PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Kaygı

Için bilgi mi arıyorsunuz? Kaygı makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Kaygı, stresli durumlara karşı vücudun doğal bir tepkisi olup, çoğu zaman tehdit altında olduğumuzda devreye girer. Normal seviyelerde kaygı, hayatta kalmamızı sağlar ve zorluklarla başa çıkmamıza yardımcı olur. Ancak, kaygı yoğunlaştığında ve sürekli hale geldiğinde, bireyin günlük işlevselliğini ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Aşırı kaygı yaşayan kişiler, sürekli bir endişe, gerginlik, korku veya panik halinde olabilirler. Bu durum, hem zihinsel hem de fiziksel sağlığı olumsuz yönde etkileyebilir ve sosyal ilişkilerden iş hayatına kadar geniş bir yelpazede sorunlara yol açabilir. Neyse ki, aşırı kaygı ile başa çıkmanın birçok etkili yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemler, kaygının yoğunluğunu azaltmaya ve kişinin duygusal dengesini yeniden sağlamaya yardımcı olabilir.

Kaygının Kaynağını Anlamak

Aşırı kaygı ile başa çıkmanın ilk adımı, kaygının kaynağını anlamaktır. Genellikle belirsizlikler, gelecekteki olaylar ya da geçmiş travmalar kaygıyı tetikleyebilir. Duygularınızın neye dayandığını fark ettiğinizde, bu duygularla başa çıkmak daha kolay hale gelir.

Nefes Egzersizleri ve Meditasyon

Nefes alıp verme teknikleri, kaygıyı azaltmanın en etkili yollarından biridir. Özellikle derin nefes alma egzersizleri, sinir sistemini yatıştırır ve bedenin rahatlamasını sağlar. Meditasyon ve mindfulness uygulamaları da zihni sakinleştirir ve kaygılı düşüncelerden uzaklaşmayı sağlar. Günde sadece 10-15 dakikalık bir meditasyon seansı bile stresi azaltabilir.

Düşünce Yapılarını Yeniden Çerçevelemek

Aşırı kaygıya neden olan birçok düşünce, genellikle abartılı veya gerçek dışı olabilir. Bu durumda, bilişsel çarpıtmaları fark etmek önemlidir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) teknikleri, düşüncelerinizin daha gerçekçi ve dengeli olmasına yardımcı olur. Örneğin, “Her şey kötü olacak” gibi olumsuz düşüncelerinizi, “Her zaman işler yoluna girer” şeklinde yeniden çerçeveleyebilirsiniz.

Kendinize Karşı Nazik Olun

Kaygı hissettiğinizde, kendinizi eleştirmek yerine, bu duyguların normal olduğunu ve herkesin zaman zaman kaygı yaşadığını kabul edin. Kendinize karşı nazik olmak ve şefkat göstermek, kaygı ile başa çıkmada önemli bir adımdır. Kendinizi suçlamak yerine, bu duyguların geçici olduğunu hatırlatın.

Fiziksel Aktiviteyi Artırın

Egzersiz yapmak, bedenin doğal stresle mücadele yöntemlerinden biridir. Fiziksel aktivite, endorfin salgılayarak ruh halinizi iyileştirir ve kaygıyı azaltır. Düzenli egzersiz, hem beden sağlığınızı korur hem de zihinsel rahatlama sağlar. Günlük yürüyüş, yoga, yüzme gibi aktiviteler kaygıyı hafifletmede etkilidir.

Sağlıklı Bir Yaşam Tarzı Benimseyin

Uyku, beslenme ve genel yaşam tarzı kaygıyı etkileyen faktörlerdir. Yetersiz uyku kaygıyı artırabilir, bu yüzden her gece yeterince uyuduğunuzdan emin olun. Dengeli beslenmek ve kafein gibi kaygıyı artıran maddelerden kaçınmak da önemlidir. Düzenli öğünler, sağlıklı besinler ve yeterli sıvı alımı, zihinsel ve fiziksel dengeyi korumanıza yardımcı olur.

Gerçekçi Hedefler Belirleyin

Kaygı genellikle aşırı beklentilerden kaynaklanır. Kendinize ulaşılması zor hedefler koyduğunuzda, başarıya ulaşmak zorlaşabilir ve bu da kaygıyı artırabilir. Daha küçük, adım adım ilerleyen hedefler belirlemek, başarı duygusu yaratır ve kaygıyı hafifletir.

