UEFA Şampiyonlar Ligi’nde 2. hafta heyecanı başlıyor!
UEFA Şampiyonlar Ligi nde ikinci haftanın perdesi 1 Ekim Salı günü açılacak
UEFA Şampiyonlar Ligi nde ikinci haftanın perdesi 1 Ekim Salı günü açılacak
Dünya basını, G20 Zirvesi’nde açıklanan “Baharat Yolu’nun yeni versiyonu” Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru’nu (IMEC) manşetlere taşıdı: “IMEC, Çin’in modern İpek Yolu projesi BRI’ye meydan okumadır.”
Emre ERGÜL
Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de haftasonu yapılan G20 Zirvesi’nde tarihi bir imza atıldı. ABD, Hindistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya, İtalya ve AB, kısa adı IMEC olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru’nu kurduklarını açıkladı, mutabakat zaptını imzaladı.
Tarihi Baharat Yolu’nun 21’inci yüzyıl versiyonu olarak da görülen IMEC, deniz ve demiryolundan oluşan iki güzergâhlı bir ekonomi koridoru. Önerilen koridor, Hindistan’dan BAE’ye uzanacak, ardından Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’i geçerek, Avrupa’ya bağlanacak. Hindistan’dan yüklenen malların İsrail ve Yunanistan limanları üzerinden Avrupa’ya daha hızlı gönderilmesi projede öngörülüyor. Taraf ülkeler, bağlayıcı bir finansal taahhütte bulunmazken, 2 ay içinde koridorun oluşturulmasına yönelik bir eylem planı hazırlamayı da kabul ettiler. Projeye ilk alkış, ABD Başkanı Joe Biden’dan geldi: “Büyük bir anlaşma.
Tek dünya, tek aile, tek gelecek.” Hindistan Başbakanı Narendra Modi, “Koridor, Hindistan, Batı Asya ve Avrupa’da büyük bir ekonomik entegrasyon aracı olacak, sürdürülebilir kalkınmaya yeni bir yön verecek” derken; AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de koridoru, “Kıtalar ve medeniyetler arasında yeşil ve dijital bir köprü” diye nitelendirdi. Projenin demiryolu ağı ve altyapısından sorumlu olacak olan Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, “Koridor küresel enerji güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunacak, ticareti artıracak” dedi.
“İsrail’in en büyük işbirliği”
Koridorun en dikkat çeken ülkesi ise kuşkusuz, dünya basınının “Tarihi değişimde Arap ülkelerine katıldı” dediği İsrail… Başbakan Benjamin Netanyahu, “İsrail, bu ekonomik koridorda önemli bir kavşak olacak. İsrail’deki demiryolları ve limanlar, Hindistan’a yeni limanlar açacak. IMEC, İsrail tarihindeki en büyük işbirliği” dedi.
Global ekonomi medyası, “Çin’in bölgedeki ekonomik hedeflerine meydan okuma” dediği IMEC’i manşetlere çıkardı: “Koridor, Hindistan’da önemli stratejik ve ekonomik avantaj sağlayacak; Asya’da Çin’e karşı büyük fırsatlar sunacak.” Bunun nedeni IMEC’in, Çin’in tarihi İpek Yolu’nun modern versiyonu olan “Kuşak ve Yol Girişimi”nin (BRI) önünün kesebilecek olması… Çünkü ABD ve AB’nin destek verdiği IMEC, Çin’in Asya’daki ekonomik gücüne karşı Hindistan’ı küresel ticaret akışında sağlam bir yere konumlandıracak.
İtalya hemen BRI’den çıktı
Bunun ilk sinyalini de İtalya verdi. Times of India’nın haberine göre, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, zaptın imzalanmasından hemen sonra G20 Zirvesi’nde Çin Başbakanı Li Qiang’a “Biz, Kuşak ve Yol Girişimi’nden ayrılıyoruz” dedi. Li, “Bir kez daha düşünün” derken; İtalya Başbakanı “Kararımız ne olursa olsun, Çin’le olan ilişkilerimiz önemli” demekle yetindi.
2033’te hayata geçecek olan IMEC’in mimarı Biden
Peki, IMEC ne zaman hayata geçecek? Hindistan’ın önde gelen yayınlarından Outlook India, 2033’ü işaret etti: “Bölgenin ekonomik potansiyelini ortaya çıkartacak olan IMEC, şu anda sadece kağıt üzerinde ancak hayata geçtiğinde, her iki kıtada da büyük bir artış yaşanacak. Ancak işleyişe başlaması on yıl veya daha fazla zaman alacak; tabii tüm ülkelerin birkaç yıl boyunca işin içinde kalması şartıyla…
Proje, seçimler, hükümet değişiklikleri ve şimdilik projeye imza atan birçok ülkeyi silip süpürebilecek öngörülemeyen olaylar da dahil olmak üzere siyasi rüzgârlardan yalıtılamaz.” Hintli diplomat KP Fabian’a göre, IMEC projesinin mimarı da Biden: “ABD Başkanı, Temmuz 2022’de Suudilerle görüştü. Riyad, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi fikrini kabul etmese de projeye tamam dedi.”
