Kadın olarak sokakta yürümeye dahi korkar olduğumuz bu zamanlarda tüm hemcinslerimin kendini savunmayı öğrenmesi için elimden geleni yapmaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Seferihisar Belediyesi, kadına karşı şiddetle mücadele kapsamında kadınlar için ücretsiz savunma sanatları kursuna devam ediyor.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Özgür Özel ilginç biri… Partisine liderlik edebildiğini söylemek zor ama zaman zaman “yahu şunu cidden bir konuşmak lazım” diyebileceğimiz cümleler kuruyor. İşte onlardan biri: “Bir ülkede veya toplumda bir sorunun var olup olmadığına, ülke demokrasi ise sorunu hisseden karar verir.” “Parlak” bir cümle olarak duran ama aslında “palavra” olduğunu bal gibi Özel’in de bildiği bir cümle bu. Demokrasi, tanımı gereği kitlelerin politik taleplerini makul zeminde yönetme biçimidir zira. Şartsız yerine
Özgür Özel ilginç biri… Partisine liderlik edebildiğini söylemek zor ama zaman zaman “yahu şunu cidden bir konuşmak lazım” diyebileceğimiz cümleler kuruyor. İşte onlardan biri: “Bir ülkede veya toplumda bir sorunun var olup olmadığına, ülke demokrasi ise sorunu hisseden karar verir.”
“Parlak” bir cümle olarak duran ama aslında “palavra” olduğunu bal gibi Özel’in de bildiği bir cümle bu. Demokrasi, tanımı gereği kitlelerin politik taleplerini makul zeminde yönetme biçimidir zira. Şartsız yerine getirme biçimi değil. “Çoğunluk talebi” de “azınlık talebi” de bu yüzden “her zaman çalışır” bir şey değildir demokrasi pratiğinde. Sorunu hissedenin sorunun var olup olmadığına karar verdiği bir yönetim biçimi mesela z kuşağının discord ortamlarında falan söz konusu olabilir. Demokrasilerde değil.
Bu, burada bir dursun.
Aynı konuşmasında iki cümle daha kuruyor Özel. İlki “hani kadının beyanı esastır deniyor ya. Şiddet görüyorsa kadın, şiddet görüyorum diyorsa görüyordur.”
“Hobaa” diye bir sesleniş vardır güzel Türkçemizde. Tam “hobaa” denilecek cümle bu cümle. Hani zırva bile olamayacak denli fantastik. “Kadın şiddet görüyorum diyorsa şiddet görüp görmediğine kanaat getiremeyiz. Kadının şiddet görüp görmediğine hukuk karar verir. Kadının beyanı esastır ilkesi, şiddet gördüğünü iddia eden kadının beyanı üzerinden kolluk gücü marifetiyle tedbir almaya müteallik bir cümledir. Şiddet gördüğünü iddia eden kadının şiddet gördüm demesi şiddeti sabit kılmaz” diyerek yardımcı olmaya çalışalım Sayın Genel Başkan’a. Ancak tabii belli bir yaştan sonra hukuk nosyonu devşirmek biraz zordur yine de.
Bir de, yazımın asıl meselesine yönelik bir cümlesi var Özel’in. Onu da yazalım: “Ya da Aleviler. Hepimiz vergi veriyoruz, imamın maaşı ödeniyor, dedeninki ödenmiyor. Eşit değilim diyorsa eşit değildir.”
Türkiye’nin bu en netameli konularından birinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile tam tamına aynı şeyi düşünüyoruz. Vatandaşından topladığı vergiyle imamlara maaş ödeyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, aynı vergilerle Alevi dedelerine de maaş ödemeli. Buna hiç şüphe yok.
Daha önce de yazıp çizdim bu meselede. Alevi kardeşlerimizin neye nasıl inandıkları (entelektüel merakım hariç olmak üzere) beni hiç alakadar etmez. Dolayısıyla inançlarını yaşamakta da, devletin inançlarını yaşayan diğer dini topluluklara sağladığı imkân ve avantajları devletten talep etmekte de son derece haklı olduklarını düşünürüm.
Ancak iş “devletin o belirsiz nesnelliği” meselesine geldiğinde, gördüğüm ve takip ettiğim kadarıyla iş çok çapraşık bir hal alıyor. Çözümsüz değil elbette ama çözümsüz kalması bence pek çok kişi ve kurumun işine geliyor.