Duygularınızı Paylaşın

Kaygı yaşadığınızda, bu duyguları paylaşmak rahatlama sağlayabilir. Yakın arkadaşlarınızla, ailenizle veya bir terapistle konuşmak, duygularınızı dışa vurmanıza yardımcı olur. Bazen kaygı, yalnızca konuşmakla bile hafifleyebilir, çünkü başka bir bakış açısı size yeni yollar gösterebilir.

Profesyonel Yardım Alın

Eğer aşırı kaygı günlük yaşamınızı ciddi şekilde etkiliyorsa, bir uzmandan profesyonel destek almak en doğru adım olabilir. Psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT), kaygı bozukluklarının tedavisinde oldukça etkilidir. Terapistler, kaygıyla başa çıkmanıza yardımcı olacak teknikler ve stratejiler sunabilirler.

Sonuç

Aşırı kaygı ile başa çıkmak bazen zor olabilir; ancak doğru stratejiler ve tekniklerle bu durum yönetilebilir. Nefes egzersizleri, düzenli egzersiz, bilişsel yeniden yapılandırma ve sosyal destek gibi yöntemler, kaygıyı hafifletmede oldukça etkilidir. Eğer kaygı yaşamınızı olumsuz etkiliyorsa, bir uzmandan destek almayı ihmal etmeyin. Unutmayın, kaygı kontrol altına alınabilir ve doğru yaklaşımlarla yaşam kalitenizi artırabilirsiniz.

Yetersizlik Hissiyle Baş Edebilme

Için bilgi mi arıyorsunuz? Yetersizlik Hissiyle Baş Edebilme makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Yetersizlik hissi, birçok bireyin hayatında karşılaştığı yaygın bir duygudur. Bu his, kişinin öz saygısını ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Peki, yetersizlik hissinin kökleri nereden geliyor ve bu duyguyla başa çıkmak için neler yapılabilir?

Yetersizlik Hissinin Kökleri

Yetersizlik hissi, genellikle çocukluk dönemindeki deneyimlerden kaynaklanır. Bu dönemde yaşanan bazı faktörler şunlardır:

1. Aşırı Eleştiri ve Beklentiler: Aile içinde yüksek başarı beklentileri ve sürekli eleştiri, çocukta öz saygının zayıflamasına neden olabilir. Çocuk, yeterince iyi olmadığını düşünmeye başlayabilir.

2. Duygusal İhmal: Çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması, yetersizlik hissini pekiştirebilir. Sevgi, ilgi ve onay alamayan çocuklar, kendilerini yetersiz hissedebilirler.

3. Kıyaslama: Aile içinde veya sosyal çevrede başkalarıyla sürekli kıyaslanmak, çocuğun kendi yeteneklerini sorgulamasına yol açabilir. Özellikle kardeşler arası kıyaslamalar, yetersizlik hissini artırabilir.

4. Olumsuz Rol Modelleri: Ebeveynlerin veya diğer yetişkinlerin olumsuz tutumları, çocuğun benlik algısını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, çocuğun kendisini yetersiz hissetmesine yol açar.

Yetersizlik Hissiyle Baş Etme Yolları

Yetersizlik hissiyle başa çıkmak, kişinin özsaygısını artırmasına ve daha sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olabilir. Kendi duygularınızı tanımak, yetersizlik hissini anlamanın ilk adımıdır. Duygularınızı kabul edin ve bunları yargılamadan gözlemleyin. Bu süreç, duygularınızın üzerindeki kontrolünüzü artırabilir.

Yetersizlik hissi, genellikle olumsuz düşüncelerle beslenir. “Yetersizim” gibi genelleyici düşünceleri sorgulayın. Bunların ne kadar gerçekçi olduğunu değerlendirin ve daha yapıcı bir bakış açısı geliştirin.

Gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koymak, yetersizlik hissini azaltabilir. Küçük başarılar, öz saygınızı artırmanıza yardımcı olur. Her gün bir hedef belirleyin ve bu hedefe odaklanın.

