PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

Nöropsikolojik test ve değerlendirme

Nöropsikolojik testler, beyin işlevlerinizin ne kadar iyi çalıştığını ölçer. Okuma, dil kullanımı, dikkat, öğrenme, bellek, bilgi işleme hızı, mantık yürütme, muhakeme ve problem çözme gibi çeşitli bilişsel işlevleri test eder; ayrıca duygudurum ve davranışı da değerlendirir.

Nöropsikolojik Test Ne Demek?

Nöropsikolojik testler, beyninizin nasıl çalıştığına dair bilgi edinmek için kullanılan bir dizi testi ifade eder. Özel eğitimli psikologlar — nöropsikologlar — sonuçları inceler ve beyin sağlığınız ile davranış, duygudurum ve düşünme (biliş) arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamaya çalışırlar. Nöropsikolojik testlerden tanı koyma, hastanın izlenmesi, tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve rehabilitasyonda yararlanılmaktadır.

Tanı Koyma Süreci: Hekiminiz, düşünme ve anlama ile ilgili sorunlarınızın nedenini anlamak için nöropsikolojik test sonuçlarınızı kullanabilir. Örneğin, unutkanlık problemleri yaşıyorsanız, nöropsikolojik test sonuçlarınız yaşlanmadan kaynaklanan normal değişiklikler, nörolojik bir hastalık, depresyon, anksiyete veya diğer nedenler arasında hekiminizin ayrım yapmasına yardımcı olabilir.

Klinik Takip: Tanı sonra sürecin seyri önemlidir. Bu süreçte kişinin bilişsel işlevlerinin değişimini kaba bilmek yeterli değildir. Spesifik olarak hangi becerilerin değiştiğini, değişimin iyileşme şeklinde de bozulma şeklinde mi olduğunu sayısal verilerle ve standart şekilde tanımlıyor olmak gerekir. Bu da ancak ve ancak nöropsikolojik testlerle mümkündür. Ayrıca, bir tedavinin size faydalı olup olmadığını görmek için temel sonuçları kullanabilirler.

Temel Düzey Değerlendirmesi: Bilişsel süreçlerinizdeki güçlü ve zayıf yönleri belirlemek amaçlanır. Eğer risk teşklil eden bir durumdaysanız (örneğin sık sık başınıza darbe aldığınız bir spor yapıyorsanız ve/veya ailenizde demans -Alzheimer demansı gibi- öyküsü varsa), bir temel değerlendirme yapılabilir. Bu şekilde, gelecekteki test sonuçlarınızı karşılaştıracak bir temel düzey raporu elde edilmiş olur. İlerleyen yıllarda bu test sonuçları yeni sonuçlarla karşılaştırarak bilişsel becerilerinizin zamansal değişimi takip edilir ve erken müdahale olanağı elde edilmiş olur.

Müdahale Programı Oluşturma: Test sonuçlarınızda görülen güçlü ve zayıf yönleriniz temelinde kişinin ihtiyaçları doğrultusunda bilişsel rehabilitasyon planı yapılır.

Nöropsikolojik değerlendirme, hangi zihinsel işlevlerinizi test eder?

Nöropsikolojik bir değerlendirmede aşağıdaki zihinsel işlevlerinizi test edilir:

Genel zekâ.

Okuma/okuduğunu anlama.

Dil kullanma ve başkalarının söylediklerini anlama yeteneğiniz.

Dikkat/konsantrasyon.

Bilgiyi alma, anlama ve yanıt verme süreniz (işlem hızı).

Öğrenme ve hafıza.

Akıl yürütme.

Zaman yönetimi, problem çözme, çoklu görev yapma, yargılama ve öz kontrolü sürdürme gibi organize olma ve planlama becerilerini kullandığınız daha üst düzey yetenekler (yürütücü işlevler).

Nesneler ve mekânlar arasındaki ilişkileri anlama yeteneğiniz (görsel-uzaysal beceriler). Buna çizim, ayakkabı bağlama, yatak yapma gibi şeyler dahildir.

İnce motor beceriler.

Duygudurum ve kişilik.

Her nöropsikolojik değerlendirmede tüm bu bileşenlerin değerlendirilmesi gerekmez. Nöropsikoloğunuz hekiminizden ve sizden alacağı bilgiler doğrultusunda hangi testlerin uygulanması gerektiğine karar verir.

Nöropsikolojik testler neyi teşhis eder?

