PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Bağımlı Anneler ve Çocukları

Çocuk Psikolojisi için bilgi mi arıyorsunuz? Bağımlı Anneler ve Çocukları makalesine göz atın ve Çocuk Psikolojisi hakkında daha fazla bilgi edinin

Bağımlı davranışlar genellikle anne ve baba tutumlarından kaynaklandığı için, ailelerin kendi tutumlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Aşırı koruyucu olunmamalı ve çocuğa bağımsız iş yapabilme yeteneği kazandırılmalıdır. Anne babalar bağımlı olmak ile bağlı olmak arasındaki farkı bilmelidir.

HER şeyin aşırısı zararlı. Sevginin de fazlası ve karşı tarafa yansıtılma şekli bazen zararlı olabiliyor.

“Bağımlılık” deyince akla ilk olarak alkol, tütün, uyuşturucu ve teknoloji bağımlılığı gelse de çocuklarına aşırı derecede bağımlı, korumacı, her şeyi onlar adına önceden düşünen, plânlayan ve yapan anneler var. Tabiî ki niyetleri iyi, evlâdı için en iyisi olsun istiyorlar ama bunun dozu iyi ayarlanamadığı zaman iki taraf için de sıkıntı başlıyor.

Bağımlı olmak ile bağlı olmak arasındaki fark nedir? Bağımlı olmak “Seni seviyorum ve sensiz yaşayamam” mesajı verirken, bağlı olmaksa “Seni seviyorum, ancak sen olmadan da yaşayabilirim” mesajını verir. Yaratılış gereği anne-çocuk arasında çok güçlü ve özel bir bağ vardır. Çocuğun gelişimi ve ileride sağlıklı bir birey olabilmesi için bu bağ çok önemlidir. Bu bağın eksikliği ileri derecede psikolojik sorunlara yol açarken (kişilik bozuklukları gibi), aşırılığı da bağımlılığa dönüşebiliyor. Annenin çocuğa abartılı şekilde bağımlı olması, çocuğun yaşamında bazı olumsuzluklara yol açabiliyor.

Aşırı koruyucu ebeveyn tavrı, çocuğa yarardan çok zarar verir. Bırakın kendi kanatları ile uçmayı öğrensin. Her düştüğünde yanında siz olmayacaksınız. Hayat tozpembe değil. Hayatın tüm renklerini görmesine izin verin. Yoksa ileride sizi suçlayacaktır. Duyguları tanımasına izin verin. Hayatta sadece mutluluk yok; üzüntü, öfke, kızgınlık da var ve bunları yok sayamayız.

Hayata hazırlanmasına izin verilmeyen çocuk, başkalarına bağımlı bir hayat sürdürmek durumunda kalacaktır. Anne-babalar çocuklarını kendi uzantısı veya devamı gibi görüp onları normalden daha fazla koruma durumuna girebiliyorlar. Bunu yaparken çocuğun kendi başına yapabileceği şeyleri bile sırf çocuğuna zarar gelebilir korkusuyla kendileri yapmak istiyorlar.

Onlar için her zaman en doğrusunu bildiğimizi sanırız; yaşam içinde her istediği başkaları tarafından yapılan ve adeta etrafına bir duvar örülüp sosyal çevre ile bağı koparılan, cam fanus içinde büyütülmeye çalışılan çocuk, zamanı gelip de dünya ve hayatla tanışmak zorunda kaldığında anne-baba yoksunluğu hissedecek ve büyük bir bocalama yaşayarak anne-babayı suçlayacaktır.

Bağımlı annenin çocuğu okulda hangi sorunlar ile karşılaşabilir?

Anneye bağımlı olan çocuklarda özgüven eksikliği ve bunun sonucunda okul fobisi başlayabilir. Çocuk çeşitli bahaneler ile okula gitmek istemediğini dile getirebilir (karın ağrısı, mide bulantısı gibi). Okulda uyum sorunları, arkadaş ilişkilerinde problemler, çekingenlik, utangaçlık ve hırçın davranışlar görülebilir.

Bağımlılığın geliştiği durumlarda çocuğun okula adaptasyon sorunlarının uzun sürdüğü görülür. Bu durumda çocuklar okula gitmek istemez, annelerine sarılıp ağlar, öğretmene ve okuldaki herkese karşı çekingen ve yer yer hırçın tutumlar sergiler. Okuldaki etkinliklere katılmaz, tepki verir. Annesi hep yanında dursun, gitmesin ister.

