PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

İzmir Çocuk Meclisi’nde seçim heyecanı

Aralık ayı komisyon toplantılarını tamamlayan İzmir Çocuk Meclisi’nde seçim heyecanı yaşandı. Sandık başına geçerek kendilerini temsil edecek isimleri belirleyen çocuklar, temsilde cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla kız ve erkek adaylar arasından sözcüler seçti.

Aralık ayı komisyon toplantılarını tamamlayan İzmir Çocuk Meclisi’nde seçim heyecanı yaşandı. Sandık başına geçerek kendilerini temsil edecek isimleri belirleyen çocuklar, temsilde cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla kız ve erkek adaylar arasından sözcüler seçti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan İzmir Çocuk Meclisi, aralık ayının komisyon toplantılarını gerçekleştirdi. Bir başkanı olmayan İzmir Çocuk Meclisi, çocukların kendi aralarında seçtikleri sözcülerle temsil ediliyor. Komisyon toplantılarının tamamlanmasıyla mecliste seçim heyecanı yaşandı. Aday olan üyeler adaylık konuşmalarını yaparak arkadaşlarından oy istedi. Oy sandıkları kuruldu, çocuklar sandık başına geçti. Seçimler gizli oylama ve açık sayım ilkesiyle yapıldı. Oylamaların tamamlanmasının ardından sayım işlemleri tüm çocukların gözetiminde gerçekleştirildi. Temsilde cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla kız ve erkek adaylar ayrı ayrı oylanarak her komisyon için bir kız, bir de erkek sözcünün seçilmesi sağlandı. En çok oyu alarak seçilen sözcüler demokratik ortama katkı sağladıkları ve kendilerine oy verdikleri için arkadaşlarına teşekkürlerini iletti.

İzmir Çocuk Meclisi’nin yönetim modelini de çocuklar belirledi
İzmir Çocuk Meclisi’nin yönetim modeli geçen yıl çocuklarla gerçekleştirilen “İzmir Çocuk Meclisi Yönetim Modeli Çalıştayı” ile belirlendi. Çalıştayda çocuklar, içinde yer alacakları meclisin başkanlık sistemiyle değil, her komisyonun kendi sözcülerinin olduğu ve bu sayede daha çok çocuğun temsil hakkını elde ettiği bir sistemle yönetilmesine karar verdi.

İzmir Çocuk Meclisi Komisyonları
İzmir Çocuk Meclisi; Kentsel Haklar Komisyonu, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, Doğa ve Ekoloji Komisyonu, Sosyal Etkinlikler Planlama Komisyonu ve Genç ve Ergen Katılımı Komisyonu olmak üzere beş komisyondan oluşuyor. Üye çocuklar kendi ilgi alanlarına göre tercih ettikleri komisyonda görev yapıyor.

Çocukların gözünden Çocuk Dostu Kent
Toplantıların ikinci bölümünde üyeler “Çocuk Dostu Kent nedir?” sorusuna yanıt aradı. Grup çalışmalarının ardından yapılan sunumlarda “Çocuk Dostu Kent” için “Çocukların yüksek yararını düşünür”, “Tüm çocuklara eşit fırsatlar sunar”, “Çocukların haklarına saygı duyar” ve “Çocukları korur” ifadeleri ön plana çıktı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

‘Huzursuz, stresli, hiperaktif çocuklar’: Uzmanlar duyu bütünleme bozukluğunu işaret ediyor

Uzmanlar, çocuklarda hiperaktivite, huzursuzluk, stres gibi durumların, duyusal bütünleme bozukluğu olarak adlandırılan bir nörogelişimsel rahatsızlıktan kaynaklanabileceğini söylüyor.

Çocuğunuz gün içinde stresli, huzursuz, hiperaktifse uzmanlar çocuğunuzun duyusal bütünleme bozukluğu (sensory processing disorder) sorunu yaşıyor olabileceğini söylüyor.

Çocuklar, belirli seslere veya yiyecek dokularına karşı yoğun tepkiler verebilir veya birileri onlara dokunduğunda sinirlenebilirler. Banyo zamanı, giyinme, akşam yemeği yeme gibi gündelik rutinlerde bile huzursuz, stresli veya hiperaktif bir şekilde davranmaları çocuğun şımarık ya da kaba olduğu anlamına gelmez.

İspanya Çocuk ve Ergen Mesleki Terapistler Derneği’nden Patricia Jovellar Isiegas, bu durumun aslında çocuklarda duyusal bilgileri işlemede sorun yaşadıklarına işaret olabileceğini söylüyor. The Conversation’da yayınlanan yazısına göre, çocukların beyinlerinin aldıkları bilgileri özümsemekte ve anlamakta zorluk çekmesi, çocuğun dışarıdan stresli veya hiperaktif bir şekilde görünmesine neden olabilir.

5 değil, 8 duyu organı

Duyusal bütünleme, sinir sisteminin sekiz duyudan gelen bilgileri nasıl işlediğini ifade eder. Temel beş duyu organı olan dokunma, tat, koku, görme, sese ek olarak insanların çevre ve bedenindeki hareketlere karşı farkındalıkta önemli rol oynayan üç duyu organı daha olduğu belirtiliyor.

Bunlar; vestibüler (denge ve uzaysal oryantasyon duyusuyla ilişkili, motor koordinasyon ve denge duyusuna liderlik eder), propriosepsiyon (bedenin hareketini, eylemini ve pozisyonunu algılama) ve interosepsiyon (açlık, susuzluk veya yorgunluk gibi bedenin içinden gelen sinyaller).

Bu duyu organları, insanın hem bedenin dışından hem de içinden gelen sürekli bir duyusal uyarı akışı sağlıyor. Peki bu düzgün çalışmadığında ne oluyor?

Duyu bütünleme nedir ?

Duyusal modülasyon bozukluğu (SPD) adı verilen rahatsızlığı olan çocuklar, alınan duyusal uyaranın yoğunluğu ve doğasıyla uyuşmayan davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar şu şekilde sınıflandırılabilir:

Aşırı duyarlılık: Normalden daha yoğun veya daha uzun süren tepkiler. Örneğin, diş fırçasını hoş olmayan bir uyaran olarak gördükleri için dişlerini fırçalamada zorluk çeken çocuklar.
Hipo duyarlılık: Beklenenden daha az yoğun veya daha yavaş, hatta hiç olmayan tepkiler. Bu, yemek saatlerinde farkına bile varmadan yüzlerine ve ellerine çok fazla yiyecek bulaşan çocukları içerebiliyor.
Duyusal arama: Belirli bir tür duyusal uyarıma yönelik yoğun arzu ve bu arzuyu tatmin etmek için aktif davranış. Çocuklarda, bu genellikle bedensel duyumlardır ve sürekli olarak dudaklarındaki veya parmaklarındaki deriyi, giysilerini veya diğer nesneleri ısırmayı içerebilir.

