Madde bağımlılığı nedir nasıl tedavi edilir?

*Madde Bağımlılığı Nedir?* Madde bağımlılığı, bireylerin uyuşturucu, alkol, tütün veya reçeteli ilaç gibi maddeleri sürekli kullanmaları sonucu fiziksel ve psikolojik bağımlılık geliştirmesidir. Bu durum, kişinin hayatını olumsuz etkileyerek sağlık, ilişkiler ve iş hayatında sorunlar yaratır. Bağımlılık kontrolsüz kullanım, maddeye karşı tolerans geliştirme ve yoksunluk belirtileriyle karakterizedir. *Etkileri:* 1. *Fiziksel:* Beyin hasarı, bağışıklık sistemi zayıflığı, organlara zarar ve yoksunluk belirtileri. 2. *Psikolojik:* Depresyon, anksiyete, psikoz ve duygusal dengesizlikler. 3. *Sosyal:* İlişkilerde bozulma, iş ve akademik sorunlar, yasal problemler. *Tedavi Yöntemleri:* Madde bağımlılığı tedavisinde psikolojik destek önemlidir. Tedavi süreçleri arasında psikoeğitim, bilişsel davranışçı terapi, motivasyonel görüşme, başa çıkma becerileri eğitimi, grup terapisi, aile terapisi, relaps önleme ve mindfulness teknikleri yer alır.

Madde Bağımlılığı Nedir?

Madde bağımlılığı, bireylerin bir maddeyi tekrarlayan şekilde kullanmaları sonucunda fiziksel ve psikolojik bağımlılık geliştirmesi durumudur. Bu maddeler genellikle uyuşturucu, alkol, tütün veya bazı reçeteli ilaçlar olabilir. Madde bağımlılığı, bireyin günlük yaşamını olumsuz etkiler ve zamanla kişinin sağlık, ilişkiler ve iş hayatında büyük sorunlara yol açabilir.

Madde bağımlılığının karakteristik özellikleri arasında kontrolsüz kullanım, madde kullanımına devam etme isteği, olumsuz sonuçlara rağmen kullanımın sürdürülmesi ve maddeye karşı tolerans geliştirilmesi yer alır. Tolerans, kişinin aynı etkiyi elde etmek için zamanla daha fazla madde kullanması gerektiği anlamına gelir. Ayrıca, birey maddeyi bıraktığında fiziksel ve psikolojik yoksunluk belirtileri yaşar.

Madde Bağımlılığının Etkileri

Madde bağımlılığının etkileri geniş kapsamlıdır ve bireyin tüm yaşam alanlarını etkiler. Bu etkiler, kullanılan madde türüne, kullanım sıklığına, süresine ve bireyin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Genel olarak, madde bağımlılığının etkileri aşağıdaki kategorilere ayrılabilir:

Fiziksel Etkiler:

Beyin ve Sinir Sistemi: Madde bağımlılığı, beyin kimyasını değiştirir ve sinir sisteminin işleyişini bozar. Bu, hafıza problemleri, karar verme yeteneğinde bozulma, dikkat ve konsantrasyon eksikliği gibi bilişsel sorunlara yol açabilir. Özellikle uzun süreli kullanımda, kalıcı beyin hasarları oluşabilir.
Bağışıklık Sistemi: Bağımlılık, bağışıklık sistemini zayıflatır, bu da bireyi enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı daha duyarlı hale getirir.
Organlar Üzerindeki Etkiler: Alkol veya uyuşturucu kullanımı, karaciğer, böbrek, akciğer ve kalp gibi hayati organlara zarar verebilir. Örneğin, alkol karaciğer sirozu gibi ciddi hastalıklara yol açabilirken, uyuşturucular kalp krizine, solunum problemlerine neden olabilir.
Yoksunluk Belirtileri: Birey maddeyi bırakmaya çalıştığında, titreme, terleme, bulantı, kusma, kas ağrıları, uyku bozuklukları, sinirlilik ve depresyon gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir.
Psikolojik Etkiler:

