PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Kas ve İskelet Sistemi Sarkomlarının Tedavisi

Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr Harzem Özger: “Kas ve iskelet sistemi sarkomlarında, yeni yöntemler sayesinde uzuv kaybı önlenebilmekte ve daha çok hasta

Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr Harzem Özger: “Kas ve iskelet sistemi sarkomlarında, yeni yöntemler sayesinde uzuv kaybı önlenebilmekte ve daha çok hasta hayata yeniden tutunabilmektedir” dedi.

Kas ve İskelet Sistemi Tümörleri onkolojisinin farklı alanlarında çalışan uzmanlar, “Kas ve İskelet Sarkomlarında Yenilikler” Sempozyumu için bir araya geldiler. Sempozyumun Düzenleme Komitesi Başkanı Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger, bir zamanlar “kötü kader” diye kabul edilen ve tümör nedeniyle bacak, kol, omuz ile omurga gibi önemli uzuvların feda edilip, buna rağmen hastaların ancak yüzde 3-5’inin hayatta kalabildiği  dönemlerin artık tarihe karıştığına dikkat çekti.  Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger, son yıllarda protezler veya hastaların kendilerinden alınan dokularla uzuv kayıplarının önlenebildiğine ve hastaların yeniden hayata döndürüldüğüne işaret ederek, “Kas ve iskelet sistemi sarkomlarına yönelik yeni bilgileri paylaşmak üzere patolojiden radyolojiye, onkolojiden cerrahiye farklı disiplinleri bir araya getiren önemli bir sempozyum düzenledik. Önleyici ve tedavi edici başarının öncelikle bilgi, tanıma ve güvenme bilinciyle toplumsal farkındalık oluşturarak erken tanı ve doğru adresle mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu toplantıyla en güncel tanı ve tedavi yöntemlerini, gelecekteki hedef ve hayallerimizi tartışarak meslektaşlarımızla paylaştık, elimizden geldiğince toplumsal farkındalığa ulaşabilmeye çalıştık” dedi.

Daha çok kurtarılan hayat, daha çok kurtarılan uzuv! 

Prof. Dr. Harzem Özger, kas ve iskelet sistemi sarkomlarının az bilinen, biraz karışık, farklı ve özellikli bir kanser türü olduklarını, ancak doğru zaman, doğru adres ve doğru uygulamayla tedavide çok başarılı ve fark yaratan sonuçlar alınmasının mümkün olduğunu söyledi. Kas ve iskelet sistemi sarkomlarının diğer kanserlere göre daha az ve 10-20 yaş grubunda daha çok görüldüğünü belirtti. Bu tümörlerin, tüm hareket sisteminin (kol, bacak, omurga) her tür dokusundan (kemik, kas, damar, sinir, yağ vb.)  kaynaklanabilen,  bu nedenle de çok çeşitli ve birbirinden farklı davranan tümörler olduğunu anlatan Prof. Dr. Harzem Özger, sözlerine şöyle devam etti: “Bu nedenle tanı ve tedavileri konusunda bilgi ve deneyim kısıtlı, buna sahip ve konuyla uğraşan kişilerin sayısı azdır. Dolayısıyla bu çeşitlilik, farklı tıp dallarının bir arada çalıştıkları ve tecrübenin biriktiği kişi ile merkezleri gerektirir. Tanısız tedavi olmaz. İlk düğmeyi doğru iliklemek  belirleyicidir”

Multidisipliner Yaklaşım

Hastayı ilk gören hekimin sahip olması gereken bilgi ve deneyiminin çok önemli olduğunu vurgulayan Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger,  “Tanı ve tedavide, karar ve uygulamalarının birlikte tartışılıp belirlendiği, konularında deneyim ve güncel bilgiye sahip, ortak dili konuşabilen multidisipliner bir konsey, olmazsa olmazdır. Başarılı sonuç alınmasında en acil, bazen tartışmalı, sorunlara açık durumları da rahatlıkla göğüsleyebilecek bilgi, deneyim, teknoloji, kararlılık ve tutkuya sahip bir tedavi ekibi belirleyicidir. Hedefimiz doğru zaman, doğru adres, teşhis, yöntem ve tedaviyle ‘daha çok kurtarılan hayat, daha çok kurtarılan uzuv’dur” dedi.

Tedavide iki temel yöntem kullanılıyor 

Kas ve iskelet sistemi kanserlerinin tedavisinde en belirleyici işlemin, kötü huylu tümörün bulunduğu  tüm dokuların geride hiçbir tümör dokusu bırakmadan  geniş ve temiz sınırlarla çıkarılması olduğunu aktaran Prof. Dr. Harzem Özger, ancak bu işlem sona erdiğinde o bölgede  hayatiyet, yapı ve işlev olarak büyük bir boşluk ile eksiklik kaldığını söyledi. Prof. Dr. Harzem Özger, oluşan bu boşluğun yerini doldurmak amacıyla tıp dünyasında son yıllarda Nonbiyolojik (Modüler Tümör Protezleri) ve Biyolojik (Tercihen hastanın kendi dokularını kullanarak zaman içinde kendi dokusuna dönüşecek yöntemler; Hot-Dog) olmak üzere iki temel yöntem kullanıldığını söyledi.

Hot – Dog yöntemiyle hastaların uzuv kaybı önlenebiliyor! 

Prof. Dr. Harzem Özger, günümüzde insan vücudunu kalça, diz, dirsek, omuz gibi kemik ve eklemlerinin şekil ile işlevlerini aynen taklit eden, özel dizayn edilmiş protezlerle (Modüler Tümör Protezleri) onarmanın (Nonbiyolojik tamir) mümkün olduğunu belirtti. Hastaların hayat ve uzuvlarını kurtaran bu önemli gelişmeyi “Adeta biyonik insan yapabiliyoruz” olarak ifade eden Prof. Dr. Harzem Özger, “Biyolojik Tamir“ denilen yöntemi  ise şöyle anlattı : “Kemik ve iskelet sistemi tümörlerinin tedavisinde mümkün olabilen durumlarda hastanın kendi dokusunun kullanıldığı  ‘Hot-Dog’ yöntemini (biyolojik rekonstrüksiyon) tercih etmekteyiz. Son derece başarılı sonuçlar aldığımız bu yöntemde tümör çıkarıldıktan sonra geride kalan boşluk, hastanın tümörden temizlenen kendi kemiği ve kendisinden elde edilen başka bir canlı kemikle doldurulmaktadır. Amaç, bu dokuların zamanla kendi dokusuna dönüşmesini sağlamaktır. Mikrocerrahi gerektirebilen ve uygulaması oldukça zor bir yöntem olsa da insanın kendi dokusunun kullanılması sayesinde protezlerde zamanla yaşanabilen aşınma ve kırılma gibi sorunlar oluşmadığı için yenilemeye ihtiyaç da duyulmamaktadır.” Bu yöntemin protez rekonstrüksiyon yöntemine nazaran birçok avantajı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Harzem Özger, Hot – Dog yönteminde, istisnai durumlar dışında hastaların kanserden kurtulurken, uzuvlarını da kendi dokuları ile eskisi gibi kullanabildiklerini ifade etti.

Tümörlü kemiğin temizlenmesinde sıvı azot sistemi

Hot – Dog yöntemiyle gerçekleştirilen biyolojik rekonstrüksiyon yönteminde tümörlü bölge olması gereken temiz sınırlarla çıkarılıyor. Ardından tümörlü kemik 20 dakika boyunca -180 santigrat derecedeki sıvı azot içerisinde, 15 dakika oda havasında ve 10 dakika serum fizyolojik içinde bekletilerek donma ve çözülme sağlanıyor. Bu işlemde tümörlü hücrelerle birlikte sağlıklı kemik dokusunun da öldüğünü aktaran Prof. Dr. Harzem Özger, “Bu zamanla canlanabilecek, mekanik olarak güçlü, kullanıma hazır, eksik bölgeye tamamen uyan ve vücudun kendi parçası olan bir kemik. Ancak bu ölü kemiğin kendi kendine canlanması ve yük taşıyabilir hale gelmesi çok uzun zaman almaktadır. Bu kemiğin canlanması amacıyla önce içine bir kanal açılmaktadır. Ardından hastanın kendi bacağından damarlarıyla birlikte alınan canlı fibula kemiği (incik kemiği) bu kanalın içine mikrocerrahi yöntemlerle nakledilmektedir” dedi. Bu tablonun sosisli sandviçe benzetildiği için “Hot – Dog” olarak adlandırıldığına değinen Prof. Dr. Harzem Özger, “Fibula kemiğinin damarları en yakındaki bacak damarlarına bağlanarak kan dolaşımı sağlanmaktadır. Bu sayede ölü ama güçlü kemikle mekanik destek ve koruma oluşurken, içerideki canlı kemik dokusuyla bölgenin normal kemiğe dönüşümünü hızla sağlayacak canlılık getirilmiş olmaktadır” diye konuştu.

