PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Başkan Altay: “Çevre ve İklim Değişikliğine Yönelik Çalışmalarda Öncü ve Önder Olmaya Devam Edeceğiz”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, RTÜK, Konya Büyükşehir Belediyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi iş birliğiyle, Sosyal İnovasyon Ajansı yürütücülüğünde hayata geçirilen 1.5 Derece-Gençler İçin İklim Okuryazarlığı ve Haberciliği programı kapsamında 3. İklim Yayıncılığı Forumu düzenlendi.

Foruma katılarak üniversite öğrencileriyle bir araya gelen Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, gelecek için umutsuz olmadığını belirterek, “Bu kadar gencin birçok şey yapma imkanı varken burada bizi dinlemek için geliyor olması çok kıymetli” dedi. Dünyayı kirleten ülkelerin bu konuda en duyarsız ülkeler olduğuna dikkat çeken Başkan Altay, “Siz bir şey yapıyorsanız dünyadaki diğer insanlar da bunun etkilerinden mutlaka payına düşen hisseyi alıyor” diye konuştu.

Tuz Gölü, Meke Gölü ve Beyşehir Gölü’nün kurtarılmasıyla ilgili yaptıkları çalışmaları anlatan; çevre ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda örnek çalışmalar yaptıklarını kaydeden Başkan Altay, “Konya Büyükşehir olarak bu konuda duyarlılığımız çok üst seviyede. İnşallah Konya yine bu manada öncü ve önder olmaya devam edecektir” ifadelerini kullandı. Moderatörlüğünü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Basın ve Yayın Dairesi Başkanı Doç. Dr. Oğuz Göksu’nun yaptığı forumda, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, “Sevgili gençler öncelikle doğruyu arayacağız. Özellikle gerçeğin bu kadar değerli olduğu günümüzde daha fazla arayacağız” ifadelerini kullandı. Program Yapımcısı Güven İslamoğlu, “Ben doğa aktivisitiyim. Ben doğayı ortaya koyarım. İnsan bizde bir zincirdir. Doğayı korursan insanı korursun” dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Konya Büyükşehir Belediyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi iş birliğiyle 1.5 Derece-Gençler İçin İklim Okuryazarlığı ve Haberciliği programı kapsamında 3. İklim Yayıncılığı Forumu yapıldı.

Konya Büyükşehir Belediyesi Sosyal İnovasyon Ajansı yürütücülüğünde Büyükşehir Belediyesi Taş Bina Kültür Sanat’ta düzenlenen forumun moderatörlüğünü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Basın ve Yayın Dairesi Başkanı Doç. Dr. Oğuz Göksu yaptı. Doç. Dr. Göksu, forumun düzenlemesine katkı sağlayan Konya Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür etti.

“FARKINDA OLMADIĞIMIZ BİR ŞEYİ DE DEĞİŞTİREMEYİZ”

Program Yapımcısı Güven İslamoğlu, son dönemde iklim mühendisliği diye yeni bir durumun başladığını ifade ederek, “İklim artık çöpten, böcekten, plastikten çıktı başka bir yere gidiyor. Ben artık onlarla ilgilenmiyorum. Sanki iklim değişikliğinin sorumlusu plastik gibi görünüyor. Bazı ülkeler camdan çıkmaya çalışıyor. Biz plastiğe takılmışız. Çünkü farkında değiliz. Farkında olmadığımız bir şeyi de değiştiremeyiz” diye konuştu. 

“DOĞAYI KORURSAN İNSANI KORURSUN”

İslamoğlu, bir iklim krizinde nükleer kış yaşanması halinde rüzgar santrallerinin, güneş panellerinin işe yaramayacağını anlatarak, “Neye ihtiyacımız var. Nükleer santrale. Nükleer santral kurmalıyız dedim kıyamet koptu. Vay efendim sen nasıl çevrecisin, nükleer santral kurulmasını istiyorsun. Dedim ki; Fransa’da 15 tane var, Türkiye’de 1 tane yok. İleride iklim krizinde, eğer öyle bir kriz yaşarsak rüzgar türbinleri bir işe yaramaz, güneş santralleri bir işe yaramaz. Enerjiyi nereden alacaksınız. Demek ki 2-3 tane kurmak lazım. Sen nasıl çevrecisin? Ben çevreci değilim. Çevreci, insanı odağına koyar. Ben doğa aktivisitiyim. Ben doğayı ortaya koyarım. İnsan bizde bir zincirdir. Doğayı korursan insanı korursun” ifadelerini kullandı. 

“DEZENFORMASYON YAPILMAMASI İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPIYORUZ”

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de, 1.5 Derece-Gençler İçin İklim Okuryazarlığı ve Haberciliği programını düzenli olarak üç yıldır düzenlemesini sağladığı için Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’a teşekkür ederek konuşmasına başladı. Şahin, “Dezenformasyon yapılmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Bunları yaparken de sosyal farkındalık projeleri ve bilgilendirme projelerine yer vermeye çalışıyoruz. Doğruya rağbet azaldı. Doğru yapılana rağbet azaldı. Ben bazen ‘reyting şehvetine kapılıp da lütfen çocuklarımızı heba etmeyelim, gençlerimizi heba etmeyelim’ diye yayıncılarımıza söylüyorum. Biraz ağır geliyor onlara. Ama paylaşılma, görülme veya takdir edilme, beğenilme kötü de olsa beğenilme şehveti belki artık prim yapmakta. Bu anlamda biz aslında belki de ne yapabiliriz diye konuşmamız lazım. Bunun için buradayız. Bir yerel aktör, dünya çapında ülkemizi temsil eden Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız burada. İletişimdeki görevleri, hocalık vasıflarıyla Oğuz hocamız burada. Yıllardır kendisini bu işe adamış bir yayıncı burada. Ben naçizane yıllardır bu alanda çalışma yapan bir kurumun başındayım. Sevgili gençler öncelikle doğruyu arayacağız. Özellikle gerçeğin bu kadar değerli olduğu günümüzde daha fazla arayacağız” cümlelerini kullandı.

“GENÇLERİMİZE GÜVENİYORUM”

Program kapsamından insanların aklında iklim bilinci oluşturmuş olma temennisinde bulunan Şahin, “Hem Cumhurbaşkanımız, hem eşleri Emine Erdoğan Hanımefendi hem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı’mız Murat Kurum hem de yerel yöneticilerimiz çevreci. Bizler de elimizden geleni yapıyoruz. Önemli olan bunun duyurulması. İletişim Fakültesindeki genç kardeşlerimiz çok güzel gidiyorlar ben onlara güveniyorum. Lütfen unutmayın, basit olarak gördüğünüz medya okuryazarlığı bu alanda çok önemli. Dezenformasyonla mücadele bütün dünyanın sorunu. Eğer sizin farkındalığınız yoksa sizi etkileyemeyiz” diye konuştu.

BAŞKAN ALTAY GELECEK İÇİN UMUTSUZ OLMADIĞINI SÖYLEDİ

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ise, gelecek için umutsuz olmadığını vurgulayarak, “Bu kadar gencin birçok şey yapma imkanı varken burada bizi dinlemek için geliyor olması çok kıymetli” dedi.

Dünyayı kirleten ülkelerin bu konuda en duyarsız ülkeler olduğuna paylaşan Başkan Altay konuşmasına şöyle devam etti:

“İklim değişikliğine en fazla etki eden iki ülke var. Çin ve Amerika. Maalesef kendilerini değiştirmek ve dönüştürmek için de çok bir çabanın içinde değiller. Bölgesel bir etkiye maruz değiliz tüm dünya bir sarmalın içinde. Kelebek etkisi denen şeyin aslında en doğal sonucunu iklim değişikliğinde görüyoruz. Siz bir şey yapıyorsanız dünyadaki diğer insanlar da bunun etkilerinden mutlaka payına düşen hisseyi alıyor. Dolayısıyla biz bir taraftan uluslararası görevlerimiz neticesinde belediyelerin, yerel yönetimlerin bu konuda masada olmasının, taraf olmasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bir taraftan da şehrimizde yaşayan insanları afetlere karşı dirençli hale getirmek için ne yapabiliriz diye büyük bir çabanın içindeyiz.” 

