Danny Ryan Kimdir?

Danny Ryan, Ethereum Vakfı’nda ETH2 araştırmacısıdır.

Danny Ryan, Ethereum Vakfı’nda ETH2 araştırmacısıdır. Proof of Stake, sharding ve blokzincir ile ilgili diğer araştırmalara odaklanmıştır.

Danny Ryan Hayatı

Danny Ryan, Ethereum Vakfı’nda araştırmacı ve Ethereum 2.0’ın kullanıma sunulması için baş koordinatör olarak çalışmaktadır. Proof of Stake, sharding ve blokzincir ağları ile ilgili diğer araştırmaları yürütmektedir.

Ryan, üniversitedeyken Bitcoin’i öğrenmiştir, ancak bu onda uzun süreli bir ilgi uyandıramamıştır. Ethereum tamamen başka bir konu olduğu için 2016’da DAO lansmanına kadar projeye tam olarak bağlı olmamasına rağmen, lansmanından önce bunu öğrenmiştir.

O sırada serbest geliştirici olarak çalışırken, birkaç kamu deposuna kod yazmıştır. Tam zamanlı olarak Ethereum’a odaklanmadan ve Ethereum Vakfı tarafından işe alınmadan önce bir New Orleans buluşma grubu kurmuştur.

Ryan, 2020 yılının başında Ethereum 2.0’ın bitmeden piyasaya sürüleceğini açıkça belirtmişti. Onun vesayeti altında, çeşitli müşteriler kademeli olarak hazır olduklarının sinyallerini verirken, ilerleme istikrarlıydı. Birden çok test ağı yayınlandı ve denetimler büyük sorunlar olmadan tamamlandı.

Ethereum 2.0 çabasının temsilcisi olarak Ryan, geliştiricileri hızlı bir lansman için koordine etmede ve zorlamada etkili bir role sahipti. Yine de, işi yapan geliştiricilerle ilgi odağını paylaşmaktan asla geri kalmadı.

Bazı test ağları, katılım ve istemci hatalarıyla ilgili oldukça önemli sorunlar gösterdi. Ryan, soruşturma çabalarına liderlik etmekte ve sorunlara dürüst bir genel bakış getirmekte hızlıydı. ETH2 geliştiricilerinin çabaları nihayetinde başarılı oldu: Ethereum 2.0, 1 Aralık 2020’de sorunsuz bir şekilde piyasaya sürüldü.

Başarılı Ethereum 2.0 lansmanı, yıllarca süren çalışmanın doruk noktası olsa da, hala sadece bir ara kilometre taşıdır. Önümüzdeki yıl, en son parçalama teknolojisini uygulaması ve mevcut Ethereum blokzincirinden hisse ispatına geçiş için çalışması gereken Ethereum 2.0 geliştiricileri için gerçek bir sınav olacaktır.

Danny Ryan, topluluğun denetimi altında bu çabalara öncülük etmeye devam edecektir. Ethereum 2.0 geliştirmesindeki birçok gecikme, vakfın 2021’de çalışan bir parçalama uygulaması yayınlama planlarına şüphe uyandırdı.

Başarılı bir 2020’nin ardından Ryan ve ETH2 geliştirme topluluğu, çalışmalarına devam etme ve belki de Ethereum topluluğunun beklentilerini aşma şansına sahiptir.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Mobbing

Mobbing için bilgi mi arıyorsunuz? Mobbing makalesine göz atın ve Mobbing hakkında daha fazla bilgi edinin

“Kişiyi delirtip dama çıkartıyorlar, sonra da ‘Deli dama çıktı’ diye insanları topluyorlar”. Bir başkasının hayatı ile oynamak, bazıları için ne kadar da basit! Bazen mobbinge uğrayan kişiler, yaşadıkları olayları kaldıramayarak intihar edebiliyorlar…

MOBBİNG, belki birçoğumuzun kelime olarak aşina olsa da içeriği hakkında fazla bilgi sahibi olmadığı, günlük yaşamın hemen hemen her yerinde karşımıza çıkan, aslında bize pek de yabancı olmayan, kişiye kendini kötü hissettiren, “güçlünün zayıfa, zalimin mazluma uyguladığı kötü davranışlar bütünü” olarak açıklanabilen bir kavram.

İnsan robot değildir. Duyguları olan bir varlıktır. Fiziksel ve psikolojik açıdan sağlıklı, başarılı ve mutlu olabilmesi için moral ve motivasyonunun yüksek olması gerekir. Bu sadece kişinin kendisi ile ilgili değil, çevrenin kişiye yaklaşımı ve davranışı ile de alâkalıdır. Eğer çalıştığınız ortamda aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya gizli veya açık mobbing uygulanıyorsa, bu kamu kurumu, özel sektör, vakıf, dernek fark etmez, içinde bulunduğunuz kurum veya bölümlerin başarılı olması pek mümkün görünmüyor. Çünkü mobbing denen hastalıklı yapı, bir kişiden başlasa bile denize attığımız taşın dalga etkisi gibi tüm kurumu kapsama alanına alıyor.

Dışarıdan bakılınca her şeyin tıkır tıkır gittiğini düşündüğünüz kurumda verim düşmüş, insanlar mutsuz ve isteksiz, sabah uykudan uyanmak istemiyor, işe gelmek istemiyor, ayakları geri geri gidiyor, gösterdiği çaba ve özverinin değerinin olmadığını hissediyorsa, burada başarı yoktur, huzur da yoktur.

İngilizceden dilimize geçen mobbing, “mob” kökünden gelmektedir. “Şiddet uygulayan çete” anlamındadır. Bir eylem biçimi olarak mobbing sözcüğü ise “psikolojik şiddet, rahatsız etme, sıkıntı verme, topluca saldırma” anlamına gelmektedir.

Mobbing nedir?

Basit ve anlaşılır şekliyle, “işyerinde uygulanan zorbalık, duygusal taciz ya da yıldırma” olarak adlandırabiliriz mobbingi. Psikolojik taciz, daha yaygın bilinen adı ile mobbing, “işyerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, sistematik biçimde devam eden yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, meslekî durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür”.

Uzun süre psikolojik tacize maruz kalan kişilerde depresyon, panik atak, anksiyete bozuklukları, somatizasyon gibi ciddî psikolojik problemlerin yaşanmasına sebep olmakla birlikte, intihar ile sonuçlanan birçok vakaya da şahit olmaktayız.

İşyerinde psikolojik taciz yöntemleri

Yapılan araştırmalara göre, işyerlerinde en sık rastlanan başlıca taciz yöntemleri şunlardır: Kişiyi yok sayma, görmezden gelme, meslekî ya da kişisel yönden yapılan iğneleme, aşağılama, küçük düşürme, olumsuz eleştiriler, aşırı iş yükleme ya da iş vermeme, meslekî yükselmenin engellenmesi, fiziksel şiddet ve cinsel taciz.

İşyerinde tacizlerle karşılaşan kişilerde çeşitli psikopatolojik (kaygı, endişe, sinirlilik, üzüntü hâli, çeşitli korkular, kişinin kafasından atamadığı saplantılı düşünceler, uyku bozuklukları, uykuda kâbuslar, bellek ve odaklanma bozuklukları, toplumsal ilişkilerden kaçınma, içine kapanma, paranoya, değişken ruh hâli, çaresizlik, özgüven düşüklüğü, kendini suçlama, kararsızlık, intihar davranışı), psikosomatik (hipertansiyon, vücut ağrıları, bitkinlik, astım atakları, çarpıntı, koroner kalp hastalıkları, mide ve bağırsak sorunları, saç dökülmesi, baş ağrısı, aşırı kilo alma veya verme) ve davranışsal (kendisine/çevreye yönelik saldırgan davranışlar, yeme bozuklukları, alkol veya madde bağımlılığı, cinsel işlev bozuklukları) sorunlar ortaya çıkabilir. Mağdur, taciz uygulayan kişiye karşı birtakım savunma stratejileri geliştirmeye başlar. Kendini bir şekilde korumaya alması gerektiğini düşünür. Aklına ilk gelen şey hastalık izni kullanmak, işe geç gelmeye veya gelmemeye başlamaktır. Doktora başvurma sıklığı artar ve devamsızlık sonucu çalışma ortamının düzeni ve verimlilik kalitesi bozulmaktadır. Burada işverene veya kurumun yöneticisine büyük iş düşmektedir.