Kendinize karşı nazik ve şefkatli olmak, yetersizlik hissiyle başa çıkmanın önemli bir parçasıdır. Sizin kendinizi “yetersizim” diye kodlamanıza neden olan durumlar başkasının başına gelseydi, onlara nasıl davranırdınız bunu düşünün.

Zihinsel sağlık üzerinde olumlu etkileri kanıtlanmış olan meditasyon ve mindfulness uygulamaları, duygusal dengeyi sağlamada yardımcı olabilir. Bu tür uygulamalar, anda kalmayı ve duygusal tepkileri yönetmeyi öğretir.

Yetersizlik hissi, genellikle çocukluk döneminde şekillenen karmaşık bir duygu durumudur. Ancak, bu hisle başa çıkmak mümkündür. Kendinizi tanıyarak, olumsuz düşünceleri sorgulayarak ve destek arayarak, yetersizlik hissinin üstesinden gelebilirsiniz. Unutmayın ki bu bir süreçtir; sabırlı olun ve kendinize nazik davranın.

Bu yolculukta, geçmişinizi anlamak ve geleceğe daha umutla bakmak için atacağınız her adım, öz saygınızı artıracak ve sizi daha güçlü bir birey haline getirecektir.

Rana FIRAT

Sınav Kaygısı Nasıl Yönetilir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Sınav Kaygısı Nasıl Yönetilir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Sınav kaygısı, bir öğrencinin sınavlar yaklaşırken hissettiği yoğun endişe, korku veya stres durumudur. Bu kaygı, öğrencinin akademik performansını olumsuz yönde etkileyebilir ve genel yaşam kalitesini düşürebilir. Sınav kaygısı, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda aile dinamiklerini de etkileyen önemli bir meseledir.

Sınav kaygısının birçok kaynağı olabilir:

Aşırı Beklentiler: Ailelerin ve öğretmenlerin yüksek beklentileri.

Geçmiş Deneyimler: Önceki sınavlarda yaşanan olumsuz deneyimler.

Yetersizlik Hissi: Öğrencinin kendi yeterliliklerine dair duyduğu güvensizlik.

Hazırlık Eksikliği: Sınav için yeterince hazırlanmamak ya da yanlış bir çalışma yöntemi izlemek.

Sınav kaygısını doğru bir şekilde yönetmek, öğrencinin bu dönemi daha rahat atlatmasını sağlar. Kaygıyı doğru şekilde yönetebilmek için, neler yapılabilir?

Öğrencinin derslerini düzenli ve planlı bir şekilde çalışması, eksik olduğu konuların belirlenmesi, buna uygun çalışma planının oluşturulması, belirsizliğin azalmasına neden olur. Bu da aynı oranda kaygının yönetilmesi konusunda olumlu etkiler oluşturur. Bilgiyi pekiştirmek için düzenli tekrarlar yapmak önemlidir. Bildiğini ve öğrendiğini fark eden öğrenci, direksiyonun kendisinde olduğunu hissederse kendisine olan güveni artar.

Öğrencinin hayali olan hedefi simgeleyen bir fotoğraf, bir resim, bir dizi/film karakteri belirlenip, öğrencinin görebileceği bir yere konulabilir. Hedefin görselleştirilmesi, öğrencinin motivasyonunu ve çalışma azmini artırır.

Gevşeme egzersizleri öğrenmesi ve belirli periyotlarla uygulaması sağlanabilir. Nefes tekniklerinin kaygının azalmasına yardımcı olduğu bilinmektedir.

Ailelere Öneriler

Sınav kaygısıyla başa çıkmak, sadece öğrencinin sorumluluğunda değildir; ailelerin de destekleyici bir rol oynaması gerekmektedir.

Evde pozitif bir atmosfer yaratmak, öğrencinin kendini güvende hissetmesine yardımcı olur. Eleştiri yerine destekleyici bir dil kullanılması önemlidir.

Ailelerin, çocuklarının başarılarını abartmaması ve gerçekçi beklentiler içinde olması gerekir. Başarı ve başarısızlık durumlarında, sevgi ve destek sunulmalıdır. Sevginin başarıya koşullu olma durumu kaygıyı arttıracaktır.