Teknolojinin, yapay zekanın, sanal gerçekliğin katkısı büyüyor

Toplantının bir amacı da özellikle zor ve riskli bölgelerde güvenilir sınırlarla tümörün çıkarılmasında önemli bir yenilik olan “Navigasyon”’ yöntemini detaylarıyla konuşmak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Harzem Özger, sözlerine şöyle devam etti: “Navigasyon, 2010’lu yıllarda başlayan ancak son yıllardaki baş döndüren teknolojik yeniliklerle ayrı bir ivme ve farklılık kazanan bir yöntem. Teknolojinin, yapay zekanın, sanal gerçeklik kavramının en hızlı ve anlamlı katkıları sağlığın tanı ve tedavisinde oluyor. 3D navigasyondan, görüntüleme yöntemlerinin birleştirilip bunun hassas girişimlerde kullanılabilirliği, yapay zekadan karma gerçeklik teknolojisine uzanan teknolojik yenilikler yaşadık. Yaklaşık 10 yıl önce MR ve BT görüntülerini kombine edip 3D yazıcılardan aldığımız çıktılar üzerinde ameliyat planlaması yapabilmek navigasyon sayılırdı. Günümüzde karma gerçeklik teknolojisinin yardımıyla, 3D görüntülerin hologramlarını planlamak, ameliyat sırasında online bağlantı ile meslektaşlarımızdan yardım almak ve onları da ameliyata dahil etmek mümkün hale geldi.”

İntraoperatif navigasyon tümörün tamamen temizlenmesini sağlıyor

Sempozyuma katılan Tata Memorial Center’da Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ashish Gulia, intraopertif navigasyon hakkında şu bilgileri verdi: “Kemik ya da yumuşak doku tümörünü tamamen çıkarabilmemiz ve hastalara daha iyi bir rekonstrüksiyon sağlayabilmemiz için daha iyi ve kusursuz ameliyatlar yapmamıza yardımcı olan bir yöntem bu. Bunu Google maps gibi düşünün. Size yol göstermesinin yanı sıra cerrahi ekibe yol gösteren bir yöntem. Eğer tümörü tamamen çıkarmaz ve tümörün bir kısmını geride bırakırsanız, tümör bir süre sonra nüksedip vücuda yayılır ve sonuçta hastayı kaybedersiniz. Bu yüzden bu lezyonları çok dikkatlice ve tamamıyla çıkarmamız son derece önem arz etmektedir. Ameliyathanede, hastanın vücudunu ve kemik parçalarını okuyabilen ve aletlerinizi yönlendirmenize yardımcı olabilecek bir bilgisayarınız varsa, o zaman tümörü çıkarmak çok daha kolay ve daha kusursuz hale gelir. Tümörü tamamen çıkarmanın yanında, iyi bir rekonstrüksiyon yapmanıza da yardımcı olur. Ameliyatı planladığınız bu modeli oluşturmak için bilgisayara aktardığınız BT tarama görüntüleri ve MR görüntüleri, hastaya özel aletler ve hastaya özel implantlar yapmanıza yardımcı olabilir ve sonuçta daha iyi rekonstrüksiyon gerçekleştirmeniz mümkün olur. Dolayısıyla günümüz çağında intraoperatif navigasyona sahip olmanın  özellikle riskli vakalarda  fark yaratan bir yöntem olduğunu düşünüyorum” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Nöral Terapi Nedir?

Nöral terapi;  çeşitli hastalıkların ve özellikle ağrının lokal anestezik ilaçlar kullanılarak otonom sinir sistemi üzerinden tedavi edilmesidir.

Nöral terapi;  çeşitli hastalıkların ve özellikle ağrının lokal anestezik ilaçlar kullanılarak otonom sinir sistemi üzerinden tedavi edilmesidir.

Bu teknik ile tüm vücutta sinir iletiminde regülasyon yani düzenleme yapılması amaçlanır.  Nöral terapi enjeksiyonu ile o bölgede kan dolaşımı, lenf dolaşımı ve sinirsel iletim uyarılır. Bu uyarılarla dokunun kan dolaşımı artınca oksijenlenmesi artmış olur, lenf dolaşımı artınca doku zararlı maddelerden temizlenir, sinir iletisi düzelince de dokunun daha düzenli çalışması sağlanmış olur. Böylece beslenen temizlenen ve düzenli komut alan dokunun kendini iyileştirme kapasitesinde artış meydana gelir. Nöral terapi tüm bu özellikleri nedeniyle hastalığın hem yeni oluşma döneminde hem de ilerleyen dönemlerinde tedaviye katkı sağlamaktadır.

Nöral terapide lidokain veya prokain isimli lokal anestezik ilaçlar kullanılarak sıklıkla cilt altı, kas içi veya eklem içine enjeksiyon şeklinde uygulanır. Beklenen etki verilen ilaçtan değil, uygulanan bölge ve ilacın sinir uçlarını uyararak yarattığı etkiden sağlanır.

Nöral Terapi İşlemi Kaç Dakika Sürer?

İşlem ortalama 20-30 dakika sürer. İşlem sonrası hasta günlük yaşamına aynı şekilde devam edebilir. Etkisini 48-72 saat içerisinde gösterir. Bu sürenin sonunda hasta tekrar değerlendirilir, ihtiyaç halinde nöral terapi tekrar uygulanabilir. Seans sayısı hastanın klinik durumuna göre ayarlanarak haftada 1 veya 2 kez olacak şekilde toplam 3-6 seans şeklinde yapılabilir. Uygun tekniklerle, dikkatli bir şekilde ehil elde yapılan nöral terapide majör komplikasyon beklenmez. Kanama bozukluğu olanlarda kan sulandırıcı ilaç kullananlarda işlem sonrası kanama olabileceği derin enjeksiyon gibi bazı teknikler kullanılmaz. Nöral terapi programı hastaya özel planlanarak tek başına uygulanabileceği gibi fizik tedavi, ozon tedavisi, akupunktur gibi diğer tedavi yöntemleriyle kombine edilerek de uygulanabilir.

En Çok Bu Hastalıklara Uygulanıyor!

 Ağrı sendromları

Kronik dejeneratif hastalıklar (diz kireçlemesi gibi.)

Bel ve boyun fıtıkları

Omuz lezyonları (impingement sendromu, adeziv kapsülit.)

Fibromiyalji gibi yumuşak doku romatizmaları

Tenisci dirseği, golfçü dirseği gibi dirsek problemleri

Karpal tünel sendromu, priformis sendromu gibi sinir basısına bağlı durumlar

Fasial paralizi

Migren ve baş ağrıları

Huzursuz bacak sendromu

Trigeminal nevralji

Bu Hastalıklara Uygulanması Oldukça Riskli!

 Nöral terapi birçok hastalığın tedavisinde tercih edilebilir. Fakat bazı hastalıkların tedavisinde nöral terapi uygulanması riskli görülmektedir. Nöral terapinin uygulanmasının önerilmediği hastalıkları ise Uzm. Dr. Seval Akdemir Balta şu şekilde sıraladı:  Kardiyak ritim bozuklukları, dekompanse kalp yetmezliği ve bradikardi gibi kalp hastalıkları, Prokain ve lidokain isimli lokal anesteziklere karşı alerji durumlarında, Akut cerrahi endikasyonlar, Malign olaylar, Sepsis, Parkinson ve Multipl Skleroz, Pıhtılaşma bozukluğu olanlar, antikoagülan tedavi alanlar (derin enjeksiyonlar için) (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Türk doktor, tek ameliyatta 11 estetik işlemle global başarıya imza attı

Türk doktorlar tıp dünyasında başarılara imza atmaya devam ediyor. Dr. Cengizhan Ekizceli, Avustralya’dan Türkiye’ye gelen 26 yaşındaki Ebony Mae isimli hastasına yaptığı alın daraltma uygulaması odağındaki kombine yüz estetiği ile dikkat çekti. Tek ameliyatta yüze yağ enjeksiyonu ve badem göz estetiği gibi 11 farklı operasyonu bir arada gerçekleştirdi.