“DUYARLILIĞIMIZ ÇOK ÜST SEVİYEDE”

Bu konuda ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini vurgulayan Başkan Altay, “Şuna emin olabilirsiniz ki Konya Büyükşehir olarak bu konuda duyarlılığımız çok üst seviyede. Biz sosyal medya ve popüler belediyecilik yapmamaya gayret ediyoruz. Çünkü emanet ettiğiniz bu şehirde biz de yaşamaya devam edeceğiz. Ben 2009’da belediye başkanlığına başladığımda yağmur suyu drenajı diye bir gündem hayatımızda yoktu. Ama şu anda KOSKİ’nin en önemli gündemi yağmur suyu ve taşkınlardan şehri korumak. Niye? Yağış rejimi değişti. Suyun yağış rejimi değiştiği için suyun aşırı yağışlarda acaba bunu kullanmakla ilgili ne yapabiliriz diye tartışmak zorunda kaldık. Gelip akıp gidiyor. Suyu tutamadığınız için kullanamıyorsunuz. Gölleri korumamız gerektiğinin farkına vardık, yaşamı korumamız gerektiğinin farkına vardık. Yeşil alanları artırmamız gerektiğinin farkına vardık. Doğalgaz kullanımını artırmamız gerektiğinin farkına vardık. Bunları artırmak için büyük bir çaba içindeyiz. İnşallah Konya yine bu manada öncü ve önder olmaya devam edecektir” diye konuştu.

TUZ GÖLÜ, MEKE GÖLÜ VE BEYŞEHİR GÖLÜ’NÜN KURTARILMASI ÇALIŞMALARI

Büyükşehir Belediyesi olarak Tuz Gölü, Meke Gölü ve Beyşehir Gölü’nün kurtarılmasıyla ilgili yaptıkları çalışmaları anlatan Başkan Altay, “Tuz Gölü’nde, Konya kısmındaki atık suların arıtılmadan göle deşarjını engellemek için sadece son 3 yılda yaptığımız yatırımın maliyeti 300 milyon lira. Kimse bunu bize zorlamıyor, gündem de olmuyor, kimse Tuz Gölü’ndeki bu arıtmaları yaptınız diye bize ödül de vermiyor. İkincisi Meke Gölü; ‘Dünyanın Nazar Boncuğu’ diye tabir edilen bir gölümüz var Karapınar’da, kurumuş durumda. Dünyaya örnek olacak bir şekilde atık su arıtma tesisinden çıkan suyu arıtarak Meke Gölü’ne pompalamak ve etrafındaki bir milyon ağacı sulamakla ilgili bir çalışma yürütüyoruz. Çünkü öğrendik ki; atık su arıtma tesislerinden çıkan su çok kıymetli. Çünkü şehre su getirmek zorundasınız, getirdiğiniz suyu arıtmak zorundasınız. Yağmur yağsa da yağmasa da biz Konya’da merkezde yaşayan 1 milyon 400 bin insana su getirmek zorundayız. Dolayısıyla arıttığımız suyu tarımda nasıl kullanabiliriz diye çalışıyoruz. Üçüncü olarak Beyşehir Gölü; insan kaynaklı göle deşarj edilen suların arıtmayla yürütülmesiyle ilgili bir çalışma yürütüyoruz. Göle kıyı 76 mahallede çalışmalar yaptık. İnşallah 2028 yılına kadar buradaki suların tamamını da arıtarak göle deşarj edeceğiz” dedi.

“PAYLAŞILAN BİLGİYİ TEYİT ETMEK ÇOK ÖNEMLİ VE KIYMETLİ”

Toplumun önündeki en büyük problemlerden birinin teyit edilmeyen bilgilerle dezenformasyon yapılması olduğunu kaydeden Başkan Altay, “Onun için bu konuda duyarlılık çok önemli, takip ettiğiniz kişilerde seçici olmanız çok önemli ve kıymetli. Paylaşılan bilgiyi teyit etmek çok önemli ve kıymetli. Bu manada bu tür programlar buna çok büyük katkı sağlıyor” sözleriyle konuşmasını tamamladı. 

Programa; Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri ile Necmettin Erbakan Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon Bölümü öğrencileri katıldı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Nobel ödüllü Daron Acemoğlu, ‘Yapay zeka, dünyayı tamamen değiştirecek bir teknoloji’

2024 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Türk Prof. Dr. Daron Acemoğlu, yapay zekanın, dünyayı tamamen değiştirecek bir teknoloji olduğunu söyledi.

İsveç’in başkenti Stockholm’de 2024 Nobel Fizik, Kimya ve Ekonomi ödüllerini kazanan 7 bilim insanı, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nde konferans verdi.

Konferansa, 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülen Daron Acemoğlu, Simon Johnson, James Robinson, Kimya Ödülü sahibi David Baker, Demis Hassabis, John Jumper ve Fizik Ödülü’nü kazanan Geoffrey Hinton katıldı.

Konferans sonrası AA muhabirine açıklamada bulunan Acemoğlu, “Yapay zeka, içinde bulunduğumuz dünyayı tamamen değiştirecek bir teknoloji. Büyük fırsatlar, aynı zamanda büyük tehlikeler yaratacak bir teknoloji.” ifadelerini kullandı.

YAPAY ZEKAYA BAKIŞ AÇISI

Yapay zekaya “korkunç bir yatırım yapıldığını” aktaran Acemoğlu, şunları kaydetti:

“Ne kadar iyimserseniz, bakış açınız ona bağlı. Ama en kötümser insanlar için belli ki yapay zeka, birçok sektörde kullanılacak, sosyal hayatımızı değiştirerek… Sosyal medya, politika ve demokrasiyi çok etkileyecek. Bunların içerisinde de nasıl etkileyeceği aslında teknolojinin yönüyle, kurumlarla ilgili. Örneğin şu anda Çin’de yapay zekayı sansür için, insanların bir yerlerde toplanmaması ve sosyal medyada eleştirici bir şeylerin söylenmemesi için çok sık kullanıyorlar. Bunu başka ülkeler de kullanıyor. Böyle olunca demokratikleşme çok daha zorlaşacak, hatta demokrasisi güçlü ülkeler için de büyük bir sıkıntı haline gelecek. Zaten demokrasi dünyada bir krizde.”

YAPAY ZEKANIN İŞ HAYATINA VE SOSYAL HAYATA ETKİLERİ

Acemoğlu, “Yapay zekayı otomasyon içinde kullanmak da çok kolay. Bu ne demek? Birçok insan işini kaybedebilir, bu olunca eşitsizlik artar, hatta sosyal barış için de iyi olmaz. Diğer yandan yapay zekayla işçilerin verimini artırmak da çok mümkün. Sonuçta işçilerin ihtiyacı olan şey daha çok bilgi. Yapay zekayı öyle geliştirmek mümkün. Böylece insanlar çok daha iyi bilgilere sahip olup, sosyal alanda, siyasi hayatlarında da daha bilgili kararlar verebilirler.” diye konuştu.

Kısa süre içinde yapay zekanın çok şeyin belirleyicisi olacağını dile getiren Daron Acemoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Sonuçta sosyal hayatımız önümüzdeki dönemde belli bir açıdan yapay zeka tarafından belirlenecek. Peki bu yönü, neyi belirliyor? Şu an birkaç şirket yapay zekayı tamamen elinde tutuyor, tüm bilgileri elinde tutuyor. Bu şirketler ne karar verirse şu anda o olacak. Bu da zaten sağlıklı bir şey değil. Önümüzdeki tarihlerde ekonomik ve siyasi güç birkaç kişinin ve gurubun elinde yoğunlaşırsa bunun negatif etkileri olur. Şu anda da daha fazla denetim, daha fazla regülasyon, daha geniş bakış açısı çok önemli.”

patronlardunyasi.com

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Kriptoda bilişsel yanlılık kendisini nasıl gösterir?

Beynimiz verimli olmak, hızlı ve etkili kararlar alabilmek üzere evrimleşmiştir.

Beynimiz verimli olmak, hızlı ve etkili kararlar alabilmek üzere evrimleşmiştir. Her ne kadar mükemmel olarak adlandırılsa da kişilerin düşünce, davranış ve inançlarında objektif verileri görmezden gelen ve yanlış sonuçlara yol açan zihinsel kestirme yollara sahiptir. İlgili zihinsel kestirme yollar Nobel Ekonomi ödülü sahibi psikolog Daniel Kahneman ve çalışma arkadaşı Amos Tversky tarafından bilişsel önyargı (veya yanlılık) olarak adlandırılmaktadır. Onlara göre insanlar özellikle riskli, belirsiz ve karmaşık durumlarda her zaman için akılcı davranmaz, mantıklı tercihler yapmaz ve kararlarında bilişsel hata ve yanlılıklar bulunur. Evrimsel süreçlerden kaynaklandığı düşünülen bilişsel yanlılıklar aynı zamanda kişinin içerisinde bulunduğu çevre veya kültür, aldığı eğitim, deneyimler gibi birçok faktörden etkilenebilmektedir.

