Bebekten sonra eşleri neler bekliyor?

Bebeğin gelişiyle yeni aileye uyum sürecinde bazı zorluklar yaşanabilir. Bu olası zorluklar hakkında önceden bilgi sahibi olmamız ise, zorlukların üstesinden gelmemizi kolaylaştırabilir.

Bebekten sonra eşleri neler bekliyor?

İlişki terapistleri John&Julie Gottman’ın yaptığı araştırmalara göre;

  • Hem anne hem baba ne kadar çaba gösterse de takdir görmüyormuş gibi hissediyor.
  • Bebek doğduktan sonraki ilk yılda ilişkideki çatışmaların sıklığı ve yoğunluğu artıyor.
  • Annenin cinsel isteğinin doğumdan sonra aşırı derecede düşmesi ve ilk yıl boyunca düşük kalması normaldir ama sonuç olarak seks belirgin şekilde azalmaktadır.
  • Anneler genelde bebekle çok ilgilidir ama yorgun düştükleri için eşlerine duygusal olarak pek bir şey sunamazlar.
  • Anne ve babalar kişisel kimliklerinde büyük değişimler deneyimlerler, değer yargıları ve hayattaki amaçları değişir.
  • Anne baba için bebeğin hayatında ilk kez yapacağı şeyler onlar için dünyadaki en önemli şeyler olur.
  • Anne babalar kendi anne babalarından daha iyi anne babalık sergilemek isterler ama bu kimi zaman büyük bir strese neden olur.
  • Bebek doğduktan hemen sonra bir çok kadın akraba ve dost, anneye ve bebeğe yardımcı olmak için onların çevresinde toplanır ama bu kadın topluluğu yeni babaları dışlayabilir. Kimi zaman babalar bu durumda evden ve anne ile bebekten uzak durarak tepki gösterebilirler.
  • Bebek de eşiyle mutsuz ilişki yürüten babadan duygusal olarak uzaklaşır ama mutsuz anneden uzaklaşmaz. Babadan uzaklaşma bebek için trajik sonuçlar doğurabilir.

Bebek doğduktan sonra neler yaşayacağımıza dair gerçekçi beklentilerimizin olmaması, daha ziyade tatlı hayallerimizde yaşıyor olmak ya da destek istememek yaşanma ihtimali yüksek olan sorunlar için gerekli zemini oluşturabilir. Annedeki hormonal değişimler, her iki ebeveyn için de artan sorumluluklar, maddi zorluklar, değişen yaşam koşulları ve daha pek çok şey bebeğin varlığına uyum sürecini zorlaştırabilir.

Ama yine de bebek sahibi olduktan sonra yaşanan şeyler sadece bunlar olsaydı doğum oranımız gittikçe düşerdi elbette. Neyse ki tüm hikaye bu değil. Bebek sahibi olmak çok özel ve çok güzel anlar deneyimlemektir!💚

İmplant Tedavisi Ne Kadar Sürer? İmplant’ın Safhaları

Için bilgi mi arıyorsunuz? İmplant Tedavisi Ne Kadar Sürer? İmplant’ın Safhaları makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Tedavi yaptırmak isteyen kişiler, tedaviye başlamadan önce süreç hakkında bilgi almak isteyecektir. Özellikle gerçekleştirilen tedavinin ne kadar süreceği önemlidir. Bunun için doktorunuzdan net bilgi alabilirsiniz. Çünkü kişinin durumu, tedavi sürecinin ne kadar uzayacağı ya da iyileşmesinin ne zaman gerçekleşecek olduğu gibi hususları belirliyor.

Tedavinin tamamlanması, kişinin komple mi yoksa tek diş için mi implant yaptırdığı ile de alakalıdır. Tek diş için uygulanan bu yöntemin çok daha kısa süre içinde tamamlanacağını bilmelisiniz. Aldığınız bilgiler üzerinden direkt olarak sizin için gerekli olan tedaviye göre süreyi tahmin edebilirsiniz.

İmplant tedavisi ne kadar sürer sorusuna yanıt olarak, direkt tedavinin boyutuna göre değişir şeklinde bir cevap verilebilir. Baktığınızda tedavinin komple yapılması durumunda iyileşme sürecinin ve yapım aşamasının daha uzun süreceğini göreceksiniz.

Türkiye’de Diş Yaptırma, İstanbul’da Diş Yaptırma,

Sağlıklı olmak adına atacağınız adım diş yaptırma olabilir. Dişlerinizin sağlığa kavuşması, işlevsel özelliklerine kavuşması bu şekilde olacaktır.

İmplant ile Diş Yaptırma

Diş yaptırma yöntemlerimden biri implanttır. İmplant ile diş yaptırma söz konusu olduğunda, direkt olarak doktorunuzun muayenesine göre hareket etmeniz gerektiğini unutmamalısınız. Doktorunuzun çekmiş olduğu film üzerinden, bu yöntemin uygulanması için kemik yapsının uygun olup olmadığı konusunda bilgi verilmektedir. Diş yaptırmak isteyen kişiler, implant yöntemi hakkında bilgi alarak dişlerini yaptırabilirsiniz.

İmplant Tedavisi

Dişlerimi tedavi ettirmek istiyorum diyen bir kişi implant tedavisi hakkında bilgi alabilir. Eksik dişleriniz için geliştirilmiş olan bir tedavi yöntemidir.

