PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Psikolojik Risk Faktörleri Kalp Sağlığını Tehdit Ediyor

Psikolojik sorunlar kalp sağlımızı olumsuz etkiliyor. Depresyon, anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk bunlardan bazıları. 

Psikolojik sorunlar kalp sağlımızı olumsuz etkiliyor. Depresyon, anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk bunlardan bazıları.

Kalp Sağlığınıza dikkat ! Uzmanlar, yaşam tarzına dikkat etmenin, düzenli spor yapmanın , sigaradan uzak bir yaşamın kalp sağlığı açısından önemli olduğunun altını çiziyor.

Dünya Kalp Günü

Son günlerde medyaya yansıyan haberlerde, genç denilebilecek yaşlarda kalp krizinden yaşam kayıpları vakaları sıkça karşımıza çıkıyor. Bu durumun bir de basına yansımayan, etrafımızdan duyduğumuz tarafı da bulunuyor. Türkiye’de her yıl 300.000 kalp krizi, 125.000 kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor. 29 Eylül tarihi, 2000 yılından beri “Dünya Kalp Günü” olarak kutlanıyor ve kalp sağlığı adına toplumun bilinçlendirilmesi için yoğun çaba sarf ediliyor. Kalp krizine bağlı ölüm oranlarının Avrupa ortalamasının üzerinde olduğu ülkemizde, kalp krizine karşı farkındalık yaratmak için Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) çeşitli kampanyalar düzenliyor. Tüm dünyada en çok yaşam kaybı nedeni olan kalp damar hastalıkları ve inmenin önlenebilmesi için yaşam tarzı değişikliği büyük önem taşıyor.

BALIK TÜKETİMİ KALP SAĞLIĞINI KORUYOR

Psikolojik Risk Faktörler Kardiyak Riskleri Artıyor 

Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Aslı Azakoğlu Karaca, kalp ve damar hastalıklarında bütünsel sağlığın korunmasının önemine vurgu yaptı, “İleri yaş, sigara ve alkol tüketimi, hipertansiyon, hiperlipidemi, diyabet ve obezite gibi geleneksel kardiyak risk faktörlerinin, global ölüm nedenlerinin en üstünde bulunan kalp-damar hastalıklarının başlangıcına ve ilerlemesine katkıda bulunduğu hepimiz tarafından biliniyor. Peki ya ruh sağlığımızın etkileri? Ruhsal bozuklukların kardiyovasküler hastalıklar üzerinde etkileri olduğunu biliyor muydunuz? Uluslararası Kardiyoloji Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmada; depresyon, anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk ve şizofreninin önemli kardiyak risk faktörleri olduğu ve bu bozuklukları olan bireylerin genel popülasyona göre kardiyak morbidite ve mortalite açısından önemli ölçüde daha yüksek risk altında olduklarından bahsedilmiş, müzik terapisinin kardiyak sağlık için olumlu etkileri olduğuna değinilmiştir. Zihin-beden yaklaşımları, mindfulness öğretileri, stres/başa çıkma modelleri, bu açıdan kardiyak sağlık adına da müzik terapisi, müziğin otonom sinir sistemi üzerine olumlu etkileri klinikte kullanılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün de belirttiği gibi; sağlıklı olma hali bir bütündür. ‘Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir’ sözü unutulmamalıdır.”

Dörtte Üçünden Fazlası Önlenebiliyor

Yaşam tarzı değişikliklerinin kardiyovasküler hastalıkların önüne geçmede çok etkili olduğunu da belirten LifeClub hekimlerinden Uzm. Dr. Aslı Azakoğlu Karaca, “Hekim olarak belirtmek isterim ki; yaşam tarzı değişiklikleri, sigara ve alkol, obezite gibi düzeltilebilen risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerin dörtte üçünden fazlası önlenebiliyor.

Tüm bu önerileri bir taslak haline getirdik. Kardiyak sağlık ve iyilik hali için sizlere bir şifre oluşturduk” dedi.