Öğrencinin hislerini ve düşüncelerini paylaşmasına olanak tanıyacak bir iletişim ortamı sağlamak, kaygılarını dile getirmesine zemin hazırlamak, benzer yollardan geçtiysenin bunu ifade etmek, öğrenciyi rahatlatacaktır.

Kaygı düzeyi çok yüksekse, profesyonel bir uzmandan yardım almak önemlidir. Öğrencinin sınava yüklediği anlam değerlendirilerek, kaygının denge durumuna getirilmesi gerekebilir.

Sınav kaygısı, birçok öğrenci için yaygın bir durumdur, ancak uygun yönetim teknikleri ile başa çıkılabilir. Ailelerin desteği, öğrencinin bu süreçte kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olur. Sınav kaygısını yönetmek, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda öğrencinin genel yaşam kalitesini de artırır. Amacımız kaygıyı tamamen yok etmek değil, kişiyi harekete geçirecek, ancak yaşam kalitesini etkilemeyecek düzeyde denge durumuna getirebilmektir.

Rana FIRAT

Düşünce Hatalarımız

Için bilgi mi arıyorsunuz? Düşünce Hatalarımız makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bilişsel çarpıtmalar, insanların düşünme süreçlerinde sistematik hatalar yapmalarına neden olan bilişsel eğilimlerdir. Bu hatalar, kişinin gerçeklik algısını çarpıtır, genellikle duygusal sıkıntılarla bağlantılıdır ve depresyon, kaygı bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturabilir.

Bilişsel çarpıtmalar, insanların dünyayı ve kendilerini algılama biçiminde ortaya çıkan irrasyonel düşünce kalıplarıdır. Psikolog Aaron T. Beck, bilişsel davranışçı terapinin (BDT) kurucusu olarak, bilişsel çarpıtmaların psikolojik sorunların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadığını öne sürmüştür. Bu çarpıtmalar, genellikle otomatik olarak ortaya çıkar ve kişi bu düşünce kalıplarını sorgulamadan kabul eder. Sonuç olarak, bu hatalı düşünceler kişinin duygularını ve davranışlarını olumsuz yönde etkiler.

Bilişsel Çarpıtma Türleri

Siyah-Beyaz (Ya Hep Ya Hiç) Düşünme

Bu çarpıtmada kişi olayları aşırı uçlarda değerlendirir. Her şey ya mükemmeldir ya da tamamen başarısızlık olarak algılanır. Orta bir yol yoktur. Örneğin, bir öğrenci sınavda yüksek bir not almadığında “Başarısız oldum” diye düşünebilir.

Aşırı Genelleme

Tek bir olumsuz olayın ardından genellemeler yaparak, gelecekte de benzer sonuçların olacağını düşünmek, aşırı genelleme olarak bildiğimiz bilişsel hatadır. Bir reddedilme durumunda “Hiçbir zaman başarılı olamayacağım” şeklinde düşünmek bu çarpıtmanın tipik bir örneğidir.

Zihinsel Filtre

Olumlu bilgileri göz ardı edip yalnızca olumsuz taraflara odaklanmak, zihinsel filtreleme olarak bilinir. Örneğin, bir iş toplantısında olumlu geri bildirimler alınsa bile yalnızca bir eleştiriye odaklanarak genel tabloyu çarpıtmak sıkça görülen bir durumdur.

Olumluyu Geçersiz Kılma

Kişi, başarılarını veya olumlu olayları geçersiz kılarak onları önemsizleştirir. Örneğin, bir başarıyı “Herkes yapabilirdi” diyerek değersiz görmek bu tür bir çarpıtmadır.

Felaketleştirme

Olayların en kötü sonuçlarını öngörmek, felaketleştirme olarak bilinir. Kişi, en küçük bir olumsuzluğu büyüterek “Her şey mahvolacak” gibi sonuçlara varabilir. Örneğin, iş yerinde küçük bir hata yapmak, kişinin işten atılacağı korkusuna kapılmasına yol açabilir.

Kişiselleştirme

Kişi, olaylarla ilgili olmayan bir sorumluluğu üstlenir ve her şeyi kişisel olarak algılar. Başkalarının davranışlarını ya da dış dünyadaki olayları kendi hatası olarak görür. Örneğin, bir arkadaşının kötü bir gün geçirmesini “Beni sevmiyor” diye yorumlamak bu çarpıtmaya örnektir.