İmplant Tedavisinde Süreç

Tedavi görecek kişiler implant tedavisinde süreç hakkında da bilgi almak isteyebilir. Bu durumda direkt olarak muayene sırasında doktorunuzdan da bilgi alabilecek olduğunuzu bilmelisiniz. Tedavinin gerçekleşmesinde tek bir dişin implant olması ya da komple implant yapılması söz konusu olabilir. Yapılan uygulamaya göre de elbette iyileşme sürecinin hızlanması ya da daha uzun sürmesi söz konusu olabilir.

Pozitif Psikoterapide Bağlanma, Farklılaşma ve Ayrışma: Ruhsal Gelişimin Dinamik Süreçleri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Pozitif Psikoterapide Bağlanma, Farklılaşma ve Ayrışma: Ruhsal Gelişimin Dinamik Süreçleri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Pozitif Psikoterapi (PPT), Nossrat Peseschkian tarafından geliştirilen bir terapi modelidir ve bireyin kendi potansiyelini ortaya çıkararak sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmayı amaçlar. Bağlanma, farklılaşma ve ayrışma gibi süreçler, bu modelin bireyin ruhsal gelişimi ve sosyal ilişkilerini anlamada önemli yer tutar.

Pozitif psikoterapide bağlanma, bireyin çocukluktan itibaren oluşturduğu duygusal ve sosyal ilişkileri kapsar. Peseschkian, bağlanmanın insan gelişiminde temel bir rol oynadığını savunur. Bağlanma, bireyin güvenli bir ortamda gelişimini sağlayan, özellikle aile içi ilişkilerde görülen bir süreçtir. Birey, ilk olarak ebeveynlerine, sonra ise çevresindeki diğer insanlara bağlanır. Bu bağlar, bireyin duygusal gelişimini etkiler ve gelecekte kuracağı ilişkilerde model oluşturur. Peseschkian, bireyin hem kendine hem de başkalarına olan bağını pozitif bir şekilde geliştirmenin, terapinin temel amaçlarından biri olduğunu vurgular. Bağlanma sürecinde sorunlar yaşayan bireylerde, güvensizlik, kaygı ve bağımlılık gibi durumlar görülebilir. Pozitif psikoterapi bu bağlamda, bireyin geçmişteki travmalarını ya da olumsuz deneyimlerini ele alarak daha sağlıklı bağlanma modelleri geliştirmesine odaklanır. Pozitif psikoterapide farklılaşma, bireyin kendi kimliğini oluşturma sürecidir. Peseschkian, farklılaşmayı bireyin, ailesinden ve diğer dışsal etkilerden bağımsız olarak kendi benliğini keşfetme ve geliştirme süreci olarak tanımlar. Bu süreçte birey, kendi değerlerini, inançlarını ve hayat hedeflerini oluşturarak diğer bireylerden ayrışır. Farklılaşma, bireyin sağlıklı bir şekilde topluma entegre olabilmesi için gereklidir. Peseschkian’a göre, bu süreçte ortaya çıkan zorluklar, bireyin hem kendini keşfetme sürecini hem de başkalarıyla olan ilişkilerini etkileyebilir. Bu zorluklar, terapi sürecinde bireyin içsel çatışmalarını çözmesine yardımcı olacak şekilde ele alınır. Terapi sırasında, bireyin geçmişteki deneyimleri, ailesiyle olan ilişkileri ve toplumsal baskılar göz önünde bulundurularak, bireyin daha bağımsız ve kendi kararlarını alabilen bir kişi haline gelmesi hedeflenir. Ayrışma, farklılaşma sürecinin devamı niteliğindedir ve bireyin kendi kimliğiyle toplumsal normlar ve beklentilerden bağımsız bir şekilde var olabilmesini ifade eder. Peseschkian, ayrışmanın bireyin kendi benliği ile dış dünyayı ayırt edebilme yeteneğini geliştirdiğini belirtir. Bu süreç, bireyin hem kişisel sınırlarını korumasına hem de başkalarıyla sağlıklı bir etkileşim içinde olmasına olanak tanır. Pozitif psikoterapide ayrışma, bireyin kendi içsel güçlerini keşfetmesi, bunları sağlıklı bir şekilde kullanabilmesi ve dış dünyayla etkileşimde dengeli bir duruş sergilemesi anlamına gelir. Bu süreçte birey, duygusal ve zihinsel bağımsızlık kazanarak kendi yaşamını yönetme yeteneğini geliştirir.

Pozitif psikoterapi bağlamında, bağlanma, farklılaşma ve ayrışma süreçleri bireyin ruhsal ve sosyal gelişiminin temelini oluşturur. Bu süreçler, bireyin hem kendini hem de çevresindeki insanları daha iyi anlamasına, daha sağlıklı ilişkiler kurmasına ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde sürdürebilmesine katkı sağlar. Peseschkian’ın geliştirdiği bu model, bireyi sadece bir sorun kaynağı olarak değil, potansiyel ve yetenekleri olan bir varlık olarak ele alır ve bireyin bu potansiyeli keşfetmesini ve kullanmasını teşvik eder.

İbrahim DİNÇBAŞ Uzm. Kl. Psikolog

Tahammülsüzlük ve Bireyin Üzerindeki Etkileri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Tahammülsüzlük ve Bireyin Üzerindeki Etkileri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Günümüzde, hızla değişen ve gelişen dünyada, tahammülsüzlük giderek daha yaygın bir sorun haline gelmiştir. Teknolojik ilerlemeler, küreselleşme ve sosyal medya gibi faktörler, insanların yaşamını birçok yönden kolaylaştırsa da, aynı zamanda sabır seviyelerini de azaltmaktadır. Sürekli bilgi bombardımanı, anlık geri bildirim beklentisi ve yoğun rekabet ortamı, bireylerin daha çabuk sinirlenmesine ve tahammülsüz hale gelmesine yol açmaktadır. Bu durum, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde ciddi etkiler yaratmaktadır.

