Bağışıklığı Güçlendiren Gıdalar

Sağlıklı Beslenme için bilgi mi arıyorsunuz? Bağışıklığı Güçlendiren Gıdalar makalesine göz atın ve Sağlıklı Beslenme hakkında daha fazla bilgi edinin

Bağışıklık sistemi organlar, hücreler, doku ve proteinlerden oluşan ve vücudu hastalıklara karşı koruyan savunma sistemidir. Sağlıklı yaşam için her zamankinden fazla özen göstermemiz gereken bugünlerde bağışıklığı güçlendirmek için vitamin ve mineralden zengin besinler dengeli olarak tüketilmelidir. Bununla birlikte dengeli beslenme kurallarına da uyulmalıdır. Aşağıdaki besinler bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olabilmektedir, ancak dengeli tüketilmesi gerektiği de unutulmamalıdır:

Bağışıklığı güçlendiren besinler

  • Turunçgiller, Kırmızı ve Yeşil Biber (C Vitamininden zengin besinler)

  • Havuç, ıspanak, brokoli, kırmızı dolmalık biber (A vitamininden zengin besinler)

  • Yeşil yapraklı sebzeler (Demir bakımından zengin besinler)

  • Süt ürünleri (Kalsiyum ve protein içeren gıdalar)

  • Yaban mersini (Güçlü bir antioksidandır)

  • Bitter çikolata (Güçlü bir antioksidandır, ancak şekersiz olanı ve az miktarda tüketilmelidir)

  • Sarımsak

  • Zencefil

  • Zerdeçal (Özellikle karabiber ve zeytinyağı ile birlikte faydalıdır.)

  • Yeşil çay

  • Badem, çekirdek, ceviz ve fındık gibi besin değeri yüksek kuruyemişler

  • Deniz ürünleri (Omega 3 değeri yüksek besinler)

  • Bakliyatlar (Bitkisel proteinler)

  • Yoğurt, kefir gibi probiyotik içeren besinler

Bağışıklık sistemini güçlendiren vitamin ve mineraller

Vitamin ve mineraller dengeli beslenmenin bir parçası olarak bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olmaktadır. Özellikle C vitamini enfeksiyonlarla savaşan güçlü bir antioksidandır. Turunçgiller denilen mandalina, greyfurt, portakal gibi kış meyveleri, dolmalık biber, maydanoz, brüksel lahanası, ıspanak gibi sebzeler C vitamininden zengin besinlerdir.

C vitaminin yanı sıra Omega 3 yağ asitleri (deniz ürünleri), E vitamini (badem, yer fıstığı, fındık), A vitamini, D vitamini, B grubu vitaminler, probiyotikler, selenyum, çinko ve demir gibi mineraller de bağışıklık sistemini güçlendirmede önemli rol oynamaktadır.

Bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?

Bağışıklık sistemi kompleks bir yapıdadır. Bu nedenle bağışıklık sistemini güçlendirmenin tek bir yolu ve çözümü yoktur. Vitamin ve mineral değeri yüksek gıdaları yüklü miktarda tüketmek bağışıklık sistemini güçlendirmez. Bunun yerine faydalı tüm besinlerden dengeli bir şekilde tüketmek, dengeli bir beslenme programı oluşturmak gerekir. Örneğin vitamin bakımından yüksek besinler tüketirken yetersiz protein almak vücut direncini düşürür. Bu nedenle önemli olan tüm bu besinleri dengeli bir beslenme programı ile tüketmektir. Aynı zamanda sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmak, alkol tütün ürünleri gibi zararlı alışkanlıklardan ve sedanter yaşam tarzından uzak durmak da bağışıklık sistemini güçlü tutmak için önemli etkenlerdir.

Bağışıklık sistemini güçlendirme yolları

  • Uyku düzenine dikkat etmelisiniz.

  • Hareketsiz yaşam tarzından uzak durmalı, düzenli egzersiz yapmalısınız.

  • Bol sıvı tüketmelisiniz.