Nöropsikolojik testler aşağıdaki durumların tanı ve ayırıcı tanı süreçlerinde kullanılır:

Serebrovasküler hastalıklar (geçici iskemik atak, inme vb.),

Epilepsi,

Non-epileptik nöbetler,

Travmatik beyin yaralanması,

Beyin sarsıntısı,

Şizofreni,

Nöro-onkoloji (beyin tümörleri),

Multi sistem atrofi,

Kortikobazal dejenerasyon,

Wilson Hastalığı,

Huntington hastalığı,

Demans (Alzheimer hastalığı vb.)

Afazi,

Amnezi,

Agzonizi,

Öğrenme güçlükleri,

Parkinson hastalığı,

Nörotoksinlere maruz kalım (ağır metal, karbonmonoksit vb.),

Multiple skleroz gibi durumları teşhis etmelerine ve yönetmelerine yardımcı olacak daha fazla bilgi sağlayabilir.

Nöropsikolojik testler ne zaman yapılır?

Nörologlar ve birinci basamak uzmanları gibi sağlık hizmeti sağlayıcıları, aşağıdaki gibi değişiklikler veya eğilimler fark ettiklerinde nöropsikolojik testler isteyebilirler:

Açıklanamayan bir kişilik değişikliği, örneğin artan anksiyete veya depresyon, sanrı veya halüsinasyon gelişimi.

Kısa süreli hafızada değişiklikler, örneğin aynı soruyu tekrar tekrar sorma.

Başkalarıyla iletişim kurma veya etkileşimde zorluk.

Konuşma veya kelime bulmada zorluk.

Çizim yapma veya yer/yön bulmada kullanmada zorluk.

Eşyaları sık sık kaybetme veya kolayca kaybolma.

Faturaları veya mali durumları anlama veya yönetmede yeni zorluklar.

Dikkat ve konsantrasyonda zayıflık.

Kötü yargılama/karar verme.

Yakın aile üyeleri ve arkadaşlar gibi tanıdık insanları tanımada zorluk.

Organize olma veya görevleri tamamlama konusunda zorluk.

Test Detayları

Nöropsikolojik testler nasıl çalışır?

Nöropsikoloğunuz, test randevunuzdan önce duygudurumunuz ve psikolojik belirtilerinizle ilgili anketler doldurmanızı isteyebilir. Eğer çocuğunuz için nöropsikolojik test yapılacaksa, sizden çocuğunuzun davranışlarıyla ilgili anketler doldurmanız istenecektir.

Bu aşamanın ardından detaylı bir anamnez alınır. Tıbbi ve psikolojik geçmişinizi, eğitim ve iş geçmişiniz hakkında bilgileri toplanır. Nöropsikoloğunuz sizden ve (izin veridiğiniz koşulda) aile üyelerinizden bilişsel işlevlerinizle ilgili endişe ve gözlemlerinizi dinler. Eğer çocuğunuz test ediliyorsa, nöropsikolog uygun şekilde sizinle ve çocuğunuzla görüşecektir.

Bu anamnez aşaması, nöropsikoloğunuzun size hangi testleri vereceğini seçmesine yardımcı olur. Testleri nöropsikoloğun kendisi veya nöropsikoloğun gözetiminde çalışan eğitimli bir teknisyen (psikometrist) uygular.

Bellek, biliş, sözlü iletişim ve motor beceriler için çeşitli testler tamamlamanız istenir. Bu testler genellikle şunları içerir:

Kağıt-Kalem Testleri: Yazma, çizim yapma,Bulmaca çözme veya soruları yanıtlama.

Bilgisaya Tabanlı Görevler: Sunulan görevleri verilen talimatlar doğrultusunda klavye veya fare kullanılarak yanıtlanması.

Testlerin bazıları katılımcılar tarafından oldukça kolay, bazıları ise zor bulur. Testlerde tüm soruları doğru yapmanız beklenmez ve kimse “başarısız” olmaz. Testlerin amacı, kişisel güçlü ve zayıf yönlerinizi belirlemektir. Tüm testlerde olabildiğince gayret göstermeniz önemlidir, böylece sonuçlar doğru ve faydalı olur. Son olarak, nöropsikoloğunuz sonuçları değerlendirir ve yorumlar.

Teste nasıl hazırlanırım?

En doğru sonuçları almak için en iyi şekilde çalışmanız gerekir. Bunu yapmak için:

İyi bir gece uykusu alın.

İyi bir kahvaltı yapmaya çalışın.

Aksi belirtilmedikçe, tüm ilaçlarınızı her zamanki gibi alın.

Gözlük, lens, işitme cihazı veya diğer yardımcı cihazlarınızı yanınıza alın.