Çocuğunuz bağımlı mı?

Tek başına yapabileceği şeyler için bile sizden destek bekliyorsa, siz yanında yokken uyumsuz davranışları oluyorsa, sosyalleşmede sorun yaşıyorsa, okula gitmek istemiyorsa, bağımsız olarak bir şey yapamıyorsa, toplum içinde zorluk çekiyorsa, her karar verme sürecinde destek bekliyorsa, ödevlerini tek başına yapamıyorsa, grup içinde uyum sağlayamıyorsa, çocuğunuz size bağımlı olabilir.

Bağımlı çocukların özellikleri

Bağımlı çocuk, evde olsun, okulda olsun, yaşından daha çocuksu davranır. Girişken değildir ve kendine güveni yoktur. Kolay işlerde bile kendi başına davranmaktan, sorumluluk almaktan korkar. Yanında onu kollayacak biri olmadan edemez, evde anneye sokulur. Sürekli sevilmek ve okşanmak ister. Okulda sorun yaratmadığı için öğretmeninin koruyuculuğu altına girer. Usluluğu ve ürkekliği nedeniyle hep kollanır. Çevrenin bu tutumu, onu daha çekingen yapar. Bağımlı çocuk, zamanla bu zayıflığını ve güvensizliğini bir savunma aracı olarak kullanmayı öğrenir. Evde yedirip içirilen, bir dediği iki edilmeyen, okulda öğretmeninin sevgilisi olup çıkan çocuk, bağımlılık çemberini kolay kıramaz. (Yörükoğlu,1998)

İleriki hayatında yaşayabileceği olumsuzlukları da şöyle sıralayabiliriz: Karşı cinsle sağlıklı ilişki kuramama veya kurmakta zorlanmak, iş ve özel yaşamında sorumluluk almakta zorlanmak ve kararsızlık, stresle başa çıkamamak, stres durumunda nasıl davranacağını bilememek…

Ülkemizde yapılan araştırmalara göre, her 10 annenin 1’i çocuklarına hastalık derecesinde bağımlı. Annelere sorulduğu zaman her şeylerinin çocukları olduğunu, eşleri ve işlerinin daha sonra geldiğini ve kendilerini tamamen yok saydıklarını ifade ediyorlar. Tek bir dünya var ve o dünya da çocukları ile çocuklarının istekleri. Kendilerini ve diğer insanları yok sayarak hayatlarına devam ediyorlar.

Kendisine önem vermemek, çocuk dünyaya geldikten sonra hobi edinememek, daha önce yapmayı sevdiği şeyleri çocuk dünyaya geldikten sonra rafa kaldırmak, çocuğun her hareketini takip etmek ve diğer eylemlerle anne, kendisini tamamen çocuğuna adıyor. Çocuğu ve onun istekleri üzerine, muhatap çalışan bir anne ise işten soğuma ve tahammül eksikliği başlıyor. Çünkü çocuğunu düşünmekten işine odaklanamaz hâle geliyor.

Aşırı fedakârlık, iyi annelik göstergesi değildir. Bunun sonuçlarına baktığımızda görülür ki bu çocuklar bireyselleşemezler. Yetişkin oldukları zaman tek başlarına karar vermekte, sorumluluk üstlenmekte zorlanırlar. Zorluklar karşısında sorumluluğu bir başkasına atarlar. Stresli durumlarda ne yapacaklarını bilemedikleri için (çünkü onların yerine her şeyi düşünen bir anneleri vardı) bocalama yaşarlar. Bunun sonucunda kaygılı bireyler, kendine güvensiz kişiler hâline gelirler. Sonrasında bu yüzden evli ise evliliğinin sorumluluğunu alamayan/kaldıramayan kişiler karşımıza çıkıyor. Yoğun kaygı, panik atak gibi sıkıntılar yaşıyorlar.