İmam olmak için belki biliyorsunuzdur, en az imam hatip lisesi mezunu olmak gerekiyor. Ayrıca imamlara mahsus bir mesleki yeterlilik sınavı ile hem yazılı hem de sözlü sınavı geçmek şart.
Bildiğim kadarıyla Alevi dedeliği, “belden, soydan” devam ederek babadan oğula geçiyor. Dede olmanın yolu okumak, bilgi ya da ilim sahibi olmak değil, “bir babanın oğlu olmak.” Dolayısıyla burada devletin kime nasıl maaş vereceğini belirleyeceği bir düzlem bulması gerekiyor öncelikle.
Tabii bu, Alevilerin “Alevilik bir mezheptir” ortaklaşmasını yaşadığı bir vasatta söz konusu olabilir. Oysa burada bir ortaklaşma yok. “Alevilik bir dindir”den başlayıp “Alevilik bir tasavvuf yorumudur”a kadar giden farklı yaklaşımlar söz konusu. Devletin, tıpkı Diyanet üzerinden bir Sünnilik tanımı yaptığı gibi bir Alevilik tanımı da yapması gerekiyor anlayacağınız. Ancak devletin yaptığı bu tanıma akıl almaz itirazlar yükselecektir. Onu da kayda geçmiş olayım.
Sonra başka bir mesele. Eğer Alevilik bir tasavvuf yorumu ise (ki kendilerini Alevi-Bektaşi olarak tanımlayanlar bunun böyle olduğunu söylüyorlar genellikle) malumunuzdur ki tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin saçma sapan kanun yüzünden tasavvuf erbabının bırakınız devletten maaş almasını, her an “kanuna muhalefetten tutuklanma korkusu” ile yaşadığını da biliyor olmamız gerekir.
Geldik meselenin ek yerine. Fikrimden bir santim geri çekilmeyeceğim. Devletin ya imamlara maaş vermekten vazgeçmesi ya da Alevi dedelerine de maaş vermesi gerekir. Yukarıda bahsedilen tanımlama sorunlarını ortadan kaldırmak mümkündür. Tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilgili saçma sapan kanunu değiştirmek mümkündür. Aleviler kendilerini bir mezhep olarak tanımlarlarsa ona göre, bir tasavvuf ekolü olarak tanımlarlarsa ona göre imkânlar ve avantajlar sağlamak mümkündür.
Son derece politize edilerek alınacak mesafesi yoktur Türkiye’nin Alevilik konusunda. Son derece düzgün cemevlerinin yanı sıra Almanya’dan sevk ve idare edilen cemevleri gerçeğiyle de, yasadışı sol örgütlerin insan kaynağı devşirdiği cemevleri gerçeğiyle de mücadele etmenin yolu meseleyi CHP’siyle, AK Partisiyle el ele verip çözmeye girişmektir. Çözümsüzlüğün getirdiği avantajları el tersiyle itmeyi göze almak gerekir.
Diyanet, hiçbir aşırılığı, hiçbir zirzopluğu, hiçbir düşmanlığı camilerin kapısından içeri sokmayan “sıkıcı derecede bürokratik ve korumacı bir kurum” olarak nasıl konumlandıysa Alevi kardeşlerimizin de çok benzer bir yapıya ihtiyaç duydukları açıktır.
Eskişehir Tepebaşı Aile Sağlığı Merkezi’nde, oğlu için talep ettikleri usulsüz raporu vermeyen Aile Hekimi, hastanın annesi tarafından fiziksel şiddete uğradı.
Eskişehir Tepebaşı Aile Sağlığı Merkezi’nde, oğlu için talep ettikleri usulsüz raporu vermeyen Aile Hekimi, hastanın annesi tarafından fiziksel şiddete uğradı.