Depresyon ve Anksiyete: Madde bağımlılığı genellikle depresyon, anksiyete bozukluğu ve diğer ruh sağlığı sorunları ile ilişkilidir. Maddeler, bireyin duygusal durumunu geçici olarak iyileştirebilir, ancak uzun vadede daha derin psikolojik sorunlara neden olur.
Psikoz ve Halüsinasyonlar: Bazı maddeler, özellikle halüsinojenler, psikotik belirtiler ve halüsinasyonlar gibi ciddi zihinsel bozukluklara yol açabilir.
Duygusal Dengesizlik: Madde kullanımı sırasında bireyin duygu durumunda ani ve yoğun değişiklikler meydana gelebilir. Öfke patlamaları, saldırganlık, kaygı ve aşırı neşe gibi uç duygu durumları gözlenebilir.
Sosyal ve Davranışsal Etkiler:

İlişkilerde Bozulma: Madde bağımlılığı, aile ilişkilerini, arkadaşlıkları ve romantik ilişkileri büyük ölçüde olumsuz etkileyebilir. Kişinin sorumluluklarını yerine getirmemesi, yalan söylemesi ve sosyal izolasyon eğilimi, ilişkilerde çatışmalara neden olur.
İş ve Akademik Hayatta Sorunlar: Madde bağımlılığı, bireyin iş performansını düşürür, devamsızlık sorunlarına ve işten çıkarmalara yol açabilir. Benzer şekilde, öğrenciler için akademik başarıda düşüşe neden olur.
Suç ve Hukuki Sorunlar: Madde bağımlılığı olan bireyler, yasa dışı madde satın almak veya kullanmak gibi eylemler nedeniyle yasal sorunlarla karşı karşıya kalabilirler. Ayrıca, hırsızlık gibi suçlara karışma olasılıkları da artar.
Madde Bağımlılığının Psikolojik Tedavisi:

Madde bağımlılığının tedavisinde psikolojik yaklaşım oldukça önemlidir. Psikologlar, bireyin madde bağımlılığını yenmesi ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemesi için çeşitli terapi yöntemleri kullanır. Tedavi süreci, genellikle kişiye özgü bir plan doğrultusunda ilerler ve şu aşamaları içerebilir:

Psikoeğitim:

İlk aşamada, psikolog bireye madde bağımlılığının fiziksel ve psikolojik etkilerini, bu bağımlılığın beyinde nasıl bir süreçle oluştuğunu açıklar. Bireyin madde kullanımıyla ilgili farkındalık geliştirmesi, tedaviye motive olmasını sağlar.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):

Bilişsel Davranışçı Terapi, madde bağımlılığının tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. BDT, bireyin madde kullanımıyla ilgili otomatik düşüncelerini, yanlış inançlarını ve olumsuz davranış kalıplarını keşfetmeyi hedefler. Psikolog, bireye bağımlılığa yol açan tetikleyicileri tanımayı, başa çıkma stratejileri geliştirmeyi ve alternatif davranışlar öğrenmeyi öğretir.
Kişi, madde kullanma isteği geldiğinde ne yapabileceğini öğrenir, duygusal regülasyon ve stresle başa çıkma becerileri geliştirilir.
Motivasyonel Görüşme (MG):

Bu terapi yaklaşımı, bireyin maddeyi bırakmaya yönelik içsel motivasyonunu artırmayı amaçlar. Motivasyonel görüşmede psikolog, kişinin değişim için hazır olup olmadığını anlamaya çalışır ve bireyi bu yönde cesaretlendirir. Maddeyi bırakmanın avantajlarını ve hayatına nasıl olumlu katkılar sağlayacağını anlaması sağlanır.
Başa Çıkma Becerileri Eğitimi:

Bağımlılıkla başa çıkmada etkili bir başka yöntem, bireye stresle başa çıkma ve problem çözme becerilerini öğretmektir. Psikolog, bireye madde kullanımına yol açan stresli durumlarda nasıl hareket edeceğini, öfkesini ve kaygısını nasıl yöneteceğini öğretir. Kişi, sosyal destek sistemini güçlendirmeyi ve zorlayıcı duygusal anlarda başvurabileceği sağlıklı yöntemleri öğrenir.
Grupla Psikoterapi:

Grup terapisi, bireyin yalnız olmadığını fark etmesi ve diğer bağımlılarla empati kurabilmesi açısından önemlidir. Bu terapilerde, bireyler deneyimlerini paylaşır ve birbirlerinden destek alırlar. Aynı zamanda, grup içerisinde güvenli bir ortamda yeni başa çıkma stratejileri öğrenirler.
Aile Terapisi:

