Sıkılmak Sandığınız Kadar Kötü Bir Şey Değil! Faydalarını Öğrendikten Sonra Arada Bu Durumdan Mutlu Bile Olabilirsiniz

Hayatın koşuşturmacası içinde sürekli olarak meşgul olma hâline o kadar alıştık ki boş anlarımızı verimsiz veya gereksiz olarak değerlendirmeye başladık. Bu yüzden de sıkılmak, çoğu insan için kaçınılması gereken bir durum gibi görünse de aslında oldukça faydalı olabiliyor.

Bilimsel araştırmalar, sıkılmanın pek çok konuda önemli avantajlar sunduğunu gösteriyor.

O hâlde, sıkılmanın neden aslında iyi bir şey olduğunu ve doğru kullanıldığında nasıl yarar sağlayabileceğine bakalım.

Sıkılmanın faydalarına dair en ilginç verilerden biri, yaratıcılığı artırma potansiyeli.

2013’te Central Lancashire Üniversitesinde yapılan bir araştırma, sıkılmanın insanların daha yaratıcı düşünmesini sağladığını ortaya koydu.

Araştırmada, katılımcılardan telefon rehberindeki isimleri kopyalamak gibi sıkıcı bir görev yapmaları isteniyor. Sonrasında ise yaratıcılık gerektiren bir görevi çözmeleri isteniyor.

İlginç bir şekilde, sıkıcı görevi yapan katılımcılar, daha yaratıcı çözümler üretmeyi başarıyor. Bunun sebebi ise sıkılmanın zihni serbest bırakması ve beyin bağlantılarını daha esnek hâle getirmesi olarak açıklanıyor.

Birçok araştırma aslında insanların sıkıldıkları anlarda beyinlerinin problem çözmeye veya yeni fikirler üretmeye başladığı tespit ediliyor.

Yani sıkıldığımız zaman, beynimiz aslında verimli şekilde çalışmaya devam ediyor ve yeni düşünceler, projeler veya çözümler üretmeye başlıyor.

Sıkılmanın bir diğer faydası da zihnin dinlenmesine olanak sağlaması.

Modern yaşamda sürekli meşgul olmak, beynimizi sürekli bir stres ve dikkat yoğunluğuna maruz bırakıyor. Ancak zaman zaman boş kalmak ve sıkılmak, beynin bu yoğunluktan kurtulmasına yardımcı oluyor.

Beyin boşta kaldığında, gündelik hayatın karmaşasından uzaklaşıyor ve daha derin düşünce süreçlerine dalabiliyor.

Bu derin düşünme anları ise aslında sorunları farklı açılardan ele alma, yaratıcı çözümler bulma veya hayal gücümüzü geliştirme açısından büyük önem taşıyor.

Hayal kurmanın, yeni fikirler üretmenin ve problem çözmenin en verimli olduğu anlar genellikle sıkıcı anlar oluyor. Ünlü sanatçılar ve bilim insanları, büyük buluşlarını genellikle sıkıcı anlarında yaptıklarını söylerler. Demek ki sıkılmak, yeniliklerin habercisi olabilir.

Sıkılmayı nasıl doğru kullanabiliriz?

Tabii ki sıkılmak faydalı olabilir ama bu durumu nasıl yönettiğimiz de önemli. Sıkıldığınız anlarda sürekli sosyal medyaya yönelmek veya dikkatinizi başka bir şeyle dağıtmak, sıkılmanın olumlu etkilerini köreltir.

Bunun yerine, sıkıcı anlarınızı yaratıcı bir şekilde değerlendirmeyi deneyebilirsiniz. Örneğin, yürüyüş yapmak, zihni dinlendirmenin ve yeni fikirler bulmanın en etkili yollarından biri.

Yine benzer şekilde, sessiz bir ortamda düşünmek veya hayal kurmak da yaratıcılığınızı artırabilir.

Bu anlarda aklınıza gelen fikirleri not almak, sıkılmanın getirdiği potansiyel fırsatları kaçırmamanızı sağlar. Belki de en sıkıcı anınız, hayatınızın en büyük projesinin başlangıcı olabilir!

