Rüya yorumu ve imajinal teknikler”

James A. Hall’ın “Jungiyen Rüya Analizi” kitabının “Rüya Yorumu ve İmajinal Teknikler” bölümünden esinlenerek yazdığım bu yazıda, rüyaların Jungiyen analiz perspektifinde nasıl ele alındığını açıklayacağım.

Rüyalar, bizi yaşamın yüzeyinde var olan sıradan gerçeklikten alır ve ruhumuzun, hatıralarımızın, arketiplerin mistik dünyasına taşır. Bu, adeta gözlerimizi kapadığımızda açılan ikinci bir dünyadır. Bir kapı, bizi kendi içsel evrenimize götüren, ruhun haritasında henüz keşfedilmemiş toprakları barındıran bir kapıdır.

Rüyada görülen her bir sembol, yalnızca kişisel anlamı değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışının derinliklerinden de bir yankıdır. Hall’ın da vurguladığı gibi, her rüya yorumcusu, sembolleri tek başına bir anlam çerçevesinde çözümleyemez; rüyalar, aynı zamanda kişinin yaşamındaki dinamiklerle, travmalarla, arketipik enerjilerle de şekillenir. Jung’un “imajinal teknikleri,” bu sembollerin yalnızca entelektüel olarak anlaşılması değil, derin bir içsel deneyim yoluyla yaşanması gerektiğini savunur. Rüyanın taşıdığı duygu, atmosfer, hatta görüntülerin yarattığı yankılar, terapötik bir süreçte şifa bulmak için önemli ipuçlarıdır.

Rüya analizinin ötesinde, bir rüya, bireyi kendisiyle yüzleşmeye davet eder. Rüyalar, içsel gölgemizle, bastırdığımız arzularımızla, yüzleşmekten kaçındığımız korkularla bizi tanıştırır. Hall, rüya yorumunu adeta bir imajinal seans olarak görür; yani, rüyanın içinde kalan imgeler, yalnızca sembolik bir anlatım değil, aynı zamanda danışanın ruhunda yankı bulan, dönüşüm potansiyeli taşıyan derin bir şifadır.

İmajinal teknikler, rüyayı yalnızca anlatılan bir hikaye olarak değil, kişinin bilinçaltında canlı bir güç olarak ele alır. Rüya analizinde kullanılan yaratıcı imgeler, adeta Jung’un tabiriyle, “aktif imajinasyon” aracılığıyla canlanır. Kişi, rüyasında gördüğü imgeyi zihninde yeniden canlandırarak, bu sembollerle bir diyalog başlatabilir. Bir sembolün peşinden gitmek, bilinçdışının dilini öğrenmek gibidir. Her sembol, kişinin yaşamında neyin değişmesi, neyin kabul edilmesi gerektiğine dair bir anahtar sunar.

Bu bağlamda, rüya yorumu, yalnızca bir rehberlik aracı değil, aynı zamanda kişinin kendi içsel dünyasında daha derin bir dönüşüm yaşamasını sağlayan yaratıcı bir yolculuktur. Hall’ın önerdiği tekniklerle birey, ruhunun karanlıklarına bakmaya cesaret edebilir ve orada, aradığı anlamı bulabilir. Rüyalar, yalnızca bilinçdışımızın derinliklerinde kaybolmuş hikayeler değil; içsel özgürleşmenin, bireyleşmenin, ve ruhsal bütünleşmenin yol haritasıdır.

PSİKOLOG, EZGİ SAYAR

Rüyalar, bizi yaşamın yüzeyinde var olan sıradan gerçeklikten alır ve ruhumuzun, hatıralarımızın, arketiplerin mistik dünyasına taşır. Bu, adeta gözlerimizi kapadığımızda açılan ikinci bir dünyadır. Bir kapı, bizi kendi içsel evrenimize götüren, ruhun haritasında henüz keşfedilmemiş toprakları barındıran bir kapıdır.

Rüyada görülen her bir sembol, yalnızca kişisel anlamı değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışının derinliklerinden de bir yankıdır. Hall’ın da vurguladığı gibi, her rüya yorumcusu, sembolleri tek başına bir anlam çerçevesinde çözümleyemez; rüyalar, aynı zamanda kişinin yaşamındaki dinamiklerle, travmalarla, arketipik enerjilerle de şekillenir. Jung’un “imajinal teknikleri,” bu sembollerin yalnızca entelektüel olarak anlaşılması değil, derin bir içsel deneyim yoluyla yaşanması gerektiğini savunur. Rüyanın taşıdığı duygu, atmosfer, hatta görüntülerin yarattığı yankılar, terapötik bir süreçte şifa bulmak için önemli ipuçlarıdır.

Rüya analizinin ötesinde, bir rüya, bireyi kendisiyle yüzleşmeye davet eder. Rüyalar, içsel gölgemizle, bastırdığımız arzularımızla, yüzleşmekten kaçındığımız korkularla bizi tanıştırır. Hall, rüya yorumunu adeta bir imajinal seans olarak görür; yani, rüyanın içinde kalan imgeler, yalnızca sembolik bir anlatım değil, aynı zamanda danışanın ruhunda yankı bulan, dönüşüm potansiyeli taşıyan derin bir şifadır.

İmajinal teknikler, rüyayı yalnızca anlatılan bir hikaye olarak değil, kişinin bilinçaltında canlı bir güç olarak ele alır. Rüya analizinde kullanılan yaratıcı imgeler, adeta Jung’un tabiriyle, “aktif imajinasyon” aracılığıyla canlanır. Kişi, rüyasında gördüğü imgeyi zihninde yeniden canlandırarak, bu sembollerle bir diyalog başlatabilir. Bir sembolün peşinden gitmek, bilinçdışının dilini öğrenmek gibidir. Her sembol, kişinin yaşamında neyin değişmesi, neyin kabul edilmesi gerektiğine dair bir anahtar sunar.