Etiketleme

Bir hata ya da olumsuz durumu kişinin bütün kimliğine genellemek etiketlemenin bir örneğidir. Kişi bir hatadan sonra kendine “Ben aptalım” gibi etiketler yapıştırabilir. Bu da özgüveni ve benlik algısını olumsuz yönde etkiler.

Duygusal Akıl Yürütme

Kişi, duygularını gerçekliğin bir göstergesi olarak kabul eder. Örneğin, “Kendimi kötü hissediyorum, demek ki her şey kötü gidiyor” şeklinde düşünebilir. Duygusal akıl yürütme, duyguların gerçekliği çarpıtmasına neden olur.

Zihin Okuma

Başkalarının ne düşündüğünü ya da hissettiğini bilmeden, onların olumsuz düşüncelerine dair varsayımlarda bulunmak zihin okuma çarpıtmasıdır. Kişi, “Kesinlikle benden hoşlanmıyor” ya da “Beni aptal buluyor” diye düşünerek kendi varsayımlarını gerçeğe dönüştürür.

“-meli/-malı” Düşünceleri

Kişi, kendisi veya başkaları için katı kurallar koyarak “Şöyle olmalı” ya da “Böyle yapmalıyım” gibi zorunluluklar belirler. Bu, kişinin kendisine ve çevresine karşı aşırı beklentiler içine girmesine ve sonuç olarak hayal kırıklığı yaşamasına neden olur.

Bilişsel Çarpıtmaların Psikolojik Etkileri

Bilişsel çarpıtmalar, insanların olaylara daha olumsuz bakmalarına neden olur. Bu çarpıtmalar, depresyon, anksiyete, öfke gibi duygusal sorunlara yol açabilir. Örneğin, sürekli

olarak felaketleştirme yapan bir kişi, en küçük aksilikte bile büyük bir kriz yaşıyormuş gibi hissedebilir. Zamanla bu düşünce tarzı, kişinin günlük yaşamını etkileyerek sosyal ilişkilerde ve iş yaşamında problemler doğurur.

İşte bu çarpıtmalarla başa çıkmak için bazı stratejiler:

Düşünceyi Sorgulama: Kişi, otomatik olarak ortaya çıkan olumsuz düşünceleri fark ettiğinde, bu düşüncenin mantıklı olup olmadığını sorgulamalıdır. Örneğin, “Gerçekten her şey mahvoldu mu?” gibi sorularla çarpıtmayı sorgulamak faydalı olabilir.

Kanıtları Gözden Geçirme: Olumsuz düşünceleri destekleyen kanıtları ve bunları çürüten kanıtları listelemek, çarpıtmaların farkına varmayı sağlar. Bu yöntem, gerçekliği daha objektif bir şekilde değerlendirmeye yardımcı olur.

Alternatif Düşünceler Geliştirme: Zihinsel filtreleme ya da aşırı genelleme gibi düşünce hatalarını fark ettikten sonra, daha dengeli ve alternatif düşünceler üretmek önemlidir. Örneğin, “Bu bir hata, ama bu beni tamamen başarısız biri yapmaz” gibi düşünceler geliştirmek olumlu bir yaklaşım sağlar.

Duygusal Durumları Fark Etme: Duygusal akıl yürütme çarpıtmasında, duyguların düşünceleri nasıl etkilediğinin farkında olmak önemlidir. Kişi, kendine “Bu sadece bir duygu, gerçekliği temsil etmiyor” diyerek duygularını daha objektif değerlendirebilir.

Bilişsel çarpıtmalar, insanların gerçekliği çarpıtarak olaylara daha olumsuz ve irrasyonel bir şekilde bakmalarına neden olur. Ancak, bu çarpıtmaları fark edip onlarla başa çıkmak mümkündür. Bireyler, düşünce kalıplarını sorgulayarak ve daha sağlıklı düşünceler geliştirmeye çalışarak yaşamlarını daha dengeli ve tatmin edici hale getirebilirler.

Rana FIRAT

Yetersizlik duygusu öğrenilen hatalı düşüncelerle gelir

Yetersizlik duygusunun bir noktaya kadar sağlıklı olduğunu belirten uzmanlar rahatsızlık verdiği noktada bir özgüven sorununa dönüşebileceğinin altını çiziyor.