İş hayatında artan rekabet ve baskı, bireylerin tahammül seviyelerini düşüren önemli faktörlerden biridir. İş yerinde yaşanan stres, uzun çalışma saatleri ve yüksek performans beklentileri, çalışanların sabrını zorlayabilir. Aynı şekilde, ekonomik belirsizlikler ve finansal zorluklar da bireylerin tahammülsüzlük seviyesini artırabilir. Aile içi sorumluluklar, çocuk bakımı ve ev işleri gibi günlük yaşamın getirdiği zorluklar da eklenince, bireylerin sabır gösterecek enerjisi azalabilir.

Sosyal medyanın yaygınlaşması, tahammülsüzlüğü artıran bir diğer önemli faktördür. İnsanlar, sosyal medya platformlarında sürekli olarak farklı görüşler ve eleştirilerle karşılaşmakta ve bu durum, sabır seviyelerini zorlamaktadır. Anonimlik ve fiziksel mesafenin getirdiği güvenle, insanlar çevrim içi ortamda daha çabuk ve sert tepkiler verebilmektedir. Bu durum, çevrim içi tartışmaların şiddetlenmesine ve toplumdaki genel tahammülsüzlük seviyesinin artmasına neden olmaktadır.

Ayrıca, hızlı yaşam tarzı ve yüksek beklentiler, bireylerin strese karşı daha duyarlı hale gelmesine yol açmaktadır. Sürekli meşgul olma hali ve zaman baskısı, bireylerin sabır seviyelerini zorlayarak tahammülsüzlüklerine katkıda bulunmaktadır. Modern yaşamın getirdiği bu zorluklar, bireylerin hem psikolojik hem de fiziksel sağlıklarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Tahammülsüzlük, bireyin içsel dünyasında derin izler bırakabilir. Kişinin kendisiyle barışık olmaması, sürekli bir memnuniyetsizlik ve tatminsizlik haliyle yaşamını sürdürüyor olması, uzun vadede psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca, tahammülsüzlük, bireyin sosyal ilişkilerinde de çatışmalara yol açabilir. İnsanlar arası iletişimde sabır ve anlayış eksikliği, ilişkilerin zedelenmesine ve sosyal izolasyona yol açabilir.

Tahammülsüzlüğün Nedenleri

Tahammülsüzlük, birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. Günlük yaşamın stresi, iş yoğunluğu, ekonomik sıkıntılar ve sosyal baskılar bireylerin tahammül seviyesini düşürebilir. Dijital çağın getirdiği anlık bilgi akışı ve sürekli bağlantıda olma durumu, bireylerin sabırsız ve tahammülsüz olmasına katkıda bulunabilir. Ayrıca, hızlı yaşam tarzı ve yüksek beklentiler, bireylerin strese karşı daha duyarlı hale gelmesine yol açabilir.

Bireyin Üzerindeki Psikolojik Etkiler

Tahammülsüzlük, bireyin psikolojik sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Sürekli tahammülsüz bir durumda olan bireyler, daha sık stres, kaygı ve öfke yaşayabilirler. Bu duygusal durumlar, bireyin genel yaşam kalitesini düşürebilir ve depresyon gibi ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, tahammülsüzlük, bireyin kendine olan güvenini azaltabilir ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir.

Fiziksel Sağlık Üzerindeki Etkiler

Tahammülsüzlük, sadece psikolojik değil, aynı zamanda fiziksel sağlık üzerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Stresin artması, vücutta kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasına yol açar ve bu durum, uzun vadede kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilir. Sürekli tahammülsüz bir durumda olan bireyler, uyku problemleri yaşayabilir ve bağışıklık sistemleri zayıflayabilir.

Sosyal İlişkiler Üzerindeki Etkiler

Tahammülsüzlük, bireyin sosyal ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebilir. Aile, arkadaş ve iş ilişkilerinde daha çabuk sinirlenen ve sabırsız davranan bireyler, çevrelerindeki insanlarla daha fazla çatışma yaşayabilirler. Bu durum, sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine yol açabilir. Ayrıca, tahammülsüz bireyler, empati yeteneklerini kaybedebilir ve başkalarının duygularını anlamakta zorluk çekebilirler.

Tahammülsüzlükle Başa Çıkma Yolları

Tahammülsüzlüğün birey üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için çeşitli stratejiler kullanılabilir. Meditasyon, yoga ve derin nefes alma teknikleri gibi rahatlama yöntemleri, bireyin stres seviyelerini düşürebilir ve tahammül gücünü artırabilir. Ayrıca, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek de genel ruh hali üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Sosyal destek ağlarına sahip olmak ve ihtiyaç duyulduğunda profesyonel yardım almak da tahammülsüzlükle başa çıkmada önemli rol oynar.

Tahammülsüzlük, bireyin psikolojik ve fiziksel sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkilere neden olabilir. Bu nedenle, tahammül gücünü artırmak ve stresle başa çıkma becerilerini geliştirmek, daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdürmek için önemlidir.