Bu bağlamda, rüya yorumu, yalnızca bir rehberlik aracı değil, aynı zamanda kişinin kendi içsel dünyasında daha derin bir dönüşüm yaşamasını sağlayan yaratıcı bir yolculuktur. Hall’ın önerdiği tekniklerle birey, ruhunun karanlıklarına bakmaya cesaret edebilir ve orada, aradığı anlamı bulabilir. Rüyalar, yalnızca bilinçdışımızın derinliklerinde kaybolmuş hikayeler değil; içsel özgürleşmenin, bireyleşmenin, ve ruhsal bütünleşmenin yol haritasıdır.

‘Serhat Akın’a saldırı talimatı Gürcistan’dan verildi’ iddiası

Eski Fenerbahçeli futbolcu Serhat Akın’a silahlı saldırı talimatını Gürcistan’da yaşayan H.Ş.’nin verdiği ve saldırganlara 250 bin lira ödeme yapıldığı öne sürüldü.

Eski Fenerbahçeli futbolcu Serhat Akın’ın yorumcu olarak katıldığı programın çıkışında İstanbul Beykoz’da uğradığı silahlı saldırıya ilişkin soruşturma devam ediyor.

Gözaltına alınan 5 kişinin emniyetteki işlemleri devam ederken, saldırı talimatının Gürcistan’da bulunan H.Ş. tarafından verildiği ve saldırganlara 250 bin lira ödeme yapıldığı iddia edildi.

Kavacık Mahallesi’nde cuma akşamı meydana gelen olayda, Milli Takım ve Fenerbahçe’nin eski futbolcusu Serhat Akın yaralandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri 5 kişiyi gözaltına aldı.

Yapılan çalışmalarda, saldırı sırasında silahı kullanan kişinin Ozan D. olduğu, onun kaçtığı motosikleti kullanan kişinin ise Osman M. olduğu tespit edildi.

‘GÜRCİSTAN’ İDDİASI

Talimatın Gürcistan’da yaşayan H.Ş. tarafından verildiği ve saldırının 250 bin lira karşılığında yapıldığı iddia edildi. Talimatı verdiği iddia edilen H.Ş.’nin kasten öldürmenin de aralarında bulunduğu 10 suç kaydının olduğu öğrenildi. Gözaltına alınan 5 kişinin emniyetteki işlemleri devam ediyor.

SERHAT AKIN ‘4 KİŞİNİN İSMİNİ VERDİ’ İDİDASI

Öte yandan gazeteci Emrullah Erdinç, saldırının ardından Serhat Akın’ın ilk ifadesinde kendisini hedef gösterdiğini belirttiği 4 kişinin ismini verdiğini öne sürdü.

Erdinç’in sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım şöyle:

“Serhat Akın vurulduktan sonra verdiği ilk ifadesinde 4 kişinin kendisini hedef gösterdiğini söyledi.

  • Ahmet Ercanlar
  • Murat Aşık
  • Rasim Ozan Kütahyalı
  • Can Arat

‘Beni hedef gösteren kişiler bunlardır. Bu kişiler yayınlarında beni hedef göstermiştir’ dedi.”

Tarot kartları neyi anlatır? Tarot kartları gerçekten geleceği gösterir mi?

Tarot kartları, geleceği görmenin ötesinde bilinçaltına dokunarak ruhsal rehberlik sağlayan kadim bir yöntemdir. Tarot ve fal arasındaki farkları öğrenin, kartların sunduğu derin mesajları keşfedin!

Tarot, kökeni yüzyıllar öncesine dayanan, sembollerle dolu bir kart destesi kullanılarak yapılan bir kehanet ve bilinçaltı keşif yöntemidir. Tarot kartları, 78 karttan oluşan bir deste ile çalışılır ve her bir kart, belirli bir sembolik anlam taşır.

Tarot, sadece geleceği görmek amacıyla değil, aynı zamanda kişinin içsel dünyasını keşfetmek, ruhsal rehberlik almak ve kişisel gelişime katkı sağlamak için de kullanılır. Peki, tarot nedir? Tarot ile fal arasında nasıl farklar vardır ve tarot kartları gerçekten doğru bilgiler mi verir?

Tarot Nedir?

Tarot, 15. yüzyıldan beri kullanılan bir kehanet ve meditasyon aracıdır. İlk başta bir oyun olarak geliştirilmiş olsa da, zamanla sembollerinin mistik anlamları keşfedilmiş ve spiritüel bir rehberlik aracı haline gelmiştir.

Tarot destesi iki ana bölümden oluşur:

Büyük Arkana (22 kart): Bu kartlar hayatın büyük dönüm noktalarını, önemli ruhsal dersleri ve evrensel sembolleri içerir.

Örneğin, “Aşıklar” kartı aşkı, ilişkileri ve seçimleri sembolize ederken; “Kule” kartı aniden gelen değişiklikleri veya beklenmedik olayları işaret eder.

Küçük Arkana (56 kart): Günlük yaşamla ilgili konuları ve daha küçük ölçekli olayları temsil eder. Dört ana element (ateş, su, hava, toprak) üzerinden çalışır ve her element belirli bir hayat alanını temsil eder (Ateş: Tutku ve enerji, Su: Duygular, Hava: Zihin, Toprak: Maddiyat)


Tarot ile Fal Arasındaki Fark Nedir?

Tarot genellikle fal ile karıştırılsa da, aralarında önemli farklar vardır. Fal, bir kişinin geleceğini tahmin etmek için kullanılan teknikleri içerir ve genellikle kaderin değiştirilemeyeceği düşünülür.

Oysa tarot, kehanet aracı olmanın ötesinde, kişinin mevcut durumunu anlamasına, ruhsal farkındalık kazanmasına ve bilinçaltını keşfetmesine yardımcı olur. Tarot kartlarının amacı sadece geleceği göstermek değil, kişiye kendisiyle ilgili derinlemesine bir iç görü sunmaktır.

Farklar:

Tarot: Kişisel gelişim ve ruhsal rehberlik aracı. Hem geçmiş, hem şimdi, hem de geleceği anlamaya yardımcı olur.

Fal: Geleceği tahmin etme odaklıdır.

Tarot: Bilinçaltını keşfetmek ve karar vermede rehberlik sağlar.

Fal: Kesin geleceği önceden bildirme iddiasındadır.

Tarot: Kişinin kararlarına ve seçimlerine göre geleceğin değişebileceğini gösterir.

