Investing.com – Analistler bugünlerde merkez bankalarının stratejilerini değerlendiriyor. Schroders ‘ın (LON:SDR) baş ekonomisti ve stratejisti Keith Wade, para politikasının ekonomi üzerindeki etkilerinin beklenenden daha uzun süre gecikmesinin ardında yatan dört temel faktörü tanımlıyor.
İşte Wade’in analizi:
Fed on toplantı boyunca üst üste faiz artırdıktan sonra Haziran toplantısında trendi değiştirdi ve faiz oranlarını sabit bıraktı. Fed üyelerinden gelen sinyaller, piyasanın Haziran ve Temmuz toplantıları için bir “duraklama ve ardından artırım” beklemesine yol açtı.
Ancak toplantının ardından yapılan açıklama ve ekonomik projeksiyonlar, bunun faiz oranlarının düşürülmesine yönelik bir sinyalden ziyade geçici bir duraklama olacağını açıkça ortaya koydu. Faiz oranı projeksiyonlarının “nokta grafiği”, üyeler arasındaki beklentinin federal fon oranında iki çeyrek puanlık artış daha olduğunu ve bu yıl herhangi bir indirim yapılmayacağını gösterdi. Başkan Powell’ın basın toplantısı, gelecek ayki toplantıda bir faiz artırımı daha yapılacağı fikrini pekiştirdi.
Fed’in enflasyonu kontrol etmekte zorlanmasının 4 nedeni
Bu ay faiz artırmama kararı büyük ölçüde bugüne kadar uygulanan sıkılaştırma politikalarının etkisini kontrol etme arzusundan kaynaklanmakta. Milton Friedman’ın dediği gibi, faiz oranları uzun ve değişken gecikmelerle çalışır. Ekonominin resesyona girmesini bekleyen ve tahminlerini revize etmek zorunda kalan çok sayıda analistin de gösterdiği gibi, bu kez bu tür gecikmeleri değerlendirmek özellikle zor. Yıla iyi bir başlangıç yaptıktan sonra, birçoğu 2023 yılı için büyüme tahminlerini yükseltti ve resesyon görünümlerini bu yılın sonlarına ya da ötesine erteledi.
ABD ekonomisinin dayanıklılığını kabul etmek durumunda kalan ve ABD için büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize edenler arasında yer aldığımızdan, bu kez gerçekten farklı olup olmadığını değerlendirmek için bu politika döngüsünü inceliyoruz. ABD ekonomisi Fed’in eylemleri karşısında şaşırtıcı derecede dirençli oldu ve politika ile ekonomi üzerindeki etkileri arasındaki gecikmelerin neden beklenenden daha uzun göründüğünü açıklamaya yardımcı olan dört temel faktör belirledik.
- Faizler için düşük başlangıç noktası
İlk faiz artırımı geçen yıl 16 Mart’ta ABD merkez bankasının hedef aralığı %0 ila %0,25’ten %0,25 ila %0,5’e yükseltmesiyle gerçekleşti. Salgın sebebiyle düşürülen faizler, neredeyse iki yıldır sıfıra yakın seyrediyordu. Daha sonra, oranlar keskin bir artışla şu anki %5 ila %5,25 aralığına yükseldi; ancak, faiz oranları enflasyonun altında kaldı ve hatta sadece geçen yılın sonuna doğru reel anlamda kısıtlayıcı hale geldikleri söylenebilir.
Sıklıkla agresif bir artış döngüsü olarak tanımlansa da, düşük başlangıç seviyesi göz önüne alındığında oranların yükselme hızı, oranları sıkı olarak kabul edilebilecek bir seviyeye getirmek için biraz zaman almıştır. Sonuç olarak, ilk faiz artırımı ile bunun ekonomi üzerindeki etkisi arasındaki süre uzamıştır.
- Finansal koşullar beklenenden daha gevşek oldu.
Sıkılaştırmanın ilk aşamalarında, piyasa acil durum politikasının sona ermesine uyum sağladıkça Hazine getirileri keskin bir şekilde yükselmişti. Bu durum, politikanın mortgage ve kredi piyasaları gibi ekonominin diğer kısımlarına da yayılmasına neden olarak parasal koşulların daha da sıkılaşmasına yol açmıştı. Ancak, geçen yıl Eylül ayında tahvil faizleri %4’ün hemen altındaydı ve o zamandan beri de bu seviyede kaldı.
