Demans riskini azaltmanın yolları: beyin sağlığı için kanıta dayalı ipuçları

Daha önce demans (bunama) için risk faktörlerinden bahsetmiştik (Demans için Risk Faktörleri). Aşağıda çevirisini bulacağınız “Demans riskinizi azaltmak için beyin sağlığına yönelik ipuçları” başlıklı yazısıyla da demans riskini azaltmanıza yardımcı olacak, kanıta dayalı ipuçlarından ve stratejilerden bahsedeceğiz.

Beyin Sağlığı Neden Önemlidir?

Yaş ve genetik gibi kontrol edemeyeceğiniz bazı demans (bunama) risk faktörleri olsa da, kontrol edilebilen risk faktörlerinin etkilerini azaltmak mümkündür. Kontrol edilebilen ve edilmeyen risk faktörlerini önceki yazıda konuşmuştuk.

Bu yazıda konuşacağımız ipuçları ve stratejileri takip ederek sadece demans (bunama) riskinizi azaltmakla kalmaz, aynı zamanda:

Uzun vadeli beyin sağlığınıza dikkat etmiş olursunuz,

Diğer bilişsel ve kronik hastalık risklerinizi azaltırsınız ve

Genel sağlığınızı korursunuz.

Fiziksel Olarak Aktif Olun

Düzenli egzersiz yapan kişilerde kalp hastalığı, inme ve diyabet geliştirme olasılığı daha düşüktür ve bunların hepsi demansla ilişkili risklerdir. Fiziksel aktivite sırasında beyne kan akışının artması beyin hücrelerinin de daha fazla besin ve oksijenle buluşmasını sağlar. Bunun yanı sıra, düzenli egzersiz stresin azalmasına ve ruh halinizin iyileşmesine yardımcı olur.

Fiziksel olarak aktif olmak aşağıdaki demans (bunama) risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Diyabet

Yüksek tansiyon

Yüksek kolesterol

Fiziksel aktivite eksikliği

Fiziksel olarak aktif olmak için beş ipucu

Başlayabileceğiniz yerden başlayın ve makul hedefler belirleyin. Egzersiz yapma fırsatınızın az olduğunu düşünüyorsanız, günlük rutininize biraz fiziksel aktivite ekleyerek başlayın. Araba sürmek yerine hızlı bir yürüyüş yaparak ya da mağazaya kadar yürüyerek gidin veya bir-iki kat merdiven çıkın, yürüyen merdiven ya da asansör kullanmak yerine merdivenleri tercih edin.

Bunu “egzersiz” olarak değil “aktivite” olarak düşünün. Keyif aldığınız aktiviteleri ve sporları seçin, böylece fiziksel aktivite bir görev ya da yapılacak bir iş gibi gelmez.

Bir kez başladıktan sonra, haftada en az 150 dakika orta-yoğun fiziksel aktivite hedefleyin. Orta düzey aktiviteler bir köpeği gezdirmek veya bisiklet sürmek olabilirken, yoğun aktiviteler yüzme veya koşmayı içerir. Hareket kabiliyetiniz kısıtlıysa, dengenizi korumanıza ve düşmeleri önlemenize yardımcı olabilecek hafif yoga gibi aktiviteleri deneyin.

Aerobik aktiviteleri düşünün. Yürüyüş, yüzme, doğa yürüyüşü ve dans gibi aerobik aktiviteler genel formu korumanıza yardımcı olabilir. Birçok uzman, en güvenli ve en etkili aerobik egzersiz türlerinden biri olarak yürüyüşü önermektedir.

Fiziksel aktivitenizi tanıdığınız biriyle planlayın. Bu şekilde, hem fiziksel olarak aktif kalma olasılığınız artar hem de sosyal etkileşimlerin beyin sağlığına faydalarından yararlanırsınız.

Sosyal Olarak Aktif Olun

Sosyal etkileşimde bulunmak, zihinsel olarak da aktif kalmanıza yardımcı olur. Araştırmalar, başkalarıyla düzenli olarak etkileşim kurmanın demans geliştirme riskinizi azaltabileceğini göstermektedir.

Aktif bir sosyal yaşam sürmek ayrıca stresinizi azaltabilir, ruh halinizi iyileştirebilir ve ilişkilerinizi güçlü tutabilir.

Sosyal olarak aktif olmak aşağıdaki demans risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Sosyal izolasyon

Sosyal olarak aktif olmanın beş ipucu

Günlük sosyalleşme fırsatlarınızı en iyi şekilde değerlendirin. Taksi şoförünüzle veya mağaza görevlisiyle sohbet edin; asansörde konuşma başlatın.

Rastgele bir iyilik yapın. Bu, yanınızdan geçen birine gülümsemek kadar küçük bir şey olabilir – mutluluğunuzu başkalarına aktarmak sadece bir başkasının gününü değil, sizin gününüzü de aydınlatır!

Gönüllülük için zaman ayırın. Hizmet kulüplerine katılmak veya bir hobi grubuna katılmak gibi gönüllülük faaliyetlerine katılmak, sağlığınıza birçok fayda sağlayabilir. Bu, özgüveninizi artırabilir ve sosyal destek ağınızı genişletebilir.

Sosyal etkileşimi bir aktiviteyle birleştirin. Birlikte yürüyüş yapmak veya bir fitness sınıfına katılmak gibi fiziksel bir aktivite olabilir ya da bir kitap kulübü veya bir oyun olabilir. Birine beyin geliştirici bir oyunu birlikte denemeyi teklif edin. Hem eğlenin hem de beyin sağlığınızı olumlu yönde etkileyin.

Eski arkadaşlıklarınızı sürdürün ve yenilerini edinin. İş, gönüllülük faaliyetleri, seyahat, hobiler, aile ve arkadaşlar aracılığıyla sosyal kalın. Yeni deneyimlere açık olun, davetleri kabul edin ve kendi davetlerinizi verin. Eski ve yeni arkadaşlıklarınızı telefonla konuşarak, e-posta veya sosyal medya üzerinden çevrimiçi sohbet ederek ya da hatta bir mektup yazarak sürdürebilirsiniz.

