PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Nostaljik Helikopter Nişancı Oyunu Cleared Hot’ı Microprose Yayınlayacak

Desert Strike ruhu geri dönüyor

Kaliforniya merkezli Cfinger Games tarafından geliştirilmekte olan Cleared Hot uzun süredir radarımdaydı, çünkü bir zamanların efsane oyunu, Amiga’daki favorilerimden Desert Strike’tan yoğun biçimde esinleniyordu. Bu nostaljik helikopter nişancı oyunu artık bir yayıncıya sahip, hem de o yayıncı Microprose!

Microprose da bir dönemlerin en ünlü geliştirici / yayıncılarından biriydi aslında, hatta kurucularından biri de Civilization serisiyle ün kazanan Sid Meier’di. Aralarında Civilization (1991), Civilization II (1996), Darklands (1992), F-15 Strike Eagle (1985), F-19 Stealth Fighter (1988), Gunship (1986), M1 Tank Platoon (1989), Master of Magic (1994), Master of Orion (1993), Master of Orion II (1996), Pirates! (1987), Railroad Tycoon (1990), Red Storm Rising (1988), Silent Service (1985), ve X-COM: UFO Defense (1994) gibi isimlerin de bulunduğu bir çok ünlü oyun Microprose sayesinde kitlelere ulaşmıştı.

Aşağıdaki fragmanı izleyince siz de Electronic Arts’ın kült oyunu Desert Strike ile benzerliğini fark edeceksiniz.

İzometrik açıdan oynanan bu oyun çok büyük başarı elde etmiş, ardından Jungle Strike, Urban Strike, Soviet Strike ve Nuclear Strike gelmişti. Ama bu türde neredeyse 27 yıldır başka bir oyun görmemiştik. İşte Cleared Hot bu boşluğu dolduracak.

Cleared Hot’ın çıkış tarihi henüz belli değil.

Star Wars Outlaws’un Satışları Avatar: Frontiers of Pandora’nın da Gerisinde Kalmış

Ubisoft ne zaman (ve nasıl) toparlanır dersiniz?

Geçtiğimiz haftalarda Ubisoft cephesinden peş peşe olumsuz haberler gelmişti, hatırlayanlar olacaktır. Önce şirketin hisse senedi fiyatlarında yılbaşından itibaren keskin bir düşüş görüldüğü ve şirketin ciddi değer kaybı yaşadığı haberi geldi. Sonra yatırımcılardan şirketin özelleşmesine yönelik talepler geldiğini öğrendik. Bu sırada Assassin’s Creed Shadows’u 2025’e ertelediklerini açıkladılar. Yani epey çalkantılı bir dönemden geçtikleri görülüyor.

Şirketin değer kaybında ve Assassin’s Creed Shadows’un ertelenmesinde etkili olan faktörlerden birisi de son dönemde çıkardıkları oyunların beklenen performansı sergileyememiş olmasıydı. Burada öne çıkan isimlerden birisi de hiç şüphesiz Star Wars Outlaws. Görülen o ki, Star Wars Outlaws satışları gerçekten de beklentileri karşılamaktan uzak bir performans sergiliyor.

GamesIndustry.biz, Birleşik Krallık için Eylül ayının en çok satan oyunlar listesini paylaştı. Bu listede Star Wars Outlaws’un 4. sırada yer aldığı görülüyor. Burada dikkat çeken bir tespitse, 2023’te çıkan Avatar: Frontiers of Pandora’ya göre Star Wars Outlaws satışlarının daha yavaş seyretmesi.

Insider Gaming de geçtiğimiz hafta oyunun ilk ayında ancak 1 milyon kopya satabildiğini paylaşmıştı. Belki kâğıt üzerinde 1 milyon yüksek bir satış miktarı gibi görülebilir ama böyle büyük bir oyun söz konusu olduğunda, işlerin pek de yolunda gitmediğine işaret eden bir sayı bu. Star Wars gibi bir markayı arkasına alan bir oyunun bunun birkaç katı satış yapması beklenirdi, fakat öyle olmadığı ortada. Zaten şirketin mali durumu ile ilgili olarak gerçekleştirilen toplantıda Ubisoft yönetimi de Star Wars Outlaws’un beklentilerin gerisinde kalan bir performans sergilediğini kabul etmişti.

Assassin’s Creed Shadows’un henüz çıkmadan tartışılan bir oyun haline geldiğini de göz önünde bulundurduğumuzda, Ubisoft için işlerin hiç de yolunda gitmediğini söylemek mümkün. Gerçi şirketin Tencent tarafından satın alınacağına dair söylentiler, hisse senedi fiyatlarını bir miktar yukarı taşımış. Fakat Assassin’s Creed Shadows başta olmak üzere önümüzdeki yıl çıkacak oyunları beklenen performansı sergileyemezse, şirket için önemli bir kırılma yaşanması kuvvetle muhtemel. Bakalım Ubisoft bu sıkıntılı dönemi ne zaman geride bırakacak veya daha önemlisi geride bırakabilecek mi.

Silent Hill 2 – İnceleme

Kabusların hayat bulduğu yer

Oyun dünyasının sanatsal bir karşılığının olması gerekliliğinin veya “oyunlar bir sanat eseri midir, değil midir” tartışmasının temelinde yatan unsurlardan biri olduğunu düşünüyorum Silent Hill 2’nin. Nasıl olmasın? 2001’deki orijinal oyundan söz ediyorum tabii ki ama Silent Hill 2’yi basmakalıp sözcüklerle, ona bir şaheser demeden nasıl anlatabilirim ki? Silent Hill 2 sadece bir oyun olarak değil, oyuncuya tattırdığı duygusal ve zihinsel karşılıklarla derin bir psikolojik yolculuk olarak ele alınmayı hak ediyor. James Sunderland’in kayıp eşine olan yolculuğu her adımda daha derin bir varoluşsal sorgulamaya dönüşürken nasıl ki bir yağlıboya tablosuna bakarken kaybolduğunuz hissini yaşıyorsanız, Silent Hill 2 de sizde benzer bir etki yaratıyor.

