PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Steve Jobs’un Bilim Dünyasından Önce Keşfettiği 10 Dakika Kuralı, Nasıl Zihinsel Gelişimimize Katkı Sağlıyor?

Steve Jobs, teknoloji dünyasına damga vurmuş bir dahi olarak tanınıyor. Ancak, Jobs’ın bir dahi olarak tanınmasının sebebi sadece yarattığı teknolojik yeniliklerle değil, aynı zamanda iş yapış biçimiyle de ilgili. Bu içerikte, Steve Jobs’un 10 dakika kuralından bahsedeceğiz.

Teknoloji devi Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un bu kadar başarılı bir isim olması, yaratıcı zekâsına ek olarak iş süreçlerindeki küçük ama etkili alışkanlıklarından da kaynaklanıyor.

Bu alışkanlıklardan biri de 10 dakika kuralı! Peki bu kural tam olarak ne ve ne işe yarıyor?

Jobs’un 10 dakika kuralı aslında, bir sorun ile ilgili uzun süre oturup düşünmek yerine 10 dakikalık bir yürüyüş yapmak demek.

Steve Jobs, bir sorunla karşılaştığında masasında uzun uzun oturup kafa yormaktansa kalkıp yürüyüşe çıkmayı tercih ediyordu.

Yani, eğer bir problemi 10 dakika içinde çözemiyorsa zihinsel sürecine bir ara veriyor ve dışarı çıkıyordu.

Zor konulara odaklanmak için uyguladığı 10 dakika kuralı, çıkılan yürüyüş sırasında zihnin serbest kalması ve baskıdan uzaklaşmasını sağlıyor, bu sayede de yeni fikirlerin oluşmasına olanak tanıyordu.

Jobs bugün bilimsel olarak kanıtlanmış bu etkiyi sezgisel bir biçimde keşfetmişti!

Jobs’un daha bilim bile böyle bir etkinin varlığını kanıtlayamamışken başvurduğu 10 dakika kuralı, bugün bilimsel açıdan da kanıtlanmış durumda.

Bilime göre beynimiz, kaslarımız gibi sürekli zorlanarak çalıştırılacak bir organ değil.

Başka bir deyişle, bir kası daha fazla çalıştırdığınızda performansı artsa da beyin için aynı durum söz konusu değildir.

Aksine beyin, uzun süre aynı problem üzerinde yoğunlaştığında tükenme belirtileri gösterir.

Cambridge Üniversitesi’nden Mitho Storni’ye göre, 10 dakika kuralı aslında beynin çalışma şeklini optimize ediyor.

Yani, bir probleme 10 dakika odaklanıp çözüm bulamadığınızda beynin daha fazla zorlanması çözüm getirmiyor. Bunun yerine, beynin yürüyüş yapmak gibi farklı bir ortamda serbest bırakılmasının yaratıcı düşünceyi tetiklediği belirtiliyor.

Bilimsel olarak, yürüyüş beynimize farklı uyarıcılar sunarak ona zihinsel bir reset atma fırsatı tanıyor ve yürürken çevrenizde gördüğünüz hareket, beynin odaklanmasını zorluyor.

Bu da düşüncelerin daha serbest dolaşmasına ve yeni bağlantılar kurmasına olanak sağlayarak bir soruna saplanıp kalma olasılığımızı azaltıyor.

Tüm bu süreçleri sonundaysa, yeni çözüm yollarını fark etmemizin kolaylaştığı söyleniyor.

Ek olarak, yürüyüşün beyindeki serotonin ve dopamin seviyelerini artırarak yaratıcılığı teşvik ettiği de belirtiliyor.

Dolayısıyla, beynin bu kimyasallarla doğru şekilde beslenmesinin sorunlara daha geniş perspektiften bakmamıza yardımcı olduğu ifade ediliyor

Sonuç olarak, Steve Jobs’un uyguladığı 10 dakika kuralı sadece bir alışkanlık değil, bilimsel temellere dayanan bir yöntem olarak öne çıkıyor.

Kaynak: Inc.

Bilime Göre Spor Yaparken 1 Saniye Neden 1 Dakika Gibi Gelir? Zamanın Yavaş Akmasının 2 Önemli Sebebi Var!

Spor yaparken zaman ne kadar da yavaş geçiyor öyle değil mi? Hele plank hareketi esnasında 1 saniye sanki 1 dakika gibi gelir. Peki bunun sebebi nedir?

Bize keyif ve mutluluk veren herhangi bir aktiviteyi yaptığımız sırada zaman oldukça hızlı geçer. Ancak spor gibi bizi yoran ve bir an önce bitmesini istediğimiz aktivitelerde bu durumun tam tersi söz konusudur.

Gelin, bunun sebeplerine bakalım.

Einstein’ın görelilik teorisine göre zamanın hızı sabit değildir.

Zamanı nasıl algıladığımız, referans çerçevesine ve yer çekiminin etkisine bağlı olarak değişiklik gösterir. Mesela hoşlanmadığımız bir şeyi yaparken zamanın neredeyse hiç geçmemesi ya da çok mutlu olduğumuz bir anın çabucak sona ermesi, zamanın hızının sabit olmadığının bir göstergesidir.

Bilim insanları da Einstein’ın bu teorisinden yola çıkarak, konu ile ilgili çeşitli araştırmalar yapmıştır. Onlara göre efor harcamak, zaman algısının bozulmasına ve zamanın normalden daha yavaş geçtiğini hissetmenize sebep olabilir.