  • Aşırı stresten uzak durmalı ya da stres yönetimi için gerekirse uzman yardımı almalısınız.

  • İdeal kiloyu korumak ya da ideal kiloya ulaşmak önemlidir. Bunun için uzman yardımı alabilirsiniz.

  • Alkol, sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durulmalıdır.

  • El ve ağız hijyenine dikkat edilmelidir.

  • Dengeli beslenme kurallarına uyulmalıdır. Her besinden gerekli ölçülerde ve dengeli olarak tüketilmelidir.

Hangi besinlerden uzak durmalıyız?

Aşağıdaki gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmak ya da az miktarda tüketmeye özen göstermek de güçlü bağışıklık sistemi için önemlidir.

  • Rafine şeker içeren yiyecekler,

  • Trans yağlar (kızartmalar, fast-food, hazır pasta vb.),

  • İşlenmiş paketli gıdalar (çikolata, cips gibi paketli atıştırmalıklar),

  • İşlenmiş etler (salam, sosis vb.)

  • Gluten içeren gıdalar (buğday unu, pide, lavaş, ekmek)

Ek Gıdaya Geçiş

Çocuk Hastalıkları için bilgi mi arıyorsunuz? Ek Gıdaya Geçiş makalesine göz atın ve Çocuk Hastalıkları hakkında daha fazla bilgi edinin

6. Ay dolana kadar bekleyin ve ilk 6 ay sadece anne sütü verin

Ek gıdaya geçmek demek onu bir anda öğün olarak vermek demek değildir. Öncelikle besinler haşlanarak çocuğunuzun kavrayabileceği kalınlıkta ve damağı ile ezebileceği kıvamde önüne koyulmalı. Çocuğun besin ile oynamasına, onu tanımasına, dokunmasına, tatmasına, yenilebilir olduğunun farkına varmasınaizin verilmeli sonra gerekirse kaşık kaşık küçük tadımlar yapılmalıdır.

Çocuğunuz alerjik bünyeli olsun veya olmasın mümkün olduğunca 3 gün kuralına uyarak, yani 3 gün aynı yiyeceği herahangi bir şeye karıştırmadan öğünlerde tek başına vererek ek gıdaya geçmeniz olası bir besin allerjisi ve besin grubu reddini daha kolay farketmenizi ve ek gıdaya geçişteki problemlerinizin daha hızlı çözümlenmesini sağlayacaktır.

Bebeğiniz ilk başta bazı besinleri ağzından çıkaracak, yemek istemeyecektir. Bu tamamen normal bir durum. Bir veya birkaç hafta aralarla bu tarz besinler yeniden denenmelidir.

6. Ay dolunca önce emzirme aralarında kök sebzeleri (Patates, havuç kabak gibi) haşlayıp çatalla ezin. Birer ikişer kaşık tattırın.

Sebzeden sonra yoğurt ve taze peynir tadımına geçin.

Sonra lifli ve posalı meyvelere (elma, armut, muz, yaz ise şeftali gibi) geçin. Cam rende ile rendeleyip yine 3 gün kuralına göre tattırın.

Sonrasında kuzu eti, dana eti, tavuk gibi protein gruplarını haşlayıp ezerek, küçük yüzey balıklarını ise fırında buğulama yaparak deneyin.

Yumurta için acele etmeyin bu tadımları yaptıktan sonra önce sarısını çeyrek, yarım, tam. Sonra beyazını çeyrek yarım tam, sonra sarısı ve beyazı bütün olacak şekilde verin.

Kuru bakliyat ve Glutenli Buğday ürünlerinin sindirimi zor olduğu için 8. ayı bekleyin.

O zamana kadar yemeklerde un yerine irmik tercih edebilirsiniz.

Ek gıdaya geçişte yemeklerde tadımlar sırasında tuz kullanmayın sadece zeytin yağı yeterli. Öğüne geçip de emme azalmaya başlayınca az miktar tuz ilave edebilirsiniz.