Kaynaklar: The Guardian, Harvard Business Review, Hope Wellness, Forbes, Science Daily

 

Gözünüz Gibi Korumanız Gerekecek: iPhone 16 Pro Düşme Testine Girdi [Video]

Geçtiğimiz günlerde piyasaya sürülen iPhone 16 Pro, yeni bir düşme testinde iPhone 15 Pro ile kıyaslandı.

iPhone 16 serisi artık hem Türkiye hem de dünya genelinde resmî olarak satışta ve birçok Apple kullanıcısı ilk iPhone 16 sahiplerinden biri olabilmek adına çaba gösteriyor. İlk iPhone 16 Pro kutu açılımının ardından bugün ise ilk iPhone 16 Pro düşme testi yayınlandı. 

iPhone 16 Pro’nun düşme testi sonuçları cihazın önceki seriye göre ne kadar dayanıklı olduğunu gözler önüne seriyor. Apple Track’ten Sam Kohl’un gerçekleştirdiği düşme testi, kendisine aynı zamanda iPhone 16 Pro ve iPhone 15 Pro modelleri arasında bir düşme testi gerçekleştiren ilk kişi olma unvanı sağlıyor. Esasında bu testi önemli kılan da Apple. Öyle ki Apple, iPhone 16 Pro’nun önceki modele kıyasla %50 daha güçlü bir ikinci nesil Ceramic Shield korumasına sahip olduğunu iddia ediyordu.

Testin ilk aşamasında telefonlar, pantolon cebine yakın bir yerden yan taraflarının üzerine olacak şekilde düşürüldü. Her iki telefonda da küçük kozmetik hasarlar oluştu. Göğüs hizasından yapılan ikinci düşüş ise ilginç bir şekilde iPhone 16 Pro’da daha belirgin hasara neden oldu.

iPhone 16 Pro, iPhone 15 Pro’ya kıyasla daha fazla hasar aldı

Ardından baş hizasından yana düşüş testine geçildi ve bu düşüş testi sonrasında iPhone 16 Pro’nun ekranında çatlamalar gözlemlendi. Dahası, bu aşamada iPhone 15 Pro hâlâ çalışırken, iPhone 16 Pro kendi kendini kapattı. Kohl’un belirttiğine göre daha ince çerçevelere sahip olan iPhone 16 Pro, yeni modelin ekranını daha savunmasız bir hâle getiriyor.

Düşme testinin diğer aşamalarında her iki telefonun da arka camında çatlamalar meydana geldi. Ekran aşağı düşüşlerde ise iPhone 16 Pro’nun ekranı daha fazla hasar alırken, iPhone 15 Pro daha dirençli kaldı. Son olarak testin sonlarına doğru her iki model de daha yüksek mesafelerden düşürüldü ve bu noktada iPhone 15 Pro’nun seramik kalkanı da teste yenik düştü.

Teste genel olarak baktığımızda az önce de belirttiğimiz gibi iPhone 16 Pro’nun Ceramic Shield koruması, ilk nesil korumaya göre daha güçlü görünse de testlerin gösterdiği gibi ekran çerçeveleri daha ince olduğu için yeni model bazı durumlarda daha savunmasız kalabiliyor. Kohl, testin sonunda iPhone kullanıcılarına cihazları için mutlaka bir koruma kılıfı almalarını tavsiye ediyor.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

Microsoft’tan Steam Deck’e Rakip Geliyor (Sağımız Solumuz El Konsolu Oldu)

Son dönemde giderek artan el konsolu popülaritesine Microsoft da kendi el konsolu ile katılmaya hazırlanıyor.

Microsoft’un yeni nesil konsol planlarına ilişkin önemli bilgiler ortaya çıktı. Son dönemde popülaritesi giderek artan el konsolu sektörüne şimdi de Microsoft’un yeni nesil konsollarıyla birlikte geliştirdiği Steam Deck’e rakip olacak bir el konsolu da dâhil oluyor.

PS5 Pro’nun bu yılın sonlarına doğru oyunculara sunulacağı artık resmileşmiş durumda ancak Xbox cephesinden henüz bir orta nesil konsol haberi gelmemesi oyuncuların dikkatini çekmiş durumda. Birçok spekülasyon olsa da Microsoft’un stratejisinin farklı olduğu ve firmanın yeni nesil donanım planlarına odaklandığı belirtiliyor.