Madde bağımlılığı, sadece bireyi değil, aynı zamanda aileyi de etkiler. Aile terapisi, bireyin aile üyeleriyle ilişkilerini onarmasına yardımcı olur. Bu terapi türü, bağımlının iyileşme sürecinde aile üyelerinin nasıl destek olabileceği konusunda rehberlik sağlar.
Relaps (Nüks) Önleme:

Relaps, yani madde kullanımına geri dönme, bağımlılık tedavisinde sık karşılaşılan bir durumdur. Psikologlar, bireylere relaps risklerini tanımayı, bu risklere karşı hazırlıklı olmayı ve nüksü önlemeye yönelik stratejiler geliştirmeyi öğretirler. Relaps önleme, tedavinin uzun vadede başarılı olabilmesi için kritik bir aşamadır.
Mindfulness ve Meditasyon Teknikleri:

Mindfulness ve meditasyon, bireylerin stresle başa çıkmalarına ve duygusal farkındalıklarını artırmalarına yardımcı olabilir. Bu teknikler, bireyin anı yaşamasına, düşüncelerini ve duygularını fark etmesine yardımcı olarak madde kullanma isteğiyle daha bilinçli bir şekilde başa çıkmasına olanak sağlar.
Sonuç:

Madde bağımlılığı karmaşık ve çok boyutlu bir sorundur. Bireyin fiziksel, psikolojik, sosyal ve davranışsal boyutları üzerinde derin etkiler bırakır. Bu nedenle, tedavi süreci de aynı derecede kapsamlı olmalıdır. Psikologlar, bireyin bağımlılığı yenmesi ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için bilişsel, davranışsal ve motivasyonel stratejilerden yararlanır.

Atrial natriuretic peptide and posterior pituitary neurohormone changes in patients with acute schizophrenia

OXT levels were significantly lower and AVP levels were significantly higher in patients having acute schizophrenia than the control group. OXT was negatively correlated with Positive and Negative Syndrome Scales positive score and CGI score, while it was positively correlated with Global Assessment of Functionality score. AVP was negatively correlated with CGI score. ANP levels of the patients having schizophrenia were lower than the control group; however, there was no significant correlation with clinical findings.

Conclusion

The obtained data indicate that the AVP level was higher, but OXT and ANP levels were lower in the patients having acute schizophrenia. Specifically OXT is related with reduced disease severity and increased functionality.

Outbreak anxiety scale: development, validity, and reliability. esra yazici, elif kose, caglar turan, ahmet bulent yazici

OBJECTIVE: Epidemic and pandemic outbreak periods are as stressful for psychiatric symptoms as well as the physical symptoms of the epidemic disease and can trigger and aggravate psychiatric symptoms, especially anxiety. There is no scale specific to the outbreak period and which can be used in other outbreaks. In this study, it was planned to develop a scale to evaluate the anxiety associated with epidemic disease, especially during the epidemic period.

METHODS: In this study, a Likert type scale with 15 items was developed by our research team to evaluate outbreak disease anxiety, and the scale form created was transferred to online use and the reliability of validity was evaluated by obtaining the results of 311 participants in the online environment. The internal consistency of the scale was assessed with Cronbach’s

Nondrug treatment approaches used in alcohol and substance addictions and related factors caglar turan, esra yazici, ahmet b yazici, atila erol addictive disorders & their treatment 20 (4), 517-526, 2021

Current treatment methods in alcohol and substance use disorders (ASUDs) cannot meet the demands of patients for many reasons. This situation may result in individuals with addiction seeking different approaches. This study aims to investigate nondrug methods used by individuals with ASUD to cope with their disorder and the factors that may be associated with it

In addition to the medical approaches of patients with ASUD problems, it is observed that they attempt to cope using traditional and complementary methods and prefer the self-help methods among these methods. However, further studies are needed to investigate the contribution of these methods to current treatment methods

Risperidone-induced temporomandibular joint dislocation: a case report ayşe erdoğan kaya, muhammed nurullah sezer, çağlar turan psychiatry and clinical psychopharmacology 28, 161-162, 2018

Acute dystonia is a side effect of extrapyramidal system due to D2 receptor blockade of the antipsychotics. It is a psychiatric emergency that develops dramatically during antipsychotic treatment and generally has well response to anticholinergics. Dystonias are involuntary, continuous, or spasmodic muscle contractions that cause abnormal curves and various postures. Acute dystonia may cause severe complications in some patients due to prolonged response time to treatment. One of these complications may be temporomandibular joint dislocation. Here, we report a case of acute dystonia with temporomandibular joint dislocation after risperidone treatment.