Başlangıç aşırı derecede subjektif oldu, farkındayım, fakat seriyi şekillendirmiş olmasından ziyade oyun türü için kendi tanımlarını yaratmış olması açısından da Silent Hill 2’nin devrimsel bir oyun olduğunu söylemek hiç zor değil. Yarattığı klostrofobik atmosfer, oradan oraya koştururken sağda solda duyduğunuz çıtırtılar, oyun dünyasının kurgulanış şekli ve yarattığı baskı neticesinde sunduğu “korku” ve “gerilim” teması Silent Hill 2’nin benzer oyunlardan kendini sıyırdığı tarafı olmuştur hep.

23 sene önce çıkan bir oyundan söz ederken bu kelimeleri kullanıyor olmak aslına bakarsanız biraz da geçmişe özlem olabilir. Kim bilir belki de oyunu değil de o zamanlarda hayal gücümüzle kurduğumuz dünyaları özlüyoruzdur. Zira teknik olarak sınırlı imkanlara sahip olmak bunu biraz körüklüyordu eskiden; artık karakterlerin bütün hislerini veya bulunulan ortama ait bütün derinliği yaşatabiliyorlar. Kuracak hayal bile bırakmadılar …yapımcılar

İşte tüm bunların ışığında Bloober’ın Silent Hill 2’sini nasıl karşılayabileceğimi tahayyül ederken hep bir çekince vardı aklımın bir köşesinde. Remake’leri yapılan oyunların makus talihidir bu aslında; orijinale ne kadar sadık kalabileceklerini bilemezsiniz ve gözünüzde büyüttüğünüz haliyle o oyun sizin için aslında bir tabudur. Burada çok fazla tartışmanın yaşanacağını zannetmediğim için genelleme yapmaktan çekinmiyorum, şöyle ki; Silent Hill 2, remake’inin yapılması en tehlikeli oyunlardan biriydi. Bloober Team’in bunu üstlenmesi bile büyük bir cesaret örneğiyken neticede çıkardıkları ürüne baktığımızda hayrete düşmemek mümkün değil. Bir Silent Hill 2 aşığı olarak daha oyunun grafiklerine, hikayesine falan geçmeden yazının hemen başında gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, yapılmış en iyi remake Silent Hill 2’dir ve yapımcılar inanılmaz bir iş başarmışlardır.

Acı ve Yalnızlık Kozasına Sarılı Şekilde, Bekliyorum

Konunun temelinden başlayacak olursak; Silent Hill 2, üçüncü kişi görüş açısından karakterinizi yönlendirdiğiniz bir aksiyon / bulmaca macera oyunu. Kahramanımız James Sunderland üç yıl önce ölen eşi Mary’den bir mektup alır ve onu Silent Hill kasabasındaki “özel yerlerinde” beklediğini öğrenir. Bu noktada James her ne kadar inanamasa da Silent Hill’e gider ve eşini aramaya başlar. Konunun özü aslında bu ama James biraz hödük bir karakter olduğu için onun “ya Silent Hill’in her yeri bizim için özel, nereden bulucam ben şimdi bu kadını, acaba gölün kıyısındaki o parkı mı demek istedi?” diye başlayıp kasabanın başından sonuna, girilmeyen delik bırakmayıncaya kadar her yeri alt üst etmesi üzerine bir hikâye ilerleyişi var.

Lokasyon olarak Silent Hill bir göl kenarı kasabası ve standart bir şehir yaşamında bulunabilecek her türden mekân burada var. Oyuna kasabaya paralel devam eden bir otoyolun kenarındaki tuvalette başlıyorsunuz, ormanın içine doğru patikayı takip ettikten sonra mezarlığın içinden geçip az ileriden sola döndüğünüzde asfalt caddeler sizi karşılıyor. Restoranından tutun da benzin istasyonuna kadar gayet muntazam yerleşik bir kasaba, fakat tek bir kusur var, o da yoğun bir sis ve sokaklarda bir kişi dahi göremiyorsunuz. İlk hedef olarak belirlediğiniz istikamet Rosewater Park’ı, ama oraya da doğrudan gidilen yollar ya yok olmuş ya da yüksek demir tellerle engellenmiş vaziyette. Duvarlardan atlayarak veya türlü binaların içerisinden geçerek bir şekilde yolunuzu bulmanız gerekiyor.

İşte oyundaki genel ilerleyiş yapısı da bunun üzerine kurulu; hikâyenin sürekliliği içerisinde James bir yere gitmesi gerektiğinde orayı haritasında işaretliyor ve siz de elinizden geleni ardınıza koymuyorsunuz. Remake’deki harita kullanımı bu noktada orijinal oyundan çok daha aktif olmuş; aslında buna bir yaşam kalitesi geliştirmesi demek daha doğru olacaktır. Yol üzerindeki bazı kilitli kapılar veya geçilemez yerleri James haritasına not ediyor. Bunların bazılarını ya kırmızıyla karalayarak açılmaz kapı gibi belirtirken bazılarını da düz kırmızı çizgi ile çekip “ilerleyen süreçte açılabilir, bir şekilde arkadan kilitlenmiş olabilir” şeklinde ifade ediyor. İlerledikçe James’in haritayı ne şekilde kullandığını çözüyorsunuz ve binaların içerisinde ona göre ilerleyebiliyorsunuz. Ek olarak oyunda karşılaştığınız bulmacaları veya önemli bir şeyi James yine haritasına not ediyor ve herhangi bir aktivitede ilerleme kat ettiğinizde gayet düzgün bir şekilde buraları güncelliyor. Dahası bir bulmacayı çözdüğünüzde veya herhangi bir kilit kombinasyonu keşfettiğinizde doğrudan haritanın üzerine sayıları ve kodları yazıyor, siz de boşu boşuna “şifre neydi” diye düşünmek zorunda kalmıyorsunuz.

