Gözlerimiz kuruduğunda ya da bir rahatsızlığı olduğunda damlattığımız göz damlalarının tadını neden alıyoruz?
Yanlış damlattığınızı ya da gözünüze temas etmediğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Çünkü bu durumun bilimsel bir açıklaması var ve tadını alıyorsanız, doğru bir uygulama yapıyorsunuz!
Göz damlası, göz sağlığını korumak ve çeşitli rahatsızlıkları gidermek için yaygın olarak kullanılan bir tedavi aracıdır.
Gözlerimiz, çevresel faktörlerden, ekrana uzun süre bakmaktan ya da hava şartlarından etkilenerek kuruma, tahriş ve kızarıklık gibi sorunlar yaşayabiliyor. Bu tür durumlarla başa çıkmak için göz damlaları, gözlerinizi nemlendirerek rahatsızlık hissini azaltıyor.
Fakat göz damlası kullanan kişilerin ortak bir şikâyeti var: Damlanın tadını hissetmek. Peki bu neden oluyor?
Gözyaşları, göz yüzeyini nemlendiren ve koruyan doğal sıvılardır. Göz damlasını uyguladıktan sonra gözyaşları, göz kapakları aracılığıyla burun boşluğuna ve dolayısıyla boğaza doğru akabiliyor. Bu da gözyaşı kanallarının, burun boşluğuna açılmasından dolayı gerçekleşiyor.
Göz damlası uyguladığımızda da içerdiği sıvı, gözyaşlarıyla birleşerek gözyaşı kanallarından aşağı doğru akıyor. İşte bu durum da göz damlasının tadını boğazımızda hissetmenize neden oluyor. Böyle bir durumda korkulacak bir şeyin olmadığını belirtmek gerek. Bu durum tamamen normaldir ve genellikle zararsızdır.
Eğer bu hissi en aza indirmek istiyorsanız, göz damlasını uyguladıktan sonra gözyaşı kanalına hafifçe baskı yaparak damlanın burun boşluğuna akışını azaltabilirsiniz.
Için bilgi mi arıyorsunuz? Yalnızlık makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin
Çok yalnızım, mutsuzum
Göründüğüm gibi değilim aslında
Karanlıklarda kaybolmuşum
Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara
Kimse duymuyor çığlıklarımı
Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım
Ümidimi yitirmişim
Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye
Veda edeceğim.
Nilgün Marmara
Depresyon Nedir, Nedenleri Nelerdir?
Depresyon bir “şımarıklık”, “pozitif düşünmediği için kişinin kendi kendine yarattığı, kendi halletmesi gereken bir durum” değildir. Depresyon, teşhisi psikiyatrist tarafından konulan, tedavi edilmesi gereken ciddi bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon tedavi edilmezse kötüleşerek uzun sürebilir. Ağır vakalarda, kendine zarar verme ya da intihar yoluyla ölümle sonuçlanabilir. Bunun yanında doğru tedavi ile iyileşme oranı oldukça yüksektir.
İnsan biyopsikososyal bir varlıktır ve depresyonun sebebini tek bir nedene indirgemek doğru değildir. Genetik yapı, beyindeki kimyasal değişimler, kişilik yapısı, yaşanan stresli olaylar, travma ve kayıplar bu süreci etkileyebilir.
Ek olarak, Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar. (H. Türkçapar)
Depresyon Belirtileri nelerdir ?
Depresif duygu durumu, sürekli üzüntü ve mutsuzluk
Hayata karşı isteksizlik ve ilgi kaybı
Eskiden hoşa giden aktivitelerden artık keyif alamama
Enerjisizlik, günlük rutin işleri yerine getirmede zorlanma
Hareketlerde yavaşlama
Uyku düzeninde bozulma
İştahta azalma/artma, kilo değişimi
Dikkatin kolayca dağılması, odaklanamama
Unutkanlık, yeni bir şey öğrenirken zorlanma
Karar vermede zorlanma, kararsızlık
Umutsuzluk, karamsarlık
Hayattan zevk alamama
Cinsel istekte azalma ya da isteksizlik
Kimseyle görüşmek istememe, yalnızlık
Boşluk, anlamsızlık hisleri yer alır.
Depresyonun derecesine göre ölümle ilgili düşünceler, kendine zarar verme ya da intihar eğilimi olabilir.
Ek olarak:
Kaygı, korku, İç huzursuzluk ve gerginlik hisleri olabilir. Alınganlık artabilir. Genel olarak gergin olma, hoşgörüde azalma olabilir. Küçük konularda bile ani öfke patlamaları ve hayal kırıklığı hissedilebilir.
Hüzünlü duygu duruma eşlik eden ağlama olabileceği gibi bazı hastalar ağlayamamaktan şikâyetçidir.
Kişi kendisiyle ilgili yoğun değersizlik ve suçluluk yaşayabilir. Geçmişteki olaylar için kendini suçlayabilir.
Nedeni açıklanamayan fiziksel ağrılar olabilir.
Kişiler motivasyon kaybı nedeni ile gelecekle ilgili hedef belirleyebilmek ve hedefe odaklanmada güçlük yaşar.
Depresyon Türleri Nelerdir ?
Mevsimsel Depresyon: Özellikle sonbahar ve kış aylarında günlerin kısalması ve güneş ışığının azalmasıyla ortaya çıkan majör depresyon türüdür. İlkbahar ve yaz aylarında geçme eğilimindedir. Mevsimsel depresyonun tedavisinde antidepresanlardan ve güneş ışınlarının eksikliğini kapatmak için ışık terapisinden yararlanılabilir.
Prepartum (Doğum Öncesi) Depresyon: Hamilelik döneminde ortaya çıkan prepartum yani doğum öncesi depresyon, gebeliğin herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir ve oldukça yaygın görülen bir durumdur. Aşırı üzüntüye, kaygıya, yorgunluğa ve uyku sorunlarına neden olabilen bu durum anne ve bebeği etkiler. Gebelik öncesinde anksiyete, panik atak, obsesif kompulsif bozukluk ve depresyon gibi ruh hâli bozuklukları yaşayan kadınlarda daha sık görülebilir. Aynı zamanda sağlık sorunu ya da özel ihtiyaçları olan bir bebek taşıyan, ikiz ya da üçüz bebek bekleyen, planlanmayan bir gebelik yaşayan ya da stresli bir gebelik geçiren kişilerde de doğum öncesi depresyon görülebilir.
Postpartum (Doğum Sonrası) Depresyon: Doğum, hem anne hem baba için meydana gelen büyük yaşam değişikliklerinden biridir. Bu nedenle de doğum sonrası görülen depresyon oldukça yaygındır. Lohusa depresyonu olarak da bilinen postpartum depresyon özellikle ilk kez ebeveyn olanlarda ve kadınlarda daha sık görülse de tüm ebeveynlerde doğum sonrasında görülebilir. Doğum sonrası yaşanan hormonal, fiziksel, duygusal ve ekonomik değişimler postpartum depresyona neden olabilir. Aşırı üzüntü, sık ağlama nöbetleri ve yalnızlık hissi postpartum depresyonun belirtileri arasında gösterilebilir. Postpartum depresyon tedavi edilmesi gereken bir ruh sağlığı durumudur.