21’inci yüzyıl isimleri: Kuşak ve Yol Girişimi ile IMEC
Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi,” aslında tarihi İpek Yolu’nun 21’inci yüzyıl versiyonu olan ve 70’den fazla ülkeyi kapsayan bir ekonomik koridorun ismi. İlk kez 2013’te dillendirildi, 2014’te güzegâhları belirlendi. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru (IMEC) da eski Baharat Yolu’nun 2023 versiyonu. İpek Yolu, milattan yüzyıllar önce Mısır’a ipek satan Çinli tüccarların kervanlarının izlediği güzergâha; Baharat Yolu da Hintlilerin Orta Çağ Avrupası’ndaki soylulara tarçın, zencefil ve zerdeçal gönderdiği güzergâha verilen isimlerdi.
IMEC’in 5 temel özelliği:
1- İkili Koridorlar: IMEC iki ayrı koridordan oluşacak. Hindistan’ı Basra Körfezi’ne bağlayan Doğu Koridoru ve Basra Körfezi’ni Avrupa’ya bağlayan Kuzey Koridoru. Bu, mevcut deniz ve karayolu rotalarını tamamlayan, güvenilir ve uygun maliyetli sınır ötesi gemiden demiryoluna ulaşım sunmak üzere tasarlanmış bir demiryolu ağını içerecek.
2-Gelişmiş Bağlantı: Koridorda elektrik ve dijital bağlantı altyapısının kurulumunun yanısıra temiz hidrojen ihracatına yönelik boru hatları da yer alacak. Bu, sadece bölgesel tedarik zincirlerini güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda ticarete erişilebilirliği de geliştirecek ve ticaret operasyonlarını kolaylaştıracak.
3-Ekonomik Birlik ve İstihdam Yaratımı: IMEC, katılımcı ülkeler arasında ekonomik verimliliği artırmayı, maliyetleri azaltmayı ve ekonomik birliği güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu, istihdam fırsatları yaratacak ve sera gazı emisyonlarının azaltılması yönündeki küresel hedefe katkıda bulunacak.
4-Çevresel ve Sosyal Etki: Projeyi sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu hale getirerek çevresel, sosyal ve yönetişim etkilerine güçlü bir vurgu yapılacak.
5-Dönüştürücü Entegrasyon: IMEC, ticaret ve yatırım için bir koridor yaratarak; Asya, Avrupa ve Ortadoğu’yu sorunsuz bir şekilde entegre ederek, ekonomik manzarayı dönüştürmeye hazırlanıyor.
Kahramanlar Bölüğü 3, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!
Company of Heroes gibi kült mertebesine ulaşmış serilerin devam oyunlarında, ister istemez ciddi bir beklenti oluşuyor. Özellikle ikinci oyun, hepimizin malumu olduğu üzere tam bir klasik mertebesinde ve alanında rakipsiz olarak görülüyor. Buz gibi İkinci Dünya Savaşı atmosferi, Hollywood’vari sinematik çatışmalar, başarılı haritalar, keyifli çok oyunculu seçenekler… Bugün bile popülaritesini koruyan bir oyunun devam oyunu, bakalım aynı başarılı çizgiyi sürdürebiliyor mu?
Bilinmedik cepheler, bilindik yaklaşımlar…
Efendim biliyorsunuz, İkinci Dünya Savaşı tüm dünyada büyük bir yıkıma sebep olduğu için, aynı zamanda her türlü sanat dalı için büyük bir malzeme. Oyun sektörü de bundan nemalanmaktan hiç çekinmiyor, piyasada zibilyon tane oyunu mevcut. İşte CoH 3 burada bir şekilde kendini farklı bir pozisyona sokmayı başarabiliyor. Çünkü oyun, savaşın neredeyse en az bilinen cephelerine yönlendiriyor bizi. Akdeniz cepheleri… Bilmiyorum belki de benim cahilliğimdendir ama savaşın bu tarafına dair neredeyse hiçbir şey bilmediğim için, oyunu oynarken sanki İkinci Dünya Savaşı değil de bambaşka bir zamanda, bambaşka bir savaşta yer alıyormuşuz gibi hissettim.