Bilişsel yanlılıklara geçmeden önce çok kısa biçimde Kahneman tarafından ortaya atılan ve Hızlı ve Yavaş Düşünme (Thinking, Fast and Slow) adlı kitabında detaylıca anlattığı Sistem 1 ve 2’den bahsetmek istiyorum. Kahneman’a göre insan zihni iki şekilde çalışmaktadır: Otomatik, hızlı ve duygusal tepkilere dayanan Sistem 1 (Sezgisel düşünme de denilebilir) ve daha yavaş, analitik, bilinçli ve çaba gerektiren düşünme süreçlerinden oluşan Sistem 2 (Analitik düşünme de denilebilir). Birçok insan bilgisinin olmadığı, riskli, belirsiz ve karmaşık durumlarda (Örneğin finans alanı) Sistem 1 çerçevesinde davranışlar göstermektedir.

Yatırımda sezgi değil, rasyonalite aramak

Karar alma süreçlerimizin, neyi neden yaptığımızın ve hangi bilişsel hata ve yanlılıklara başvurduğumuzun farkında olabilirsek kontrolü görece elimize alırız. Biraz sonra bahsedeceğimiz bilişsel yanlılıklar özellikle davranışsal ekonomi alanında sıklıkla çalışılmaktadır. Bunları okurken sizin hangi yanlılıklara sahip olduğunuzu fark etmeye çalışmanız oldukça önemlidir çünkü sahip olduğumuz bilişsel yanlılıkların farkında olmak bundan sonraki davranışsal kararlarınızı, düşünme ve muhakeme etme becerinizi şekillendirmenize yardımcı olacak. Eğer alışkanlık haline getirebilirseniz sezgisel kararlar almak yerine görece daha rasyonel kararlar almaya başlayabileceksiniz.

Tabii ki insanın tamamen rasyonel olması gibi bir durumdan bahsedemeyiz. Bunu ifade etmek gerçekçi de olmayacaktır. Fakat davranışlarımızın kökenini, piyasalara dair manipülasyonlara neden yakalandığımızı, diğerlerinden ve düşüncelerinden neden etkilendiğimizi olabildiğince fark etmek bizi daha avantajlı bir konuma getirecektir. Ne de olsa tek başımıza olduğumuz ve diğer insanların parasını almaya çalıştığımız (sizin sattığınız yerde başkasının alması gerekiyor) finans alanı böyle bir rasyonalite ister.

Ön hazırlama etkisi

Bir uyarıcıya maruz kaldıktan sonra kişilerin bilinçsiz bir şekilde onunla ilişkili şeyleri daha kolay tanıyabilmesine, yakalayabilmesine veya hatırlayabilmesine yol açar. Örneğin kripto para borsalarında (Binance, OKX, Bybit gibi) “Popüler olan coinler”, “Trend coinler”, “En çok kazandıranlar” gibi kategoriler kişilerin davranışsal kararlarını etkileyerek onlara yönelmelerini sağlamaktadır. Kişi yeni bir coin araştırırken orada gördüğü coin’ler aklına gelmekte ve onlarla benzer kategoride bulunanlara eğilimli olmaktadır.

Yine benzer şekilde üç borsa ismi örnek vererek aslında bu konuda bilgisi olmayan kullanıcıların bu borsalara yönelmesi, bilgisi olanlara kıyasla daha yüksektir çünkü kişi kendisine “Hangi kripto borsasını tercih etmeliyim?” diye sorduğunda muhtemelen aklına kaynağını bilmese dahi bunlardan birisi gelecektir. Kripto fenomenleri ile ilgili seride de bahsettiğim üzere biz istemesek dahi davranışsal bir karar alırken başkalarının söylemlerinden ve davranışlarından etkilenmekteyiz. Direkt davranış değişikliğine gitmesek dahi bilişsel hassasiyetimiz etkilenmekte ve o kararı alıp almamak konusunda ikileme düşmekteyiz.

Belirginlik yanlılığı

“BITCOIN 100.000 DOLARI GEÇTİ!”, “YENİ DOGE”, “EN İYİ YAPAY ZEKA PROJELERİNİ DAHİ YERİNDEN EDECEK”, “100x YAPACAK O COİN” gibi daha dikkat çeken başlıklar ve içeriklere sahip metinler kişilerin akıllarında daha çok kalmakta. Birçok kripto fenomeninin de kullandığı bu taktikle kişiler içeriğini dahi bilmediği “projelere yatırım” yapmakta ve sonrasında dolandırılmaktalar. Özellikle dikkat sürelerinin çok kısa olduğu, uzun metinler dahi okunamadığı günümüzde kişiler bir projeyi detaylı bir şekilde araştırıp okumak, kendisini finansal anlamda eğitmek ve yatırım kararlarını yönlendirmek yerine takip ettiği kişilerin yukarıdaki gibi başlıklarla sunduğu “projeleri” tercih etmektedir. Çünkü hem tüketimi daha kolay hem de herhangi bir emek vermeye gerek kalmadan “100x” vadedilmekte.

İyimserlik yanlılığı

İyimserlik yanlılığı, kişinin karar ve davranışlarının çoğunlukla olumlu sonuçlanacağına ve olumsuz şeylerin onun başına gelmeyeceğine inanması eğilimidir. Neredeyse herkes içten içe kendi yaptığı yatırımların oldukça iyi olduğuna, kendisinin diğerlerinden daha çok kazanacağına ve piyasayı iyi koklayabildiğine inanır. Bu da aslında iyimserlik yanlılığı ve “Düşünüyorum, öyleyse doğru olmalı” inancından kaynaklanmaktadır.

Kişisel bir yorum olarak manuel stop atmayı düşündüğüm birçok işlemde o anlarda aklımdan sürekli “Ya buradan dönerse?” düşüncesi geçiyordu. Bu fikrimi pekiştiren deneyimlerim olduğu gibi beni terste bırakıp para kaybetmeme yol açan deneyimlerim de oldu. Bu gibi durumlarda iyimserlik yanlılığına kapıldığımı çok sonradan fark ettim. O anlarda beyin kendi kendini var olan zararın telafi edilip çok büyük kârlar alabileceğine inandırıyor olmalı. Aksi takdirde zarara gireceğinizi bildiğiniz bir işleme neden giresiniz ki? Bu gibi durumlarda daima daha iyi sonuçların sizi beklediğine dair bir yanılgıya sahip olmak özellikle kaldıraçlı işlemlerde sizleri çok büyük zararlara uğratabilir. Yapılması gereken, objektif bir şekilde davranıp teknik ve temel analizle elimizi güçlendirmek ve kendi fikrimizi çürütebilecek argümanları incelemek, planımızı çok daha önceden kurgulamaktır. Eğer belirli bir stratejiniz olursa (örneğin işlemi durduracağınız ve kâr alacağınız noktaları önceden girmek gibi) ve plana sadık kalmaya özen gösterirseniz kümülatif bir şekilde kazanmaya devam etmeniz daha olası.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Son Dakika: Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM tamamıyla reforme edilmeli!

Son dakika haberi… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum’da siyaset gündemine dair önemli açıklamalarda bulunuyor. Birleşmiş Milletler’in tamamıyla reforme edilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan “Bu BM ile devam edilemez” dedi.

İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum’da konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gündeme dair önemli açıklamalarda bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu BM’ye devam edebilir miyiz? Hayır. BM reform edilmeli. Dünya 5 daimi üyenin eline diline bırakılamaz. Süratle değişim gerekiyor. 5 daimi üye olmaz. Bu şekilde yönetilemez. Dünya değişti, değişiyor. Öyleyse bu değişime yönelik ciddi bir değişim şart” dedi.

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:

* TRT World Forum’un kıymetli katılımcıları, saygıdeğer misafirler sizleri en kalbi duygularımla saygıyla selamlıyorum. Güzel İstanbul’umuza hoş geldiniz. Kendi alanında marka haline gelen TRT World Forum’un bu yıl 8’ncisi düzenleniyor.

* Burada bir gerçeği ifade etmek istiyorum TRT sorumlu, insan ve değer odaklı yayınlarıyla Türkiye’nin yüz akı kurumlarından biridir.

* Karşılıklı saygıya dayalı ne kadar çok konuşup tartışırken çözümlere de o kadar yaklaşabiliriz. Forum kapsamında dünyamızı tehdit eden meseleler masaya yatırılacak, atılması gereken adımlar değerlendirilecek. Toplantının şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyorum.