Anneler evlat yetiştirirken onlara bağımlı değil, “bağlı” olmalı. Çocuklarına bağımlı olan anneler, çocuklarının evlendiklerini kabullenmekte güçlük çekiyor ve onların evliliklerini etkileyebiliyorlar. Bu bireylerin evliliklerine baktığımız zaman gördüğümüzse tek kişilik bir dünyalarının olduğu. Kendileri ve kendi ihtiyaçları… Anneleri yine onların etrafında pervane… Oğlu veya kızı üzülmesin diye onun tüm isteklerini yerine getirmeye çalışan bir karakter… Hatta ve hatta, evli olan çocuğunun ev içindeki sorumluluğunu bile anne üstleniyor kimi zeminlerde. Faturaların ödenmesi, mutfak ihtiyacının alınması, varsa torununu doktora dahi ötürmek… Yeter ki bağımlı annenin çocuğu strese girmesin, üzülmesin! Bu yüzden tüm yükü anne tek başına sırtına alıyor. İyilik yaptığını, fedakârlıkta bulunduğunu düşünse de yanlış!

Böyle yapmakla kendi çocuğunu mutlu değil, mutsuz ettiğinin farkında değil. Çevrenin ısrarı ile bu tür bir anne, psikolojik destek almaya geldiğinde şöyle diyor: “Ben çok fedakâr bir anneyim, her şeyi fazlası ile verdim, yaptım, ama çocuğum çok mutsuz!” Ve bu mutsuzluğun sebebi olarak kendi davranışlarındaki yanlışlığı görmemekte ısrarcı.

Bağımlı annenin bağımlı çocuğu, karşı cinsle sağlıklı bir ilişki kuramaz. Çünkü o tek değil, yanında hep annesi var. Bu tip, iki kişilik bir hayat plânlayamaz. Plânlarına annesini de dâhil etmek zorunda hisseder. Eşi veya arkadaşı ile bir gezi düşünüyorsa annesini de yanında ister. Yemeğe gidilecekse anne de olmak zorundadır. Veya her attığı adımı arayıp anlatma, onay alma ihtiyacı hisseder.

Ailelere öneriler

Çocuğu küçük yaşlardan itibaren yapabileceği işler konusunda cesaretlendirmek önemlidir. Bağımlı davranışlar genellikle anne ve baba tutumlarından kaynaklandığı için, ailelerin kendi tutumlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Aşırı koruyucu olunmamalı ve çocuğa bağımsız iş yapabilme yeteneği kazandırılmalıdır. Anne babalar bağımlı olmak ile bağlı olmak arasındaki farkı bilmelidir.

Araştırmalara göre hoşgörülü ve demokratik ortamda büyüyen çocuklar fikirlerini serbestçe söyleme eğilimindeler. Ayrıca bu çocuklarda kendini denetleme arzusu daha erken yaşlarda başlamaktadır. Anne babaların çocuklarını desteklemeleri ve zor durumda kaldıklarında onlara yardımcı olmaları, çocuklarda bağımsızlık duygusunun gelişimini kolaylaştırmaktadır.

Bağımlı anne iyileşirse, içinde bulunduğu durumun yanlış olduğunu kabul ederse, çocuğu da iyileşir. Bağımlılık psikolojik bir sorundur ve destek alınması şarttır. Anne değişmedikçe çocuk değişemez. İlk adımı atan anne olmalıdır. Öncelikle kendisine zaman ayırmalı, kendisi için bir şeyler yapmalıdır. Bu noktada hobiler edinebilir.

Ruh sağlığı da beden sağlığı kadar önemlidir. Destek almak ile hayatınıza yeni bir pencere açmış olacaksınız. O pencereden hep güzellikleri görmeniz dileğiyle…

Telefon Bağımlılığı

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Telefon Bağımlılığı makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına gereken ilgiyi göstermemeleri, telefonda çok fazla vakit geçirmeleri, aslî görevlerini ihmâl etmeleri sonucu aile içinde huzursuzluklar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ailesinin ve kendi yaşamından çaldığı zamanın değerini ancak sağlığını yitirdiği veya ailesini kaybettiğinde fark ediyor kişi.

TEKNOLOJİ, hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline geldi. İnsanoğlunun sabah uyanır uyanmaz yaptığı ilk iş, telefonuna bakmak, “Acaba bir şeyleri kaçırdım mı?” diye kontrol etmek… Elektrik kesintisi olunca sanki hayat durmuş gibi hissediliyor.

Teknoloji mi bizi, biz mi teknolojiyi yönetiyoruz? Bunu kendimize sormamız gerekir. Eğer zamanımızın önemli bir kısmını kapsıyor, insanlarla iletişimimize zarar veriyorsa burada “bağımlılıktan” bahsedebiliriz.

