Birine beyin geliştirici bir oyunu birlikte denemeyi teklif edin. Hem eğlenin hem de beyin sağlığınızı olumlu yönde etkileyin.

Eski arkadaşlıklarınızı sürdürün ve yenilerini edinin. İş, gönüllülük faaliyetleri, seyahat, hobiler, aile ve arkadaşlar aracılığıyla sosyal kalın. Yeni deneyimlere açık olun, davetleri kabul edin ve kendi davetlerinizi verin. Eski ve yeni arkadaşlıklarınızı telefonla konuşarak, e-posta veya sosyal medya üzerinden çevrimiçi sohbet ederek ya da hatta bir mektup yazarak sürdürebilirsiniz.

Keyif Aldığınız Sağlıklı Bir Diyet Uygulayın

Sağlıklı beslenmenin kalp hastalığı, inme ve diyabet riskini azaltabileceğini biliyoruz. Bu hastalıklar, demans için risk faktörleridir. Sağlıklı beslenme rutini sadece genel sağlığınızı iyileştirmekle kalmaz, uzun vadede besleyici gıdalar beyin fonksiyonlarını korur ve bilişsel gerilemeyle savaşmaya yardımcı olur.

Sağlıklı beslenmek şu demans risk faktörlerini azaltabilir:

Diyabet

Yüksek alkol tüketimi

Yüksek kolesterol

Sağlıklı beslenmek için beş ipucu

İşlenmiş gıdaları, eti ve tatlıları azaltmayı düşünün. Büyük araştırma kuruluşları tarafından demans üzerine en çok incelenen diyetler olan Akdeniz ve MIND (Nörodejeneratif Gecikme için Akdeniz-DASH Müdahale Diyeti) diyetleri, işlenmiş gıdaları, eti, tatlıları ve süt ürünlerini sınırlamayı önerir. Bunun yerine, bu diyetler daha fazla meyve, sebze, baklagiller, tam tahıllar, kuruyemişler, zeytinyağı ve balık tüketimini vurgular. Elbette, birçok kültür ve bölge de sebze, baklagil, kuruyemiş ve balığa odaklanan diyetlere sahiptir ve bu prensipler uygulanabilir.

Çeşitli renklerde gıdaların tadını çıkarın:

Mavi ve mor meyve ve sebzeler genellikle antioksidan açısından zengindir. Böğürtlen, yaban mersini, mor patates, mor lahana ve erik mükemmel seçeneklerdir.

Her gün yeşil meyve ve sebzelerle beyin sağlığınızı destekleyin ve aynı zamanda kemik, diş ve görme sağlığına fayda sağlayın. Yeşil seçenekler arasında avokado, brokoli, kereviz, salatalık, bezelye, ıspanak, armut, kavun ve daha fazlası bulunur.

Beyaz ve kahverengi meyve ve sebzeler arasından muz, karnabahar, patates, şalgam, daikon, soğan ve sarımsak gibi yiyecekleri tercih edin.

Tabaklarınıza greyfurt, kavun, balkabağı, şeftali, papaya, portakal, tatlı patates, sarı biber ve limon gibi turuncu ve sarı meyve ve sebzeler ekleyin.

Her gün kırmızıları tercih edin. Pancar, ahududu, kırmızı üzüm, turp, domates, kırmızı biber, karpuz, nar ve kiraz, mükemmel kırmızı seçeneklerden sadece birkaçıdır.

Yemeklerinize sağlıklı bir şekilde lezzet katmanın yollarını bulun. Sağlıklı bir diyet lezzetli olabilir! Otlar, baharatlar, kuruyemişler ve tohumlar sağlıklı ekleme seçenekleridir.

Yeme alışkanlıklarınızın farkında olun. Uygun porsiyonlar seçin, sağlıklı atıştırmalıklar yiyin ve bol su için – Kanada Beslenme Rehberi suyu tercih edilen içecek olarak önerir.