* Forumun sancılı meselelerine yeni ve etkili çözüm yolu sunmasını temenni ediyorum. Bu güzel programın düzenlenmesinde emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

* Dünya çatışmaların pençesinde. Bugün dünya eşitsizliklerin pençesinde kıvranmakta. Yüzümüzü nereye çevirsek dram görüyoruz, adaletsizlikler görüyoruz. Sınır komşusu iki ülkenin birinde zenginlik hakimken diğerinde milyonlarca insan açlık ve yoksullukla boğuşuyor.

“İnsani krizler mevcut dünya düzeninin kırılganlığı ortaya seriyor”

* Umutlarımızı yeşertecek bütün gelişmelerin sayısı giderek azalıyor. İnsanlık bir dönüm noktasındadır. Evlatlarımızın, torunlarımın geleceğini etkileyecek hadiseler yaşanmaktadır.

* İnsani krizler mevcut dünya sisteminin kırılganlığını ortaya sermektedir. Hep söylediğim gibi her kriz aynı zamanda bir imkandır. Her kriz yeni bir dönemin muştusu olma potansiyeline ziyadesiyle sahiptir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan BM çıkışı

* Bu BM’ye devam edebilir miyiz? Hayır. BM reform edilmeli. Dünya 5 daimi üyenin eline diline bırakılamaz. Süratle değişim gerekiyor. 5 daimi üye olmaz. Bu şekilde yönetilemez. Dünya değişti, değişiyor. Öyleyse bu değişime yönelik ciddi bir değişim şart. Kabullenmezler biliyorum.

4. yılına girecek olan Rusya-Ukrayna Savaşı bize kurallara dayalı uluslararası sistemin zayıflığını gösterdi.

Ayrıntılar geliyor…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘tamamıyla reforme edilmeli’ diyerek tepki gösterdi: Bu BM ile devam edilemez!

Son dakika haberi… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum’da siyaset gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu. Birleşmiş Milletler’in tamamıyla reforme edilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan “Bu BM ile devam edilemez” dedi.

İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum’da konuşma gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gündeme dair önemli açıklamalar yaptı.

Konuşmasında “Bu BM’ye devam edebilir miyiz?” sorusunu soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Hayır. BM reform edilmeli. Dünya 5 daimi üyenin eline diline bırakılamaz. Süratle değişim gerekiyor. 5 daimi üye olmaz. Bu şekilde yönetilemez. Dünya değişti, değişiyor. Öyleyse bu değişime yönelik ciddi bir değişim şart” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarından öne çıkanlar şöyle:

* TRT World Forum’un kıymetli katılımcıları, saygıdeğer misafirler sizleri en kalbi duygularımla saygıyla selamlıyorum. Güzel İstanbul’umuza hoş geldiniz. Kendi alanında marka haline gelen TRT World Forum’un bu yıl 8’ncisi düzenleniyor.

* Burada bir gerçeği ifade etmek istiyorum TRT sorumlu, insan ve değer odaklı yayınlarıyla Türkiye’nin yüz akı kurumlarından biridir.

* Karşılıklı saygıya dayalı ne kadar çok konuşup tartışırken çözümlere de o kadar yaklaşabiliriz. Forum kapsamında dünyamızı tehdit eden meseleler masaya yatırılacak, atılması gereken adımlar değerlendirilecek. Toplantının şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyorum.

* Forumun sancılı meselelerine yeni ve etkili çözüm yolu sunmasını temenni ediyorum. Bu güzel programın düzenlenmesinde emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

* Dünya çatışmaların pençesinde. Bugün dünya eşitsizliklerin pençesinde kıvranmakta. Yüzümüzü nereye çevirsek dram görüyoruz, adaletsizlikler görüyoruz. Sınır komşusu iki ülkenin birinde zenginlik hakimken diğerinde milyonlarca insan açlık ve yoksullukla boğuşuyor.

“İnsani krizler mevcut dünya düzeninin kırılganlığı ortaya seriyor”

* Umutlarımızı yeşertecek bütün gelişmelerin sayısı giderek azalıyor. İnsanlık bir dönüm noktasındadır. Evlatlarımızın, torunlarımın geleceğini etkileyecek hadiseler yaşanmaktadır.

* İnsani krizler mevcut dünya sisteminin kırılganlığını ortaya sermektedir. Hep söylediğim gibi her kriz aynı zamanda bir imkandır. Her kriz yeni bir dönemin muştusu olma potansiyeline ziyadesiyle sahiptir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan BM çıkışı

* Bu BM’ye devam edebilir miyiz? Hayır. BM reform edilmeli. Dünya 5 daimi üyenin eline diline bırakılamaz. Süratle değişim gerekiyor. 5 daimi üye olmaz. Bu şekilde yönetilemez. Dünya değişti, değişiyor. Öyleyse bu değişime yönelik ciddi bir değişim şart. Kabullenmezler biliyorum.

* 4. yılına girecek olan Rusya-Ukrayna Savaşı bize kurallara dayalı uluslararası sistemin zayıflığını gösterdi.

* Siyonistlerin gözü, ağzı, dili olmak suretiyle burayı provoke etmeye ne kadar çalışırsanız çalışın netice alamazsınız.

* İsrail hükümetinin bölgedeki yaşayan herkesi tehlikeye atan saldırganlığı karşısında bundan bize ne diyebilir miyiz? Bu savaş niye? Eğer bugün harekete geçmezsek ne zaman geçeceğiz. Gazzeli, Lübnanlıların acısı hepimizin acısıdır. Zalimin yanında duran zulmüne de ortak olur. Türkiye olarak devleti ve milleti ile Gazze’deki mezalime sesimizi yükseltiyoruz.

* Türkiye ne yapıyorsa, barış için yapıyordur. Bizim hiçbir ülkeye ve millete düşmanlığımız yok. Başka bir kökenden diye kimseye öfke duymuyoruz, husumet beslemiyoruz. İspanya’dan kovulan 500 bini aşkın Museviye kapısını açan bu millettir. Biz kapımızı açtık. O gün bugündür onlar misafirimiz olarak bizimle beraber yaşadılar, yaşıyorlar.

* Biz tam 420 gündür bölgemizi kan deryasına çeviren bu cinnet halinin son bulmasını istiyoruz. İsrail ile Lübnan arasında sağlanan ateşkes kalıcı olmalı. İnsanlık daha fazla irtifa kaybetmeden Gazze’de de sürdürülebilir ateşkes bir an önce tesis edilmelidir. Türkiye ilk günden beri bunu savunmuştur. Gazze’deki soykırımın durması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için değil elimizi, tüm bedenimizi taşın altına koymaya hazırız.

* 29 Kasım Filistin Halkıyla Dayanışma Günü dolayısıyla Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu buradan tekrar ilan ediyorum.

“LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız”

* Tamamen izlenme kaygısıyla çekilen diziler, ne kültürümüze ne değerlerimizin yaşatılmasına hiçbir fayda sağlamıyor. Şiddetin meşrulaştırdığını görüyoruz. İstisnai örnekler üzerinden tüm aile yapımız hedefe konulmakta, toplumun temel direği olan aile adeta kötülüklerin kaynağı olarak yansıtılmaktadır. Türkiye’nin iktidar partisi olarak LGBT denilen aile düşmanı yapıya karşıyız. Açık söylemek gerekirse son dönemde milletimizin sinir uçlarıyla oynanıyor. Sadece para kazanma hırsıyla da izah edilemez. Bir sosyal mühendislik projesi uygulanıyor. 28 Şubat’a giden yolların nasıl döşendiğini biliyoruz.

Zamanın bükülmesini ve yavaşlamasını keşfetti

1972’de Teksas’taki bir mağaraya dönüp altı ay geçirmeden önce, on yıl boyunca bir düzine yeraltı zaman izolasyonu deneyleri düzenler. Onun bu çalışmaları, insanın kronobiyoloji alanı için rehber olur. Joshua Foer, Siffre’le e-posta yoluyla bir …

1972’de Teksas’taki bir mağaraya dönüp altı ay geçirmeden önce, on yıl boyunca bir düzine yeraltı zaman izolasyonu deneyleri düzenler. Onun bu çalışmaları, insanın kronobiyoloji alanı için rehber olur.

Joshua Foer, Siffre’le e-posta yoluyla bir röportaj gerçekleştirir.

Mağara İnsanı: Michel Siffre’le Röportaj

1962’de henüz yirmi üç yaşındaydınız. Altmış üç yeraltında tam izolasyon halinde yaşamaya nasıl karar verdiniz?