Yaz Aylarında Uykusuzluk Psikolojik Etkiler Yaratabilir

Için bilgi mi arıyorsunuz? Yaz Aylarında Uykusuzluk Psikolojik Etkiler Yaratabilir makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Yaz Aylarında Uykusuzluğun Psikolojik Etkileri ve Çözüm Yolları

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte hava sıcaklıkları artar, günler uzar ve birçok kişi tatil planları yapar. Ancak, bu mevsimsel değişiklikler, uyku düzeninde önemli bozulmalara yol açabilir. Sıcak havalar, nem oranının yükselmesi ve gün ışığının daha uzun süre devam etmesi, uyku kalitesini olumsuz etkileyebilir. Pek çok insan, yaz aylarında uykuya dalmakta veya uykusunu sürdürmekte zorluk çekebilir. Bu durum, sadece fiziksel yorgunlukla sonuçlanmaz, aynı zamanda psikolojik sağlığı da derinden etkileyebilir.

Uyku, genel sağlık ve iyilik hali için hayati öneme sahiptir. Yetersiz uyku, vücudun dinlenmesini ve kendini yenilemesini engeller, bu da hem fiziksel hem de zihinsel performansı düşürür. Yaz aylarında yaşanan uykusuzluk, günlük yaşamın stresini artırabilir ve duygusal dengenin bozulmasına yol açabilir. Özellikle sıcak havaların getirdiği rahatsızlık, gece boyunca sürekli uyanmalara ve huzursuz bir uykuya neden olabilir. Bunun sonucunda, birçok kişi yaz mevsiminde daha gergin, huzursuz ve duygusal olarak dengesiz hissedebilir.

Yaz aylarında uyku sorunları yaşayan bireyler, bu durumun psikolojik etkilerini daha yoğun hissedebilirler. Sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, anksiyete ve depresyon gibi sorunlar, uykusuzluğun yaygın sonuçları arasında yer alır. Bu makalede, yaz aylarında uykusuzluğun psikolojik etkilerini ve bu sorunla başa çıkmak için uygulanabilecek basit ve etkili yöntemleri ele alacağız.

Artan Stres ve Anksiyete

Sıcak havalar nedeniyle uyuyamamak, stres ve anksiyete seviyelerini artırabilir. Yeterince dinlenememek, gün içinde daha gergin ve endişeli hissetmeye neden olabilir. Uykusuzluk, kişinin günlük stresle başa çıkma yeteneğini zayıflatabilir ve bu da genel ruh hali üzerinde olumsuz etki yaratabilir.

Duygu Durumunda Dalgalanmalar

Uykusuzluk, duygu durumunda dalgalanmalara neden olabilir. Sinirlilik, huzursuzluk ve depresif hisler, yeterince uyuyamayan bireylerde daha yaygın görülür. Bu durum, kişisel ilişkiler ve iş performansı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.

Konsantrasyon ve Bellek Sorunları

Yetersiz uyku, bilişsel işlevleri olumsuz etkiler. Konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık ve öğrenme zorlukları, uyku eksikliğinin yaygın belirtileridir. Yaz aylarında, özellikle iş ve okul performansında düşüş yaşanabilir.

Enerji Düşüklüğü ve Motivasyon Eksikliği

Yaz aylarında uykusuzluk, enerji seviyelerini düşürür ve günlük aktiviteler için motivasyonu azaltabilir. Bu durum, kişilerin sosyal hayatta ve iş hayatında performanslarını olumsuz etkileyebilir.

Artan Duyarlılık ve Sosyal Çekilme

Uykusuzluk, duygusal duyarlılığı artırabilir ve sosyal etkileşimlerde zorlanmaya neden olabilir. Bu durum, sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine yol açabilir, bu da genel ruh hali üzerinde negatif bir etki yaratabilir.

Uykusuzlukla Baş Etmek İçin Öneriler

Yaz aylarında uykusuzlukla başa çıkmak için bazı basit ama etkili öneriler:

  1. Serin Bir Uyku Ortamı Yaratın: Uyku alanınızı serin tutmak için fan veya klima kullanabilirsiniz. Hafif ve nefes alabilen yatak takımları tercih edin.

  2. Düzenli Uyku Programı Oluşturun: Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin. Bu, vücudunuzun biyolojik saatini düzenler ve daha kolay uykuya dalmanızı sağlar.

  3. Rahatlama Teknikleri Kullanın: Uykuya geçmeden önce meditasyon, derin nefes alma veya hafif yoga gibi rahatlama tekniklerini deneyin.

  4. Kafein ve Ağır Yemeklerden Kaçının: Yatmadan birkaç saat önce kafeinli içecekler ve ağır yemeklerden kaçının. Bunlar, uykuya dalmayı zorlaştırabilir.

  5. Gün Işığından Faydalanın: Gündüz saatlerinde yeterince gün ışığı almak, vücudunuzun doğal uyku-uyanıklık döngüsünü düzenlemeye yardımcı olur.

Yaz aylarında uykusuzluk sorunuyla karşılaşanlar için bu basit öneriler, uyku kalitesini artırabilir ve psikolojik sağlığı destekleyebilir. Unutmayın, kaliteli bir uyku, genel yaşam kalitenizi artırır ve yaz aylarının keyfini daha fazla çıkarmanıza yardımcı olur.

Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bütüncül uyku yaklaşımı bebek veya çocuğu içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre ile birlikte değerlendiren kapsayıcı bir modeldir. Bu modelde bebek veya çocuğun uykusuna olumlu ya da olumsuz etki edebilecek onlarca faktör bir arada değerlendirilir.