Göreceksiniz bu uygulamaları yaparken kendiliğinden 7-8. Aya gelmiş olacaksınız ve zaten tatlarına alıştıkça çocuğunuz kendisi yeme miktarını otomatik olarak artıracak.

1 yaşına kadar da acı-ekşi-baharat, inek sütü, bal, bakla, sakatat vb. vermeyin.

Asla besinleri blenderdan geçirmeyin çocuğunuzun çiğneme yetisini zayıflatacak, çiğneme kaslarının gelişimini yavaşlatacak, ek gıdaya geçişinizi zorlaştıracak ve beslenmenizin sağlıksız olmasına yol açacaktır.

Yine 3 yaşına kadar kesinlikle taneli kuru yemişleri vermeyiniz. Verecekseniz iyice ezerek diğer yumuşak besinlere (muhallebi, keki çorba, meyve püresi vb.) karıştırarak veriniz. Bu tür küçük taneli besinler solunum ve yutma refleksinin tam gelişmediği 3 yaş altı çocuklarda ciddi aspirasyon riski okluşturmaktadır ve boğularak ölüm riski teşkil etmektedirler. Unutmayın çocuğunuzun yutma refleksi sizin kadar gelişmemiştir ve aniden gelişen bir nefes alma hareketi o taneli yiyeceğin akciğerine kaçmasına neden olabilir.

Gül hastalığı (rozasea)

Rozasea, gül hastalığı olarak da bilinen, daha çok 30’lu yaşlardan sonra yüz ve burunda kızarıklık, bazen sivilce ile birlikte oluşan bir tür cilt hastalığıdır. Kadınlarda daha sık görülebilmektedir.

Rozasea, gül hastalığı olarak da bilinen, daha çok 30’lu yaşlardan sonra yüz ve burunda kızarıklık, bazen sivilce ile birlikte oluşan bir tür cilt hastalığıdır. Kadınlarda daha sık görülebilmektedir.

Nedenlerine baktığımızda karşımıza en çok B vitamini eksikliği çıkmaktadır, sindirim sistemi problemleri, mide asit salgısında azalma, çok alkol tüketmek, depresyon da etkilemektedir.

Tedavisinde rozasea hastalığına neden olan faktörün tespit edilip ona göre bir yol izlenmelidir;

* Mide asit salgıgısı az salgılanıyorsa artırmaya çalışmak,
*Bazı alerjen besinleri diyetten uzaklaştırmak,
*Gerekirse B vitamini takviyesi yapmak,
*Alkolden uzak durmak gerekebilir.

Beslenmede dikkat edilecek unsurlar;
*Alerjen besinlerin tespit edilip diyetten çıkarılması gerekir

*Liften yeterli beslenmek önemli

*Protein eksikliği cilt sağlığını da olumsuz etkilemektedir, ihtiyacınız ölçüsünde et ve süt ürünlerini, kurubaklagilleri tüketin.

*A ve C vitamininden zengin besinler cilt yenilenmesini de sağlayacaktır; yeşil yapraklı sebzeler, havuç, patates, kuşburnu, kivi tüketilmelidir

*Bazı kişilerde narenciye meyveler belirtileri artırabilir, eğer böyle bir durum oluşursa tüketmemekte fayda var

*Koyu ve çok miktarda çay ve kahve içilmemelidir

*Baharatlı ve acılı besinler kızarıklığı artırabilmektedir

*Alkol tüketiyorsanız miktarını ve sıklığını azaltmanızda fayda var

*Besinleri çok sıcak tüketmekte rozasea belirtilerini tetikler

*İçeriğinde vanilya ve kakao bulunan yiyecekleri belirtilerine göre ya azaltmak yada diyetten uzaklaştırmak gerekebilir

*Rafine edilmiş, basit karbonhidratlı tüm besinlerden uzak durulmalıdır

*Yemek hazırlarken içerisine katı yağlar yerine sıvı yağlar ilave edilmelidir

*Tuzlu ve salamura yiyeceklerden, şarküteri ürünlerinden kaçınmak gerekir.