Türk doktorlar tıp dünyasında başarılara imza atmaya devam ediyor. Dr. Cengizhan Ekizceli, Avustralya’dan Türkiye’ye gelen 26 yaşındaki Ebony Mae isimli hastasına yaptığı alın daraltma uygulaması odağındaki kombine yüz estetiği ile dikkat çekti. Tek ameliyatta yüze yağ enjeksiyonu ve badem göz estetiği gibi 11 farklı operasyonu bir arada gerçekleştirdi.

Estetik dünyasında domino etkisi sürüyor, sosyal medya güzellik algısını hiç olmadığı kadar değiştiriyor. İnsanlar satın alma gücünü güzellik odağında değerlendirerek estetiğe öncelik veriyor. Geçtiğimiz yıl dünya çapında gerçekleştirilen 34,9 milyon estetik cerrahi operasyonlarda kaş ve yüz germe gibi yüz görünümünü etkileyen uygulamalar öne çıkıyor. Bu alanda imza attıkları başarılarla adından söz ettiren Türk doktorlar ise sağlık turistlerinin büyük dönüşümlerle hayata yeniden başlamalarına olanak tanıyor.

Son 5 yılda 3 binden fazla operasyon gerçekleştiren Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Cengizhan Ekizceli, Avustralya’dan Türkiye’ye gelen 26 yaşındaki Ebony Mae isimli hastasına yaptığı kombine yüz estetiğiyle dikkat çekti. Yüzdeki orantısızlık veya yaşlanmanın etkileriyle ortaya çıkan sorunları düzeltmek için tercih edilen alın daraltma işlemini gerçekleştiren az sayıda uzmandan biri olan Op. Dr. Cengizhan Ekizceli, Ebony Mae’nin alın daraltma odağındaki ameliyatında yüze yağ enjeksiyonu, badem göz estetiği, alın törpüleme, şakak germe, kaş kaldırma gibi 11 farklı estetik işlemi bir arada yaptı.

“Yaşadığım deneyimi herkese tavsiye ediyorum”

Türkiye’ye gelişindeki amacı alnını daraltmak olmasına rağmen, süreç boyunca edindiği izlenimlere güvenerek diğer uygulamaları da yaptırmaya karar verdiğini belirten Ebony Mae düşüncelerini, “Yaşadığım deneyimden çok memnunum. Yaptırdığım her işlemi, buraya gelmeyi düşünen hastalara tavsiye edebilirim” şeklinde özetledi. Op. Dr. Cengizhan Ekizceli de “İşimi yaparken temel önceliğim hasta odaklı bir yaklaşım benimsemek. Hastalarım kliniğimden ne kadar mutlu ayrılıyorsa, ben de bir o kadar motive oluyorum. 10 yılı aşkın süredir bu farkındalıkla ve istikrarla çalışmaya devam ediyorum. Söz konusu sürekliliğin, kazanımı ve başarıyı beraberinde getirdiğine inanıyorum” dedi.

800’ü aşkın alın daraltma ameliyatı gerçekleştirdi

Teknolojinin ve eğitim sisteminin ilerlemesiyle birlikte Türk cerrahların artık, dünyada yapılması zor işlemleri yapabildiğine dikkat çeken Dr. Cengizhan Ekizceli, kendi çalışmalarına dair de şu bilgileri paylaştı:

“Yüz ameliyatlarında uzmanlaşmış bir doktor olarak, bugüne kadar 800’ü aşkın alın daraltma ameliyatı gerçekleştirdim. Bu alanda yeterli seviyeye ulaşılabilmesi için bir yandan seminerler düzenlerken, diğer yandan ileri tekniklerle medikal ve estetik çözümler sunmaya devam ettim” ifadelerini kullanarak sözlerini şu şekilde sonlandırdı:

“Estetik, artık sadece belirli bir yaş grubunun değil, herkesin kendisini daha iyi görünmek ve hissetmek için başvurduğu bir yöntem haline geldi. Bunun esas sebebi, insanların hayal ettiği görünüme kavuşma gayesi. Öyle ki her birey, kendisini özel ve değerli hissederek yaşamak ister. Estetik uygulamalar, bu özgüveni destekleyerek insanların daha mutlu ve tatmin olmuş bir hayat sürmelerine yardımcı olurken, elbette önemli olan bilinçli olarak karar vermek ve doğru uzmanlara danışmak. Ben de kliniğimde gerçekleştiğim tüm operasyonların öncesi ve sonrasında hastalarımın tüm beklentilerini dikkatle dinliyor, onlar için en uygun yöntemleri paylaşıyorum. Ebony Mae için de aynı yaklaşımı uygulayarak tam 11 işlemi tek seferde gerçekleştirmeyi başardım. Bana danışan herkesin hayallerindeki görünüme kavuşması için çalışmaya devam edeceğim.”

Yenidoğan Çetesi’nin arka bahçesi: Sezaryen dayatması!

Pazar günkü yazıya ortalamanın çok üzerinde geri dönüş oldu. Yorumların arasında kayboldum desem yeridir. “Herhangi bir yetkili aradı mı, yazıdaki dehşete düşüren bilgileri veren o cerrah ile görüşmek isteyen oldu mu?” diye soracak olursanız yanıtını vereyim; beklediğim gibi hayır! Peki, neden ilgilenen olmadı? “Lanet olasıcalarda numara bitmiyor!’ başlıklı yazının satır satır okunduğunu biliyorum. Sağlık camiasındaki WhatsApp gruplarında elden ele dolaştığını da öğrendim. Mesleğini hakkıyla yapan

Pazar günkü yazıya ortalamanın çok üzerinde geri dönüş oldu. Yorumların arasında kayboldum desem yeridir.

“Herhangi bir yetkili aradı mı, yazıdaki dehşete düşüren bilgileri veren o cerrah ile görüşmek isteyen oldu mu?”

diye soracak olursanız yanıtını vereyim; beklediğim gibi hayır! Peki, neden ilgilenen olmadı?

“Lanet olasıcalarda numara bitmiyor!’

başlıklı

yazının

satır satır okunduğunu biliyorum. Sağlık camiasındaki WhatsApp gruplarında elden ele dolaştığını da öğrendim. Mesleğini hakkıyla yapan çok sayıda doktor ve hemşireden ise teşekkür mesajları aldım. Bu arada benden, dolaylı yollardan bilgi almak ve “

Hastanelere şimdi de erişkin hasta operasyonu mu yapılacak?

” sorusuna yanıt arayanlar da oldu. İpin başını ve ucunu merak ediyorlar herhalde. Umarım bulunur ve insanların sağlıkları sağlık simsarların vicdansızlıklarına artık terk edilmez.
Vatandaşlar ise hem tedirgin hem de öfkeli. Bu işin sonunun nereye varacağını görmek istiyorlar. Özellikle de kadınlardan doğum süreçleriyle ilgili yüzlerce mesaj geldi. Yazıda, bilgileri aldığım cerrah dostumun, “Sezaryen oranlarının yüksek oluşu ile bebek yoğun bakım yatışı arasında direkt bağlantı vardır” sözlerine yer vermiştim. Bu cümleden yola çıkarak, özel hastanelerde

“Sezaryen Çeteleri”

olduğunu yazanlar ve kendi hikâyelerini paylaşanlar oldu.
Dün ‘Bizim Doktor’u aradım yine. Yazılan o yorumları sordum.

“Suni sancı meselesini bir araştır”

dedi.
Nedir diye baktım hemen. Özetle

“Doğum sürecini başlatmak veya hızlandırmak için medikal yöntemlerle suni olarak oluşturulan rahim kasılmalarıdır”

deniliyor. 
Bizim Doktor şöyle açıklık getirdi: “Suni sancı, doğuma girecek annelerin sezaryene mecbur bırakılmasında en kritik yol. Suni sancı verip doğumu hızlandırırlar.