Keyif Aldığınız Sağlıklı Bir Diyet Uygulayın

Sağlıklı beslenmenin kalp hastalığı, inme ve diyabet riskini azaltabileceğini biliyoruz. Bu hastalıklar, demans için risk faktörleridir. Sağlıklı beslenme rutini sadece genel sağlığınızı iyileştirmekle kalmaz, uzun vadede besleyici gıdalar beyin fonksiyonlarını korur ve bilişsel gerilemeyle savaşmaya yardımcı olur.

Sağlıklı beslenmek şu demans risk faktörlerini azaltabilir:

Diyabet

Yüksek alkol tüketimi

Yüksek kolesterol

Sağlıklı beslenmek için beş ipucu

İşlenmiş gıdaları, eti ve tatlıları azaltmayı düşünün. Büyük araştırma kuruluşları tarafından demans üzerine en çok incelenen diyetler olan Akdeniz ve MIND (Nörodejeneratif Gecikme için Akdeniz-DASH Müdahale Diyeti) diyetleri, işlenmiş gıdaları, eti, tatlıları ve süt ürünlerini sınırlamayı önerir. Bunun yerine, bu diyetler daha fazla meyve, sebze, baklagiller, tam tahıllar, kuruyemişler, zeytinyağı ve balık tüketimini vurgular. Elbette, birçok kültür ve bölge de sebze, baklagil, kuruyemiş ve balığa odaklanan diyetlere sahiptir ve bu prensipler uygulanabilir.

Çeşitli renklerde gıdaların tadını çıkarın:

Mavi ve mor meyve ve sebzeler genellikle antioksidan açısından zengindir. Böğürtlen, yaban mersini, mor patates, mor lahana ve erik mükemmel seçeneklerdir.

Her gün yeşil meyve ve sebzelerle beyin sağlığınızı destekleyin ve aynı zamanda kemik, diş ve görme sağlığına fayda sağlayın. Yeşil seçenekler arasında avokado, brokoli, kereviz, salatalık, bezelye, ıspanak, armut, kavun ve daha fazlası bulunur.

Beyaz ve kahverengi meyve ve sebzeler arasından muz, karnabahar, patates, şalgam, daikon, soğan ve sarımsak gibi yiyecekleri tercih edin.

Tabaklarınıza greyfurt, kavun, balkabağı, şeftali, papaya, portakal, tatlı patates, sarı biber ve limon gibi turuncu ve sarı meyve ve sebzeler ekleyin.

Her gün kırmızıları tercih edin. Pancar, ahududu, kırmızı üzüm, turp, domates, kırmızı biber, karpuz, nar ve kiraz, mükemmel kırmızı seçeneklerden sadece birkaçıdır.

Yemeklerinize sağlıklı bir şekilde lezzet katmanın yollarını bulun. Sağlıklı bir diyet lezzetli olabilir! Otlar, baharatlar, kuruyemişler ve tohumlar sağlıklı ekleme seçenekleridir.

Yeme alışkanlıklarınızın farkında olun. Uygun porsiyonlar seçin, sağlıklı atıştırmalıklar yiyin ve bol su için – Kanada Beslenme Rehberi suyu tercih edilen içecek olarak önerir.

Yemekleri önceden planlayın. Sağlıklı bir beslenme düzeni geliştirerek, diyetinizi şansa bırakmamış olursunuz. Yemek planlama uygulamaları ve web siteleri, yoğun bir programınız olsa bile önceden plan yapmanıza, kendi yemeğinizi pişirmenize ve en iyi tarifleri seçmenize yardımcı olabilir.

Bilinçli ve Güvenli Seçimler Yapın

“Son pişmanlık fayda etmez!”

“Her şeyin azı karar, çoğu zarar.”

Bu yaygın sözler, beyin sağlığınız için doğru seçimleri yaparken her zamankinden daha geçerlidir! Yaşam boyu beyin sağlığımızı koruma yeteneğimiz, büyük ölçüde günlük yaşamımızda yaptığımız seçimlerden etkilenir.

Araştırmalar, yaşlanma (ve bazı durumlarda genetik) dışında, yaşam tarzı ve çevresel faktörlerin demans riskini belirlemede en etkili faktörler olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle, her yaşta beden ve beyin sağlığınıza dikkat etmek önemlidir. Demans riskinizi artırabilecek hastalıklar ve travmalardan korunmak için güvenli seçimler yapın.

Bilinçli ve güvenli seçimler yapmak aşağıdaki demans risk faktörlerini azaltabilir:

Kafa travmaları

İşitme kaybı

Yüksek alkol tüketimi

Sigara içme

Bilinçli ve güvenli seçimler yapmak için beş ipucu

Vücudunuza zarar veren alışkanlıklardan kaçının. Zararlı alışkanlıklara örnek olarak sigara içmek, müziği çok yüksek sesle dinlemek ve aşırı alkol tüketimi verilebilir. Kısa vadede eğlenceli olabilirler, ancak uzun vadede değildirler!

Başınızı koruyun. Kayak, paten, kaykay, scooter, tekerlekli paten veya bisiklet gibi yoğun fiziksel aktiviteler yapıyorsanız kask takın. İyi bir örnek olun ve bakımınız altındaki çocukların da uygun kasklar taktığından emin olun.

Çevrenizdeki güvenliği değerlendirin. Sürekli yüksek sesler veya araç kirliliği gibi risklere maruz kaldığınız bir bölgede mi yaşıyor veya çalışıyorsunuz? Evde erişilebilirliği artıran ve düşmeleri önleyen trabzan veya tutacaklar var mı? Çevrenizdeki potansiyel tehlikelerin farkında olarak, bunlara karşı önlem alabilirsiniz.

Değerlerinizi takip edin. Bu, kan basıncı, kolesterol, kilo ve kan şekeri seviyelerinizi önerilen aralıklarda tutmanızı kolaylaştıracaktır. Sonuçta, bu koşulların hepsi demans riskinizi artırır.

Doktorunuzu düzenli olarak ziyaret edin. Bu, diyet, işitme değerlendirmeleri ve fiziksel aktivite gibi belirli sağlık endişelerinizi ele almanıza yardımcı olacaktır.