Fal: Genellikle kaderin sabit olduğunu varsayar.

Tarot Kartları Doğru Bilgiler Verir mi?

Tarot kartlarının verdiği bilgiler, kişisel yorumlamalara dayanır ve genellikle semboller üzerinden kişinin bilinçaltı dünyasına hitap eder. Bu yüzden tarot kartlarının “doğru” olup olmadığı konusu, kartları yorumlayan kişiye ve yorumlanan kişiye bağlıdır.

Kartlar, doğrudan geleceği bildirmekten ziyade, kişiye içsel bir rehberlik sağlar ve kendi içgüdülerine göre karar almasına yardımcı olur.

Tarot kartlarının doğruluğu şu şekilde anlaşılabilir:

Sembolizm: Tarot kartlarındaki semboller, her kişide farklı çağrışımlar uyandırır. Bu yüzden kartların doğru olup olmaması, bireyin bu sembollerle ne kadar bağ kurduğuna bağlıdır.

Bilinçaltı: Tarot, kişinin bilinçaltına dokunarak ona mevcut durumunu anlaması ve gelecekte atacağı adımlara dair fikir edinmesini sağlar. Bu nedenle, kartlar üzerinden alınan bilgiler kişiye rehberlik edebilir, fakat kesin sonuçlar sunmaz.

Sezgiler ve Yorumlama: Kartları yorumlayan kişinin sezgileri ve deneyimi, tarotun doğruluğunu etkiler. Profesyonel bir tarot okuyucusu, kartları derinlemesine anlayarak daha anlamlı rehberlik sunabilir.

Tarot Kartları Nasıl Kullanılmalı?

Tarot kartları, doğru rehberliği almak için belirli bir dikkat ve disiplinle kullanılmalıdır. İşte doğru bir tarot uygulaması için izlenebilecek adımlar:

Sakin Bir Ortam: Tarot okumaları yapılırken odaklanmak ve sezgileri dinlemek önemlidir. Bu yüzden sessiz ve rahat bir ortam seçilmelidir.

Niyet Belirleme: Kartlar karıştırılmadan önce niyet belirlenir. Örneğin, “Bu konuda hangi yolu seçmeliyim?” gibi bir soru belirlenir.

Kart Seçimi ve Yorumlama: Kartlar karıştırıldıktan sonra içgüdülerle seçilen kartlar açılır ve her bir kartın sembolizmi üzerinden kişinin sorusuna cevap aranır.

Yorumlamayı Kişiselleştirme: Her kart kişisel olarak yorumlanmalı ve kartların verdiği mesajlar kişinin mevcut durumu ve sezgilerine göre anlam kazanmalıdır.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Beden İmajı Nedir?

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Beden İmajı Nedir? makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

Kişinin kendisi hakkında sahip olduğu zihinsel temsil, gerçekte nasıl göründükleri ile ilgili olabilen veya olmayabilen vücut imajlarıdır. Birinin ebeveynlerinin görüşleri, diğer erken deneyimleri, duygular veya ruh halleri gibi içsel yönleri ve diğer etmenler, kişinin bedenine ilişkin algısını değiştirebilir. Olumsuz beden imajının şiddetli bir biçimi olan beden dismorfik bozukluğu, kişinin görünüşündeki küçük veya algılanamayan bir kusura karşı aşırı bir saplantı ile karakterize edilir.

Küçük yaşlardan itibaren beden imajımızı oluşturmaya başlarız. Küçükken, etrafımızdaki tüm mesajları emen küçük süngerler gibiyizdir. Bu sinyaller dünyayı, diğer insanları ve kendimizi nasıl gördüğümüzü etkiler.

Gençken bazen etrafımızdakilerden veya duyduğumuz şeylerden net mesajlar alırız. Örneğin, aile üyelerinizin sizin veya diğer insanların görünümü hakkında yaptığı yorumlar, sonuç olarak neyin arzu edilen veya istenmeyen bir fiziği betimlediğine dair fikirlerinizin oluşumunu etkilemesi mümkündür.

Çocuklar ayrıca medyadaki bilinçdışı mesajlara ve diğer dolaylı mesajlara karşı hassastır. Örneğin, bir televizyon programında, tüm popüler çocuklar belirli bir vücut tipine sahipken, kötü ya da popüler olmayan çocuk kilolu olarak tasvir edilebilir. Bu, daha büyük bir vücuda sahip olmanın istenmediğini ifade etmenin bir yoludur.

Olumsuz Beden İmajının Etkileri

Bir kişinin okuldaki veya profesyonel kariyerindeki performansı, ilişki tatmini ve genel yaşam kalitesi, olumsuz bir beden imajına sahip olmaktan etkilenebilir. Kişi sıklıkla bacaklar, göğüsler veya burun gibi belirli bir özelliğe odaklanabilir. Ancak, bu iddia edilen kusur diğer insanlar tarafından görülmez. Kişinin kendi bedeni hakkındaki bu tür olumsuz düşünceleri, bireylerin işlevsiz bir şekilde bir ‘kusur’a odaklanmasına neden olur, hatta bazıları sık sık kozmetik cerrahlara gidebilirler.

İnsanlar genellikle beden imajı kaygısı sebebiyle vücudun hayati işlevini gözden kaçırırlar, ancak vücudumuz aynı zamanda başka birçok hayati amaca hizmet eder ki bu çok daha önemlidir.

Vücudunuzun sizin için başarabileceği her şeyi düşünün. Vücudunuzun her bir parçasına teşekkür edin. Sevdiğiniz insanları kollarınızda tutabilir misiniz? Bacaklarınız sizi gideceğiniz yerlere taşıyor mu? Bir şeylere dokunmak için ellerinizi kullanabiliyor musunuz? Hayatınız boyunca size yardımcı olduğu tüm yollar için vücudunuza bir teşekkür gönderin.

Beden imajıyla mücadele eden birini nasıl destekleyebilirsiniz?