Doktor mesai saati dolmadan hastayı doğuma almak için yapar bunu.

Bu şekilde doğum kanalı gevşemeden bebek çıkıma girer ama ön tarafı kapalı olduğu için doğamaz. Bu sefer de ‘Bebek zor durumda. Sezaryene alalım’ derler.”
Çarkın dişlileri işte tam burada işliyormuş. Bizim Doktor’un yorumu şöyle: “SGK, normal doğuma daha fazla ödeme yapıyor. Ancak buna rağmen

sezaryende artışın nedeni yoğun bakım servislerinden kazanılan paradır.

Çünkü suni sancıyla başlayan süreç ameliyatla sonuçlanıyor. Sezaryen olunca zaten strese giren bir bebek ciğerleri ve organları doğum kanalından geçip temizlenemediği için

‘Apgar’ dediğimiz skoru düşük kalıyor ve yoğun bakıma alınıyor.

Bu arada anne de ameliyat olduğu için ödeme farkı artıyor, itiraz da edilemiyor.”
“Bu mu yani?” diyenler olacaktır? Dahası var. Kazanılan para bir yana, Bizim Doktor’a göre bu sayede “çaktırmadan” nüfus planlaması da yapılıyor: “Sezaryen ile maksimum 3 çocuk sahibi olunur. Bu mecburi kısıtlama ayrıca dikkate değer. Sezaryen sonrası çekilen eziyet ile kimse üçüncü gebeliğe cesaret etmiyor.

İkinci sezaryende tüplerin bağlanması oranı zaten çok yüksek.”

Anne adayları neden normal doğumdan kaçıyorlar? Bakın “denemiyorlar” demiyorum. Şimdi çıkıp, “sana ne bundan” diyenler olacaktır. Olsun desinler. Biz, ‘Bizim Doktor’a kulak verelim: “Yıllardan beri normal doğumun çok ağrılı ve zor bir işlem olduğunun propagandası yapılıyor

. Film ve dizilerde çok ağır geçen normal doğum sahneleri yer alır. İnsan izlemeye dayanamaz. Zaten o sahneleri izleyen hiç bir genç kız normal doğum yapmaz.

Ağrı ise ilk doğumda biraz şiddetlidir. O da en fazla 10 saniye sürer. İyi bir ebe ile bu süreç çok rahat yönetilebilir. Ama bunu yapan ebe ve doktor yok artık. Yaptırmıyorlar özellikle. Çözüm ise iyi ebelerin yetiştirilmesi, suni sancının kesinlikle iyi denetlenmesi, suda doğum konsepti gibi uygulamaların anne adaylarına tanıtılmasında…”
Türkiye’de ne zaman normal doğumu teşvik ve tavsiye eden çıkışlar yapılsa, kampanyalar düzenlense birileri adeta yerlerinden zıplıyorlar. Sezaryen doğumdaki artış oranları ortada. Türkiye’de sezaryen doğum oranı yüzde 50’lerde. Şimdi sıkı durun. Bu oran

özel hastanelerde yüzde 78, devlet hastanelerinde ise yüzde 46 olarak belirlenmiş.

Yani, özel hastaneler devlet hastanelerinin neredeyse iki katı.
Bu durumda akla şu gelmiyor değil; normal doğum kampanyalarına karşı çıkanlar ya bu işten para kazanıyorlar ya da doğurganlığın

önüne örülen “sezaryen duvarının” yıkılmasını istemiyorlar.

Her iki durumda birilerinin ciddi paralar kazandığı ise ortada. Anneleri kesip biçtikleri gibi doğum mucizesi tam gerçekleşmediği için bebeklerin sağlıksız doğmasına da neden oluyorlar.
Bizim Doktor’un anlattıklarına, tespitlerine ben ikna oldum. Vatandaşlardan, özellikle de kadınlardan gelen yorumlar da cabası. Bu durumda Yenidoğan Çetesine,

bebekleri öldürerek para kazanma yolunu ‘Sezaryen Çetesi’nin açtığı söylenebilir.

Tam bir kazan kazan ilişkisi.

Komplo teorisi gibi gelmesin sakın: İpin ucu BM’nin nüfus artışını durdurma projeksiyonlarına dayanırsa hiç şaşırmam.

Saldırıya uğrayan ambulans sürücüsü konuştu

Olay, 10 Ekim’de saat 19.00 sıralarında, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’nda meydana geldi. Kalp krizi geçiren N.G. (80) adlı kadın hastanın Gemlik Devlet Hastanesi’nden Bursa Şehir Hastanesi’ne sevk edildiği ambulans, emniyet şeridinde ilerlediği …

Olay, 10 Ekim’de saat 19.00 sıralarında, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’nda meydana geldi. Kalp krizi geçiren N.G. (80) adlı kadın hastanın Gemlik Devlet Hastanesi’nden Bursa Şehir Hastanesi’ne sevk edildiği ambulans, emniyet şeridinde ilerlediği sırada arkadan gelen otomobilin sürücüsü selektör yapıp, korna çalarak yol istedi. Paramedik ambulans sürücüsü Muhammed Ali Karasulu, otomobile yol verdi. İddiaya göre, otomobildeki tekstil firması sahibi S.Y. ile oğulları S.Y. (23) ve Melih Y., Karasulu’ya ambulansın içinde hasta olmadığını ve boşuna siren çaldığını söyleyerek tepki gösterdi. Baba ve oğulları otomobille ambulansın önünü kesti.

CEP TELEFONU İLE GÖRÜTÜLEYİP, TEHDİT ETTİ

S.Y. ile oğullarının otomobilin içindeyken cep telefonlarıyla, emniyet şeridinde seyir halinde olan ambulansı çektikleri görüntüler de ortaya çıktı. S.Y. kullandığı otomobille, ambulansın önünü kesip, aracından inerken, yanına gittiği sürücü Karasulu’nun, Hasta var, önüme kırıyorsun dediği, S.Y.’nin de ambulans şoförüne, İl Sağlık Müdürü’ne atıyorum şimdi diyerek küfrettiği görüldü. Ambulansın araç içi kamerasına yansıyan görüntülerde ise emniyet şeridinde duran ambulansın önüne, kullandığı otomobilini çeken S.Y.’nin, Melih Y. ve diğer oğlu S.Y. ile birlikte indiği, baba ile büyük oğlu S.Y.’nin cep telefonu kamerasını açarak ambulansa ilerledikleri görüldü. Ambulansın arkasında hasta olup, olmadığını kontrol eden baba ve oğulları, o anları cep telefonu kamerasıyla da kayıt altına alırken, ambulansın sürücü tarafına geçen baba S.Y.’nin, sürücü Karasulu’nun boğazını sıktığı iddia edildi. Yaşananlara tepki gösteren kadın sağlık görevlisinin üstüne yürüyen Melih Y.’nin, kendisini engellemek isteyen Muhammed Ali Karasulu’ya ardı ardına yumruk attığı anlar da görüntüye yansıdı. Görüntüde, bir süre daha sağlık görevlileriyle tartışan baba ile oğullarının, otomobillerine binerek uzaklaştığı anlar da yer aldı.

YARALI HALDE AMBULANSI KULLANDI

Hastayı yetiştirmek için yaralı halde ambulansı kullanıp, Bursa Şehir Hastanesi’ne giden Karasulu’nun dil kıkırdağının kırıldığı, dudağının darbeye bağlı olarak yarıldığı ve çene kemiğinde travma olduğu tespit edildi. İlk müdahalesi yapılan Karasulu’ya 7 gün iş göremez raporu verilirken, şikayet sonrası gözaltına alınan ve emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden iş insanı S.Y. çıkarıldığı mahkemede adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, oğlu Melih Y. tutuklandı.