Stres Yönetimi

Stres, günlük yaşamın bir parçasıdır, ancak uzun süre devam ettiğinde beyin ve vücuttaki diğer hücreler için zararlı olabilecek damar değişikliklerine ve kimyasal dengesizliklere neden olabilir. Stresi yöneterek veya azaltarak beyin sağlığınızı iyileştirebilir ve demans riskinizi azaltabilirsiniz.

Stresi yönetmek şu demans risk faktörlerini azaltabilir:

Depresyon

Yüksek tansiyon

Stresi yönetmek için beş ipucu

Kronik stresin belirtilerini tanıyın:

Duygusal: Depresyon, gerginlik, kaygı, öfke, endişe ve/veya korku.

Fiziksel: Baş ağrıları, yorgunluk, uykusuzluk ve/veya terleme.

Zihinsel: Düşük konsantrasyon, öğrenme ve hatırlamada güçlük, kararsızlık ve/veya kafa karışıklığı.

Davranışsal: Yerinde duramama, aşırı yeme, alkol ve/veya madde kullanımı.

Kendinize kişisel zaman ayırın. Egzersiz, rahatlama, eğlence, hobiler ve sosyalleşme, sağlığımız ve refahımızın temel parçalarıdır. Herkesin stresi sınırlayan ve optimal sağlığı korumaya yardımcı olan bir denge bulması gerekir. Bu yöntemler meditasyon, derin nefes alma, masaj veya fiziksel egzersiz olabilir. Önemli olan çeşitli teknikleri denemek ve size uygun olanları bulmaktır.

Gerçekçi beklentiler belirleyin. Çoğu zaman beklentilerimizin makul olduğunu varsayarız, ancak bu her zaman doğru değildir. Ne değiştirilebileceğini ve neyin değiştirilemeyeceğini belirleyerek, gerçekçi olmayan beklentileri ayırt edebilirsiniz. Böylece, kendinize hemen fayda sağlayacak şeylere odaklanabilirsiniz.

Yeterince uyuyun. Çoğu insan gecede en az yedi saat uykuya ihtiyaç duyar. Uyku yoksunluğu hafızanızı, ruh halinizi ve işlevselliğinizi önemli ölçüde bozabilir.

Destek arayın ve kabul edin. Güvendiğiniz bir arkadaşınıza veya aile üyenize ulaşın. Size stres veren şeyler hakkında konuşun. Sosyal destek almak stres konusunda oldukça etkilidir. Stres belirtileri devam ederse, doktorunuza başvurun.

Beyninizi zorlayın

2020 yılında California Üniversitesi’nde yapılan bir araşırma, bilişsel ve fiziksel aktiviteyi, kaliteli bir diyeti ve sosyal etkileşimi içeren bir yaşam tarzı Alzheimer hastalığı geliştirme riskini azaltabileceğini göstermiştir.

Demansla yaşayan bazı kişiler, beyinlerini zorlamanın, finans yönetimi, yemek yapma veya fiziksel olarak aktif kalma gibi günlük aktivitelerini iyi bir şekilde sürdürmelerine ve yönetmelerine yardımcı olduğunu bildirmiştir.

Beyninizi zorlamak için beş ipucu

Yaşam boyu öğrenmeyi sürdürün. Yeni şeyler öğrenin ve yeni hobiler edinin.

Oyunlar oynayın. Beyninizi zorlayan oyunlara örnek olarak satranç, masa oyunları, video oyunları, kelime ve sayı bulmacaları, yapbozlar, çapraz bulmacalar, sudoku ve hafıza oyunları verilebilir. Bilgisayarınızda, tabletinizde veya telefonunuzda, başka insanlarla oynayabileceğiniz ve etkileşimde bulunabileceğiniz oyunlar bulun.

Bir rutin oluşturun ve hatırlatıcılar kullanın. Bir rutin oluşturun ve mümkün olduğunda her zaman sevdiğiniz aktiviteleri yapmaya devam edin. Günlük aktiviteleri tamamlarken hatırlatıcılar ve diğer ipuçları ve stratejiler kullanın.

Kültürel etkinliklere katılın. Bölgenizde neler olduğunu kontrol edin; topluluk kutlamaları, müzik etkinlikleri veya sanat gösterileri gibi etkinlikler olabilir. Etkinlikten sonra bir arkadaşınızla gördüklerinizi tartışın.

Beyninizi çapraz eğitin. Ne yapmada iyi olmadığınız bir şey nedir? Bunu geliştirmek için çalışın ve beyninize esneklik kazandırın. Belirli bir alana bağlı kalmak yerine çeşitli zorlukları deneyin.

Dikkat: Beyin sağlığına yönelik seçimler yaparken yetenekleriniz, genel sağlık durumunuz ve ilgi alanlarınız dikkate alınmalıdır.

Yukarıda çevirisini okuduğunuz içerikteki önerilerden büyük bir kısmını Türkiye koşullarında uygulayabilecek insanların sınırlı olduğunu biliyorum. Ancak elimizden geleni yapmayı denemek bile beyin sağlığınıza katkıda bulunacaktır.

Başka bir yazıda buluşana kadar sağlıkla, sevgiyle ve bilimle kalın.

Çeviri Kaynağı: AlzheimerSociety

Çeviren: İlayda Demir

Çocukların çirkin ifadeler kullanması

Okul öncesi dönemde çocuklarda görülen argo-küfür gibi çirkin ifade kullanımı ve ebeveynler için çözüm önerileri

Çocukların çoğu 4 yaş civarında saldırgan ifadelerle konuşmaya başlar. Evde veya dışarıda birilerinin küfürlü konuşmalarını duyup bunların başkalarının yoğun tepkisini çeken olağanüstü etkili sözcükler olduğunu keşfederler. Böylece çocuklar kendilerini anında güçlü hisseder ve bu kelimeleri tekrar tekrar kullanmak isterler.

Küfürlü sözler genellikle dışkılama eylemi, cinsel aktivite ya da vücutla alakalı olduğu için çocukların ilgisini çeker.