Bir kişiyi ne kadar güçlü bir şekilde etkilediğine bağlı olarak, olumsuz beden imajının üstesinden gelmek zor olabilir. Arkadaşınızı duygularını ifade etmesi için teşvik edin, ancak görünüşleri veya kiloları ile ilgili herhangi bir eleştiriden kaçının. Ayrıca arkadaşlarınızla sağlıklı beslenme ve egzersiz gibi yapıcı faaliyetler için bir araya gelebilirsiniz. Arkadaşlarınıza onları nasıl göründükleri için değil, onları oldukları gibi sevdiğinizi söylemeyi unutmayın. Arkadaşınızı dış görünüşünden ötürü övmek de yanlış bir şey olmasa da görünüşüyle hiçbir ilgisi olmayan şeylere dikkat etmek bazen daha faydalı olabilir. Örneğin, arkadaşınıza mizah

anlayışı, cesareti, zekası veya harika karakteri hakkında iltifat edebilirsiniz. Bir kişinin karakter özelliklerine daha fazla vurgu yaparak, dikkati onun dış görünüşünden uzaklaştırabilirsiniz.

Bilişsel davranışçı terapi nedir?

”Kişinin duygusal tepkisi sadece doğrudan durumdan değil, durumla ilgili düşüncelerinden de etkilenir. BDT kişilerin sıkıntı yaşadıkları anlara eşlik eden düşüncelerini saptayıp, bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi ve uygun olduğunu incelemeleri ve uygunsuz düşünceleri yerine daha gerçekçi düşünceler geliştirmelerini öğretir.”

Bilişsel davranışçı psikoterapi (BDT), bilimsel ilkelerin, psikoterapi alanına uygulanmasıyla ortaya çıkmış bir psikoterapidir. Psikoterapi ruhsal rahatsızlık veya sorunları sözel etkileşim yoluyla (görüşmelerle) çözme yöntemine verilen genel addır. BDT’nin rahatsızlıkların çözümünde kullandığı sözel ve davranışsal yöntemler de aynı şekilde bu bilimsel ilkelere ve öğrenme kuramlarına dayalıdır. BDT öncelikle kişinin güncel sorunlarına odaklanır, süre olarak daha sınırlı ve daha çok sorun çözme hedeflidir. BDT sadece başvuranların güncel sorunlarını çözmez aynı zamanda bütün yaşamları süresince sorunlarını çözmekte kullanabilecekleri özel birtakım beceriler de öğretir. Bu beceriler temelde, düşünce alanında daha gerçekçi, uygun ve yararlı düşünmeyi, davranış alanında da kişinin nasıl bir insan olmak ve nasıl bir hayat yaşamak istiyorsa ona uygun davranıp yaşamasını geliştirmeye dönüktür.

Bilişsel Davranışçı Psikoterapinin altında yatan kuram nedir?

Kişinin içinde bulunduğu çevre, yaşadığı olaylar, bu olayları algılama biçimimiz, duygusal tepkilerimiz ve davranışlarımızın birbiriyle etkileşim içinde olduğu gerçeği BDT’nin ana çıkış noktasıdır. BDT kişinin sorunuyla ilgili ve birbiriyle etkileşim içindeki bu alanlardan öncelikle düşünce ve davranışlarına odaklanır. Düşünce ve duygusal tepkilerimiz birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Olan bitenler algı ve düşüncelerimizin süzgecinden geçerek bizi etkiler. Yani “olayları olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz”. Örneğin bu yazıyı okurken okuduklarımızı değerlendirip yorumlarız. Bu satırları okuyan ve “çok güzel, tam benim aradığım tedavi türü” diye düşünen kişi kendini mutlu, hevesli hissedecektir. “İyi gibi görünüyor, ama ben yapamam, bende işe yaramaz” şeklinde düşünen bir kişi ise kendini karamsar ve isteksiz hissedecektir. Yani kişinin duygusal tepkisi sadece doğrudan durumdan (örneğin bu yazıyı okuma) değil, durumla ilgili düşüncelerinden de etkilenir. BDT kişilerin sıkıntı yaşadıkları anlara eşlik eden düşüncelerini saptayıp, bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi ve uygun olduğunu incelemeleri ve uygunsuz düşünceleri yerine daha gerçekçi düşünceler geliştirmelerini öğretir. Düşünceye dönük bu müdahalelerin yanı sıra BDT’de davranış alanında kişinin yaşamdaki hedeflerine daha uygun davranması, hayatını kısıtlayan kaçınma ve gereksiz güvence arama ve tedbir almaya dönük davranışlarının değiştirilmesi hedeflenir. Kişinin yaşamında sorun olan alanlara dönük sorun çözme yöntemleri ve davranış değişikliği uygulamalarıyla da birey içinde bulunduğu çevre koşullarını ve ilişkilerini değiştirmeye çalışır. Psikoterapi genellikle bilişsel (düşünce) müdahalelerle başlar ve bunu davranış alanında değişiklikler izler. Bazı durumlarda ise (depresyon-ruhsal çökkünlük) öncelik davranış alanındadır.

Kaynak: Bilişsel Davranışçı Terapi – M. Hakan Türkçapar

Stresle Baş Edebilme Becerisi Nasıl Kazanılır?

Stres için bilgi mi arıyorsunuz? Stresle Baş Edebilme Becerisi Nasıl Kazanılır? makalesine göz atın ve Stres hakkında daha fazla bilgi edinin

Stres faktörleri hayatımızın artık hemen hemen yerinde bulunmaya başladı ve insanların bu stres durumlarıyla baş edememesi hem toplumsal hem de bireysel olarak bizleri olumsuz yönde etkilemeye başladı. Hayatta meydana gelen pek çok olumsuz olayları kontrol edemiyor ve değiştiremiyoruz. Fakat stres faktörleri karşısında kendi tepkilerimizi ve ruhsal durumlarımızı kontrol edebiliriz. Bu yazıda stresle baş edebilme becerileri üzerine okuyucuya bilgi vermek amaçlanmıştır.