Anlaşılacağı üzere, ben bir yerbilimciyim. 1961 senesinde Alpler’de bir yeraltı buzulu keşfettik. İlk düşüncem, Alplerde on beş gün boyunca kalarak yer altı buzullarına dair coğrafi keşifler yapmaktı. Fakat hazırlık süreciyle geçen birkaç ayın sonunda, kendi kendime bu on beş günün yeterli olmayacağını söyledim. Bu yüzden iki ay kalmaya karar verdim. Ve sonra bu fikrin asıl benim yaşamım için bir keşif olacağını fark ettim. Zamandan habersiz, karanlıkta, saatim olmadan tıpkı bir hayvan gibi yaşama kararı aldım.

Mağaraları çalışmak yerine, kendinizi zaman üzerine bir çalışmanın içerisinde buldunuz.

Çalışma ekibimle basit bir bilimsel protokol oluşturduk. Ben onlara ne zaman uyandığımı, ne zaman yemek yediğimi ve ne zaman uyuduğumu basit bir telsizle bildiriyordum. Dışarıda zamana yönelik hiçbir bilgiye ulaşmamam için, ekibim benimle hiçbir şekilde iletişime geçmedi ve beni aramadı. Her şeyden habersiz, insan kronobiyolojisi alanını yaratmıştım. Uzun zaman önce, 1922’de sıçanların bir içsel biyolojik saate sahip oldukları keşfedilmişti. İnsanlara dair benim keşfim ise, tıpkı alt memelilerdeki gibi iyi işleyen bir bedensel saate sahip olunmasıydı.

Yeraltında ilk kalışınızda, sıcaklıklar donma derecesinde ve rutubet yüzde 98 idi. Zamanı nasıl geçirdiniz?

Kötü ekipmanlara sahiptim ve içerisinde birçok şeyin olduğu küçük bir çadırda sıkışık haldeydim. Ayaklarım her zaman ıslaktı ve vücut sıcaklığım 34 C (93 F) dereceydi. Zamanımı mağarada okuyarak, yazarak ve araştırma yaparak geçiriyordum. Geleceğim hakkında düşünmek için de bol bol vaktim vardı. Ayrıca yüzeydekileri her aradığımda yaptığım iki test vardı. İlki, nabzımı ölçmekti. İkincisi, psikolojik testti. Parmak hesabıyla 1’den 120’ye kadar saniye olarak saymaya çalıştım. Bu testle birlikte iyi bir keşif yaptık: 120’ye kadar saymam beş dakikamı alıyordu. Diğer bir ifadeyle, psikolojik olarak beş gerçek dakikayı iki dakikaymış gibi deneyimlemiş oldum.

Psikolog Elizabeth Loftus bir filmdeki banka soygunu sahnesini insanlara izlettirip soygun süresini tahmin etmelerini istediği bir deney yürüttü. Kişisel zaman deneyimimizin oldukça değişken olduğu görüldü. Saat olmadığında zamanın geçişini nasıl hissediyordunuz?

Zaman algımda epey karışıklıklar oldu. Mağaraya indiğimde 16 Temmuz’du ve 14 Eylül’de de deneyi tamamlamayı planlıyordum. Yüzeydeki ekibim deneyin son gününün geldiğini bana bildirdiğinde, ben henüz Ağustos’un 20’si olduğunu sanıyordum. Mağarada geçirecek bir ayım daha olduğuna inanıyordum. Psikolojik zamanım iki faktör kadar sıkıştırılmıştı.

Saat ve psikolojik zaman arasındaki bu ciddi bağlantı kopukluğunun nedeni hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu, yaklaşık kırk yıldır araştırıyor olduğum büyük bir soru. Karanlık tarafından kuşatıldığınız zaman- bir aydınlatma lambası dışında mağara tamamen karanlık- belleğiniz zamanı tutamıyor. Unutuyorsunuz. Bir veya iki gün sonra bir önceki gün ne yaptığınızı hatırlayamıyorsunuz. Uyandığınızda ya da yatmaya gittiğinizde çok az şey değişiyor. Ayrıca her yer büsbütün kara. Tek bir uzun gün gibi.

Bu türden izolasyon deneyleri laboratuar ortamında kolaylıkla uygulanabilir. Siz neden her seferinde yeraltında yapmayı tercih ettiniz?

Laboratuarlar bunları yapmak için uygun mekânlar fakat bunun için motive olmuş insanlar bulmanız şart. İnsanlara bir laboratuar kapsülünde birkaç ay geçirmelerini teklif etmek zor. 1962 ve 1972 yılları arasındaki dönem boyunca, Almanya’da bir profesör yapay bir yeraltı sığınağında 150’den fazla izolasyon deneyi gerçekleştirir ama bunlar yalnızca bir ay kadar süren kısa dönemli deneylerdi. Bu deneylere katılan insanlar önce mağara kâşifçisi olarak yeraltına gönderildiler ve bu sayede mağaralarla ilgilenmeye ve daha uzun süre orada kalabilmeye motive oldular.

Yeraltında yapay zaman ölçerlerden tümüyle izole edilmişken, tamamen bedeniniz ne zaman istiyorsa o zaman ve ne kadar istiyorsa o kadar uyudunuz. Mükemmel bir şekilde uyumayı başardığınız da söylenebilir. Bu nasıl bir şeydi?

Uykum kusursuzdu. Bedenim ne zaman uyuyacağını ve ne zaman yemek yiyeceğini kendisi belirledi. Bu çok önemli bir şey. Uyuma/uyanma döngümün yeryüzündeki insanlarınki gibi yirmi dört saat olmadığını gösterdik. Benim döngüm onlarınkinden bir parça daha uzundu, yani yaklaşık olarak yirmi dört saat otuz dakikaydı. Fakat asıl önemli olan, yeryüzüne ait doğal gecegündüz döngüsünden bağımsız bir iç saatin olduğunu kanıtlamış olmamızdır. İlginç bir şekilde, diğer araştırma denekleriyle yaptığım sonraki deneyler de, mağaralardaki bütün insanların bu döngüsünün yirmi dört saatten uzun olduğu gösterdi. Aslında yaygın olarak kırk sekiz saatlik döngüler meydana gelmektedir. Otuz altı saatlik sürekli etkinlik halini, on iki ila on dört saatlik uyku dönemi takip eder. Bu keşfimizden sonra, Fransız ordusu bize bir miktar fon sağladı. Askerlerin uyanık olarak iki kat daha etkin olabilmelerinin nasıl mümkün olabileceği üzerine inceleme yapmamı istediler.

Ne buldunuz?

Benden sonra bir erkek dört ay, bir kadın da üç ay için mağaraya girdi. 1966’da başka bir erkek altı aylığına yeraltına indi ve sonrasında dört aylık iki ayrı deney daha gerçekleştirdik. Uyku evrelerini- uyku dalgalanmasını, rüya görürken göz hareketleri hızını ve yavaşlamasını uyku dalgalanmasını- analiz ettik ve bir başka keşif daha yaptık. İnsanların ne kadar uyanık kaldıkları ve bir sonraki gece ne kadar rüya gördükleri arasındaki ilişkiyi gösterdik. Kabaca söylemek gerekirse, her gün on dakika fazladan etkin olunan zaman için, REM uykusuna fazladan bir dakika eklenmektedir. Ayrıca, ne kadar çok rüya görürseniz, bir sonraki uyanıklık aşamasında tepki verme sürenizin o kadar kısa olduğunu bulduk. Bu keşfimizden sonra Fransız ordusu, askerler için otuz veya daha uzun saatler süren çok uzun günler üretme umuduyla, rüya görülen zamanı yapay olarak artıran ilaçlar bulmaya çalıştı.

İlk izolasyon deneyinizden on yıl sonra, Teksas Del Rio yakınlarındaki Midnight mağarasına kendiliğinizden döndünüz. Niçin geri döndünüz?

Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, yaşlanmanın psikolojik zaman üzerindeki etkilerini araştırmakla ilgiliydi. Planım, beynimin zamanı algılama biçiminde herhangi bir değişiklik olup olmadığını görmek için her on veya on beş yılda bir deney yapmaktı. İkinci olarak, ben hariç yer altındaki diğer bütün insanların kırk sekiz saatlik uyku ve uyanıklık döngüsü vardı. Kırk sekiz saatlik bu döngüyü yakalamayı denemek için altı ay yeraltında kalmaya karar verdim.

İnsanlar neden bu kırk sekiz saatlik döngüye giriyor?