Bunu takiben, mortgage oranları istikrar kazanmış ve on yıldan uzun bir sürenin en yüksek seviyelerinde kalmalarına rağmen, konut üzerindeki baskı artmamıştır. Bu arada, hisse piyasaları yükselmiş ve S&P 500 endeksi Eylül sonundan bu yana (14 Haziran itibarıyla) %20’nin biraz üzerinde artmıştır. Her ne kadar yükseliş büyük ölçüde bir avuç teknoloji hissesiyle sınırlı kalmış olsa da, bunun etkisi finansal koşulların gevşemesi olmuştur.
- Büyük mali teşvikler
Hem Başkan Trump, hem de halefi Joe Biden, doğrudan ödemeler ve iyileştirilmiş yardımlar yoluyla ekonomiye önemli ölçüde teşvik sağladı. Bu, işletmeler işçi çıkarırken ve işsizlik artarken ailelerin ayakta kalmasına yardımcı oldu. Dögüsel etkileri hariç tutan IMF rakamlarını bir kıstas olarak kullanarak, mali desteğin 2020’de GSYİH’nin yaklaşık %5’ini oluşturduğunu tahmin ediyoruz. Emin olmak zor olsa da, teşvikin bir kısmı çarpan etkileri yoluyla veya tasarruf şeklinde gizli talep olarak sistemde kaldı.
Bu önemli bir rahatlamaydı, ancak talebi artırarak enflasyonu körüklemiş ve Fed’in harcamaları kontrol altına alma işini daha da zorlaştırmış olabilir. O dönemde bazı yorumcular bu tür mali cömertliklerin enflasyon yaratacağını iddia etmişti ve görünen o ki bu tahminler doğru çıktı.
- Pandemi etkileri
Benzer şekilde, hane halkları da pandeminin kısıtlama döneminde biriktirdikleri fazla tasarruflardan yararlandı. Dışarı çıkıp harcama yapamayan, ancak evden çalışarak gelir elde etmeye devam eden insanlar tasarruflarını normal seviyelerin üzerine çıkardılar. Bu fazla tasarruflar, ekonomi yeniden açılırken, özellikle de yüksek enflasyon karşısında tüketime önemli bir destek sağladı. Sonuç olarak tüketim; yüksek enflasyon ve düşen reel gelirler sırasında bile dirençli kaldı.
Her ne kadar böyle bir etkiyi öngörmüş olsak da, bunun gücünü ve süresini değerlendirmek zordu. Fazla harcamaların dağılımına ilişkin veriler yalnızca uzun gecikmelerle elde edilebildiğinden harcama eğiliminin belirlenmesi zorlaşmakta. Harcama dürtüsünün büyüklüğünü ve süresini ölçmek için karşılaştırılabilir çok az dönem var.
Bu etkiyle yakından ilişkili olarak, salgının mal ve hizmet tüketimine getirdiği eğilim de söz konusu. Yukarıda belirtildiği gibi, kapanmalar sırasında hane halkı harcamaları, çevrimiçi olarak satın alınabilen ve eve teslim edilebilen mallara odaklanmıştı. İnsan etkileşimi sınırlı olduğu için otel, restoran ve seyahat gibi hizmetler kısıtlandı veya kapatıldı. Mal satışları trendin üzerinde seyrederken, hizmetler azaldı. Ekonominin yeniden açılmasıyla birlikte hizmet sektörü toparlandı ve mal satışları tekrar düştü. Bugün, PMI gibi anketler, insanların seyahat zevkini yeniden keşfetmesi ve yeterince spor salonu ekipmanı, elektronik eşya ve diğer kapanma dönemi gereçlerine sahip olduklarını fark etmeleri nedeniyle hizmetler sektörünün mal sektörünü geride bıraktığını gösteriyor.