Fazla kilolra sahip olmanın psikolojik alt boyutu

Genel anlamda hem görsel olarak hem de vücut kitle indekslerine baktığımızda fazla kilodan müzdarip bir milletiz.  Peki, bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Sağlıklı beslenmiyor muyuz? Kalorili besinler tükettiğimiz için mi fazla kilolarımız var? Çok hamur işi veya ekmek tükettiğimizden mi? Spor yapmadığımızdan mı?

Genel anlamda hem görsel olarak hem de vücut kitle indekslerine baktığımızda fazla kilodan müzdarip bir milletiz.

Peki, bunun sebebini hiç düşündünüz mü?

Sağlıklı beslenmiyor muyuz? Kalorili besinler tükettiğimiz için mi fazla kilolarımız var? Çok hamur işi veya ekmek tükettiğimizden mi? Spor yapmadığımızdan mı?

Evet, bu soruların hepsinin cevabı doğru kilo alımında rol oynayan etkenler fakat ben bu blog yazımda farkı ve etkisinin büyük olduğunu düşündüğüm birkaç nedenden daha bahsedeceğim. Kendi gözlemlerimden yola çıkarak beslenme tarzımız yani yemek yeme eylemimizin de fazla kilo alımına sebep olduğunu düşünüyorum.

Nasıl mı şöyle;

1. si çok hızlı yemek yiyoruz. Neredeyse tıkınırcasına, alelacele yiyip bitiriyoruz sonra mide ağrıları, krampları, hazımsızlık…

Yemek yemek fiziksel doyumun yanı sıra oldukça yoğun bir haz verir, tıpkı sevdiğimiz bir şeyleri yapmak gibi. Hızlıca yiyip tükettiğimizde besinlerin tadını daha az alırız çünkü dilin tad alma oranıyla besinin küçülmesi doğru orantılıdır. Besini parçaladıkça minik parçalar dilin pütürlü yapısından aşağıya iner ve onun lezettine varırız. Yani besinleri ne kadar çiğnersek o kadar küçük parçalara ayrılır ve biz de o kadar çok tadını alırız.

İşte tam burada 2. neden devreye giriyor, yeterince çiğnemeden yutmak. Besinleri yeterince çiğnemeden yuttuğumuzda hem tadını almamız azalıyor hem de midemizin öğütmesi için ona daha büyük parçalar yolluyoruz. Bu da sindirim süresini uzatıyor ve mideyi daha fazla yoruyor.

3. ve benim en çok dikkatimi çeken nedense; doyduğumuz halde yiyoruz. Bu madde Türk kültüründe oldukça yaygın. Hadi oğlum/kızım şunu da ye, aa yemezsen arkandan ağlar, o tabak bitecek, bunları sizin için hazırladım yarım bırakmak yok vs… Gibi cümleleri hemen hepimiz duymuşuzdur. Çocukluktan başlayan bu duyumlar, doyduğumuz halde önümüze sunulan porsiyonu bitirmemiz gerektiği sinyalini verir ve beslenme tutumumuzu etkiler. Kimi zaman doyduğumuz halde ayıp olmasın, karşı taraf üzülüp kırılmasın diye, kimi zaman çok sevdiğimiz yemek/tatlı olduğunda midemiz arısa dahi devam ediyoruz. Doyduğumuz halde, vücuda fazla besin yüklemesi yapıyoruz. Bir pil düşünün gereğinde fazla volt elektrik verildiğinde önce şişer ve sonra da patlar. Doyduktan sonra yediğimiz besinler de fazla kilo olarak bize geri döner. Fazla kilolar almaya başladığımızda diyetler yapıyoruz, spor yapmayı deniyoruz bunlar bir süre kilo vermemizi sağlıyor. Yeme tutumumuzu değiştirmek fazla kalori almamamızı sağlayacak ve sürdürebilir bir hale getirdiğimizde kilomuz daha stabil kalacaktır.

Uzm. Klnk. Psk. Gamze ÖZBEK

Hashimoto hastalığı nedir?