Öncelikle yönetici, müdür, işveren şu özelliklere sahip olmalıdır: Adil ve güvenilir olmak (adalet duygusu kişiyi haramdan ve yanlıştan korur), çalışkan olmak, çalışanların çabasını takdir etmek, yeni işe başlayanlara yol gösterici olmak, tutarlı olmak, astları için örnek davranışlar sergilemek, öneri ve eleştirilere açık olmak, eleştirel bir bakış açısına sahip olmak, açık ve şeffaf olmak, çevresine yeterli ve dürüst geri bildirimler sağlamak, meselelere “ben” değil “biz” cephesinden bakabilmek, kendini çalışanların yerine koymak, çalışanlar arasında ayrımcılık yapmamak, çalışanların motivasyonunu önemsemek, çalışanlara değer vermek ve bunu hissettirmek, çalışanlarının haklarını korumak, başkalarının şahsî işlerinde çalışanları çalıştırmamak, çalışanlardan biriyle diğerleri hakkında dedikodu yapmamak ve çalışanlarını dinlemek.

Yol arkadaşlığı önemli. İşyerinde insanlar ailelerinden ziyade, birlikte çalıştıkları iş arkadaşları ile vakit geçiriyorlar. İş yerinin huzurlu bir ortam olması, yapılan çalışmalardan verim alınması, insanların ruhsal ve fiziksel sağlıklarının yerinde olması için yöneticiye çok iş düşüyor.

Mağdurun ailesine olan muhtemel etkileri

İşyerlerinde yaşanan psikolojik taciz süreci, kişinin sadece işyerindeki huzur ve verimliliğini olumsuz etkilemez; kişinin özel yaşamı üzerinde de bunun olumsuz etkilerinden bahsedilir. Mağdurun işyerinde yaşadığı sorunlar, karı-koca ve ebeveyn-çocuk ilişkilerini, hatta çocukların psikolojik gelişimlerini de olumsuz etkilemektedir.

Çalışanların aldıkları ücretin yetersiz oluşunun yanında işini her an kaybetme korkusunu yaşaması, belirsizlik ve kişinin üzerinde yeterince strese yol açmaktadır. Bu psikoloji içerisine çalışan kişinin ailevî sorunlarının da eklenmesi, durumun oldukça gerginleşeceği ve sağlıklı düşünememe riski ile karşı karşıya kalınabileceği bir zemine yol açabilir. Çünkü işyerinde yaşanan olumsuzlukların eve yansıması kaçınılmazdır.

Mobbingin davranışsal belirtileri şunlardır: İşyerinde kişiye ait eşyaların kaybolması ve yerine konulmaması, ofise girdiğinde konuşmanın kesilmesi, bireyin dış görünüşü veya giyim tarzıyla alay edilmesi, işle ilgili önemli gelişmeler ve haberlerin dışında bırakılması (yapılacak toplantıdan veya bir yenilikten haberinin olmaması), önerilerinin reddedilmesi, kendisinden daha alt düzeydeki görevlerde çalışanlardan bile daha düşük ücret alması, diğerleri tarafından sürekli eleştirilip küçümsenmesi, sözlü veya yazılı soru ve taleplerine yanıt alamaması, şirketin özel kutlamaları veya diğer sosyal etkinliklerine kasıtlı olarak çağrılmaması.

Mobbingin fizyolojik belirtileri ise şunlardır: Beyinle ilgili (sıkıntı, panik atak, depresyon, yarım baş ağrısı, baş dönmesi, hafıza kaybı, dikkat toplayamama, uykusuzluk), deriyle ilgili (kaşınma, kızarma, pullanma veya döküntü gibi deri hastalıkları), gözlerle ilgili (ansızın göz kararması, görmede bulanıklık), boyun ve sırtla ilgili (boyun kaslarında ve sırtta ağrı), kalple ilgili (hızlı ve düzensiz çarpıntılar, kalp krizi), eklemlerle ilgili (titreme, terleme, bacaklarda halsizlik hissetme, kas ağrıları), sindirim sistemiyle ilgili (yanma, ekşime, hazım zorluğu gibi mide rahatsızlıkları, ülser), solunum sistemiyle ilgili (nefessiz kalma, nefes alamama gibi solunum sorunları), bağışıklık sistemiyle ilgili (organizmanın savunma yapılarında zayıflama, hastalıklara çok çabuk yakalanabilme) problemler.

Mobbing, kültür farkı gözetmeksizin tüm işyerlerinde ortaya çıkabilen bir olgudur. Herkes potansiyel bir mobbing mağdurudur. İşyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz süreci içerisinde üç tip rol ayırt edilir: Mobbing uygulayanlar (saldırganlar, tacizciler), mobbing mağdurları (kurbanlar) ve mobbing izleyicileri. Çalışma yaşamında herkes bu rollerden birini oynamaya adaydır.

Mobbingin ekonomik sonuçları şunlardır: Ruhsal ve fiziksel sağlığın iyileştirilmesi amacıyla yapılan tedavi harcamaları, işin yitirilmesi sonucunda düzenli gelirin kaybı.

Mobbing durumunda karşılaşılan sosyal sonuçlarsa şunlardır: Sosyal imajın zedelenmesi, depresif davranışları nedeniyle arkadaşlar tarafından terk edilmek, meslekî kimliği yitirmek, aile içinde de zamanla “başarısız, elindeki iş imkânını kaçırmış bir birey” olarak algılanmak.

Mobbing uygulayan kişilerin kişilik özelliklerine baktığımız zaman, aşırı denetleyici ve sinirli bir yapıya sahip oldukları gözlemlenmektedir. Bu tiplerde daima güçlü olma isteği vardır; yaşadıkları korku ve güvensizlik duygusunu gizlemek için bir başkasına çamur atma eylemine gidebilirler. Kendi kusurlarını örtmek için bir kurban arayışı içindedirler. Başkasının kusurunu gün yüzüne çıkarınca kendi karanlık taraflarını gizlediklerini düşünüyor ya da bu şekilde yaparak kendi eksiklikleri ile yüzleşmemiş veya yok saymış oluyorlar.

Ayrıca bu tipler sadist kişiliğe sahiptirler. Bir başkasına eziyet etmekten haz duyarlar, genelde çalışkan kişilerdir. Yaptıkları her işi çevrelerine övgü ve abartı ile anlatırlar. Başkalarının yaptığı işi ise küçümser, sürekli yaptıkları işin çokluğundan ve zorluğundan bahsederler. Bunlar gibi hastalıklı düşünce yapısına sahip kişiler, bir diğerinin hayatını mahvediyorlar.

“Kişiyi delirtip dama çıkartıyorlar, sonra da ‘Deli dama çıktı’ diye insanları topluyorlar”. Bir başkasının hayatı ile oynamak, bazıları için ne kadar da basit! Bazen mobbinge uğrayan kişiler, yaşadıkları olayları kaldıramayarak intihar edebiliyorlar. Burada asıl amaç ölmek değil, içinde bulundukları kötü durumdan bir kurtuluş, bir kaçış bulmak düşüncesidir.

Psikolojide bir deyim vardır; “Hiçbir zaman bize gerçek hastalar gelmez, gerçek hastaların hasta ettikleri gelir”. Günlük hayatta karşılaştığım vakalardan da gözlemlediğim ve doğruluğuna inandığım bir sözdür bu. Şu kısa hayatta kimsenin sırtına yük, gözüne yaş olmayın. Çünkü kimsenin hayatı kolay değil.

Sağlıklı, huzur dolu günler dilerim.

Yalnızlaşan Toplum Psikolojisi

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Yalnızlaşan Toplum Psikolojisi makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

Psikiyatrist Victor Frankl’in bir gece geç vakitte telefonu çalar, telefonun karşı tarafındaki ses, hayatına son vereceğini ama biraz konuşmak istediğini söyler. Frankl uzunca bir süre dinler karşıdakini…

YALNIZLIK her insanın zaman zaman yaşadığı bir duygudur. Plandemi ile birlikte insanlar daha çok yalnızlığa itildi ve yalnızlaştırıldılar. Öyle ki, aynı evin içindeki ayrı ayrı odalarda yaşam sürer olduk. Daha önce özel günlerde bir araya gelen insanlar, düğün, bayram, cenaze, doğum günü gibi etkinlikleri artık dijital ortamda yapmaya başladılar. Kız isteme merasimi veya tez savunması dahi…

İlk başlarda teknolojinin nimetleri kolaylıkmış gibi düşünülse de, duygu eksik olduğu için, insan, yaptığı işten zevk almamaya başlıyor. Çünkü hep birlikte olmanın verdiği huzur, paylaşmanın, sarılmanın, içilen bir çayın, paylaşılan mutluluğun veya hüznün hissettirdiği “duygu” eksik. Yalnızlaşmaya doğru giden insan canlısının arasına mesafeler ve kurallar girdi, böylece daha da yalnızlaştırıldı.