Kalp Sağlığının Şifresi: 0 305 140 53 00

0:         0 (sıfır) sigara

30:       Günlük 30 dakika orta şiddette etkinlik- egzersiz

5:         Günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketimi

140:     Kan basıncı 140 mmHg’nın altında tutulmalı (optimal 120 mmHg/80 mmHg)

5:         Total kolesterol 5 mmol/dL (190 mg/dL)’nin altında olmalı

3:         LDL kolesterol 3 mmol/dL (115 mg/dL)’nin altında olmalı

0:         0 (sıfır) fazla kilo

0:         0 (sıfır) diyabet

Bu 7 Maddeyi Uygulayın!

Uzm. Dr. Aslı Azakoğlu Karaca, kalp sağlığını korumak için yapılabilecekleri şöyle sıraladı:

  1. Sağlıklı Beslenin: Meyve, sebze, tam tahıllar, balık ve sağlıklı yağlar (örn; zeytinyağı) içeren bir diyet kalp sağlığı için faydalıdır. Tuz alımınızı kısıtlayın, sofrada tuzluk bulunmasın.
  2. Düzenli Egzersiz Yapın: Haftada en az 150 dakika/3 gün orta şiddetli aerobik egzersiz (yürüyüş, bisiklet), 2 gün ise ağırlık kaldırma veya yoga/pilates gibi direnç egzersizleri ve postür düzeltme egzersizleri öneriler arasındadır. Mutlaka ideal kilonuza ulaşın.
  3. Kaliteli Uyku Uyuyun: Günde 7-8 saat kaliteli uyku almak kalp sağlığı için önemlidir.
  4. Sigara ve Alkole Dikkat: Sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanmaktan kaçının. Sigara kalp krizi ve damar hastalıkları riskini ciddi şekilde artırmaktadır. Alkolü de sınırlayın; kadınlar günde bir, erkekler günde iki kadehi aşmamaya çalışın.
  5. Stresi Azaltın ve Stresle Mücadele Yöntemlerini Öğrenin: Yüksek stres düzeyi kalp krizine neden olabilir. Düzenli yapılan meditasyon, yoga ve derin nefes alma gibi rahatlama teknikleri stresi azaltmaya yardımcı olacaktır. Size iyi geleni bulun ve düzenli uygulayın.
  6. Düzenli Sağlık Kontrolleri: Tansiyonunuzu ve nabzınızı düzenli olarak kontrol edin. Yüksek tansiyon veya ritim bozuklukları, kalp hastalıkları riskini artırabilir. Ailede kalp hastalığı öyküsü, yüksek tansiyon ve diyabeti olanların düzenli olarak kardiyologla görüşmesi önerilir.
  7. Vitamin Ve Mineral Dengesini Koruyun: yeterli miktarda kalsiyum ve magnezyum içeren besinler tüketmeye özen gösterin. Mutlaka D vitamini seviyelerinize baktırın ve gerekli görülürse takviye kullanın. Vitamin ve mineral seviyelerinize baktırmak, gerekli görüldüğü zaman depolarınızı doldurmak, sistemlerinizin düzgün çalışması, çarkların dönmesi için gereklidir. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Öfke kontrol sorunu ve tedavisi

Öfke, tehditlere karşı doğal ve içgüdüsel olarak gelişen, hayatta kalmamız için gerekli olan bir duygusal tepkidir. Öfke, ancak onu kontrol etmekte zorlandığınızda bir sorun haline gelir ve pişman olacağınız şeyler söylemenize veya yapmanıza neden olabilir. Kontrol edilemeyen öfke, fiziksel ve zihinsel sağlığınız için kötüdür. Hızla sözlü veya fiziksel şiddete dönüşerek size ve çevrenizdekilere zarar verebilir. Bazı öfke sorunları, başka bir sağlık probleminden veya ruhsal bozukluktan kaynaklanabilir. Öfkenin kendisi bir bozukluk olarak kabul edilmez, ancak öfke birçok akıl sağlığı durumunun bilinen bir belirtisidir. Altta yatan durumu tedavi etmek, kontrol edilemeyen öfkeyi azaltmaya yardımcı olur.