Uzmanlar, çocuğunuz da duyusal sorunlar olabileceğini düşünüyorsanız veya herhangi bir şüpheniz varsa, ilgili doktorlara görünmenizi tavsiye ediyor.

Duyusal bütünleme bozukluğu, eski adıyla duyusal bütünleşme disfonksiyonu (SPD) kavramı, 1970’lerde mesleki terapist ve Eğitim Psikolojisi Doktoru Anne Jean Ayres tarafından yürütülen araştırmalara dayanıyor. Sürekli devam eden araştırmalar sayesinde gelişmeye devam ediyor.

Oyun Terapisi Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Oyun Terapisi Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Çocuklarda görülen davranışsal, duygusal bozuklukların ve ruhsal rahatsızlıkların bu alanda eğitim almış uzman kişilerce oyun ve oyuncaklarla iyileştirilmesidir.

Oyun terapisi Amerika merkezli Oyun Terapisi Derneği’nin (Association far Play Therapy) sitesinde; “Eğitimli oyun terapistlerinin, danışanların psikososyal sorunları engellemelerine ya da çözmelerine, ideal büyüme ve gelişimi gerçekleştirmelerine yardımcı olmak amacıyla oyunun terapötik gücünden yararlandıkları ve kişiler arası bir süreç tesis etmek için kuramsal bir modelin sistemli bir biçimde kullanılması” olarak tanımlanmıştır.

İngiltere merkezli Oyun Terapisi Derneği (British Association far Play Therapist) ise; “Çocukların davranışlarını değiştirmede, özgüvenlerini geliştirmede, sağlıklı ilişkiler kurmasında çocuklara yardımcı olan etkili bir terapi” şeklinde tanımlamıştır.

Oyun Terapisinin Tarihi Süreci

-Freud “terapötik oyun” ifadesiyle ilk bahseden kişidir. Teknik olarak kullanan ilk kişi ise Anna Freud’dur.

-Psikanalizden kaynaklanan oyun yaklaşımlarından sonra ikinci ana gelişme David Levy’nin geliştirdiği “salınım boşaltım terapi (release therapy)” tekniğidir.

-Üçüncü önemli akım Jesse Taft ve Frederic Allen tarafından ilk çalışmaların yapıldığı İlişki Merkezli Oyun Terapileri’dir.

-Kuklanın psikoterapide ilk kullanımı 1935’li yıllarda Bender ve Waltman tarafından yapılmıştır.

-Dora Kalff, geliştirdiği tekniğe Kum Terapisi adını vermiştir.

-1960’lı yıllarda Virginia Axline, Yönlendirmesiz Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-Ann Jernberg ve asistanı Phyllis ise Theraplay yöntemini geliştirmiştir.

-1970’li yıllara gelindiğinde Viola Brody, Gelişimsel Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-1990’lı yıllarda ise önemli gelişmeler yaşanmıştır. Gary Landreth Çocuk merkezli Oyun Terapisi’ni, Byron Norton ve Carol Norton Deneyimsel oyun Terapisi’ni, Susan Knell ise Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-2000’li yıllarda ise Terry Kotman Adlerian Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

Çocuklarda Neden Oyun Terapisi?

Çocuklar kendilerini kelimelerle ifade etmekte zorlanırlar. Çünkü hem kelime hazneleri dardır hem de sözel ifadeyi gerektiren bilişsel süreçleri gelişim aşamasındadır. Yetişkinler için konuşmak neyse çocuklar için de oynamak odur.

Çocuk Merkezli Oyun Terapisi kurucusu Garry Landreth: “Kuşlar uçar, balıklar yüzer ve çocuklar oynar.”sözü ile bu durumun doğallığını bizlere anlatmıştır.

Yine, Garry Landreth: “Oyun çocuğun dili, oyuncaklar ise kelimeleridir.” sözü ile çocukların oyuncakları kullanarak iç dünyalarını oyuna yansıttıklarını ve oyuncaklar yoluyla iç dünyalarındaki karmaşayı çözebildiklerini bizlere eşsiz üslubu ile anlatmıştır.

Hangi Yaş Grubunda Oyun Terapisi Kullanılabilir?

02-12 yaş aralığındaki çocuklarda kullanıldığı kabul görür. Sembolik oyunun (mış gibi oynama) başladığı 18-24 ay civarından bilişselliğin ön plana çıkmaya başlayıp oyun oynamadan uzaklaşıncaya kadar, genelde erkeklerde 10-12 kızlarda 9-11 yaşa kadar uygulanabilir.

İçinizdeki Çocuk Yaşadıkça İse Hayat Boyu…

Oyun Terapisi Hangi Durumlarda Kullanılır?

Oyun Terapisi ile çalışılabilecek birçok durum ve bu terapiden faydalanabilecek birçok çocuk grubu vardır. Aşağıda bunlara örnekler verilmiştir:

-Ağlama Krizleri

-Aşırı Öfke ve Saldırganlık

-Aile İçi Çatışmalar

-Boşanma Sonrası Adaptasyon

-Okula Uyum Problemleri

-Ayrılık Kaygısı ve Bağlanma Problemleri

-Tırnak Yeme ve Parmak Emme

-Emzik Bırakamama

-Alt Islatma/Kaka Tutma

-Kardeş Kıskançlığı

-Yas ve Travma

-Özgüven ve Çekingenlik

-Korku ve Kaygı

-Evlat Edinilme

-Uyku ve Yeme Bozuklukları

-Sosyal Beceri Sorunları

-Çocukluk Mastürbasyonu

-Uyum Problemleri

-Davranış Problemleri

-Duygusal Problemler

Oyun Terapisi Çocuklara Nasıl Faydalar Sağlar?

Oyun Terapisi ile elde edilen faydaların çeşitliliği ve kapsamı değişkenlik gösterebilir. Örneğin çocukların yaşları, yaşadıkları sorun ve terapistin uyguladığı yöntem bu farkları oluşturan faktörlerdendir.