Sosyal açıdan bakıldığında, insan paylaşmaya, birlikte yaşamaya ve birlikte bir şeyler yapmaya eğilimli bir varlıktır. Farabî’ye göre “insan, başka insanın yardımı olmadan, yalnızlık içinde bütün mükemmelliklere erişemez; insan, diğer insanlarla komşuluğa ve birliğe gerek duyar”. Farabî bu düşüncesiyle insan canlısı için birlik ve beraberliğin önemine vurgu yapmıştır.

Önceleri “komşuluk” diye bir kavram vardı; insanlar birbirlerinin dert ve mutluluklarını sahiplenirlerdi. Anlatıp rahatlarlardı. Sorunlar hemen çözülmese de paylaşmanın ferahlığı olurdu. Şimdilerde ise insanlar yan komşularını tanımıyor, selâm vermek, hatta karşılaşmaktan imtina ediyorlar. Hâlbuki insanın beklediği bir güler yüz, bir tatlı dil. Bunda bile cimrileşti insanoğlu.

İnsan, fıtrat olarak paylaşmaya eğilimli bir varlıktır. Sevinçleri kadar üzüntülerini de paylaşmak ister. Paylaşıldığında sevinç artarken üzüntü azalır. İnsan dara düştüğünde bir başkasından destek alır, onun telkinleriyle teselli bulur ve hayata daha olumlu bakmaya başlar; bu paylaşım, ona yalnız olmadığını hissettirir. Günümüzde insan bunu yapamadığı ve sorununu paylaşacak, kendisine yol gösterecek birini bulamadığı için bir kerede olsa herhangi bir psikoloğun kapısını çalıyor. Bu durum insanlara destek olmak açısından bizim için iyi bir durum olsa da yalnızlıklarına şahit olmak üzücü.

Örneğin geçtiğimiz günlerde, kapısının önünde oturan bir teyzenin yanından geçerken dönüp hatırını sordum ve şaşırdığını gördüm. “Acaba dediğimi mi anlamadı?” diye düşünürken, yüzünde hem bir şaşkınlık, hem de mutluluk ifadesi belirdi. Kocaman gülümseyerek, “İyiyim, sen nasılsın?” diye karşılık verdi.

“Elhamdülillah, Müslümanız” diyoruz ama Müslüman gibi yaşamıyoruz. Selâm vermenin sünnet olduğunu bilip uygulamadığımız gibi… O teyze, biri tarafından fark edildiği ve hatırı sorulduğu için mutlu oldu. Ben de onun yüzü güldüğü için mutlu oldum. Özellikle yaşlılar, kendilerini çok yalnız hissediyorlar. “Artık işe yaramadığım için arayıp soranım yok” diye düşünüyorlar. Oysa yalnızlık sadece bizim değil, dünyanın yaşamış olduğu bir sorundur. Plandemi sürecinde, hızlı küresel dijitalleşme sonucunda özellikle gençlerin ve yaşlıların ciddî bir yalnızlık sorunu yaşadıkları bilinmektedir. Hatta bu konu ile ilgili 2018 yılında İngiltere’de ve 2021 yılında da Japonya’da birer “Yalnızlık Bakanlığı” kurulmuştur.

“Psikolojik açıdan yalnızlığın tanımı nedir?” diye bakacak olursak, insanın temel psikolojik ihtiyaçları olan bağlanma, bağlılık, aidiyet, birliktelik ve yakınlık gibi hisleri kimseye karşı hissedememe durumu olduğunu söyleyebiliriz. Yani insanın, çevresinde bunları yaşayacağı kimsenin olmadığı hissine kapılmasıdır. Bu hisse eşlik eden düşünme biçimi, “Ben değerli ve sevilmeye lâyık biri değilim” gibi, diğer insanlardan kendini aşağı ve zayıf görme gibi düşüncesinin eşlik ettiği bir duygu biçimidir.

Yalnızlık çeşitleri nelerdir?

Engin Geçtan, “İnsan Olmak” kitabında yalnızlığı şu şekilde sınıflandırmıştır:

“Kişi, kendini toplumdan soyutlaştırarak yalnızlaşır. Tek başına yaşayan insanlar yalnızlık hissederler.

Çevre tarafından dışlanma nedeni ile yalnızlık, çevre ile olan ilişkileri asgarî düzeye indirerek yalnızlık…

Gerçek yalnızlık, kişinin kendisini anlaşılmamış hissetmesi ve kimsesiz olduğunu düşünmesidir. Geçici olan yalnızlık, kişinin kendi seçimi ve kendi isteği ile yapıcı ve üretici anlamdaki olumlu olan yalnızlık çeşididir…”

Sağlıklı yalnızlık nedir?

Kişinin kendi isteğiyle, geçici ve bir şeyler üretmek için bir süreliğine inzivaya çekilmesidir sağlıklı yalnızlık. Bu sürecin kişiye yapıcı üretkenlik kazandırdığı bir gerçektir. Bazen insan kendisi ile baş başa kalmak, hesaplaşmak ister. Kitap okumak ve yazmak için yalnız kalma isteği, resim yapan ressamın yalnızlığı veya itikâfa çekilen, dua eden insanın yalnızlığı huzur verir. Bunlar insana fayda sağlayan, yapıcı ve huzur veren istisnai durumlardır.

Tekrar yalnızlığa dönecek olursak… Yalnızlık, muhabbeti öldürür. Etrafında başarısını, mutluluğunu paylaşacak kimsesinin olmaması, insanı bir yerde duygusuz biri hâline getirir. Normal bir insanın haz duyduğu şeyler, o kişiye anlamsız ve basit gelir. Bunlar kişinin sağlıklı bir hayat sürmesine engel olduğu gibi, kişiyi bunalıma sürükleyip dönülmez hatalar yapmasına sebep olur. Aile içerisinde bencilce davranışların ve “Ben böyle istiyorum” veya “Benim seçimlerim” gibi bencilce düşüncelerin sonucu, bu kişilerde yalnızlığa mahkûmiyet oluşturur. Kendi elleri ile sonlarını hazırlamış olur bu kişiler. Bu kişilerde iç görü olmadığı için, yine karşı tarafı suçlayarak yalnızlıkları ile yaşamaya devam ederler.

Sosyal destek, psikolojide önemli bir kavramdır. Sosyal desteği, “Bireyin zor durumda olduğu veya başa çıkamadığı bir stres hâlinde çevresindeki insanların ona yardımcı olması” şeklinde tanımlayabiliriz. Bu bize yalnız olmadığımızı, önemsendiğimizi, sevildiğimizi, saygı duyulduğumuzu ve diğerleri ile aramızda bir bağ olduğunu hissettirir. Dinimiz, insanları biriliğe ve beraberliğe teşvik ediyor ve bizlere “sıla-i rahim” dediğimiz akrabalık ve dostluk ilişkilerini emrediyor. Bunlar insanı yalnızlılıktan uzaklaştıran, birlik ve beraberliğe götüren, kişiye iyi gelen davranış ve duygulardır.

Yalnızlık duygusundan kaçışta insanların sığındığı alanlar

Sağlıksız ilişkilere girmek veya bunu sürdürmek: Kronik yalnızlık çekenler normalde ilişki kurmak istemeyecekleri kişilerle iletişimde kalabiliyorlar. Kişide yalnızlık duygusu şiddetli olduğu zaman, ikili ilişkilerde, hiç düşünmeden, karşısındaki kişi ile uyumlu bir birlikteliği olup olmayacağı konusunda sorgulama olmaksızın ve de düzgün, güvenilir, sorumluluklarının bilincinde ve farkında olup olmadığına bakmadan, karşısına çıkan kişi ile temelsiz, sevgi ve saygının olmadığı bir birlikteliğe doğru yol alabilirler. Terk edilme ve tekrar yalnız kalma korkusuyla, istemeseler dahi kendilerine sunulan her şeye “Evet” demek zorunda hissederler. Aradan bir süre geçtikten sonra kendilerine mutluluk vermeyen, tek taraflı fedakârlık ile giden bu ilişki, artık onlar için dayanılmaz olur. Bir taraftan yalnız kalmaktan korktuğu için ayrılamaz, diğer taraftan mutsuz hayatına devam eder.

Maddeye sığınmak: Yalnızlık duygusundan kaçış veya bu duyguyu bastırmak için insanlar, zaman zaman alkol veya bağımlılık yapan diğer maddelere sığınıyorlar. Acıyı daha az hissetmenin yolunun uyuşmak olduğunu düşünüyorlar. Maddenin tesirinden kurtulunca gerçekle tekrar baş başa kalıyorlar. Madde kullanımının hem maddî, hem manevî bakımdan ağır sonuçları oluyor ve bununla zaman içerisinde karşılaşıyorlar. Bazen de durum içinden çıkılmaz bir hâl almaya başlayınca psikolojik destek almaya geliyorlar. İçinde bulundukları çıkmazdan kurtulmak istedikleri ve çaba gösterdikleri zaman çok güzel ve olumlu sonuçlar alıyoruz. Burada niyet ve istekli olmak önemli. “Madde kullanmaya devam edeyim, kafam karışınca da ara sıra psikolojik destek almaya giderim” düşüncesi ile yola çıkanlarla ilerleme olmuyor. Bu tek taraflı kürek çekmeye benziyor ve ne ileri gidebiliyorsunuz, ne geri. Önemli olan, madde kullanımına hiç başlamamak.