Adet Öncesi Disforik Bozukluk: Adet öncesi dönem kadınlarda hormonal değişikliklere bağlı olarak bir dizi semptoma neden olabilir. Şişkinlik, meme hassasiyeti, ve kramplar bu semptomlar arasında sayılabilir. Aynı zamanda ciddi kaygı bozukluğu, depresif ruh hali gibi ruhsal semptomlar da âdet öncesi dönemde sıklıkla görülür. Âdet öncesi disforik bozukluksa adet öncesi sendromunun daha şiddetli biçimidir.
Sanrısal Bozukluk : Psikotik depresyon olarak da bilinen sanrısal bozukluk, majör depresyon belirtilerine ek olarak psikotik semptomların görüldüğü türdür. Sanrısal bozuklukta olmayan şeyleri görmek ya da duymak, yanlış inançlar ve paranoya gibi belirtiler görülebilir.
Melankolik Depresyon : Melankolik depresyona sahip olan kişiler hayata dair ilgilerini kaybetme ve hiçbir şeyden zevk alamama eğilimindedirler. Çevresindeki kişilerle iletişimi kesme ve asosyallik gibi belirtilerin de kendisini gösterdiği melankolik depresyon uzun süre devam ettiğinde ve tedavi edilmediğinde kişiyi intihara kadar sürükleyebilir.
Bakışaçısı ve notlar:
Depresyonu tetikleyebilecek yaşam olayları arasında ev değiştirme, iş kaybı, sevilen birinin kaybı, önem taşıyan bir ilişkinin bitmesi, aile/ önem taşıyan diğer insanlar ile çatışmalar, işle ilgili memnuniyetsizlik, fiziksel ruhsal anlamda tükenme, yalnızlık, çocuk doğumu, çocuğun evden ayrılması, yaşın ilerlemesi de yer alabilir. Bu tetikleyicilerin ortak özelliği kişide bir kayıp duygusu yaratmalarıdır.
Bazen olumlu görünen bir durum da depresyonu tetikleyebilir, örneğin okuldan başarıyla mezun olan biri hemen ardından depresyona girebilir. Olumlu görünen bu olay aslında artık öğrencilik halinin kaybı anlamına gelebilir.
Sorumluluğa önem veren obsesif kişilik özellikleri taşıyan biri için verdiği sözü tutamamak travmatik bir anlam taşırken, sorumluluk duygusu taşımayan bir antisosyal kişilikte bu hiç de sıkıntı yaratmayabilir.
Davranışçı kuram depresyonu olumsuz olay ve kayıpların yaşattığı acı ile baş etmek için ortaya çıkan bir kaçınma ve bu kaçınmanın giderek kişinin hayatını fakirleştirmesi ile açıklar.
İnsan hiçbir şey yapmadan kendi kendine gelen bir mutluluk enerjisine sahip değildir. İnsan birşey yaparak, görerek, seyrederek, yiyerek, tadarak mutlu olur.
Sağlıklı bir mutlu kişinin bütün etkinliklerini, gereksinimlerini kısıtlayarak hava, yiyecek, barınma dışında birşey yapmamasına müsade edildiğinde bir süre s
onra mutsuz biri haline gelir. Depresyondaki kişi bunu kendi kendine yapar. (H. Türkçapar)
Hatırlatma: Depresif belirtilere sahip olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle psikiyatr olmak üzere bir uzman görüşü alınız.
Için bilgi mi arıyorsunuz? Psikolojik Şiddet Davranışı makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin
Psikolojik şiddet, duygusal manipülasyon ve kontrol amacı güden davranışlar olarak tanımlanabilir. Bu tür şiddet, fiziksel zarardan daha sinsi ve yıkıcı olabilir, çünkü etkileri genellikle uzun vadede ortaya çıkar ve bireyin ruhsal sağlığını derinden etkileyebilir. Bu yazıda, psikolojik şiddet uygulayan kişilerin davranış biçimlerini inceleyecek ve bu duruma karşı alınabilecek önlemleri ele alacağız.
Psikolojik Şiddet Uygulayan Kişilerin Davranışları
1. Duygusal Manipülasyon: Kişi, karşısındakini suçluluk hissettirmek veya kendi isteklerine göre yönlendirmek için duygusal baskı yapar. Bu, sık sık aldatıcı ve yanıltıcı söylemlerle desteklenir.
2. İzole Etme: Psikolojik şiddet uygulayan kişi, mağdurun sosyal ilişkilerini kısıtlayarak onu yalnızlaştırır. Arkadaşlarıyla veya aile üyeleriyle iletişimini kesmesini sağlamak, yaygın bir taktiktir.
3. Sürekli Eleştiri: Kişi, mağdurun özsaygısını zayıflatmak için sürekli eleştirilerde bulunur. Bu durum, mağdurun kendisini yetersiz hissetmesine yol açar.
4. Duygusal İstismar: Bağırma, küçümseme veya alay etme gibi davranışlar, mağdurun duygusal sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Bu tür davranışlar, kişinin kendine olan güvenini zedeler.
5. Kıyaslama: Başka insanlarla kıyaslama yaparak, mağduru kendisini yetersiz hissettirmeyi amaçlar. Bu, bireyin kendi değeri hakkında sorgulayıcı bir duruma düşmesine neden olur.
6. Kontrol ve İzleme: Kişi, mağdurun ne yaptığını, kiminle görüştüğünü ve ne düşündüğünü sürekli kontrol etme çabasındadır. Bu, bireyin özgürlüğünü kısıtlar.
Psikolojik Şiddete Karşı Alınabilecek Önlemler
İlk adım, psikolojik şiddetin belirtilerini tanımaktır. Kendi duygularınızı ve deneyimlerinizi değerlendirmek, durumu netleştirmenize yardımcı olabilir. Kendinizi kötü hissettiğinizde veya sürekli eleştiri altında kaldığınızda, bunun bir sorun olabileceğini kabul edin. Sağlıklı sınırlar koymak, psikolojik şiddet uygulayan kişinin davranışlarını kontrol altına almak için önemlidir. Kendi ihtiyaçlarınızı ve haklarınızı ifade edin. Sınırlarınızı ihlal eden davranışlara karşı net bir şekilde durun.
Güvendiğiniz arkadaşlar, aile üyeleri ile duygularınızı paylaşmak, yalnızlık hissinizi azaltabilir. Destek almak, durumu daha iyi anlamanızı ve başa çıkmanızı sağlar. Özsaygınızı artıracak aktivitelerle meşgul olun. Hobiler, spor veya sanatsal faaliyetler, kendinize olan güveninizi yeniden inşa etmenize yardımcı olabilir.
Sosyal ilişkilerinizi korumaya çalışın. Psikolojik şiddet uygulayan kişiler genellikle mağdurlarını izole etmeye çalışır. Arkadaşlarınızla ve ailenizle bağlantıda kalmak, destek bulmanızı kolaylaştırır.
Eğer psikolojik şiddet sürekli hale gelmişse ve durum tehlikeli bir boyuta ulaşmışsa, bir güvenli çıkış planı oluşturmak önemlidir. Bu plan, olası bir ayrılma durumunda hangi adımları atacağınızı içerir.