İddialar birçok farklı noktaya dikkat çekiyor. Örneğin Xbox ekibinin bir sonraki konsol nesli için mevcut Xbox Series X ve tamamen dijital Xbox Series S arasındaki iki farklı model stratejisini sürdüreceği ifade ediliyor, ki geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan bir rapor Sony’nin de PS6 neslinde benzer bir yaklaşımı örnek alacağını gözler önüne sermişti.

Microsoft el konsolu sektörüne yeni bir soluk getirmenin peşinde

Şimdi ise yeni bir kaynak, Microsoft’un PS6 ile rekabet edecek iki farklı yeni nesil konsolunun yanı sıra uzun süredir konuşulan bir el konsolu projesi üzerinde de çalıştığını ve bu cihazın “Steam Deck’e Microsoft’un yaklaşımı” olarak tanımlandığı vurgulanıyor. Nintendo Switch 2’nin de 2024 yılında çıkması bekleniyor, bu yüzden taşınabilir el konsollarına olan talebin artmasıyla birlikte Microsoft’un bu alana yatırım yapmaya başlaması oldukça muhtemel.

Henüz Microsoft’un el konsolunun hangi platformları destekleyeceği ya da hangi mağaza vitrinlerine yer vereceği belli değil ancak şirketin Game Pass gibi popüler bir hizmetini el konsoluna taşıyarak, oyuncuların hareket hâlindeyken veya uzanırken rahatça oyun oynama deneyimini zenginleştirmesi bekleniyor.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Microsoft bir el konsolu piyasaya sürse satın alır mıydınız? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

Porsche ve Aston Martin Gibi Lüks Otomobil Markaları Neden Gökdelen İnşa Etmeye Başladı? (Sebebi Yalnızca Gayrimenkul Piyasasına Girmek Değil!)

Son yıllarda lüks otomobil markalarının sadece yollarda değil, gökdelenlerin zirvelerinde de adını duyurduğunu fark etmiş olabilirsiniz. Peki Porsche, Mercedes ve benzeri ikonik markalar neden gökdelen inşa etmeye başladı? Bu içerikte anlatıyoruz.

Porsche tarafından inşa edilmiş bir yapının çatısı altında yaşamak ister miydiniz? Ya da sizleri Bentley logosunun karışladığı lüks bir rezidansa adım atmayı?

Bentley, Mercedes, Porsche ve Aston Martin gibi ikonik araba markaları, dünyanın dört bir yanında prestijli gökdelenler inşa etmeye başlayarak âdeta yeni bir moda yarattı.

Peki söz konusu lüks araba markaları neden inşaat sektörüne adım atıyor ve lüks rezidanslar inşa ediyor dersiniz?

Lüks markaların hepsinde olduğu gibi konu yalnızca lüks ve kaliteli bir ürün üretmek değil, tüketicilere bir yaşam tarzı sunmak.

Lüks otomobil markaları için de aynısı geçerli. Bu markalar, üstün performanslı ve etkileyici tasarımlara sahip otomobilleriyle bir yaşam tarzını da simgeliyor.

Yani bu markalar, attıkları her adımda müşterilerine, sadece bir otomobil markası olmanın ötesine geçerek bir yaşam tarzı sunmanın peşinde de diyebiliriz.

Porsche gibi markalar, sadık müşterilerinin yalnızca araçlarını değil, aynı zamanda markanın temsil ettiği yaşam tarzını da benimsemelerini istiyor.

Porsche’nin inşa ettiği dikkat çekici gökdelenden aşağıdaki içeriğimizde bahsetmiştik.

Örneğin Porsche CEO’su Stefan Buescher’in söylediklerine bir göz atalım; “Porsche hayranları sadece bir Porsche kullanmamalı, aynı zamanda Porsche’de yaşayabilmelidir.”

Yani, markalar bu gökdelenleri sadece birer bina olarak değil, aynı zamanda markalarının bir uzantısı olarak görüyor.

Altında yatan temel sebepse otomobil markalarının müşterileriyle uzun vadeli ilişkiler kurmak istemesi.

Otomobil markalarının inşa ettiği gösterişli yapılarda yaşamanın, müşterilerin markaya olan bağlılığını arttıracağı düşünülüyor.

Miami’deki Porsche Design Tower veya Aston Martin Residences gibi lüks konut projeleri, müşterilerine lüks yaşam alanları sunarak müşterilerini markaya daha da yakınlaştırmayı amaçlıyor.