Daha önce yapılan nöropsikolojik, psikolojik veya akademik testlerin sonuçlarını nöropsikoloğunuza göstermek üzere yanınıza alın.

Bu testin riskleri nelerdir?

Nöropsikolojik testlerle ilgili herhangi bir risk yoktur. Ancak test genellikle birkaç saat sürer. Bu da bazı insanların yorgun, aşırı uyarılmış ve sinirli hissetmesine neden olabilir. Testin olduğu akşam için hafif bir akşam yemeği planladığınızdan emin olun. İhtiyaç duyduğunuzu hissederseniz günün kalan kısmını kendinizi dinlendirerek geçirin. Eğer çocuğunuz test ediliyorsa, günün geri kalanında on görev ve sorumlulukları için izin vermeniz önerilir.

Sonuçlar ve Takip

Nöropsikolojik test sonuçları nasıl yorumlanır?

Testlerin çoğu herkese aynı şekilde uygulanır (standartlaştırılmış). Nöropsikoloğunuz, sonuçlarınızı aynı yaştaki diğer insanlarla ve bazen de aynı eğitim geçmişine sahip kişilerle karşılaştırır (norma dayalı karşılaştırma).

Modern sağlık birimlerde nöropsikolojik testlerden elde edilen bulgularla genel klinik muayene, nörolojik muayene ve nöroradyolojik bulgular bütünleştirilerek tanı konulur.

Ne tür sonuçlar alırsınız ve bu sonuçlar ne anlama gelir?

Nöropsikoloğunuz, sonuçlarınızı açıklayan ayrıntılı bir rapor yazar. Bu rapor, hem güçlü yönlerinizi hem de beklenenden farklı performans gösterdiğiniz alanları belirler. Rapor, bu becerileri geliştirmek için öneriler içerir. Eğer gerekli görürse nöropsikoloğunuz diğer uzmanlara yönlendirme de yapabilir. Nöropsikoloğunuz size bir tanı koymazlar, ancak izninizle sonuçlarınızı sağlık ekibinizle paylaşırlar.

Testin sonuçlarını ne zaman öğrenirim?

Nöropsikoloğunuzun testleri puanlaması, sonuçları yorumlaması ve önerilerde bulunması genellikle birkaç hafta sürer. Bu süre zarfında, günlük işlere ve aktivitelere odaklanarak sonuçlar hakkında çok fazla endişelenmemeye çalışın.

20 Yıl Sonra Tanı Alan Hastalar Var

Herediter Anjioödem hakkında, tanısı 20 yıl sonra konulabilen hastalar olduğu bildirdi.

Herediter Anjioödem hakkında, tanısı 20 yıl sonra konulabilen hastalar olduğu bildirdi.

Tüm dünyada 16 Mayıs tarihinde kutlanan “Dünya Herediter Anjioödem Günü” kapsamında Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Herediter Anjiyoödem Hastaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (HAÖDER) ile Ankara’daki kahvaltı etkinliğinde buluştu.

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği ve HAÖDER Hasta ve Hekimleri Buluşturdu

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği ve HAÖDER, Dünya Herediter Anjioödem Günü etkinlikleri kapsamında, Ankara’da hastaları ve hekimleri kahvaltı etkinliğinde buluşturdu. Katılımcılar hem baharın coşkusunu açık alanda aktiviteler yaparak yaşadılar hem de nadir görülen Herediter Anjioödem hastalığı ile ilgili önemli bilgiler edindiler. Deri ve iç organlarda, tekrarlayan şişliklerin oluşması ile karakterize nadir görülen kalıtsal bir hastalık olan Herediter Anjioödem (HA) adında “Herediter” sözcüğü hastalığın kalıtsal yönünü, “Anjioödem” sözcüğü ise oluşan şişlikleri ifade ediyor. Toplumda her 10 bin kişide 1 görüldüğü için nadir kabul edilen bu hastalıkta “anjioödem” olarak isimlendirilen şişlikler gırtlakta olduğunda hastanın nefes almasını güçleştirerek ölüme neden olabiliyor. Şişlikler barsak duvarındaki olduğunda barsak düğümlenmesi ile karıştırılarak gereksiz ameliyatlara sebebiyet verebiliyor. Ülkemizde şu an tanı konmuş herediter anjioödemli hasta sayısının yaklaşık 500 kadar olduğunu belirten AİD Başkanı Prof. Dr. Dilşad Mungan, “Ancak ülkemizde yaklaşık 1500 kadar hasta olduğu düşünülmektedir; akraba evliliğinin yaygın olması nedeni ile hasta sayısı daha fazla da olabilir. Rakamlardan anlaşılabileceği gibi Türkiye’de bu hastaların büyük çoğunluğu henüz tanı almamıştır. Çünkü Anjioödem atakları sıklıkla ″alerji” ile karışabilir ve sanki bir alerjiymiş gibi tedavi edilir ise hastanın hayatı tehlikeye girebilir. Çünkü alerji ilaçları bu hastalığın tedavisinde etkili değildir ve yaşamı tehdit eden atakları durduramazlar” diye konuştu.