Çocukluk çağında uykuya etki eden faktörler yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Tüm yaş gruplarında etkili ortak faktörler:

Uyunan oda ve yatağın fiziksel özellikleri, bebek ya da çocuğun kıyafetleri

  • Uyku kıyafetleri

  • Bebek veya çocuğun nerede uyuduğu (ebeveyn yanı, ebeveyn odasında kendi yatağı, kendi odası gibi)

  • Uyunan odanın ısısı, nemi, havalandırma durumu

  • Uyku ortamının ışık alma düzeyi

  • Bebek veya çocuk yatağının oda içindeki konumu

  • Yatağın konfor ve güvenliği

Ebeveyne ait özellikler

  • Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı

  • Özellikle anne olmak üzere ebeveyn mizacı

  • Ebeveyn tutumları

  • Ebeveynin duygusal zindeliği

  • Başta anne ve baba arasında olmak üzere aile içi iletişim ve ilişkiler

  • Annenin çalışma durumu ve fiziksel iş yükü

  • Annenin sosyal destek alabilme düzeyi

  • Bakım verenlerin uyku konusunda tutarlılık ve kararlılık düzeyi

Bebek veya çocuğa ait faktörler

  • Yaş ve gelişim düzeyi

  • Fiziksel sağlık

  • Duyusal gelişim ve duyu profili

  • Bağlanma modeli (güvenli, güvensiz, kaçınmacı)

  • Biyolojik ritim

  • Algı ve öğrenme becerisi

  • Mizaç

  • Duyguları düzenleyebilme ve kendini sakinleştirebilme (regülasyon) becerisi

  • Beslenme durumu

  • Duygusal zindelik

  • Daha önceki uyku alışkanlıkları ve deneyimleri

Diğer faktörler:

  • Hastalıklar

  • Seyahatler

  • Sosyoekonomik sorunlar

  • Kayıplar

  • Yeni bir kardeşin doğumu

  • Taşınma

  • Çocuk ve ailenin hayatını etkileyen diğer faktörler

Uyku bir bilimdir ve uykunun da bir matematiği vardır.

Uyku zorluğu yaşayan çocuklar sıklıkla bu faktörlerden bir ya da daha fazlasında sorun yaşamaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmeler ve davranış temelli uyku eğitimleri hata ve başarısızlığa açık olacaktır.

Çözüm, çocuk özelinde yapılacak ayrıntılı değerlendirme ve çocuk ve ailenin dinamiklerine uygun aşamalı bir uyku planı ile mümkünüdür.

Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bebek ve çocuklarda gece veya gündüz uykusunun yeterli olup olmadığı aileler ve bakım verenler için önemli bir sorudur. Bu konuda yaş ve gelişim düzeyine göre ortalama uyku ihtiyacını gösteren kılavuzlardan yararlanılabilir. Ancak çocuklar arasında bireysel farklılıklar vardır ve her çocuğun uykusu kendine özeldir. Bu nedenle uyku yeterliliği konusunda sadece uyku süresine değil, uyku kalitesi ve uykular arasındaki sürece odaklanmak doğru bir yaklaşım olur.

Bir bebek veya çocuk uykudan kendi başına ve mutlu uyanıyor, bir sonraki uyku saatine kadar aktif, duygusal olarak stabil ve mutlu olarak zaman geçiriyorsa kabaca o uykunun yeterli olduğu söylenebilir. Aşağıda bebek ve çocuklarda uykunun yeterliliğine işaret eden bulgular özetlenmiştir.

Kolay ve mutlu uyanma:

Bebek veya çocuğun uykudan kendiliğinden, rahat, kolay ve mutlu bir şekilde uyanıyor olması o uyku periyodunun yeterli olduğunun önemli bir işaretidir. Zor uyanma, uyanma sonrası huysuzluk, huzursuzluk veya ağlama yetersiz uykuya işareti olabilir.

Enerji seviyesinin yüksek olması ve aktivite isteği:

Bebek veya çocuğun uykudan sonra enerjik ve fiziksel aktivitelere katılmak için istekli olması, yeterli süre ve dinlendirici bir uyku aldığının göstergesidir.

Uyandıktan sonra dikkat süresi:

Uyandıktan sonraki dönemde dikkat ve odaklama becerisi uyku yeterliliğinin bir göstergesidir. Bir bebek veya çocuğun uyandıktan kısa süre sonra dikkati dağılıyorsa veya odaklanmada zorlanıyorsa, bu uyku periyodunun yetersizliğinin işareti olabilir.

Beslenmeye istekli olma:

Bebek veya çocuğun uyandıktan sonra beslenmeye ilgisi ve iştahı genellikle vücudun dinlenmiş olmasının ve yeterli uykunun bir işaretidir. Yetersiz uyku iştah kaybına, daha az olarak da aşırı yemeye neden olabilir.

Motor beceriler ve fiziksel hareketlerde akıcılık:

Yeterli ve kaliteli bir uyku sonrası motor becerilerin üst düzeyde olması beklenir. Yürüyüş, denge ve motor becerilerde beklenenden düşük performans yetersiz bir uykunun işareti olabilir.

Uykuya geçişlerin kolay olması:

Gece ve gündüz uykuları birbirini doğrudan etkiler. Yeterli bir uyku sonraki uykuya dalmayı kolaylaştırır. “Uyku, uykunun mayasıdır” sözü bu durumu çok güzel tanımlar. Uykuya dalma sorunlarının en önemli nedenlerinden birisi önceki uyku ya da uykularını yetersiz olmasıdır.