Öfke probleminin nedenleri nelerdir?

Stres, ailevi ve finansal sorunlar gibi birçok faktör öfkeyi tetikleyebilir. Bazı kişilerde öfke, altta yatan bir bozukluktan kaynaklanır. Bunlar; Depresyon, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Alkol Bağımlılığı, Hiperaktivite Bozukluğu, Bipolar Bozukluk, Yas ve bunlar arasında en çok görülen Aralıklı Patlayıcı Bozukluk’tur. Öfkenin kendisi bir bozukluk olarak kabul edilmez, ancak öfke birçok akıl sağlığı durumunun bilinen bir belirtisidir. Aralıklı patlayıcı bozukluk ciddi saldırganlık ve yineleyen saldırganlık dürtülerine karşı koymama atakları ile tanımlanan bir dürtü kontrol bozukluğudur. Aralıklı patlayıcı bozukluğu olan bir kişi, tekrarlayan agresif, dürtüsel veya şiddet içeren davranışlara sahiptir, çoğu zaman sinirli ve öfkeli hissedebilirler. Bir öfke atağından sonra pişmanlık duyabilir veya utanabilir. Öfke patlamaları 30 dakikadan az sürer ve uyarı vermeden başlayabileceği gibi herhangi bir öfke durumunda şiddetlenerek artar. Görülen bazı yaygın davranışlar şunlardır:

  • öfke nöbetleri
  • argümanlar
  • kavga etmek
  • fiziksel şiddet
  • bir şeyler fırlatmak

Öfke probleminin belirtileri nelerdir?

Kontrol edilemeyen öfke, fiziksel ve duygusal belirtilere neden olur. Ara sıra bu belirtileri yaşamak normal olsa da, öfke sorunları olan bir kişi bunları daha sık ve daha şiddetli bir şekilde yaşama eğilimindedir. Öfkenin fiziksel belirti ve semptomları:

  • artan kan basıncı
  • artan kalp atış hızı
  • karıncalanma hissi
  • kas gerginliği iken

Duygusal belirtileri:

  • sinirlilik
  • hayal kırıklığı
  • endişe
  • stres
  • bunalmış ve
  • suçluluk hissetmek olabilir.

Öfke problemi nasıl anlaşılır?

Şu durumları yaşıyorsanız öfke sorunlarınız olabilir:

  • sık sık kızgın hissediyorsanız,
  • öfkenizin kontrolden çıktığını hissediyorsanız,
  • öfkeniz ilişkilerinizi etkiliyorsa,
  • öfkeniz başkalarını incitiyorsa,
  • öfkeniz, pişman olacağınız şeyler söylemenize veya yapmanıza neden oluyorsa,
  • sözlü veya fiziksel şiddette bulunuyorsanız.

Öfke problemimi nasıl yönetebilirim?

Öfkenizin kontrolden çıktığına inanıyorsanız veya hayatınızı ya da ilişkilerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa, bir akıl sağlığı uzmanından yardım almayı düşünün. Bir akıl sağlığı uzmanı, altta yatan, öfke sorunlarınıza neden olan ve tedavi gerektiren bir bozukluk olup olmadığını belirlemenize yardımcı olabilir. Psikoterapilerde davranış terapisi yaklaşımı uygulanır. Öfke yönetimini ayrıca aşağıdakilerden bazılarını uygulayarak kendiniz de yapabilirsiniz.

  • rahatlama teknikleri
  • evde öfke kontrolü egzersizleri
  • destek grupları

Yeme Bozukluğu

Yeme Bozukluğu için bilgi mi arıyorsunuz? Yeme Bozukluğu makalesine göz atın ve Yeme Bozukluğu hakkında daha fazla bilgi edinin

Yeme bozuklukları, fiziksel sağlığı, psikososyal işleyişi etkileyen ölümcül ve maliyetli zihinsel bozukluklardır.