Küfürlü konuştuğunda çocuğunuzu sözlü olarak düzeltmeniz işe yaramayabilir. Çocuğunuz tepkinizden kaçınmak için siz yanında yokken küfürlü konuşmaya devam edebilir. Bunun yerine eğlenceli bir biçimde yaklaşmak ise işe yarayabilir. Kahkahalar çocuğunuzun küfret etme ihtiyacının altında yatan başlıca iki duygudan kurtulmasına yardımcı olur; utanç ve güçsüzlük.

Gücün çocukta olduğu oyunlar (örneğin; yetişkinin küfür ettiği için çocuğu yerine oyuncak ayıyı azarlaması ya da çocuğu çirkin sözler söylediğinde yetişkinin vurulmuş numarası yapıp yere düşmesi gibi) ve saçma oyunlar ( örneğin; pis çorap/kulpu kırık bardak gibi anlamsız ve komik küfürler uydurmak ya da saldırganca davranışları abartıp bağırarak ve gülerek tekrar etmek gibi) işinizi kolaylaştırabilir. Eğlence ve kahkaha çocuğunuzun kendisini güçsüz hissedip küfrü tercih etmesini engelleyeceği gibi bu kelimelerle bağlantılı olan gerginlik ve utanç duygularından da kurtulmasını sağlayacaktır.

Çocuklarda küfürlü, saldırganca veya çirkin konuşmalara bir de böyle karşılık vermeyi deneyin🤩

Cinsel istismarı önlemek ve ailelerin bilmesi gerekenler

Cinsel istismarı önleme çalışmaları devletten önce ailede başlamalıdır. Bu yazının içeriği çocukluk döneminde istismar riskinden kaçınmak için her ailenin bilmesi gerekenleri ve ailenin sorumluluklarını içeriyor. Kendisi de çocuk yaşta istismara maruz kalmış ve bu konuda yaptığı çalışmalarla çığır açan Oprah Winfrey’in aileler için çıkardığı 4 maddeyi her ebeveynin hatmetmesi gerekiyor.

1. Çocuk istismarcılarının yüzde 90’ı, kurbanlarını tanıdık çocuklar arasından seçiyor. Her üç istismardan biri aile üyeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çocuğunuzu emanet ettiğiniz hiçbir yetişkine gereğinden fazla güvenmeyin.

2.İstismarcılar daha çok kırılgan çocukları hedef alıyor. Çocuğunuzun kendisine oln öz güvenini yükseltmek, onu cinsel istismara karşı koruyan önemli bir kazanımdır.

3.İstismarcılar son derece hesapçı ve manipülatif insanlardırlar. Bu yüzden pekçok mağdur çocuk, istismara bir şekilde kendilerinin sebep olduğuna inanır. Çocukla ve faillerle konuşurken bunu unutmayın.

4.Gözünüzü açın! Çocuğunuz açıklanabilir bir neden olmadan gündelik rutininden uzaklaştıysa , yürümekte veya oturmakta sıkıntı çekiyorsa, cinsel bölgesinde ağrıdan şikayet ediyorsa ya da başka çocuklara cinsel istismar belirtileri göstermeye başladıysa, sorular sormanın zamanıdır.

Bebekten sonra eşleri neler bekliyor?

Bebeğin gelişiyle yeni aileye uyum sürecinde bazı zorluklar yaşanabilir. Bu olası zorluklar hakkında önceden bilgi sahibi olmamız ise, zorlukların üstesinden gelmemizi kolaylaştırabilir.

Bebekten sonra eşleri neler bekliyor?

İlişki terapistleri John&Julie Gottman’ın yaptığı araştırmalara göre;

  • Hem anne hem baba ne kadar çaba gösterse de takdir görmüyormuş gibi hissediyor.
  • Bebek doğduktan sonraki ilk yılda ilişkideki çatışmaların sıklığı ve yoğunluğu artıyor.
  • Annenin cinsel isteğinin doğumdan sonra aşırı derecede düşmesi ve ilk yıl boyunca düşük kalması normaldir ama sonuç olarak seks belirgin şekilde azalmaktadır.
  • Anneler genelde bebekle çok ilgilidir ama yorgun düştükleri için eşlerine duygusal olarak pek bir şey sunamazlar.
  • Anne ve babalar kişisel kimliklerinde büyük değişimler deneyimlerler, değer yargıları ve hayattaki amaçları değişir.
  • Anne baba için bebeğin hayatında ilk kez yapacağı şeyler onlar için dünyadaki en önemli şeyler olur.
  • Anne babalar kendi anne babalarından daha iyi anne babalık sergilemek isterler ama bu kimi zaman büyük bir strese neden olur.
  • Bebek doğduktan hemen sonra bir çok kadın akraba ve dost, anneye ve bebeğe yardımcı olmak için onların çevresinde toplanır ama bu kadın topluluğu yeni babaları dışlayabilir. Kimi zaman babalar bu durumda evden ve anne ile bebekten uzak durarak tepki gösterebilirler.
  • Bebek de eşiyle mutsuz ilişki yürüten babadan duygusal olarak uzaklaşır ama mutsuz anneden uzaklaşmaz. Babadan uzaklaşma bebek için trajik sonuçlar doğurabilir.

Bebek doğduktan sonra neler yaşayacağımıza dair gerçekçi beklentilerimizin olmaması, daha ziyade tatlı hayallerimizde yaşıyor olmak ya da destek istememek yaşanma ihtimali yüksek olan sorunlar için gerekli zemini oluşturabilir. Annedeki hormonal değişimler, her iki ebeveyn için de artan sorumluluklar, maddi zorluklar, değişen yaşam koşulları ve daha pek çok şey bebeğin varlığına uyum sürecini zorlaştırabilir.

Ama yine de bebek sahibi olduktan sonra yaşanan şeyler sadece bunlar olsaydı doğum oranımız gittikçe düşerdi elbette. Neyse ki tüm hikaye bu değil. Bebek sahibi olmak çok özel ve çok güzel anlar deneyimlemektir!💚

İmplant Tedavisi Ne Kadar Sürer? İmplant’ın Safhaları

Için bilgi mi arıyorsunuz? İmplant Tedavisi Ne Kadar Sürer? İmplant’ın Safhaları makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Tedavi yaptırmak isteyen kişiler, tedaviye başlamadan önce süreç hakkında bilgi almak isteyecektir. Özellikle gerçekleştirilen tedavinin ne kadar süreceği önemlidir. Bunun için doktorunuzdan net bilgi alabilirsiniz. Çünkü kişinin durumu, tedavi sürecinin ne kadar uzayacağı ya da iyileşmesinin ne zaman gerçekleşecek olduğu gibi hususları belirliyor.