Yetersizlik duygusunun bir noktaya kadar sağlıklı olduğunu belirten uzmanlar rahatsızlık verdiği noktada bir özgüven sorununa dönüşebileceğinin altını çiziyor. Yetersizlik duygusunun kökeninin çocukluğa kadar gittiğini söyleyen Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, aileleri uyarıyor: “Erişkin dönemde yetersizlik duygusunun gelişmemesi için çocukluk çağında ailelerin çocuklarından beklentilerini makul ölçülerde tutması, çocuğa yeterlilik hissini vermesi gerekir. Ancak bunun için ebeveynin de kendisini yeterli hissetmesi önemlidir.”

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, yetersizlik duygusunun kişide nasıl geliştiğini açıkladı ve bu duyguyla başa çıkmak için önerilerini sıraladı.

Ebeveynler çocuklara yeterlilik hissini verebilmeli

Yetersizlik duygusunun bir noktaya kadar sağlıklı olduğunu söyleyen Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Ancak rahatsızlık veriyorsa bir özgüven ve bağımlılık sorunudur. Yetersizlik duygusunun kökeni çocukluğa kadar gider. Bir çocuk neyin yeterli, neyin yetersiz olduğuna dair bilgiye sahip değildir. Bu bilgi sosyal öğrenme ile elde edilir. Çocuk ebeveyninden nasıl yeterli hissedileceğini öğrenir. Ancak bunun için ebeveynin de kendisini yeterli hissetmesi gerekir.” şeklinde konuştu.

Çocuk, yaşının üzerinde bir sorumluluk aldıysa yetişkinlikte yetersiz hissedebilir 

Yetersizlik hissedildiğinde çocukluk dönemine bakılması gerektiğini belirten Candaş Demir, “Terapilerde çoğu zaman danışanın getirdiği yetersizlik hissinin gerçek bir yetersizlik olmadığını, öğrenilen ve hatalı düşünceler ile gelen bir duygu olduğunu görüyoruz.” dedi.

Yetersiz hisseden kişinin çocukluğunda kendisinin yapabileceğinden fazla bir talep ile karşı karşıya kalmış olduğunu sözlerine ekleyen Candaş Demir, “Kendine yetemeyen ebeveyn, öğretmen, aile üyeleri sıklıkla çocuktan büyük beklentiler içindedir. Çocuğun yaptığı şeyler onlara bir türlü yetmez. Klasik bir örnek olarak sınavdan 90 alır, neden 100 almadın derler. Çocuğa, gelişim sürecinde kendi yaşının üzerinde bir sorumluluk verildiyse, yetişkin olduğunda yetersiz hissetme ihtimali yüksektir. 6-7 yaşlarındaki bir çocuğa kardeşinin bakım sorumluluğunun verilmesi buna örnek olabilir. O yaşta bir çocuk kardeşine bakamaz ve doğal olarak yetersiz hisseder. Yetişkin olduğumuzda işte bu yetersizliği beynimiz bize hatırlatır.” açıklamasında bulundu.

Yetersiz hisseden kişiler aldığı kararların ilişkisini bozacağını düşünür

Yetersiz hisseden kişilerin özerklikle ilgili sorunları olduğuna değinen Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Bu kişilerin kendi başına bir şeyler yapabilme becerileri zarar görmüştür. Kendi geleceğini kendisinin belirleyemeyeceğini düşünür. Kendini bağımlı algılayabilir. Başarı potansiyelini düşük görür, güvensiz hisseder. Özerk olarak aldığı kararların ilişkisini bozacağını düşünür. Onay arayışı vardır.” diyerek yetersiz hisseden kişilerin özelliklerini sıraladı.

Çocuktan beklentiler makul seviyede tutulmalı

Yetersizlik duygusuyla başa çıkmak için önerilerini sıralayan Candaş Demir, öncelikle ailelere uyarıda bulundu:

“Bireyin erişkin dönemde yetersizlik duygusunun gelişmemesi için çocukluk çağında ailelerin beklentilerini makul ölçülerde tutması gerekir.”