Özetle, oyunun bu yaklaşımı oldukça olumlu ve yenilikçi. Isıtılıp ısıtılıp önümüze konulan aynı cepheler yok karşımızda. İkinci Dünya Savaşı denince akla gelen o buz gibi atmosfer, karların arasında ilerleyen tanklar, soğuktan titreyerek tüfeğini sırtına atıp sigara içen askerler; yerini İtalya kırsallarındaki yemyeşil düzlüklere, rengarenk binalara ve Afrika’nın savan iklimi ile sarı-kırmızı atmosferine bırakıyor.
WW2’ye Afro-İtalyan Yaklaşımlar
Savaşın pek de bilinmeyen yüzü demişken, oyunda şu anda aktif olan 2 senaryo modu olduğunu belirtmek gerek: İtalya ve Kuzey Afrika. Tuhaftır ki cephe farklılıklarının yalnızca harita ve hikayeyi etkilemesini beklerken, oyun bize ilginç bir sürpriz yapıyor. Bu iki cephe, adeta birbirlerinden farklı iki oyunmuşçasına karşımıza çıkıyor.
Kuzey Afrika cephesi, Afrika’nın farklı bölgelerinde geçen ve alışılagelmiş bir şekilde ilerleyen bir yapıyla bizi karşılıyor. Belli başlı alanları ele geçiriyor, bu alanlardan elde ettiğimiz kaynaklarla birliklerimizi büyütüyor ve o haritada bizden istenilen görev neyse onu gerçekleştiriyoruz. Klasik GZS oyunlarının, kaynak yönetimi konusunda daha rahat olanı işte.
Afrika cephesinde birçok farklı harita ve birçok farklı görev bulunuyor. Hemen her haritada, ana görevlerin yanında (düşman üssünü yok et, düşmanın xx birimini havaya uçur, düşmanın kontrolünde olan xx bölgelerini ele geçir vb.), ufak tefek yan görevler de bulunuyor. Bu yan görevleri gerçekleştirmek de bize kimi kolaylıklar ve ek malzeme gibi güzellikler sunuyor. Kuzey Afrika cephesi Yahudi bir ailenin perspektifinden; ara sinematikler aracılığıyla anlatılan bir hikaye sunuyor bize. Fakat anlatılan hikaye ile oynanılan senaryo arasındaki bağ oldukça zayıf diyebilirim. “Savaşıyoruz ama bir de bize sor neden savaşıyoruz” minvalinde bir yüzeysellik söz konusu. Mesela yeni bir cephe yüzünden aile babası savaşa gidiyor, sonra o cepheyi oynuyoruz. Ara sinematikle de aile dramını görüyoruz. Ee? Oyunla bir alakası yok ki bunun, filler tepinirken ezilen çimenleri göstermek mi bizi oyuna bağlayacak yani? Özetle, Kuzey Afrika’da senaryo oldukça havada kalıyor. Ama benim açımdan çok da büyük bir problem değil bu, zaten CoH da etkileyici bir senaryo tecrübesi vaadiyle yola çıkmıyor. Ama daha iyi bir alternatif kurulabilir miydi? Bence olabilirdi.
İtalya cephesi ise bambaşka bir dünya.
Ee beyler, bugün ne deniyoruz?
Kuzey Afrika cephesinde yirmi yıldır deneyimlediğimiz senaryo tecrübesinin Afrika soslu olanından bahsettikten sonra, gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere. İtalya cephesi, oyunun deneysel tarafının ve yenilikçi bakış açısının ortaya çıktığı yer gerçekten.
İtalya, bizi büyük bir sürprizle karşılıyor ve sıra tabanlı strateji ekranıyla bizi baş başa bırakıyor. Evet, yanlış duymadınız. İtalya senaryosunun büyük bir kısmında, sıra tabanlı strateji ekranına bakarak çeşitli taktikler kuruyoruz. Bu senaryo modunun mantığı, senaryonun interaktif olarak hazırlanmış olması. Yani tıpkı Civilization gibi sıra tabanlı bir sistemle, İtalya’nın çeşitli bölgelerini ele geçiriyor, savunmalar kuruyor, birlikler oluşturuyor ve savaşa giriyoruz. Nereyi, nasıl, hangi birliklerle, ne zaman ele geçireceğiniz tamamen sizin elinizde. Oyun, ana senaryonun ilerlemesi için size “Napoli’yi ele geçir” minvalinde bir ana görev veriyor. Siz de bu çerçevede kafanıza göre ilerliyorsunuz. Ele geçirme ya da savaşma kısmına geldiğimizdeyse, tekrar gerçek zamanlı strateji moduna geçiyoruz. O cephede bir savaş veriyoruz ve sonuçlarına göre oyunumuza devam ediyoruz. Yani özet geçmek gerekirse, “sıra tabanlı olarak nerede savaşacağına karar ver – savaşı başlat – gerçek zamanlı olarak savaş – sıra tabanlı strateji ekranına geri dön” şeklinde bir sistem mevcut. Peki kulağa oldukça başarılı gelen bu sistem nasıl işliyor?