Her çocuğun kendine özgü ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda elde ettikleri faydalarda birbirlerinden farklı olabilir. Ancak Oyun Terapisi ile elde edilebilecek faydalara genel olarak aşağıdakiler örnek olarak verilebilir:

-Duygularını tanırlar ve doğru şekilde ifade etmeyi öğrenirler -Özgüvenleri güçlenir

-İhtiyaçlarını doğru ifade etmeyi öğrenirler

-Olumsuz duygularını kontrol etmeyi öğrenirler

-Sorumluluk bilinçleri gelişir

-Kurdukları oyunlarla sorunlarını yeniden yapılandırırlar ve farklı bakış açısıyla bakabilir hale gelirler

-Başa çıkma yöntemlerini güçlendirip geliştirirler

-Sosyal becerileri gelişir

-Korku ve kaygılarının üstesinden gelebilirler

Oyun Terapisi Etkinliği Nasıl Artırılabilir?

-Oyun Terapisi görüşmelerine çocuğun düzenli katılımı sağlanmalıdır.

-Terapi çıkışında çocuğa neler yaptığı sorulmamalıdır. Sorulan sorular ve açıklama yapma gereği hissetmesi çocuk üzerinde baskıya neden olabilir.

-Çocuk yönlendirilmemeli veya hızlanması için acele ettirilmemelidir. Çocuk kendini hazır hissettiğinde istediği konuyu kendi hızıyla terapi içerisinde çalışmaya başlar.

-Çocuğunuz hakkında anlatmak veya sormak istediklerinizi terapiste çocuğunuzun yanında sormayın. Sorularınız ve anlatmak istedikleriniz için ayrı bir ebeveyn görüşmesi gerçekleştirilmelidir.

-Terapide sağlatım sürecine girmeden önce çocuğun sorunlarında artış görülmesi normaldir. Sakin kalınmalı, çocuğun süreci yarım bıraktırılmamalı ve akla takılan sorular çekinmeden terapiste sorulmalıdır.

Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bütüncül uyku yaklaşımı bebek veya çocuğu içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre ile birlikte değerlendiren kapsayıcı bir modeldir. Bu modelde bebek veya çocuğun uykusuna olumlu ya da olumsuz etki edebilecek onlarca faktör bir arada değerlendirilir.

Çocukluk çağında uykuya etki eden faktörler yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Tüm yaş gruplarında etkili ortak faktörler:

Uyunan oda ve yatağın fiziksel özellikleri, bebek ya da çocuğun kıyafetleri

  • Uyku kıyafetleri

  • Bebek veya çocuğun nerede uyuduğu (ebeveyn yanı, ebeveyn odasında kendi yatağı, kendi odası gibi)

  • Uyunan odanın ısısı, nemi, havalandırma durumu

  • Uyku ortamının ışık alma düzeyi

  • Bebek veya çocuk yatağının oda içindeki konumu

  • Yatağın konfor ve güvenliği

Ebeveyne ait özellikler

  • Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı

  • Özellikle anne olmak üzere ebeveyn mizacı

  • Ebeveyn tutumları

  • Ebeveynin duygusal zindeliği

  • Başta anne ve baba arasında olmak üzere aile içi iletişim ve ilişkiler

  • Annenin çalışma durumu ve fiziksel iş yükü

  • Annenin sosyal destek alabilme düzeyi

  • Bakım verenlerin uyku konusunda tutarlılık ve kararlılık düzeyi

Bebek veya çocuğa ait faktörler

  • Yaş ve gelişim düzeyi

  • Fiziksel sağlık

  • Duyusal gelişim ve duyu profili

  • Bağlanma modeli (güvenli, güvensiz, kaçınmacı)

  • Biyolojik ritim

  • Algı ve öğrenme becerisi

  • Mizaç

  • Duyguları düzenleyebilme ve kendini sakinleştirebilme (regülasyon) becerisi

  • Beslenme durumu

  • Duygusal zindelik

  • Daha önceki uyku alışkanlıkları ve deneyimleri

Diğer faktörler:

  • Hastalıklar

  • Seyahatler

  • Sosyoekonomik sorunlar

  • Kayıplar

  • Yeni bir kardeşin doğumu

  • Taşınma

  • Çocuk ve ailenin hayatını etkileyen diğer faktörler

Uyku bir bilimdir ve uykunun da bir matematiği vardır.

Uyku zorluğu yaşayan çocuklar sıklıkla bu faktörlerden bir ya da daha fazlasında sorun yaşamaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmeler ve davranış temelli uyku eğitimleri hata ve başarısızlığa açık olacaktır.

Çözüm, çocuk özelinde yapılacak ayrıntılı değerlendirme ve çocuk ve ailenin dinamiklerine uygun aşamalı bir uyku planı ile mümkünüdür.

Öteki Oda Sendromu Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Öteki Oda Sendromu Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Öteki Oda Sendromu’nu -kavramın adından da yola çıkarak- bir cümlede özetlememiz gerekirse;

“ En güzel oda, içinde bulunmadığımız odadır.”

Bir örnek üzerinden gidecek olursak;

Bir çocuk düşünelim. Tabağındaki yemeğin yiyebileceği kadarını yedikten sonra kendi vücudunun tepkilerinden yola çıkarak yeteri kadar yediğini ve doyduğunu söylüyor. Ve bunun üzerine bir ebeveyninden, bakım vereninden veya ondan büyük bir kişiden “ Hayır, yeterince doymadın. Yemek yemeye devam et. O tabak bitecek. Doyana kadar yiyeceksin.” Dendiğini düşünelim. Bu örnekte (elbette yeme bozukluğu olan veya farklı bir bozukluk tanısı almış veya alabilecek olan çocukları örnek dışında bırakarak) çocuk yiyebileceği kadar yemeği yediğine, karnının doyduğuna ve daha fazla yemek yememesi gerektiğine veya yemeyi istemediğine karar vermiştir. Ancak bu kararların “yanlış” olduğunu belirten bir cevap almıştır. Üstelik bu cevap bir ebeveyn, bakım veren veya ondan büyük bir kişi tarafından sıklıkla -belki de her koşulda- verilmiştir.

Çocuk, sürekli aldığı kararların “yanlış” olduğunu ve “doğru” kararın başkasının verdiği karar olduğunu gösteren durumlarla karşılaşıyordur. Peki bu durumda çocuk ne düşünür? İlerleyen yıllarda ne düşünecektir?