Hekimsen tarafından yapılan açıklamada, “Aile hekiminin tedavisi devam etmektedir. Sağlık Bakanlığı, kamu hizmeti verilen Aile Sağlığı Merkezleri’nde, sağlıkta şiddet terörünü önleyici tedbirleri almayı bir türlü başaramamaktadır. Popülist sağlık politikaları sebebiyle şiddet uygulayanlara caydırıcı yasal düzenlemeler getirilmesinde acziyet gösterilmektedir. Hekimsen olarak talebimizdir; Usulsüz rapor isteyen kişiye SGK’yı zarara uğratmaya çalışmaktan yasal işlem yapılmalıdır. Kadın aile hekimine, şiddet uygulayan annenin yargılama süreci tutuklu görülmelidir. Sağlıkta şiddet suçunu işleyenler SGK ve Sağlık Bakanlığı tarafından KARA LİSTE’ye alınarak kamu sağlık kuruluşlarından hizmet almaları belli bir süre engellenmelidir. Defalarca uyarmamıza rağmen, sağlıkta şiddeti engelleyemeyen Sağlık Bakanlığı, gerekli yasal düzenlemeler için; kaç hekimin daha şiddete uğramasını, kaç hekimin yurt dışına gitmesini, kaç hekimin daha hayatına son vermesini beklemektedir? Sağlık teröristi tarafından şiddete uğrayan meslektaşımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Hekimsen ailesi olarak her zaman yanında olacağız ve her türlü hukuki desteği vereceğiz” ifadelerine yer verildi. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)
Öfke, tehditlere karşı doğal ve içgüdüsel olarak gelişen, hayatta kalmamız için gerekli olan bir duygusal tepkidir. Öfke, ancak onu kontrol etmekte zorlandığınızda bir sorun haline gelir ve pişman olacağınız şeyler söylemenize veya yapmanıza neden olabilir. Kontrol edilemeyen öfke, fiziksel ve zihinsel sağlığınız için kötüdür. Hızla sözlü veya fiziksel şiddete dönüşerek size ve çevrenizdekilere zarar verebilir. Bazı öfke sorunları, başka bir sağlık probleminden veya ruhsal bozukluktan kaynaklanabilir. Öfkenin kendisi bir bozukluk olarak kabul edilmez, ancak öfke birçok akıl sağlığı durumunun bilinen bir belirtisidir. Altta yatan durumu tedavi etmek, kontrol edilemeyen öfkeyi azaltmaya yardımcı olur.
Öfke probleminin nedenleri nelerdir?
Stres, ailevi ve finansal sorunlar gibi birçok faktör öfkeyi tetikleyebilir. Bazı kişilerde öfke, altta yatan bir bozukluktan kaynaklanır. Bunlar; Depresyon, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Alkol Bağımlılığı, Hiperaktivite Bozukluğu, Bipolar Bozukluk, Yas ve bunlar arasında en çok görülen Aralıklı Patlayıcı Bozukluk’tur. Öfkenin kendisi bir bozukluk olarak kabul edilmez, ancak öfke birçok akıl sağlığı durumunun bilinen bir belirtisidir. Aralıklı patlayıcı bozukluk ciddi saldırganlık ve yineleyen saldırganlık dürtülerine karşı koymama atakları ile tanımlanan bir dürtü kontrol bozukluğudur. Aralıklı patlayıcı bozukluğu olan bir kişi, tekrarlayan agresif, dürtüsel veya şiddet içeren davranışlara sahiptir, çoğu zaman sinirli ve öfkeli hissedebilirler. Bir öfke atağından sonra pişmanlık duyabilir veya utanabilir. Öfke patlamaları 30 dakikadan az sürer ve uyarı vermeden başlayabileceği gibi herhangi bir öfke durumunda şiddetlenerek artar. Görülen bazı yaygın davranışlar şunlardır:
Öfke probleminin belirtileri nelerdir?
Kontrol edilemeyen öfke, fiziksel ve duygusal belirtilere neden olur. Ara sıra bu belirtileri yaşamak normal olsa da, öfke sorunları olan bir kişi bunları daha sık ve daha şiddetli bir şekilde yaşama eğilimindedir. Öfkenin fiziksel belirti ve semptomları:
Duygusal belirtileri:
Öfke problemi nasıl anlaşılır?
Şu durumları yaşıyorsanız öfke sorunlarınız olabilir:
Öfke problemimi nasıl yönetebilirim?
Öfkenizin kontrolden çıktığına inanıyorsanız veya hayatınızı ya da ilişkilerinizi olumsuz yönde etkiliyorsa, bir akıl sağlığı uzmanından yardım almayı düşünün. Bir akıl sağlığı uzmanı, altta yatan, öfke sorunlarınıza neden olan ve tedavi gerektiren bir bozukluk olup olmadığını belirlemenize yardımcı olabilir. Psikoterapilerde davranış terapisi yaklaşımı uygulanır. Öfke yönetimini ayrıca aşağıdakilerden bazılarını uygulayarak kendiniz de yapabilirsiniz.