‘UZUN SÜRE TAKİP EDİP, ARACI ÖNÜME KIRDILAR’

Paramedik sürücü Muhammed Ali Karasulu, olay anını DHA muhabirine anlattı. Emniyet şeridinde seyir halindeyken, şüphelilerin uzun süre, otomobilleriyle ambulansın arkasından geldiklerini belirten Karasulu, “Gemlik Devlet Hastanesi’nden aldığım hastayı, Şehir Hastanesi’ne sevk ediyordum. Otobanda, emniyet şeridinde seyrederken, arkama bir araç takıldı. Uzun süre beni takip etti. Sonrasında aracı önüme kırdılar. Telefonlarla birlikte çıktılar. Tehditlerle, ‘Biz bu videoyu, İl Sağlık Müdürü’ne atacağız. Araç boş, ambulans boş. İçeride hasta yok. Boşuna siren çalıyorsun, emniyet şeridinde gidiyorsun’ diye aracı durdurdular” dedi. Ekip arkadaşlarının tehdit edilmesi üzerine ambulanstan indiğini ve S.Y.’nin boğazını sıkması sonucu dil kökü kıkırdağının kırıldığını söyleyen Karasulu, “Ekip arkadaşlarım çıktı, ‘Araçta hasta var, ne yapıyorsunuz’ dediler. Ekip arkadaşlarıma tehditler ve hakaret edince ben de indim. Aracı şoförü ben araçtan iner inmez boğazıma yapıştı. Benim boynumu sıkmaya başladı. Baba, şoför olan, boğazımı sıktı. Ben orada kurtuldum, aracın önüne geçtim. ‘Ağabey hasta var, ne yapıyorsunuz’ dedim. Bu sefer, yine bağırarak, hakaretlerle üstümüze yürüdü. ‘Gitmemiz gerekiyor, hasta acil bir hasta, kalp krizi geçiriyor’ dedim. Tam araca yönelirken yumruk yedim. 2-3 tane yumruk vurdular. Oğlu vurdu. Önce babası boğazımı sıktı, bir kıkırdak kemiğim de kırıldı boğazımdaki. Daha sonra ben, ‘Kamera çekiyor, ambulansın kamerası çekiyor. Lütfen gidin’ dedim. Bunlar önden gittiler. 3-5 saniye darbenin etkisiyle afalladım, sonra biz acil hasta olduğu için, araca bindim. Hastaneye, kalp krizi geçiren hastayı yetiştirdik” diye konuştu.

‘HASTANIN HER DAKİKASI, HER SANİYESİ ÇOK ÖNEMLİ’

Halen yoğun bakımda bulunan ambulanstaki hastanın sağlık durumu riskli olduğu için, yaralı haldeyken ambulansı kullanıp, hastayı hastaneye yetiştirdiğini söyleyen Karasulu, “Hasta kalp krizi geçiren bir hasta. Kalbi besleyen bir damarın tıkanması demek bu. Onun da her dakikası, her saniyesi çok önemli. Müdahale edilmesi lazım, o yüzden sevk ediliyor. Hasta çok acil olduğu için ve sadece tek düşüncemiz hasta olduğu için, maalesef o halde de götürmek zorunda kaldım. Çünkü, hasta kalp krizi geçiren bir hastaydı. Ben biraz zorlandım, başım döndü. Hastaneye gittiğimde, acil serviste de zaten midem bulandı. Ama o can havliyle de hastayı götürmek zorundaydık. Hastayı teslim ettikten sonra, benim müdahalem yapıldı. Dudağımda 12 dikiş var, dil kökü kıkırdağım kırıldı. Çeneme vurduğu için, çenemde büyük hassasiyet var. Yutkunmada güçlük çekiyorum” ifadelerini kullandı.

‘HİÇ BÖYLE BÜYÜK BİR ŞİDDETE UĞRAMAMIŞTIK’

4 yıldır paramedik olarak görev yaptığını ve ilk kez fiziki şiddete maruz kaldığını söyleyen Muhammed Ali Karasulu, şöyle konuştu“Fiziki olmasa da ambulansla çalıştığımız için, olay yerine ilk müdahaleye giden ekip biziz. Daha önce sözlü hakaret, tehdide uğradık ama hiç böyle bu kadar büyük bir şiddete uğramamıştık. Hep güncel hayatta bütün sağlık çalışanları şiddete uğruyor, sözlü, tehdit. Ama bu tabii büyük bir olay oldu. Çünkü baya darbedildik. İş göremez raporum 1 hafta ama onu uzatacağım. Çünkü yutkunmada biraz güçlük var. Bir de dikişler var, dikişler atıyor.”

DHA

Fibromiyalji ve Tedavisi

Için bilgi mi arıyorsunuz? Fibromiyalji ve Tedavisi makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Fibromiyalji Nedir?

Fibromyalji sebebi kesin olarak belli olmayan, yaygın kas ve eklem ağrıları , azalmış ağrı eşiği, başta bel ve boyun olmak üzere tüm vücutta tutukluk, uyku bozukluğu, yorgunluk ve psikolojik problemlerle birlikte görülen kronik bir rahatsızlıktır. Her yaş grubunda görülebilmekle birlikte en sık orta yaş kadınlarda görülmektedir

Fibromiyalji Neden Olur?

Fibromyaljiye neden olan sebepler henüz kesin olarak bilinmese de, hastalığın gelişiminde rol oynadığı düşünülen çeşitli mekanizmalar mevcuttur.

*Sinir Sistemindeki Değişiklikler

*Sinir Sisteminin Aşırı Duyarlılığı

*Genetik

*Çevresel Faktörler

*Hormonal Değişiklikler

*Otonomik Fonksiyon Bozukluğu

Fibromyalji Tanısı Nasıl Konur ?

Fibromyalji tanısı genellikle oldukça zor konulur. Kesin tanıyı koyacak bir görüntüleme yöntemi yada kan testi yoktur.

En az 3 aydır yaygın vücut ağrısı bulunan ve yorgunluk, uyku bozukluğu, kognitif değişiklikler, duygudurum bozukluğu gibi semptomları da olabilen kişilerde, bu semptomları tam olarak açıklayacak başka bir hastalığın bulunamadığı durumlarda fibromyalji tanısı olasıdır.

Fibromiyaljiyle birlikte görülebilen hastalıklar şu şekilde sıralanabilir:

*Anksiyete

*Depresyon

*Huzursuz Bacak Sendromu

*Kronik Baş Ağrısı

*Migren

*İrrıtabl Barsak Sendormu

*Dismonore (Ağrılı Adet Görme)

Fibromyalji Tedavisi

Fibromyalji tedavisinde amaç ağrı, yorgunluk ve tutukluk şikayetlerinin azaltılması, egzersiz toleransı, fonksiyonellik ve yaşam kalitesinin artırılması, stres ve psikolojik problemlerin giderilmesidir.

İlaç Tedavisi

Ağrı, yorgunluk ve uyku problemlerini azaltmak, fonksiyon ve genel iyilik halini artırmak için ilaçlar kullanılmaktadır.

İlaç Dışı Tedaviler

Yapılan çalışmalarda, fizyoterapistlerin fibromyalji tedavisinde önemli rol oynadığı belirtilmiştir.

Hasta eğitimi, egzersiz odaklı eğitimler, manuel terapi, miyofasyal gevşeme, osteopati gibi yöntemler fibromiyalji hastalarının ağrılarını hafifletmekte ve yaşam kalitesini arrtırmaktadır.

Hasta Eğitimi : Hastalarla iyi bir iletişim kurarak fibromyaljinin nasıl bir hastalık olduğu ve hastalığın doku hasarı meydana getirmediği anlatılmalıdır

Stres, kötü postür ve uykusuzluğun ağrıyı tetikleyebileceği hatırlatılmalıdır

Fizyoterapi

Egzersiz Eğitimi : Fibromyalji tanılı hastalar ağrılarından dolayı çoğu zaman egzersizden kaçınmakta ve sedanter bir hayat sürebilmektedir. Ancak egzersiz endorfin düzeylerini artırarak analjezik ( ağrı kesici) etki meydana getirmektedir.

Egzersiz Eğitiminin Amaçları :

*Ağrı ve yorgunluğu azaltmak

* Aerobik kapasiteyi artırmak

* Kas kuvvetini artırmak

Fibromyalji Hastalarında Hangi Egzersizler Yapılabilir?

*Aerobik Egzersizler

*Kuvvetlendirme Egzersizleri

*Germe ve Esneklik Egzersizleri

*Su İçi Egzersizler

*Yoga

*Pilates

Dünya Kalp Günü’nde Prof. Dr. Ramazan Özdemir’den önemli uyarılar!