Tedavinin tamamlanması, kişinin komple mi yoksa tek diş için mi implant yaptırdığı ile de alakalıdır. Tek diş için uygulanan bu yöntemin çok daha kısa süre içinde tamamlanacağını bilmelisiniz. Aldığınız bilgiler üzerinden direkt olarak sizin için gerekli olan tedaviye göre süreyi tahmin edebilirsiniz.

İmplant tedavisi ne kadar sürer sorusuna yanıt olarak, direkt tedavinin boyutuna göre değişir şeklinde bir cevap verilebilir. Baktığınızda tedavinin komple yapılması durumunda iyileşme sürecinin ve yapım aşamasının daha uzun süreceğini göreceksiniz.

Türkiye’de Diş Yaptırma, İstanbul’da Diş Yaptırma,

Sağlıklı olmak adına atacağınız adım diş yaptırma olabilir. Dişlerinizin sağlığa kavuşması, işlevsel özelliklerine kavuşması bu şekilde olacaktır.

İmplant ile Diş Yaptırma

Diş yaptırma yöntemlerimden biri implanttır. İmplant ile diş yaptırma söz konusu olduğunda, direkt olarak doktorunuzun muayenesine göre hareket etmeniz gerektiğini unutmamalısınız. Doktorunuzun çekmiş olduğu film üzerinden, bu yöntemin uygulanması için kemik yapsının uygun olup olmadığı konusunda bilgi verilmektedir. Diş yaptırmak isteyen kişiler, implant yöntemi hakkında bilgi alarak dişlerini yaptırabilirsiniz.

İmplant Tedavisi

Dişlerimi tedavi ettirmek istiyorum diyen bir kişi implant tedavisi hakkında bilgi alabilir. Eksik dişleriniz için geliştirilmiş olan bir tedavi yöntemidir.

İmplant Tedavisinde Süreç

Tedavi görecek kişiler implant tedavisinde süreç hakkında da bilgi almak isteyebilir. Bu durumda direkt olarak muayene sırasında doktorunuzdan da bilgi alabilecek olduğunuzu bilmelisiniz. Tedavinin gerçekleşmesinde tek bir dişin implant olması ya da komple implant yapılması söz konusu olabilir. Yapılan uygulamaya göre de elbette iyileşme sürecinin hızlanması ya da daha uzun sürmesi söz konusu olabilir.

Pozitif Psikoterapide Bağlanma, Farklılaşma ve Ayrışma: Ruhsal Gelişimin Dinamik Süreçleri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Pozitif Psikoterapide Bağlanma, Farklılaşma ve Ayrışma: Ruhsal Gelişimin Dinamik Süreçleri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Pozitif Psikoterapi (PPT), Nossrat Peseschkian tarafından geliştirilen bir terapi modelidir ve bireyin kendi potansiyelini ortaya çıkararak sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmayı amaçlar. Bağlanma, farklılaşma ve ayrışma gibi süreçler, bu modelin bireyin ruhsal gelişimi ve sosyal ilişkilerini anlamada önemli yer tutar.

Pozitif psikoterapide bağlanma, bireyin çocukluktan itibaren oluşturduğu duygusal ve sosyal ilişkileri kapsar. Peseschkian, bağlanmanın insan gelişiminde temel bir rol oynadığını savunur. Bağlanma, bireyin güvenli bir ortamda gelişimini sağlayan, özellikle aile içi ilişkilerde görülen bir süreçtir. Birey, ilk olarak ebeveynlerine, sonra ise çevresindeki diğer insanlara bağlanır. Bu bağlar, bireyin duygusal gelişimini etkiler ve gelecekte kuracağı ilişkilerde model oluşturur. Peseschkian, bireyin hem kendine hem de başkalarına olan bağını pozitif bir şekilde geliştirmenin, terapinin temel amaçlarından biri olduğunu vurgular. Bağlanma sürecinde sorunlar yaşayan bireylerde, güvensizlik, kaygı ve bağımlılık gibi durumlar görülebilir. Pozitif psikoterapi bu bağlamda, bireyin geçmişteki travmalarını ya da olumsuz deneyimlerini ele alarak daha sağlıklı bağlanma modelleri geliştirmesine odaklanır. Pozitif psikoterapide farklılaşma, bireyin kendi kimliğini oluşturma sürecidir. Peseschkian, farklılaşmayı bireyin, ailesinden ve diğer dışsal etkilerden bağımsız olarak kendi benliğini keşfetme ve geliştirme süreci olarak tanımlar. Bu süreçte birey, kendi değerlerini, inançlarını ve hayat hedeflerini oluşturarak diğer bireylerden ayrışır. Farklılaşma, bireyin sağlıklı bir şekilde topluma entegre olabilmesi için gereklidir. Peseschkian’a göre, bu süreçte ortaya çıkan zorluklar, bireyin hem kendini keşfetme sürecini hem de başkalarıyla olan ilişkilerini etkileyebilir. Bu zorluklar, terapi sürecinde bireyin içsel çatışmalarını çözmesine yardımcı olacak şekilde ele alınır. Terapi sırasında, bireyin geçmişteki deneyimleri, ailesiyle olan ilişkileri ve toplumsal baskılar göz önünde bulundurularak, bireyin daha bağımsız ve kendi kararlarını alabilen bir kişi haline gelmesi hedeflenir. Ayrışma, farklılaşma sürecinin devamı niteliğindedir ve bireyin kendi kimliğiyle toplumsal normlar ve beklentilerden bağımsız bir şekilde var olabilmesini ifade eder. Peseschkian, ayrışmanın bireyin kendi benliği ile dış dünyayı ayırt edebilme yeteneğini geliştirdiğini belirtir. Bu süreç, bireyin hem kişisel sınırlarını korumasına hem de başkalarıyla sağlıklı bir etkileşim içinde olmasına olanak tanır. Pozitif psikoterapide ayrışma, bireyin kendi içsel güçlerini keşfetmesi, bunları sağlıklı bir şekilde kullanabilmesi ve dış dünyayla etkileşimde dengeli bir duruş sergilemesi anlamına gelir. Bu süreçte birey, duygusal ve zihinsel bağımsızlık kazanarak kendi yaşamını yönetme yeteneğini geliştirir.