Bununla birlikte oyunda çok fazla bulmaca var. Bu bulmacaların çoğu sizi bir anahtarla veya bir şifre ile ödüllendiriyor ve oyundaki ilerlemeyi bu şekilde sağlıyorsunuz. Zaten hangi binaya girerseniz girin ilk birkaç odanın birinde mutlaka o binanın temasına uygun şekilde hazırlanmış bir ana bulmaca ile karşılaşıyorsunuz. Örneğin, hastanedeki bulmaca üç farklı hastanın bilekliklerini bulup bunların hepsini tek bir bulmacada birleştirmeniz üzerine kurgulanmış. Her bilekliği hastanenin farklı köşelerinde, yine farklı bulmacalar çözerek topluyorsunuz ve en sonunda bir yerde kullanıp bir anahtar elde ediyorsunuz. Bu anahtar normalde girilemeyen bir kapıyı açıyor ve hikâye bu şekilde ilerleyebiliyor. Benzer bulmacalar apartmanda da var, otelde de var, hemen hemen her yerde var.

Biliyorum, Sana Asla Affetmeyeceğin Korkunç Bir Şey Yaptım

Bulmacaların çeşitliliği ve zorluğu açısından oyun fazlasıyla insaflı davranmış. Başlangıçta üç farklı zorluktan birini seçiyorsunuz oyun boyunca buna paralel şekilde farklılaşan bulmacalarla karşılaşıyorsunuz. Zoru çok zor değil, kolayı ise “şuna bas, şimdi üç ekle buna bas” düzeyinde ve tabii ki kolay ve zor bulmacaların cevapları aynı değil. Zor bulmacaları başardığınızda aldığınız tatmin hissi yerinde. Çeşitlilik tarafında ise orijinal oyuna sadık kalınmaya çalışılmış. Bazı bulmacalar birebir aktarılırken, bazılarının üzerinden geçilmiş veya tamamen değiştirilmiş. Referans olması açısından apartmandaki 3 para bulmacası ve hastane asansöründeki anons duruyor.< /p>

Yalnız bulmacalar için söylemek istediğim en tatlı şeyi yapımcıların orijinal oyuna yaptığı göndermeler oluşturuyor. Koridorlarda gezerken bazı yerlerle etkileşime girebileceğinizi fark ediyorsunuz. Bakıyorsunuz, herhangi bir bulmaca yok, resmen düz bir duvar veya bir zincir parçası. Tıkladığınızda ekran anlık bir parazitlenip geri geliyor ve eğer orayı orijinal oyundan hatırlıyorsanız, oyun orada kamera açısını da benzer şekilde değiştirdiği için, bir anlık ürperiyorsunuz …ben ürperdim en azından. Buraları yaşamayı size bırakıyorum. Neler olduğunu söylemeyeceğim, ama harika detaylar. Bloober’dan orijinal oyuna karşı anlık fakat çok hoş saygı duruşları.

Aksiyon tarafında ise yapımcıların yine tadında bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Serde erkeklik olduğu için sadece bulmacaları değil aksiyonu da zor ayarda oynuyorum ve en basit yaratıklar bile bir noktada meydan okumaya dönüşebiliyor. Kolay zorlukta sopayla 2-3 vuruşta ölen yaratıklar zor ayarda 4-5 tabanca mermisi ile anca devriliyorlar ve taktiksel oynamanızı gerektiriyor her biri. Aynı anda birden fazla yaratıkla aynı odada olduğunuz yerlerde mutlaka kıyıdan köşeden geçip fark edilmemeye çalışabilir veya zorunda değilseniz savaşmamayı tercih edebilirsiniz. Zira zorluk arttıkça etrafta bulduğunuz ekipmanların sayısı da ciddi düzeyde azalıyor.

Burada Yatarken Kendimi O Kadar Zavallı ve Çirkin Hissediyorum Ki…

Yaratık tiplerinde ve sayısında ekstraya gitmemiş Bloober; orijinal Silent Hill 2’deki yaratıklar yine yerli yerinde duruyorlar. Görselliklerinde ise elbette ki 23 senenin üzerinde birtakım oynamalarda bulunulmuş. Hoşuma giden tarafı Silent Hill’in sisli halindeki yaratıklarla alterasyona uğradığı zaman karşılaştığınız yaratıklar arasındaki geçişte olmuş. Zaten alterasyona uğrayan ve paslanan Silent Hill yeterince ürkütücü ve gergin değilmiş gibi, bir de yaratıklar buna adapte olunca ortaya deri giyen latex’li hemşireler çıkmış. Evet, yanlış okumadınız. Az önce beyaz beyaz, ortalıkta elinde su borusuyla dolaşan hemşireler Silent Hill boyut değiştirince ellerinde bıçak savurmaya başlıyorlar. Ve bu sado mazo hal bir anda bütün yaratıklara sirayet ediyor; yerlerde sürünerek gezen Lying Figure’lerin modellemeleri sağında solundan çiviler çıkacak şekilde değişiyor, mankenler tayt giymeye başlıyorlar falan. Daha neler neler.