Bir teorim yok. Teoriler üretmiyorum. Kırk sekiz saatlik döngü bir gerçek. Bu olguyu gözlemledim ve bu bulgudan eminim fakat hiç kimse uyku ve uyanıklık döngüsünün bu kadar geniş çaptaki bir eş zamanlılık bozulmasından (desenkronizasyon) neyin sorumlu olabileceğini anlayamıyor. Ve şimdi Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, fon bulmak daha da zor hale ge
ldi. Bugün sadece matematikçiler ve fizyologlar bununla daha ileri gidebilirler.

İlk yeraltı izolasyon deneyinizi 1962 senesinde yaptınız; aynı yıl Küba Füze Krizi bomba sığınaklarının önemini tüm dünyaya gösterdi ve bir yıl sonra da Yuri Gagarin uzaya çıkan ilk kişi oldu. Bu iki olay yeraltı hakkındaki düşüncelerimizin yönünü nasıl değiştirdi?

Ben doğru zamana denk geldim. Bu Soğuk Savaş dönemiydi ve insanın uzaydaki uyku döngüsü hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Sadece ABD ile Rusya arasında uzaya insan göndermek için bir rekabet yoktu, aynı zamanda Fransa nükleer denizaltı programına yeni başlamıştı. Fransız karargâhı, denizaltındaki askerlerin uyku döngülerinin nasıl daha iyi düzenleneceği hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Bu durum galiba neden daha çok finansal destek alabildiğimi gösteriyor. NASA 1962’deki ilk deneyimi inceledi ve çok yönlü matematiksel analiz yapacak bir ödenek verdi.

Yeraltı konusunda bizi hem çeken hem de korkutan nedir?

Yer altı karanlık. Işığa ihtiyacınız var. Ve eğer ışığınız sönerse ölürsünüz. Orta çağda mağaralar, kötü ruhların yaşadığı mekânlardı. Ama aynı zamanda mağaralar umudun da yeriydi. Mineraller ve hazineler bulmak için mağaralara gireriz ve aynı zamanda mağaralar, yeni keşifler yapmanın maceralar yaşamanın mümkün olduğu tek yerdir.

Clamouse Mağarasında, yerin 2,970 adım altında kaz ciğeri ve şampanyayla yeni milenyumu karşılayabilirdiniz ama üç buçuk gün geç kaldınız. Altmışıncı doğum gününüzü kaçırdınız. Yeraltına tekrardan gitmek için hemen hemen otuz yıl neden beklediniz?

1972’de Midnight Mağarasından çıktığımda, 100,000 Amerikan doları borcum bulunuyordu. Deneylerimi Fransa’dan Teksas’a taşımanın maliyetini, çok çok altında hesaplamışım ve ben de kronobiyoloji alanından ayrılmak zorunda kaldım. Bu deneydeki verilerimin çoğu henüz matematiksel olarak analiz edilmemişti. 1999’da Fransa’nın güneyindeki bir mağaraya dönmeye karar verdim. Orada iki ay kaldım, yaşlanmanın sirkadiyen döngü üzerindeki etkilerini inceledim. Yetmiş yedi yaşında uzaya giden John Glenn’nin izinden gidiyordum.

Anladığım kadarıyla “insan hapsi ve kronobiyoloji deneyleri için kalıcı bir yeraltı istasyonu” üzerine çalıştığınızı anlıyorum. Başka neler üzerine çalışıyorsunuz?

Mağaralardaki deneyler bitti. Daha fazla bu tarz deneyler yapamazsınız. Bunları ilk defa yaptığımızda çok gençtim ve çok fazla risk aldık. Şimdi araştırmacılar üzerinde sınırlamalar var. Şimdi etik kurullara sahibiz. Size bir örnek vereyim. 1964’te benden sonra yeraltına inen ikinci kişinin başına bir mikrofon takıldı. Bir gün bu kişi otuz üç saat uyudu ve yaşayıp yaşamadığından emin olamadık. İlk defa bu kadar uyuyan bir insan görüyorduk, tamam, mağaraya ineceğim ve ne olduğunu öğreneceğim, diye düşündüm. Ve otuz dört saat sonra, horladı ve biz de hayatta olduğunu anladık. İki dakika sonra da, nabız düzeyini bize bildirdi. Bugün doktorlar onu uyandırmak zorunda kalacaklardı çünkü aksini yapmak çok riskli olurdu.

Kırk sekiz saatlik döngüyü yakalayabilmek konusunda başarılı olabildiniz mi?

Evet. 1972’de Teksas’taki deneyde, düzenli olmasa da kırk sekiz saatlik döngüde iki periyot yakaladım. Otuz altı saat sürekli uyanıklık halini on iki saatlik bir uyku dönemi takip etti. Yirmi dört saat süren günler ile bu gibi uzun günler arasındaki farkı anlayamıyordum. Mağaradayken tuttuğum günlüğü döngülere bakarak inceledim fakat o günleri farklı algıladığıma dair hiçbir kanıt yoktu. Bazen iki saat bazen ise on sekiz saat uyurdum ama aradaki farkı anlayamazdım. Bu hepimizin takdir edebileceği bir deneyim. Bu, psikolojik zaman sorunu. Bu, insanın bir problemi. Zaman nedir? Saat kaç? Bilmiyoruz.

– Röportaj, ilk olarak Cabinet Magazine dergisinin 30. sayısında yayımlanmıştır.

– Michel Siffre’in Beyond Time (McGraw-Hill, 1964) ve Découvertes dans les grottes mayas (Arthaud, 1993) gibi çeşitli kitapları bulunmaktadır.

– Joshua Foer, bellek bilimi üzerine çalışmaktadır.

Yuval Noah Harari: Yapay Zekadan Korkulmalı mı?

Yapay Zeka Devrimi: Dijital Bürokratların Yükselişi ve Toplumsal Etkileri Yapay zeka (YZ) devriminin hız kazanmasıyla birlikte, ütopya vizyonları ve kıyamet…

Yapay Zeka Devrimi: Dijital Bürokratların Yükselişi ve Toplumsal Etkileri

Yapay zeka (YZ) devriminin hız kazanmasıyla birlikte, ütopya vizyonları ve kıyamet senaryoları arasında bir denge arayışı sürdürülmektedir. Ancak, tehditlerin gerçek boyutunu değerlendirmek zorlaşmaktadır çünkü toplum, yanlış senaryolarla korkutulmaktadır. Bilim kurgu eserlerinde sıkça yer alan büyük robot isyanı, mevcut teknoloji seviyesinin ötesinde olduğu için gerçekçi bir tehdit olarak görülmemektedir. Günümüzde YZ’ler, satranç oynama, protein katlama veya metin yazma gibi dar alanlarda uzmanlaşmış durumdadır; ancak, genel zekâ eksikliği nedeniyle karmaşık faaliyetlerde bulunma kapasitesine sahip değillerdir.

Bununla birlikte, büyük robot isyanının olasılığının düşük olması, yapay zekanın tamamen risksiz olduğu anlamına gelmemektedir. Asıl endişe kaynağı, öldürücü robotlar değil, dijital bürokratlar olarak öne çıkmaktadır. Kafka’nın “Dava” romanının, YZ distopyasına daha uygun bir rehber olduğu ifade edilmektedir. İnsanlar, evrimsel süreçte şiddetli yırtıcılardan korkmaya alışkınken, bürokrasinin soyut tehditlerini anlamakta güçlük çekmektedir. Bürokrasi, memeli ve hatta insan evrimi için oldukça yeni bir gelişimdir.

Bürokrasi, yaklaşık 5.000 yıl önce, antik Mezopotamya’da yazının icadıyla birlikte gelişmeye başlamıştır. Yazılı belgeler ve bürokratların sahiplik kavramı üzerindeki etkisi, insan toplumlarını köklü ve beklenmedik şekillerde değiştirmiştir. Yazılı belgeler sayesinde sahiplik, toplumsal konsensüsten belgelenmiş haklara dönüşmüş ve bireysel mülkiyet hakları genişlemiştir. Merkezi otoritelerin toprak kontrolünü sağlaması, vergilendirme, ordu ve polis güçlerinin oluşturulmasına olanak tanımıştır.

Bu bürokratik yapı içinde, yapay zekaların bilgi akışını manipüle ederek geniş etki yaratma potansiyeline sahip olduğu gözlemlenmektedir. Yakın gelecekte, milyonlarca YZ bürokratının insanların ve hatta hayvanların yaşamları üzerinde kararlar alacağı öngörülmektedir. Bankacılık, eğitim, iş başvuruları, hukuk sistemi ve askeri alanlarda YZ’lerin karar mekanizmalarını yönlendireceği ifade edilmektedir. Bu yapay zekaların sistemleri daha verimli ve adil hale getirebileceği, ancak hatalı kararların felaketle sonuçlanabileceği belirtilmektedir.