Sonuç olarak, psikolojik şiddet, bireyler üzerinde derin ve uzun vadeli etkileri olan bir durumdur. Bu tür davranışları tanımak ve bunlara karşı önlemler almak, bireyin ruhsal sağlığını koruması açısından kritik öneme sahiptir. Kendinizi tanıyarak, sınırlar koyarak ve destek arayarak bu durumdan kurtulma yolunda önemli adımlar atabilirsiniz.
Psikolojik şiddet mağduru olmak asla sizin hatanız değildir. Destek aramak, iyileşme sürecinizde önemli bir adımdır. Ve bu süreçte yalnız olmadığınızı unutmayın.
Için bilgi mi arıyorsunuz? Postpartum Depresyon: Yeni Annenin Şefkat İhtiyacı makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin
Doğum sonrası dönem, birçok kadın için hem heyecan verici hem de zorlayıcı bir süreçtir. Ancak bazı anneler, bu süreçte ciddi duygusal zorluklarla karşılaşabilir. Postpartum depresyon (PPD), doğumdan sonraki dönemde görülen yaygın bir ruh hali bozukluğudur.
Postpartum Depresyonun Nedenleri
Postpartum depresyonun altında yatan nedenler karmaşık ve çok yönlüdür. Bu durum, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olarak ortaya çıkar.
1. Biyolojik Faktörler: Hamilelik ve doğum sonrası dönemde hormonal değişiklikler yaşanır. Östrojen ve progesteron seviyelerindeki ani değişiklikler, ruh hali üzerinde etkili olabilir. Ayrıca, doğum sonrası dönemde vücutta serotonin düzeylerinde değişiklikler de meydana gelir.
2. Psikolojik Faktörler: Önceden var olan ruhsal sağlık sorunları (örneğin, depresyon veya anksiyete öyküsü) postpartum depresyon riskini artırabilir. Ayrıca, bireysel başa çıkma mekanizmaları ve stres yönetimi becerileri de önemlidir.
3. Çevresel Faktörler: Destek eksikliği, yeni ebeveynlikte yaşanan zorluklar ve yaşam koşullarındaki değişiklikler, annelerin duygusal durumunu olumsuz etkileyebilir. Aile içindeki dinamikler ve ilişkiler de bu dönemde önemli bir rol oynar.
4. Beklentiler ve Baskı: Toplumda annelere yönelik yüksek beklentiler ve “mükemmel anne” imajı, annelerin kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açabilir. Bu baskılar, ruhsal sağlığı olumsuz etkileyebilir.
Postpartum Depresyonun Belirtileri
Postpartum depresyonun belirtileri, doğum sonrası dönemde görülen bazı normal duygusal dalgalanmalardan farklıdır. Bu belirtiler arasında:
• Sürekli üzüntü veya boşluk hissi
• Anksiyete ve huzursuzluk
• Yetersizlik veya suçluluk duyguları
• Enerji kaybı ve bitkinlik
• İlgi kaybı (hem bebek hem de diğer aktiviteler için)
• Uyku bozuklukları
• İştah değişiklikleri
Bu belirtiler, günlük yaşamı zorlaştırabilir ve annenin hem kendisine hem de bebeğine karşı olan bağını etkileyebilir.
Ne Yapılması Gerekiyor?
Postpartum depresyonun yaygın bir durum olduğunu anlamak önemlidir. Aile üyeleri ve arkadaşlar, annelerin duygusal durumunu gözlemlemeli ve ihtiyaç duyduklarında destek sunmalıdır. Annelerin hissettikleri duyguları açıkça ifade etmeleri önemlidir. Destekleyici bir dinleyici veya terapist, bu süreçte oldukça yararlı olabilir.
Benzer deneyimler yaşayan annelerle bir araya gelmek, yalnızlık hissini azaltabilir. Destek grupları, paylaşılan deneyimler üzerinden bir bağ kurma fırsatı sunar. Anneler, kendi ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmalı ve kendilerine zaman ayırmalıdır. Kısa yürüyüşler yapmak, hobilerle uğraşmak veya basit bir dinlenme, ruh halini olumlu yönde etkileyebilir.
Eşlerin ve aile üyelerinin destekleyici bir rol oynaması önemlidir. Eşler, ev işlerine katılarak veya bebeğe bakarak, annenin yükünü hafifletebilir.
Postpartum depresyon, doğum sonrası dönemde birçok kadının karşılaştığı ciddi bir durumdur. Biyolojik, psikolojik ve çevresel etmenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Ancak, bu durumdan kurtulmak ve daha sağlıklı bir ruh haline ulaşmak mümkündür. Annelere anlayışla yaklaşmak, duygularını paylaşmalarını teşvik etmek ve profesyonel destek aramalarına yardımcı olmak, bu süreçte kritik öneme sahiptir.
“Kendimi sürekli yorgun ve bitkin hissediyorum. Dinlenmeye çalışsam da bu yorgunluk bir türlü geçmiyor, hiçbir şeye enerji bulamıyorum!” Bu tür cümleleri siz de sıkça kuruyor musunuz? İş yerinde uyku hali yaşayıp eve geldiğinizde kanepeden kalkmakta zorlanıyor musunuz? Eğer bunlar size tanıdık geliyorsa, psikolojik yorgunluk yaşıyor olabilirsiniz.
Uzun süre boyunca stres ve kaygıya maruz kaldığımızda zihinsel olarak kendimizi yorgun hissedebiliriz. Eğer stres ve kaygı uyandıran faktörler ortadan kalkmazsa bu zihinsel veya psikolojik yorgunluk durumu kronik bir hal alabilir. Bu durum da günlük yaşantımızı ve işlevselliğimizi olumsuz yönde etkiler. Yoğun şekilde enerjisiz, halsiz ve tükenmiş hissetmeye ve dinlenmiş olmaya rağmen bu durumun azalmadan devam etmesine psikolojik yorgunluk denir. Psikolojik yorgunluğun nedenleri arasında günlük stres seviyesi, gelecek kaygısına bağlı olarak yoğun düşüncelere sahip olmak, geçmişteki olaylara dair tekrarlayıcı düşünceler, yüksek düzeyde fiziksel aktivite veya stres kaynaklı psikolojik rahatsızlıklar yer alabilir.
Psikolojik yorgunluğun duygusal, bilişsel ve fiziksel belirtileri olabilir:
Gün içerisinde sürekli uyumak isteği veya uyuklama hali
Eklem ve kas ağrıları
Gün içerisinde enerji düşüklüğü ve bu durumdan dolayı kişinin günlük işlerini yerine getirememesi
Uyku sorunları ve uykuda düzensizlik
Bağırsak ve sindirim sorunları
Devam eden mutsuzluk ve huzursuzluk hisleri
Günlük rutinlerde ve sosyal yaşantında bozulma
Fiziksel anlamda olduğu kadar zihinsel olarak tükenmişlik hissi
Sürekli olarak panik hali veya gelecekle ilgili kaygılanmak
Psikolojik yorgunlukla başa çıkmak için uzman psikologlardan destek alınabilir; bilişsel davranışçı yaklaşımla olumsuz düşünceler olumlu olanlarla değiştirilebilir. Ayrıca, sevilen aktivitelere yönelmek, dinlenme zamanını dengeli ayarlamak ve büyük görevleri parçalara ayırmak da faydalıdır. İş yaşamında düzenlemeler yapmak ve sosyal ilişkileri geliştirmek, bu durumla başa çıkmaya yardımcı olabilir.