Pozitif psikoterapi bağlamında, bağlanma, farklılaşma ve ayrışma süreçleri bireyin ruhsal ve sosyal gelişiminin temelini oluşturur. Bu süreçler, bireyin hem kendini hem de çevresindeki insanları daha iyi anlamasına, daha sağlıklı ilişkiler kurmasına ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde sürdürebilmesine katkı sağlar. Peseschkian’ın geliştirdiği bu model, bireyi sadece bir sorun kaynağı olarak değil, potansiyel ve yetenekleri olan bir varlık olarak ele alır ve bireyin bu potansiyeli keşfetmesini ve kullanmasını teşvik eder.

İbrahim DİNÇBAŞ Uzm. Kl. Psikolog

Tahammülsüzlük ve Bireyin Üzerindeki Etkileri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Tahammülsüzlük ve Bireyin Üzerindeki Etkileri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Günümüzde, hızla değişen ve gelişen dünyada, tahammülsüzlük giderek daha yaygın bir sorun haline gelmiştir. Teknolojik ilerlemeler, küreselleşme ve sosyal medya gibi faktörler, insanların yaşamını birçok yönden kolaylaştırsa da, aynı zamanda sabır seviyelerini de azaltmaktadır. Sürekli bilgi bombardımanı, anlık geri bildirim beklentisi ve yoğun rekabet ortamı, bireylerin daha çabuk sinirlenmesine ve tahammülsüz hale gelmesine yol açmaktadır. Bu durum, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde ciddi etkiler yaratmaktadır.

İş hayatında artan rekabet ve baskı, bireylerin tahammül seviyelerini düşüren önemli faktörlerden biridir. İş yerinde yaşanan stres, uzun çalışma saatleri ve yüksek performans beklentileri, çalışanların sabrını zorlayabilir. Aynı şekilde, ekonomik belirsizlikler ve finansal zorluklar da bireylerin tahammülsüzlük seviyesini artırabilir. Aile içi sorumluluklar, çocuk bakımı ve ev işleri gibi günlük yaşamın getirdiği zorluklar da eklenince, bireylerin sabır gösterecek enerjisi azalabilir.

Sosyal medyanın yaygınlaşması, tahammülsüzlüğü artıran bir diğer önemli faktördür. İnsanlar, sosyal medya platformlarında sürekli olarak farklı görüşler ve eleştirilerle karşılaşmakta ve bu durum, sabır seviyelerini zorlamaktadır. Anonimlik ve fiziksel mesafenin getirdiği güvenle, insanlar çevrim içi ortamda daha çabuk ve sert tepkiler verebilmektedir. Bu durum, çevrim içi tartışmaların şiddetlenmesine ve toplumdaki genel tahammülsüzlük seviyesinin artmasına neden olmaktadır.

Ayrıca, hızlı yaşam tarzı ve yüksek beklentiler, bireylerin strese karşı daha duyarlı hale gelmesine yol açmaktadır. Sürekli meşgul olma hali ve zaman baskısı, bireylerin sabır seviyelerini zorlayarak tahammülsüzlüklerine katkıda bulunmaktadır. Modern yaşamın getirdiği bu zorluklar, bireylerin hem psikolojik hem de fiziksel sağlıklarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Tahammülsüzlük, bireyin içsel dünyasında derin izler bırakabilir. Kişinin kendisiyle barışık olmaması, sürekli bir memnuniyetsizlik ve tatminsizlik haliyle yaşamını sürdürüyor olması, uzun vadede psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca, tahammülsüzlük, bireyin sosyal ilişkilerinde de çatışmalara yol açabilir. İnsanlar arası iletişimde sabır ve anlayış eksikliği, ilişkilerin zedelenmesine ve sosyal izolasyona yol açabilir.

Tahammülsüzlüğün Nedenleri

Tahammülsüzlük, birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. Günlük yaşamın stresi, iş yoğunluğu, ekonomik sıkıntılar ve sosyal baskılar bireylerin tahammül seviyesini düşürebilir. Dijital çağın getirdiği anlık bilgi akışı ve sürekli bağlantıda olma durumu, bireylerin sabırsız ve tahammülsüz olmasına katkıda bulunabilir. Ayrıca, hızlı yaşam tarzı ve yüksek beklentiler, bireylerin strese karşı daha duyarlı hale gelmesine yol açabilir.

Bireyin Üzerindeki Psikolojik Etkiler

Tahammülsüzlük, bireyin psikolojik sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Sürekli tahammülsüz bir durumda olan bireyler, daha sık stres, kaygı ve öfke yaşayabilirler. Bu duygusal durumlar, bireyin genel yaşam kalitesini düşürebilir ve depresyon gibi ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, tahammülsüzlük, bireyin kendine olan güvenini azaltabilir ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir.

Fiziksel Sağlık Üzerindeki Etkiler

Tahammülsüzlük, sadece psikolojik değil, aynı zamanda fiziksel sağlık üzerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Stresin artması, vücutta kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasına yol açar ve bu durum, uzun vadede kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilir. Sürekli tahammülsüz bir durumda olan bireyler, uyku problemleri yaşayabilir ve bağışıklık sistemleri zayıflayabilir.

Sosyal İlişkiler Üzerindeki Etkiler

Tahammülsüzlük, bireyin sosyal ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebilir. Aile, arkadaş ve iş ilişkilerinde daha çabuk sinirlenen ve sabırsız davranan bireyler, çevrelerindeki insanlarla daha fazla çatışma yaşayabilirler. Bu durum, sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine yol açabilir. Ayrıca, tahammülsüz bireyler, empati yeteneklerini kaybedebilir ve başkalarının duygularını anlamakta zorluk çekebilirler.