Hissedilen duygunun ‘yetersizlik’ olduğunu kabul etmenin bu duygu ile başa çıkma noktasında önemli olduğuna vurgu yapan Candaş Demir, “Bu yetersizliğin ‘gerçek’ bir yetersizlik olup olmadığını değerlendirmek, sınırları belirlemek ve zaten kişinin yapamayacağı bir konuda kendisine koyduğu standartlarını gözden geçirmek gerekir.” dedi.

Kişi kendini yetersiz gördükçe yalnızlaşma eğilimi gösterir

Yapılan araştırmalarda yetersizlik duyguları yoğun olan kişilerin diğer insanları tehdit olarak algıladığının görüldüğünü ifade eden Candaş Demir, sözlerini şöyle tamamladı:

“Başkaları ile kıyas yapmamak, kendimize odaklanmak önemlidir. Yalnız kalmamak, sosyalleşmek gereklidir. Yine çalışmalara göre, yalnızlık ve yetersizlik arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon mevcuttur. Yani kişi kendini yetersiz gördükçe yalnızlaşma, kendini saklama eğilimi göstermektedir. Başkalarıyla birlikte olmak bu duygu ile daha kolay başa çıkabilmemizi sağlar. Tüm bunlara rağmen yaşanılan yetersizlik ile başa çıkılamıyorsa bireysel psikoterapi için bir uzmana başvurabilirsiniz.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çocuklarda özgüven eksikliğini gidermek için ne yapılır?

Çocuklarda özgüven eksikliği konusunda neler yapılabileceğini anlatan yazımı mutlaka okuyun.

Özgüven, bir bireyin kendi yeteneklerine, değerine ve kendini kabul etmesine duyduğu inanç ve güvendir. Kendine güven, bireyin kendi kapasitesine, kararlarına ve eylemlerine güven duyması anlamına gelir. Özgüven sahibi insanlar, genellikle kendilerini ifade etme, risk alma, yeni deneyimlere açılma ve zorluklarla başa çıkma konularında daha başarılı olurlar.

Özgüven, kişinin kendi yeteneklerini doğru bir şekilde değerlendirmesi ve olumlu bir benlik algısına sahip olmasıyla ilişkilidir. Bu, kişinin başarılı olduğu alanlarda güven duyduğu gibi, hatalarını kabul edebilmesi ve gelişime açık olması anlamına da gelir. Özgüvenli insanlar genellikle olumlu bir tutum sergiler, başkalarıyla etkili iletişim kurar ve zorluklarla karşılaştıklarında kendilerine olan güvenleri sayesinde cesaretlerini kaybetmezler.

Özgüven, sosyal ilişkilerde de önemli bir rol oynar. Kendine güvenen insanlar, başkalarıyla daha sağlıklı ve olumlu ilişkiler kurarlar. Ayrıca, başkalarının eleştirilerine ve olumsuz yargılarına karşı daha dirençli olabilirler. Ancak, özgüven ile kibir veya kendini beğenmişlik arasındaki ince çizgiyi korumak önemlidir. Özgüven, diğer insanlara karşı saygılı olmayı ve başkalarının fikirlerini ve duygularını önemsemeyi gerektirir.

Özgüven, hayatın farklı alanlarında kazanılabilecek bir özelliktir. Başarılar elde etmek, kişisel hedeflere ulaşmak, olumlu deneyimler yaşamak, kendini geliştirmek ve olumsuz düşüncelerle mücadele etmek, özgüveni artırmaya yardımcı olabilir. Kendine güveni olan insanlar, hayatta daha mutlu, memnun ve tatmin olmuş hissedebilirler.

Çocuklarda özgüven eksikliği, onların duygusal ve sosyal gelişimini etkileyebilir. Bu nedenle, çocuklara özgüven kazandırmak için aşağıdaki yöntemleri deneyebilirsiniz:

1. Olumlu geri bildirim verin: Çocuğunuzun başarılarını fark edin ve takdir edin. Onlara olumlu geri bildirimlerde bulunarak güçlü yönlerini vurgulayın. Bu, çocuğun kendine güvenini artıracaktır.

2. Destekleyici bir ortam sağlayın: Çocuğunuzun duygularını ifade etmesine ve düşüncelerini paylaşmasına olanak tanıyan bir ortam yaratın. Onların fikirlerine değer verin ve kendilerini özgürce ifade etmelerini teşvik edin.