İnsanlar hayatta herhangi bir olumsuz olay yaşadığında bu duruma farklı tepkiler vermektedir. Bu tepkileri olgun ve olgun olmayan tepkiler olarak ikiye ayırabiliriz. Olgun olan tepkileri kişinin herhangi bir stres karşısında verdiği yapıcı tepkiler olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, sınavdan kötü not aldığında ağlama krizlerine girmek yerine daha optimum bir düzeyde üzülüp, ‘’Bu hayatımın sonu değil, dünyada tek kötü not alan kişi ben değilim sonraki sınavlara odaklanacağım.’’ şeklinde tepki vermek stres karşısında verilen olgun bir tepkidir. Olgun olmayan tepkileri ise kişinin herhangi bir stres karşısında verdiği yıkıcı tepkiler olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, işten kovulan birinin ağır depresyona girmesi ya da alkol alımı, aşırı yemek yeme, hızlı araç kullanma, eve kapanma gibi birtakım eyleme vurumları stres karşısında verilen olumsuz ve yıkıcı tepkilerdir. Olumsuz ve yıkıcı tepkilerin temelinde kişinin işlevselliğinin bozulması, içinde bulunulan durumun kişiye zarar vermesi ve ruhsal anlamda bir çöküntüye sebep olması yatar. Stres karşısında geçmişte ya da bugünde nasıl tepki verdiğinizi zihninizde taramaya çalışın. Sizin stres karşısında verdiğiniz tepkiler olgun- yapıcı tepkiler mi yoksa olgun olmayan yıkıcı tepkiler mi?

Stres karşısında olumsuz – yıkıcı tepkiler veren kişilerin benzer özelliklerinden biri, ‘’Bunu sadece ben yaşıyorum, bu durum benim başıma geliyor, bu yaşadığım stresli durum neden benim başıma geliyor.’’ gibi düşüncelere sahip olmasıdır. Stres faktörlerini ve benzer durumları aslında hemen hemen herkes yaşamaktadır fakat kişinin bu stresli durumu sadece kendisi yaşıyormuş gibi hissetmesi strese vereceği tepkiyi olumsuz yönde etkilemektedir. ‘’Bu durum herkesin başına gelebilir, eminim bunu dünyada sadece ben yaşamıyorum.’’ düşüncesi strese vereceğiniz tepkileri çok daha olumlu yöne çevirecektir.

Stresle Baş Edebilme Becerisi Nasıl Kazanılır?

1- Strese olumlu tepki verebilen insanların ortak özelliklerinden biri de yaşadığı olumsuz durumları espriye dökebilme becerileridir. Örneğin, yere düştüğünde öfkelenmek, sinirlenmek, rezil oldum diye düşünmek yerine bunu espriye döküp gülebilme hali. Stresli durumların espriye hatta dalga geçilebilir bir duruma dönüştürebilen kişi için can sıkıcı olaylar kişinin zihninde çok daha küçülür ve üstesinden gelme duygusunu hissetmesini sağlar.

2- Stresle baş edebilme kapasitemizi zayıflatan önemli etkenlerden biri de kişinin yaşamış olduğu olumsuz durum üzerine uzun süre sorgulama girişimidir. Hayatta sıklıkla stresli durumlar yaşarız ve her birini uzun uzun sorgulamak kişinin strese karşı dayanıklılığını zayıflatır. Örneğin, işten kovulan birinin haftalarca veya aylarca ‘’Neden kovuldum, nerede yanlış yaptım, benim suçum neydi, neleri eksik yaptım?’’ şeklinde ki sorgulamaları yaşanan olumsuz olayın etkilerini kişi üzerinde daha kalıcı olmasınaneden olur. Eğer stres karşısında dayanıklı olmak istiyorsak uzun süreli sorgulamalardan kaçınarak önümüze bakmaya devam etmeliyiz.

3- Pek çok kişi için acı yaşanılmaması gereken bir duygudur. Fakat hayatın içinde olmak her duyguyu yaşamak demektir. İnsanların büyük çoğunluğu olumsuz duygulardan kaçınmak için çaba gösterir, sürekli olumlu duygu ve hislerle hayata devam etmeyi arzular. Bu düşünce sistemi kişilerin stres karşısında zayıf hissetmesine sebep olur. Kişilerin ‘’Hayata sadece mutlu olmaya ya da iyi hissetmeye gelmedim hayatın içindeyim dolayısıyla olumlu duyguları hissettiğim gibi olumsuz duyguları da hissedeceğim.’’ şeklindeki düşüncesi onları stres karşısında çok daha güçlü kılar. Sıklıkla iyi hissetmeye çalışan ve bunun için büyük çaba harcayan kişilerin olumsuz olayların karşısındaki toleransı düşüktür. Her duyguyu yaşamanın normal olduğunu içselleştirmiş kişilerin negatif olaylara daha yapıcı tepkiler verdiği görülmektedir. Unutulmamalıdır ki her acı aynı zamanda içinde gelişimi barındırır. Dolayısıyla hayatta yaşadığımız stresli durumlar aslında bizi daha olgun bir yapıya götürür.

4- Hayatta amacı olan ve amaçları doğrultusunda yaşayan kişilerin stres karşısında daha güçlü olduğu görülmektedir. Uzun dönemli amacı olamayan kişilerin, daha çok günlük yaşayan kişilerin stresten çok daha fazla etkilenmeleri söz konusudur. Bu sebeple stresle baş edebilme becerisini arttırmanın bir yolu da hayatta kalıcı amaçlar edinebilmektedir. Örneğin, ‘’Hayatta başarılı bir kariyer elde edeceğim.’’ demek uzun dönemli bir hedeftir ve kişi bu amaca giden yolda pek çok olumsuzluklarla karşılaşacağının farkındadır.

5- Düzenli bir hayat tarzına sahip olmak daha az stresli yaşam olaylarına sahip olmayı ve stres karşısında daha dayanıklı olmayı sağlar. Her insanın kendisine ait bir yaşam tarzı ve düzeni vardır. Kişinin tüm insani ihtiyaçlarını düzenli bir şekilde karşılaması, kişiyi acıya karşı ruhsal olarak korumaktadır. Örneğin, belirli saatlerde uyumak ve uyanmak, belirli saatlerde yiyip-içme, belirli gün ya da saatlerde dinlenmek ve sosyalleşmek. Düzenli bir hayat tarzına sahip olmak kişiyi ruhsal olarak güçlendirir ve stresli durumlara karşı daha yapıcı tepkiler vermesine olanak sağlar.