Tahammülsüzlükle Başa Çıkma Yolları

Tahammülsüzlüğün birey üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için çeşitli stratejiler kullanılabilir. Meditasyon, yoga ve derin nefes alma teknikleri gibi rahatlama yöntemleri, bireyin stres seviyelerini düşürebilir ve tahammül gücünü artırabilir. Ayrıca, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek de genel ruh hali üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Sosyal destek ağlarına sahip olmak ve ihtiyaç duyulduğunda profesyonel yardım almak da tahammülsüzlükle başa çıkmada önemli rol oynar.

Tahammülsüzlük, bireyin psikolojik ve fiziksel sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkilere neden olabilir. Bu nedenle, tahammül gücünü artırmak ve stresle başa çıkma becerilerini geliştirmek, daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdürmek için önemlidir.

Yaz Aylarında Uykusuzluk Psikolojik Etkiler Yaratabilir

Için bilgi mi arıyorsunuz? Yaz Aylarında Uykusuzluk Psikolojik Etkiler Yaratabilir makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Yaz Aylarında Uykusuzluğun Psikolojik Etkileri ve Çözüm Yolları

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte hava sıcaklıkları artar, günler uzar ve birçok kişi tatil planları yapar. Ancak, bu mevsimsel değişiklikler, uyku düzeninde önemli bozulmalara yol açabilir. Sıcak havalar, nem oranının yükselmesi ve gün ışığının daha uzun süre devam etmesi, uyku kalitesini olumsuz etkileyebilir. Pek çok insan, yaz aylarında uykuya dalmakta veya uykusunu sürdürmekte zorluk çekebilir. Bu durum, sadece fiziksel yorgunlukla sonuçlanmaz, aynı zamanda psikolojik sağlığı da derinden etkileyebilir.

Uyku, genel sağlık ve iyilik hali için hayati öneme sahiptir. Yetersiz uyku, vücudun dinlenmesini ve kendini yenilemesini engeller, bu da hem fiziksel hem de zihinsel performansı düşürür. Yaz aylarında yaşanan uykusuzluk, günlük yaşamın stresini artırabilir ve duygusal dengenin bozulmasına yol açabilir. Özellikle sıcak havaların getirdiği rahatsızlık, gece boyunca sürekli uyanmalara ve huzursuz bir uykuya neden olabilir. Bunun sonucunda, birçok kişi yaz mevsiminde daha gergin, huzursuz ve duygusal olarak dengesiz hissedebilir.

Yaz aylarında uyku sorunları yaşayan bireyler, bu durumun psikolojik etkilerini daha yoğun hissedebilirler. Sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, anksiyete ve depresyon gibi sorunlar, uykusuzluğun yaygın sonuçları arasında yer alır. Bu makalede, yaz aylarında uykusuzluğun psikolojik etkilerini ve bu sorunla başa çıkmak için uygulanabilecek basit ve etkili yöntemleri ele alacağız.

Artan Stres ve Anksiyete

Sıcak havalar nedeniyle uyuyamamak, stres ve anksiyete seviyelerini artırabilir. Yeterince dinlenememek, gün içinde daha gergin ve endişeli hissetmeye neden olabilir. Uykusuzluk, kişinin günlük stresle başa çıkma yeteneğini zayıflatabilir ve bu da genel ruh hali üzerinde olumsuz etki yaratabilir.

Duygu Durumunda Dalgalanmalar

Uykusuzluk, duygu durumunda dalgalanmalara neden olabilir. Sinirlilik, huzursuzluk ve depresif hisler, yeterince uyuyamayan bireylerde daha yaygın görülür. Bu durum, kişisel ilişkiler ve iş performansı üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir.

Konsantrasyon ve Bellek Sorunları

Yetersiz uyku, bilişsel işlevleri olumsuz etkiler. Konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık ve öğrenme zorlukları, uyku eksikliğinin yaygın belirtileridir. Yaz aylarında, özellikle iş ve okul performansında düşüş yaşanabilir.

Enerji Düşüklüğü ve Motivasyon Eksikliği

Yaz aylarında uykusuzluk, enerji seviyelerini düşürür ve günlük aktiviteler için motivasyonu azaltabilir. Bu durum, kişilerin sosyal hayatta ve iş hayatında performanslarını olumsuz etkileyebilir.

Artan Duyarlılık ve Sosyal Çekilme

Uykusuzluk, duygusal duyarlılığı artırabilir ve sosyal etkileşimlerde zorlanmaya neden olabilir. Bu durum, sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine yol açabilir, bu da genel ruh hali üzerinde negatif bir etki yaratabilir.

Uykusuzlukla Baş Etmek İçin Öneriler

Yaz aylarında uykusuzlukla başa çıkmak için bazı basit ama etkili öneriler:

  1. Serin Bir Uyku Ortamı Yaratın: Uyku alanınızı serin tutmak için fan veya klima kullanabilirsiniz. Hafif ve nefes alabilen yatak takımları tercih edin.

  2. Düzenli Uyku Programı Oluşturun: Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin. Bu, vücudunuzun biyolojik saatini düzenler ve daha kolay uykuya dalmanızı sağlar.

  3. Rahatlama Teknikleri Kullanın: Uykuya geçmeden önce meditasyon, derin nefes alma veya hafif yoga gibi rahatlama tekniklerini deneyin.

  4. Kafein ve Ağır Yemeklerden Kaçının: Yatmadan birkaç saat önce kafeinli içecekler ve ağır yemeklerden kaçının. Bunlar, uykuya dalmayı zorlaştırabilir.

  5. Gün Işığından Faydalanın: Gündüz saatlerinde yeterince gün ışığı almak, vücudunuzun doğal uyku-uyanıklık döngüsünü düzenlemeye yardımcı olur.

Yaz aylarında uykusuzluk sorunuyla karşılaşanlar için bu basit öneriler, uyku kalitesini artırabilir ve psikolojik sağlığı destekleyebilir. Unutmayın, kaliteli bir uyku, genel yaşam kalitenizi artırır ve yaz aylarının keyfini daha fazla çıkarmanıza yardımcı olur.

Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bütüncül uyku yaklaşımı bebek veya çocuğu içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre ile birlikte değerlendiren kapsayıcı bir modeldir. Bu modelde bebek veya çocuğun uykusuna olumlu ya da olumsuz etki edebilecek onlarca faktör bir arada değerlendirilir.