Dinleme, anlama ve öğrenme becerisinin iyi olması:

Uyku bilişsel fonksiyonları doğrudan etkiler. Özellikle okul çağındaki çocuklarda yeterli ve kaliteli uykunun en önemli bulgularından birisi anlama, kavrama ve öğrenme becerileri üzerindeki olumlu etkileridir. Bu nedenle anlama ve öğrenme güçlüğü ve/veya akademik başarısızlık yaşayan tüm çocuklar uyku yeterliliği yönünden değerlendirilmelidir.

Veda : Hayatımızdaki Kaçınılmaz Tümsekler

Için bilgi mi arıyorsunuz? Veda : Hayatımızdaki Kaçınılmaz Tümsekler makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Hayatta karşılaştığımız en sarsıcı ve kabullenmesi ağır gelen gerçeklerden biri de her şeyin bir sonu olduğudur. Bu sonlar sevdiğimiz bir kişinin kaybı, bazen bir ilişkinin bitmesi, sevdiğimiz bir yerden taşınma ya da sevdiğimiz bir eşyayı kaybetme olarak karşımıza çıkabilir. Hepsinde vereceğimiz tepkiler kişisel olarak değişse de bir veda söz konusudur. Veda etmek ise psikolojik ve duygusal olarak derin bir deneyimdir ve çoğu zaman kişileri zorlayabilir. Peki, veda etmek neden bu kadar zor gelir?

Veda ve Kayıp İlişkisi

Veda ve kayıp iç içedir.Bazen insan sevdiğini, hayallerini ya da yaşanılan bir evreyi geride bırakırken ona dair beklentilerine, umutlarına ve anılarına da veda eder aslında. Yani vedalarda kalbimizi sızlatan acı sadece kaybedilene atfedilmez. Yüklediğimiz anlam, kurduğumuz hayaller hepsi etkendir üzüntümüzün yoğunluğunda. Geride bıraktığı boşluk ise insanda kaygı ve üzüntü yaratabilir. Bilinmez bir sürece girilecektir ve bilinmezlik çoğu insana korkutucu gelebilir.
Vedalaştığımız kişi sevdiğimiz bir kişi ise arkasında bıraktığı boşlukta fazlaca ayak izi bulabiliriz. Yaşanmışlık ne kadar fazlaysa, kurulan bağ da o kadar girift olabiliyor. Ordan oraya koşturan duygularımızın , boynu bükük kalmış gibi hissetmemiz de çok insanidir bu yüzden.

Veda, Kayıp ve Yas

Veda sırasında yas süreci tepkileri görülebilir. Bunun nedeni aslında ortada bir kaybın olmasıdır.Kişinin sahip olduğu bir değer artık ulaşamayacağı bir noktadadır ya da değişmiştir. Burada yasın evrensel aşamalarından olan inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme yaşanabilir. Kaybımızla olan bağımız , yüklediğimiz anlam bu aşamaları yaşarken nasıl bir tutum sergileyeceğimizi belirler. Kişinin mizacı, kişiliği ,yaşadığı kültür ve psikolojik esnekliği süreci anlamlandırma da yol gösterici olacaktır.

Veda’da Kabullenme Süreci

En sancılı fakat en iyileştirici, dönüştürücü süreçtir. Çünkü artık gelecek olan kabulle beraber “değişim” kabul edilir. Kayıp, tüm gerçekliğiyle ortada durmaktadır ve bizim bu gerçeği görme zamanımızdır. Bu gerçeklik ve peşinden gelecek değişim, başlangıçta korkutucu görünse de hayatın bir parçasıdır.

Sağlıklı Vedanın Özellikleri

Duygularımızı bastırmak yerine ifade etmek, bu dönemde hayati önem taşımaktadır. Deneyimlediğimiz şeyleri tüm saflığıyla hissedebilmek ve yaşayabilmek, iyileşmenin bir parçasıdır. Yas sürecinde içimizden gelen duygulara değil çevreden gelen seslere kulak verdiğimizde yaşadığımız bize ait bir yas olmayacak bu da tutulamayan yas olarak hem fizyolojik hem psikolojik olarak tekrar tekrar kapımızı çalacaktır.Bu evre de sevdiğimiz kişilerle hissettiğimiz duyguları paylaşmak kabullenme aşamasının daha sağlıklı geçmesini sağlayacaktır.

Burada dikkat edeceğimiz nokta , sosyal çevrenin sizin duygularınızı yaşamanıza izin vermesidir. Herkes yasını aynı yaşamıyor; kişileri bu süreçte belli bir çerçeveye oturtmaya çalışmak zaten doğası gereği zor olan süreci daha da zorlaştırmak olarak karşımıza çıkıyor.

Bazı evrelerde sıkıştığınızı hissedebilirsiniz böyle zamanlar da sosyal destek ve uzman desteğini gündeminize almak sürecinizin daha sağlıklı ilerlemesini sağlayacaktır.