“Hekimlerin Aklına Gelmeyen Bir Yetim Hastalıktır”

Hastaların yaklaşık olarak yarısının hayatlarında en az bir defa solunum yolunda tıkanma yaşadığını ifade eden Mungan, “En korkulan atak şekli budur; çünkü tanı almamış hastalar doğru tedavi edilmediklerinde yaklaşık her 4 kişiden 1’i atak sırasında hayatını kaybeder. Ölüm riskini ortadan kaldırmak için yapılabilecek en iyi şey hastaların doğru tanı almasını sağlamaktır. Ülkemizde bir herediter anjioödem hastası yakınmaları başladıktan ortalama 20 yıl sonra tanı almaktadır. Bunun en önemli nedeni tanının hekimlerin aklına gelmemesidir. Bu yüzden “yetim” hastalık sınıfında kabul edilir” dedi. Bu hastalıktan kuşku duyulduğunda tarama testi olarak kompleman-4 düzeyleri bakılması gerektiğini hatırlatan Mungan bu testin hem ucuz hem de ülkemizin hemen her yerinde mevcut olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Kompleman-4 düzeyi düşük saptanan hastalarda tanıyı doğrulamak için “C1 İnhibitör düzeyi” ve “C1 inhibitör fonksiyonunun bakılması gerekir.”

“Bu. Hastalık Okul ve İş Hayatındaki Başarıyı Önlüyor

“Hastaların neredeyse tümü bu hastalığın okul ve iş hayatında başarılı olmalarını engellediğini düşünmekte ve belirsizliğin getirdiği ciddi psikolojik sorunlar ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Hastalığın ataklarını her türlü travma, stres, enfeksiyon başlatabileceği gibi bazı hormonlar ve ilaçlar da tetikler. Tanısı konan hastalarda bu hormonların, ilaçların kullanılmaması ve hastanın travmalardan kaçınması gerekir. Ancak her zaman atakları tetikleyen bir etmen saptanamayabilir.” Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği, hastalığın hekimlerce daha iyi tanınması için hem bağımsız olarak hem de Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa eğitimler ve bilgilendirme toplantıları düzenliyor. Bunun amacı hastalık farkındalığının hem toplumda hem de hekimler arasında arttırılması. Her yıl Dünya herediter anjioödem günü olan 16 Mayıs ve takip eden haftada bir araya geliyoruz. Ülkemizde bu amaçla kurulan hasta destek grupları Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği ile iş birliği halinde çalışarak hastalığa karşı farkındalık yaratmaya çalışıyor. Sonuç olarak Türkiye’de hekimlerin ve toplumun duyarlılığının artması ile HEREDİTER ANJİOÖDEM hastalarının doğru tanı ve tedaviye ulaşmaları mümkün olabilecek Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği hem bağımsız eğitim ve bilgilendirme etkinlikleri ile hem de Sağlık Bakanlığı ile gerçekleştireceği ortaklaşa çalışmalar kapsamında hastaların doğru tanı ve tedaviye ulaşmasını kolaylaştırmaya devam ediyor. (BSHA)

Prostat Kanserinde Erken Tanı

Prostat Kanseri için bilgi mi arıyorsunuz? Prostat Kanserinde Erken Tanı makalesine göz atın ve Prostat Kanseri hakkında daha fazla bilgi edinin

Prostat kanserinde erken tanı hayat kurtarır
Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Şevket Tolga Tombul, pek çok hastanın prostat taraması sırasında yapılan muayene nedeniyle üroloji hekimine başvurmaktan kaçındığına dikkat çekti. Doç. Dr. Tombul, prostat kanserinin her zaman belirti vermediğini belirterek, “Tanı geç konulursa, hastalık evre atlayıp tedavisi daha zor aşamalara gelebilir. Bu nedenle rutin kontrol çok önemli” dedi.

Erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen kanser türü prostat kanseri olarak biliniyor. Bu konuya dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için sağlık gündeminde yer alan “Prostat Kanseri Farkındalık Ayı” nedeniyle konuşan Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Şevket Tolga Tombul, hiçbir semptom olmamasına rağmen kişinin prostat kanseri olabileceğini söyledi.

“ERKEN DÖNEMDE TANI VE TARAMA ÇOK ÖNEMLİ”

Yaşla birlikte ileri evrelerde hastanın yaşam beklentisinin azalmasından dolayı erken dönemde tanı ve taramanın çok önemli olduğunu belirten Doç. Dr. Tombul, “Erkeklerde yaşla birlikte prostat dokusu erkeklik hormonunun da etkisiyle yavaş yavaş büyüyor. Fiziksel büyüklüğü arttıkça da idrar problemlerine yol açıyor” dedi. Günümüzde çoğu hastanın, bu idrar problemleri ortaya çıkınca doktora başvurduğunu anımsatan Doç. Dr. Tombul, “Bizler diyoruz ki, prostat kanseri her zaman belirti vermez, sadece idrarla ilgili semptomlar değil, hiçbir semptom olmadan da sadece PSA yüksekliği ya da prostat muayenesinde tespit edilecek sertliklerle de tanı koyulabilir. Bu nedenle hiçbir semptom vermeyen hastalarımızda bile özellikle ailesinde prostat kanseri riski olan ya da ailesel meme ve yumurtalık kanseri hikayesi olan kişilerde 45, olmayan hastalarda ise 50 yaşından sonra bu tür ürolojik kontrolleri öneriyoruz” diye konuştu.

“MUAYENEDEN ÇEKİNİP HEKİME BAŞVURMUYORLAR”

Hastaların hekime başvurmasındaki en büyük engelin “prostat taraması sırasında yapılan muayene” olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Tombul, “Parmakla muayene olmasından dolayı muayeneden kaçınılıyor. Ancak hastalarımız bundan korkmasınlar. Bu kaçınmaların neticesinde hastalık evre atlayıp tedavisi daha zor aşamalara gelebilir” ifadelerini kullandı.

“PROSTAT KANSERİ ÇIKMASA DAHİ RUTİN KONTROLLERE DEVAM EDİN”

Yapılan testler sonucunda prostat kanseri çıkmasa bile vatandaşların rutin kontrollerine devam etmeleri gerektiğini dile getiren Doç. Dr. Tombul, “Normal süreç içerisinde taramalarımızı, PSA kan testiyle ve makattan parmakla muayene ile yapıyoruz. Bunlarda şüpheli bir durum tespit ettiğimizde hastalarımızın çekilecek olan prostat MR’ı ile prostatında kanser şüphesi olan lezyonun olup olmadığını araştırıyoruz. Eğer ki herhangi bir lezyon tespit edilirse yeni nesil gelişen MR füzyon teknolojileriyle bu hastamızdan biyopsi alarak prostat olup olmadığını araştırıyoruz.

Prostat kanseri çıkmadığı zaman takibimize rutin aralıklarla muayene ile devam ederken, prostat kanseri çıktığı zaman hastalığın evresine göre cerrahi, radyoterapi, hormonel ya da kemoterapi tedavileri uygulayabiliyoruz. Erken evrede tanı aldığımız zaman tedaviyi cerrahi ya da radyoterapi ile yapabiliyoruz. Cerrahiyi ise açık, laparoskopik ya da laparoskopi yardımlı robotik cerrahi yöntemlerinden biri ile gerçekleştirebiliyoruz” diye konuştu.

Erken evrede tanı almış bir prostat kanseri hastasının ister cerrahi tedavi ister radyoterapi almış olsun 10 yıllık yaşam beklentisinin yüzde 90’ların üzerine çıkabildiğinin altını çizen Doç. Dr. Tombul, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Ancak tanıda geç kalındığında hastalar bazen patolojik kemik kırıklarıyla idrar yapamama, idrarında kanama şikayetleri ya da başka yerlere sıçrama nedeniyle oluşabilecek şikayetler yaşayabiliyor. Bu durumda da tedaviler çok değişik boyutlara varıyor. Öyle ki hormonel tedavilerin yanında radyoterapi ve kemoterapi de gerekebiliyor. Hasta bu süreç içerisinde tanıda geç kaldığı zaman yayılmanın getirdiği komplikasyonlarla uğraşmak zorunda kalıyor. Belirti vermesini beklemeye gerek yok. Hemen çekinmeden doktor kontrolünün yapılması, prostat kanserinin erken tanısında çok önemli rol oynayabiliyor.”