Şiddet için bilgi mi arıyorsunuz? Flört Şiddet makalesine göz atın ve Şiddet hakkında daha fazla bilgi edinin
Flört şiddeti; partnerlerden birinin diğeri ya da birbiri üzerinde güç ve kontrol kazanmaya çalıştığı,
fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal ve dijital şiddet içeren zarar verici davranış biçimlerini ifade eder.
Flört şiddeti, flörtün yeni yeni başladığı 13-23 yaş döneminde romantik ilişkilerde yaşanan şiddete
işaret ediyor. Toplumumuzda bu yaşlarda yaşanan romantik ilişkiler gençler için meşru görülmediği,
gençler ve çocuklarla duygusal ve cinsel gelişimleri üzerine yeterince konuşulmadığı için flört etmek gençler için gizli, saklanması gereken bir konu olarak görülüyor.
Araştırmalara göre flört şiddetinin en yoğun olduğu dönem 16-24 yaş aralığı. Çocukların ve gençlerin şiddete maruz kalmamaları ve maruz bırakmamaları için öncelikle bu konuda bilgilenmeli ve onlara destek olmalıyız. Şiddete maruz kalan gençleri desteklemek çok zor değil. İhtiyaç duydukları şey anlaşıldıklarını bilgileri güvenli bir ilişki. Yargılamadan dinlemek, güvenli alan oluşturmak, zaman tanımak, destekleyici mesajlar vermek, içinde bulunduğu durumu değerlendirmesini kolaylaştırmak, saygılı olmak ve sabırlı olmak onlara destek olmak için izlenebilecek yöntemler arasında. Flört şiddeti bir gencin maruz bırakıldığı bir durum olmakla birlikte maruz bıraktığı bir durum da olabilir. Her iki açıdan da baktığımızda, gençlerin kendilerine uygulanan ya da başkalarına uyguladıkları şiddetin farkına varmaları ve önüne geçmeleri için öncelikle hangi davranış ve tutumların şiddet kapsamına girdiğini bilmeleri gerekiyor. Flört şiddeti kendisini farklı şekillerde gösterebiliyor.
1) Fiziksel Şiddet: İtmek, sarsmak, tokat atmak, ısırmak, saçını çekmek, eşya fırlatmak, bıçak ya da silah çekmek, alkol ve madde kullanmaya zorlamak, bedenine zarar vermek örnek gösterilebilir.
2) Cinsel Şiddet: İstenmeyen dokunuşlar, alkol veya madde etkisi altındayken cinsel birliktelik
istemek, cinselliği başka kişilerle kıyaslamak, doğum kontrol yöntemlerine erişimi engellemek, cinsel birliktelik ile ilgili küçümseyici tutumlar cinsel şiddete örnekleridir.
3) Psikolojik ve Sosyal Şiddet: Aşağılama, isim takma, başkalarının yanında küçük düşürme, hakaret, küfür, kendinden şüphe ettirme, değersiz hissettirme, yalnızlaştırma, kiminle olduğunu nerede ne yaptığını kontrol etmek, aile ve arkadaşlarla görüşmeye izin vermemek, istemediği kişilerle konuşmayı engellemek, kısıtlayıcı davranışlarının sebebi olarak kıskançlık ve sevgiyi öne sürmek, giyim ve davranışlara müdahale etmek, tehdit ve korkutma, bağırmak, intihar etmekle tehdit etmek, sevdiklerine zarar vermekle korkutmak, masalara vurmak, hızlı ve kontrolsüz araba kullanmak psikolojik ve sosyal şiddete örnek gösterilebilir.
4) Dijital Şiddet: Sık sık aramak, konum istemek, sosyal medya şifrelerini bilmeyi istemek, istenmeyen video veya fotoğrafları yayınlamak, tehdit etmek, hakaret içeren yorumlar yazmak, telefonu karıştırmak, cinsel içerikli mesaj göndermek, cinsel içerikli fotoğraf paylaşmaya zorlamak dijital şiddet örnekleridir.