Hashimoto hastaları için beslenme tedavisi önerileri Erkeklerden daha çok kadınlarda görülen Hashimoto hastalığı, ilerleyen süreçte ciddi rahatsızlıkları tetikleyebileceğini söyleyen Dyt. Banu Samur Hashimoto hastaları için beslenme tedavisi konusunda önemli tavsiyelerde bulundu.

Hashimoto’nun hipotiroidizme veya yetersiz tiroide neden olabilen otoimmün bir hastalık olduğunu söyleyen Diyetisyen Banu Samur, bu hastalıkla mücadelede beslenmenin oldukça önemli olduğunu belirterek “Hashimoto hastalığı , hipotiroidizme veya yetersiz tiroide neden olabilen otoimmün bir hastalıktır. Tiroid boynunuzun ön tarafında küçük, kelebek şeklinde bir bezdir. Tiroid hormonları vücudunuzun enerjiyi nasıl kullandığını kontrol eder, bu nedenle vücudunuzdaki hemen hemen her organı, hatta kalbinizin atış şeklini
bile etkilerler” dedi. Samur, Hashimoto’nun belirtileri ve beslenme tedavisi konusunda ise şunları söyledi;

Hashimoto hastalığının belirtileri nelerdir?

Hashimoto hastalığı olan birçok insanda ilk başta hiçbir belirti görülmez. Hastalık ilerledikçe, hipotiroidizm
semptomlarından bir veya daha fazlasına sahip olabilirsiniz.
Belirtileri ile şu şekilde sıralanabilir:
Tükenmişlik
Kilo almak
Soğuğa tahammül etme sorunu
Eklem ve kas ağrısı
Kabızlık
Kuru cilt veya kuru incelen saç
Ağır veya düzensiz adet dönemleri veya doğurganlık sorunları
Yavaşlamış kalp atış hızı

BESLENME TEDAVİSİ

Tedavide, kişilere ilaç ile ek hormon verilmektedir. İlaçla tedaviye ek olarak ilerlemenin önüne
geçebilmek için tedavinin beslenmeyle desteklenmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda iyot,
selenyum, demir ve D vitamini ile Haşimato tiroidi arasında bir ilişki olduğu gözlenmiş!
Ciddi iyot eksikliği hipotroidizm ve guatra sebep olurken, iyot fazlalığı ise Haşimato tiroidi riskini
arttırmaktadır. Özellikle ne kadar çok iyot tüketimi varsa hastalık ciddiyeti de o kadar fazla olmakta!
Bu nedenle haşimato hastalığına sahip bireylerin başta gluten içeren tahıllar olmak üzere;
kurubaklagiller, süt ürünleri ve şekeri beslenmelerinden çıkarmaları önerilir. Ayrıca brezilya fındığı,
balık, hindi, yumurta, mantar ıspanak gibi selenyumdan zengin besinlere yer verilmelidir. Gerekli
durumlarda doktor kontrolünde supplementasyonu yapılmalıdır.
Deniz balıkları bol miktarda iyot içerir. Bol bol tüketilmelidir. Sardalye, hamsi gibi ağır metaller
içermeyen küçük balıkları tercih edin.

Tiroid hastalıklarını önlemek için alınan önlemlerden biri de sofra tuzunun içine iyot katılmasıdır. Ama
zararlı maddeler içeren rafine tu Selenyum açısından zengin birer kaynak olan soğan ve sarımsak aynı
zamanda iyot da içerir.

Selenyum zengini serbest gezen tavuk yumurtası da beslenmeye mutlaka eklenmesi gerekenlerdendir.
Bol miktarda selenyum içeren ayçiçeğini ve cevizin Haşimato hastaları tarafından tüketilmesinde fayda
var.
Tiroid hastalıklarını önlemek için alınan önlemlerden biri de sofra tuzunun içine iyot katılmasıdır. Ama
zararlı maddeler içeren rafine tuzlar yerine doğal olarak iyot zengini olan kaya tuzunu tercih edin.
Guatrojenik besinler dediğimiz brokoli, karnabahar, ıspanak, lahana, şeftali, yer fıstığı, çam fıstığı, turp,
çilek, şalgam, brüksel lahanası gibi besinlerin semptomları arttırabileceğinden diyetinizde mümkün
olduğunca az yer alması gerekiyor. Özellikle bu sebzeleri çiğ değil de pişmiş şekilde tüketmeye özen
göstermelisiniz.

