PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Madeni yağ üreticilerinden çağrı: İthal ürünlerle rekabette ‘eşitlik’ sağlansın

Başta savunma sanayi olmak üzere hemen her sektöre ürün veren madeni yağ sektörü, üretimde yerlilik vurgusu yapıyor. Sektör,haksız rekabetin önlenmesi açısından ithal ürünlere de TSE ve EPDK katılım payı zorunluluğu getirilmesini ve yerli üreticilerin desteklenmesini istiyor.

Nurdoğan A. ERGÜN

Mineral yakıtlarla birlikte 9 milyar doların üzerinde bir ihracat değerine sahip olan madeni yağ sektörü, iç pazarda ithal ürünlerle ‘eşit’ şartlarda rekabet etmek istiyor. Yaklaşık 130 üreticinin bulunduğu madeni yağlar ve mineral yakıtlar sektörü, iç pazardaki ithal ve kaçak ürün baskısından kurtulup ihracatta çıta yükseltmeyi hedefliyor. 5 milyar dolarlık bir hacme sahip olan sektör, haksız rekabetin önlenmesi için ithal ürünlere de TSE ve EPDK katılım payı zorunluluğu getirilmesini talep ediyor. Türkiye’nin AR-GE ve üretim gücüyle madeni yağ üssü olabilecek bir ülke konumunda bulunduğunu söyleyen Madeni Yağ ve Petrol Ürünleri Sanayicileri Derneği (MAPESAD) Başkanı Tayfun Koçak, iç pazarda ithal ve kaçak ürünlere karşı mücadele verdiklerini belirtti. Koçak, “ÖTV, EPDK katılım payı, TSE zorunluluğu, Geri Kazanım Katılım Payı-GEKAP, teminat mektubu darken, sektörün üzerinde yüzde 35 vergi yükü var. Hammadde, işçilik ücretleri gibi maliyetler de fiyatları yukarı çekiyor. Rekabetin getirmiş olduğu fiyat ayarlamasını hiçbir sektör oyuncusu istediği gibi yapamıyor” dedi.

“İthalatçı, lisans bedeli ve EPDK payı ödemiyor”

Yerli üretici olarak sürekli dile getirdikleri 3 ana soruna işaret eden Koçak, şunları söyledi: “Birincisi Türkiye’de madeni yağ sektörü lisansa tabi. Lisansa tabi olan üreticilerin devlete karşı çoğu maddi olmak üzere yükümlülükleri var. Türkiye’de üreriyorsanız TSE’den belge almak zorundasınız. Bu ciddi bir maliyet. İkincisi yıllık satıştan EPDK’ya ödenen katılım payı. Üçüncüsü, yine lisans sahipleri ciro üzerinden devlete bir teminat mektubu vermek zorunda. Bunların hepsi de birer maliyet.” Üretici olarak bu maliyetleri satış fiyatına eklemek zorunda kaldıklarını kaydeden Koçak, “Ama Türkiye’ye yurt dışından mal getirdiğinizde ne EPDK’ya bir ücret ödüyorsunuz, ne TSE’den belge almak zorundasınız ne de bir teminat mektubu vermek zorundasınız” diyerek üreticinin haksız rekabete karşı önlem istediğini vurguladı. Koçak, “Biz yurt dışında müşterilerle 1 centin pazarlığını yaparken, bu maliyetlerin haksız rekabet olarak üretici aleyhinde olması çoküzücü” yorumunu yaptı.