Bağımlılık, “kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır”. Yani kullanım ve davranışta irade kalkar ve kişi istese de, istemese de bağımlı kullanımı veya davranışı sürdürür. (Yeşilay)

Kullanım ve davranış, hayatın ciddî bir bölümünü kaplar; kişi, vaktinin büyük bir kısmını ve enerjisini bağımlı olduğu maddeye veya eyleme ayırır bağımlılıkta.

Mobil cihazlar etrafımızı sardı. Nereye kafamızı çevirsek, herkes telefonunun ekranına gömülmüş vaziyette. “Bazen kitapların yerini telefonlar mı aldı?” diye düşünmüyor değilim.

“Bağımlılık” dediğimiz zaman aklınıza sadece uyuşturucu, alkol veya tütün geliyorsa yanılıyorsunuz. Eğer birkaç dakikada bir telefonunuza göz atma ihtiyacı hissediyor ve telefonsuz bir odadan diğer odaya geçmiyorsanız, kötü bir haberimiz var: Siz de bir bağımlısınız! (Ya da bağımlı olma yolunda ilerliyorsunuz.)

Özellikle mesajlaşma, oyun ve sosyal medya uygulamaları, telefon bağımlılığının başlıca sebepleri arasındadır. Hem gençlerin, hem de yetişkinlerin sürekli olarak sosyal medyaya ve internete “bağlı olma” ihtiyacı hissetmeleri alışılmadık bir durum değildir. Bu genellikle gençlerde bir şeyleri kaçırma ve dışarıda bırakılma korkusuna yol açar.

“Acaba ben de telefon bağımlısı mıyım?” diye düşünüyorsanız, şu belirtilere bakarak fikir sahibi olabilirsiniz: Sık sık telefonu kontrol etme ihtiyacı; telefondan uzak kalındığında yoksunluk belirtileri gösterme, sinirlenme, hayata küsme; telefonda geçirilen zaman nedeniyle iş ve okul veriminde düşüş; sosyal hayata karışmaktan kaçınma; telefonda fazla zaman geçirilmesi sebebiyle uyku ve yeme düzeninde bozukluklar; ruhsal, sosyal, adlî ya da bedensel bir sorun oluşturmasına rağmen teknoloji kullanımına devam edilmesi.

İnsan gece yatıp sabah kalktığında bağımlı olarak uyanmaz. Bu bir süreçtir, adım adım ilerler. Bu adımlar bağımlılığın gelişmekte olduğuna dair ciddiye almamız gereken işaretlerdir.

Hayatımıza yeni kelimeler girdi. Bunlardan biri “Nomofobi” (İngilizce “no-mobile-phone phobia”). Cep telefonundan ayrı kalındığında panikleme ve ümitsizliğe düşme korkusu. Bu kişilerde telefondan kısa bir süre uzak kalınması durumunda dürtüsel bozukluklar, öfke hâli ve odaklanma güçlüğü ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.

“Phantom titreşim sendromu” ise her an telefon çalıyormuş hissi olarak biliniyor. “Hayâlet titreşim sendromu” olarak da bilinen bu bozuklukta telefon çalmasa bile kişi çalıyormuş hissine kapılır.

Textaphrenia, “mesaj takıntısı” olarak biliniyor. Bu bozuklukta kişiler e-posta ya da SMS’lerinin gidip gitmediğine dair bir kaygı yaşarlar.

Hayat şartları bizi bağımlı olmaya mı itiyor?

İçinde bulunduğumuz hayat şartlarının bize getirdiği yalnızlaşma ve yabancılaşma duygusu, artık gerçek ortamda değil, sanal ortamda var olmaya başlıyor. Ve her gün bununla sanal âleme yeni şeyler eklenerek insanlara hoş ve cazip gösterilmeye çalışılıyor. Yalnız yaşam sürmeye doğru itiliyor insanoğlu. Sonuç olarak mutsuz, memnuniyetiz, ağaçtan ve topraktan uzak yaşam süren, özünden koparılmış bir toplum hâlini aldık. Bunların hepsi psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı gibi, telefon bağımlılığını da arttırıyor. Yalnızlık arttıkça, nomofobi olasılığı da artıyor.