Geçtiğimiz birkaç ayda, Binance’de Notcoin, Dogs, Hamster Kombat ve Catizen listelemeleri de dahil olmak üzere TON ekosisteminde bir artış gördük.
Geçtiğimiz birkaç ayda, Binance’de Notcoin, Dogs, Hamster Kombat ve Catizen listelemeleri de dahil olmak üzere TON ekosisteminde bir artış gördük. Söylentilere göre borsalara milyonlarca yeni KYC kullanıcısı getirdi. Kabul edelim ya da etmeyelim, bu aslında son birkaç yılda blockchain’in en büyük kitlesel benimsenmesi. Ancak sorun şu ki, sırada ne var?
Çok sayıda kullanıcıya rağmen, TVL hala nispeten düşük ve pek çok DeFi protokolünün ortaya çıktığını görmüyoruz. Bu ayrıca TON’daki düşük kullanıcı değeri ve TON blok zincirinin eksik altyapısı hakkındaki tartışmalar hakkında endişeleri de gündeme getiriyor.
Ancak bu makalede, DeFi’nin arkasındaki önemli bir kavramı kısaca tartışmak istiyoruz – “Atomic Swap” ve LayerPixel’in (PixelSwap) ele aldığı sorun. Bir yandan, DeFi’nin başlangıçtaki başarısı, DeFi DApp’leri ve akıllı sözleşmelerin temeli haline gelen Ethereum’a kadar uzanıyor. Öte yandan, TON gibi asenkron blok zincirlerinin ortaya çıkışı, özellikle birleştirilebilirlik açısından DeFi uygulamaları için yeni fırsatlar ve zorluklar ortaya çıkarıyor.
DeFi’nin kısa tarihi
DeFi ekosistemi, büyük ölçüde Ethereum merkezli olarak “DeFi Yazı” sırasında gelişti. Geliştiriciler, akıllı sözleşmelerin Lego tuğlaları gibi birleştirilebilen temel yapı taşları olarak hizmet ettiği Ethereum ekosisteminden yararlandı. Bu birleştirilebilirlik, merkezi olmayan finansal uygulamaların ve hizmetlerin hızla yaygınlaşması için gerekli olan ağ etkisini sağladı.
Ethereum’un bileşenlenebilirlik paradigması, çeşitli DeFi protokollerinin birbirleriyle yenilikçi yollarla etkileşime girmesine olanak sağladı. Atomik takaslar, flaş krediler, yeniden bahis ve borç verme platformları gibi temel finansal ilkeller, farklı uygulamaların karmaşık, çok işlevli finansal ürünler oluşturmak için nasıl bir araya getirilebileceğini örneklendirdi.
DeFi olgunlaştıkça, Ethereum’un senkron modelinin sınırlamaları (esas olarak ölçeklenebilirlik ve yüksek işlem ücretleri ile ilgili) giderek daha belirgin hale geldi. Bu, bu içsel sınırlamaların bazılarını çözmeyi vaat eden asenkron blok zincirleri gibi yeni blok zinciri mimarilerini keşfetmeye olan ilgiyi artırdı.
Asenkron Blockchain’ler: Yeni Bir Paradigma
Ethereum’un geleneksel modeli senkrondur ve her işlemin ardışık olarak işlendiği monolitik bir durumu korur. Öte yandan TON gibi asenkron blok zincirleri bir aktör-model yaklaşımı kullanır. Bu değişim birkaç temel yapısal farklılığa yol açar:
Küresel Durum: Tüm işlemler tek bir paylaşılan küresel durum üzerinden yürütülür; bu durum durum yönetimini basitleştirir ancak çekişmeyi artırır.
Atomik İşlemler: Her işlem (birden fazla akıllı sözleşmedeki durumları değiştiren bir işlem bile) tek birimli bir işlem olarak ele alınabildiğinden, basit atomik işlemler mümkündür. Örneğin, Ethereum Sanal Makinesi (EVM), bir işlemdeki tüm adımları güvenli bir şekilde kum havuzuna alır ve tam yürütmeyi veya hiç yürütme olmamasını sağlar.
Sıralı İşleme: Her işlem bir öncekinin tamamlanmasını beklemek zorundadır, bu da doğal olarak verimi ve ölçeklenebilirliği sınırlar.
TON — Asenkron Blok Zincirleri (Aktör Modeli) :
Paralel İşleme: İşlemler birden fazla aktör veya akıllı sözleşme arasında eş zamanlı olarak işlenebilir ve bu da genel ölçeklenebilirliği ve verimi artırır. Örneğin TON’daki akıllı sözleşmeler, bağımsız olarak çalışabilen hücreler veya aktörlerdir ve aktörler arasındaki durumları güncellemek için tek yönlü mesajlar kullanılır.
Dağıtık Durum: Farklı aktörler, diğer aktörlerle etkileşime girebilen ancak tek bir küresel durumu paylaşmayan izole durumlara sahiptir.
Koordinasyon Karmaşıklığı: Bu modelde atomik işlemleri gerçekleştirmek, dağıtık yapısı nedeniyle karmaşıktır.
Asenkron blok zincirleri ölçeklenebilirlik açısından oldukça önemli olsa da (teorik olarak), atomik takasların olmaması, kullanımı zor FunC / Tact diline rağmen TON’un DeFi üzerinde geliştirilmesini önemli ölçüde zorlaştırıyor. Bir düşünün, atomik işlemler ve sıralı işleme olmadan, zorlu DeFi Lego’suna rağmen, borç verme protokollerinin likiditesi oldukça zordur.
LayerPixel ve PixelSwap’ta (PixelSwap, LayerPixel’in altyapısını kullanıyor ve LayerPixel’in bir parçası), bu sorunu çözmek için yeni bir yol öneriyoruz; atomik takasları mümkün kılıyor ve takas ve DeFi için daha güvenli ve daha iyi bir çözüm sağlamaya çalışıyoruz.
DeFi uygulamaları için, asenkron blok zincirlerinde bileşenleştirilebilirliği sürdürmek, öncelikle dağıtılmış durumların ve paralelliğin doğası nedeniyle karmaşık zorluklar ortaya çıkarır:
İşlem Koordinasyonu:
Senkronizasyon: Birden fazla aktörü belirli bir zaman noktasında durum üzerinde anlaşmaya varmak için koordine etmek karmaşıktır. Atomik işlemleri basitleştiren senkronize bir küresel durumdan farklı olarak, birden fazla bağımsız aktörün uyumlu bir şekilde çalışabilmesini sağlamak önemli engeller sunar.
Tutarlılık Modelleri: Eşzamansız sistemler genellikle nihai tutarlılık gibi daha zayıf tutarlılık modellerine güvenir. Dahil olan tüm aktörlerin ayrışmadan ortak bir duruma ulaşmasını sağlamak lojistik bir çaba haline gelir.