Tüm dünyada büyük bir sağlık sorunu olarak görülen kalp ve damar hastalıkları, vatandaşları endişelendiriyor. Kalp ve damar hastalıklarının en korkulanı ve en fazla görüleni ise kalp krizi. Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp krizine karşı vatandaşları uyararak “Diyabet hastalarının yüzde 30’u ‘gizli kalp krizi’ geçiriyor” dedi., bahisnow, betist, Tumbet, Turkbet, Ultrabet, Vdcasino, Vegabet, Venusbet, Vforbahis, Wcasino, Wettenbet, Winxbet, Wonodds, Wsbets, Prizmabet,

Tüm dünyada büyük bir sağlık sorunu olarak görülen kalp ve damar hastalıkları, vatandaşları endişelendiriyor. Kalp ve damar hastalıklarının en korkulanı ve en fazla görüleni ise kalp krizi. Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp krizine karşı vatandaşları uyararak “Diyabet hastalarının yüzde 30’u ‘gizli kalp krizi’ geçiriyor” dedi.

Yaşamın ritmini tutan en değerli organ olan kalbin sağlıklı olması, sağlıklı bir ömrün temelini oluşturuyor. Bu noktada kalp ve damar hastalıklarına karşı risk faktörlerini minimuma düşürmek oldukça önemli. Özellikle kalp ve damar hastalıklarının hem ülkemizde hem de tüm dünyada ölümlerin en sık görülen nedeni olarak karşımıza çıkması büyük bir tehlikeye işaret ediyor.

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Kardiyolog Prof. Dr. Ramazan Özdemir, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kalp ve damar hastalıklarının içinde yer alan kalp krizine karşı vatandaşlara uyarılarda bulundu. Özdemir, dünyada her yıl 19 milyona yakın kişinin kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybettiğine dikkat çekerek diyabet hastalarında kalp krizinin daha farklı seyrettiğini dile getirdi.

KALP KRİZİ BELİRTİLERİNE DİKKAT!

Kalp krizi belirtilerini anlatan Özdemir, şöyle konuştu:

“Göğsün tam ortasında ağrı, çarpıntı, nefes darlığı, ani bilinç kaybıdır. Özellikle gençlerde mide ağrı, bulantısı ve ekşimesi görülüyor. Kalbin damarları ile ilgili olan ağrı daha spesifiktir ve bu ağrının belli bir karakteri vardır. Eğer yüzde 100 tıkanmamış bir kalp damarında hasta hareket halindeyken ağrı hisseder. Kalbin oksijen ihtiyacı artar ve bu tür bir ağrı ortaya çıkar. Ağrı göğsün ortasındadır. Sağda veya solda değildir. Bu ağrı yanma şeklindeyse, çeneye ve sol kola doğru, sol omuza doğru yayılır. Yani bir yayılma şekli vardır. Ağrı eğer eforla ilgiliyse, yani yüzde 100 tıkanmamış bir damarın ağrısıysa, hasta dinlenme durumuna geçtikten 3 ila 5 dakika sonra ağrı geçer veya dilaltı ilaçla hasta rahatlar. Fakat bunun daha ileri şekli, kalp damarının yüzde 100 tıkanmasıdır. Bu durumda, ağrı yine göğsün ortasındadır; sol kol, sol omuz ve alt çeneye yayılır. Beraberinde bulantı, kusma olur. Ağrı yarım saatten uzun sürer. Ağrı sırt bölgesini de kaplar. Bu gibi bir ağrı, tipik kalp krizi ağrısıdır.”

“DİYABET HASTALARININ YÜZDE 30’UNDA GİZLİ KALP KRİZİ GÖRÜLEBİLİYOR”

Diyabet hastalarının yüzde 30’unda kalp krizinin herhangi bir ağrı olmadan ortaya çıktığına vurgu yapan Özdemir, “(Sessiz kalp krizi), ‘Gizli kalp krizi’ dediğimiz şekilde kendini gösterebilir. Özellikle bu hastalara dikkat etmek lazım” diye konuştu.

KALP KRİZİNDEN KORUNMANIN FORMÜLÜ

Kalp krizinde risk faktörlerini de anlatan Özdemir, “Risk faktörlerin başında sigara geliyor. Özellikle hareket etmek son derece önemli, çünkü hareketsizlik metabolik sendrom durumuna neden oluyor ve bu durum kiloyla beraber kalp damar hastalıklarını beraberinde getiriyor. Yine diyabeti kontrol altına almamız şart. Hipertansiyon kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırlıyor. Özellikle hazır, işlenmiş, katkı maddeli gıdalar ve şekerli besinleri kullanmamamız gerekiyor. Genetik faktörler olsa bile değiştirilebilir risk faktörlerini yok ettiğimizde kalp ve damar hastalıklarını yüzde 50’ye kadar düşürebiliriz. Bu durum erkekler, kadınlar, yaşlı ve gençler için de geçerli. Çok hareket, az yemek ve risk faktörlerini tedavi etmek kalp ve damar hastalıklarının üstesinden gelmenin bir yöntemi. Özellikle ağır spor olmamakla beraber hafif spor yapmalarını ve yürüyüş yapmalarını öneririm.” şeklinde konuştu.

40 YAŞ KRİTİK OLABİLİR: MUTLAKA KONTROLDEN GEÇİLMELİ

Herhangi bir ebeveyni 50 yaş altında kalp krizi geçirenlerin risk altında olduğunun altını çizen Özdemir, “Kişide bu risk faktörleri mevcut ise diğer riskleri azaltması çok önemlidir. Sigara içiyorsa sigarayı bırakacak, tansiyonu, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği varsa bunlar mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Bu kişiler 40’lı yaşlarda mutlaka kontrolden geçsinler.” tavsiyesinde bulundu.

BESLENME ÖNERİLERİ DİKKATE ALINMALI

Özdemir, kalp-damar hastalarına mümkün olduğunca sebze meyve ağırlıklı beslenmeleri, yağlı yiyeceklerden uzak durmaları önerisinde bulundu.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Ugandalı Muhammed’i, yüzündeki 5 kiloluk kitleden Türk doktorlar kurtardı

Tüm Afrika’nın Dostları Derneği ile Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Uganda Sağlık Bakanlığı işbirliğiyle Uganda’da Türk doktorlar tarafından bin 500 vaka incelenerek 100’e yakın cerrahi operasyon gerçekleştirildi. Operasyonlar arasında Ugandalı Muhammed’in 5 kiloluk keloid kitlesi de temizlendi.

Uganda’da Muhammed Ramazan yüzündeki 5 kilogramlık kitleden Türk doktorları sayesinde kurtuldu.

TİKA ve Uganda Sağlık Bakanlığı iş birliğiyle Uganda’da sağlık tarama faaliyetleri gerçekleştirildi. Sağlık çalışanları ve gönüllülerden oluşan 18 kişilik grup, 11 gün boyunca Uganda’da yüzlerce kişiyi muayene ve uygun görülen hastaları ameliyat etti. Uganda’da organizasyon kapsamında yaklaşık bin 500 vaka incelenerek 100’e yakın cerrahi operasyon gerçekleştirildi.

Ugandalı Muhammed Ramazan tedavi edildi

Uganda’da yapılan operasyonlarda 39 yaşındaki Muhammed Ramazan isimli hastadan da yaklaşık 5 kilogram ağırlığında keloid kitlesi alındı. Operasyonu gerçekleştiren Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Dadacı “TADD ve TİKA işbirliğiyle dördüncüsünü düzenlediğimiz Uganda sağlık organizasyonunda hayatımda hiç görmediğim büyüklükte bir keloid vakası ile karşı karşıyayız” dedi.

’20 cm uzunluğunda sakaldan da uzun’

İlk yöntemin cerrahi olmadığını belirten Doktor Dadacı “Gerçekten sakaldan da uzun, yaklaşık 20 santimetre aşağı uzamış bir keloid kitlesi. Ayrıca kulak arkalarında da bulunuyor ama bunu temizleyip hastayı rahat bir pozisyona getirdik” ifadesinde bulundu.