Kiloya, vücut şekline ve yemeye yönelik rahatsız edici tutumlar, yeme bozukluklarının ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Yeme bozuklukları son 50 yıldır artmakta ve gıda ortamında değişiklikler ortaya çıkmaktadır.
Sağlık personelleri kişide genel sağlık değerlendirmesinin bir bileşeni olarak yeme alışkanlıklarını rutin olarak sorgulamalıdır.

Yeme bozukluklarının belirtileri erkekler ve kadınlar arasında farklılık gösterebilir. Yeme bozuklukları yeterince araştırılmadığından, patofizyolojileri, tedavileri ve yönetimi konusunda bir belirsizlik vardır.

Yeme bozuklukları, anormal yeme veya kilo kontrolü davranışları ile karakterize edilen ciddi psikiyatrik bozukluklardır.

Ağırlığa, vücut şekline ve yemeye yönelik rahatsız tutumlar, yemek bozukluğunun ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde önemli bir rol oynar.

Bu endişeler cinsiyete göre değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin; erkeklerde vücut imajı kaygıları kaslılığa odaklanabilirken kadınlarda bu kaygılar daha çok kilo vermeye odaklanabilir.

Obezite kendi başına bir yeme bozukluğu olarak çerçevelenmez. Tüm yeme bozuklukları, fiziksel sağlığı önemli ölçüde bozmaktadır.

Anoreksiya nevroza; ciddi diyet kısıtlamalarını veya diğer kilo verme davranışlarını (örneğin, kusma, aşırı fiziksel aktivite) etkileyen, yoğun bir kilo alma korkusu veya rahatsız bir beden imajı veya her ikisi ile karakterize edilen, oldukça belirgin, ciddi bir zihinsel bozukluktur.

Ağırlık ve şekil ile ilgili endişeler, anoreksiya nervozayı kaçıngan-kısıtlayıcı gıda alımı bozukluğundan ayırmaktadır.

Ek olarak, bilişsel ve duygusal işlevsellik belirgin şekilde bozulur.

Anoreksiya nervozanın tıbbi komplikasyonları tüm organları ve sistemleri etkilemektedir ve genellikle yetersiz beslenme, kilo verme ve alma davranışlarından kaynaklanmaktadır.

Bulimia nevroza; normal veya yüksek kiloda ortaya çıkabilir (ağırlık, bulimia nervoza eşiğinin altındaysa alt tipi olan anoreksiya nervoza tanısı verilir). Bulimia nervoza, tekrarlayan tıkınırcasına yeme (yani, kontrolü kaybederek aşırı miktarlarda yemek yeme) ve kilo alımını önlemek için telafi edici davranışlarla karakterize edilir.

En yaygın telafi edici davranış kendi kendini kusturmaktır, ancak uygun olmayan ilaç kullanımı, oruç tutma veya aşırı egzersiz de kullanılabilmektedir. Bu davranışlar, ağırlık, vücut şekli veya görünümle ilgili olumsuz öz değerlendirme tarafından ortaya çıkabilmektedir.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu; bulimia nervozadakinden daha az telafi edici davranışlarla birlikte, rahatsız edici, tekrarlayan aşırı yeme nöbetleri ile karakterize edilir. Hem bulimia nervoza hem de aşırı yeme bozukluğuna sıklıkla obezite eşlik eder veya obeziteye yol açar.

Kaçıngan-kısıtlayıcı gıda alımı bozukluğu; artık yaşa bağlı olmayan bir bozukluk olarak kabul edilmektedir. Temel semptomlar, aşağıdakilerden biri veya daha fazlası ile birlikte ortaya çıkar. Bunlar gıdadan kaçınma veya gıdayı kısıtlamadır. Buna bağlı olarak; kilo kaybı veya büyümede yavaşlama, beslenme eksiklikleri, yeterli alım için tüple beslenmeye veya besin takviyelerine bağımlılık ve psikososyal bozulmalar meydana gelmektedir. Semptomlar, genel olarak gıdaya ve yemeye karşı ilginin olmaması, duyusal duyarlılığa dayalı gıda seçiciliği ve boğulma veya kusma gibi tiksindirici deneyimlerle ilgili yemenin olumsuz sonuçlarından korkma durumunda ortaya çıkabilmektedir.