Silent Hill 2 aslında James’in odak noktada yer aldığı, yaşanan olayların da kendi iç dünyasıyla ilişkilendirildiği bir oyundur. Yaratıklar ve oyun boyunca karşılaşılan türlü karakterler aslında James’in zihinsel ve duygusal durumlarının birer yansımasıdır. Silent Hill 2’deki yaratıkların her biri James’in yaşadığı travmalar, bastırdığı suçluluk duyguları ve içsel çatışmalarla doğrudan bağlantılıdır. Silent Hill 2’nin dünyası bu şekilde semboller ile örülüdür ve bu da oyunun benzersiz bir deneyim sunmasını sağlar. Örneğin Piramit Kafa. Artık literatüre yerleşmiş bir korku unsuru olarak bile sayabileceğimiz bu yaratık James’in yaptığı hatalar ve karanlık seçimlerin somutlaşmış halidir. Piramit Kafa’nın sürekli James’i takip etmesi, geçmişindeki suçluluk duygusundan kaçamayacağını ifade eder. Benzer şekilde Maria da karısı Mary’nin yansımasıdır, fakat çok daha kadınsı ve şehvetlidir. Yıllarca karısının hastalığı sırasında ona karşı duyduğu hayal kırıklığını Maria’da telafi etmeye çalışır.

Bu Yüzden Artık Kendin İçin Yaşamanı İstiyorum

Grafiksel olarak oyun yaşatmak istediği atmosferi mükemmel bir biçimde ortaya koyuyor. Çoğunluğu zaten karanlık ve dar koridorlarda geçen oyun korku unsurunu yaşatmak için eline geçirdiği bütün fırsatı kullanıyor. Buna uygun çok sahne hazırlanmış oyun içerisinde; cızırtılı ve yanıp sönen bir florasan lambanın altından geçen bir yaratık veya sokaktaki bir arabanın patlayan farları ile aniden kararan ortamlar. İç mekanlar ve dış dünya mükemmel tasarlanmışlar, fakat karakter animasyonları ve bilhassa da modellemelerine alışmak, eski Silent Hill 2 oyuncuları için biraz zor olabilir. Laura’yı ya da Maria’yı önceden tanıdığınız için yeni yüzlerini ve seslerini biraz sindirmek gerekli. Ama tabii ki bu modellemelerin kötü olduğu anlamına gelmiyor; aksine, Eddie’nin yağlı pis suratının parlamaları falan dehşet olmuş.

Ne var ki orijinal Silent Hill 2’de bazı anahtar yerlerde yer alan diyalogların yeni oyuna aktarılışında birkaç yeri pek beğenmediğimi söylemeliyim. Örneğin Remake’in fragmanını ilk kez gördüğümde, Maria’nın James ile parmaklıklar ardında konuşurken seslendirmesini çok yadırgamıştım ve sırf o yüzden Maria’ya biraz mesafeli kalmıştım. Hatta sadece bu bile oyunun bütününü sorgulamama sebep olmuştu. Hala da pek benimseyemedim Maria’yı. Oyun piyasaya çıkana kadar bunun düzeltileceğini ummuştum hep içten içe ama öylece kalmış, sağlık olsun. Onun haricinde asıl önemli olan, karakterlerin vermek istediği duyguların doğru aktarılması durumunu yapımcılar çok iyi başarmışlar.

James… Beni Mutlu Ettin…

Ne yalan söyleyeyim, remake’in bu kadar iyi yapılmasını ummuyordum. En baştan beri bize güzel anılarımızı hatırlatacak, “bugün yapılsaydı acaba nasıl olabilirdi” dedirtecek bir gösteri olmasını umarken tam bir ziyafet ile karşılaştık. Beklediklerimin tamamını fazlasıyla aldım. Hem Silent Hill 2’nin adına hürmet, hem de başlı başına kendi içerisinde bir oyun olarak sunduğu deneyim bambaşka. Bu tarz bir oyunun günümüzde çok fazla karşılığı olmadığı için onu ancak kendisiyle kıyaslayabiliyorum (geri çekilin RE’ciler). Silent Hill 2’nin bendeki yeri apayrı ama Remake’in de kendine özel bir yeri kesinlikle olacak.

Galatasaray’ın yeni bitirim ikilisi! Yıldızları parladı…

Galatasaray da son haftalarda iki oyuncunun performansı ön plana çıkıyor Yunus Akgün ve Gabriel Sara