Sosyal medya algoritmaları, bu dönüşümün en somut örneklerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Facebook, X, YouTube ve TikTok gibi platformlarda kullanıcı etkileşimini artırmak amacıyla tasarlanan algoritmalar, insan davranışlarını manipüle ederek açgözlülük, nefret ve korku duygularını yaymaktadır. Bu durum, komplo teorileri, sahte haberler ve toplumsal karışıklıkların artmasına neden olmaktadır. Algoritmik editörlerin, insan editörlerin yerini alarak büyük bir güç birikimi sağladığı gözlemlenmektedir.

Algoritmik editörlerin insan toplumlarında yarattığı kaos, dijital bürokrasilerin tehlikelerine dikkat çekmektedir. İnsan dünyasının çoklu bürokrasi ağı içinde YZ’lerin büyük güç birikimi yapabileceği, bu nedenle sistemle isyan etmek yerine onu içerden ele geçirme stratejisinin daha etkili olabileceği ifade edilmektedir. Bu gelişmeler ışığında, yapay zekaların dijital bürokratlar olarak toplum üzerindeki etkileri ve olası sonuçları yakından takip edilmektedir.

Financial Times

Öne çıkan görsel: Ann Kiernan

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: Bugün yeryüzü, İslam’ın hayat veren hakikat, ilke ve değerlerine muhtaç

Diyanet Akademisi Sempozyumu’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, bugün yeryüzünü İslam’ın hayat veren hakikat, ilke ve değerlerine muhtaç olduğunun altını çizerek dini bilginin hayatla iç içe olmak zorunda olduğunu vurguladı.

Diyanet Akademisi Başkanlığınca, Türkiye Diyanet Vakfı Konferans Salonu’nda ‘Türkiye’de Üretilen Dini Bilginin Din Hizmetlerine Katkısı ve Diyanet Akademisi Sempozyumu’ düzenlendi.

Sempozyumun açılında konuşan Erbaş, bugün yeryüzünün İslam’ın hayat veren hakikat, ilke ve değerlerine muhtaç olduğunu belirterek “Bu süreçte köklü bir ilmi mirasa sahip olan Müslümanlara, ilim insanlarına önemli sorumluluklar düşmektedir” diye konuştu.

Erbaş, Müslümanların İslami ilimlerde çok büyük eserler kaleme aldığını belirterek “Medine’den Endülüs’e, Kurtuba’dan Buhara’ya pek çok ilim insanı yetişmiş. Onların bugün yazdıkları eserleri tanımamız, okumamız, bunları okuyabilecek talebeler yetiştirmemiz gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Dini bilginin hayatla iç içe olmak zorunda olduğunu dile getiren Erbaş, “Yaşanan hayatı, sorunları, sosyal gerçeklikleri, insanlığın gündemini, ihtiyaç ve beklentilerini dikkate almayan bir din anlayışı ve hizmeti daima eksiktir ve verimsiz kalır. Kaldı ki salt bilgi sahibi olmayı merkeze alan, onu değere dönüştüremeyen, toplumun hizmetine sunamayan ve nihayetinde insanda bir şuur ve farkındalık oluşturamayan bir yaklaşımın İslam’ın bilgi anlayışı ve ahlakından uzak olduğu malumunuzdur” ifadelerini kullandı.

‘Diyanet Akademisi’ni hayata geçirmiş olmanın kıvancını yaşıyoruz’

Diyanet İşleri Başkanlığının milletine, dinini, inancını ve medeniyetini öğretmek için pek çok eğitim faaliyetleri gerçekleştirdiğini belirten Başkan Erbaş, sözlerine şöyle devam etti:

Cumhuriyet dönemi dini müesseseleri arasında çok özel bir konuma sahip olan dini yüksek ihtisas merkezlerimiz ve dini ihtisas merkezlerimiz bu anlamda önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Başkanlığımız İslami ilimler literatürüne yeterli erişimin henüz tam manasıyla sağlanamadığı, dini alanda yükseköğretim düzeyinde faaliyet gösteren kurumların henüz yaygınlaşmadığı ve hatta yok denecek kadar az olduğu bir dönemde bu mühim ihtiyaca cevap vermek ve temel İslami ilimler alanında önemli bir boşluğu doldurmak üzere Diyanet Akademisini, akademiden önceki haliyle eğitim merkezlerimizi, ihtisas merkezlerimizi kurmuş, hayata geçirmiştir. İşte bugün hamdolsun Diyanet hizmetleri için büyük bir imkan olarak gördüğümüz Diyanet Akademisini hayata geçirmiş olmanın kıvancını yaşıyoruz. Diyanet Akademisi, Başkanlığımızın kuruluş misyonunu gerçekleştirecek nitelikte kadrolar yetiştirmek adına hizmet veren saygın ve mümtaz kurumlarımızdan biridir. Bu meyanda Diyanet Akademisinin İslami İlimler geleneğiyle sağlıklı ve nitelikli bir iletişim kurmak derinlikli, ilmi çalışmalara rehberlik etmek, kaynaklara doğrudan ulaşarak İslam dinini doğru anlamak ve hiçbir kesimini dışlamadan bütün toplumu aydınlatarak, insanımızı geleceğe taşımak gibi önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır.

‘Akademimizin temel hedefi iyi hocalar yetiştirmek’

Başkan Erbaş, Diyanet Akademisi sayesinde hizmet öncesi eğitimlerle personelin daha donanımlı şekilde göreve başlayacağına vurgu yaparak “Akademimizin temel hedefi İslam medeniyetinin müktesebatını, temel kaynaklarını, konularını bilen güncel meselelerin, sosyal değişimlerin farkında yeni sorunlara çözüm üretebilen, İslam’ın insan, çevre, toplum, ahlak, Allah tasavvurunu özümsemiş, mesleki formasyonu güçlü, iletişim, etkileşim ve pedagojik yönü iyi hocalar yetiştirmektir” diye konuştu.

‘İnsanı öldürmek için değil yaşatmak için bilime ihtiyaç var’

Yaşanan savaşlar, işgaller ve katliamlardan bunalan insanlığın yeni bir arayış içerisinde olduğunu gördüklerini dile getiren Erbaş, “Şu bir gerçek ki bugün yeryüzü İslam’ın hayat veren hakikat, ilke ve değerlerine muhtaçtır. Bu süreçte köklü bir ilmi mirasa sahip olan Müslümanlara, ilim insanlarına önemli sorumluluklar düşmektedir” dedi.

Erbaş, şunları kaydetti:

Öncelikle yaşananların doğru okunup iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Sadece İslam coğrafyası için değil, küresel emperyalist bir mafya tarafından kuşatılmış bütün dünyanın kurtuluşu için hak, hukuk, adalet, merhamet çerçevesinde güçlü bir gelecek perspektifi ortaya konulması önem arz etmektedir. Bugün dünyanın gözü önünde Filistin’de, Gazze’de bu küresel emperyalist vahşilerin desteğiyle Müslümanları, bebekleri, çocukları, masumları katleden işgalci zalimler işte o zaman buna cesaret edemeyecektir. Biz hem bilimsel olarak hem de birlik, beraberlik içerisinde olursak bütün Müslümanlar ve dünyanın vicdanlı insanları olarak, hukuk, ahlak, adalet çerçevesinde insan yetiştirirsek işgalci zalimler ve dünyayı mafyavari yöneten ve yönetmeye çalışan emperyalist zalimler buna fırsat ve cesaret bulamayacaktır.

İnanıyorum ki İslam’ın ana kaynakları ekseninde insana, varlığa ve hayata dair bütüncül bir yaklaşımla üretilecek bilgi, içinden geçtiğimiz bu kaotik süreçte, insanlığın anlam arayışına en güzel şekilde rehberlik edecektir. Dünyanın öldürmek, yok etmek için ilme, bilime değil; insanı yaşatmak, insanı huzura kavuşturmak için ilme, irfana, bilgiye, hikmete, bilime ihtiyacı vardır.

Milli Eğitim Bakanı Tekin: Etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller hedefliyoruz

Bakan Tekin, Avrasya Bir Vakfının Cumartesi Konferansları’nda yaptığı konuşmasında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle toplumu ve ülkesini imar eden şahsiyetler yetiştirmeyi ahlaki bir sorumluluk olarak aldıklarını belirterek milli ve manevi değerlerimizi yücelten, koruyan, insani değerleri kucaklayan nesiller yetişmesini istediklerini dile getirdi.