Maalesef kör topal bir şekilde… İyi bir fikir, aceleye getirilerek heba edilmiş gibi geldi bana. Öncelikle, sıra tabanlı sistemi anlaması ve öğrenmesi gerçekten çok zor. Sizler de tıpkı benim gibi her oyunu zor modda oynayan mazoşistlerdenseniz, oyunun bu sistemi sizi de sudan çıkmış balığa çevirecek çünkü. Zaten çok da iyi ve mantıklı tasarlanmamış bir yapıda, neyi neden yaptığımızı ve hareketlerimizin sonuçlarını başlarda anlamak çok zor. Üstelik verdiğiniz yanlış kararların öyle ağır sonuçları olabiliyor ki, size 5-6 saat bile kaybettirebiliyor. Oyun, bu sistemi oyunculara öğretmekte çuvallıyor ve “hadi aslanım bir şekilde çözersin sen” bakış açısıyla oyundan buram buram soğutuyor. Eğri oturup doğru konuşalım, sistemi benimsedikten ve mantığını anladıktan sonra oyunu oynamak keyifli bir hale geliyor. Ama bunun için gerçekten saatler gömmelisiniz ve her yanlış adımınızın sizi nasıl mahvettiğini anlamalısınız. Bakın gerçekten en başlarda sorun bende herhalde dedim, beceriksizliğimden utandım, bunu incelemede nasıl yazacağım yahu diye tripten tribe girdim. Neyse ki sonradan oyuncuların yorumlarını incelemek aklıma geldi de sorunun bende olmadığını öğrendim. Yahu ben ki Civilization’da “bir tur daha!” nidalarıyla öğrencilik hayatını mahvetmiş bir adamım, ben bile bu sıra tabanlı yapıda böyle yıprandıysam, vay ki halimize…
Tüm bunların dışında, İtalya cephesindeki gerçek zamanlı savaşların da tıpkı Afrika cephesinde olduğu gibi oldukça renkli olduğunu da belirtmem gerek. Küçük ve tatlı İtalyan köylerindeki savaşlar gerçekten çok güzel ve gerçekçi. Rengarenk evler arasında tankların sebep olduğu yıkımlar, yıkık dökük evlerde saklanan sniper’lardan saklanma çabası, hava saldırıları ile tozu dumana katmak… Gerçekten sinematik bir tecrübe diyebilirim.
Daha önce de belirttiğim gibi İtalya cephesinde, Kuzey Afrika’da olduğu gibi motamot bir hikaye anlatımı söz konusu değil. Burada hikaye tamamen interaktif ilerliyor; ki bana kalırsa bu daha doğru bir tercih olmuş. Hareketlerimizin sonuçlarına göre hikaye değişiyor ve gelişiyor, bu da oyuna fena olmayan bir dinamizm katıyor.
Demek sen yeni nesilsin ha?
Gelelim grafiklere… CoH 3, devrimsel nitelikte bir grafik şöleni sunmasa da, bana kalırsa GZS türü için gayet yeterli grafiklere sahip. Hareket animasyonları da yeterlinin ötesinde. Askerlerimiz siperlerin üzerinden atlarken ya da tanklar çeşitli engelleri parçalarken gayet tatmin edici görseller elde edebiliyoruz. Ama ne yazık ki oyunun tamamı için bu durum geçerli değil. Ufak tefek grafiksel hatalar da yok değil. Yer yer askerlerimiz kayboluyor, binalar caart diye yıkılıyor, kaplamalar geç yükleniyor… Ama yine de genel olarak ben gördüklerimden memnun kaldım diyebilirim. Ha, daha iyi olabilir miydi? Elbette olabilirdi. Şu haliyle, 2023 yapımı bir oyun demek biraz güç gibi dursa da, “bu nasıl grafik kardeşim, bir önceki jenerasyonun oyunu gibi” şeklinde ağır eleştirileri hak ettiğini söylemek de zor.