Modern lüks tüketiminin artık sadece ürünün kalitesiyle değil, onun sunduğu deneyimle de belirlendiğini düşünürsek, otomobil markalarının müşterilerine kendilerini favori otomobil markalarının birer elçisi gibi hissettirecek deneyimler sunmayı amaçladığını da söyleyebiliriz.

Kaynak: Dezeen

Samsung Galaxy S24 FE’nin Fiyatı Sızdı (Türkiye’de Ne Kadar Olacak?)

Lansmana kısa bir süre kala Samsung’un sevilen FE serisinin yeni üyesi Samsung Galaxy S24 FE’nin fiyatı sızdırıldı.

Samsung’un merakla beklenen Fan Edition modeli Galaxy S24 FE’nin ABD fiyatı, resmî lansmandan günler önce sızdırıldı. Galaxy S24 FE’nin bu hafta içinde tanıtılması bekleniyor ve cihaz hakkında daha önce de teknik özellikler ve Avrupa fiyatlarıyla ilgili çeşitli sızıntılar ortaya çıkmıştı.

SmartPrix tarafından yayınlanan ve güvenilir kaynaklardan biri olan OnLeaks’e dayandırılan rapora göre Galaxy S24 FE’nin fiyatı Galaxy S23 FE’ye kıyasla bir miktar artış gösterecek. 128 GB depolama kapasitesine sahip standart modelin 649 dolardan, 256 GB’lık modelin ise 709 dolardan satışa sunulacağı öne sürülüyor. Bu, geçen yıl piyasaya sürülen Galaxy S23 FE’nin 599 dolarlık fiyatına kıyasla 50 dolar civarında bir zammın kapıda olduğunu gösteriyor.

Keza yine geçtiğimiz hafta sızıntılarıyla ünlü Lupin, X üzerinden yaptığı paylaşımda Galaxy S24 FE’nin fiyatının Avrupa’da 128 GB modeli için 749 euro, 256 GB modeli için 809 euro olacağını belirtmişti. Hem sızan Avrupa fiyatları hem de ABD fiyatları bu yıl Samsung’un fiyatta artışa gideceğinin göstergesi.

Galaxy S24 FE Türkiye fiyatı ne kadar olacak?

Galaxy S23 FE’nin ABD fiyatı 128 GB’lık model için 599 dolar olarak açıklanmıştı. Ülkemizde ise 5 Ekim 2023 tarihinde aynı modelin 23.999 TL’den satışa sunulacağı duyurulmuştu. O günkü dolar kurunun 27,57 olduğu göz önüne alındığında Galaxy S24 FE’nin 128 GB modelinin ülkemizde yaklaşık 32.000 TL bandında olması muhtemel.

Galaxy S24 FE’nin önceki modele göre daha büyük bir ekrana sahip olacağı da rapor edilen özellikler arasında. Galaxy S23 FE’deki 6,4 inçlik ekranın yerine, S24 FE’nin 6,7 inçlik bir ekranla geleceği söyleniyor. Bu boyut, cihazı Galaxy Fan Edition serisindeki en büyük ekranlı telefon yaparken, S24 Ultra’nın boyutlarına da oldukça yaklaşacağı anlamına geliyor.

Peki sizin Galaxy S24 FE’den beklentileriniz neler? Türkiye’de satışa sunulduğunda sizce fiyatı ne kadar olur? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

Samsung ve iPhone’un İşlemci Üreticisi TSMC, Çip Fiyatlarını Düşürmek İçin Orta Doğu’ya Fabrikalar Kurmayı Planlıyor

The Wall Street Journal’ın iddiasına göre Samsung ve TSMC, ayrı ayrı Birleşik Arap Emirlikleri’ne çip fabrikaları kurmayı planlıyor. Şirketlerin amacı, çip üretimini küreselleştirerek fiyatları düşürmek.

Samsung ve TSMC, dünyanın en büyük çip üreticileri arasında yer alıyor. Samsung, bellek çipleriyle öne çıkarken TSMC de Apple’dan Tesla’ya kadar birçok teknoloji devi için çipler üretiyor. Şimdi gelen haberler ise bu iki şirketin yeni bir yatırım planladığını ortaya koyuyor.

