PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Türkiye’nin ilk tüp tayı ‘Balat’ görücüye çıktı

Friesian ırkı baba ile American Paint Horse ırkı anneden elde edilen embriyonun yerli bir ata transfer edilmesi sonucu taşıyıcı anneden dünyaya gelen Türkiye’nin ilk tüp tayına “Balat” adı verildi

Yüksek verimli kısraklardan alınan embriyoların sağlıklı dişi atlara nakledilmesi yöntemiyle taşıyıcı bir anneden dünyaya gelen Türkiye’nin ilk tüp tayı “Balat” hayvancılığın gelişimi için büyük önem taşıyor.

Balıkesir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Can Gündüz başkanlığındaki bir ekibin, Friesian ırkı atlardan elde edilen embriyoların farklı ırklardaki kısraklara transfer edilerek tüp taylar elde edilmesi projesi ilk meyvesini verdi.

Ekip, üniversite bünyesindeki atlardan Friesian ırkı baba “Alp” ile American Paint Horse ırkı anne “Angora”nın çiftleşmesi sonucu elde edilen embriyoyu “Ezo” adlı yerli bir ata nakletti.

2.5 AY ÖNCE DÜNYAYA GELDİ

Taşıyıcı anne görevini üstlenen Ezo, 11 aylık gebelik sürecinin ardından 2,5 ay önce Türkiye’nin ilk tüp tayını doğurdu.

Friesian ve Painthorse ırklarının karışımı bir görüntüye sahip olan taya, akademisyenler tarafından Balıkesir Üniversitesini çağrıştırdığı için “Balat” adı verildi.

Prof. Gündüz ve ekibi, İstanbul’un Arnavutköy ilçesindeki Boyalık köyünde misafir edilen tay ile ailesini basın mensuplarına tanıttı.

Projenin temellerinin 2000’li yıllarda atıldığını aktaran Gündüz, normal şartlarda atların gebelik süresinin 11 ay sürdüğünü senede 1 yavru alabildiklerini, bu yöntemle bir kısraktan birden fazla yavru alıp fazla sayıda tay elde ettiklerini söyledi.

Gündüz, bazı kısrakların gebelik süreçlerinin sıkıntılı geçtiğini ve düşük yapabildiklerini belirterek, “Bu kısrakların taylarını taşıyıcı annelere naklederek üretkenliklerini devam ettirebiliyoruz. Elde ettiğimiz embriyoyu donör kısraklardan alıp taşıyıcı kısraklara nakledebildiğimiz gibi laboratuvar ortamında dondurup uzun yıllar boyunca saklayabiliyoruz. Sonrasında da şehirlerarası veya milletlerarası transferini sağlayıp ticaretini de yapabiliriz.” ifadelerini kullandı.

Aktif spor hayatı biten kısrakların damızlığa ayrıldığını kaydeden Gündüz, “Bu çalışmayla kısrakların embriyolarını taşıyıcı kısraklara naklederek spor hayatlarının devam etmesini sağlayabiliriz.” dedi.

BELİRLİ KRİTERLERE GÖRE SEÇİLİYOR

Gündüz embriyo transferinin, verici kısraktan embriyonun alınıp taşıyıcı kısrağa transferi anlamına geldiğini anlatarak, “Öncelikle donör kısrakları belirli kriterler doğrultusunda seçiyoruz. Sonra gebeliği sonuna kadar devam ettirebilecek, sağlıklı bir şekilde doğurabilecek ve tayı emzirebilecek taşıyıcı kısrakları belirliyoruz. Senkronizasyon aşamasının ardından verici kısraklardan embriyoları alıp taşıyıcı anneye naklediyoruz. Gebelik, doğum ve emzirme taşıyıcı annede sürüyor.” diye konuştu.

Balat’ın taşıyıcı annesi “Ezo”yu anne olarak gördüğünü ancak genetik annesinin “Angora” olduğunu vurgulayan Gündüz, tayın görünüş olarak baba ile orijinal anneye benzediğini söyledi.

Gündüz, bu tarz yardımcı üreme tekniklerinin uygulanmasını Türkiye’deki hayvancılığın gelişmesi için önemli gördüklerini vurgulayarak, laboratuvar ortamında döllenen embriyoların annelere nakledilmesi için de çalışmalarının devam ettiğini sözlerine ekledi.