Yorucu işler ile zihni ve bedeni meşgul etmek: “Ne kadar çok kendimi yorar veya zihnimi meşgul edersem, içimdeki boşluğu doldurur ve unuturum” düşüncesi ile bu yola başvuruyorlar. Bastırılan duygular, yüzleşilmeyen her duygu, bir süre sonra hem fiziksel, hem psikolojik sorunlar olarak karşınıza çıkıyor. Zihninizi ve bedeninizi yormak yerine psikolojik destek almak, ileride karşılaşacağınız sağlık sorunlarını önleyecektir. Kedisi ile birlikte yaşayan bir danışanım, kedisini kaybettikten sonra bu yalnızlık duygusu ile baş etmenin yolunu, “Kendimi ağır, yorucu işlere verirsem bu duygudan kurtulurum sandım” diyerek açıklıyor örneğin. Çok çalışıyor ve hem bedenen, hem zihnen çok yoruluyor. Sonuç olarak, hem beden, hem de ruh sağlığı ile ilgili sorunlar yaşıyor.

“Yalnızlık, yaşamda bir an/ Hep yeniden başlayan/ Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan/ Kovdukça kovalayan/ Paylaşılmaz.

Bir düşün’de beni sana ayıran/ Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz.” (Özdemir Asaf)

Psikiyatrist Victor Frankl’in bir gece geç vakitte telefonu çalar, telefonun karşı tarafındaki ses, hayatına son vereceğini ama biraz konuşmak istediğini söyler. Frankl uzunca bir süre dinler karşıdakini. Kapatmaya yakın, “Vazgeçtim” der arayan kişi, “Gecenin bu geç saatinde bir insan beni bu kadar süre dinleyebiliyorsa, bu dünyada hâlâ ümit var demektir”. (Victor Frankl, 1967)

Zamanın su gibi akıp geçtiği, mutluluğun, iyiliğin paylaştıkça çoğaldığı şu kısa dünya hayatında her zaman bir ümit ve çıkış yolu vardır.

Akuajenik Ürtiker

Dermatoloji Uygulamaları için bilgi mi arıyorsunuz? Akuajenik Ürtiker makalesine göz atın ve Dermatoloji Uygulamaları hakkında daha fazla bilgi edinin

*1-* Akuajenik ürtiker tam olarak nedir? İnsanlarda neden ve neye bağlı olarak ortaya çıkıyor? Biraz detaylandırabilir misiniz?

Akuajenik ürtiker ilk olarak 1964 yılında tanımlanmıştır.

Nadir görülen fiziksel bir ürtiker tipidir.

Derinin suyla temasıyla şiddetli kaşıntı, kabarıklık ve kızarıklık gelişir.

Bazen deride karıncalanma, yanma ve batmaya neden olabilir.

Nadiren baş ağrısı, solunum sıkıntısı, baş dönmesi ve senkopa neden olabilir.

Semptomlar suyla temastan hemen veya dakikalar sonra gelişir ve suyla temas kesildikten 30-60 dakika sonra kaybolur.

Akuajenik ürtiker gelişiminde suyun ısısının, pH’ının veya psikojenik faktörlerin etkisi yoktur.

Akuajenik ürtiker gelişiminde alkol veya diğer organik çözücüler etkili değildir.

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte derinin suyla teması sonrası derideki yağ bezlerinden salgılanan bazı toksik maddelerin veya antijenlerin deride kaşıntıya neden olan maddelerin (histamin) salınmasına neden olabileceği düşünülmektedir.

*2-)* Dünyada çok fazla görülen bir hastalık mı? Resmi olarak DSÖ veya başka kurumlarca açıklanan veriler var mı? Bu soruya ek olarak ülkemizde de görülüyor mu? Hiç bu konuda vaka bildirildi mi?

Günümüze kadar literatürde 100 olgu tanımlanmıştır.

Kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülür, genellikle ergenlik yaşlarında görülmeye başlar.

Olguların çoğu sporadik olmasına rağmen ailesel olgularda bildirilmiştir.

Bazı sendromlar ile birliktelik bildirilse de bunun rastlantısal olduğu düşünülmektedir. Günümüzde hala hastalıkla ilgili gen tespit edilememiştir.

Literatürde ülkemizden olgular bildirilmiştir.

Özkaya E ve arkadaşları tarafından tiroid kanseri ile birliktelik gösteren bir olgu bildirilmiştir.

*3-)* Kişiye tam olarak akuajenik ürtiker teşhisi nasıl konuluyor? Belli testler mi yapılıyor, teşhis için nasıl bir yol izleniyor?

Hastanın kaşıntı ve kızarıklık şikayetlerinin deriye su temasıyla başlaması ve su temasının kesilmesi ile iyileşmesi oldukça karakteristik ve tanısaldır.

Tanının doğrulanması için deriye su provokasyon testi (su temas testi) uygulanır.

Gövde üst kısım genellikle sırt bölgesine ıslatılmış bezlerle su uygulaması sonrası deride kaşıntılı kızarıklıkların gelişmesi tanıyı doğrular.

Akuajenik ürtikerli hastaların yapılan laboratuar kan testleri normaldir.

*4-)* Sadece deri mi etkileniyor?

Akuajenik ürtiker deride suyun teması sonrası başlayan kaşıntı temas kesildikten sonra geçiyor.

Genellikle herhangi bir sistemik semptom göstermez.

Hastanın laboratuar bulguları normaldir.

Aquajenik ürtikerli hastalar genellikle su içerken sorun yaşamazlar, ancak boğazda gelişen ödeme bağlı yutma güçlüğü ve solunum sıkıntısı gelişen olgular bildirilmiştir.

Suyun uvulada ödeme (uvula; küçük dil) neden olarak yutma güçlüğü oluşturduğu bildirilmiştir.

*5-)* Su içmek bile sıkıntılıysa bu hastalığa sahip kişiler su ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor? Haberde su yerine nar suyu gibi içecekler tüketmek zorunda kalındığı yazıyor. Bu tarz içecekler olumsuz etki yapmıyor mu?

Aquajenik ürtikerli hastalar genellikle su içerken sorun yaşamazlar, ancak boğazda gelişen ödeme bağlı yutma güçlüğü ve solunum sıkıntısı gelişen olgular bildirilmiştir.

*6-)* Yağmur damlalar ile gözyaşı da tepkimelere neden oluyor. Akuajenik ürtikerde bu tarz temaslarda deride nasıl durumlar oluşuyor?

Musluk suyu, damıtılmış su, deniz suyu, yağmur suyu, ter salgısı, tükürük salgısı, ve gözyaşının çok nadirde olsa bazı olgularda akuajenik ürtikere neden olabileceği bildirilmiştir.

Su ve salgıların teması sonrası deride kaşıntı,karıncalanma ve yanma gelişir.

Sıvı teması kesildikten 30-60 dakika sonra şikayetler kaybolur.

Cinsel Danışmanlık Nedir?

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Cinsel Danışmanlık Nedir? makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

Cinsel danışmanlık, cinselliğin işleyişi ve bu işleyişte ortaya çıkan olası sorunların çözümüne
odaklanan teknikleri barındırır.

Cinsellik; cinsel duyguları, düşünceleri ve haz mekanizmalarını içeren, çiftler arasında fiziksel,
duygusal ve psikolojik bir aktarım oluşturan süreçtir. Bu süreç kişiseldir ve kim olduğunuzun
önemli bir parçasıdır.
Kaliteli ve sağlıklı bir ilişki kurabilmek için çiftler cinsellik üzerine konuşabilmeli, birbirlerinin
istek ve arzularını değerlendirerek, belirledikleri sınırlar içerisinde paylaşımda
bulunmalıdırlar. Bu süreç içerisinde kendi baş etme mekanizmaları ile çözüme
ulaşamadıklarında ise bir uzman yardımına başvurmaktan çekinmemelidirler.