Bu durumda çocuğun zihninde “Ben doğru kararlar alamıyorum.”, “ Doğru kararları her zaman ben değil, bir başkası veriyor.”, “ Tek başıma karar alırsam bu yanlış olacaktır. Bu nedenle başkasının karar vermesi gerekir.”, “ En doğrusu benim adıma başkalarının verdiği kararlardır.” Düşünceleri yer edinecektir. Bir başka deyişle bireyin merkezi içten dışa taşacaktır. İlerleyen süreçte ise çocuk artık yetişkin bir birey olarak, her zaman bir başkasına ihtiyaç duyma ve bunun arayışında olma, bağımsız karar alamama, aldığı kararları çoğu zaman bir başkasına onaylatma gereği duyma gibi pek çok sorunla karşılaşma ihtimali artacaktır.

Antik Roma Kadınlarının Akıllara Durgunluk Veren 5 Tuhaf Alışkanlığı

Her bir medeniyet ve o medeniyetin insanları, şüphesiz birbirinden farklı geleneklere ve alışkanlıklara sahiptir. Antik Romalı kadınlar da tıpkı Orta Çağ kadınları gibi bambaşka geleneklere sahipti.

Antik Roma kadınlarının güzellikten evliliğe, çocuk sahibi olmaktan boşanmaya kadar şimdiye kadar hiç duyulmamış yaklaşımları vardı.

Gelin Antik Roma kadınlarının hayatına daha yakından bakalım.

Antik Roma kadınlarının çocukluk dönemi, oldukça kısa sürerdi. 

Çünkü kız çocuklarının erkenden evlenmesi gerektiği düşünülüyordu. Ortalama 12-13 yaşına geldiklerinde evlenmeleri için teşvik edilir, kısa sürede çocuk sahibi olmaları beklenirdi. Bunun en önemli sebebi, o dönemde bebek ölüm oranlarının çok yüksek olmasıydı.

Antik Romalıların düşünce tarzlarına göre bir kadın ne kadar erken evlenirse o kadar çok çocuk yapabilirdi ve böylece nüfus artardı.

Doğum yapan varlıklı Antik Roma kadınlarının emzirmesine, ilginç bir şekilde müsaade edilmezdi. 

Bunun yerine köle olarak görülen ya da sütanneliği yapan herhangi bir kadın, çocuğu emzirebilirdi. Bu uygulamanın nedeni de annenin, emzirdiği zaman bitkin düşeceği endişesiydi.

Fakat bir diğer tarafından dönemin filozofları, anne sütünün çocuğun sağlığı ve ahlaki karakteri için en iyisi olduğunu öne sürüyordu. Çünkü onlara göre sütannelerin veya kölelerin kötü karakteri, emzirme sırasında bebeğe geçebilirdi.

Ancak filozoflar böyle düşünse de zengin Romalı kadınlar, bebeklerini emzirme taraftarı değildi.

Boşanma durumunda ise çocukların velayetini anneleri değil babaları alırdı.

Antik Roma’da boşanmak tahmin edilenenin aksine oldukça basit ve yaygındı. Boşanmak için yasal bir prosedür yoktu. Evlilik, erkek veya kadının “Senden boşanıyorum” demesi ile fiilen sona ererdi.

Babalar, evlilikten sonra da kızları üzerindeki yasal velayete sahip oldukları için boşanma işlemlerini kadınların babaları yürütürdü. Ayrıca bu düzenleme ile kadınların çeyizleri, tekrar baba evine dönebiliyordu.

Ne yazık ki kadınların kendi çocukları üzerinde hiçbir yasal hakkı yoktu. Bu sebeple boşanmanın ardından babalar, doğrudan velayetin sahibi olurdu. 

Antik Roma kadınları maalesef sınırlı bir eğitim düzeyine sahipti.

Çünkü bu dönemde kadınların eğitim alması oldukça tartışmalı bir konuydu. Roma’nın üst ve orta sınıflarındaki kız çocuklarının çoğu, temel okuma ve yazma becerilerine sahipti. Bazı aileler ise özel hocalar tutarak kızlarının eğitimini biraz daha ileri bir seviyeye taşıyabilirdi. 

Ancak yine de kadınların fazla eğitimli olması, eşleri ve çevre tarafından pek hoş karşılanmazdı. Bu sebeple kadınların eğitimi sınırlandırılırdı.

Bu dönemin kadınları için güzel görünmek, en önem verdikleri şeydi.

Çünkü bu dönemde kadının dış görünüşünün, erkeğin yansıması olduğu düşünülürdü. Bu sebeple kadınlar, iyi görünmek uğruna birçok güzellik trendi geliştirmişti. Yani kadınlar oldukça baskı altındaydı.

Kendi güzellikleriyle eşlerini en iyi şekilde temsil etmek istiyorlardı. Bu nedenle Antik Roma’da hızlı gelişen bir kozmetik endüstrisi vardı. Örneğin bal ve gül yaprakları, cilt bakımının vazgeçilmeziydi.

Sivilceler için önerilen tedaviler arasında tavuk yağı ve soğan vardı. Öğütülmüş istiridye kabukları da peeling olarak kullanılırdı. Yine ezilmiş solucanlar ve yağ karışımının gri saçları kamufle ettiği düşünülürdü. Hatta bazı araştırmacılar, timsah dışkısının bir tür allık olarak kullanıldığından da bahsetmişti. 

Kaynaklar: Dergi Park, History Extra

Özgüven

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Özgüven nedir?

Kişinin kendine olumlu duygular beslemesi ve kendi kapasitesine olan inancına özgüven diyoruz.

Bu kavram neden dikkatinizi çekti?

Aile konsültasyonlarında”hocam bizim çocuğumuzda özgüven eksikliği olabilir” diye sorunlarla karşılaşınca eve giderken düşünmeye başladım.Özgüven nedir ,duruşumuz mu veya başka bir şey mi diye? Özellikle oyun terapilerinden ve çocuklarla olan seanslardan sonra öyle olmadığını anladım.Çocuklarımız da toplumun umut kaynağı olduğu için gün geçtikçe bu kavramı daha da önemsedim.

Özgüvenin bize verdiği mesajlar var mıdır ,varsa nelerdir?

Özgüvenin bize verdiği iki temel mesajı vardır :Sen yeterlisin ,Sen değerlisin.

Çocuk ,ben bunu yapabilirim dediği zaman kendini yeterli hissedecektir.Tabii ki anne babanın desteğiyle.Yaşına uygun sorumluluklar verildiği zaman çocuğu takdir etiklerinde kendini değerli hissedecektir.Özgüven hissi olan kişiler kendilerine yeterli saygıyı duyacaklardır.Buradan hareketle öz saygı kavramı devreye girmektedir.Öz saygı ,kişinin kendini değerli hissetmesini ve kendini kabul etmesini ifade eder.Bu iki kavram birbirlerini tamamlayan kavramlardır.