Örneğin spor yaparken zamanın daha yavaş geçtiğini hissetmenize sebep olabilecek iki farklı unsur vardır.

Bunlardan ilki, beynin aşırı yorulması ikincisi ise vücut kimyasındaki değişimlerdir. İnsan beyni, spor sırasında vücuttan çok fazla bilgi alır. Bu da beynin aynı anda işlemesi gereken çok sayıda veri ile karşı karşıya kalmasına sebep olur.

Mesela vücudunuz, yorucu egzersizlerle mücadele ederken beyninizin nefes alma hızını takip etmesi, kas hareketlerini koordine etmesi, kalp atış hızını ayarlaması, ağrı veya yorgunluk hissini yönetmesi gerekir. Tüm bunlar da beyninizi, olağan zaman algısından uzaklaştırır.

Ayrıca vücut kimyasındaki değişimler de zaman algısının bozulmasına sebep olabilir.

Fiziksel efor sarf etmek, vücut kimyasında önemli değişiklikleri beraberinde getirir. Egzersiz yapmak vücuttaki ruh halini, uyarılmayı ve odaklanmayı etkileyen endorfin, adrenalin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin salınımını artırır.

Bu da beynin kimyasındaki değişikliklere ve dolayısıyla zaman algısının farklılaşmasına sebep olur. Ek olarak yapılan bir araştırmaya göre de spor esnasında harcanan eforun fazla ya da az olması, zaman algısının değişimini etkilemez.

Kaynaklar: Science Alert, Futurism

Masa Başında Sadece Beynimiz Yorulsa Bile Neden Maraton Koşmuş Gibi Fiziksel Yorgunluk da Hissediyoruz?

Hepimiz zaman zaman beyin yorgunluğu yaşıyoruz. Uzun bir çalışma gününün ardından koltuğa uzandığımızda, sanki saatlerce spor yapmış gibi hissedebiliyoruz. Ama aslında, gün boyu yalnızca bilgisayar karşısında oturmuş, mail’lerle boğuşmuş ve zihinsel işler yapmışızdır.

Peki, nasıl oluyor da bu kadar oturmak ve düşünmek, vücudu sanki maraton koşmuş gibi yorgun hissettiriyor?

Beyin yorgunluğu ile fiziksel yorgunluk arasındaki bu garip bağın ardında bilimsel açıklamalar yatıyor.

Beyin ve vücut arasındaki bağ: nörokimyasal dengeler

Zihinsel yorgunluğun fiziksel yorgunlukla karışmasının başlıca nedeni, beynin nörokimyasal işleyişinde yatıyor. Beynimiz, tüm gün boyunca düşünüyor, analiz ediyor ve problem çözerken enerji tüketiyor.

Bu süreçte en önemli kaynak, beynin başlıca yakıtı olan glikoz. Gün boyunca zihinsel çabalar arttıkça, beynin glikoz seviyeleri düşüyor ve bu durum nörotransmitterlerin (sinir hücreleri arasındaki mesaj ileticiler) etkinliğini azaltıyor.

Özellikle dopamin gibi “motivasyon hormonu” olarak bilinen nörotransmitterler azaldığında hem zihinsel hem de fiziksel yorgunluk kaçınılmaz hâle geliyor.

Bu noktada, beynimiz bir anlamda “enerji tasarrufu moduna” geçiyor ve kendimizi fiziksel olarak da tükenmiş gibi hissediyoruz.

Kaslar neden yoruluyormuş gibi hissediyor?

Zihinsel yorgunluk, bedenin kaslarına doğrudan sinyaller göndererek fiziksel yorgunluğu tetikleyebiliyor. Bu sinyaller de beynin sinir-kas iletişimini sağlayan motor nöronlardan geliyor.

Yoğun zihinsel çaba sırasında motor nöronların işlevleri de baskılanıyor ve bu da kaslarda bir ağırlık ve hâlsizlik hissine yol açıyor. Özellikle uzun süre masa başında çalışıyorsanız, kaslarınızı hareketsiz bırakmak bile bu durumu şiddetlendirebiliyor.

Araştırmalara göre zihin yorgunluğu sırasında prefrontal korteks (beynin karar verme ve plan yapma bölgesi) aşırı çalıştığında, vücutta kaslara gelen sinir sinyalleri zayıflıyor.

Bu da kasların gevşemesi ve dolayısıyla fiziksel ağırlık ve yorgunluk hissi yaratıyor. Sonuç olarak, zihinsel yorgunluk sadece beynimizi değil, vücudumuzu da etkiliyor.

Beyni ve vücudu şarj edin.

Beyin yorgunluğu fiziksel yorgunluk kadar gerçek ve yıpratıcı. Bu yüzden her ikisini de hafife almamak gerekiyor. Araştırmalar, yeterli dinlenme ve molalar verilmediğinde, beyin yorgunluğunun kronikleşebileceğini ve vücutta daha ciddi problemlere yol açabileceğini gösteriyor.

Meditasyon, düzenli egzersiz ve uyku düzeni hem zihinsel hem de fiziksel olarak toparlanmaya yardımcı oluyor.

Unutmayın, beyninizi dinlendirdiğinizde, aslında tüm vücudunuza bir iyilik yapıyorsunuz. Yani arada sırada bilgisayardan kalkıp, bir kahve içip, biraz nefes almak hiç de fena bir fikir değil!

Kaynaklar: National Library of Medicine, WebMD, The Scientist,