Yemekleri önceden planlayın. Sağlıklı bir beslenme düzeni geliştirerek, diyetinizi şansa bırakmamış olursunuz. Yemek planlama uygulamaları ve web siteleri, yoğun bir programınız olsa bile önceden plan yapmanıza, kendi yemeğinizi pişirmenize ve en iyi tarifleri seçmenize yardımcı olabilir.

Bilinçli ve Güvenli Seçimler Yapın

“Son pişmanlık fayda etmez!”

“Her şeyin azı karar, çoğu zarar.”

Bu yaygın sözler, beyin sağlığınız için doğru seçimleri yaparken her zamankinden daha geçerlidir! Yaşam boyu beyin sağlığımızı koruma yeteneğimiz, büyük ölçüde günlük yaşamımızda yaptığımız seçimlerden etkilenir.

Araştırmalar, yaşlanma (ve bazı durumlarda genetik) dışında, yaşam tarzı ve çevresel faktörlerin demans riskini belirlemede en etkili faktörler olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle, her yaşta beden ve beyin sağlığınıza dikkat etmek önemlidir. Demans riskinizi artırabilecek hastalıklar ve travmalardan korunmak için güvenli seçimler yapın.

Bilinçli ve güvenli seçimler yapmak aşağıdaki demans risk faktörlerini azaltabilir:

Kafa travmaları

İşitme kaybı

Yüksek alkol tüketimi

Sigara içme

Bilinçli ve güvenli seçimler yapmak için beş ipucu

Vücudunuza zarar veren alışkanlıklardan kaçının. Zararlı alışkanlıklara örnek olarak sigara içmek, müziği çok yüksek sesle dinlemek ve aşırı alkol tüketimi verilebilir. Kısa vadede eğlenceli olabilirler, ancak uzun vadede değildirler!

Başınızı koruyun. Kayak, paten, kaykay, scooter, tekerlekli paten veya bisiklet gibi yoğun fiziksel aktiviteler yapıyorsanız kask takın. İyi bir örnek olun ve bakımınız altındaki çocukların da uygun kasklar taktığından emin olun.

Çevrenizdeki güvenliği değerlendirin. Sürekli yüksek sesler veya araç kirliliği gibi risklere maruz kaldığınız bir bölgede mi yaşıyor veya çalışıyorsunuz? Evde erişilebilirliği artıran ve düşmeleri önleyen trabzan veya tutacaklar var mı? Çevrenizdeki potansiyel tehlikelerin farkında olarak, bunlara karşı önlem alabilirsiniz.

Değerlerinizi takip edin. Bu, kan basıncı, kolesterol, kilo ve kan şekeri seviyelerinizi önerilen aralıklarda tutmanızı kolaylaştıracaktır. Sonuçta, bu koşulların hepsi demans riskinizi artırır.

Doktorunuzu düzenli olarak ziyaret edin. Bu, diyet, işitme değerlendirmeleri ve fiziksel aktivite gibi belirli sağlık endişelerinizi ele almanıza yardımcı olacaktır.

Stres Yönetimi

Stres, günlük yaşamın bir parçasıdır, ancak uzun süre devam ettiğinde beyin ve vücuttaki diğer hücreler için zararlı olabilecek damar değişikliklerine ve kimyasal dengesizliklere neden olabilir. Stresi yöneterek veya azaltarak beyin sağlığınızı iyileştirebilir ve demans riskinizi azaltabilirsiniz.

Stresi yönetmek şu demans risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Yüksek tansiyon

Stresi yönetmek için beş ipucu

Kronik stresin belirtilerini tanıyın:

Duygusal: Depresyon, gerginlik, kaygı, öfke, endişe ve/veya korku.

Fiziksel: Baş ağrıları, yorgunluk, uykusuzluk ve/veya terleme.

Zihinsel: Düşük konsantrasyon, öğrenme ve hatırlamada güçlük, kararsızlık ve/veya kafa karışıklığı.

Davranışsal: Yerinde duramama, aşırı yeme, alkol ve/veya madde kullanımı.