Berna Laçin, hem aile kurumu hem de İslamiyet’i amaç alan “Kızılcık Şerbeti” dizisine yayın yasağı getirilmesine reaksiyon gösterdi. Diziye verilen cezanın sebebini çarpıtan Laçin’in yorumu reaksiyon topladı., bahisnow, betist, Tumbet, Turkbet, Ultrabet, Vdcasino, Vegabet, Venusbet, Vforbahis, Wcasino, Wettenbet, Winxbet, Wonodds, Wsbets, Prizmabet,
Berna Laçin, hem aile kurumu hem de İslamiyet’i maksat alan “Kızılcık Şerbeti” dizisine yayın yasağı getirilmesine reaksiyon gösterdi. Diziye verilen cezanın sebebini çarpıtan Laçin’in yorumu reaksiyon topladı.
Sosyal medya hesabından yaptığı ‘yanıltıcı ve algı peşindeki’ paylaşımlarıyla sık sık gündeme gelen Berna Laçin, bilhassa son yıllarda oyunculuğa yük vermek yerine siyasi ve dini hususlardaki yorumlarıyla isminden kelam ettiriyor. Daha evvel birçok paylaşımında dini bedelleri aşağılayıcı tabirler kullanan Laçin, Medine üzerinden yaptığı açıklamalarla büyük reaksiyon toplamıştı.
Algı peşindeki yorumlarıyla tenkitlerin odak noktası haline gelen Laçin, artık de Kızılcık Şerbeti dizisinden nemalanmaya çalıştı. “Başörtü krizi”, “alkolsüz kolonya”, “zorla imam nikahı” ve “Ramazan ayında içki” üzere çarpıtıcı hususların yer aldığı Kızılcık Şerbeti, hem İslam hem de Müslümanları yanlış bir biçimde lanse ediyor. Bu üslup gerçek dışı mevzuların dizide işlenmeye devam edilmesi ise izleyiciler ve RTÜK’ün reaksiyonuna yol açtı.
Son kısımda ise bayana şiddete de yer veren diziye RTÜK tarafından vadeli olarak yayın yasağı getirildi. Bu yasağı fırsata çevirmeye çalışan Berna Laçin ise cezanın altında öbür şeyler yattığını söyledi ve “Yutmayız bunları, yalanınızı sevsinler” halinde algı operasyonu yapmaya çalıştı.
“Kadına şiddet gösterdiği için yasaklanmışmış Kızılcık Şerbeti. Nursema o şiddeti kabul etmediği ailesine de zorla yaptırılan evliliğine de karşı geldiği için yasakladılar diziyi.” diyen Laçin “Yalı Çapkını’nda çocukluktan itibaren kızlarına şiddet uygulan baba var, karısını da ha babam dövüyor. Erkeklerin hepsi bayanları aşağılıyor, daima hakaret ediyor lakin yasak yok. Neden? Zira oradaki bayanlar itiraz etmiyor. Boyun eğiyor. Bayan başkaldırısı yasaklanan. Yutmayız bunları. Mafya dizilerinde şiddet pornografisi var azap gösteriyorlar yeniden yasak yok. Yalanınızı sevsinler” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Nursema karakterinin camdan aşağı atılması, ailesi tarafından aşağılanması, zorla imam nikahı kıyılması üzere olayların televizyonda gösterilmesini olağan karşılayan Laçin’in yayın yasağına reaksiyon göstermesi toplumsal medya kullanıcılarından tenkit almasına neden oldu.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK GÖRÜNTÜ:
İstanbul’da huzursuz eden görüntü! Güneş 5 dakikada yok oldu
UNFPA Türkiye Güzel Niyet Elçisi Songül Öden, “İmdat dediğiniz anda sizi duyacak bir muhatap bulmak hayati değerde. Bayanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek çok değerli” diyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye, bayana şiddetin önüne geçmek için uygulama geliştirdi: Amber. UNFPA Türkiye Güzel Niyet Elçisi olarak 12 yıldır bahisle ilgili çalışmalarda bulunan oyuncu Songül Öden, Milliyet Gazetesi’nden Ceyda Ulukaya’ya konuştu.