Trendyol Süper Lig’in 8. Haftasında Corendon Alanyaspor’u 1-0 mağlup ederek milli araya lider giren Galatasaray’da son haftalarda iki oyuncunun performansı ön plana çıkıyor: Yunus Akgün ve Gabriel Sara…
Corendon Alanyaspor karşılaşmasında 3 puanı getiren golü kaydeden Yunus Akgün, yükselişini sürdürüyor. Geçtiğimiz sezonu Leicester City’de kiralık geçiren, bu sezona da yedek kulübesinde başlayan Yunus, Kerem Aktürkoğlu’nun Benfica’ya gidişiyle birlikte ilk 11’e yerleşti.
Teknik direktör Okan Buruk’un kendisine verdiği şansı iyi değerlendiren 24 yaşındaki futbolcu, bu sezon ligde ilk kez Gaziantep Futbol Kulübü’ne karşı gol sevinci yaşadı. UEFA Avrupa Ligi’nde ise PAOK ve Rigas Skola maçlarında tabelayı değiştiren milli futbolcunun resmi maçlarda toplam 4 golü bulunuyor.
Yunus Akgün sadece skora yaptığı katkıyla değil, oynadığı futbolla da göz dolduruyor. Özellikle Fenerbahçe derbisinde sahanın yıldızlarından birisi olan milli oyuncu, şimdiye kadar Kerem Aktürkoğlu’nun yokluğunu aratmadı.
Corendon Alanyaspor karşılaşmasında Yunus’un attığı golün asistini yapan Gabriel Sara da son maçlarda Galatasaray’ı sırtlayan bir başka isim… Sezon başında Norwich City’den 18 milyon Euro’ya transfer edilen Brezilyalı oyuncuya ödenen bonservis ücreti soru işaretleri yaratmıştı. Ancak Sara, kısa süre içinde bu soru işaretlerini ortadan kaldırdı.
İlk gol ve asistini 5-0’lık Çaykur Rizespor maçında kaydeden Sara, 6. haftadaki Fenerbahçe derbisiyle camianın takdirini topladı. Kadıköy’de şık bir gole imza atan 25 yaşındaki orta saha, son iki haftada ise verdiği gol paslarıyla skora katkı sağladı. 3-3’lük kasımpaşa maçında Osimhen’in 2. golünün asistini yapan Sara, Corendon Alanyaspor maçında da yine uzun pasla Yunus Akgün’ü savunma arkasına sarkıtıp, Ertuğrul Taşkıran’ı mağlup etmesini sağladı.
Lucas Torreira ile iyi bir ikili oluşturan Brezilyalı futbolcu, topla ilişkisi, tekniği ve oyun görüşüyle kısa sürede Galatasaray’ın oyununda pozitif etki yarattı.

Ersun Yanal: “Bu maç acı bir tecrübe oldu”

Amed SK teknik direktörü Ersun Yanal, Esenler Erekspor maçının ardından konuştu.

Amed SK teknik direktörü Ersun Yanal, karşılaşmaya hızlı bir şekilde skoru bulmak için coşkulu bir oyunla başlamayı hayal ettiklerini söyledi.

Ersun Yanal, “Rakip kalede pozisyon ararken kalemize dönen topların maliyeti ağır oldu. Bu maç bizim için acı bir tecrübe oldu.” dedi.
Sezon başından bu yana coşkulu oyunu isteyen bir takım olduklarını dile getiren Yanal, “Coşkulu oyun istediğimizin karşılığında rakibin hızlı oyuncularıyla ağır bedel ödemiş olduk. Futbol süratli ve hızlı oyuncularla direkt oynanan bir oyun olunca daha tehlikelidir. Rakip bunu bize karşı yaptı. Biz bu konuda yetersizdik. Rakip kalede pozisyon ararken kalemize dönen topların maliyeti ağır oldu. Bu maç bizim için acı bir tecrübe oldu.” diye konuştu.

Amed Sportif Faaliyetler’in büyük bir camia olduğunu aktaran Yanal, “Sezon başında kendi sahamızla iyi bir ivme ile başlayıp seyircilerimiz önünde bunu devam ettirmek istiyorduk ama olmadı. Bu skorda taraftarın tepki vermesi de normal.” ifadelerini kullandı.


Halil Özer’den VAR eleştirisi

Halil Özer, köşesinde Yaşar Kemal Uğurlu ile ilgili dikkat çeken sözler kullandı.

Halil Özer, Milliyet’teki köşesinde Yaşar Kemal Uğurlu için flaş ifadeler kullandı.

İşte o ifadeler;

“Kritik üç puan ve kritik bir Yunus golü. Bu maçın aslında tüm özeti bu. Normalde hiçbir maç yazısına hakemle girmem.”

“Ama tabii eğer hakem maçın kaderini etkilemiyorsa…”

“Dün etkiledi… 10. dakikada Mertens’in rakibine attığı kasıtlı dirsek darbesi maçın her şekilde önüne geçti. Pozisyon net kırmızı hareket. Bile isteye ve topun olmadığı anda atılan dirsek… Rakip avaz avaz acıdan bağırıyor ama kendi kendine. Hadi orta hakem görmedi. Peki bu maçın VAR hakemi yok mu? O da Yaşar Kemal Uğurlu. Hakemliği bırakmış ama lütfen VAR hakemi yapılmış sonuç ortada. Ahmet Şahin’in Türk futboluna kazandırdığı pırıl pırıl bir VAR hakemi Yani bir VAR hakemi önündeki onca monitör olmasına rağmen bunu göremeyecekse anında bugün işine son verilmeli.”

“İşte ligin kaderini de bu pozisyonlar etkiliyor. Kırmızı çıksa Galatasaray maçı 80 dakika 10 kişi oynayacak.
Neyse… Biz maça dönelim…Galatasaray ilk yarıda oyunun hakimiydi. Ancak yine çok üretken değildi. İcardi bir kez olsun topla buluşturulmadı. Bu durum Galatasaray için belli başlı bir sorun olarak devam ediyor. Elinde böyle bir adam var yararlanamıyorsun. Bu kaç maçtır böyle devam ediyor. Acaba Okan hoca bunun farkında mı gerçekten merak ediyorum. Öyle ya farkında olsa önlemini alırdı.”

Maçın öne çıkan adamı kesinlikle Yunus. Bu maçta gol atacağı o kadar belliydi ki. Rakibi çok zorladı Ve attı. Ama tabii Sara’nın yaptığı nefis asisti unutmamak lazım.”