Cinsel Danışmanlık ile;
Cinsellik ile ilgili tabuların yıkılmasına yardımcı olabilir.
Çiftlerin cinsellik hakkında konuşabilmesine aracılık edebilir.
Cinsel danışmanlık süreci, problemin kökenine odaklanabilir.
Yaşanılan durumla yüzleşmek için uygun ve güvenli ortamı sağlayabilir.
Çiftler arasındaki iletişimi güçlendirebilir ve aradaki senkronizasyonu arttırabilir.
Çiftin arzuladığı cinsel yaşama engel olan fiziksel ve duygusal zorlukların aşılmasına
yardımcı olabilir.
Başvuru nedeni olan cinsel problemler, bir veya her iki tarafta da yaşanabilmektedir. Bu
durum uzun vadede hem ilişkiye zarar vermekte hem de yaşam kalitesini düşürmektedir.
Çiftler yaşadıkları probleme “ortak sorun” düşüncesi ile yaklaştığı zaman, bir uzman
desteğine başvuru ihtimali artmakta ve çözüme giden yolda pozitif bir destek sistemi
oluşmaktadır.

Cinsel Danışmanlık Hizmeti Gerektiren Bazı Durumlar:
Vajinismus
Erken Boşalma
Performans kaygısı
Pornografi bağımlılığı
Geç boşalma (Anejakülasyon)
Ağrılı Cinsel Birleşme (Disparoni)
Orgazma ulaşamama (Anorgazmi)
Sertleşme problemi (Erektil Disfonksiyon)
Cinsel tercihe özgü yaşam tarzının keşfi
Cinsel istek veya uyarılma ile ilgili endişeler
Travma veya istismar sonrası cinsel zorluklar
Cinsellik ile ilgili kişisel başa çıkma zorlukları
Önemli yaşam olaylarından sonra cinsellik ile yeniden bağlantı kurmak
Cinsel danışmanlık sürecinde uzman, çifti sürece dahil ederek her birinin soruna nasıl katkıda
bulunabileceği konusunda yol gösterir ve çözümler üretmeye çalışır. En kısa tanımıyla bu bir
psiko-eğitim sürecidir..

Çocuk Genel Seçimlerle İlgili Gerçekçi ve Temel Bilgiyi Evde Edinmeli

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Çocuk Genel Seçimlerle İlgili Gerçekçi ve Temel Bilgiyi Evde Edinmeli makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

  • Genel seçimlerle ilgili soru ve görüşleri dikkatle dinlemeli.

İçinde bulunduğumuz genel seçim sürecinde çocukların da gündeminin seçim haberleri olduğuna dikkat çeken uzmanlar sergilediğimiz tutumların çocuklarımızı nasıl etkileyeceğinin atlanmaması gerektiğini söylüyor. Siyasi içeriklere maruz kalmanın yetişkinler için bile stresli olduğunu aktaran Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, çocukların bu durumu anlamlandırabilmesi ve baş etmesinin zor olduğuna vurgu yapıyor. Ancak çocukları, tamamen gündemin dışında tutmanın doğru olmadığını belirten Ergür, “Seçim yapmanın ne demek olduğu örneklerle anlatılmalı. Çocuklarda okul ile başlayan bireysel hakların farkındalığını desteklemek için doğru ve öz bilgiye başvurmak önemli.” şeklinde açıklıyor.

Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, içinde bulunduğumuz genel seçim sürecinde yoğun bir şekilde siyasi içeriklere maruz kalan çocukların nasıl etkilenebileceği ve bu süreci çocuklara nasıl anlatmamız gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu.

  • Çocukların siyasi haber ve içerikleri anlamlandırabilmesi zor bir durum

Son dönemde genel seçimlerle yoğun olan gündemde, sergilediğimiz tutumların çocuklarımızı nasıl etkileyeceğinin atlanmaması gereken önemli bir konu olduğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, “Siyasi haber ve içeriklere maruz kalmak biz yetişkinler için bile stres veren bir durumken, çocukların bu durumu anlamlandırabilmesi ve baş etmesi zordur. Bu sebeple biz yetişkinlerin kendi gündemimizin yanı sıra çocuklarımızın duygularını fark etmemiz ve onları bu süreçten korumamız gerekir. Bu alanda atacağımız ilk adım sürekli haberlere maruz kalmamak olmalı. Gündemi takip ederken yanıltıcı içerikten uzak kalmak ve belirli aralıklarla gerçekçi kaynaklardan bilgi almak sağlıklı olacaktır.” dedi.

  • Gerçekçi ve temel bilgiyi evde edinmeleri önemli

Özellikle okul çağı çocuklarını, tamamen gündemin dışında tutmanın gerçekçi bir tutum olmayacağını kaydeden Ergür, “Çocuklarımız evde şahit olmasa da okulda bu konu ile karşılaşacak ve maruz kaldığı bilginin içeriğini kontrol etme şansımız olmayacak. Bu sebeple durumla ilgili gerçekçi ve temel bilgiyi evde edinmek her konuda olduğu gibi genel seçimlerle ilgili de koruyucu olacaktır. Çocuklarımızın genel seçimlerle ilgili konulardaki soru ve görüşlerini dikkatle dinlemeli ve yanıtsız bırakmamalıyız. Vereceğimiz yanıtlar elbette çocuğumuzun yaş ve gelişimine uygun olmalı.” uyarısında bulundu.

  • Küçük çocuklara basit örneklerle seçim anlatılmalı

Çok küçük yaştaki çocuğa detaylı bilgi vermek yerine oyunlar ya da çizgi filmlerden yararlanarak seçim yapmanın anlamının öğretilebileceğini belirten Ergür, “Mesela, okul öncesi dönemdeki çocuğa seçim yapmanın ne demek olduğunu anlatmak için hangi oyuncağıyla oynayacağı, hangi renk boya kalemini kullanacağı gibi kendi seçimleri üzerinden örnekler verebiliriz. Çocuklarda okul öncesi eğitimin başlamasıyla beraber sahip olunan bireysel hakların farkındalığı gelişmeye başlar, okul ile başlayan bu gelişmeyi desteklemek için doğru ve öz bilgiye başvurmak önemli.” şeklinde konuştu.

  • Verilen kararların seçim olduğu ve alternatiflerin bulunduğu anlatılmalı

Okul dönemindeki çocuklarla da sınıf başkanlığı seçimleriyle örneklendirerek seçimin, birlikte karar vermek anlamına geldiğini paylaşmak gerektiğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Eda Ergür, “Seçimler, okulda olduğu gibi her bireyin bireysel kararının bir araya gelmesi sonucu, çoğunluğun oylarıyla seçilenin uygulanması olarak tanımlanabilir. Günlük hayattan örneklerle durup düşündükten sonra vermiş olduğumuz kararın bir seçim olduğu ve farklı alternatiflerin olduğunu vurgulamak uygun olacaktır.” ifadelerini kullandı.

  • Çocukların görüşleri dinlenmeli ve eleştirel düşünmeye yönlendirilmeliler

Çocukların gündemle ilgili sorularının bize konu hakkında ne kadar bilgiye sahip oldukları hakkında ipucu vereceğini aktaran Ergür, “Sorularını yanıtlamadan önce ne bildiklerini tam olarak anlamamız, edindikleri uygun olmayan bilgileri düzeltme fırsatı sunar. Çocuklar siyasi gündem hakkında kendi görüşlerini paylaştığında, onları önemseyerek dinlemeli, dikkate almalı ve onları eleştirel düşünmeye, araştırmaya yönlendirmeliyiz. Bir fikir sahibi olmak önemli ve bu fikri sağlam temellerle destekleyebiliyor olma becerisini çocuklarımıza küçük yaşta muhakeme fırsatı vererek kazandırmayı hedefleyebiliriz.” dedi.

  • Çocuklar belirsizlikle baş etmekte zorlanır

Vurgulanması gereken becerinin karar vermek için konu hakkında bilgi edinme ve düşünme kazanımı olduğunu söyleyen Ergür, sözlerini şöyle tamamladı:

“Çocuklar konuşulmayan ya da kendilerinden gizlenenlerden kaygılanırlar. Güçlü algılara sahip olan çocuklar belirsizlikle baş etmekte zorlanır. Bu sebeple çocuklarımızla gündemimizdeki her konu hakkında konuşabiliriz. Bunu yaparken çocuğumuzun yaş ve gelişim düzeyine dikkat etmek ve aklına takılanlar hakkında sorularını sorması için cesaretlendirmek oldukça faydalı olacaktır.”

Bu Yüzyılın Görmezden Gelinen Salgını: Dijital Demans

Nörolojik Hastalıklar için bilgi mi arıyorsunuz? Bu Yüzyılın Görmezden Gelinen Salgını: Dijital Demans makalesine göz atın ve Nörolojik Hastalıklar hakkında daha fazla bilgi edinin

Hepimiz dijital bunama durumundayız.