‘Yaklaşık bir hafta sonra kapanır’

Hastalığın normal hastalarda bir hafta sonra kendi kendine iyileşmesi gerekirken bazı vakalarda uzayabileceğini belirten Cerrah Dadacı “Keloid durumunda yara iyileştikten sonra fren mekanizması durur ve yara ‘iyileştim’ demeyerek doku üretmeye devam eder” dedi.

‘7-8 senedir hasta’

Tedavi edilerek Muhammed’in kurtarıldığını belirten Doktor Dadacı “Yaklaşık 7-8 senedir hasta bu şekilde boynunu bağlayarak 5 kilograma yakın kitleyle zor şartlarda geziyordu ve bundan kurtulmuş oldu” şeklinde konuştu. Başarıyla gerçekleştirilen operasyon sonrası Ugandalı hasta taburcu edildi.

Keloid Nedir? Nasıl geçer?

Keloid, cilt yaralanması veya travması sonrasında oluşan aşırı skar doku olarak bilinir. Normal bir yara iyileşme sürecinde vücut, yarayı onarmak için kollajen adı verilen bir protein üretir. Ancak keloidlerde bu süreç anormal bir şekilde devam eder ve yara bölgesinde aşırı miktarda kollajen birikmesiyle cilt yüzeyinin üzerinde yükselen, sert ve genellikle düzensiz şekilli bir doku oluşur. Keloidler genellikle orijinal yaradan daha büyük olabilir ve cildin doğal sınırlarının ötesine taşabilir. Doktorlar ilaç, buz tedavisi ve lazer gibi yöntemler ile hastalığı tedavi eder.

Keloidlerin özellikleri nedir?

Renk: Keloidler genellikle kırmızı, pembe veya koyu kahverengi olabilir.
Boyut: Zamanla büyüyebilir ve yara alanının ötesine yayılabilir.
Şekil: Kabartılı, sert ve pürüzlü bir dokuya sahiptir.
Kaşıntı: Oluştuğu bölgede kaşıntı veya hassasiyet yapabilir.
Acı: Bazı durumlarda ağrılı olabilir, özellikle büyürken.

Keloidler nasıl oluşur?

Kesikler, yanıklar, cerrahi yaralar, akne izleri ve hatta aşı yerleri gibi cilt yaralanmaları sonrasında gelişebilir.
Herkes keloid geliştirebilir ancak genetik yatkınlık, koyu ten rengine sahip olanlarda daha sık görüldüğü ifade edildi.

Asbest Hala Öldürüyor

Asbest hala öldürüyor ? Her yıl 30 binden fazla insan nadir görülen ancak çok agresif bir kanser nedeniyle hayatını kaybediyor.

Asbest hala öldürüyor ? Her yıl 30 binden fazla insan nadir görülen ancak çok agresif bir kanser nedeniyle hayatını kaybediyor.

Mezotelyoma adı verilen bu kanserin nedeni ise ülkemizde 2011 yılında yasaklanan asbest. Asbeste maruz kalanlarda, maruz kaldıktan 10 ila 50 yıl arasında bir süre sonra kanser gelişiyor. Bu nedenle birçok hasta doğru teşhis alamıyor ya da teşhiste geç kalınıyor. Türkiye’de Prof. Dr İzzettin Barış önderliğinde çevresel asbest maruziyetinin mezotelyomaya neden olduğunun tespit edilmesi dünya literatürünü değiştirmiştir. Türk
Toraks Derneği 26 Eylül Mezotelyoma Farkındalık Günü kapsamında bu zorlu hastalığa dikkat çekti.

Mezotelyoma Nedir ? Asbest ile ilişkisi Var mı ?

İnşaat, gemi yapımı, çatı ustalığı, kazan işçiliği, izolasyon, elektrikçilik ve otomotiv üretimi gibi sektörlerde çok yaygın kullanılan asbest nedeniyle hastalığın en çok bu sektörlerde çalışanlarda görüldüğüne dikkat çeken, Türk Toraks Derneği Torasik Onkoloji Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Tuncay Göksel şu bilgileri verdi “Mezotelyoma, mezotel hücrelerden köken alan bir kanserdir. En çok akciğer zarında (plevra) görülür. Mezotelyoma yüksek oranda asbest kaynaklıdır. Asbest, ak toprak olarak da bilinen, ısıya, suya karş dayanıklı, esnek, lifli yapıda bir mineraldir. Doğal bir fibröz silikattır ve bazı bölgelerde toprak örtüsünde birikimler halinde bulunmaktadır. Asbest, ısıya dayanıklı ve yalıtkan özellikleri nedeniyle kırsal alanda evlerde sıva-badana amaçlı, çatıda, kaplamada ve ayrıca kentlerde izolasyon amaçlı kullanılmaktadır. İnşaat, gemi yapımı, çatı ustalığı, kazan işçiliği, elektrikçilik ve otomotiv üretimi gibi sektörlerde de yaygın olarak kullanılmıştır. Bu sektörlerde çalışan pek çok kişi, özellikle de işyeri güvenlik düzenlemelerinin daha az sıkı olduğu gelişmekte olan ülkelerde, maruz kaldıklarının farkında değildir”

Deprem Sonrası ve Kentsel Dönüşüm Alanlarındaki Halk Risk Altında

Hastalığın deprem sonrası ve kentsel dönüşüm sürecinde de artabileceğine dikkat çeken
Prof. Dr. Göksel sözlerine şöyle devam etti: “Mezotelyomanın asbest maruziyetinden sonra ortaya çıkması tipik olarak on yıllar alır ve göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi semptomlar ortaya çıktığında mezotelyoma genellikle ileri bir aşamadadır. Farkındalığın artması, risk altındaki kişilerin erken tıbbi değerlendirme ve test yaptırmalarına yardımcı olacaktır. Altyapıları şehirlerde asbest yüklü binalar büyük bir risk oluşturmaya devam etmektedir. Asbest kullanımının yasaklandığı bölgelerde bile, geçmişteki madencilik veya endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan çevresel kirlenme bir tehdit olmaya devam etmektedir. Ayrıca hem deprem sonrası hem de kentsel dönüşüm sürecindeki şehirlerde asbestli malzemelerin düzensiz yıkımı ve uygunsuz bertarafı havaya tehlikeli lifler salarak sadece çalışanları değil, çevredeki toplulukları da tehlikeye atmaktadır. Asbestin kansere sebep olduğu kesinleşmesi nedeni ile ülkemizde “Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” Resmi Gazetede 29 Ağustos 2010 tarihinde yayımlanmış ve 31.12.2010 tarihinden itibaren her türlü asbest mineralinin ticari kullanımı yasaklanmıştır”

Mezotelyoma Hastalığından Nasıl Korunuruz ?

Asbest maruziyetini önlemenin, mezotelyoma riskini azaltmanın en etkili yollarından biri olduğunu vurgulayan Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tamer Altınok ise korunma yollarına dair bilgiler paylaştı ve şunları söyledi: “Malzemelerle çalışırken uygun koruyucu ekipmanların kullanılması, potansiyel maruziyeti azaltabilir. Kentlerde inşa edilen binalarda da izolasyon amaçlı kullanılmış olduğu bilinmektedir. Son yıllarda deprem ve kentsel dönüşüm sırasında eski binaların kontrolsüz yıkımı ile çevreye asbest salınımı olabileceği bilinmektedir. Kontrollü bina yıkımı öncesi asbest analizlerinin yapılması gerekmektedir. Mezotelyoma ile mücadelede en kritik stratejilerden biri, eğitim ve farkındalık yoluyla asbeste maruz kalmanın önlenmesidir. Eski binaların kontrollü yıkımının teşvik edilmesi, asbest güvenlik protokollerinin uygulanması ve
yüksek riskli mesleklerde koruyucu ekipman kullanımının teşvik edilmesi, gelecekteki vakaların azaltılmasında önemli adımlardır. 2012 yılında T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından “Türkiye Asbest Kontrolü Stratejik Planı” yapılmıştır. Kırsal alanda asbest karışımlı toprak kullanımı azaltılması ve asbestin çevresel ve mesleksel maruziyetlerinin azaltılması ya da ortadan kaldırılması temel hedef olmuştur. 25 Ocak 2013’te “Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik” yayınlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı,
çalışanların asbest söküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırma çalışmalarında asbest tozuna maruziyetlerinin önlenmesi ve bu maruziyetten doğacak sağlık risklerinden korunması, sınır değerlerin ve diğer özel önlemlerin belirlenmesidir”

Mezotelyoma Nasıl Anlaşılır, Nasıl Tedavi Edilir?