Her veda acı olsa da bizi olgunlaştıran ve geliştiren etmenleri de içinde barındırıyor. Bir yerde değişim varsa veda da kaçınılmaz oluyor.Mevsimler değişiyor , yıllar, yollar, insanlar, yaşantılar..Ve hayat, bu bilinmezlikler içinde çiçek bahçeleri de saklıyor…

Psikolog /Aile Danışmanı

Ayşe Albayrak

Fibromiyalji Nedir? Neler Yapılabilir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Fibromiyalji Nedir? Neler Yapılabilir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde yaygın ağrı, yorgunluk, uyku bozuklukları ve bilişsel zorluklarla karakterize kronik bir ağrı sendromudur. Özellikle kadınları daha sık etkileyen bu rahatsızlık, birçok kişinin günlük yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Bu rahatsızlığa sahip olan danışanlarım sık sık “Neden bu kadar ağrı hissediyorum?” veya “Vücudum neden bu kadar hassas?” gibi sorularla karşıma geliyor. Bu yazıda, fibromiyaljiyi daha yakından ele alıp, semptomları hafifletmek için neler yapılabileceğini paylaşacağım.

Fibromiyalji Belirtileri Nelerdir?

Fibromiyalji, birçok rahatsızlıkla karıştırılabilen belirtilere sahiptir. En sık karşılaştığımız semptomlar şunlardır:

– *Yaygın Kas ve Eklem Ağrıları*: Boyun, omuz, sırt ve kalça bölgelerinde yoğunlaşan ağrılar oldukça yaygındır.

– *Kronik Yorgunluk*: Danışanlar, yeterince uyumalarına rağmen sürekli bir yorgunluk hissi yaşadıklarını ifade ederler.

– *Uyku Bozuklukları*: Kalitesiz uyku, sabahları dinlenmemiş uyanma ve sık sık uyanma şikayetleri yaygındır.

– *Beyin Sisi (Fibro Fog)*: Konsantrasyon sorunları ve hafıza zayıflığı sık görülür.

– *Depresyon ve Anksiyete*: Uzun süren ağrılar psikolojik zorluklara yol açabilir.

– *Hassasiyet Artışı*: Soğuk, sıcak, ses ve ışık gibi uyaranlara karşı aşırı hassasiyet olabilir.

Fibromiyalji Neden Oluşur?

Fibromiyaljinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, birden fazla faktörün bir araya gelmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Stres, travma, enfeksiyonlar ya da genetik yatkınlık bu rahatsızlığı tetikleyebilir. Özellikle merkezi sinir sisteminde ağrı algısında aşırı duyarlılık geliştiren bireylerde görülür.

Fibromiyalji Tedavisinde Neler Yapılabilir?

Fibromiyalji kronik bir rahatsızlık olduğu için tamamen iyileştirilemez; ancak doğru yöntemlerle semptomlar kontrol altına alınabilir. İşte bu süreçte uygulanabilecek bazı stratejiler:

1. Egzersiz

Düzenli ve hafif egzersiz, fibromiyalji semptomlarını hafifletmede oldukça etkilidir. Danışanlarıma genellikle düşük etkili aerobik egzersizler, yürüyüş, yüzme ve hafif yoga önermekteyim. Ancak egzersiz planının kişiye özel olması ve aşırı zorlayıcı olmaması önemli; aksi takdirde ağrıları tetikleyebilir.

2. Fizyoterapi

Fizyoterapi, fibromiyalji yönetiminde önemli bir rol oynar. Manuel terapi, esneme ve duruş düzeltme çalışmalarıyla kaslarda rahatlama sağlanabilir. Ayrıca, sıcak-soğuk uygulamaları veya elektrik stimülasyonu gibi tekniklerle ağrı yönetimini desteklenebilir.

3. İlaç Tedavisi

Doktor kontrolünde kullanılan ağrı kesiciler, antidepresanlar ve nöropatik ağrıyı hafifleten ilaçlar semptomları hafifletebilir. Ancak şunu unutmamalıyız ki ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir; mutlaka yaşam tarzı değişiklikleriyle desteklenmelidir.

4. Uyku Düzenlemesi

Uyku, fibromiyalji tedavisinin temel taşlarından biridir. Uyku hijyeni uygulamaları ile uyku kalitenizi arttırabilirsiniz

5. Stres Yönetimi ve Psikoterapi

Fibromiyaljide stres önemli bir tetikleyicidir. Danışanlarıma yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi stres yönetimi tekniklerini öneriyorum. Ayrıca, psikoterapi ile ağrıyla başa çıkma becerileri geliştirilebilir.

6. Diyet ve Beslenme

Beslenme düzeni de iyileşmenin bir parçası. Gluten, süt ürünleri, şeker ve işlenmiş gıdalar gibi inflamasyonu artıran besinlerden kaçınmayı öneriyorum. Bunun yerine anti-inflamatuar özellikleri olan meyve, sebze, sağlıklı yağlar ve omega-3 açısından zengin gıdalar tercih edilmelidir.

Sonuç

Fibromiyalji ile yaşamak zor olabilir, ancak doğru tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu süreç yönetilebilir. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, uyku düzeni ve stres yönetimi ile yaşam kalitenizi artırmak mümkündür. Eğer fibromiyalji tanısı aldıysanız, sizin için en uygun tedavi planını oluşturmak adına bir fizyoterapist ve doktorla birlikte çalışmayı unutmayın.

Fibromiyaljiyle mücadelede sabırlı olmak ve vücudunuzu dinlemek en önemli adımlardan biridir. Unutmayın, bu süreçte kendinizi yalnız hissetmemeli, profesyonel destek almayı ihmal etmemelisiniz.

Pelvik Organ Sarkmasının Belirtileri Ve Nedenleri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Pelvik Organ Sarkmasının Belirtileri Ve Nedenleri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Pelvik organ prolapsusunun belirtileri nelerdir?