Case presentation: A 30-year-old male patient admitted to our clinic with bipolar manic episode. Positive findings in the psychiatric examination were logorrhea, irritability, mood elevation, flight of ideas, persecutions, auditory hallucinations, reference ideas, and psychomotor agitation. According to the anamnesis, he had bipolar disorder for 2 years with previous positive response to lithium, risperidone, and quetiapine treatments. Lithium and low-dose quetiapine treatment has been started for manic symptoms. Lithium increased up to 1200 mg for effective blood level. Additionally, 4 mg risperidone was administered for psychotic symptoms. Several hours after the administration of risperidone, the patient began to have contractions of the oromandibular and cervical region muscles, asymmetry on the face and neck, dysphagia, oedema, rigidity, and bradykinesia. Risperidone treatment was stopped and 5 mg biperiden HC injection was administered immediately. Bradikinesia and rigidity remitted but dystonia did not. A second injection of biperiden was administered but oromandibular region asymmetry and swallowing difficulties were still evident and prolonged to the other day. Lorazepam2. 5 mg was added to the treatment but dystonia went on. The consultant of neurology and otorhinolaryngology was requested. Neurologist started botox treatment but no response was observed. After improving psychotic and manic

Specialist physicians battle against the covıd-19 pandemic: the relationship between specialist physicians working conditions and levels of burnout during the covıd-19 pandemic

Abstract. – OBJECTIVE: This study was planned to determine the burnout levels of physi- cians during the COVID-19 pandemic, and to con- tribute to taking the necessary measures by de- termining the associated factors. MATERIALS AND METHODS: This research was designed via Google Online Form as an on- line survey with questions of Sociodemograph- ic Data Form, Maslach Burnout Inventory and Beck Anxiety Inventory and was conducted with 40 specialist physicians actively working at the Sakarya University Training and Research Hos- pital. The same questionnaire was re-applied online after two months, and 24 out of 40 phy- sicians were accessed. The SPSS 25 (IBM, Ar- monk, NY, USA) program was used for the anal- ysis of the data. RESULTS: According to the Maslach Burnout Inventory applied in the pre-test, it was found that the feeling of personal accomplishment was high, emotional burnout was normal, and deper- sonalization was low. Anxiety and burnout were found to be positively correlated

Ç. TURAN1, T. ACAR2, B.A. ACAR2, Y. ÜNLÜBAŞ3, R. ERDOĞAN4, Y. GÜZEY ARAS2, N. UÇAROĞLU CAN3
1Department of Psychiatry, Gediz State Hospital, Kütahya, Turkey
2Department of Neurology, Sakarya University, Sakarya, Turkey
3Department of Neurology, Sakarya Training and Research Hospital, Sakarya, Turkey 4Department of Psychiatry, Sakarya Training and Research Hospital, Sakarya, Turkey.

Çocuğumda travma yarattım şimdi ne yapmalıyım?

Çocuğumda travma yarattım, şimdi ne yapmalıyım? İyileşmesine nasıl yardımcı olabilirim?

“Çocuklarınıza Tutunun” kitabının yazarı Gordon Neufeld diyor ki, yapmamız gereken en önemli şey çocuklarımızda koşulsuz bir birliktelik algısı yaratmak. Yani, herhangi bir nedenden dolayı onları kendimizden, sevgimizden ve ilgimizden mahrum bırakma tehdidi yaratmamak. Örneğin kızdığımızda iletişimi kesmemek, cezalandırmak için yalnız bırakmamak vb.

“Ahlak ve Karakter Eğitimi El Kitabı”nın yazarı Darcia Narvaez ise birlikte oynamanın önemini vurguluyor. Gerçekten o anı yaşayarak birlikte oyun oynamak. Kurgulanmış bir oyun olmasına gerek yok, spontan olması daha iyi. Oynarken göz göze bakmak ve dokunmak çocuğumuzla etkileşimi sağlar ve sosyal olarak keyif verir. Bu da sağ beynin uyarılmasını sağlar. Ayrıca birlikte oyun oynamak bağlanmayı da geliştirir. Beyin hücreleri de o sırada insanlar gibi birbirlerine bağlanır.