The Wall Street Journal (WSJ) tarafından paylaşılan habere göre Samsung ve TSMC, ayrı olarak Birleşik Arap Emirlikleri’ne fabrikalar kurabilir.

Projelerin 100 milyar dolardan fazla değere sahip olabileceği konuşuluyor

WSJ’nin konuya yakın kaynaklara dayandırdığı raporunda, Samsung ve TSMC’nin planladığı projelerin 100 milyar dolardan fazla değere sahip olabileceği belirtildi. Fabrikaların önümüzdeki yıllar için planlandığı da eklendi.

TSMC’nin üst düzey yöneticileri, yakın zamanda Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Bu ziyarette şirketin Tayvan’daki devasa tesisleriyle benzer seviyede olacak gelişmiş bir fabrikayı ülkeye kurma planlarının konuşulduğu aktarıldı.

Öte yandan Güney Koreli teknoloji devi Samsung da benzer bir proje üzerinde çalışmaya başladı. Şirketin, çiplerini önümüzdeki yıllarda Birleşik Arap Emirlikleri’nde de üretmeyi düşündüğü ifade edildi. Samsung yetkilileri de yakın zamanda ülkeyi ziyaret etmiş. Görüşmeler hâlâ erken aşamalarındaymış.

İddiaların ardından TSMC’den Reuters’a açıklama geldi. Şirket, şimdilik açıklayacak yeni bir yatırım planlarının olmadığını aktardı. Ancak her zaman yarı iletken sektörünü ileriye taşıyacak fikirlere açık olduklarını da ekledi. Samsung ise konuya ilişkin bir açıklamada bulunmadı.

WSJ’ye göre henüz iddia olarak kalan bu yatırımların nihai hedefi küresel çip üretimini artırmak ve şirketlerin kârına zarar vermeden çip fiyatlarını düşürmek olacak. Birleşik Arap Emirlikleri’nin projeleri finanse edeceği de gelen bilgiler arasında.

Sanki Yumurtadan Yetişkin Olarak Çıkıyorlar: Etrafta Neden Hiç Yavru Güvercin Göremiyoruz?

Güvercin, sokakta belki de kedi-köpekten daha fazla karşılaştığımzı bir hayvan olmasına rağmen yavrularını hiçbir zaman göremiyoruz. Hatta neye benzediklerini bile bilmiyoruz. İyi ama neden?

Hiç sağda solda dolaşan yavru güvercin gördünüz mü? Cevabınız, muhtemelen “Hayır.” olacaktır. Peki hiç, bunun sebebini düşünmüş müydünüz?

Sanki yumurtadan yetişkin olarak çıkıyorlarmış gibi, neden çevremizde hiç yavru güvercin görmüyoruz? Hatta neye benzediklerini bile bilmiyoruz!

Yuvalarını yaptıkları konumların etkisi var.

Güvercinlerin yuvaları genellikle, bizim ulaşmamızın pek kolay olmadığı; çatı katı, köprü altı, yüksek duvarlar, terk edilmiş binalar ya da ağaç tepeleri gibi yerlerde oluyor. Yavrular da bu alanlarda doğup büyüdüğünden kolay kolay onları göremiyoruz.

Buna ek olarak; ebeveynleri, yavru güvercinleri pek yalnız bırakmadığından, yavruların yuvadan ayrılma şansı olmuyor.

Yuvalarından uzun süre çıkmıyorlar.

Via: Alper Tüydeş

Güvercin yavruları, 4-6 haftalık olana kadar yuvadan neredeyse hiç çıkmıyorlar. Bu süre zarfında ebeveynleri onları besleyerek büyütüyor. Uçabilecek olgunluğa ulaştıklarında ise fiziksel olarak hemen hemen bir yetişkin güvercin görünümüne kavuşmuş oluyorlar. Bu nedenle onları gördüğümüzde yavru olsalar bile, yetişkin zannediyoruz.

Kamuflaj yetenekleri de yadsınamaz.

Via: Alper Tüydeş

Yavru güvercinler yuvalarındayken bulundukları ortamla kamufle olabiliyor. Tüyleri buna elverişli. Bu yüzden belki de yuva görsek bile, yavru güvercini olduğunu seçemiyoruz. Bu, aynı zamanda potansiyel avcılardan korunmalarını sağlıyor.