Özgüven eksikliğinin belirtileri nelerdir?

Bu çocukların kendilerine olan güvenleri son derece düşüktür.Sosyal anlamda sürekli sorunlar yaşarlar.Çekinik bir duruşları vardır.Okulda arkadaş edinmek istemez ve her zaman yalnız kalmayı tercih ederler.Burada öğretmenlerimize çok görev düşmektedir.Teneffüslerde kenarda oturan ve hiçbir oyunlara katılmayan çocukları gördükleri zaman anne babasıyla görüşmeleri ve bir terapiste yönlendirmeleri gerekmektedir.Utanma duygusu fazladır.Açık iletişimde bulunmak istemezler.Fiziksel görüntülerini beğenmezler.Bir olay karşısında olumsuz etkilenirler.Bir yere gittiklerinde kendi ihtiyaçlarını dile getiremez ve yanındakilerin söylemesini isterler.

Çocuklarımıza özgüveni nasıl kazandırabiliriz?

Sık sık söz hakkı vermeliyiz.Yaşına göre anne babaların sorumluluk vermesi gerekmektedir.Parka götürmek ve onun arkadaşlarıyla neler yaptığını sormaları da oldukça önemlidir.Markete gittiklerinde özellikle kendi aldığı ürünleri kasadan geçirmesi için yönlendirmek;Teşekkkür etmeyi ,kolay gelsin demeyi hatırlatmak.Bir tatile veya lokantaya gittiklerinde çocukların fikirlerini sormaları yine çok önemlidir.Onlarla sürekli açık iletişimde bulunmak bir şey söylediklerinde “ seni döverim” “seni babana söylerim” gibi yaklaşımlarda bulunmamaları lazım.Her zaman sevgi gören ,fikirleri sorulan ,ihtiyacı olduğunda yakınlık gösterilen ve kıyaslanmayan çocuklarda özgüven problemi olmayacaktır.

Merve Çiçekler

Oyunun ve oyun terapisinin terapötik güçleri

Oyun belki de küçük çocukların yetişkinlerle ilişki kurabilmesi, dürtü kontrolü için kritik olan neden-sonuç düşünme biçimini geliştirebilmesi, stresli yaşantıları işleyebilmesini, sosyal becerileri öğrenebilmesi için gelişimsel açıdan en uygun ve en güçlü araçtır. Oyun çocuğa, problemleri çözmekten ve yeni deneyimlerin, fikirlerin ve endişelerin üstesinden gelmekten kaynaklanan bir güç ve kontrol duygusu sağlayabilir. Sonuç olarak güven ve başarı duygusunun inşa edilmesine yardımcı olabilir. Çocuklar oyun ve oyuna dayalı müdahaleler aracılığıyla sözel olmayan sembolik biçimlerde ve eylem yönelimli şekilde iletişim kurabilirler.

OYUNUN VE OYUN TERAPİSİNİN TERAPÖTİK GÜÇLERİ

Oyun, çocuklar için nefes almak kadar doğaldır. Çocukların evrensel ifade biçimidir ve etnik köken, dil ve diğer kültürel farklılıkları aşabilir Oyun, yazılı tarihin başlangıcından bu yana hemen her kültürde gözlenmiştir. Oyun, kültürün şiir, müzik, dans, felsefe ve sosyal yapıları nasıl geliştirdiğiyle ayrılmaz bir şekilde ilişkilidir, bunların hepsi toplumun oyuna bakış açısı ile ilişkilidir.

Oyun, çocukların gelişiminde sadece merkezi değil, aynı zamanda kritik bir öneme sahiptir. İnsanlar da dahil olmak üzere çeşitli türler için oyun nerdeyse yemek ve uyku kadar önemlidir. Oyunla birlikte gelen yoğun duygusal ve fiziksel uyarılma, beyinde elektriksel devrelerin oluşumuna yardımcı olur ve nöron kaybını engeller.

Oyun belki de küçük çocukların yetişkinlerle ilişki kurabilmesi, dürtü kontrolü için kritik olan neden-sonuç düşünme biçimini geliştirebilmesi, stresli yaşantıları işleyebilmesini, sosyal becerileri öğrenebilmesi için gelişimsel açıdan en uygun ve en güçlü araçtır. Oyun çocuğa, problemleri çözmekten ve yeni deneyimlerin, fikirlerin ve endişelerin üstesinden gelmekten kaynaklanan bir güç ve kontrol duygusu sağlayabilir. Sonuç olarak güven ve başarı duygusunun inşa edilmesine yardımcı olabilir. Çocuklar oyun ve oyuna dayalı müdahaleler aracılığıyla sözel olmayan sembolik biçimlerde ve eylem yönelimli şekilde iletişim kurabilirler.

Oyun sadece normal çocuk gelişiminin desteklenmesi için gerekli değildir, aynı zamanda pek çok terapötik güce de sahiptir. Tüm terapiler, diğer faktörlerin yanı sıra bir değişim aracının kullanımı ile birlikte terapötik bir ilişkinin kurulmasına da ihtiyaç duyar. Oyunun kullanımı çocuklarla, özellikle de sözel olarak kendini ifade etmekten yoksun olanlar ve duygularını ,sorunlarını dillendirme konusunda direnç ya da yetersizlik gösteren daha büyük çocuklarla bir çalışma ilişkisinin tesis edilmesine yardımcı olur.

Çocuk, terapi odasının güvenli ve duygusal açıdan destekleyici ortamında, doğrudan yüzleşmek ve konuşmak için çok korkutucu ya da kaygı yaratıcı olabilecek endişeleri ve sorunları, bunların duyulmasına ve anlaşılmasına yardımc1 olabileceği bir terapistin varlığıyla oyun oynayarak ortaya koyabilir. Oyuncaklar çocuğun kelimeleri, oyun da dili hâline gelir. Daha sonra bunlar, daha iyi bir anlayış geliştirebilmesi amacıyla terapist tarafından çocuğa geri yansıtılır.