“There is No Such Thing As Naughty” (yaramazlık diye bir şey yoktur) kitabının yazarı Kate Silverton ise travma sağaltımında ritmin öneminden bahsediyor. Birlikte şarkı söylemek, dans etmek, davul çalmak… Bunlar bize beynimizin geişmeye başladığı anne karnındaki ortamı yaşatıyor ve beynimizi tekrar dengeye getiriyor.

Aslında en önemlisi, ne yaşarlarsa yaşasınlar sığınabilecekleri güvenli bir liman olabilmek. Hiçbir şey için geç değil. Yeter ki neye ihtiyaç duyduklarını bize öğretmelerine izin verebilecek açıklıkta olabilelim.

Emdr ve ağrılar

EMDR Terapisinin ağrılar üzerindeki etkileri

Yaşam kalitenizi düşüren kronik ağrılarınız mı var?

Bilimsel çalışmalar yaşamımızın erken dönemlerindeki olumsuz yaşam olaylarının kronik ağrılar üzerinde etkili olduğunu gösteriyor.

EMDR terapisi kronik ağrıların tedavisinde etkili olabiliyor, çünkü:

* EMDR terapisi doğrudan yaşamımızdaki travmalarla ve olumsuz yaşam olaylarıyla çalışıyor.

* EMDR terapisinde yapılan işlemleme, beynimizde ağrıyı etkileyen kısımları da kapsıyor.

* EMDR terapisi beden duyumları ve bedende yaşanan rahatsızlıklara da odaklanıyor.

Sonuç olarak, kronik ağrılar nedeniyle kullanılan ilaç miktarında ve ağrının şiddetinde önemli düşüşler gözlemleniyor.

Ülkemizde de yapılan araştırmalar, EMDR terapisinin özelikle fibromiyalji ve migren ağrıları üzerinde etkili olduğunu gösteriyor.

Besin intolerans / alerjileri / gecikmiş tip alerji

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir. Allerji İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir. Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Yunanca Allos-> Yabancı sözcüğünden türetilmiştir.

Allerji

İmmun sistemin yabancı bir maddeye karşı anormal veya aşırı yanıtı anlamına gelmektedir.

Sebebini bilmediğimiz bağırsak problemleri, hazımsızlık, gaz, şişkinlik, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, depresyon, kas-eklem ağrıları, ciltte döküntü gibi günümüzde yaygın rastlanan şikayetlerin nedeni olabilir.

Gecikmiş tip alerji olarak da bilinen hücresel tip alerjilerde belirtiler genel olarak alerjen ile temastan 1-2 gün sonra veya daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle besin ile şikayetler arasında bağlantı kurmak zordur.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Toplumda gıda alerjileri sıklığının % 50 arttığı görülmektedir.

Endişe verici bu durumdan genetiği ile oynanmış gıdalar, gıda katkı maddeleri, boyalar, toksinler, kimyasallar ve metaller sorumlu tutulmaktadır. Özellikle alerjik genetik yatkınlık ve stres ile bu faktörler birararaya geldiğinde gıdalara karşı bağışıklık sisteminin aşırı yanıtı-duyarlaşma gelişmektedir.

Bağırsakların besinlerin sindirimi ve emilimi dışında önemli bir fonksiyonu da savunma sistemidir. Vücudu koruyan bağışıklık hücrelerinin yaklaşık %70’i bağırsakta bulunur. Aynı zamanda bağırsak yüzeyi biyofilm denen yararlı bakterilerden oluşan koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Alınan gıdalar sindirildiğinde yararlı olan besin maddeleri, vitaminler ve mineraller bağırsaktan emilirken, yabancı maddeler, toksinler, mikroplar bağırsak bariyeri ve bağışıklık hücreleri tarafından dışarı atılır, yok edilir. Fakat alerjenlere maruziyet devam ederse bağırsak bariyerinin ve bağışıklık hücrelerinin direnci kırılır, bağırsaklar aşırı geçirgen hale gelir ve bağışıklık hücrelerinin yanıtı bozulur. “Aşırı geçirgen bağırsak sendromu” denen bu durumda bağışıklık hücreleri daha önce tolerans gösterdiği birçok besine karşı aşırı reaksiyon-duyarlaşma gösterirken, yabancı maddelerin vücuda girişine de engel olamaz. Bağırsakta inflamasyon (bağışıklık sisteminin iltihabi reaksiyonu) gelişir, tüm vücudu etkiler ve zaman içinde otoimmün hastalıklar, romatizmal hastalıklar gelişmeye başlar.