Yalnızlık duygusu yaşayan insanlar, telefon ve sair sosyal siteler ile bağlarını kuvvetlendirirken, yüz yüze iletişim kurmayı yavaş yavaş azaltmaya başladılar. Bunun sonucu olarak yüz yüze iletişim eksikliği insanlarda yaygın bir şekilde “yalnızlık” duygusu uyandırmış oluyor.

Teknoloji yüz yüze iletişimi unutturdu. Yurt dışında yapılan bir araştırma sonucuna göre, günde toplam sekiz saatini sanal iletişim kurarak geçiren gençlerin konuşurken muhatapları ile göz kontağı kuramadıkları ya da gözlerini kaçırdıkları gözlemlenmiştir. İletişimse karşılıklı bir etkileşim sürecidir. Etkili iletişim bireyin kendisini tanımasına, tutumlarının farkında olmasına olanak sağlar.

Bağımlılık kişiye hem ruhsal, hem bedensel olarak zarar verir. Bağımlılığın bedensel zararlarına göz atacak olursak, uzun süre hareketsiz şekilde durmak, teknoloji kullanımına bağlı olarak iskelet ve kas sisteminde hasarlar oluşturur. Duruş bozuklukları ortaya çıkar. Göz ile ilgi problemlere ve dil becerilerinde gerilemeye yol açabilir. Psikolojik zararları ise özellikle çocuklarda ve gençlerde uygun olmayan içerikle karşılaşma riski arttığı gibi empati duygusunun körelmesine, acımasızca yapılan yorumlar sebebi ile kötülüğün sıradanlaşmasına, dikkat eksikliğinin ortaya çıkmasına ve artmasına, tahammül seviyesinin zayıflamasına sebep olabilir. Zamanı yönetme güçlüğü, gerçek hayata karışmaktan korkma, öfke ya da yoksunluk belirtileri gösterme gibi kaygı bozuklukları da yaşanabilir.

Araştırmalar, araba kullanırken mesaj yazmak ve gelen mesaja cevap vermenin alkollü araba kullanmak kadar tehlikeli olduğu ortaya koymuştur. İnsanlar araç kullanırken birkaç işi bir arada yapmaya çalışıyorlar. Hem yola, hem telefonun ekranına baktıkları için dikkatleri dağılıyor ve böylece hem kendi canlarını, hem başkalarının hayatını tehlikeye atmış oluyorlar.

Teknoloji bağımlılığı beyni nasıl etkiliyor?

Nörolojik düzeyde teknolojiyi aşırı derecede kullanmak, uyuşturucu, alkol ve diğer bağımlılık yapan maddeleri kullanmak ile aynı şey olmasa da beyin her iki bağımlılığı da aynı şekilde işler. Kişinin oynadığı oyunda üst seviyeye gelmesi veya resimlerine beğeni alması, beynin dopamin ve diğer iyi hissettiren kimyasalları salgılamasına neden olur. Zamanla kişi bu mutluluk hormonunun etkisini tekrar tekrar yaşamak ister. Bundan dolayı daha fazla beğeni ve oyun oynama isteği doğar.

Farkında değiliz ama teknoloji yüzünden beynimiz tembelleşiyor, daha çok unutuyoruz. Düşünme, sorgulama, araştırma gibi beyni besleyen yetilerimiz zamanla köreliyor. Son zamanlarda, ne sorulursa sorulsun, özellikle gençler ve çocuklar sorunun cevabını bilgisayarda arar oldular. Bu durum özellikle beyni gelişmekte olan çocukların düşünce gücünü ve öğrenme kapasitesini azaltmaktadır. Beyin çalışmazsa, bir süre sonra düşünce fonksiyonu yavaşlar ve unutkanlıklar kaçınılmaz olur.

Aşırı internet ve cep telefonu kullanımı sebebiyle aile içi ilişkilerde sorunlar yaşandığını görüyoruz. Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına gereken ilgiyi göstermemeleri, telefonda çok fazla vakit geçirmeleri, aslî görevlerini ihmâl etmeleri sonucu aile içinde huzursuzluklar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ailesinin ve kendi yaşamından çaldığı zamanın değerini ancak sağlığını yitirdiği veya ailesini kaybettiğinde fark ediyor kişi.

Giden geri gelmiyor; bunun için zamanın, sağlığın ve sevdiklerinizin kıymetini bilin!