İşte tüm bu sebeplerdeni yavru bir güvercin görmemiz neredeyse imkânsız hâle geliyor. Yine de içeriğimize eklediğimiz fotoğraflar sayesinde artık neye benzediklerini biliyorsunuz!

Kaynak: Birds and Blooms

Kuşlarla ilgili daha fazla içerik:

30. Yıl Dönümü Özel PS5 Slim’in Fiyatı Ortaya Çıktı (Siz Bir de Karaborsada Görün…)

Sony’nin PlayStation’ın 30. yıl dönümüne özel ürettiği PS5 Slim’lerin fiyatı ortaya çıktı.

PlayStation ile ilgili sızıntılarıyla bilinen billbil-kun, Dealabs’te yayınladığı bir makalede sınırlı sayıda üretilecek olan 30. yıl dönümüne özel PS5 Slim’in fiyatının 499,99 dolar olacağını öne sürdü. Ayrıca Avrupa fiyatının da yaklaşık 519,99 euro olacağı belirtiliyor. Bunun yanı sıra 30. yıl dönümüne özel DualSense kontrol cihazının fiyatı da 79,99 dolar olarak belirlenmiş durumda. Bu fiyat, kısa süre önce piyasaya sürülen Astro Bot özel DualSense kontrol cihazının fiyatıyla aynı.

Sınırlı sayıda üretilecek olan 30. yıl dönümü özel PS5 Slim’ler geçtiğimiz günlerde Sony tarafından duyurulmuştu. Sony yeni PS5 Slim’lerin tasarımında PS1 tasarımını baz alırken, konsol ve tasarım sosyal medyada büyük ilgi görmüştü.

30. yıl dönümü özel PS5 Slim Türkiye’de ne kadar olur?

Sony henüz resmî bir fiyat duyurusu yapmamış olsa da sızan fiyatlar üzerinden Türkiye fiyatı hakkında da tahminde bulunabiliriz. Tabii bu fiyatlandırmayı hesap ederken resmî distrübitör Bilkom’un bu sınırlı sayıda üretilecek 30. yıl dönümü özel PS5 Slim’leri Türkiye’ye getireceğini varsayıyoruz. Hâlihazırda 29.000 TL bandında satılan Bilkom garantili PS5 Slim’lerin Avrupa fiyatı yaklaşık 500 euro civarında. 30. yıl dönümü özel PS5 Slim’lerin Avrupa fiyatının 20 euro daha pahalı olacağını varsayarsak Bilkom garantili bir şekilde Türkiye’de satılacağı senaryoda yaklaşık 31.000 ila 33.000 TL arası bir fiyat görebiliriz. Elbette bu fiyat ürünün nadirliği nedeniyle daha fazla da olabilir.

30. yıl dönümüne özel üretilecek olan PS5 Slim’ler 21 Kasım’da satışa sunulacak. Sony’nin açıkladığı resmî rakam, konsolun sadece 12.300 adet üretileceği yönünde ve her üretim üzerinde üretim numarası da yer alacak.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

36 Yıl Önce Stajyer Olarak İşe Başlayan Nike’ın Yeni CEO’sunun Gıpta Edeceğiniz İnanılmaz Hikâyesi

Elliott Hill, Nike’ta çalışmaya ilk başladığında sadece bir stajyerdi ve başarı basamaklarını tırmanarak CEO olmaya kadar gelmişti. Bu etkileyici hikâyeye bir göz atalım.

Nike’ta uzun süredir görev yapan Elliott Hill, 14 Ekim’de yeni CEO olarak pozisyonuna başlayacak. Hill’in, şirketin büyümesine bu zamana kadar 39 milyar dolardan fazla payı olduğu söyleniyor.

Hazırsanız, piyasa devi Nike’a 1988 senesinde stajyer olarak giriş yapan Elliott Hill’in başarı basamaklarına geçelim.

Hill’in Nike yolculuğu 1988 senesinde başladı.

Teksas’taki bir işçi sınıfı mahallesinde, yalnız bir anne tarafından büyütülen Elliott Hill, Ohio Üniversitesinin “Spor Pazarlama” bölümünden mezun olduktan sonra Nike’ta işe başladı ve 2 sene boyunca aynı pozisyonda çalıştı. 