OYUNUN İYİLEŞTİRİCİ ETKENLERİ

Kendini İfade Etme

İfade edici ve alıcı dil becerilerindeki gelişimsel sınırlıklar, kısıtlı kelime dağarcığı ve soyut düşünme becerisindeki sınırlılıklar küçük çocukların etkili bir şekilde iletişim kurmada güçlük çekmelerine yol açar. Belki de, oyunun alınyazında tanımlanan en büyük terapötik gücü iletişim gücüdür. Çocuklar, bilinçli düşüncelerini ve duygularını oyun etkinlikleri aracılığıyla sadece kelimelerle ifade edebileceklerinden çok daha iyi ifade ederler. Çocuklar somut oyun etkinlikleri ve malzemeleri aracılığıyla ifade konusunda doğal olarak rahattırlar . Oyuncak bebekler ve kuklalar vasıtasıyla sembolik temsil ve ifadenin kullanımı, duygusal olarak yüklü yaşantı, düşünce ve duygulara karşı duygusal bir mesafe sağlar. Çocuk, oyundaki dolaylı anlatım yoluyla sıkıntılı duygular ve anlar hakkında farkındalık kazanabilir ve iyileşme sürecine başlayabilir.

Bilinçdışına Erişim

Çocuk, terapötik ve nötr uyaran özellikleri nedeniyle özel olarak seçilmiş oyuncaklar, oyunlar ve malzemeler aracılığıyla yansıtma, yer değiştirme ve sembolizasyon, savunma mekanizmaları üzerinden bilinçdışı çatışmaları ortaya çıkarabilir. Çocuk, oyun terapistinin desteğiyle, güvenli bir ortamda bilinçdışı arzu ve dürtülerini bilinçli oyun ve eylemlere dönüştürmeye ve bütünleştirmeye başlayabilir.

Doğrudan ve Dolaylı Öğretim

Oyun, bize ebeveyn ve çocuk hakkında bilgi ve beceri eksikliklerini doğrudan öğretim yoluyla alt etme imkânı sağlar. Örneğin, oyuncak bebekleri, kuklaları ve canlandırmayı kullanarak çocuklara sosyal becerileri öğrettiğinizde, çocukların bu dersi öğrenmeleri ve hatırlamaları daha muhtemeldir. Eğlence ve oyunların kullanımı çocukların dikkatini çeker ve öğrenme motivasyonlarımı artırır. Hikâye anlatımı ve oyun öykülerinin kullanım, çocuklara terapistle birlikte etkileşimsel fantezi oyununa katılma olanağı sağlar . Dolayısıyla bu durumda çocuğun problemine bir çözüm üretmesi ya da bir ders öğrenmesi ile sonuçlanır). Bu, aşamalı olarak ilerleyen, dolaylı bir yöntemdir ve doğrudan yüzleştirmeye göre daha az duygusal uyarılmaya yol açan tekrarlama için alan tanır. Oyun öyküleri, çocuklara parçalanmış anı ve deneyimlerini tutarlı ve anlamlı bir hikâye içinde düzenleme fırsatı sağlar.

Duygusal Boşalma

Oyunun kullanımı vasıtasıyla, çocuklar stresli ve travmatik yaşantılarını yeniden canlandırabilir ve rahatlayabilir; böylece bunlar üzerinde bir güç ve kontrol duygusu kazanabilirler. Çocuk, tekrarlayıcı oyundaki yeniden canlandırmalar aracılığıyla korkutucu düşünce ve duyguları zihinsel olarak hazmedebilir ve bunlar üzerinde kontrol kazanabilir .Çocuklar, dışsal olaylar ve travmalarla oyun yoluyla başa çıkma konusunda doğal bir eğilim gösterirler. “Travma sonrası oyun terapötik olarak etkili biçimde kullanılabilir. Bu, aslında travmatize olmuş küçük çocuklarda içsel değişimi gerçekleştirecek en güçlü yoldur.”

Stres Aşılama

Evden taşınma, okula başlama, kardeş doğumu ya da doktor/diş hekimi ziyareti gibi yaklaşmakta olan stresli olaylar karşısında ortaya çıkması beklenen kaygılı, olay1ar önceden canlandırarak azaltılabilir. Beklenen olayı minyatür oyuncaklarla bütün yönleriyle canlandırarak ve başa çıkma becerilerine model olmak için oyuncak bir bebek kullanarak bilinmeyen deneyim çocuk için tanıdık ve daha az korkutucu hâle getirilebilir.

Olumsuz Duygulanımın Karşı Şartlandırılması

Kaygı ve rahatlama ya da depresyon ve oyun bazlık gibi birbirini dışlayan iki içsel durumun aynı anda var olması mümkün değildir. Bu nedenle, bir çocuğun karanlık bir odada saklambaç oynamasını sağlamak çocuğun karanlık korkusunu yenmesine yardımcı olabilir. Ya da hastane ile alakalı oyuncaklarla drama oyunu oynamak hastaneyle ilişkili korkuların belirgin biçimde azalmasına yardımcı olabilir. Fantezi oyunu, çocuğun pasif bir rolden aktif bir role geçmesine imkân sağlar. Örneğin, çocuk, hasta bir oyuncak bebeğe iğne yapmayı canlandırabilir. Fantezi oyunu aynı zamanda yansıtma, yer değiştirme, tekrarlama ve özdeşleşme gibi çeșitli savunma mekanizmalarının dışa vurulması da kolaylaştırır.

Katarsis

Katarsis, duygusal dıșavurum (ör. ağlama) ya da etkinlikler (ör. balonu patlatma, kili yoğurma, şişme kum torbasını yumruklama) aracılığıyla daha önce bastırılmış ve kesintiye uğramış duyguların serbest bırakılmasına ve tamamlanmasına olanak tanır. Duyguların serbest bırakılması psikoterapinin son derece önemli bir ögesidir.

Olumlu Duygulanım

Çocuklar oyun oynarken daha az kaygılı ve depresif hissetme eğilimindedirler. Keyifli etkinlikler, mutluluk duygusunun artmasına ve sıkıntının azalmasına katkıda bulunur. Oyun esnasında hem çocukların hem de yetişkinlerin duygu durumlarının yükselmesi ve iyilik hâllerinin artması muhtemeldir. Sürekli yüksek düzeyde stres hormonu kortizolü, beynin öğrenme ve bellekten sorumlu alanı olan hipokampüse zarar verebilir, bu durum da, yetişkinlikte de devam eden bilişsel eksikliklerle sonuçlanabilir. Kahkaha ve olumlu duygulanım ise duygu-yükseltici hormon ve endorfin salınımını artırarak, kortizol düzeylerini düşürerek ve bağışıklık sistemini uyararak tam tersi bir etki yaratabilir (Berk, 1989). Oyun ve oyun bazlık ve bunların beraberinde getirdiği neşe ve kahkaha, kaygı ve depresyon gibi olumsuz duyguların panzehridir.