Tüketilmesi gereken besinler;

Yaban mersini, domates, biber, maydanoz, greyfurt, portakal, semizotu gibi antioksidandan zengin sebze
ve meyveler tiroid bezi ve bağışıklık sistemi sağlığına yararlı olur.
Selenyum mineralinin tiroid hormonlarının düzgün çalışmasında görevli olan enzimlere olumlu etkileri
vardır. Brezilya kestanesi, ay çekirdeği, mantar, yumurta, hindi eti, tavuk göğüsü selenyum kaynağı
besinler arasında sıralanabilir.
Tirozin, T3 ve T4 hormonlarının üretiminde görevli olan bir amino asid çeşididir. Et, süt ve baklagiller
tirozinden zengin olan besinlerdir.

Tiroid diyeti programında dikkat edilmesi gereken birçok nokta vardır.

Su tüketimi tiroid hastaları için daha fazla önem taşımaktadır. Normal ve sağlıklı bir insanın günde 8
bardak su içmesi önerilirken bu sayı tiroid hastalarında en az 10-12 bardak olmalıdır.
Su metabolizmanın hızlanmasında ve tokluk hissinin oluşmasında etkili olur. Bu yüzden hem hipotiroid
hem de hipertiroid hastaları su tüketimini ihmal etmemelidir.
Metabolizmanın düzgün çalışması, besin ve kalori kontrolünün yapılabilmesi için günde 3 ana öğün
mutlaka yapılmalıdır, 2-3 ara öğün tüketimine de özen gösterilmelidir.
Özellikle hipotiroid hastaları kendilerini yorgun ve halsiz hissedebilirler. Antioksidan kaynağı olan ve
metabolizmayı hızlandıran yeşil çay tüketimi bu kişiler için daha fazla önem taşır.
Tiroid hastalarının diyette tokluk hissini hissetmeleri önemlidir. Bu yüzden lif içeriği yüksek besinler
tercih edilebilir. Taze sebze ve meyveler, bakliyat çeşitleri, ceviz, fındık gibi kabuklu yemişler diyet
listelerinde yer almalıdır. Aynı zamanda bu besinler kabızlık, ishal gibi bağırsak problemlerinin
yaşanmaması için de önemlidir.
Özellikle brokoli, karnabahar, lahana, turp gibi guatrojenik besinlerin tüketilmemesi önerilir.
Kafein kaynaklarının tüketimi de tiroid hastalarının dikkat etmesi gerektiği bir diğer önemli konudur.
Günde en fazla 300 mg kafein; yani 2-3 kahve fincanı kadar kahve içilebilir.
Diyetin yanında egzersiz de mutlaka yapılmalıdır. Özellikle metabolizması yavaş çalışan hipotiroid
hastaları mutlaka düzenli bir egzersiz planı uygulamalıdır.

ÖRNEK BESLENME LİSTESİ
Uyanınca:
 2 bardak su
 1 fincan filtre kahve (içine 1 tatlı kaşığı Hindistan cevizi yağı)

Kahvaltı:
 1 adet haşlanmış yumurta veya omlet
 2 dilim beyaz peynir
 Domates, salatalık
 1-2 dilim çavdar ekmeği
Kuşluk:
 1 fincan yeşil çay + 2 tam ceviz içi
Öğlen:
 100-120 gr ızgara veya fırında pişmiş tavuk eti/ köfte veya balık
 Bol yeşillikli salata (1 tatlı kaşığı keten tohumu)
 1 bardak ayran
 1-2 dilim çavdar ekmeği
İkindi:
 1 adet wasa üzerine lor peyniri + dereotu
 1 fincan yeşil çay
Akşam:
 1 kase çorba
 1 porsiyon sebze yemeği (guatrojenik besinler hariç)
 3 kaşık yoğurt
 Bol yeşillikli salata (1 tatlı kaşığı keten tohumu)
Gece:
 2 ince dilim ananas veya 1 çay bardağı yaban mersini
 1 bardak kefir

Hashımato’da kilo vermek için nasıl beslenmeliyiz?