KIRIK AYAĞIYLA HAYATA DÖNDÜ ANNE OLDU

Ekipten Doç. Dr. İbrahim Kurban ise taşıyıcı anne Ezo’nun hikayesini paylaşarak, şunları kaydetti:

“Hepimiz biliyoruz ki atların ayakları kırıldığı zaman uyutulur, acı çekmeden hayatları sonlandırılır. Bunun sebebi atın ayağının iyileşmeyeceğinden değil spor hayatının bitmesinden kaynaklıdır. Ezo da bu atlardan biri. 14-15 yıl önce bacağı kırıldığı için üniversiteye bırakılan bir attı, operasyonlardan sonra ayağı iyileşti, biz de onu damızlık kısrak olarak değerlendirdik. Ne mutlu ki bize hem onun hayata dönmesini sağladık, hem de Türkiye’nin ilk embriyo naklini taşıyıp doğurdu, şimdi de onu büyütüyor. Ezo benim, bizim ve bu proje için çok önemli. Atların, ayakları kırıldıktan sonra bile insanlığa fayda sağlayacağının bir ispatı aslında.”

patronlardunyasi.com

2-3 Yaş Uyku Düzeni

Çocuk Psikolojisi için bilgi mi arıyorsunuz? 2-3 Yaş Uyku Düzeni makalesine göz atın ve Çocuk Psikolojisi hakkında daha fazla bilgi edinin

Çiçeği burnunda ebeveynlerin yakındığı konulardan biri bebeklerinin uykusudur. Gaz çıkarma ve emme zamanla yoluna girer ve problem olmaktan çıkarken, uykunun kontrol altına alınması daha zordur.
3 yaşına yaklaşırken uyku hakkında bilinmesi gerekenlerden biri, çocuğunuzla bu konuda inatlaşmayacağınızdır. Bu durumda keskin bir otorite ile sakin bir disipline arasındaki nüansa dikkat etmek önemlidir. 2 yaş itibariyle, sık sık ‘’Hayır! Benim dediğim olacak.’’ sözlerini duymaya başlayacaksınız. Buna alışın.
Çocuğunuz ona da bir birey olarak saygı duyduğunuza inanmazsa işleri yokuşa sürecektir. Yokuşa sürüleceklerden biri de uykudur.Uyku; gündüz ve gece uykusu olarak ikiye ayrılır. Gündüz uykusu ortalama 1.5-2 saat sürer. Bu yaşa gelindiğinde gündüz uykusuna karşı çıkıldığından ebeveynler ekstra zorlanabilir. Şanslı olanların çocukları bu kaybı gece uykusuna ekler. Şanssız olanların çocukları ise, hem gündüz uyumuyor hem de gece uykusuna eklemiyorsa, geceleri uyanır ve/veya sabahları erkenden uyanır. Kısaca dengesi şaşar.
Gündüz uykusunu tekrar rutinine eklemek burada en doğru çözüm olacaktır.Gündüz kadar zorlanılan bir diğer uyku; gece uykusu 10-11 saat sürer. Ebeveynlerin başa çıkmak zorunda kaldığı uyumamakta direnen çocuklarıdır. Burada yanlış bilinen çok yorulması gerektiğine dair bilgidir. Yetişkinler gibi, çok yorulmakta uykunun önündeki sinsi engellerden biridir. Bu sebeple haddinden fazla yormayın. Anneyi, babayı ya da ikisini de az görüyorsa bu da uyumama sebeplerinden biridir. Özlem duygusunu teknik olarak bilmeselerde hissedebilirler. Bakım verenlerin çocuğun ihtiyaçlarının tam olarak karşılandığından emin olması elbette ki sadece maddi anlamda değildir.
Manevi olarak da bunu garanti edin. Sıkıştırılmış da olsa, sadece ona vereceğiniz bir zaman aralığına ihtiyaç duyarlar. Bunu alamadıklarında ise onları uyutmak çetin bir göreve dönüşür. Aynı ebeveynler gibi söz hakkı sahibi olduklarının kabul edilmesine talep ettikleri bu dönem, ergenlik döneminin öncüsüdür.
Öfkenin sizi sarıp çocuğunuzla kurduğunuz ilişkiyi kötü etkilememesi için sabır olmak altın kurallardan biridir. Diğer yapılmaması gerekenlerden söz edecek olursak,aşırı giydirmeden kaçının. Ortamın çok sıcak olmamasına dikkat edin. Uyku öncesi çok yormayın. Televizyon karşısında uyutmayın.
Televizyon sesi yüzünden farkına varmadan uykuya geçerler. Bu da uykuyu tanımalarını engeller. Uyuturken temasın aşırısından kaçının. Uyku alışkanlığının tam olarak oturması yaklaşık 10 hafta sürer. Bu sürecin başında zorlanacağınız bir gerçektir. Kararlı ve sakin bir yapıda kalmaya özen gösterirseniz, çocuğunuzun buna alışması kolaylaşır.
Zamanla uykuya dalmada ustalaşır. Her şeyi denedim ama olmuyor diyenler içinse bir profesyonelden yardım almak doğru bir seçenek olabilir.