“İç pazara giren ürünlerde standart olmalı”

Öte yandan iç pazara giren ürünlerde belirli bir standart oluşturulması için de TSE zorunluluğu getirilmesini talep eden Tayfun Koçak, “Bu kuralın getirilmesi kaçınılmaz. Nasıl ki biz ürünün kalitesini TSE’de ispatlıyorsak, ithal edilen ürünlerde de bu zorunluluk olmalı. Ayrıca iç pazara kalitesiz ürün girişi de engellenmiş olur” vurgusu yaptı. Koçak, “Nihayetinde insanlar, ambalajına bakarak ürün alıyor. Ama içindekinin aslında ne olduğu önemli. Bunlara gerekli testlerin yapılıp özellikle etiket üzerinde belirtilmesi, karşınızdaki muhatabın kim olacağının bilinmesi lazım. Çünkü aldığını bir yağ makinenize zarar verdiğinde muhatabınızı bilmeniz gerekiyor” açıklamasını yaptı. Haksız rekabetin ortadan kalkmasıyla yerli üreticinin yurt dışına mal satışını hızlandıracağını, iç pazara da ithal ürün girişinin yavaşlayacağını dile getiren Koçak, bu durumun cari açığı kaptmaya da katkı sağlayacağına dikkat çekti.

“Sanayici malı stokta tutmak yerine spotta satıyor”

Ödemelerde yaşanan aksaklıklar nedeniyle sanayicinin vade uzatmaya gittiğini söyleyen Tayfun Koçak, “Müşteri genelde mal almak istemediği için biz de vadeleri uzatmak durumunda kalıyoruz. Giderleri karşılayabilmek için mal satmanız lazım. Fakat mal alacak olan da stokta mal tutmak istemediğinden sanayici mallarını spotta satmaya başladı. Son bir yılda sektörümüzde 3-4 tane konkordato ilan eden oldu. Zarar eden firma, o zararaı telafi edilmek için, uzun vadeli aldığı malı spotta daha ucuz satıp o anki nakit ihtiyacını karşılıyor. Bu durumda da zarar gittikçe büyüyor. En sonunda olan ona mal satana oluyor” dedi.

“Yerli ve milli bir sanayinin önemli parçasıyız”

Türkiye’nin savauna sanayiinde ulaştığı yerlilik başarısını madeni yağda da yakalayabileceğine işaret eden Tayfun Koçak, “Türk firmaları tankından radarına, helikopterden silaha kadar üretebilecek kabiliyete sahip. Yağ sektörü de bunun bir parçası. Yağ olmadan makine, motor çalışmaz. Türkiye’de savunma sanayiinden örneklemeyle çıkacak olursak sektörümüzü büyütme imkanımız var. Sadece endüstride, sadece motor yağlarında değil, katma değeri yüksek olan savunma sanayiinde ciddi bir yere geldik. Sanayiden gelecek talebi karşılayacak yerli kapasiteye sahibiz. Türkiye’nin önemli kurumlarının ihtiyaçlarını Türkiye’den karşılayabildiğimizde hem paramızın yurtdışına gitmesini engellemiş oluruz, hem de bu malları milli ve yerli firmalardan almak suretiyle her daim ihtiyaç olduğunda tedarik etmiş, ihtiyacı karşılamış oluruz. Bu anlamda madeni yağ sektörü katma değerli bir sektör ve bu sektörün sesine birazcık kulak vermek gerekiyor” diye konuştu.

“Ekonomide toparlanma 2025 sonunu bulacak”

Madeni yağ sektörünün birçok sektöre göre yılı daha stabil geçirdiğini söyleyen Tayfuk Koçak, “Yatırım yapmak isteyen firmalarımız var ancak yatırımı maliyeti çok yüksek. Ama sanayici ilerisi için plan yaptıysa zaman kaybetmemek için bunu ertelemek istemiyor. Mal satımıyla ilgili zaten problem var. Kimse parayı mala bağlamak istemiyor, ihtiyacı kadar alıyor. Kalan sermayeyi bankada ya da başka bir şekilde değerlendirme yolunu seçiyor. Herkes 2025’e zarar etmeden girme derdinde. Karsız da olsa ayakta kalmaya çalışıyor. Bu sürecin 2025’in sonuna kadar devam edeceğini düşünüyorum” diye konuştu.