HASHIMATO’DA KİLO VERMEK İÇİN NASIL BESLENMELİYİZ?

HASHIMATO’DA KİLO VERMEK İÇİN NASIL BESLENMELİYİZ?

Hashımato hastalığı otoimmün bir hastalıktır. Vücudun kendi bağışıklık sistemi tiroid dokusunu bir yabancı olarak algılar ve yok etmek ister. Bu yüzden bağışıklık sistemi tiroid bezini yok etmek için antikor üretir. Bu antikorlar tiroid hücrelerini hasara uğratır ve tiroid bezi küçülmeye başlayarak hormon yetmezliği meydana gelir.

Hashımatonun belirtileri arasında;

  • Kilo alma
  • Kabızlık
  • Ödem
  • Yorgunluk
  • Halsizlik
  • Üşüme
  • Cilt kuruluğu yer alır.

Tiroid bezi tüm hücrelerde temel metabolizmayı düzenler. Vücutta ki yağ ve karbonhidrat metabolizmasını, vücut ısısı ve kalp atım hızı gibi birçok süreci düzenlemektedir. Tiroid bezinin küçülmesi ve yavaş çalışması metabolizmamızı yavaşlamasına neden olduğu için kilo verme sürecimizi yavaşlatabilir.

Peki bu süreçte nasıl beslenmeliyiz?

  • Otoimmün bir hastalık olduğu için antiinflamatuar beslenmek, inflamasyonu azaltmasını destekler. Bunun için şeker, fastfood, kızartılmış besinlerden uzak durun. Yağlı balıklar, kırmızı meyveler (çilek, ahududu, yaban mersini, böğürtlen), zerdeçal, yeşilçay, üzüm gibi bağışıklığı destekleyen besinlere daha çok yer verin.
  • İyot tiroid hormonlarının üretimi için gereklidir. Fazla iyot alımı otoimmün antikorları uyardığı için hashımatoda semptomlarının şiddetlenmesine sebep olur. Bu yüzden İyot tüketimine dikkat edilmeli.
  • Tiroid fonksiyonlarının düzgün çalışması için gerekli enzimdir. Selenyumdan zengin besinlere beslenmenizde yer verin. Ton balığı, yumurta, yağlı tohumlar, brezilya selenyumun iyi kaynaklarıdır.
  • Tiroid hormonlarının çalışmasını azaltan guatrojenik besinlerden uzak durun. Karnabahar, brokoli, lahana, brüksel lahanası, hardal tohumu, şalgam, turp, soya ve soya bazlı yiyecekler guatrojenik besinler arasındadır.
  • Bağışıklık sistemi için önemli olan çinko, tiroid bezinizin sağlığını da korur. Çinko içeren besin kaynakları; kırmızı et, kuru baklagiller, mantar, yağlı tohumlar, kabak çekirdeği, istiridye gibi besinlerdir.
  • Ödem problemi yaşıyorsanız günde 2-2.5 litre su tüketimine dikkat edin
  • Kabızlık yaşıyorsanız bağırsak sağlığınız için probiyotik içeren yoğurt, kefir gibi besinlerin tüketimine özen gösterin.
  • Gluten ve laktoz otoimmün hastalıkları tetikleyebilir bu yüzden gluten içeren tahıllar, bulgur gibi besinleri ve laktoz içeren süt ve süt ürünlerini beslenmenizden bir süre çıkartarak semptomlarınızı kontrol edebilirsiniz.