2012 yılında Alman sinirbilimci Manfred Spitzer bilişsel yeteneklerin bozulmasına neden olan dijital teknolojinin aşırı kullanımını tanımlamak için ‘Dijital Demans’ terimini türetti. Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, “Dijital demans, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgınıdır ve bu da gelecek nesillerimizi etkilemektedir.” diyor. Hepimizin, temel günlük görevleri bile tamamlayamayacak kadar dikkatimizin dağıldığı dijital bunama durumunda olduğuna dikkat çeken Şalçini, dijital demansın belirtilerini de sosyal izolasyon, hareket eksikliği, öfke, kısa süreli hafıza kaybı ve gelişimsel gecikmeler olarak sıralıyor.

Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, günümüz pandemisi olarak nitelendirdiği ‘Dijital Demans’ hakkında bilgi verdi.

İnsanlar zihinsel aktiviteleri makinelerin yapmasına izin veriyor

‘Dijital demans’ın 2012 yılında Alman sinirbilimci Manfred Spitzer tarafından bilişsel yeteneklerin bozulmasına neden olan dijital teknolojinin aşırı kullanımını tanımlamak için türettiği bir terim olduğunu belirterek sözlerine başlayan Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, dijital demansın bireylerin elektronik cihazlarda aşırı miktarda zaman geçirdiklerinde geliştiğini söyledi.

Spitzer’e göre insanların teknolojik cihazlar sayesinde, telefon numaraları, şifreler ve diğer bilgileri cihazlara depolayarak zihinsel aktivitelerini makinelerin yapmasına izin verdiklerini kaydeden Şalçini, “Bunun sonucunda gençler ve özellikle ergenlerin bilişsel yeteneklerinde bir düşüş görülmektedir. Dijital çağda büyüyen çocukların bilişsel sorunlar ve dikkat sorunları geliştirdiğini, ayrıca hafıza, organizasyon, muhakeme, problem çözme ve yüz yüze sosyal iletişimde sorunlar yaşadıklarını gösteriyor.” açıklamasında bulundu.

“Dijital demans”, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgını

Özellikle COVID-19 salgınının bizi eve hapsederek teknolojiye yönelik bağımızın artmasına neden olduğunu vurgulayan Şalçini, “Değişen dünyada uzaktan eğitim ve online iş imkanları arttı. Ayrıca son zamanlarda yapay zekanın baş döndürücü hızla artması teknolojiye bağımlılığımızı artırmakta ve dijital demans salgınının etkilerini hızlandırmaktadır. Dijital demans, bu yüzyılın görmezden gelinen bir salgınıdır ve bu da gelecek nesillerimizi etkilemektedir.” dedi.

Hepimiz dijital bunama durumundayız

“Bugün hepimiz, temel günlük görevleri bile tamamlayamayacak kadar dikkatimizin dağıldığı dijital bunama durumundayız.” ifadelerini kullanan Şalçini, “Başta Alzheimer hastalığı olmak üzere bunama yelpazesindeki hastalıklar yaşla birlikte artarken, dijital demans gelişen beyinleri olan çocukları bile etkileyebiliyor. Elektronik cihazların genç yaşta aşırı kullanımı, doktorlar ve psikologlar için artan bir endişe kaynağıdır. Sosyal izolasyon, hareket eksikliği, öfke, kısa süreli hafıza kaybı, gelişimsel gecikmeler dijital demansın belirtilerinden bazılarıdır.” diyerek dijital demansın etkilerine dikkat çekti.

Okumak için basılı medyaya teşvik edilmeli

Günümüzde okullarda bile kaçınılmaz olarak teknoloji kullanımının giderek arttığını kaydeden Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Celal Şalçini, “Gelecek nesillere teknolojiyi akıllıca kullanmayı öğretmek gerekiyor. Çalışmalar basılı materyalleri okumanın, okuduğunu anlamayı artırdığını gösteriyor. Bu sebeple okumak için tablet ve akıllı telefon yerine dergi, çizgi roman, gazete gibi basılı medyanın daha fazla kullanılması teşvik edilmeli.” önerisinde bulundu.

Değişim bizimle başlar

Beyni aktif ve sağlıklı tutmak için oyun oynama ve egzersiz yapmanın son derece önemli olduğunun bilindiğine dikkat çeken Şalçini sözlerini şöyle tamamladı:

“Açık hava sporları oynamak gerçek zamanlı problem çözmeyi teşvik eder. Çocukların teknolojik cihazlarda sadece dikkat artırıcı ve reaksiyon zamanı temelli oyunlar yerine en azından düşünmeye ve problem çözmeye izin veren satranç, scrabble, yapboz gibi oyunları oynamaları teşvik edilmeli. Ayrıca çocuklar ebeveynlerinin aynasıdır, gördüğünü uygular, duyduğunu değil. Değişim bizimle başlar.”

Tükenmişlik ile nasıl baş edilir?

Tükenmişlik Sendromu günümüzde oldukça yaygınlaşmış olup bireyin iş hayatında yaşadığı zorluklar karşısında işlevselliğini bozması ve duygu durumuna olan negatif yönde etkisiyle karakterize bir problemdir. Bu makalemde Tükenmişlik Sendromu’ nun tanımını, belirtilerini ve önerimi sizlerle paylaştım. Keyifli okumalar!

TÜKENMİŞLİK İLE NASIL BAŞ EDİLİR?

Tükenmişlik sendromu, Freudenberger tarafından ortaya atılmış olup ilk olarak gönüllü sağlık personellerinde görülmekle birlikte bireyin iş hayatında duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı boyutları ile karakterize bir stres türü olarak tanımlanabilir.

Modern çağda yaygınlaşmış bu sendrom sabahları dinlenememiş uyanmak, çalışmaya karşı hevessizlik, mutsuzluk ve hatta somatik belirtilerle kendini göstermektedir.

Bu durumla başa çıkmak için önce bu sendromun kaynağının bulunması gerekir.

Tükenmişlik sendromu her bireyin tükenmişliğinin sebebinin farklı olmasıyla birlikte bunlar; iş yükünün fazla olması ya da işin çalışana basit gelmesi, iş ortamında kişilerarası çatışma yaşanması, mobbinge maruz kalma veya aile ya da sosyal hayatındaki problemlerden dolayı işe kendini verememek olabilir. Eğer bu stres etkin baş etme stilleriyle yönetilemiyorsa vücudumuz ruhsal, fiziksel ve zihinsel reaksiyon vermeye başlar.

Tükenmişlik sendromunun belirtilerini fiziksel, ruhsal, zihinsel ve davranışsal olarak incelemek doğru olacaktır.

Fiziksel

  • Yorgunluk
  • Uyku sorunları
  • Bağışıklık sisteminde zayıflama
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantıları görülebilmektedir.

Ruhsal

  • Özgüvende düşüş
  • Tatminsizlik
  • Öfke kontrolünde sorun
  • Umutsuzluk gibi psikolojik sonuçları doğurur.

Zihinsel

  • Unutkanlık
  • Dalgınlık
  • Karar vermede problem yaşama gibi belirtiler gözlemlenir.

Davranışsal

  • İlgi kaybı
  • Çalışmaya karşı isteksizlik görülmektedir.

Hayatımızda stresten kaçınmak çok zor olabilir, ancak tükenmişlik önlenebilir. Bu durumun çözümü için aşağıdaki önerilerde bulunulabilir;

  1. Gerektiğinde hayır demeyi ve sınır koymayı bilin.
  2. Zamanı iyi yönetebilme amacıyla program oluşturun.
  3. Hata yapabileceğinizi kabullenin. Mükemmel olmak için çabalamayın.
  4. Yeni hobiler edinebilir size uygun bir spor dalına yönelebilirsiniz. Egzersiz fiziksel sağlığı iyileştirmekle birlikte ruhsal olarak da size iyi gelecektir.
  5. İş ortamınız müsait ise kısa molalar vermeye özen gösterin.
  6. Uyku düzeninize dikkat edin. ,Dengeli beslenin. Omega-3 vücutta antidepresan görevi görür. Balık, ceviz Omega-3 açısından zengindir.
  7. Yardım alabilirsiniz. Kendinizi umutsuz, stresli hissettiğinizde psikolojik destek almaktan çekinmeyin.

PSİKOLOG EMİNE SIKAN

Uzmanından genç çiftleri öneri: 2 yıl sonra çocuk sahibi olun!

Altınbaş Üniversitesinin düzenlediği, Yakın İlişkiler Sempozyumunda ‘Mutlu evlilik ve annelik duygusunun benzer ve ayrışan yönleri’ konusu tartışıldı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, konuya ilişkin çarpıcı açıklamalara yer verirken, mutlu evlilik ve çocuk ile ilgili genç çiftlere tavsiyelerde bulundu., bahisnow, betist, Tumbet, Turkbet, Ultrabet, Vdcasino, Vegabet, Venusbet, Vforbahis, Wcasino, Wettenbet, Winxbet, Wonodds, Wsbets, Prizmabet,

Altınbaş Üniversitesinin düzenlediği, Yakın İlişkiler Sempozyumunda ‘Mutlu evlilik ve annelik duygusunun benzer ve ayrışan yönleri’ konusu tartışıldı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, konuya ilişkin çarpıcı açıklamalara yer verirken, mutlu evlilik ve çocuk ile ilgili genç çiftlere tavsiyelerde bulundu.

Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşk duygusunun nörobiyolojik altyapısının, teknolojinin gelişmesiyle ancak 2000’lerde araştırılmaya başlandığını kaydetti. İngiliz bilim insanı Semir Zeki ve ekibinin aşkı, bilimsel olarak anlamaya yönelik yaptıkları araştırmalarda romantik aşkta da anne sevgisinde de beyinde ortak bölgelerin harekete geçtiğinin tespit edildiğini anlattı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, romantik aşklarda yüksek seyreden stres hormanlarının, 2 yıl sonunda düşmeye başladığını belirterek, “Çocuk yapmak isteyenler için en doğru zaman bu dönemdir. Çünkü aşık çiftlerde 2 yıl boyunca stres hormonları çok yüksektir. Onların gözü birbirinden başkasını görmez gerçekten. O nedenle çocuk yetiştirmek için 2 yıl sonrayı öneriyoruz. Stres hormonları biraz düşsün ki gözleri çocuklarını görebilesin, bebeklerini yetiştirebilsinler” değerlendirmelerini yaptı.

Evli çiftlere uzmanından tavsiyeler

“UZAKLARI YAKIN EDEBİLEN BİR MİLLETİZ”

Altınbaş Üniversitesi Gayrettepe Yerleşkesinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen yaptı.  Prof. Dr. Özen, pandeminin yakın ilişkilerimizi zorlaştırdığını, insanları birbirinden uzaklaştırdığın belirtti. Çoğumuzun pandemiden sonra bir araya gelemeyeceğini düşündüğünü ancak çok büyük bir problem yaşamadan insanların tekrar sarılmaya başlamasının mutluluk verici olduğunu söyledi. Kısa bir süre önce yaşadığımız deprem felaketinde hayatını kaybedenlere baş sağlığı, hayatta kalanlara sabırlar dileyen Prof. Dr. Özen, “Bu felaket bir kez daha gösterdi ki, böyle anlarda da uzakları yakın edebilen bir milletiz, acılar bizi birbirimize yakınlaştırabiliyor.” dedi.

“Evlendikten 2 yıl sonra çocuk yapın”

“ROMANTİK AŞK DA ANNE SEVGİSİ DE BİRBİRİNE BENZER”

Sempozyumda aşkın nöral temelleri hakkında konuşan Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşkın insanlar için en kuvvetli, en coşkulu ve subjektif duygudurumlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlarda beyinde neler olduğunun araştırılmasının ancak, Fonksiyonel Emar ve ped gibi cihazların kullanılmasıyla olabildiğini ifade etti. Bu noktada bilim insanı Semir Zeki’in İngiltere’de yaptığı bir araştırmanın bulgularına değindi. Prof. Dr. Tanör, “Buna göre birbirlerine deli gibi aşık çiftlere sevdikleri kişilerin resimleri gösteriliyor ve beyin fonksiyonları takip ediliyor. Bir de çok sevdikleri bir arkadaşlarının resmi gösteriliyor ve aradaki farklar inceleniyor. Aynı ekip, bir de anneler için bu çalışmayı yapıyor. Annelere kendi çocuklarının resmi ve sonrasında da yine çok sevimli başla bir bebek resmi gösteriliyor. Görüldü ki aşkın zirvesinde olan çiftler ile annelerin beyinlerinde aktif olan ortak alanlar mevcut. Emisyonel denilen bu beyin bölgeleri aktif hale geçtiğinde, ödül sistemi harekete geçiyor ve insanda ödül kazanmış gibi bir his oluşuyor. Tarif edilmez bir mutluluk duygusu eşlik ediyor insana. Aynı bölgelerin uyuşturucu madde kullanımlarında da aktifleştiğini ve bugün artık bunların bağımlılık yaratan bölgeler olduğunu biliyoruz.” açıklamalarını yaptı.

Bununla birlikte seratoninin de vücutta obsesyon nörozlarındaki kadar azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tanör, “Bunun aşık kişideki etkisi boyuna sevdiğini düşünmesi, bütün günlük rutinlerini, kılık kıyafetini de ona göre ayarlamak istemesi olarak kendini gösteriyor. Tıpkı Cahit Külebi’nin bir şirinde söylediği gibi “Kamyonlar kavun taşır, ben boyuna onu düşünürdüm.” Aynen öyle, seratoninin azalması insanda, bir cins obsesyona neden olur.” diye konuştu.

Aşk doğum sancısı gibidir

“AŞK DOĞUM SANCISI GİBİ”

Aşık kişilerde Oksitosin ve Vazopressin hormanlarında da müthiş bir artış gözlendiğini dile getiren Prof. Dr. Tanör, bunların bağlılık hormonları olarak da bilindiğini kaydetti. “Oksitosin, düz kasların kasılmasını sağlar. Doğum bile bu kasların kasılmasıyla oluyor. Bu horman aşıklarda yüksek, doğuma benzer kaslarda kasılma hissediliyor.” İfadelerini kullandı. Vazopressinin de aşıklarda yüksek seviyelere çıktığını bunun da sarılma hissi verdiğini söyleyen Prof. Dr. Tanör, “Aşık çiftlerin el ele, kol kola gezmelerinin, annelerde de çocuğunu kucaklama hissinin kaynağı burası. Anne sevgisindeki fark ise dopamin salgısının olmaması ve hipotalamusun uyarılmaması. Bu da çiftlerin birbirine karşı duydukları cinsel çekimi ifade eder. Anne – çocuk ilişkisinde bu yok elbette. Annelerde farklı olarak aktif olan bir diğer bölge yüzleri değerlendiren bölüm. Bu bölüm, bebek henüz konuşamadığı için annede müthiş aktif. Çünkü anne, bebeğin yüzüne bakıp ihtiyaçlarını anlamak durumunda.” dedi.

“AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR DEYİMİ BİLİMSEL OLARAK DA GERÇEK”

Prof. Dr. Tanör, ilginç bir bulgu olarak, her iki durumda da sevdiğini görenlerde ya da bebeğini gören annelerde çalışmayı durduran beyin bölgeleri olduğuna dikkat çekti. “İnsanların iç yüzünü görme işlevi olarak ifade edebileceğimiz “Zihin teorisi”, bu noktada işlevsiz kalıyor. Aşkın gözü kör gerçekten. Bir insanın, negatif özellikleri açık olan birine deli gibi âşık olduğunu gördüğünüzde aklını kaybetmiş dersiniz. Evet gerçekten de aşık kişi, aklının zihin teorisi kısmını kaybetmiştir. Kusurları, gerçekleri görmez ve sevdiği kişi yüceltilir.” şeklinde değerlendirme yaptı.

Evli çiftlere uzmanından tavsiyeler

“ROMANTİK AŞK, 2 YIL SONRA OLGUN AŞKA DÖNÜŞMELİ”

Prof. Dr. Tanör, romantik aşktan, olgun aşka geçiş için çiftlere bazı önerilerde de bulundu. “Eğer aşık çiftler birbirlerine ilk 2 yıl boyunca “çiçek yetiştirir” gibi özen göstermiş ve ayrı bir dostluk kurabilmişlerse, stres hormonları düştüğünde durumları olgun aşka dönüşür. Ruhsal birlikteliğe dönüşen ilişkilerde, filmi birlikte izlemenin keyfi, birlikte seyahat etmenin tadı bambaşka hissedilir. Zihinsel teori bu olgun aşklarda çalışmaya başlıyor, karşınızdakinin kusurlarını görüyorsunuz ama onu olduğu gibi kabul edebiliyorsunuz.” seklinde konuştu. Son olarak da uzun ve sağlıklı ilişkilerin kurulabilmesi için de iletişim halinde olunması, anlaşmazlıkların üstünün örtülmemesi gerektiğini hatırlattı. “Çiftler birbirleriyle sen diliyle suçlayıcı tarzda değil, ben diliyle konuşmalı. Sen böyle yaptığımda ben çok üzülüyorum gibi kendi hislerini paylaşmaya yönelmeli ve çiftler arasında bir arkadaşlık duygusu geliştirebilmeli.” diyerek tavsiyelerde bulundu.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Uzmanından genç çiftlere öneri: 2 yıl sonra çocuk sahibi olun!