Devlet Tutarlılığı:
Eşzamanlılık Denetimi: Dağıtılmış ayarlarda, birden fazla işlem çakışan durumları güncellemeye çalışırsa yarış koşulları ortaya çıkabilir. Bu, sistemin darboğazına girmeden işlemlerin doğru şekilde serileştirilmesini sağlamak için karmaşık mekanizmalar gerektirir.
Durum Uzlaştırma: Aktörler arasındaki farklı durumların uzlaştırılması gerekir ve geri alma mekanizmaları (işlemin bir kısmı başarısız olursa) tutarsızlık yaratmadan değişiklikleri zarif bir şekilde geri alabilecek kadar sağlam olmalıdır.
Arıza Yönetimi:
Atomiklik: Bir işlemin tüm parçalarının başarılı olmasını veya hiçbirinin başarılı olmamasını garantilemek, durumların dağıtıldığı ve işlemlerin varsayılan olarak atomik olmadığı bir ortamda zorlu bir iştir.
Geri Alma Mekanizmaları: Kalan tutarsızlıkları bırakmadan kısmi işlem durumu değişikliklerini etkili bir şekilde geri almak, gelişmiş teknikler gerektirir.
Pixelswap: Bileşensellik Açığını Kapatmak
Pixelswap’ın yenilikçi tasarımı, TON blok zinciri için özel olarak tasarlanmış dağıtılmış bir işlem çerçevesi sunarak bu zorlukları ele alıyor. BASE ilkeleri ([BASE: Bir ACID Alternatifi](https://queue.acm.org/detail.cfm?id=1394128)) tarafından yönlendirilen mimari, iki temel bileşenden oluşuyor: İşlem Yöneticisi ve birden fazla İşlem Yürütücüsü.
Saga İşlem Yöneticisi
Saga İşlem Yöneticisi, uzun süreli, dağıtılmış işlemler için daha uygun olan Saga modelini uygulayarak 2PC’nin sınırlamalarını aşarak karmaşık, çok adımlı işlemleri düzenler:
Yaşam Döngüsü Yönetimi: Bir arıza durumunda her biri kendi telafi edici eylemi olan, bir dizi daha küçük, bağımsız olarak yürütülebilir adıma bölünerek tüm işlem yaşam döngüsünü yönetir.
Görev Atama: Birincil işlemi ayrı, izole edilmiş görevlere ayırır ve bunları uygun İşlem Yürütücülerine devreder.
Telafi Edici Eylemler: Her destanın, herhangi bir adım başarısız olursa kısmi değişiklikleri geri almak için tetiklenebilen karşılık gelen bir telafi edici işleminin olmasını sağlayarak tutarlılığı korur.
İşlem Yürütücüleri
İşlem Yürütücüleri, işlem yaşam döngüsü içerisinde atanan görevleri yürütmekten sorumludur:
Paralel İşleme: Yürütücüler eş zamanlı olarak çalışarak verimi en üst düzeye çıkarır ve sistem yükünü dengeler.
İşlevsel Genişletilebilirlik için Modüler Tasarım: Her İşlem Yürütücüsü, çeşitli işlevlerin uygulanmasına olanak tanıyan modüler olacak şekilde tasarlanmıştır. Bunlar, farklı takas eğrileri, anlık krediler, kredi protokolleri ve daha fazlası gibi çeşitli finansal işlemleri içerebilir. Bu modülerlik, bu işlevlerin DeFi bileşenlerinin temel prensiplerini koruyarak Saga İşlem Yöneticisi ile sorunsuz bir şekilde koordine olmasını sağlar.
Son Tutarlılık: Yürütücülerin yerel durumlarının, işlemin genel dağıtılmış durumuyla senkronize ve uzlaştırılmış kalmasını sağlar.
Bu özellikler sayesinde Pixelswap’ın İşlem Yürütücüleri, TON üzerinde karmaşık ve birleştirilebilir DeFi uygulamalarının oluşturulmasını sağlayarak sağlam, ölçeklenebilir ve eşzamansız işlem yürütmeyi garanti altına alır.
Çözüm
Sonuç olarak, DeFi’nin geleceği, bileşenlenebilirlik gibi temel prensipleri koruyup geliştirirken senkrondan asenkron blok zincirlerine doğru değişen paradigmalara uyum sağlamayı gerektirir. Pixelswap, sağlamlığı, ölçeklenebilirliği ve bileşenlenebilirliği zarif bir şekilde birleştirerek TON blok zinciri için öncü bir çözüm olarak ortaya çıkıyor. Sorunsuz etkileşim yetenekleri ve sağlam işlem yönetimi sağlayarak Pixelswap, daha dinamik, ölçeklenebilir ve yenilikçi bir DeFi ekosisteminin yolunu açıyor.
PixelSwap Beta v0.8 şu anda TON ana ağında ve PixelSwap.io adresinde deneyebilirsiniz . Bu sürüm, basit takas işlevleriyle temel bir demo sağlamayı amaçlamaktadır. Takas yapmayı, likidite eklemeyi ve cüzdan özelliklerini hemen şimdi finanse etmeyi deneyebilirsiniz. Fark edebileceğiniz gibi, PixelSwap için gaz ücreti diğerlerinden biraz daha yüksektir ve bu makalenin bunu daha iyi anlamanız için size rehberlik etmesini umuyoruz.
LayerPixel Hakkında
LayerPixel, TON blok zinciri için özel olarak tasarlanmış ve Telegram Mini Uygulamaları ile sorunsuz bir şekilde entegre edilmiş hepsi bir arada bir DeFi protokolüdür. Modüler bir mimariden yararlanan LayerPixel, TON’un eşzamansız sınırlamalarının üstesinden gelirken parçalama avantajlarından yararlanır.
LayerPixel ekosisteminin merkezinde birkaç yenilikçi bileşen yer almaktadır:
PixelWallet — Kullanıcıların dApp’ler ve LayerPixel ekosistemiyle kolaylıkla etkileşime girmesini sağlayan Hesap Soyutlama (AA) özelliklerine sahip bir SMC cüzdanı.
PixelSwap — TON üzerindeki ilk modüler DEX, ağırlıklı havuzlar ve LBP gibi gelişmiş işlem modellerini destekliyor.
Pixacle — dApp’lere ve akıllı sözleşmelere hızlı ve doğru fiyat verileri sağlayan merkezi olmayan bir oracle çözümü.
LayerPixel’in gelecek planları arasında, tüm Telegram Mini Uygulamalarında DeFi deneyimlerini destekleyen bir zincirler arası çözüm haline gelmek yer alıyor. LayerPixel, hepsi bir arada bir platform sağlayarak, blok zinciri destekli finansı TON ekosistemindeki herkes için erişilebilir hale getirmeyi amaçlıyor.
Türk vatandaşlarının Schengen vizesi başvurularında ret oranı 4 yıllık süreçte yüzde 16,1’e yüksel ve bu oran 2024’te, yeşil pasaport sahibi olanları bile etkileyecek kadar büyüdü. Öyle ki artık şirket sahipleri, çok daha önceden ayarlanan fuarlara bile gidemiyor ve dalga geçilircesine bazı uygulamalara maruz kalıyor. Son kurban, eskiden haber spikeri olan, şimdiyse Nobel şirketler grubunu yöneten Erhan Çelik…
Murat KAYA
Avrupa Birliği (AB) üyesi Almanya, son dönemde Türkiye vatandaşlarına uyguladığı vize kısıtlamasının dozajını iyece artırdı.