Ceyda Ulukaya’nın bugünkü yazısı şöyle:
“Dünyada her 3 bayandan biri fizikî ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Türkiye’de çabucak her gün bir bayan öldürülüyor. Şiddetin önlenmesi ise kapsayıcı siyasetler ve gözetici düzeneklerin gelişmesiyle mümkün. Bunun için de başta kız çocukları ve bayanlar olmak üzere tüm toplumun şiddet tiplerini tanıması ve muhtaçlık duyduğu takviyeye ulaşabilmesi hayati ehemmiyette. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye, tam da bu yüzden, bayanları şiddetten uzak bir yaşama bir adım daha yaklaştırmak üzere bir taşınabilir uygulama geliştirdi: Amber. Birinci bakışta bir bayan sıhhati rehberi üzere görünen uygulama, şiddete maruz kalma halinde özel ekranı aracılığıyla bir müracaat adresine dönüşüyor. UNFPA Türkiye Âlâ Niyet Elçisi olarak 12 yıldır mevzuyla ilgili çalışmalarda bulunan oyuncu Songül Öden’le, geliştirilmesine katkıda bulunduğu Amber vesilesiyle konuştuk.
UNFPA’in Düzgün Niyet Elçisi olarak yürüttüğünüz çalışmalarda bayana yönelik şiddet konusunda neler gözlemlediniz?
Hiç unutamayacağım toplantım birinci buluşmam, toplumsal hizmetlerin sahip çıktığı ve liseden şimdi mezun olan kız çocuklarıylaydı. Oradaki kız çocuklarından ve öykülerinden çok etkilendim. Hepsi hayata kendilerine ilişkin olmayan çok ağır imtihanlarla başlamışlardı. Ortalarında kimileri ensest bağlantıdan doğan çocuklardı. Kimisinin gözleri önünde annesi, kız kardeşi öldürülmüştü. Tüm bunlara karşın beni en çok etkileyen şey hayata tutunma istekleriydi, o pırıl pırıl gözleri hayatım boyunca unutmadım. Ben de onlara tüm açıklığıyla kendi öykümden bahsetmiştim. Oraya gitme sebebim, rol model olarak onların yarınlara olan umudunu tazelemekti lakin kim kime rol model oldu emin değilim.
Amber uygulamasının geliştirilmesinde nasıl bir rolünüz oldu?
BM’deki arkadaşlarım bu uygulamayı neredeyse bir sene evvel bana anlattılar ve çok heyecan verici geldi. Bu süreçte çalışma arkadaşlarımı sorularımla ve uygulamaya eklenmesini istediğim özelliklerle biraz yormuş olabilirim. Tahminen mesleğimden dolayı, mesleksel deformasyon mu dersiniz bilmiyorum, “ötekine” olan empati hissim, “Eğer onların yerinde olsaydım ben neye gereksinim duyardım?” sorusunu bana sıklıkla sordurdu. Çalışma arkadaşlarım fikirlerime kıymet verip Amber uygulamasının daha geniş bir kitleye ulaşması için ellerinden geleni yaptılar. Kuşkusuz bunda alandaki deneyimlerimin de katkısı olmuştur.
Amber, bilgi, dayanak ve güvenlik emelli yönlendirme özellikleri sunan kapsamlı bir kaynak. Bu özellikler, şiddeti önlemede ne kadar tesirli?
İmdat dediğiniz anda karşısınızda sizi duyacak bir muhatap bulmak, gereksiniminize nazaran sizi yönlendirmek, kendinizi inançta hissetmediğinizde pozisyon takip butonunu kullanmak, tüzel yardım almak ve tüm bunların Türkiye’deki bütün acil yardım çizgisi, adres ve aramalarını kapsayan tek bir uygulamada birleşmesi, daha da kıymetlisi bu uygulamanın geniş kitlelere ulaşması için 5 lisana çevrilmiş olması, yardım isteyen bayanın ana lisanında muhatap bulması hayati ehemmiyette. En kıymet verdiğimiz bahis, bayanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek.
AMBER’in çalışmaları sırasında takımınızla konuşurken, masadaki her bayanın şiddetin en az iki cinsine maruz kaldığını kabul ettiğini söylediniz. Siz ne cins şiddete maruz kaldınız?
Kadına şiddet denince akla yalnızca fizikî şiddet geliyor halbuki bir çok insan şiddet çeşitlerinden hatta kendine uygulanan şiddetten haberdar değil. Bence en acısı da bu. Günümüzde siber şiddet, ekonomik şiddet, ruhsal şiddet, flört şiddeti, cinsel tercihe dayalı şiddet, iş yerinde uygulanan mobing, bayanların hak ettiği kanunların uygulanmamasından kaynaklı sistemsel şiddete de maruz kalınıyor. Herkes bu istatistiğin içinde. Bayanın gelişimine, büyümesine, kendini eşitler ortasında tanımlamasına pürüz olan her türlü aksiyon aslında şiddettir.