En yaygın belirti, vajinanızda bir şeyin dışarı düşüyormuş gibi bir şişlik hissetmektir. Diğer belirtiler şunlardır:

  • Vajinanızda şişlik, dolgunluk veya baskı hissi.

  • Pelvisinizde dolgunluk, baskı veya ağrı.

  • Alt sırtınızda veya belde ağrı veya sızı.

  • Cinsel ilişki sırasında baskı, vurma hissi veya ağrı (disparoni).

  • Gün ilerledikçe kötüleşen şişlik veya baskı.

  • Öksürdüğünüzde veya uzun süre ayakta kaldığınızda kötüleşen şişlik veya baskı.

  • İdrar yapmak veya dışkılamak için dışarı çıkmış organları parmağınızla itme ihtiyacı.

  • Vajinal lekelenme.

Belirtileriniz, sarkmanın bulunduğu yere bağlıdır. Jinekoloğunuza belirtilerinizi anlatmak, pelvik tabanınızdaki zayıf noktaların tespit edilmesine yardımcı olur.

Stres inkontinansı, acil idrar kaçırma ve dışkı inkontinansı genellikle POP ile birlikte görülür, çünkü benzer risk faktörlerine sahiptirler. Belirtiler şunları içerir:

  • Öksürdüğünüzde, güldüğünüzde veya egzersiz yaptığınızda idrar kaçırma (stres inkontinansı).

  • Kontrol etmesi zor olan sık idrara çıkma isteği (acil inkontinans).

  • Kabızlık veya dışkıyı kontrol edememe (dışkı inkontinansı).

Pelvik organ prolapsusuna ne sebep olur?

Pelvik tabanınız birçok nedenle zayıflayabilir. Zayıf bir pelvik taban, prolapsus olasılığınızı artırır.

  • Vajinal doğum, POP gelişimiyle ilişkilendirilen en yaygın faktördür. Birden fazla vajinal doğum, ikiz veya üçüz gebelikler veya normalden büyük bir fetüs (fetal makrozomi) taşımak, pelvik taban kaslarınızın POP’ye yol açabilecek yaralanmalar yaşama olasılığını artırır.

  • Yaşlanma süreci, pelvik taban kaslarınız da dahil olmak üzere kaslarınızın güç kaybetmesine neden olabilir. Bunun bir faktörü azalan östrojendir. Menopoz sırasında, vücudunuz daha az östrojen üretir. Bu düşüş, pelvik tabanınızı destekleyen bağ dokuların zayıflamasına neden olabilir.

  • Aşırı kilolu olmanız, POP riskinizi artırır. Araştırmalar, klinik olarak aşırı kilolu olan veya obez olan kişilerin, normal kilo aralığındaki insanlara göre POP geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

  • Uzun süreli karın içi baskı, pelvik taban kaslarınızı aşırı zorlayarak zayıflamalarına neden olabilir. Kronik kabızlık, kronik öksürük ve sık ağır kaldırma, POP geliştirme şansınızı artırır.

  • Ailede POP öyküsü bulunması, POP geliştirme olasılığınızı artırabilir. POP’nin genetik bileşenleri üzerindeki araştırmalar devam ediyor, ancak zayıf bir pelvik tabanı miras almış olmanız mümkündür.

  • Kolajen düzensizlikleri, pelvik tabanınızdaki bağ dokularını zayıflatarak POP geliştirme olasılığınızı artırır. Ehlers-Danlos Sendromu gibi bağ dokusu bozukluğu olan ve eklemlerinde daha fazla hareketlilik bulunan kişiler, POP geliştirme açısından daha büyük bir risk altındadır.

Teşhis ve Testler

Pelvik organ prolapsusu nasıl teşhis edilir?

Randevunuz sırasında, jinekoloğunuz belirtilerinizi inceleyecek ve bir pelvik muayene yapacaktır. Muayene sırasında, prolapsunuzun tam boyutunu zorlanma ve rahatlama durumunda görebilmesi için öksürmenizi isteyebilir. Sizi hem yatar durumda hem de ayakta muayene edebilirler. Çoğu zaman, bir pelvik muayene prolapsus teşhisi için yeterlidir.

Ek testler şunları içerebilir:

  • POP ile yaygın olan idrar sorunlarını kontrol etmek için mesane fonksiyon testleri. Testler, sağlayıcınızın mesane ve üretrayı içeriden görmesini sağlayan sistoskopi prosedürünü içerebilir. Ayrıca, mesanenizin ve üretranızın idrarı nasıl depolayıp bıraktığını görmek için bir ürodinami testi yapabilirler.

  • Görüntüleme yöntemleri: jinekoloğunuz, sarkmanın boyutunu belirlemek için bir pelvik taban ultrasonu veya MRI isteyebilir. Görüntüleme genellikle yalnızca karmaşık vakalarda kullanılır.

Evreleme Sistemi

Pelvik organ prolapsusu için evreleme sistemi nedir?

Pelvik Organ Prolapsusu Kantifikasyon (POP-Q) sistemi, prolapsusunuzun hafif mi yoksa şiddetli mi olduğunu sınıflandırır. Skala sıfırdan dörde kadar değişir. Sıfırıncı Evre, organlarınızın yerinden hiç oynamadığını gösterir. Dördüncü Evre, tam bir prolapsus olduğunu ifade eder. Tam prolapsus en şiddetli türdür ve bir organın vücudunuzun dışına çıkmasını içerebilir.

Hem prolapsus türü hem de prolapsusun derecesi tedavinizi şekillendirir.