3. Sorumluluk verin: Çocuğunuza yaşına uygun sorumluluklar vererek başarabileceklerini gösterin. Bu, onların bağımsızlık duygusunu geliştirir ve kendi yeteneklerine güvenmelerini sağlar.

4. Hataları olumlu bir şekilde ele alın: Hataların bir öğrenme fırsatı olduğunu vurgulayın. Çocuğunuzun hatalardan korkmadan, hatalarını kabul ederek ve üzerinde çalışarak gelişebileceğini anlatın. Onlara, hatalarının onları değersiz yapmadığını ve herkesin hata yapabileceğini anlatın.

5. Yeteneklerini keşfetmelerine olanak tanıyın: Çocuğunuzun ilgi duyduğu alanları keşfetmesine izin verin ve bu alanlarda kendini geliştirmesine destek olun. Yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmek, çocuğun kendine güvenini artırır.

6. Empati gösterin: Çocuğunuzun duygularını anlamaya çalışın ve onları anladığınızı gösterin. Empati, çocuğun kendini değerli hissetmesine yardımcı olur ve özgüvenini destekler.

7. Sağlıklı risk alma fırsatları sunun: Çocuğunuzun yeni deneyimler yaşamasına ve sınırlarını zorlamasına izin verin. Onlara sağlıklı risk alma fırsatları sunmak, kendilerine güvenmelerini ve başa çıkma becerilerini geliştirmelerini sağlar.

8. Olumsuz etiketlemekten kaçının: Çocuğunuzu olumsuz etiketlemek yerine, olumsuz davranışlarıyla ilgili olarak davranışlarından ayrı olarak ele alın. Onlara ne yapmaları gerektiğini göstermek ve yapıcı bir şekilde yönlendirmek önemlidir.

9. İlgisini çeken aktivitelere yönlendirin: Çocuğunuzun ilgi duyduğu alanlarda aktif olmasını teşvik edin. Spor, sanat, müzik gibi alanlarda faaliyetlere katılmalarını sağlayarak başarı deneyimleri yaşamalarına ve kendilerine olan güvenlerini artırmalarına yardımcı olun.

10. Rol model olun: Kendiniz özgüvenli davranışlar sergileyin. Kendi hatalarınızı kabul edip üzerine çalıştığınızı gösterin. Kendinize güveninizi göstererek, çocuğunuzun da kendine güvenmesine örnek olabilirsiniz.

11. Sınırları ve disiplini sağlayın: Çocuğunuzun sınırlarını ve kuralları öğrenmesini sağlayın. Disiplinli bir ortam, çocuğun kendine güven duymasını destekler. Ancak, sınırları koyarken sevgi ve anlayışla yaklaşmaya dikkat edin.

12. Olumsuz eleştirilerden kaçının: Çocuğunuzun özgüvenini zedeleme potansiyeline sahip olumsuz eleştirilerden kaçının. Bunun yerine, yapıcı geri bildirimler verin ve çocuğunuzun gelişimine odaklanın.

13. İletişimi güçlendirin: Çocuğunuzla etkili iletişim kurmayı öğrenin. Onları dinleyin, duygularını ve düşüncelerini ifade etmelerine fırsat verin. İletişim becerileri geliştikçe, çocuğunuzun kendine güveni artacaktır.

14. Destekleyici bir aile ortamı sağlayın: Aile içinde sevgi, destek ve kabulün olduğu bir ortam yaratın. Çocuğunuzun duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için zaman ayırın ve onlara güven verin.

15. Profesyonel yardım alın: Çocuğunuzdaki özgüven eksikliği derin ve sürekli ise, bir uzmana danışmak faydalı olabilir. Bir çocuk pedagogu veya psikolojik danışmanı, çocuğunuzun özgüvenini artırmak için uygun stratejiler ve destek sunabilir.

Unutmayın ki her çocuğun kendine özgü bir kişiliği ve gelişim süreci vardır. Özgüvenin artması zaman alabilir, bu yüzden sabırlı olmak önemlidir. Çocuğunuza destek ve güven vererek, özgüvenlerini güçlendirebilir ve onların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini sağlayabilirsiniz.