Bu sıkı politika, ülkeye turist olarak gidecek Türk vatandaşlarının tatil hayallerini suya düşürdüğü gibi ülkeler arası seyahat yapmak zorunda kalan sanat ve spor dünyasından insanları da olumsuz etkiledi. Ama en çok Almanya ile iş yapan ya da burada açılan fuarlara katılmayı önceden organize eden şirketler ve iş insanları bu durumun çilesini çekiyor.
ERHAN ÇELİK’İN MAĞDURİYETİ
Daha önce Türk vatandaşları için bin bir zorluk çıkardığı bilinen Almanya Schengeni’nin son kurbanı iş insanı Erhan Çelik oldu.
Adını, haber kanallarında spikerlik yaparken Gülben Ergen ile olan evliliği ve boşanmalarıyla duyuran ancak şimdilerde Nobel Şirketler Grubu’nu yöneten Erhan Çelik, önceden ayarlanmış bir organizasyon kapsamında Almanya’ya gidemeyen ve bu durumdan mağdur olan son kurban.
“SON KURBAN ŞİRKETİM OLDU”
Bu durumla ilgili PD’ye bilgi veren Erhan Çelik, “Almanya’nın vize saçmalığının son kurbanı şirketim oldu. Düsseldorf’ta 27-29 Eylül tarihleri arasında düzenlediğimiz IMMO Emlak ve Gayrımenkul Yatırım Fuarı’nın 56 firmasından 19’u 6 ay önce duyurulan fuara katılamadı” dedi.
“VİZELER ÇIKTI, PASAPORTLAR VERİLMEDİ”
Çoğu Emlak Konut G.Y.O. yüklenicisi olan firmaya son haftaya kadar vize verilmediğine dikkate çeken Çelik, yaşadığı mağduriyeti şöyle anlattı:
“Dört gün önce vizeler çıktı ama bu sefer pasaportlar verilmedi. Katılımcılar her gün pasaportlarını almaya gittiler ama alamadılar. Şu anda gelen bilgi fuar kapandıktan bir gün sonra, yani pazartesi verileceği yönünde. Yani organizasyon bittikten sonra…Gerçekten insanın aklını kaçırtacak uygulamalar yapıyorlar. Katılımcılar arasında bir gün vize verilenler var. Büyük saçmalık.”
“RESMEN DALGA GEÇİYORLAR”
Alman makamlarının resmen dalga geçtiğini belirten Çelik, yeşil pasaport sahiplerinin de aynı muameleye maruz kaldığını, “Öyle ki Almanya’ya inişte yeşil pasaport sahiplerine vizen nerede diye soran polisler var” sözleriyle açıkladı.
“TÜRK BAYRAĞI ÇEKİLMESE SORUN BU SEVİYELERE ULAŞMAZDI”
Nobel Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Çelik, şunları dile getirdi:
“Şayet alana tüm bayrakların üstünde Türk bayrağı çekilmeseydi, yani ana organizatör olmak yerine burada alışıla gelen ‘Alman şirketi fuarı yapar, Türk katılımcısına kendi fuarında istediği kadar yer verir’ geleneği sürseydi, yaşatılan sorun bu seviyelere ulaşmazdı. Durmadan sorun çıkardılar. Alana giren metal konstrüksiyonlar Almanya’daki diğer fuarlarda da kullanıldığı halde bizim organizasyonumuzda uygunluk yok dediler. Elektrik tesisatına kendileri uygunluk verdiler. Sonra açılış zamanı gelince uygun değil dediler. Kurulumda görevli teknik personellerimiz de vize engeline takıldı. Ülkesinde organizasyon izni verdiği firmanın, ülkesine girişine izin vermiyor gibi saçma bir durum yarattılar.”
“Ziyaretçi girişini engellemek için bugün bize tahsis edilen otopark kapatıldı. Ve şu an otoparkı açtırma kavgası yapıyoruz. Gerçekten bu yaşadıklarımıza inanamıyorum” diyen Çelik, diplomasideki mütekabiliyet kuralını hatırlatarak yetkililerden yaşadıklarının aynı şekilde karşı tarafa uygulanmasını istedi.
Erhan Çelik, bu duruma bir çözüm bulunması ya da kendilerine “Bu ülkede ticaret yapmayın” denilmesini gerektiğini de sözlerine ekledi.
NOBEL ŞİRKETLER GRUBU’NUN ALMANYA İŞTİRAKİ
Nobel Şirketler Grubu’nun Almanya’daki iştiraki Nobel Messe Fuarcılık tarafından düzenlenen Nobel IMMO Emlak ve Gayrimenkul Yatırım Fuarı’nın katılımcısı olan 56 firmadan 19’u Almanya tarafından vize verilmemesi nedeniyle organizasyona katılamadı.
Devreye giren Dışişleri Bakanlığı’nın Almanya büyükelçiliğini konuyla lgili uyarması sonrası 19 firmadan 33 görevlinin vizesi çıktı ancak Alman yetkililer bu kez de başvuru için verilen pasaportları katılımcı firmalara teslim etmedi.
Skandal uygulamalar vize çilesiyle bitmedi. Sahip oldukları yeşil pasaportlarla ülkeye giren kimi firma sahiplerine vize soruldu. Vizeden muaf olan yeşil pasaportun ne olduğunu bilmemezlikten gelen Alman polisi bu pasaporta sahip kişileri uzun süre ülkeye giriş için kapıda bekletti.
TEKNİK SORUNLARI İLERİ SÜRDÜLER
Almanya’da ana organizatörlüğünü ilk kez Türkiye merkezli bir şirketin yapması bu ülkede farklı rahatsızlıklara da neden oldu.
Fuarın yapıldığı Düsseldorf Statiton AirPort yetkilileri fuarın açılacağı son ana kadar farklı bahanelerle teknik sorunlar olduğunu ileri sürdüler. Alanın elektrik tesisatı düzenlemesine bir gün önce onay veren işletme müdürlüğü açılışa saatler kala tüm kablolama sisteminin değişmesini istedi.
Çıkarılan her türlü zorluk karşısında yılmayan organizasyon şirketi bu isteği de yerine getirerek fuarın açılmasını sağladı.
ALMANYA’DA NE OLUYOR?
Türk vatandaşlarının Schengen vizesi başvurularında ret oranının 4 yıllık süreçte büyük artış gösterdiği. 2019’da yüzde 9,7 olan oranın 2023 yılında yüzde 16,1’e yükseldiği haberlere konu edilmişti.
Gel gör ki 2024 yılında bu Almanya’nın vize politikasını sıklaştırmasıyla bu oran daha da büyüdü ve hatta vize alma zorunluluğu olmayan yeşil pasaportlular bile ülke topraklarına alınmaz duruma getirildi.
Türk turistlerin vize başvurularının cevaplanmadığı ya da çok önceden alınan bilet tarihlerini geçecek şekilde görüşme ayarlandığını, buna rağmen Türk vatandaşlarına dalga geçer gibi 3 günlük vize verildiğine ilişkin bir haberi de PD yazmıştı.