Asbest solunum yolu ile akciğere ve akciğer zarına ulaştıktan sonra hastalık 10 ile 50 yıl içinde gelişebilmektedir. Süreç çok yavaş ilerlediği için hasta uzun süre şikayet hissetmeyebilir. Bu nedenle birçok hasta ileri evrede tanı almaktadır. Kontrol amaçlı yapılan tetkiklerde erken evre mezotelyoma hastaları saptanabilmektedir. Erken tanı mezotelyoma tedavisinde çok önemlidir ve hayatta kalma şansını artırabilir.
• Göğüs Ağrısı: Genellikle plevral mezotelyomanın bir sonucu olan bu ağrı, donuk bir
sızı olarak başlayabilir ve zamanla şiddetlenebilir. Genellikle göğsün bir tarafında lokalize
olur ve derin nefes alma veya öksürme ile kötüleşir.
• Nefes Darlığı (Dispne): Akciğer ve göğüs duvarı arasında sıvı birikmesi (plevral
efüzyon) veya tümörlerin akciğer genişlemesini kısıtlayarak nefes almayı zorlaştırmasından
kaynaklanır.
• İnatçı Öksürük: Kuru veya ağrılı bir öksürük gelişebilir ve buna bazen ses kısıklığı
veya öksürükle kan tükürme eşlik edebilir.
• Açıklanamayan Kilo Kaybı: Vücut hastalıkla savaşmak için daha fazla enerji
harcadığından ani, istenmeyen kilo kaybı meydana gelebilir.• Yorgunluk: Birçok kanserde olduğu gibi mezotelyoma da kalıcı yorgunluğa ve düşük
enerji seviyelerine neden olabilir.
• Karın Ağrısı ve Şişlik: Bu belirtiler, kanserin karın zarında (periton) geliştiği peritoneal
mezotelyomada daha yaygındır. Şişlik genellikle sıvı birikiminden (asit) kaynaklanır.
• Bulantı ve Bağırsak Değişiklikleri: Peritoneal mezotelyoma bulantı, kabızlık veya ishal
gibi sindirim sorunlarına neden olabilir.
Mezotelyoma tanısını koymak kolay değildir. Tanıda hekimi ilk uyaran hastanın doğduğu ve
yaşadığı yer ayrıca meslek öyküsüdür. Akciğerde sıvı ile karşımıza çıkan hastalıkta, sıvıdan
alınan örnekler tanısal açıdan yetersiz kalabilmektedir. Bu nedenle biyopsi yapılması
önerilmektedir.
Mezotelyoma, agresif doğası ve asbest maruziyeti ile tanı arasındaki uzun gecikme süresi nedeniyle tedavisi zor bir kanser olmaya devam etse de tedavi seçeneklerindeki gelişmeler hastalar için yeni umutlar sunmaktadır. Cerrahi, kemoterapi ve radyasyon terapisi gibi geleneksel tedaviler hala yaygın olarak kullanılmaktadır, ancak multimodal terapi, immünoterapi ve hedefe yönelik tedavilerde dahil olmak üzere daha yeni stratejiler mezotelyoma hastaları için sonuçları iyileştirme konusunda umut vaat etmektedir. Klinik
çalışmalara katılım da bu yenilikçi tedavilere erişim için önemli bir yol haline gelmiştir. Ayrıca steril, asbestsiz “TALK” yolu ile plöredez (akciğer zarını pudralama) yapılmaktadır. Bu tedavilerin deneyimli ve konuda uzman merkezler tarafından yapılması önerilmektedir.

Mezotelyoma Farkındalık Günü’nde Neler Yapabilirsiniz?

• Mezotelyoma hakkında daha fazla bilgi edinin ve risk faktörlerini öğrenin.
• Asbest maruziyetiniz varsa sağlık kontrollerinizi yaptırın.
• Mezotelyoma farkındalığı için çevrenizdeki insanları bilgilendirin.
• Mezotelyoma ile savaşan insanlara ve ailelerine destek olun.
• Ağaçlandırma ile asbestin rüzgar ile yayılmasını önleyebiliriz.

(BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Kasık Fıtığı Nasıl Oluşur, Tedavi Nasıl Olur?

Kasık fıtığı hayat konforunu olumsuz etkileyen ve hastada ağrılara yol açan bir rahatsızlık. Uzmanlar bu konuda bilgi verdi. 

Kasık fıtığı hayat konforunu olumsuz etkileyen ve hastada ağrılara yol açan bir rahatsızlık. Uzmanlar bu konuda bilgi verdi.

Büyük Abdest Kasık Fıtığı Oluşumunu Tetikleyebilir

Kasık bölgesinde şişlik ve ağrı ile kendini gösteren, tedavi edilmediği takdirde bağırsak boğulmasına kadar gidebilen önemli bir hastalık olan kasık fıtığı orta ve ileri yaş grubunu daha çok etkiliyor.  Ağır yük kaldırma, kronik öksürük ve büyük abdest sırasında aşırı ıkınma gibi faktörlerin kasık fıtığı oluşumuna sebep olabildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Erenoğlu, “Hastalık geçmiş yıllarda açık ameliyatlar ile tedavi edilse de günümüzde kapalı ya da laparoskopik yöntemler öncellikli olarak tercih ediliyor. Böylece hasta kısa sürede sosyal yaşamına ve iş hayatına dönebiliyor” diye konuştu. Karın içinde bulunan bağırsak ve omentum gibi organların, kasık bölgesindeki zayıf noktalardan karın dışına yer değiştirmesi şişlik ve ağrı ile kendisini gösteriyor. Genç yaşlarda görülen kasık fıtıklarının doğumsal nedenlerden meydana geldiğini, ileri yaş grubunda ise dokuların zamanla zayıflamalarının neden olarak gösterildiğini vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Erenoğlu, “Karın içi basıncın artması, karın duvarında zayıf noktalar, aşırı kilo alımı veya kaybı, ağır kaldırma, kronik kabızlık ve sık ıkınma, kronik öksürük ve genetik faktörler kasık fıtığının başlıca nedenlerinden” diye konuştu.

Kasık fıtıklarının tedavisi cerrahi

Kasık fıtıklarının tanısının, ortaya çıkan şişlik nedeniyle oldukça kolay olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Erenoğlu, “Ancak başlangıç aşamasındaki olgularda fiziki muayene ile tanı zor olabilir; bu durumda hastalık ultrasonografi ile ayırt edilebilir. Kasık fıtıkları, yer değiştiren bağırsak ve omentum gibi organların fıtık kesesi içerisinde kanlanmalarının bozulmasına neden olabildikleri için tedavileri önemli. Bağırsak tıkanması ve bağırsak beslenmesinin bozulması gibi yaşamsal yan etkileri nedeniyle hangi olguların acilen cerrahi tedavi gerektirdiği mutlaka deneyimli bir uzman tarafından değerlendirilip gerekli planlamalar yapılmalı” şeklinde konuştu. Kasık fıtıklarının tek tedavisinin cerrahi yöntem, yani ameliyat olduğunun altını çizen Prof. Dr. Cengiz Erenoğlu, “Kasık fıtıkları son yıllarda kapalı veya ‘laparoskopik’ yöntem ile ameliyat sayesinde daha az ağrılı olarak tedavi edilebiliyor. Bu yöntemde karın içerisinden kasık bölgesine yer değiştirmiş olan dokular ve organlar tekrar karın içerisine gönderiliyor ve oluşan açıklık dokulara uyumlu uygun malzemeler ile kapatılıyor” dedi.

Hasta bir gecede taburcu olabiliyor

Laparoskopik yöntemde hastanın açık yönteme göre daha az ameliyat sonrası ağrıya ve küçük bir ameliyat kesisine maruz kaldığını belirten Prof. Dr. Erenoğlu, “Hastaların kısa sürede hem sosyal hem iş hayatına dönmelerini sağlayan ve hastanede genellikle bir gece kalmayı gerektiren bir yöntem olan laparoskopik kasık fıtığı ameliyatı sayesinde kasık fıtıkları başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor” diye konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)