Günümüzde her beş kişiden biri gıda alerjisinden şikayet etmektedir.

Nikel içeren gıdalar alerji sebebi olabilir!

Sistemik nikel alerjisi özel bir “gıda alerji” türüdür.

Çikolata, fındık, işlenmiş etler, meyvelerin kabukları, bazı sebze çeşitleri, deniz kabukluları ve mutfakta kullandığımız kaplar nikel alerjisinden sorumlu tutulmaktadır. Araştırmalar toplumumuzda cilt reaksiyonları, egzema, döküntü, romatizma, otoimmün hastalıklar ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik iltihabi hastalıkların semptomlarında artış olduğunu göstermekte ve nikel suçlanan etkenler arasında gösterilmektedir.

Semptomlar :

Hazımsızlık, şişkinlik, bağırsak problemleri

Ciltte döküntü, kaşıntı, kızarıklık

Baş ağrısı, migren

Yorgunluk, halsizlik (kronik yorgunluk sendromu)

Depresyon

Fibromiyalji (Kas ağrıları)

Özgüven

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Özgüven nedir?

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Bu kavram neden dikkatinizi çekti?

Aile konsültasyonlarında”hocam bizim çocuğumuzda özgüven eksikliği olabilir” diye sorunlarla karşılaşınca eve giderken düşünmeye başladım.Özgüven nedir ,duruşumuz mu veya başka bir şey mi diye? Özellikle oyun terapilerinden ve çocuklarla olan seanslardan sonra öyle olmadığını anladım.Çocuklarımız da toplumun umut kaynağı olduğu için gün geçtikçe bu kavramı daha da önemsedim.

Özgüvenin bize verdiği mesajlar var mıdır ,varsa nelerdir?

Özgüvenin bize verdiği iki temel mesajı vardır :Sen yeterlisin ,Sen değerlisin.

Çocuk ,ben bunu yapabilirim dediği zaman kendini yeterli hissedecektir.Tabii ki anne babanın desteğiyle.Yaşına uygun sorumluluklar verildiği zaman çocuğu takdir etiklerinde kendini değerli hissedecektir.Özgüven hissi olan kişiler kendilerine yeterli saygıyı duyacaklardır.Buradan hareketle öz saygı kavramı devreye girmektedir.Öz saygı ,kişinin kendini değerli hissetmesini ve kendini kabul etmesini ifade eder.Bu iki kavram birbirlerini tamamlayan kavramlardır.

Özgüven eksikliğinin belirtileri nelerdir?

Bu çocukların kendilerine olan güvenleri son derece düşüktür.Sosyal anlamda sürekli sorunlar yaşarlar.Çekinik bir duruşları vardır.Okulda arkadaş edinmek istemez ve her zaman yalnız kalmayı tercih ederler.Burada öğretmenlerimize çok görev düşmektedir.Teneffüslerde kenarda oturan ve hiçbir oyunlara katılmayan çocukları gördükleri zaman anne babasıyla görüşmeleri ve bir terapiste yönlendirmeleri gerekmektedir.Utanma duygusu fazladır.Açık iletişimde bulunmak istemezler.Fiziksel görüntülerini beğenmezler.Bir olay karşısında olumsuz etkilenirler.Bir yere gittiklerinde kendi ihtiyaçlarını dile getiremez ve yanındakilerin söylemesini isterler.

Çocuklarımıza özgüveni nasıl kazandırabiliriz?

Sık sık söz hakkı vermeliyiz.Yaşına göre anne babaların sorumluluk vermesi gerekmektedir.Parka götürmek ve onun arkadaşlarıyla neler yaptığını sormaları da oldukça önemlidir.Markete gittiklerinde özellikle kendi aldığı ürünleri kasadan geçirmesi için yönlendirmek;Teşekkkür etmeyi ,kolay gelsin demeyi hatırlatmak.Bir tatile veya lokantaya gittiklerinde çocukların fikirlerini sormaları yine çok önemlidir.Onlarla sürekli açık iletişimde bulunmak bir şey söylediklerinde “ seni döverim” “seni babana söylerim” gibi yaklaşımlarda bulunmamaları lazım.Her zaman sevgi gören ,fikirleri sorulan ,ihtiyacı olduğunda yakınlık gösterilen ve kıyaslanmayan çocuklarda özgüven problemi olmayacaktır.

Merve Çiçekler