FİİLEN ASKIYA ALINDI: “SAKINCALI” KRİTERİ
Bu durum, gün geçtikte daha da kötü oldu. Artık gazeteler, serbest dolaşımı öngören Schengen’i fiilen askıya alındığı haberleriyle doldu. Bu kararla birlikte artık ‘sakıncalı’ olarak görülen kişilerin vize olsa dahi ülkeye giriş yapamayacağı yazıldı.
SURİYE UYRUKLU GÖÇMENİN BIÇAKLI EYLEMİ
Almanya, Suriye uyruklu bir göçmenin bıçaklı saldırıda 3 kişinin ölümüne neden olmasının ardından sınır kontrollerini sıkılaştırmıştı. Ülke 16 Eylül’den itibaren, Avrupa Birliği içinde serbest dolaşımı öngören Schengen Anlaşmasını askıya almış, kara sınırlarında kontroller yapılmasını sıklaştırmış, yasaları gereği, sınır polisleri vizesi olsa bile ‘sakıncalı gördüklerini’ ülkeye alınmayacağını duyurmuştu.
Tüm dünyada büyük bir sağlık sorunu olarak görülen kalp ve damar hastalıkları, vatandaşları endişelendiriyor. Kalp ve damar hastalıklarının en korkulanı ve en fazla görüleni ise kalp krizi. Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp krizine karşı vatandaşları uyararak “Diyabet hastalarının yüzde 30’u ‘gizli kalp krizi’ geçiriyor” dedi., bahisnow, betist, Tumbet, Turkbet, Ultrabet, Vdcasino, Vegabet, Venusbet, Vforbahis, Wcasino, Wettenbet, Winxbet, Wonodds, Wsbets, Prizmabet,
Tüm dünyada büyük bir sağlık sorunu olarak görülen kalp ve damar hastalıkları, vatandaşları endişelendiriyor. Kalp ve damar hastalıklarının en korkulanı ve en fazla görüleni ise kalp krizi. Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp krizine karşı vatandaşları uyararak “Diyabet hastalarının yüzde 30’u ‘gizli kalp krizi’ geçiriyor” dedi.
Yaşamın ritmini tutan en değerli organ olan kalbin sağlıklı olması, sağlıklı bir ömrün temelini oluşturuyor. Bu noktada kalp ve damar hastalıklarına karşı risk faktörlerini minimuma düşürmek oldukça önemli. Özellikle kalp ve damar hastalıklarının hem ülkemizde hem de tüm dünyada ölümlerin en sık görülen nedeni olarak karşımıza çıkması büyük bir tehlikeye işaret ediyor.
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Kardiyolog Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp ve damar hastalıklarının içinde yer alan kalp krizine karşı vatandaşlara uyarılarda bulundu. Özdemir, dünyada her yıl 19 milyona yakın kişinin kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybettiğine dikkat çekerek diyabet hastalarında kalp krizinin daha farklı seyrettiğini dile getirdi.
KALP KRİZİ BELİRTİLERİNE DİKKAT!
Kalp krizi belirtilerini anlatan Özdemir, şöyle konuştu:
“Göğsün tam ortasında ağrı, çarpıntı, nefes darlığı, ani bilinç kaybıdır. Özellikle gençlerde mide ağrı, bulantısı ve ekşimesi görülüyor. Kalbin damarları ile ilgili olan ağrı daha spesifiktir ve bu ağrının belli bir karakteri vardır. Eğer yüzde 100 tıkanmamış bir kalp damarında hasta hareket halindeyken ağrı hisseder. Kalbin oksijen ihtiyacı artar ve bu tür bir ağrı ortaya çıkar. Ağrı göğsün ortasındadır. Sağda veya solda değildir. Bu ağrı yanma şeklindeyse, çeneye ve sol kola doğru, sol omuza doğru yayılır. Yani bir yayılma şekli vardır. Ağrı eğer eforla ilgiliyse, yani yüzde 100 tıkanmamış bir damarın ağrısıysa, hasta dinlenme durumuna geçtikten 3 ila 5 dakika sonra ağrı geçer veya dilaltı ilaçla hasta rahatlar. Fakat bunun daha ileri şekli, kalp damarının yüzde 100 tıkanmasıdır. Bu durumda, ağrı yine göğsün ortasındadır; sol kol, sol omuz ve alt çeneye yayılır. Beraberinde bulantı, kusma olur. Ağrı yarım saatten uzun sürer. Ağrı sırt bölgesini de kaplar. Bu gibi bir ağrı, tipik kalp krizi ağrısıdır.”
“DİYABET HASTALARININ YÜZDE 30’UNDA GİZLİ KALP KRİZİ GÖRÜLEBİLİYOR”
Diyabet hastalarının yüzde 30’unda kalp krizinin herhangi bir ağrı olmadan ortaya çıktığına vurgu yapan Özdemir, “(Sessiz kalp krizi), ‘Gizli kalp krizi’ dediğimiz şekilde kendini gösterebilir. Özellikle bu hastalara dikkat etmek lazım” diye konuştu.
KALP KRİZİNDEN KORUNMANIN FORMÜLÜ
Kalp krizinde risk faktörlerini de anlatan Özdemir, “Risk faktörlerin başında sigara geliyor. Özellikle hareket etmek son derece önemli, çünkü hareketsizlik metabolik sendrom durumuna neden oluyor ve bu durum kiloyla beraber kalp damar hastalıklarını beraberinde getiriyor. Yine diyabeti kontrol altına almamız şart. Hipertansiyon kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırlıyor. Özellikle hazır, işlenmiş, katkı maddeli gıdalar ve şekerli besinleri kullanmamamız gerekiyor. Genetik faktörler olsa bile değiştirilebilir risk faktörlerini yok ettiğimizde kalp ve damar hastalıklarını yüzde 50’ye kadar düşürebiliriz. Bu durum erkekler, kadınlar, yaşlı ve gençler için de geçerli. Çok hareket, az yemek ve risk faktörlerini tedavi etmek kalp ve damar hastalıklarının üstesinden gelmenin bir yöntemi. Özellikle ağır spor olmamakla beraber hafif spor yapmalarını ve yürüyüş yapmalarını öneririm.” şeklinde konuştu.
40 YAŞ KRİTİK OLABİLİR: MUTLAKA KONTROLDEN GEÇİLMELİ
Herhangi bir ebeveyni 50 yaş altında kalp krizi geçirenlerin risk altında olduğunun altını çizen Özdemir, “Kişide bu risk faktörleri mevcut ise diğer riskleri azaltması çok önemlidir. Sigara içiyorsa sigarayı bırakacak, tansiyonu, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği varsa bunlar mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Bu kişiler 40’lı yaşlarda mutlaka kontrolden geçsinler.” tavsiyesinde bulundu.
BESLENME ÖNERİLERİ DİKKATE ALINMALI
Özdemir, kalp-damar hastalarına mümkün olduğunca sebze meyve ağırlıklı beslenmeleri, yağlı yiyeceklerden uzak durmaları önerisinde bulundu.
İstemediğiniz bir şeye “evet” demek zorunda kaldınız mı? Hayatınızda en az bir kere de olsa karşılaştığınız bu durum, aslında bilime göre bir paradoks.