6- İçinde bulunmuş olduğumuz insan ilişkileri stresle karşılaşma sıklığımızı belirleyen önemli unsurlardan biridir. Kişinin aile ilişkileri, sosyal ilişkileri, iş hayatındaki ilişkileri olumsuz halde şekillenmiş ise bu durum kişinin daha çok stresle karşılaşması anlamına gelmektedir. Daha çok stresle karşı karşıya gelmek ise kişinin stres karşısındaki dayanıklılığını azaltır. Bu sebeple negatif yönde şekillenmiş olan ilişkilere son vermek ya da sınır koymak, kişinin hayatında daha az stres yaşamasına olanak sağlar. Kötü ilişkilerin tersine iyi ilişkiler ise kişinin stres karşısında ki gücünü arttırır ve yıkıcı değil aksine yapıcı tepkiler vermesini sağlar. İnsan olarak hepimiz sosyal varlıklarız dolayısıyla iyi ilişkiler içinde olmak hayatımızı ve ruhsal yapımızı olumlu yönde şekillendiren önemli etmenler arasında yer almaktadır.

Psikoterapi ile Stresle Baş Edebilme Becerisi

Günlük hayatında sıklıkla stresle karşı karşıya kalan ve stres durumlarıyla baş etmekte zorluk yaşayan kişilere psikoterapi önerilmektedir. Psikoloğun uygulayacağı özel çalışma teknikleri ile kişi stresle baş edebilme becerisini süreç içinde kazanılabilmektedir. Terapiye gelen danışanın ihtiyacına göre çalışma tekniklerinin uygulanması danışan için önemlidir. Bazen kişinin stresle baş etme becerisinin önündeki engellerden biri de geçmişte yaşamış olduğu travmalardan kaynaklanmaktadır. Kişinin travmaları iyileştirildikçe, stresle baş edebilme becerisi de artar. Terapist, psikoterapiye gelen danışanın ayrıntılı öyküsünü aldıktan sonra danışanın da onayı ile beraber çalışma tekniklerini belirler ve süreç içinde uygular. Psikoterapi süresi danışandan danışana göre değişkenlik göstermektedir. Yaşın ilerlemesiyle beraber psikoterapi süreci daha uzun sürebilir fakat bazı durumlarda kısa da sürebilir. Bu yüzden psikoterapi kişiye özeldir ve süresi de kişiye göre farklılık göstermektedir.

Bireysel kimliğin yitirilmesine yol açan sorun: Tükenmişlik Sendromu

Psikoloji için bilgi mi arıyorsunuz? Bireysel kimliğin yitirilmesine yol açan sorun: Tükenmişlik Sendromu makalesine göz atın ve Psikoloji hakkında daha fazla bilgi edinin

Tükenmişlik Sendromu sıradan bir enerji düşüklüğü ile karıştırılmamalı..

Aşırı mükemmeliyetçi ya da ‘hayır’ diyemeyenlerde de olası bir sonuç

Tükenmişlik sendromunun bir çeşit psikolojik rahatsızlık olduğunu söyleyen uzmanlar bu sendromun özellikle 1970’li yıllarda Amerikalı bir psikoloğun iş ve meslek yaşantısı sonrasında geliştirdiği bir kavram olarak karşımıza çıktığı bilgisini veriyor. “Tükenmişlik sendromu günümüzde öncelikli iş, meslek hayatı ve hayatın birçok alanında karşımıza çıkabiliyor.” diyen Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz bu psikolojik rahatsızlığı “Tükenmişlik sendromu yaşayan kişiler, çevrelerine sağlayabilecekleri ya da verebilecek bir şeylerin kalmadığını hissederler. Günlük rutinlerini gerçekleştirme de zorlantı, isteksizlik, korku duyarlar. Karamsar bir bakış açısıyla birlikte sürekli bu kişilerin umutsuz hissetmesi söz konusudur. “ şeklinde tanımlıyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Etiler Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz tükenmişlik sendromuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Daha çok kimlerde görülebileceği ve hangi durumlarda tetiklenebileceğine değinen Beyaz, tükenmişilik sendromuna karşı önerilerini de sıraladı.

Bireysel kimliğin yitirilmesine yol açan zihinsel ve fiziksel tükenme durumu

Tükenmişlik Sendromu’nun kişinin ruh halini etkileyen ve sosyal hayatında kişiyi zorlayan psikolojik bir rahatsızlık olduğunu belirterek sözlerine başlayan Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “İş hayatının getirmiş olduğu sorumluluklar, kişinin kaldırabileceği yükten daha fazla olduğunda, aile konusunda baskılanan, aile içerisinde fazla sorumluluk yüklenen kişilerde, bireyin normal şartlarda kariyerinden, arkadaşlıklarından veya aile etkileşimlerinden aldığı keyif duygusunu azaltan ve bireysel kimliğin yitirilmesine yol açan bir tür zihinsel ve fiziksel tükenme durumudur.” dedi.

Sıradan bir yorgunluk ya da enerji düşüklüğü ile karıştırılmamalı

Tükenmişlik sendromunun sıradan bir yorgunluk ya da enerji düşüklüğü ile karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken Beyaz, “Çok daha ağır ve ruhsal durumdur. Stresle başa çıkabilme ve günlük sorumluluklarını yerine getirebilme konusunda tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde zorlanma görülür. Ayrıca bu kişiler, çevrelerine sağlayabilecekleri ya da verebilecek bir şeylerin kalmadığını hissederler. Günlük rutinlerini gerçekleştirmede zorlantı, isteksizlik, korku duyarlar.” şeklinde konuştu.

Aşırı mükemmeliyetçi ya da ‘hayır’ diyemeyenlerde de olası bir sonuç

Kişisel faktörlerin de önemli bir etkiye sahip olduğunun altını çizen Beyaz, sözlerine şöyle devam etti:

“Yetiştirilme tarzı ve kişilik özellikleri bunlardan bir tanesi. A Tipi kişilik özellikleri dediğimiz aşırı mükemmeliyetçi, rekabetçi, hırsa sahip olma özelliği bulunan kişilerde karşımıza çıkıyor. Bunun dışında hayır demekte zorluk çeken, sınırlarını çizme noktasında sorun yaşadığını düşünen bireylerde tükenmişlik sendromu bir sonuçtur.”