Kendinize kişisel zaman ayırın. Egzersiz, rahatlama, eğlence, hobiler ve sosyalleşme, sağlığımız ve refahımızın temel parçalarıdır. Herkesin stresi sınırlayan ve optimal sağlığı korumaya yardımcı olan bir denge bulması gerekir. Bu yöntemler meditasyon, derin nefes alma, masaj veya fiziksel egzersiz olabilir. Önemli olan çeşitli teknikleri denemek ve size uygun olanları bulmaktır.

Gerçekçi beklentiler belirleyin. Çoğu zaman beklentilerimizin makul olduğunu varsayarız, ancak bu her zaman doğru değildir. Ne değiştirilebileceğini ve neyin değiştirilemeyeceğini belirleyerek, gerçekçi olmayan beklentileri ayırt edebilirsiniz. Böylece, kendinize hemen fayda sağlayacak şeylere odaklanabilirsiniz.

Yeterince uyuyun. Çoğu insan gecede en az yedi saat uykuya ihtiyaç duyar. Uyku yoksunluğu hafızanızı, ruh halinizi ve işlevselliğinizi önemli ölçüde bozabilir.

Destek arayın ve kabul edin. Güvendiğiniz bir arkadaşınıza veya aile üyenize ulaşın. Size stres veren şeyler hakkında konuşun. Sosyal destek almak stres konusunda oldukça etkilidir. Stres belirtileri devam ederse, doktorunuza başvurun.

Beyninizi zorlayın

2020 yılında California Üniversitesi’nde yapılan bir araşırma, bilişsel ve fiziksel aktiviteyi, kaliteli bir diyeti ve sosyal etkileşimi içeren bir yaşam tarzı Alzheimer hastalığı geliştirme riskini azaltabileceğini göstermiştir.

Demansla yaşayan bazı kişiler, beyinlerini zorlamanın, finans yönetimi, yemek yapma veya fiziksel olarak aktif kalma gibi günlük aktivitelerini iyi bir şekilde sürdürmelerine ve yönetmelerine yardımcı olduğunu bildirmiştir.

Beyninizi zorlamak için beş ipucu

Yaşam boyu öğrenmeyi sürdürün. Yeni şeyler öğrenin ve yeni hobiler edinin.

Oyunlar oynayın. Beyninizi zorlayan oyunlara örnek olarak satranç, masa oyunları, video oyunları, kelime ve sayı bulmacaları, yapbozlar, çapraz bulmacalar, sudoku ve hafıza oyunları verilebilir. Bilgisayarınızda, tabletinizde veya telefonunuzda, başka insanlarla oynayabileceğiniz ve etkileşimde bulunabileceğiniz oyunlar bulun.

Bir rutin oluşturun ve hatırlatıcılar kullanın. Bir rutin oluşturun ve mümkün olduğunda her zaman sevdiğiniz aktiviteleri yapmaya devam edin. Günlük aktiviteleri tamamlarken hatırlatıcılar ve diğer ipuçları ve stratejiler kullanın.

Kültürel etkinliklere katılın. Bölgenizde neler olduğunu kontrol edin; topluluk kutlamaları, müzik etkinlikleri veya sanat gösterileri gibi etkinlikler olabilir. Etkinlikten sonra bir arkadaşınızla gördüklerinizi tartışın.

Beyninizi çapraz eğitin. Ne yapmada iyi olmadığınız bir şey nedir? Bunu geliştirmek için çalışın ve beyninize esneklik kazandırın. Belirli bir alana bağlı kalmak yerine çeşitli zorlukları deneyin.

Dikkat: Beyin sağlığına yönelik seçimler yaparken yetenekleriniz, genel sağlık durumunuz ve ilgi alanlarınız dikkate alınmalıdır.

Yukarıda çevirisini okuduğunuz içerikteki önerilerden büyük bir kısmını Türkiye koşullarında uygulayabilecek insanların sınırlı olduğunu biliyorum. Ancak elimizden geleni yapmayı denemek bile beyin sağlığınıza katkıda bulunacaktır.

Başka bir yazıda buluşana kadar sağlıkla, sevgiyle ve bilimle kalın.