Fena olmayan grafikler, CoH serisinde alışık olmadığımız kadar renkli haritalarla birleşince keyifli bir yapı da çıkıyor ortaya. Tabii İtalya ve Afrika’nın bu renkli yapısı, 2. Dünya Savaşı’nda görmeye alıştığımız soğuk ve karamsar atmosfere ne kadar yakışıyor tartışılabilir; ama sonuç olarak oyunun geçtiği yerlerin yapısı bir yandan da böyle bir tasarım gerektirdiği için, bunun eleştirecek bir konu olmadığını düşünüyorum. Önceki oyunlar kadar ağır ve oturaklı bir atmosferin bizi karşılamadığını bilerek oyunun başına oturmak gerekiyor.
Bunların dışında, kontrolleri ben oldukça rahat ve yeterli buldum. Birimleri kontrol etmek kolay ve rahat, ünitelerimizin yeteneklerini kullanmak gayet keyifli. Her ne kadar (şimdilik) dört ordu ve (yine şimdilik) her orduda birbirine benzer yaklaşık on civarı ünite olsa da; her birinin taksiksel avantaj ve dezavantajları olduğu için yeteri kadar derinlik olduğunu söyleyebilirim.
Taktik üretimi konusunda, CoH 3, selefinin şöhretini sürdürmeyi başarıyor. Birçok farklı etmeni, farklı şekilde düşünmek ve stratejimizi ona göre kurmak zorunda kalıyoruz. Düşman köprünün ardındaysa köprüyü havaya uçurup işleri zorlaştırabilirsiniz. Düşman sizden daha yukarıda konuşlanmışsa birimlerinizi düşmanın arkasından dolaşıp yukarı tırmanacak şekilde yönetebilirsiniz. Düşman tanklar ile taarruza geçiyorsa tanksavar birimlerinizi stratejik olarak önemli noktalara konuşlandırıp tankların kabusu olabilirsiniz… Gördüğünüz gibi, daha onlarca konu belirtip Sun Tzu gibi ahkam kesebilirim, çünkü CoH 3 bunların hepsini düşünüp uygulamaya koymanıza izin veren bir yapıya sahip. Ara sıra ortaya çıkan teknik hatalar taktiksel derinliği baltalıyor olsa da, genel olarak bolca taktik kurmaya müsait bir oyun var elimizde.
Bu arada oyuna dair çok hoş bir detay daha var: oyunda Türkçe dil desteği de mevcut. CoH 2’nin Türkiye’de de çok popüler olduğu gerçeği sonunda fark edilmiş olacak ki, yeni oyun doğrudan Türkçe desteği ile geldi. Hikaye yalandan olduğu için hikaye takibi açısından çok bir faydası olmasa da; oyunu öğrenmek ve birimlerin yeteneklerini kolayca keşfedebilmek için kolaylık sağladığı bir gerçek.
Tek tabanca nereye kadar…
Gelelim çok oyunculu tarafa… Malumunuz CoH, uzun vadede çok oyunculu tarafıyla parlayan bir yapım oldu her zaman. Üçüncü oyunda da gelenek bozulmuyor ve keyifli bir çok oyunculu oyun tecrübesi görüyoruz. Her ordunun kendi birimlerinin çeşitli karakteristik özellikleri, çok oyunculu modda parıl parıl parlıyor. Güç dengesi de genel olarak yerli yerinde. Şimdilik on küsür haritadan ibaret bir çeşitlilik olsa da, gelecekte birçok güncelleme ve DLC ile birçok yenilik geleceğini tahmin etmek zor değil.
Dengeli dağılım, yalnızca ordu-birim bazında değil, oyuncuların eşleştirilmesi bakımından da başarılı. Starcraft’ta olduğu gibi dokuz yaşındaki Koreli çocuklar tarafından darmaduman edildiğimi hiç hissetmedim. Dengeli yapı, sizi oyuna daha da bağlıyor ve bu sayede oyun artılar hanesi bir puan daha çakıveriyor.
Savaş Sonucu: “Meh”
Tüm bu saydığım hususlar CoH 3’ü iyi bir oyun yapmaya yetse de, selefi CoH 2’nin uyandırdığı heyecanı uyandıramadığını da gösteriyor aslında. Elimizde çeşitli teknik hatalardan ve yanlış tercihlerden dolayı sarsılıp duran bir yapım var. Fakat oyun bu haliyle de gayet keyifli. Hatta siz bu satırları okurken, oyuna gayet büyük bir güncelleme gelmiş olacak ve belki de yukarıda saydığım negatif hususların bir kısmı ortadan kalkacak. Sadece… Relic’in daha iyisini yapılabileceğini bilmek birazcık üzüyor, o kadar.