Fiziksel, psikolojik ve davranışsal belirtiler ortaya çıkabiliyor

Tükenmişlik sendromunun belirtilerinin fiziksel, psikolojik ve davranışsal olarak ele alınabileceğini kaydeden Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz, “Fiziksel belirtiler yorgunluk, bitkinlik, enerjisizlik, vücut ağrıları, bağırsak problemleri, kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı, iştahta artış veya azalış, uyku düzeninin değişiyor olması, nefes alıp vermede zorlanma şeklinde karşımıza çıkabiliyor.” ifadelerini kullandı.

Psikolojik belirtiler arasında iş ve sosyal yaşantıda öfke patlamaları, ümitsizlik, çaresizlik, tatminsizlik, kişinin kendinden memnun olmayışı, özgüvensizlik, gerçekçi olmayan endişe ve şüphelerin ortaya çıkması, suçluluk ve düşmanlık hisleri olduğunu söyleyen Beyaz, davranışsal belirtileri de şöyle sıraladı:

“Davranışsal boyuttaki belirtiler arasında öfke patlamaları, kişinin sorumluluklarına karşı duyarsız olması, erteleme, öz bakımın düşüyor olması, kişinin kendisine özen göstermiyor olması gibi durumlar görülebiliyor.”

Tükenmişlik Sendromu’nun dört evresi

Tükenmişlik sendromunun dört aşaması olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz bu evreleri şöyle açıkladı:

“Birinci evre, sınırların zorlanması dediğimiz idealistik olarak adlandırılır. Bireyi fazla sorumluluk altına alır. Bu evre yorgunluk hissi ve enerji düşüklüğü oluşturmaya başlar.
İkinci evre, memnuniyetsizlik dediğimiz evredir. Birey yaptığı işerin sonucundan memnun olmaz. Çaba ve zaman harcayarak gerçekleştirdiği eylemlerin beklentisini alamaz. Alamadığı zaman ise duygusal bir buhrana girmeye başlayabilir.

Üçüncü evre, umutsuzluk evresidir. Bireyin zihninden yaşadığı olumsuz durumların hep devam edeceğine yönelik düşünceler geçmeye başlar. Yanı sıra kişi artan yükü sebebiyle; sinir nöbeti, öfke krizleri, tepkisizlik, uyku bozukluğu gibi semptomlar yaşamaya başlayabilir.
Dördüncü evre, tepkisizlik evresidir. Kişinin etrafında gerçekleşen olaylara karşı tepkisini yitirmesidir. Her şeyin kötüye gideceğine yönelik düşüncelerde olduğu için sorumluluklarını yerine getirememe durumuna gelir.”

Ulaşılabilir hedefler motivasyonu arttırır

“Kişinin kendisine iyi gelecek meşguliyetlere zaman ayırarak, stresten uzaklaşıp dinleneceği, tükenmişliğinin azalacağı önemli bir adım atabilir.” diyerek tükenmişlik sendromuna karşı öneride bulunan Beyaz sözlerini şöyle tamamladı:

“Gerek bir profesyonelden gerekse aile veya arkadaş çevresinden alınacak destekler fayda sağlar. Kişinin anlaşılıyor olması, sorunlarının çözüme yönelik karşılık buluyor olması bu semptomların azalmasında büyük bir öneme sahip. Kişinin ulaşılabilir hedefler belirliyor olması, motivasyonunu arttırır.”

Borderline Kişilik Bozukluğu

Kişilik Bozukluğu için bilgi mi arıyorsunuz? Borderline Kişilik Bozukluğu makalesine göz atın ve Kişilik Bozukluğu hakkında daha fazla bilgi edinin

Borderline kişilik bozukluğu (BKB), bir kişinin kendisiyle, diğer insanlarla ve dünya ile ilgili tutarsız, yoğun ve çarpık bir algı ve düzenleme tarzıdır. BKB, aşırı duygusal ve davranışsal dalgalanmalar, kendine zarar verme, intihar düşünceleri, öfke patlamaları ve kararsız ilişki kalıpları gibi belirtilerle karakterizedir. Semptomları genellikle ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar ve birçok insanın hayatında olumsuz bir etkiye sahip olabilir. Genellikle aşırı duygusal dalgalanmalarla karakterize edilir. Bireyler, yoğun ve aşırı mutluluk veya öfke hissi yaşayabilirler. Bu kişiler ayrıca kendilerini terk edilmiş veya yalnız hissederler ve sık sık duygusal krizlere girerler. Ayrıca, kendilerini olumsuz değerlendirmelerden korumak için savunmacı davranışlar sergileyebilirler. Bunun yanı sıra, BKB olan kişiler, kendileri ve diğerleri hakkında karar vermede zorluk çekerler ve sık sık kimliklerini kaybettiklerini hissederler.

Tam nedeni henüz bilinmemektedir, ancak uzmanlar genetik, çevresel ve nörolojik faktörlerin rol oynadığına inanmaktadır. BKB olan kişilerin beyinlerindeki bölümler, duyguları işlemede farklı çalışabilir. BKB’nin çevresel nedenleri arasında, çocuklukta istismar veya ihmal, ayrılık veya kayıplar gibi travmatik yaşam olayları sayılabilir.

Birçok BKB belirtisi şunlardır:

  • Kendine zarar verme veya intihar düşünceleri
  • Sıklıkla ve yoğun bir şekilde hissedilen duygusal dalgalanmalar, özellikle öfke, kaygı ve depresyon
  • İlişki sorunları, özellikle bağlanma, ayrılma veya reddetme konularında kararsızlık
  • Çarpık benlik algısı veya kimlik belirsizliği
  • Gerçek dünyayla ilgili çarpık algılar veya aşırı tepkiler
  • Ani öfke patlamaları ve zor kontrol edilebilen öfke nöbetleri
  • ​Kendine zarar verme davranışları, özellikle bilek kesme veya yanma gibi
  • Ani ve yoğun duygu durumları değişiklikleri, özellikle bir anda mutsuz veya kızgınken diğer anlarda mutlu veya umutlu hissetme
  • Kendine zarar verme veya intihar düşünceleri
  • Kendine karşı duyulan özgüven eksikliği ve yetersizlik hissi

EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi, travmatik anıları yeniden işlemek ve duygusal yaraları iyileştirmek için kullanılan etkili bir terapi yöntemidir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, EMDR terapisinin Borderline Kişilik Bozukluğu semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabileceğini göstermektedir.