“2. yarı farklı bir görüntü yoktu. Galatasaray oyun üstünlüğünü sürdürdü. Ancak aynı ilk yarıda olduğu gibi rakip kale önünde çok etkili olamadı. Yunus yoruldu. O yorulunca İcardi’nin umutları iyice tükendi. Benim anlayamadığım şu. İcardi’nin durumunu ilk bölümde yazmıştım. Yani bu adam hiç pas alamazken oyundan çıkarılıp yerine Batshuayi niye alınır. Sorun Arjantinli oyuncuda değil ki takım oyununda.”

“Bu bölümde sahanın tartışılmaz yıldızı Sanchez’di. O kadar kritik toplar kesti ki takımını muhtemel puan kaybından kurtaran adam oldu. Alanya son bölümde çok zorladı. Hele son dakikalarda Serdar Dursun öyle bir gol kaçırdı ki sadece dokunsa topu boş kaleye gönderecekti. Sert vurmayı tercih edince takımını bir puandan etti.”

Sonuç olarak Galatasaray üç puanı aldı. tabii ki Fenerbahçe’nin bay geçtiği haftada bu üç puan önemliydi. Ancak vasat oyun ve vasat görüntü devam ediyor. Fenerbahçe maçından sonra ortaya bambaşka bir takım çıktı sanki.
Yırtıcı, üretken, mücadeleci, tekmeye kafa koyan görüntüsü bir anda yok oldu. Yani her şeyi ile vasatizm içinde. Bence milli ara ilaç gibi gelecek. Nerede doğru nerede yanlışlar yapılıyor muhtemelen Okan hoca teşhislerde bulunacak.
Ancak Avrupa’yı hiç saymıyorum. Bu oyun bizim ligimizde bile yeterli olmaz.” 

 

Arda Turan: “En çok üzüldüğüm maç”

İkas Eyüpspor teknik direktörü Arda Turan, TÜMOSAN Konyaspor maçının ardından konuştu.

Trendyol Süper Lig 8. hafta maçında Eyüpsor, deplasmanda Konyaspor’a 2-1 mağlup oldu. Eyüpspor teknik direktörü Arda Turan maçın ardından açıklamalarda bulundu.

Arda Turan açıklamasında;
“Öncelikle hakem arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. Konya halkı da bize stadyumda muhteşem bir misafirperverlik gösterdiler. Ali Çamdalı ve ekibini de tebrik ederim. Çok iyi mücadele ettiler. Oyunun başka bir tarafını doğru oynadılar ve kazandılar. Konyaspor’a önümüzdeki maçlarda başarılar diliyorum.”

“Takımım ve oyuncularımla gurur duyuyorum. Bu seneki en iyi oyunlarımızdan birini oynadık. Oynamak istediğimiz oyun bu. Oyunun ayrıntılarına inersek 3. bölgede daha agresif olabiliriz ama topa sahip olmak istediğimiz şekil bu. Final paslarını erken kullanmazsak, daha fazla topa hakim olursak, istediğim oyun bu.”

“Eyüpspor gittiği her stadyumda, gittiği her yerde en iyi oyununu oynamaya çalışıyor. Bir diğer konu ligin yeni takımıyız. Geçen seneden 9 tane yuncumuzla oynadık bugün ilk 11’de. Bu bizim oyunumuza ve sistemimize ne kadar güvendiğimizi ve bunu da sahaya yansıttığımızı gösterir. Anları doğru oynayamamakta, bazı şeyleri savunamamakta hala hatalar yapıyoruz. Konyaspor’un duran toplarda etkili olduğunu, %70 oranla başarılı olduklarını maçtan önce futbolcularımızla paylaşmıştık, bunlarla ilgili önlemimizi almıştık. Bazen doğru analiz ve çok çalışmak anları doğru oynamayı beraberinde getirmiyor. Böyle durumlar için tecrübeleneceğiz. Beşiktaş maçı, Kayseri maçı ve bu maç bizim için bir tecrübe. Dünya’daki en büyük takımlar önemli maçları nasıl oynuyorlarsa, en iyi şekilde oyunun her anını her dakikasını hakim olarak oynadık.”

“Bu nedenle oyuncularımla gurur duyuyorum. Şimdi milli araya girdik. Ne olursa olsun, ne kadar iyi oynarsak oynayalım mağlubiyetler takımların kıyameti olmalı. Göztepe maçına kadar maalesef kafamızı kaldıramayacağız ve bu üzüntüyü sonuna kadar yaşayacağız. Açıkçası bugün alınan skordan dolayı çok üzgün olduğumu belirtmek isterim. Eyüpspor’a geldiğimden beri en üzgün olduğum maç olabilir.”

“Bize karşı çok defa üstünlük sağlamış, oyunu sert oynayan, dinamik oynayan Göztepe’ye karşı oynayacağız. Bizim de aynı dinamizimde olacağımıza inanıyorum.c15 gün kendimize bu üzüntüyü yaşataağız. Kafamızı kaldırıp, Göztepe maçında taraftarımızı mutlu etmek istiyoruz. Oyundan mutluyum ama futbol bir skor oyunu. Göztepe maçında en iyi halimizle sahada olmak istiyoruz. İhtiyacımız olan şey seyircimiz. Hep beraber bir bütün olmalıyız. Bu oynayabildiğimiz oyunu oynayabilirsek Göztepe maçını kazanacağımıza inanıyorum. Özellikle kadınları ve çocukları maça mutlaka bekliyorum. Küfürsüz, güzel bir lig maçı olması dileğiyle…”

Manisa FK, play-off hattına döndü

1. Lig’de Gençlerbirliği’ni mağlup eden Manisa FK, yeniden play-off hattına girdi.

1’inci Lig’in 8’inci haftasında evinde Gençlerbirliği ile karşı karşıya gelen Manisa Futbol Kulübü, sahadan Senegalli orta saha oyuncusu Mamadou Cissokho’nun tek golüyle 1-0 galip ayrılarak 1 hafta aradan sonra yeniden play-off hattına girdi.