“Abilene paradoksu” olarak bilinen bu durum, nasıl gerçekleşiyor?
Çoğunluğa ayak uydurmak için istemeden onay verdiğimiz her durumda aslında bu paradoksla karşılaşıyoruz. Peki bu paradoksun asıl sebebi ne olabilir?
Bazen grup dinamiklerine ayak uydurmak, beklenmedik sonuçlar doğurabiliyor.
İşte bu durum da tam olarak Jerry B. Harvey’in tanımladığı “Abilene Paradoksu” ile karşımıza çıkıyor. Bu paradoks, bireylerin kendi istekleri doğrultusunda hareket etmemesi ve grup içindeki uyum arayışı nedeniyle kolektif kararların, bireysel arzularla çelişmesine yol açmasıyla tanımlanabilir.
Bu paradoks, garip bir hikâye ile hayatımıza dahil oldu. Jerry Harvey’in kayınpederinin bir gün “Abilene’e gidelim” demesiyle başlıyor her şey. Aslında ailede, kimse bu fikre ılımlı bakmazken herkes “olur” cevabını veriyor. Hiç kimse isteyerek gitmezken ortaya garip bir durum çıkmış olur.
Harvey ise bu deneyimden yola çıkarak grup kararlarının arkasında yatan psikolojik etkenleri incelemeye karar verdi.
Abilene Paradoksu, aslında sürü psikolojisi ile yakından ilişkili. Bireyler, diğerlerinin ne düşündüğüne dair varsayımlara kapıldıklarında, kendi düşüncelerini dile getirmekten çekiniyorlar. Böylece bir araya geldiklerinde ortaya çıkan kararlar, bireysel isteklerle örtüşmüyor ve topluluk içinde var olan düşünce birliği yanıltıcı bir hâle geliyor.
Bu paraokds, günlük hayattan ziyade profesyonel anlamda da karşımıza çıkıyor. Harvey, bir kâr amacı gütmeyen kuruluşta, bu paradoksun neden olduğu ekonomik kayıpları gözlemlemiştir. Gözlemlerine göre yöneticiler, kendi endişelerini dile getirmekten çekinip yanlış kararlar alarak organizasyonun hedeflerini tehlikeye atmışlar.
Peki neden istemediğimiz şeylere “evet” diyoruz?
Kişi, dışlanma ve eleştirilme korkusundan dolayı istemediği durumlar karşısında “hayır” cevabını kolau kolay veremiyor. Bu da ortaya, bu garip durumu çıkarıyor. Abilene Paradoksu’ndan kaçınmak için, grup içinde açık iletişimi teşvik etmek kritik bir öneme sahip. Bireylerin düşüncelerini rahatlıkla ifade edebileceği bir ortam yaratmak, grup dinamiklerini güçlendiriyor.
Farklı bakış açılarına değer vermek ve çatışmalara yapıcı bir yaklaşım sergilemek, uyum arayışının sınırlarını zorlamadan sağlıklı bir karar alma süreci yaratır. Bu da istenmeyen durumlara olumlu yanıt vererek işleri çıkmaza sokmaktan kaçınmak için iyi bir yol olabilir.
Solana tabanlı bu meme coin, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Analist, meme coin için bazı uyarı sinyalleri olduğunu söylüyor.
Solana tabanlı kedi temalı meme coin Popcat, tüm zamanların en yüksek seviyesine (ATH) ulaştı. Bu büyüme, daha geniş piyasa tamamen boğa döngüsüne geri dönüyor gibi göründüğü için meme coinleri etrafında devam eden heyecanı gösteriyor. Ancak, POPCAT’in fiyatı günün tek önemli olayı değil. Kripto analisti Victor Olanrewaju, meme coin için bazı uyarı sinyalleri olduğunu söylüyor.
Kedi temalı meme coin birçok cephede rekor seviyelere ulaştı
Birkaç ay boyunca, POPCAT’in fiyatı birkaç denemeye rağmen 1 dolar işaretini kıramadı. Ancak bugün, Solana meme coin’i bunu aştı ve 1,08 dolara ulaştı. Böylece, yeni bir ATH’ye işaret etti. Ancak, her şey burada bitmiyor. Aynı dönemde Popcat’in piyasa değeri de 1 milyar doları aştı. Piyasa değeri, dolaşımdaki arz ve fiyatın bir ürünüdür. Bu nedenle, yeni coinler dolaşıma girmediği ve fiyat arttığı sürece, piyasa değeri de bunu takip eder. Yani, meme coin için de durum böyleydi.
On- chain perspektiften baktığımızda, Santiment’in verileri ayrıca Açık Faizin (OI) yeni bir ATH’ye tırmandığını gösteriyor. Yazı sırasına, meme coin’in OI’si 93,52 milyondu. Tanım olarak OI, piyasa duyarlılığını ve bir trendin arkasındaki gücü belirlemek için kullanılan, piyasada bekleyen sözleşmelerin sayısıdır. OI’deki bir artış, piyasaya yeni para girdiğini gösterir. Ayrıca, bu da devam eden fiyat trendini destekleyebilir. Öte yandan bir düşüş, pozisyonlarda bir düşüş olduğunu gösterir. Ayrıca, genellikle devam eden eğilimi zayıflatır. Ancak, POPCAT’in fiyatı 1,08 dolardan hafifçe geri çekildi. Meme coin yazı sırasında 1,01 dolardan işlem görüyordu. Bu durum devam ederse, OI yükselse bile yükseliş trendi zayıflayabilir.
POPCAT fiyat tahmini: Token aşırı alım durumunda!
POPCAT’in günlük grafiği Bollinger Bantlarının (BB) genişlediğini gösteriyor. Ayrıca, artan oynaklığı yansıtıyor. BB, oynaklığı ölçmek ve bir varlığın ne zaman aşırı alım veya aşırı satım olduğunu belirlemek için kullanılan teknik bir araçtır. POPCAT’in fiyatı yükseldikçe BB’nin genişlemesiyle birlikte volatilite yüksektir. Ayrıca, bu da hızlı fiyat dalgalanmalarının devam edeceğini gösterir.
Meme coin fiyatı kısa süre önce üst banda 1,08 dolardan dokundu. Dolayısıyla, bu da tokenin aşırı satın alındığına işaret ediyor. Fiyat alt banda dokunmuş olsaydı, aşırı satım durumuna işaret ederdi. Bu arada, Göreceli Güç Endeksi (RSI) de şu anda 70’in üzerinde. Bu metrik de aşırı alım durumunu teyit ediyor. Bu da POPCAT’in fiyatında bir geri çekilme olasılığını daha da güçlendiriyor.
Bu koşullar göz önüne alındığında, POPCAT’in 0,90 dolara doğru bir düşüş görmesi mümkün. Yoğun kâr alımı gerçekleşirse fiyatın 0,76 dolara kadar düşmesi olası. Ancak, alım baskısı yoğunlaşır ve işlem hacmi artarsa, bu görünüm değişebilir ve meme coin potansiyel olarak 1,50 dolara tırmanabilir.
Makaledeki görüşler ve tahminler analiste ait olup, kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir. Kriptokoin.com olarak yatırım yapmadan önce mutlaka kendi araştırmanızı yapmanızı öneririz.