EMDR, özellikle kişinin geçmiş travmatik olaylarıyla ilişkili duygusal anıları ve duygu durumunu işlemek için kullanılır. Terapi sürecinde, terapist kişinin dikkatini belirli bir uyaran üzerinde yoğunlaştırır, bu esnada kişinin göz hareketleri, dokunma veya seslendirme gibi uyaranlara tepki vermesi istenir. Bu süreç, kişinin travmatik olayla ilişkili duygusal yükünü hafifletmesine, anıları daha az yoğun hale getirmesine ve böylece semptomların azalmasına yardımcı olur.

Ancak, EMDR terapisi tek başına yeterli olmayabilir. Borderline Kişilik Bozukluğu tedavisi, bir bütün olarak ele alınmalıdır ve ilaç tedavisi, bilişsel-davranışçı terapi, grup terapisi gibi diğer tedavilerle birlikte uygulanabilir.

Borderline kişilik bozukluğu, özellikle geçmişte yaşanan travmatik olaylarla bağlantılı olarak gelişebilen bir bozukluk olabilir. Bu nedenle, BKB’nin tedavisi için genellikle psikoterapi, özellikle de bilişsel-davranışçı terapi (BDT), EMDR ve şema terapisi gibi kanıta dayalı psikoterapi yaklaşımları önerilir.

Şema terapisi ise, BKB belirtileriyle mücadele etmek için bir başka etkili psikoterapi yöntemidir. Şema terapisi, bir kişinin zayıf yönlerini ve olumsuz düşüncelerini belirleyerek, bireyin kendini geliştirmesine ve sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olur.

OLUMSUZ DÜŞÜNME #prizmabet DÖNGÜSÜ: RUMİNASYON

Ruminasyon, depresyon yahut korku gelişimine neden olabilir.

Ruminasyon, tekrarlayan olumsuz niyetler, negatif hisler ve bunların sebepleri ve sonuçları üzerinde durma durumudur. Ruminasyonun tekrarlayan olumsuz tarafı, depresyon yahut korku gelişimine neden olabilir ve mevcut şartları daha da kötüleştirebilir.

Depresif ruh hali içinde olan bir kişi, uzun uzun düşündüğünde geçmişte başına gelen daha olumsuz şeyleri hatırlama mümkünlüğü daha yüksektir. Mevcut omurlarındaki durumları daha olumsuz yorumlar ve gelecekten daha umutsuzdur.

Sorunlarla meşgul olmak, sorun çözmeye odaklanmak için ötesine geçmeyi de zorlaştırır. Depresyonu yahut korkusu olmayan bireylerde bile, ruminasyon olumsuz hislere katkıda bulunabilir. Bu, bir kişinin ne kadar çok olumsuz düşünürse o kadar makus hissettiği ve bunun da daha fazla derde katkıda bulunduğu bir döngü haline gelebilir.

Yapılan bir araştırma, bir kişinin şartları ile geçmiş tecrübeleri, depresyon ve korku gelişimi ortasındaki ilişkileri inceledi. Araştırmacılar, bir kişinin travmatik hayat olayları üzere geçmiş tecrübelerinin depresyona yahut derde yol açmasının en kıymetli yolunun, “kişiyi uzun uzun düşünmeye ve sorun için kendini suçlamaya yönlendirmek” olduğunu buldu.

Depresyon ve korku kolay durumlar değildir ve tek bir nedeni yoktur. Bir kişinin aile geçmişi yahut ömür tecrübeleri değiştirilemez. Ama kişinin, düşünme biçimini değiştirmesi ve gerilim seviyesini azaltabilecek olumlu başa çıkma stratejileri öğrenmesi mümkündür.

Uzmanların, derin olumsuz düşünme döngüsünü kırmaya yardımcı olmak için önerdiği yolları burada bulabilirsiniz.

● Olumsuz kanıyı durduracak ve daha olumlu anılara odaklanacak etkinliklerle dikkatinizi dağıtın.

● Zorluklarla karşılaştığınızda, işlerin yolunda gittiği vakitleri bilhassa hatırlamaya çalışın. Geçmiş olumlu tecrübeleri, her şeyin uyguna gittiği vakitleri hatırlamak için ailenizin yahut arkadaşlarınızın yardımını alın. Bu, niyetinizi farklı bir yola kaydırmanıza yardımcı olabilir.

● Bilhassa sizin için olumlu çağrışımları olan bir yerde fizikî aktivite ve ortam değişikliği de yardımcı olabilir.

● Farklı problemleri ayırmaya yahut daha büyük problemleri daha küçük modüllere ayırmaya çalışın. Her seferinde bir sorunu ele alın. Adım adım bir plan yapın, mümkün olduğunca spesifik olun. Bir yere yazın. Akabinde, her seferinde bir adım atarak ilerlemeye başlayın.

Rahatsız edici ve tekrarlayan olumsuz niyetler sizi rahatsız ediyorsa, kesinlikle bir uzmanla irtibata geçin.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet isimli bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir adedidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, sağlam ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en değerli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan karşılaşmaları üyeler bir fiyata katlanmadan istedikleri vakit takip edebiliyor. Böylelikle hem heyecanlı hem de yararlı bir bahis tecrübesi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol üzere tanınan spor kollarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için yalnızca siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız kafidir.

Prizmabet ayrıyeten üyelerine bol ölçüde bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te birinci üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu üzere farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve çıkarınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim kuralları da epey makul düzeydedir.

Prizmabet para yatırma ve çekme süreçleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin üzere farklı metotlarla para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme süreçleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa müddette hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme süreçlerinde rastgele bir kurul yahut kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı takviye hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı takviye takımı sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun yahut teklifinizi iletebilir ve anında tahlil bulabilirsiniz. Prizmabet canlı takviye grubu profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en güzel bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de yararlı bir bahis tecrübesi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için yeni giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!