Yüceltme

Yüceltme, kabul edilemez dürtülerin sosyal açıdan kabul edilebilir alternatif eylemlere yönlendirilmesini sağlar. Diğerlerine fiziksel olarak zarar veren bir çocuk yeniden yönlendirilebilir ve çocuğun “savaşçı’ masa oyunları (satranç, dama), kutu oyunları (savaş) ya da rekabete dayalı spor faaliyetlerindeki dışavurum gibi tekrarlayıcı alternatifleri uygulamasına ve bunlar aracılığıyla öğrenmesine yardım edilebilir.

Bağlanma ve İlişkiyi Geliştirme

Oyunun, ebeveyn ve çocuk arasındaki olumlu duygusal bağı geliştirdiği yapılan araştırmalarla saptanmıştır. Ebeveyn/bakımveren ve çocuk bağlanmayı veren ve ilişkiyi çocuk, adım adım ilerleyen ve anında süpervize edilen seanslar aracılığıyla birlikte oynamak gibi güvenli ve besleyici bir ilişkiyle sonuçlanacak olumlu duygusal deneyimler yaratabilir. Araştırmalar tarafından ortaya konan kazanımlar arasında çocuğun benlik kavramı ve oyun davranışındaki değişikliklerin yanı sıra ebeveynsel empatide aile ortamındaki olumlu değişimlere yönelik artmış algıda, benlik saygısında, çocuğun uyumuna ve davranış problemlerine yönelik algıda iyileşmeler yer almaktadır.

Ahlaki Yargı

İlk olarak Piaget çocukların serbest ve gözetim altında olmayan oyun durumlarındaki spontan kural ve kuralları uygulama oyununun, olgun ahlaki yargının gelişimi açıdan kritik bir deneyim olduğunu ileri sürmüştür. Kurallı oyun yaşantıları ,çocukların kuralların otorite sahibi yetişkinler tarafından keyfi olarak konulan dışsal sınırlamalar olarak görüldüğü erken yıllardaki ahlaki gerçeklik döneminden ,kişiler arasında iş birliği ve rıza ilkelerine dayalı ahlak kavramına geçmelerine yardımcı olur.

Empati

Rol yapma aracılığıyla çocuklar empati kurma, bir başka ifadeyle olayları bir başkasısın bakış açısından görebilme kapasitelerini geliştirebilirler. Sosyal oyun sırasında farklı karakterleri canlandırmanın, sosyal yeterliliğin yanı sıra özgecilik ve empatiyi artırdığı da tespit edilmiştir.

Güç ve Kontrol

Çocuklar oyunları esnasında kendilerini güçlü ve kontrol sahibi hissederler. Oyun dünyalarını isteklerine ve ihtiyaçlarına uyumlu hâle getirebilirler. Çocukların bir felaket esnasında hissettikleri çaresizlik duygusuna belirgin biçimde zıt olarak, oyun onlara sağlam bir güç ve kontrol duygusu sağlar. Çocuk, terapi seansında oyun malzemeleri üzerinde üstünlük hisseder ve neyi nasıl oynayacağına karar verir. Sonuç olarak, bu karşıt tepki çocuğun güvensizlik Ve incinebilirlik duygularının üstesinden gelmesine yardımcı olur.

Yeterlilik ve Öz Denetim

Oyun, çocuklara hikâyeler, kum tepsisinde inşa edilen dünyalar ve çizimler gibi benlik saygılarını artıran yetkinlik ve öz yeterlilik duygusunu kazandıran araçlar vasıtasıyla yaratıcılık için sınırsız olanak sunar. Ayrıca, çocuklar kurallı oyun ya da inşa oyunu gibi etkinliklerde katılarak onların durup düşünmelerine ve plan yapmalarına yardım edebilecek düşünce ve davranış durdurma yöntemi aracılığıyla öz denetimi öğrenebilirler. Sonuç olarak, çocuk çeşitli olası davranışların sonuçlarını önceden görebilir. Bu beceriler, alıştırma fırsatları ve olumlu pekiştirme yoluyla tam anlamıyla öğrenilebilir ve bunun sonucunda birçok ortama (ör. okul, ev, sosyal ortamlar) göre genellenebilir.

Benlik AIgısı

Çocuk, oyun ve çocuğun öncülük ettiği çocuk merkezli yaklaşımın kullanılması sayesinde yargılanma, değerlendirilme ve değişme baskısı olmadan kendisi olma yönünde tam bir kabul ve izin algılamaya başlar. Mecazi olarak söylersek, terapist çocuğun oyununa açıklama getirerek onun içsel düşünce ve duygularını anlayabileceği ve içsel bir öz farkındalık geliştirebileceği bir ayna sağlar. Oyun, ayrıca çocuğa bağımsız bir birey olma, kendisi için düşünme, kendi kararlarını verme ve kendini keşfetmenin içinde saklı gücü fark etmesi için de fırsatlar sunar.

Hızlanmış Gelişim

Okul öncesi çocukların gelişim düzeyleri, oyun içinde kendi yaş dönemlerindeki olağan becerilerin ötesine geçebilir ve yalnızca daha sonra belirgin hâle gelebilecek bir düşünme düzeyinde işlev gösterebilir.

Yaratıcı Problem Çözme

Çok sayıda çalışma, oyunun ve oyun bazlığın, çocuklarda artmış yaratıcılık ve ıraksak düşünme ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Oyun esnasında süreç, ortaya çıkan üründen daha önemli olduğu için çocuklar sonuçlarından korkmadan, özgürce kendi sorunlarını ve sosyal problemleri çözmelerinde onlara yardım edebilecek yeni kombinasyon ve keşiflerde bulunabilirler. Gerçekten de “oyunun kendisi bir değişim aracı görevi görmektedir”. Iraksak düşünmenin, hayali oyun ve başa çıkma stratejileri arasında aracı bir halka olduğu düşünülmektedir. Hayali oyunda (duygu ve fantezinin kullanımında) iyi olan çocuklar ıraksak düşünmede daha iyidir, daha fazla başa çıkma stratejisine sahiptir ve kolaylıkla bir stratejiden diğerine geçiş yapabilirler.

Fantezinin Dengelenmesi

Çocuklar, oyunlarında arzularını temsili olarak hemen tatmin edebilirler. Korkak bir çocuk, cesur; zayıf bir çocuk, güçlü olabilir. Oyunu, esas itibariyle daha çok bir hayal gibi işleyen telafi edici bir mekanizma olarak görmüştür. Gerçek yaşamda ifade edilemeyen dürtüler ve ihtiyaçlar fantezi aracılığıyla bir çıkış yolu bulur.