Çocukluk çağında uykuya etki eden faktörler yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Tüm yaş gruplarında etkili ortak faktörler:

Uyunan oda ve yatağın fiziksel özellikleri, bebek ya da çocuğun kıyafetleri

  • Uyku kıyafetleri

  • Bebek veya çocuğun nerede uyuduğu (ebeveyn yanı, ebeveyn odasında kendi yatağı, kendi odası gibi)

  • Uyunan odanın ısısı, nemi, havalandırma durumu

  • Uyku ortamının ışık alma düzeyi

  • Bebek veya çocuk yatağının oda içindeki konumu

  • Yatağın konfor ve güvenliği

Ebeveyne ait özellikler

  • Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı

  • Özellikle anne olmak üzere ebeveyn mizacı

  • Ebeveyn tutumları

  • Ebeveynin duygusal zindeliği

  • Başta anne ve baba arasında olmak üzere aile içi iletişim ve ilişkiler

  • Annenin çalışma durumu ve fiziksel iş yükü

  • Annenin sosyal destek alabilme düzeyi

  • Bakım verenlerin uyku konusunda tutarlılık ve kararlılık düzeyi

Bebek veya çocuğa ait faktörler

  • Yaş ve gelişim düzeyi

  • Fiziksel sağlık

  • Duyusal gelişim ve duyu profili

  • Bağlanma modeli (güvenli, güvensiz, kaçınmacı)

  • Biyolojik ritim

  • Algı ve öğrenme becerisi

  • Mizaç

  • Duyguları düzenleyebilme ve kendini sakinleştirebilme (regülasyon) becerisi

  • Beslenme durumu

  • Duygusal zindelik

  • Daha önceki uyku alışkanlıkları ve deneyimleri

Diğer faktörler:

  • Hastalıklar

  • Seyahatler

  • Sosyoekonomik sorunlar

  • Kayıplar

  • Yeni bir kardeşin doğumu

  • Taşınma

  • Çocuk ve ailenin hayatını etkileyen diğer faktörler

Uyku bir bilimdir ve uykunun da bir matematiği vardır.

Uyku zorluğu yaşayan çocuklar sıklıkla bu faktörlerden bir ya da daha fazlasında sorun yaşamaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmeler ve davranış temelli uyku eğitimleri hata ve başarısızlığa açık olacaktır.

Çözüm, çocuk özelinde yapılacak ayrıntılı değerlendirme ve çocuk ve ailenin dinamiklerine uygun aşamalı bir uyku planı ile mümkünüdür.

Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bebek ve Çocuklarda Uykunun Yeterliliği Nasıl Anlaşılır? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bebek ve çocuklarda gece veya gündüz uykusunun yeterli olup olmadığı aileler ve bakım verenler için önemli bir sorudur. Bu konuda yaş ve gelişim düzeyine göre ortalama uyku ihtiyacını gösteren kılavuzlardan yararlanılabilir. Ancak çocuklar arasında bireysel farklılıklar vardır ve her çocuğun uykusu kendine özeldir. Bu nedenle uyku yeterliliği konusunda sadece uyku süresine değil, uyku kalitesi ve uykular arasındaki sürece odaklanmak doğru bir yaklaşım olur.

Bir bebek veya çocuk uykudan kendi başına ve mutlu uyanıyor, bir sonraki uyku saatine kadar aktif, duygusal olarak stabil ve mutlu olarak zaman geçiriyorsa kabaca o uykunun yeterli olduğu söylenebilir. Aşağıda bebek ve çocuklarda uykunun yeterliliğine işaret eden bulgular özetlenmiştir.

Kolay ve mutlu uyanma:

Bebek veya çocuğun uykudan kendiliğinden, rahat, kolay ve mutlu bir şekilde uyanıyor olması o uyku periyodunun yeterli olduğunun önemli bir işaretidir. Zor uyanma, uyanma sonrası huysuzluk, huzursuzluk veya ağlama yetersiz uykuya işareti olabilir.

Enerji seviyesinin yüksek olması ve aktivite isteği:

Bebek veya çocuğun uykudan sonra enerjik ve fiziksel aktivitelere katılmak için istekli olması, yeterli süre ve dinlendirici bir uyku aldığının göstergesidir.

Uyandıktan sonra dikkat süresi:

Uyandıktan sonraki dönemde dikkat ve odaklama becerisi uyku yeterliliğinin bir göstergesidir. Bir bebek veya çocuğun uyandıktan kısa süre sonra dikkati dağılıyorsa veya odaklanmada zorlanıyorsa, bu uyku periyodunun yetersizliğinin işareti olabilir.

Beslenmeye istekli olma:

Bebek veya çocuğun uyandıktan sonra beslenmeye ilgisi ve iştahı genellikle vücudun dinlenmiş olmasının ve yeterli uykunun bir işaretidir. Yetersiz uyku iştah kaybına, daha az olarak da aşırı yemeye neden olabilir.

Motor beceriler ve fiziksel hareketlerde akıcılık:

Yeterli ve kaliteli bir uyku sonrası motor becerilerin üst düzeyde olması beklenir. Yürüyüş, denge ve motor becerilerde beklenenden düşük performans yetersiz bir uykunun işareti olabilir.

Uykuya geçişlerin kolay olması:

Gece ve gündüz uykuları birbirini doğrudan etkiler. Yeterli bir uyku sonraki uykuya dalmayı kolaylaştırır. “Uyku, uykunun mayasıdır” sözü bu durumu çok güzel tanımlar. Uykuya dalma sorunlarının en önemli nedenlerinden birisi önceki uyku ya da uykularını yetersiz olmasıdır.

Dinleme, anlama ve öğrenme becerisinin iyi olması:

Uyku bilişsel fonksiyonları doğrudan etkiler. Özellikle okul çağındaki çocuklarda yeterli ve kaliteli uykunun en önemli bulgularından birisi anlama, kavrama ve öğrenme becerileri üzerindeki olumlu etkileridir. Bu nedenle anlama ve öğrenme güçlüğü ve/veya akademik başarısızlık yaşayan tüm çocuklar uyku yeterliliği yönünden değerlendirilmelidir.