Önceki hafta Boluspor’a deplasmanda 2-0 yenilip 8’inci sıraya kadar gerileyen siyah-beyazlılar, Gençlerbirliği galibiyetiyle puanını 14 yapıp 4’üncü sıraya adını yazdırdı. Teknik direktör Çağdaş Çavuş, Boluspor yenilgisinin ardından bu maçta gösterilen reaksiyonun değerli olduğunu söyledi.

Maçın ilk yarısında coşkulu bir oyun sergilediklerini belirten Çavuş, “İlk devreye başladığımızda müthiş oyun coşkumuz vardı. Rakibe hiç pozisyon vermeyen bir oyunumuz vardı. Oyuncu grubum çok iyi reaskyion göstererek, özveriyle oynadı. İkinci devreye başladığımızda ister istemez özellikle ön tarafta oyunu bitiremememiz bize hızlı hücumlarla geri döndü. Gerçekten takım olarak, yönetim olarak herkes çok büyük fedakarlıklar yapıyor. Birlikte güzel bir hikaye yazacağız” dedi.

CISSOKHO’DAN ALTIN GOL

Manisa FK kadrosunda Ocak 2023’ten beri yer alan, daha önce şans bulamayarak geçen sezon devre arasında kiralık gönderilen 24 yaşındaki Cissokho, bu sezon ilk 11’in önemli parçası olmayı başarırken, attığı ilk golle takımına 3 puan kazandırdı.

Manisa ekibine 2022-2023 sezonunun devre arasında alınarak U19 Ligi’nde oynatılan futbolcu, geçen sezon 1 lig, 1 kupa maçında kısa süre bulabildi. Geçen yıl devre arasında Kosova temsilcisi FC Liria takımına kiralık gönderilen Cissokho, Manisa’ya dönüşünde hem ilk 11’in değişilmezi oldu hem de Gençlerbirliği önünde galibiyeti getirdi.

Serkan Özbalta:Tamamıyla oyun üstünlüğü Çorumspor’da olan bir maç vardı

Çorum FK Teknik Direktörü Serkan Özbalta, Iğdır FK maçının ardından yaptığı açıklamada, gol atma noktasında eksiklik yaşadıklarını açıkladı.

Trendyol 1. Lig’in 8. haftasında Çorum FK, sahasında ile golsüz berabere kaldı. Maçın ardından düzenlenen basın toplantısında Teknik Direktör Serkan Özbalta açıklamalarda bulundu. Özbalta, takımda 3-4 haftadır bir yükseliş olduğunu söyledi. Bazı alanlarda eksikliklerinin olduğunu ve gidermeye çalıştıklarını dile getiren Özbalta, milli araya girmeden önce bu maçı kazanmayı istediklerini ifade etti.

İlk yarıya bakıldığında kötü bir başlangıç yapmadıklarını anlatan Özbalta, “Oyun üstünlüğünde Iğdırspor bizden biraz daha iyiydi. Biz savunma anlamında iyi şeyler yaptık fena çıkışlar yapmadık. İlk yarıda istediğimiz oyunu oynamamamıza rağmen yine iki tane üç tane gol atabileceğimiz pozisyonumuz oldu. Thomas’la Eren’le bu pozisyonları değerlendiremedik. Geraldo ile girdiğimizde bir pozisyonda doğru bir hamle yapabilseydik ciddi bir pozisyon bulabilirdik. İkinci yarıda siyahla, beyaz kadar çok farklı bir oyun vardı. Tamamıyla oyun üstünlüğü Çorumspor’da olan bir maç vardı. Ama talihsizlik işte gol atamama olayını üzerimizden atmamız lazım. Bütün oynayan oyuncularımdan kadroda olmayan kulübede olup destek veren bütün oyuncularından o anlamda çok memnunum. Gol atma noktasında bir eksiklik yaşıyoruz. Sadece forvet oyuncularımız değil bütün oyuncularımız stoperlerimiz de pozisyona girebiliyor. Bugün zaten attığımız bir gol var. Loick Landre’nin iptal edilen bir golü. Bu karardır. Sadece katılmamakla beraber mecbur saygı duymak zorundayız. Gerçekten çok farklı bir lig oynanıyor. Diğer teknik adamlar da paylaşıyor söylüyor farklı bir lig, çok renkli bir lig oluyor. Kimin kimi nasıl yeneceği ne şekilde yeneceği hiç belli olmayan bir lig oluyor. Makas aralıkları çok dar. Bir bakıyorsunuz ki puanın ne kadar önemli olduğunu şu anda gözlemleyip görebiliyorsunuz şu anda tam hissedemezsek de sağlıklı düşünemesek de ilerleyen haftalarda alınan puanların ne kadar değerli olduğunu göreceğiz” dedi.