Sonuç olarak, pandeminin tüketici üzerinde iki etkisi oldu. Birincisi, tüketiciyi daha dirençli hale getirdi ve ikincisi, harcamaları çarpıttı. Bazıları bu durumu, önce hizmet sektörünün, sonra da imalat sektörünün resesyona girdiği inişli çıkışlı bir resesyon yaratmak olarak tanımladı. Bu aynı zamanda, daha döngüsel olan mal sektörüne ağırlık veren öncü göstergelerin ve resesyon uyarı modellerinin, ekonominin bütünü için çok olumsuz sinyaller göndererek fazla düşüş eğiliminde olduğu anlamına da geldi. Hizmetler sektörü mal sektöründen ayrıştı. Göreceli büyüklükleri göz önüne alındığında (ABD’de mallar için %21’e kıyasla hizmetler hane halkı harcamalarının %60’ından biraz daha azını oluşturmaktadır), hizmetlerdeki toparlanma mal üretimindeki gerilemeyi dengeledi.
Tüketici harcamalarının yeniden dengelenmesi için muhtemelen daha gidilecek yol var. San Francisco Fed tarafından yapılan analiz, tasarruf bolluğunun büyük bir kısmının artık harcandığını ve tüketim üzerindeki bu etkinin giderek azalacağını gösteriyor. Şu ana kadar 2,1 trilyon doların 1,7 trilyon doları harcandı. Ancak, hane halklarının hâlâ yaklaşık 400 milyar dolarlık potansiyel harcaması var (tüketimin yaklaşık %2’sine denk geliyor), bu nedenle etki kademeli olacak.
Pandeminin ikinci etkisi arz tarafında oldu, işgücü piyasası erken emeklilikler, üniversiteye geri dönüşler ve hastalıkların (uzun Covid ve birikmiş işleri temizlemeye çalışan hastanelerde tedavi için uzun bekleme süreleri) bir araya gelmesinden etkilendi. Uzaktan çalışmayı daha kolay bulan bazı çalışan grupları için bir artış olsa da, genel etki işgücündeki kişi sayısında bir düşüş ve katılım oranında bir gerileme oldu.
Sonuç olarak, açıklar daha hızlı ortaya çıktığı için ücretler üzerindeki baskı beklenenden daha fazla oldu. Göçün geri dönüşünü ve bu faktörlerin bazılarının tersine dönmesini yansıtabilecek şekilde, katılım oranlarının yükseldiğine dair bazı işaretler var. Genel olarak, salgın arz-talep dengesini olumsuz yönde etkilemiş ve enflasyonist baskıyı artırmıştır.
Sonuç
Bu dört etki arasında, faiz oranlarının düşük başlangıç seviyesi, mali teşvikler ve pandeminin etkileri, Fed ve diğer merkez bankalarının ekonomiyi ve enflasyonu yorumlamasını ve daha sonra kontrol etmesini zorlaştıran en benzersiz etkiler oldu.
Para politikası aşırı gevşek bir seviyeden başladı ve Fed ve diğerleri sıkılaştırma ihtiyacını daha önce fark etmiş olsalar bile, bu pandeminin devam ettiği çok belirsiz bir bağlamda gerçekleşti. Dahası, maliye politikası teşvikini dengelemek ve Covid’in harcamalar ve işgücü piyasası üzerindeki olağandışı etkileriyle başa çıkmak zorunda kaldılar.
Enflasyonu Düşürme Yasası’nın desteğine ve Yapay Zeka’ya (AI) yönelik coşkuya rağmen, görüşümüz, önümüzdeki dönemde gelgitin Fed’in lehine dönmeye başlayacağı yönünde. Para politikası artık sıkılaştırma bölgesinde ve mali destek ile aşırı tasarrufların faydaları azalıyor.
Her ne kadar bu döngüye özgü olmasa da, finansal piyasaların dengeleyici davranışı da önemlidir. Örneğin, 2005 yılında Fed faizleri 150 baz puan artırıp 10 yıllık tahvil getirileri üzerinde çok az etki yarattığında – o zamanlar “Greenspan muamması” olarak biliniyordu – Fed’in para politikası üzerindeki kontrolünü kaybettiğine dair çok fazla konuşma yapılmıştı.
Bu döngüde, Fed’in sabit getirili piyasaları enflasyonu yenmeye kararlı olduğuna ikna etmek için hâlâ daha fazlasını yapması gerekebilir, bu da şüphesiz son toplantısının şahin tonunu açıklıyor.