Gerçekliğin Sınanması

Oyun deneyimleri, çocuklara sosyal durumlardaki ipuçlarını okumak için alıştırma imkânı sağlar ve çocukların fanteziyi gerçek durumlardan ayırt etmelerine yardım eder. Sosyal hayalî oyunlarında çocuklar çoğunlukla oynadıkları roller ve kendi gerçek benlikleri arasında bir ileri bir geri hareket ederler. Sık sık hayali oyun oynama, gerçeklik ve fantezinin daha iyi ayırt edilmesine olanak sağlar.

Davranışsal Prova

Oyunun güvenli ortamı içinde, saldırganlığa karşı girişkenlik gibi sosyal açıdan kabul edilebilir davranışlar prova edilebilir ve denenebilir. Oyun/çocuk terapisti, oyun içinde kuklaların ve rol yapma oyununun kullanımı aracılığıyla çocuk için daha uyumsal yeni davranışlara model olabilir; daha sonra çocuk da becerilerini geliştirmek ve ustalık kazanabilmek için bu davranışlarla tekrar tekrar alıştırma yapabilir.

Dayanışma ilişkisi İnşa Etme

Oyunun en etkili terapötik güçlerinden biri, dayanışma ilişkisi inşa etmenin ilişkisel bileşenidir. Bu, çocukların , oyuncu ve eğlenceli bir terapiste olumlu bir şekilde karşılık vermesi ile gerçekleşir. Çocuğu çocuk, terapiye kendi isteğiyle gelmediği için başlangıçta terapist ile çocuk arasındaki oyuna dayalı etkileşimler yoluyla sürece katılmaya gereksinim duyar. Ayrıca, oyun “çocukların dili olduğundan” çocukla iletişim ve ilişki kurmak için doğal bir araç sağlar.

Cinsel istismarı önlemek ve ailelerin bilmesi gerekenler

Cinsel istismarı önleme çalışmaları devletten önce ailede başlamalıdır. Bu yazının içeriği çocukluk döneminde istismar riskinden kaçınmak için her ailenin bilmesi gerekenleri ve ailenin sorumluluklarını içeriyor. Kendisi de çocuk yaşta istismara maruz kalmış ve bu konuda yaptığı çalışmalarla çığır açan Oprah Winfrey’in aileler için çıkardığı 4 maddeyi her ebeveynin hatmetmesi gerekiyor.

1. Çocuk istismarcılarının yüzde 90’ı, kurbanlarını tanıdık çocuklar arasından seçiyor. Her üç istismardan biri aile üyeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çocuğunuzu emanet ettiğiniz hiçbir yetişkine gereğinden fazla güvenmeyin.

2.İstismarcılar daha çok kırılgan çocukları hedef alıyor. Çocuğunuzun kendisine oln öz güvenini yükseltmek, onu cinsel istismara karşı koruyan önemli bir kazanımdır.

3.İstismarcılar son derece hesapçı ve manipülatif insanlardırlar. Bu yüzden pekçok mağdur çocuk, istismara bir şekilde kendilerinin sebep olduğuna inanır. Çocukla ve faillerle konuşurken bunu unutmayın.

4.Gözünüzü açın! Çocuğunuz açıklanabilir bir neden olmadan gündelik rutininden uzaklaştıysa , yürümekte veya oturmakta sıkıntı çekiyorsa, cinsel bölgesinde ağrıdan şikayet ediyorsa ya da başka çocuklara cinsel istismar belirtileri göstermeye başladıysa, sorular sormanın zamanıdır.

Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir?

Için bilgi mi arıyorsunuz? Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir? makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Bütüncül uyku yaklaşımı bebek veya çocuğu içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre ile birlikte değerlendiren kapsayıcı bir modeldir. Bu modelde bebek veya çocuğun uykusuna olumlu ya da olumsuz etki edebilecek onlarca faktör bir arada değerlendirilir.

Çocukluk çağında uykuya etki eden faktörler yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Tüm yaş gruplarında etkili ortak faktörler:

Uyunan oda ve yatağın fiziksel özellikleri, bebek ya da çocuğun kıyafetleri

  • Uyku kıyafetleri

  • Bebek veya çocuğun nerede uyuduğu (ebeveyn yanı, ebeveyn odasında kendi yatağı, kendi odası gibi)

  • Uyunan odanın ısısı, nemi, havalandırma durumu

  • Uyku ortamının ışık alma düzeyi

  • Bebek veya çocuk yatağının oda içindeki konumu

  • Yatağın konfor ve güvenliği

Ebeveyne ait özellikler

  • Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı

  • Özellikle anne olmak üzere ebeveyn mizacı

  • Ebeveyn tutumları

  • Ebeveynin duygusal zindeliği

  • Başta anne ve baba arasında olmak üzere aile içi iletişim ve ilişkiler

  • Annenin çalışma durumu ve fiziksel iş yükü

  • Annenin sosyal destek alabilme düzeyi

  • Bakım verenlerin uyku konusunda tutarlılık ve kararlılık düzeyi

Bebek veya çocuğa ait faktörler

  • Yaş ve gelişim düzeyi

  • Fiziksel sağlık

  • Duyusal gelişim ve duyu profili

  • Bağlanma modeli (güvenli, güvensiz, kaçınmacı)

  • Biyolojik ritim

  • Algı ve öğrenme becerisi

  • Mizaç

  • Duyguları düzenleyebilme ve kendini sakinleştirebilme (regülasyon) becerisi

  • Beslenme durumu

  • Duygusal zindelik

  • Daha önceki uyku alışkanlıkları ve deneyimleri

Diğer faktörler:

  • Hastalıklar

  • Seyahatler

  • Sosyoekonomik sorunlar

  • Kayıplar

  • Yeni bir kardeşin doğumu

  • Taşınma

  • Çocuk ve ailenin hayatını etkileyen diğer faktörler

Uyku bir bilimdir ve uykunun da bir matematiği vardır.

Uyku zorluğu yaşayan çocuklar sıklıkla bu faktörlerden bir ya da daha fazlasında sorun yaşamaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmeler ve davranış temelli uyku eğitimleri hata ve başarısızlığa açık olacaktır.

Çözüm, çocuk özelinde yapılacak ayrıntılı değerlendirme ve çocuk ve ailenin dinamiklerine uygun aşamalı bir uyku planı ile mümkünüdür.