“Oyuncu yuhalanmasın”

Taraftarlara da çağrıda bulunan Özbalta, “Ne olur yanlış anlaşılmasın, yanlış yazılmasın. Bizler de Anadolu insanıyız. Çorumu çok sevdim. Geldiğimden beri söylüyorum sizler de bendeki kalbimdeki o samimiyeti görüyorsunuz ama ne olur oyuncu yuhalanmasın. Çünkü o formayı terletiyor, senin için mücadele ediyor. İnanın saha da bir kaypaklık yapmıyor. Mücadele var, pozisyon var. Onlar da bizim kadar kazanmak istiyorlar. Kazanarak evlerine dönmek istiyorlar. Kendi kardeşleri gibi evlatları gibi düşünsünler. Gerçekten çok değerli çocuklar. İnanılmaz üzülüyorlar. Sadece tek istediğim skor ne olursa olsun yani ben bunu niye diyorum onlara yakışanın bu olduğu için onların da manen zarar görmesini istemiyorum. Geldiğimiz günden beri bizi çok ciddi manada desteklediler, ağırladılar. O anlamda bunu paylaşmak istedim. İnşallah biz onlarla beraber güçlüyüz. Bu söylediğimi de bir dikkate alırlarsa hepsine tekrar tekrar çok çok teşekkür ediyorum. Bizi canı gönülden destekleyen taraftarlarımıza ve oyuncularımıza teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

“Hakemlerin geneli çok iyi”

Hakem kararlarını da değerlendiren Özbalta, “Hakemlerin geneli çok iyi. Ben 7 yıldır teknik adamlık yapmaya çalışıyorum. Geneli çok çok iyi niyetli yani kötü niyetli hakem ben görmedim gerçekten. Onlara bazen eleştiriler yapabiliyoruz evet bazen kızabiliyoruz ama inanılmaz bir şekilde bunun olumlu karşılıklarını onlardan alıyoruz. Yani hani çok güzel diyaloglarımız oluyor ama dediğim gibi güzel insanlar hatalar oluyor. İnşallah takımın özgüveni arttıkça iyi maçlar kazandıkça biz onları da aramayacağız. Çünkü neticede onları bir tarafa koyduğunuzda 6-7 tane de pozisyonumuz var. Atmalıydık ve kazanmalıydık diye düşünüyorum” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Samsunspor’da hedef milli araya puanlarla girmek

Samsunspor Başkanvekili Veysel Bilen, kırmızı-beyazlıların performansı hakkında açıklamalarda bulundu. İşte detaylar…

Samsunspor Başkan Vekili Veysel Bilen, aldıkları galibiyetlerle Samsunspor’a karşı rakipleri iştahlandırdıklarını söyledi. DHA’ya açıklamada bulunan Veysel Bilen, “Gelen başarılar ile her geçen gün göz önünde olmak, konuşulur olmak sorumluluğumuzu artırıyor. Bu sefer rakipler ‘bunları kim yenememiş, ben yeneyim de görsünler’ diye sahaya çıkacaklar. Bu nedenle kazanmak bizi rahatlatmıyor. Aksine sorumluluğumuzu artırıyor. Biz de o bilinçle çalışıyoruz” dedi.

‘COŞKULU FUTBOL OYNAYAN BİR SAMSUNSPOR ÖZLEMİNİ HEP DİLE GETİRİYORDUK’

Süper Lig’in 7’nci haftasında Göztepe’yi 4-3 mağlup ettikleri karşılaşmaya da değinen Başkan Vekili Veysel Bilen, “Göztepe maçı bizim açımızdan çok önemli ve camiamızı sevince boğan bir karşılaşmaydı. İlk yarıda hiç beklemediğimiz bir sonuç aldık. Ama ikinci yarının belirli dakikalarını geçtikten sonra seyircisini arkasına alan, maçtan hiç kopmayan bir Samsunspor ruhunu sahada gördük. Bu bizi fazlasıyla mutlu etti. Sonuç tabi ki önemli ama bizim söylediğimiz göze hoş gelen, önde basan, seyircisinin de desteğini arkasına aldığı zaman coşkulu futbol oynayan bir Samsunspor özlemini hep dile getiriyorduk. Her geçen hafta oyuncu kardeşlerimiz, teknik ekibimiz camianın ve yönetimin beklediği bu futbol anlayışıyla mücadele ediyor. En önemli ve sevindirici tarafta bu. İster istemez bu durumda sonuca yansıyor. Düşünün ki 3-1 geride olduğunuz maçı 3-3’e getiriyorsunuz ve bununla yetinmeyip 90’ncı dakikadan sonra gol arayıp 4-3 galip geliyorsunuz. Zaten hafta boyunca da spor gündeminde Samsunspor vardı. Oyuncularımız ve oyunumuz çok güzel konuşuldu. Başkanımız rehavet açısından her seferinde uyarılarını bizlere yapıyor. Bizde oyuncularımız ve teknik ekibimiz ile birlikte bu konunun hassasiyeti üzerine duruyoruz. Yenmek için uğraşacaklar. 3 maç üst üste gelen bir galibiyet serisi var. Bizde bunu devam ettirmek istiyoruz” diye konuştu.

‘MAÇIN SONUNDA PUAN YA DA PUANLAR ALARAK MİLLİ ARAYA GİRMEK İSTİYORUZ’

Süper Lig’in 8’nci haftasında yarın Adana Demirspor ile karşılaşacakları maçta taraftarlarının desteklerini beklediğini dile getiren Veysel Bilen, “Maç maç çalışmalar yapıyoruz. Önümüzde zorlu bir Adana Demirspor deplasmanı var. Son sırada olabilirler ama onlar da bir camia takımı. Bulundukları yerden çıkmak için iyi çalışıyorlar. Çalışmalarının karşılığı olarak Samsunspor maçında iyi şekilde mücadele edeceklerini biliyoruz. Mücadeleli bir karşılaşma bekliyoruz. Maçın sonunda puan ya da puanlar alarak milli araya girmek istiyoruz. Bunun için teknik ekibimize ve oyuncularımıza güveniyoruz. Seyircilerimizin de orada bizi yalnız bırakmayacaklarına inanıyoruz. Taraftarlarımızın desteğiyle maçın son dakikasına kadar mücadele eden, oyun disiplininden taviz vermeyen Samsunspor’u izlemeye devam edeceğiz” açıklamalarında bulundu. (DHA)