Pozisyonu “Giyim Satış Temsilcisi Stajyeri” olarak geçiyordu. 2 yılın ardından “satış” bölümüne geçti ve bu alanda başarı basamaklarını hızla tırmandı. 

10 yıl içinde müdürlüğe kadar yükseldi.

Nike’ta ilk işe başladığı tarihten 10 sene sonra, 1998 yılında “Takım Sporları Bölümü Müdürü” oldu.  Daha sonra 2013 senesine kadar “Başkan Yardımcısı” titriyle “satış” bölümünde çalışmaya devam etti. 

2013 yılına geldiğimizde, “satış” bölümünün müdürü oldu. Nike’ta çalıştığı süre boyunca Global perakende, Kuzey Amerika yöneticiliği ve stratejik pazar gibi fakrlı bölümlerde görev aldı. Tabii ki her pozisyon, ona yeni bir şeyler kattı.

Özellikle 2018’deki görevi onu yükseltti.

Elliott Hill, 2018-2020 seneleri arasında, Tüketici ve Pazaryerleri Başkanlığı pozisyonundayken tüketici ihtiyaçlarını analiz ederek markaya yeni bir soluk getirdi. Hiç şüphesiz bu, onu yeni CEO yapan en önemli etkenlerdendi.

Elliott, aynı şirkette, tam 36 senesini geçirdi ve gördüğünüz üzere bu süre zarfı boyunca 2-3 senede bir pozisyon atlamış. Aslında bu, olması gereken bir durum ancak ne yazık ki biz buna alışık olmadığımızdan inanması zor bir hayal gibi geliyor. 

Kendi aktarımına göre Nike’taki kariyeri boyunca 19 farklı pozisyon üstlenmiş.

Kendi sözleri ise şöyle:

“Sektördeki en iyilerle çalışmaktan ve bugünkü özel şirketin yaratılmasına yardımcı olmaktan onur duydum. İş arkadaşlarım ve güvenilir ortaklarla yeniden bağlantı kurmaktan ve bizi ileriye götürecek yeni ilişkiler kurmaktan heyecan duyuyorum.”

Kaynaklar: Bw People, Business Insider

İlginizi çekebilecek diğer başarı hikâyeleri:

Ne NVIDIA Ne OpenAI, Yapay Zekânın Ekmeğini Enerji Firmaları Yedi!

Yapay zekâ ile birlikte NVIDIA dünyanın en değerli firmalarından biri haline gelse de hisseleri en çok değerlenen firmalar enerji yatırımları oldu.

Özellikle ChatGPT ile birlikte yapay zekâ uygulamaları geniş kitlelere yayılmaya başladı, hatta yapay zekâ ile yapılmış çikolata, içecek gibi ürünler bile gördük. Bu yükselişle birlikte NVIDIA hisseleri âdeta uçuşa geçmişti. Yatırımcılar özellikle yarı iletken üreticilerinin hisselerini âdeta kapışmıştı. 

Öte yandan yapay zekânın teknik altyapısının ayakta kalması için çok büyük oranda su ve elektriğe de ihtiyaç duyuluyor. Bu durum da enerji yatırımlarının hisselerine yansıyor. S&P 500’ün en çok kazandıran hissesi de enerji sektöründe faaliyet gösteren Vistra Corp oldu.

Büyük veri merkezleri enerji ihtiyacını körüklüyor

Vistra Corp hisseleri yüzde 180’lik bir artışla yılın en çok yükselen hissesi oldu. NVIDIA hisseleri ise aynı dönemde yüzde 134’lük bir artış yaşadı. Özellikle nükleer enerji yatırımları, veri merkezlerinin enerji ihtiyacını karşılamak için anlaşmalar yapıyordu. Microsoft da Constellation ile 20 yıllık elektrik satın alma anlaşması yapmıştı. 

Üretken yapay zekânın kullanımının artması ile birlikte enerji kullanımı gittikçe arttı. Öte yandan ChatGPT’ye sorulan tek bir soru, Google’da yapılan bir aramaya kıyasla çok daha fazla enerji tüketiyor. Bu da Vistra gibi firmaların gelecekte daha çok kazanç elde edebileceği anlamına geliyor. 

Yapay zekânın yakın gelecekte bir yere kaybolmayacağını göz önüne alırsak gelecekte ya yapay zekâ için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak ya da daha verimli sistemlere geçiş olacak.