Pika Sendromu; bir ay veya daha uzun bir süre boyunca besleyici olmayan veya gıda olmayan maddeleri yemeyi içerir. Başlıca tetikleyiciler, maddenin tadı, can sıkıntısı, merak veya psikolojik gerilimdir.

Ruminasyon bozukluğu; mide bulantısı, istemsiz öğürme veya tiksinti olmaksızın yemekten sonra yemeğin kusulmasıdır.

Yeme bozukluğuna (>%70) psikiyatrik komorbiditeler sebep olmaktadır. En sık görülen psikiyatrik komorbiditeler arasında duygudurum ve anksiyete bozuklukları, nörogelişimsel bozukluk, alkol ve madde kullanım bozuklukları ve kişilik bozuklukları yer alır.

Diyabetli kişilerde yeme bozukluğu prevalansı yüksektir.

Yeme bozuklukları ile çölyak ve Crohn hastalığı gibi otoimmün bozukluklar arasında çift yönlü ilişkiler gözlemlenmiştir.

Travma İle İlişkili Bozukluklar

Travma için bilgi mi arıyorsunuz? Travma İle İlişkili Bozukluklar makalesine göz atın ve Travma hakkında daha fazla bilgi edinin

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travmayı anlamaya ve uygulamaya yönelik pozitif etkisi olması nedeniyle ilk ve geniş bir bozukluk olarak görülmektedir. TSSB, travma yaşayan kişilerin stres ve ilişkili bozukluk veya sorunları daha net bir şekilde ifade eden durumların başında görülmektedir. Herhangi bir kişiye TSSB tanısı koyabilmek için o kişinin travmatik bir olay yaşaması gerekmektedir. TSSB belirtilerinden biri kişinin travmatik durumu tekrardan yaşamasıdır. Kişi yaşanılan travmatik olayı elinde olmadan rahatsız edici bir şekilde anımsaması, olayla ilgili rüyalar görmesi, yaşadığı olayı sanki tekrardan yaşıyormuş gibi hissederek geriye dönüşler yaşaması ve travmayı hatırlatan uyaranlar ile karşılaşarak olumsuz fizyolojik tepkiler göstermesi durumlarıdır. İkinci bir belirti kişinin travmatik anımsama yaratan uyaranlardan kaçınması ve genel tepki verme seviyesinde azalma görülmesidir. Kişi travmatik olayı hatırlatan düşüncelerden uzaklaşmak için yoğun bir çaba göstermesi kişide sıkıntı, çaresizlik gibi durumlara neden olur bu da kişinin travmanın anlatımını zorlaştırmaktadır. Kişi travmatik olayı hatırlatan yer, durum ve kişilerden kaçınmaktadır. Kişinin duygularında hissizlik ve duyguları duyumsama yetisinde azalmalar görülmektedir. Daha önceden ilgi duyulan etkinlik ve hobilere karşı ilgisizlik ya da katılım da azalmalar görülmektedir. Aynı zamanda çevresindeki insanlardan uzaklaşma ve onlara karşı yabancılık duyma görülmekte, kişi için bunun sebepi yaşamış olduğu olayı çevresindekilerin yaşamamış olması ve bundan dolayı onu anlamıyacakları düşüncesidir. Üçüncü bir belirti ise travmatik olay sonrası kişide uyarılmışlık belirtilerinin görülmesidir. Bu belirti de travmatik olayla ilgili uyaranların bedende ve beyinde yarattığı bir genel uyarılmışlık hali görülmektedir. Bu da kişide uyuma da güçlük uykuyu sürdürmede zorlanma, sürekli tetikte olma hali, ani öfke patlaması, çabuk sinirlenme ve işlerine yoğunlaşma da güçlü gibi sorunlar yaşamasına neden olmaktadır. Akut Stres Bozukluğu Travmatik olaydan sonra dört hafta içerisinde başlayan iki ile otuz gün boyunca ortaya çıkan ve kaybolan stres belirtisi olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir kişiye akut stres bozukluğu tanısı koymak için kişide en az üç disosiyatif(çözülme) belirti görülmesi gerekmektedir. Bu belirtiler dalgınlık, tepkisizlik, yabancılaşma, benlik dışına çıkma, uyuşukluk, ve benzeri belirtileridir. Diğer bir yandan da sanki travma tekrarlanarak yaşanmaktadır. Kişinin gözlerine tekrarlı bir şekilde gelen travmatik görüntüler, yanılsamalar, travmayı anımsatan durumlar ile sıkıntı içine girme gibi durumlar olmaktadır. Bununla beraber her stres durumunu bozukluk olarak görmemek gerekir bozukluk yaşanılan travmanın yaygınlığına göre daha ender olmaktadır.