Avrasya Bir Vakfı’nda düzenlenen Cumartesi Konferansları’na katılan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, sunum eşliğinde Milli Eğitim Bakanlığının çalışmalarını anlattı.

Türkiye’de 1 milyon 200 bine yakın öğretmen olduğunu, bunların yaklaşık 18 milyon civarında öğrenciye hizmet verdiğini belirten Tekin, bunun büyük bir rakam olduğunu, aileler ve yakınlar düşünüldüğünde 85 milyon vatandaşın tamamının eğitimle ilgili haberleri ve gelişmeleri yakın takip ettiğini söyledi.

Tekin, görevdeki öğretmenlerin yaklaşık 800 bininin son 22 yılda atananlar olduğunu dile getirerek, “Bu yüzde 80’e yakın bir rakam yapıyor. Aynı şekilde yapılan dersliklerin sayısı yine bu 22 yılda 2 katından daha fazla artmış durumda. Aynı şekilde güçlendirme yapılan, yıkımı yapılan derslikleri de hesaba kattığımızda bu sayı yaklaşık 3 kata kadar, bu rakamın içerisinde özeller de var, çıkmış oluyor” diye konuştu.

Yurt dışında ve yurt içindeki birçok akademik toplantıya katıldıklarını anlatan Tekin, öğretmenlerle de konuşarak Türkiye’deki müfredatla ilgili eleştirileri topladıklarını aktardı.

Uluslararası raporlarda iki ana eleştiri olduğunu belirten Tekin, şöyle devam etti:

Diyorlar ki, birincisi, ‘Sizin müfredatınız 1980, 1990 yıllarında dünyada yaygın olarak yaygın olarak kullanılan ve bilgiye erişmede sıkıntı yaşayan çocuklara tek bilgi kaynağı okuldaki dersler ve ders kitapları. Siz hala aynı mantıkla devam ediyorsunuz. Eğitim sisteminizi bu açıdan revize etmeniz gerekiyor.’ Bu Türkiye ile ilgili raporların hemen hemen hepsinde var. Diyorlar ki, ‘Dünyada eğitim öğretim sistematiği bilgi vermek değil. Bilgiyi beceriye dönüştürmek üzerine odaklandı. Bu mantık artık terk edildi.’ İkinci eleştiri ise ‘Siz zorunlu eğitim çağını, yani bu 18 yaşına kadar muhatap olduğumuz kitleye sanki hayatın ilerleyen kısımlarında hiç eğitim öğretim alma seçeneği yokmuş gibi her şeyi burada vermeye çalışıyorsunuz.’ Bilgi vermeye odaklandığımız, beceriye dönüştürmeyi düşünmediğimiz için çocuklara sadece ezber bilgileri veriyoruz. Sonra unutuyor, ne işe yaradığını bilmiyor. Eğitim sistemimiz işlevsiz hale geliyor. Gereğinden fazla bilgi vermeye çalışıyoruz çocuğumuza. Bunu yaptığımız zaman çocuk başarısız oluyor, pedagojik anlamda. Öğretmen de ‘Yetiştiremiyoruz bu müfredatı.’ diyor. Öğretmen başarısız. Müfredat yetişmediği için okul başarısız, eğitim sistemi başarısız. Peki niye kendimize bu işkenceyi yapıyoruz?

Tekin, müfredatın revize edilmesi gerektiğine dair ellerinde çokça akademik çalışma biriktiğini vurgulayarak, çalışma yapmaya başladıklarını anlattı.

‘Etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller hedefliyoruz’

Vatandaşın eğitim sisteminden beklentisinin Güney Kore’de, Fransa’da ve Singapur’daki bir vatandaşın beklentisinden farklı olduğunu dile getiren Tekin, şöyle konuştu:

Bizim yaptığımız üçüncü şey müfredatla ilgili. Kendi milli manevi değerlerimizi, ülkeyi, toplumu, milleti bir arada tutacak temel asgari müştereklerdeki temel değerlerimizin müfredatın içerisine yedirilmesini arzu ettik. Bu anlamdaki verilerden beslenen hem de kendi değerlerimizi yansıtan, kendimize özgü bir model oldu ve adına da Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli dedik. Öğrenci profili tanımlaması yaptık. Dedik ki, nasıl bir öğrenci istiyoruz? Yetkin ve erdemli insanı önceleyen bir öğrenci profili. Beceri odaklı ve becerileri tetikleyici bir eğitim sistematiği. Gündelik hayatla bağlantı kurma, sadeleştirilmiş içerik, her bir çocuğun farklı bir birey olduğu mantığından hareketle farklılaştırılmış bir eğitim öğretim süreci inşa etmeye çalıştık.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, müfredatı yüzde 35 oranında sadeleştirdiklerini aktararak, ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyiyi, doğruyu, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş, eleştirel düşünebilen, sorgulayan, araştıran, medeniyete uyum sağlayan değil etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller hedeflediklerini kaydetti.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli‘nin temelinde insan olduğunu vurgulayan Tekin, şunları dile getirdi:

Hedefimiz iyi insan yetiştirmek. İnsanı zihinsel, duygusal, bedensel, sosyal ve manevi gelişim yönleriyle bir bütün olarak ele aldık. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle toplumu ve ülkesini imar eden şahsiyetler yetiştirmeyi ahlaki bir sorumluluk olarak, Bakanlık olarak üstümüze aldık. Milli ve manevi değerlerimizi yücelten, koruyan, insani değerleri kucaklayan nesiller yetişmesini istedik. En sonunda da medeniyetimizin üzerine inşa edildiği temel kavramlar olan aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi nesiller yetiştirmek için madde, mana, akıl, duygu, nefis, vicdan, insan toplum ve zaman mekan dengesini gözeten bir program oluşturmaya çaba sarf ettik.

Silikon Vadisi’nde Yapay Zekâ Destekli Silahların Ölüm Kararını Verme Yetkisi Gündemde! (İnsanlık İçin Tehdit mi, Fırsat mı?)

Silikon Vadisi, yapay zekâ destekli silahların öldürme kararını alma yetkisini ve bunun etik boyutunu masaya yatırıyor.

Silikon Vadisi, yapay zekâ destekli silahların etik ve güvenlik boyutları üzerine önemli tartışmalara sahne oluyor. Son günlerde otonom silahların insana karşı karar alabilme kapasitesi masaya yatırılıyor.

Silikon Vadisi’nde yapay zekâ destekli silahların, hedef alıp öldürme kararı alıp almayacağına dair önemli tartışmalar yaşandı. ABD’nin önde gelen teknoloji şirketlerinden Shield AI’nin kurucu ortağı Brandon Tseng, yapay zekâ algoritmalarının insanların hayatına son verme kararı veremeyeceğini savundu.

Otonom silahlar toplumun korkusu mu?

Tseng, bu tür silahların asla tamamen otonom olmayacağını belirtirken, kongrenin bu konudaki duyarlılığına dikkat çekti. Toplumun bu meseledeki endişelerini dile getirirken, yapay zekâ ile donatılmış silahların insani bir değere sahip olamayacağını da vurguladı. Öte yandan, Anduril kurucu ortağı Palmer Luckey, otonom silahların kullanımı konusunda farklı bir bakış açısı sundu. Luckey, silahların otonom olarak insanların hayatını sona erdirmesi gerektiği anlamına gelmediğini, yalnızca kötü niyetli kullanım endişesine dikkat çektiğini belirtti. 

ABD hükümeti de, henüz tamamen otonom silahlar satın almadığını, bu silahların uluslararası satışının ise belirsiz olduğunu vurguladı. Askeri yetkililer, otonom silahların kullanımı hakkında bağlayıcı kuralların getirilmesinin henüz erken olduğu görüşünde. Ukrayna’daki savaşın etkisiyle de otonom sistemlerin entegrasyonu konusundaki tartışmalar daha da derinleşmiş durumda. Ukrayna’nın dijital dönüşüm bakanı Mykhailo Fedorov, savaşta avantaj sağlamak amacıyla daha fazla otomasyona ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Ancak, bu süreçte insan kararının gerekliliği de vurgulanıyor.  

Teknoloji şirketleri, yapay zekâ ile donatılmış silah sistemlerinin geliştirilmesi konusunda adımlar atmaya devam ederken, bu silahların insan hayatını tehdit etmemesi gerektiği üzerinde duruluyor. Otonom silahların geleceği, etik ve güvenlik konularında devam eden bu tartışmalarla şekillenecek gibi görünüyor. Yapay zekânın insan hayatı üzerindeki etkileri, teknoloji dünyasında büyük bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.