Özellikle bayana yönelik şiddet konusunda istekli olduğunuz bu tıp çalışmalar size ne tabir ediyor?
Bu tip bir çalışmanın içinde olmak en başta kendimi şifalandırıyor. Beş kız kardeşli bir konutta büyümüş bir bayan olarak, çocuklarını tek başına büyütmek zorunda kalan bir annenin kızı olarak, hem okuyup hem çalışmış bir öğrenci olarak, bayana yönelik şiddetin, ayrımcılığın ağır olduğu medya kesiminde çalışan biri olarak şunu çok düzgün biliyorum ki; bir diğerinin acısına ortak olduğunda, gereksinimine dayanak olduğunda kendini de büyütmüş ve güzelleştirmiş oluyorsun. O yüzden bayan hareketinde yalnızca bayanlarla değil; erkeklerle de birlikte gayret vermek benim için çok bedelli.
Songül Öden, UNFPA’le saha çalışmalarından yola çıkarak 7 farklı bayan karakteri canlandırdığı “Lâl Hayal” oyununda rol alıyor.
6 Şubat sarsıntılarından sonra bölgede bulunma fırsatınız oldu mu?
Ben de Diyarbakırlı olduğum için benim de ailemden çok fazla insan ziyan gördü, enkaz altından çıkarıldılar. Fakat yaşadığımız felaket o denli büyüktü ki bütün memleket yas konutuydu. Münasebetiyle hepsi bizim kaybımız, hepsi bizim acımız. Benim 7-8 Şubat’ta bir ay öncesinden ayarlanmış Hatay İskenderun turnem vardı, bir evvelki hafta oyunun kapalı gişe olduğu bilgisi gelmişti, çok memnun olmuştuk. Artık bakınca o biletleri alan insanların birden fazla yok, kalmamız için ayarlanmış otel yok, bütün grubun Antakya yemekleri yiyeceğiz sevinci yok. Olağan ki o günlerde faal olarak zelzeleyle ilgili çalışmaların içindeydim. Ruhsal ve maddi yardım gereksinimi o kadar büyüktü ki bunun dışında kalmaya beşeri olarak imkan yoktu. Hem BM hem de kendi grubumla sarsıntıdan etkilenen çocuklara burs imkanı için seferber olduk. Bu çalışmalarımız ve bu yardımlaşma ağı hala devam ediyor. Çünkü bu yaraları sarmak ve yardımlaşmak uzun bir vakte yayılacak üzere görünüyor.
Uygulamada neler var?
İlk bakışta yalnızca bir adet takvimi üzere görünen Amber, özel ekranı sayesinde bayana yönelik şiddet konusunda farkındalığı arttırmak, şiddet yaşanması halinde yapılması gerekenlere ve bu hususta hizmet veren kuruluşlara dair bilgi vermek ve acil durumlarda dayanağa ulaşmalarını kolaylaştırmak maksadıyla Türkçe, İngilizce, Kürtçe, Arapça, Farsça olmak üzere 5 lisanda hazırlandı. Uygulama ile kullanıcılar, kendilerini inançta hissetmedikleri durumda pozisyon takibi yaptırma, acil durum bildirisi gönderme ve acil yardım sınırlarını arama imkanına sahip.
Şiddet sınırlarına erişim
Amber, Bana Yardım Et, Beni Bilgilendir, Beni Yönlendir ve Bana Hatırlat olmak üzere dört temel başlıkta, şiddete maruz kalma halinde risk değerlendirmesi ve güvenlik planı yapmayı, maruz kalınan şiddet çeşidine uygun olarak başvurulabilecek en yakın sıhhat ve müdafaa hizmet noktalarına erişip takviye istemeyi sağlıyor. Uygulama üzerinden 183 Toplumsal Takviye Çizgisi, TKDF Aile içi Şiddet Sınırı, ALO Gelincik Sınırı, 157 Yabancılar Bağlantı Merkezive 170 Çalışma Hayatı İrtibat Merkezi üzere şiddet sınırlarının yanı sıra 155 Polis İmdat, 156 Jandarma İmdat ve 112 Acil çizgilerine direkt bağlanmak mümkün.”
patronlardunyasi.com