Disosiyatif Bozukluk

Disosiyatif bozukluk travmatik olaylarda bireyin bellek ve kimlik sorunun ortaya çıkması durumu olarak tanımlanmaktadır. Genellikle çocukluk yıllarında yaşanan kötü olaylar sonucu ortaya çıkmaktadır. Çocuğun kendisinden yaşça büyük veya fiziksel olarak güçlü olan insanların kötü muamele ve istismar edici olayları karşısında çocuk güçsüz ve çaresizidir. Çocuk bu olayların üstesinden gelebilmek için disosiasyon başvurur tehlike anında çocuğun olay yerinden kaçması ya da kopması durumudur. Diğer bir anlam da tehlike anında tepki verme biçimi olarak ifade edilmektedir. Yani çocuğun başa çıkmakta zorlandığı olaylar(cinsel saldırı, istismar, şiddete uğrama veya bu duruma şahit olma, fiziksel bütünlüğe tehdit, işkence vb.) karşısında verdiği tepki biçimi olarak ta ifade edilmektedir. Disosiyatif bozukluklar genellikle etrafındaki insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır demekte zorlanan insanlarda sık olarak görülmektedir. Bu da çevresi ile sözel olarak iletişim kurmakta zorlanan ve sıkıntılarını paylaşmayan insanların sorunlarını bilinç değişikliği ile bir yandan farklı bir şekilde dile getirmeye çalıştıkları düşünülmektedir. Majör Depresyon Hemen hemen bütün ruhsal bozuklar da görülen majör depresyon travmadan sonra da görülebilmektedir. Ayrıca, TSSB ile birlikte en sık görülen bozukluklardan biridir. Majör depresyon iki hafta süren çökkün durum veya ilgisizliğin yanı sıra depresif belirtilerin bulunması şeklinde tanımlanmaktadır. İki hafta boyunca depresif belirtilerin en az dört tanesi görülmektedir. Bu depresif belirtiler; depresif olan kişinin ya da başkasının durumu bildirmesi, ilgilendiği etkinliklere karşı artık eskisi gibi ilgilenmeme ve zevk almama, beslenmenin düzensiz olması aşırı derecede kilo alımı ya da kilo kaybı olması, aşırı uyuma ihtiyacı hissetme uykusuzluk olma hali, yorgun bitkin hissetme ya da enerji kaybı yaşaması durumu, kendini değersiz olarak görme ya da suçluluk duygularının içerisinde olma, bir konu üzerinde düşünme ya da düşüncelerini yoğunlaştırma da azalma, çoğu zaman ölümü düşünme, herhangi bir tasarı kurmaksızın tekrarlayan intihar düşüncesi, intihar girişiminde bulunma ya da intihar üzerine bir tasarının olması ve psikomotor ajitasyonun olması gibi belirtiler majör depresyonun oluşumuna neden olmaktadır.