Çeviri Kaynağı: AlzheimerSociety

Çeviren: İlayda Demir

Çocukların çirkin ifadeler kullanması

Okul öncesi dönemde çocuklarda görülen argo-küfür gibi çirkin ifade kullanımı ve ebeveynler için çözüm önerileri

Çocukların çoğu 4 yaş civarında saldırgan ifadelerle konuşmaya başlar. Evde veya dışarıda birilerinin küfürlü konuşmalarını duyup bunların başkalarının yoğun tepkisini çeken olağanüstü etkili sözcükler olduğunu keşfederler. Böylece çocuklar kendilerini anında güçlü hisseder ve bu kelimeleri tekrar tekrar kullanmak isterler.

Küfürlü sözler genellikle dışkılama eylemi, cinsel aktivite ya da vücutla alakalı olduğu için çocukların ilgisini çeker.

Küfürlü konuştuğunda çocuğunuzu sözlü olarak düzeltmeniz işe yaramayabilir. Çocuğunuz tepkinizden kaçınmak için siz yanında yokken küfürlü konuşmaya devam edebilir. Bunun yerine eğlenceli bir biçimde yaklaşmak ise işe yarayabilir. Kahkahalar çocuğunuzun küfret etme ihtiyacının altında yatan başlıca iki duygudan kurtulmasına yardımcı olur; utanç ve güçsüzlük.

Gücün çocukta olduğu oyunlar (örneğin; yetişkinin küfür ettiği için çocuğu yerine oyuncak ayıyı azarlaması ya da çocuğu çirkin sözler söylediğinde yetişkinin vurulmuş numarası yapıp yere düşmesi gibi) ve saçma oyunlar ( örneğin; pis çorap/kulpu kırık bardak gibi anlamsız ve komik küfürler uydurmak ya da saldırganca davranışları abartıp bağırarak ve gülerek tekrar etmek gibi) işinizi kolaylaştırabilir. Eğlence ve kahkaha çocuğunuzun kendisini güçsüz hissedip küfrü tercih etmesini engelleyeceği gibi bu kelimelerle bağlantılı olan gerginlik ve utanç duygularından da kurtulmasını sağlayacaktır.

Çocuklarda küfürlü, saldırganca veya çirkin konuşmalara bir de böyle karşılık vermeyi deneyin🤩

Cinsel istismarı önlemek ve ailelerin bilmesi gerekenler

Cinsel istismarı önleme çalışmaları devletten önce ailede başlamalıdır. Bu yazının içeriği çocukluk döneminde istismar riskinden kaçınmak için her ailenin bilmesi gerekenleri ve ailenin sorumluluklarını içeriyor. Kendisi de çocuk yaşta istismara maruz kalmış ve bu konuda yaptığı çalışmalarla çığır açan Oprah Winfrey’in aileler için çıkardığı 4 maddeyi her ebeveynin hatmetmesi gerekiyor.

1. Çocuk istismarcılarının yüzde 90’ı, kurbanlarını tanıdık çocuklar arasından seçiyor. Her üç istismardan biri aile üyeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çocuğunuzu emanet ettiğiniz hiçbir yetişkine gereğinden fazla güvenmeyin.

2.İstismarcılar daha çok kırılgan çocukları hedef alıyor. Çocuğunuzun kendisine oln öz güvenini yükseltmek, onu cinsel istismara karşı koruyan önemli bir kazanımdır.

3.İstismarcılar son derece hesapçı ve manipülatif insanlardırlar. Bu yüzden pekçok mağdur çocuk, istismara bir şekilde kendilerinin sebep olduğuna inanır. Çocukla ve faillerle konuşurken bunu unutmayın.

4.Gözünüzü açın! Çocuğunuz açıklanabilir bir neden olmadan gündelik rutininden uzaklaştıysa , yürümekte veya oturmakta sıkıntı çekiyorsa, cinsel bölgesinde ağrıdan şikayet ediyorsa ya da başka çocuklara cinsel istismar belirtileri göstermeye başladıysa, sorular sormanın zamanıdır.