Altınbaş Üniversitesinin düzenlediği, Yakın İlişkiler Sempozyumunda ‘Mutlu evlilik ve annelik duygusunun benzer ve ayrışan yönleri’ konusu tartışıldı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, konuya ilişkin çarpıcı açıklamalara yer verirken, mutlu evlilik ve çocuk ile ilgili genç çiftlere tavsiyelerde bulundu., bahisnow, betist, Tumbet, Turkbet, Ultrabet, Vdcasino, Vegabet, Venusbet, Vforbahis, Wcasino, Wettenbet, Winxbet, Wonodds, Wsbets, Prizmabet,

Altınbaş Üniversitesinin düzenlediği, Yakın İlişkiler Sempozyumunda ‘Mutlu evlilik ve annelik duygusunun benzer ve ayrışan yönleri’ konusu tartışıldı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, konuya ilişkin çarpıcı açıklamalara yer verirken, mutlu evlilik ve çocuk ile ilgili genç çiftlere tavsiyelerde bulundu.

Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşk duygusunun nörobiyolojik altyapısının, teknolojinin gelişmesiyle ancak 2000’lerde araştırılmaya başlandığını kaydetti. İngiliz bilim insanı Semir Zeki ve ekibinin aşkı, bilimsel olarak anlamaya yönelik yaptıkları araştırmalarda romantik aşkta da anne sevgisinde de beyinde ortak bölgelerin harekete geçtiğinin tespit edildiğini anlattı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, romantik aşklarda yüksek seyreden stres hormanlarının, 2 yıl sonunda düşmeye başladığını belirterek, “Çocuk yapmak isteyenler için en doğru zaman bu dönemdir. Çünkü aşık çiftlerde 2 yıl boyunca stres hormonları çok yüksektir. Onların gözü birbirinden başkasını görmez gerçekten. O nedenle çocuk yetiştirmek için 2 yıl sonrayı öneriyoruz. Stres hormonları biraz düşsün ki gözleri çocuklarını görebilesin, bebeklerini yetiştirebilsinler” değerlendirmelerini yaptı.

Evli çiftlere uzmanından tavsiyeler

“UZAKLARI YAKIN EDEBİLEN BİR MİLLETİZ”

Altınbaş Üniversitesi Gayrettepe Yerleşkesinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen yaptı.  Prof. Dr. Özen, pandeminin yakın ilişkilerimizi zorlaştırdığını, insanları birbirinden uzaklaştırdığın belirtti. Çoğumuzun pandemiden sonra bir araya gelemeyeceğini düşündüğünü ancak çok büyük bir problem yaşamadan insanların tekrar sarılmaya başlamasının mutluluk verici olduğunu söyledi. Kısa bir süre önce yaşadığımız deprem felaketinde hayatını kaybedenlere baş sağlığı, hayatta kalanlara sabırlar dileyen Prof. Dr. Özen, “Bu felaket bir kez daha gösterdi ki, böyle anlarda da uzakları yakın edebilen bir milletiz, acılar bizi birbirimize yakınlaştırabiliyor.” dedi.

“Evlendikten 2 yıl sonra çocuk yapın”

“ROMANTİK AŞK DA ANNE SEVGİSİ DE BİRBİRİNE BENZER”

Sempozyumda aşkın nöral temelleri hakkında konuşan Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşkın insanlar için en kuvvetli, en coşkulu ve subjektif duygudurumlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlarda beyinde neler olduğunun araştırılmasının ancak, Fonksiyonel Emar ve ped gibi cihazların kullanılmasıyla olabildiğini ifade etti. Bu noktada bilim insanı Semir Zeki’in İngiltere’de yaptığı bir araştırmanın bulgularına değindi. Prof. Dr. Tanör, “Buna göre birbirlerine deli gibi aşık çiftlere sevdikleri kişilerin resimleri gösteriliyor ve beyin fonksiyonları takip ediliyor. Bir de çok sevdikleri bir arkadaşlarının resmi gösteriliyor ve aradaki farklar inceleniyor. Aynı ekip, bir de anneler için bu çalışmayı yapıyor. Annelere kendi çocuklarının resmi ve sonrasında da yine çok sevimli başla bir bebek resmi gösteriliyor. Görüldü ki aşkın zirvesinde olan çiftler ile annelerin beyinlerinde aktif olan ortak alanlar mevcut. Emisyonel denilen bu beyin bölgeleri aktif hale geçtiğinde, ödül sistemi harekete geçiyor ve insanda ödül kazanmış gibi bir his oluşuyor. Tarif edilmez bir mutluluk duygusu eşlik ediyor insana. Aynı bölgelerin uyuşturucu madde kullanımlarında da aktifleştiğini ve bugün artık bunların bağımlılık yaratan bölgeler olduğunu biliyoruz.” açıklamalarını yaptı.

Bununla birlikte seratoninin de vücutta obsesyon nörozlarındaki kadar azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tanör, “Bunun aşık kişideki etkisi boyuna sevdiğini düşünmesi, bütün günlük rutinlerini, kılık kıyafetini de ona göre ayarlamak istemesi olarak kendini gösteriyor. Tıpkı Cahit Külebi’nin bir şirinde söylediği gibi “Kamyonlar kavun taşır, ben boyuna onu düşünürdüm.” Aynen öyle, seratoninin azalması insanda, bir cins obsesyona neden olur.” diye konuştu.

Aşk doğum sancısı gibidir

“AŞK DOĞUM SANCISI GİBİ”

Aşık kişilerde Oksitosin ve Vazopressin hormanlarında da müthiş bir artış gözlendiğini dile getiren Prof. Dr. Tanör, bunların bağlılık hormonları olarak da bilindiğini kaydetti. “Oksitosin, düz kasların kasılmasını sağlar. Doğum bile bu kasların kasılmasıyla oluyor. Bu horman aşıklarda yüksek, doğuma benzer kaslarda kasılma hissediliyor.” İfadelerini kullandı. Vazopressinin de aşıklarda yüksek seviyelere çıktığını bunun da sarılma hissi verdiğini söyleyen Prof. Dr. Tanör, “Aşık çiftlerin el ele, kol kola gezmelerinin, annelerde de çocuğunu kucaklama hissinin kaynağı burası. Anne sevgisindeki fark ise dopamin salgısının olmaması ve hipotalamusun uyarılmaması. Bu da çiftlerin birbirine karşı duydukları cinsel çekimi ifade eder. Anne – çocuk ilişkisinde bu yok elbette. Annelerde farklı olarak aktif olan bir diğer bölge yüzleri değerlendiren bölüm. Bu bölüm, bebek henüz konuşamadığı için annede müthiş aktif. Çünkü anne, bebeğin yüzüne bakıp ihtiyaçlarını anlamak durumunda.” dedi.

“AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR DEYİMİ BİLİMSEL OLARAK DA GERÇEK”

Prof. Dr. Tanör, ilginç bir bulgu olarak, her iki durumda da sevdiğini görenlerde ya da bebeğini gören annelerde çalışmayı durduran beyin bölgeleri olduğuna dikkat çekti. “İnsanların iç yüzünü görme işlevi olarak ifade edebileceğimiz “Zihin teorisi”, bu noktada işlevsiz kalıyor. Aşkın gözü kör gerçekten. Bir insanın, negatif özellikleri açık olan birine deli gibi âşık olduğunu gördüğünüzde aklını kaybetmiş dersiniz. Evet gerçekten de aşık kişi, aklının zihin teorisi kısmını kaybetmiştir. Kusurları, gerçekleri görmez ve sevdiği kişi yüceltilir.” şeklinde değerlendirme yaptı.

Evli çiftlere uzmanından tavsiyeler

“ROMANTİK AŞK, 2 YIL SONRA OLGUN AŞKA DÖNÜŞMELİ”

Prof. Dr. Tanör, romantik aşktan, olgun aşka geçiş için çiftlere bazı önerilerde de bulundu. “Eğer aşık çiftler birbirlerine ilk 2 yıl boyunca “çiçek yetiştirir” gibi özen göstermiş ve ayrı bir dostluk kurabilmişlerse, stres hormonları düştüğünde durumları olgun aşka dönüşür. Ruhsal birlikteliğe dönüşen ilişkilerde, filmi birlikte izlemenin keyfi, birlikte seyahat etmenin tadı bambaşka hissedilir. Zihinsel teori bu olgun aşklarda çalışmaya başlıyor, karşınızdakinin kusurlarını görüyorsunuz ama onu olduğu gibi kabul edebiliyorsunuz.” seklinde konuştu. Son olarak da uzun ve sağlıklı ilişkilerin kurulabilmesi için de iletişim halinde olunması, anlaşmazlıkların üstünün örtülmemesi gerektiğini hatırlattı. “Çiftler birbirleriyle sen diliyle suçlayıcı tarzda değil, ben diliyle konuşmalı. Sen böyle yaptığımda ben çok üzülüyorum gibi kendi hislerini paylaşmaya yönelmeli ve çiftler arasında bir arkadaşlık duygusu geliştirebilmeli.” diyerek tavsiyelerde bulundu.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!