Kadınlarda idrar kaçırma tedavisini uzmanına sorduk

Kadınlarda idrar kaçırma sıkça görülen ve tedavi edilebilir bir sorun! Kadınlarda tuvaletini tutamama, idrar kaçırma nedenleri ve tedavisini uzmana sorduk.

Kadınlarda idrar kaçırma, birçok kadının karşılaştığı, ancak genellikle sessiz kaldığı bir sağlık sorunudur. Bu sorun hem fiziksel hem de duygusal olarak yaşam kalitesini etkileyebilir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Serdar Aydın Pudra.com okurlarına özel olarak kadınlarda idrar kaçırmanın sıklığı, çeşitli tipleri, potansiyel nedenleri ve etkili tedavi seçeneklerini ele aldı, tedavi yöntemlerini anlattı.

Kadınlarda idrar kaçırma oldukça yaygın bir sorun ve toplumun geniş bir kesimini etkiliyor. Araştırmalar, kadınların yaklaşık olarak %25 ila %45’inin hayatlarının bir döneminde idrar kaçırma sorunuyla karşılaştığını gösteriyor. Ancak kadınlar çiş kaçırma sorununu dile getirmekten utanma vb. nedenlerle, bu sorunu gizliyor ve tedavisi konusunda da çözümsüz kalıyor. Ancak kadınlarda idrar kaçırma sıkça görülse de tedavi edilebilir bir sorun. Biz de bu önemli konuyu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Serdar Aydın’a sorduk.

Doç. Dr. Serdar Aydın, idrar kaçırmanın farklı tipleri olduğundan bahsediyor. Buna göre strese göre, acil sıkışmaya bağlı veya taşmalı idrar kaçırma gibi idrar kaçırma tipleri var. Doç. Dr. Aydın, bu tiplerin özelliklerini bizler için açıklıyor:

İDRAR KAÇIRMA TİPLERİ

Strese bağlı idrar kaçırma: Fiziksel aktiviteler, öksürme, hapşırma gibi basınç artışıyla ortaya çıkan bir tipidir. Bu durum pelvik taban kaslarının zayıflığından kaynaklanabilir ve idrar kaçırma nedeniyle küçük bir çocuğun kahkahası ya da bir spor aktivitesi sırasında utanç verici anlar yaşanabilir.

Acil sıkışma tipi idrar kaçırma: Ani ve güçlü bir idrar tutamama hissiyle karakterizedir. Kişi ani bir şekilde idrar yapma ihtiyacı hisseder ve idrarını tutamaz. Bu durum mesane kaslarının kontrolünü kaybetmesiyle ortaya çıkar.

Taşmalı idrar kaçırma: Mesanenin tam olarak boşaltılamaması nedeniyle oluşur ve idrarın sürekli sızmasına neden olabilir.

KASLARIN ZAYIFLAMASI VEYA HORMON EKSİKLİKLERİ DE İDRAR KAÇIRMAYA YOL AÇABİLİR

Bunların dışında, pelvik taban kaslarının zayıflaması, menopoz dönemine veya farklı hastalıklara bağlı olarak östrojen hormonunun azalması ve genetik faktörler de idrar kaçırma sorununun oluşmasına yol açabiliyor.

Doç. Dr. Serdar Aydın, bunları şu şekilde sıralıyor…

• Hamilelik, doğum, yaşlanma gibi faktörler pelvik taban kaslarının zayıflamasına neden olabilir. Bu kaslar mesane ve idrar yolunun kontrolünü sağlar. Zayıfladıklarında idrar kaçırma riski artar.

• Östrojen hormonundaki düşüş pelvik taban kaslarının elastikiyetini azaltabilir ve idrar kaçırma sorununa yol açabilir.

• Menopoz döneminde östrojen seviyelerindeki düşüş bu sorunun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir.

• Aile öyküsünde idrar kaçırma sorunu olan kişilerde bu sorunun ortaya çıkma olasılığı daha yüksek olabilir.

• Genetik faktörler idrar yolunun ve pelvik taban kaslarının yapısını etkileyebilir.

İDRAR KAÇIRMA TEDAVİSİ İÇİN HANGİ UZMANA GİTMELİYİM?

Doç. Dr. Serdar Aydın, idrar kaçırma tedavisi için ilk adımın bir sağlık uzmanıyla görüşme olduğunu belirtiyor ve ekliyor:

“Bir doğum uzmanı, ürolog veya jinekolog bu konuda size yardımcı olabilecek uzmanlar. Uzman yaşam tarzınızı, semptomlarınızı ve tıbbi geçmişinizi değerlendirerek doğru teşhisi koymak ve uygun tedavi seçeneklerini sunmak için sizinle çalışacaktır.”

İDRAR KAÇIRMA TEDAVİSİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

İdrar kaçırma sorunu yaşayan kadınlar için çeşitli etkili tedavi seçenekleri mevcut. Kadınlarda çişini tutamama tedavi seçenekleri arasında yaşam tarzı değişiklikleri, pelvik taban egzersizleri, ilaç ve bazen de cerrahi müdahale yer alabilir.

• Örneğin pelvik taban kaslarını güçlendirmek için Kegel egzersizleri etkili olabilir. Kegel egzersizleri pelvik taban kaslarını güçlendirmek için düzenli olarak yapılması önerilen egzersizlerdir. Bu egzersizler, kasların tonusunu artırır ve idrar kaçırma sorununu azaltabilir.

BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

İDRAR KAÇIRMA İÇİN AMELİYATSIZ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

• Ayrıca, mesane eğitimi ve idrar alışkanlıklarını düzenlemek de semptomların kontrol altına alınmasına yardımcı olabiliyor.

Sıkışma tipi idrar kaçırmada mesane eğitimi, idrarı düzenli bir şekilde tutmayı öğrenmeyi ve mesane kapasitesini kontrol etmeyi içerir. Şikayetlerin azaltılmasında önemlidir.

• Diğer bir ameliyatsız tedavi yolu, vajina içerisine yerleştirilen destekleyici bir cihaz olan “pesser”ler. Bu cihazlar idrar kaçırmanın kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir. Cihaz pelvik tabanı destekleyerek idrar yolunu sıkı bir şekilde kapatabilir.

• Ayrıca ilaçlarla da idrar kaçırma şikayetleri büyük oranda azaltılabilir. Son yıllarda çıkan birçok ilaç yüksek etkinliği ve az yan etkisiyle ön plana çıkmaktadır.

• Bu tedavilerin etkisiz kaldığı durumlarda cerrahi müdahaleler yüksek başarı oranlarıylahastalığın tedavisinde uygulanmaktadır.

Doç. Dr. Serdar Aydın, idrar kaçırma konusunda farkındalığın artması ve kadınların bu sorunu daha fazla gizleme gereği duymadan destek almalarının çok önemli olduğunu belirtiyor ve Pudra.com okuyucuları için şunları söylüyor:

“İdrar kaçırma utanılacak veya mahcup olunacak bir durum değildir. Aslında bu sorun halk arasında oldukça yaygındır ve tedavi edilebilir bir durumdur. Bu nedenle, idrar kaçırma problemi yaşayan kadınlar sessizce bu durumu kabul etmek yerine yardım almalı ve tedavi edilebilir bir sorun olduğunu unutmamalıdır. Unutmayın, sağlığınız önemlidir ve size destek olacak uzmanlar mevcuttur.

BU HABER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

Kılıçdaroğlu’nun Babala TV’deki SMA Açıklamasına Bakan Koca’dan Yanıt

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasına Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, twitterdan cevap verdi. Koca, “Kemal Bey Biz Onu Zaten Yapıyoruz” dedi. 

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, youtube üzerinden yayın yapan Oğuzhan Uğur’un kanalı Babala TV’de yayımlanan Mevzular Açık Mikrofon’un 15’inci bölümünün konuğu oldu. Kılıçdaroğlu’nun SMA hastası çocuklar ile ilgili vaatlerini soran bir katılımcıya verdiği cevapta, Evlilik öncesi SMA tarama testlerini iktidar partisine yapın diye söylediklerini ancak yapılmadığını belirterek, “Mansur Başkan Ankara’da başlattı, diğer belediye başkanlarımız da başlattı” dedi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasına Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, twitterdan cevap verdi. Koca, “Kemal Bey Biz Onu Zaten Yapıyoruz” dedi. 

“Cumhurbaşkanı Seçildiğimde İlk Çözeceğim Sorun Budur”

10 milyonu aşkın insanın izlediği Mevzular Açık Mikrofon programında muhalif gençlerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na, programda AK Partili olduğunu belirten aynı zamanda da SMA hastası bebekler için yardım çalışmaları yaptığını söyleyen bir katılımcının, ‘SMA’lı hastalar için ne vaad ediyorsunuz?’ sorusu soruldu. Kılıçdaroğlu, SMA’lı hastalar konusunda hassasiyetlerini belirtti. Kemal Kılıçdaroğlu, “SMA hastalarının bütün sağlık harcamalarının ilgili kurum tarafından karşılanması lazım. Fakir fukaranın çocukları bu hale mi gelir. Yardım kampanyaları açıyorlar dünyanın parasını veriyorlar. Ben söz verdim onlara, Allah nasip eder Cumhurbaşkanı seçildiğimde ilk çözeceğim sorun budur” dedi. SMA tarama testlerine ilişkin de açıklamada bulunan Kılıçdaroğlu, “Bunu söyledik yapın diye yapmadılar. Mansur Başkan Ankara’da diğer belediye başkanlarımızla başlattık. Evlenmek için gelenlere bu testleri yapın, bunu başlatın. Eğer böyle bir SMA’lı çocuk doğma olasılığı varsa ailelere söyleyin dedik” diye konuştu.  Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu’nun, CHP’li belediyelerin evlenmek için belediyeye gelen çiftlere, SMA tarama testleri  uygulandığına yönelik açıklamasına Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan yanıt geldi. 

“Kemal Bey Biz Onu Zaten Yapıyoruz”

Bakan Koca yanıtında “KEMAL BEY, BİZ ONU ZATEN YAPIYORUZ. Sn. Kemal Kılıçdaroğlu, konuk olduğu bir Youtube kanalının programında SMA hastaları konusuna da değindi. Şüphesiz, SMA konusundaki her hassasiyet takdir edilesidir, ama vaadi Bakanlığımızın çoktan hayata geçmiş, yerleşmiş bir uygulamasını hayata geçirme vaadiydi. Evlilik öncesi çiftlere SMA taraması programı 2021’de başladı. Tarama programları başlatılırken Sağlık Bakanlığı kapsamlı hazırlıklar yaptı. Sn. Kılıçdaroğlu’unun, SMA konusundaki bu gelişmeleri izlemediği veya bile bile böyle beyanlarda bulunduğu düşünebilir. Yoksa hâlihazırdaki uygulamayı niçin vaat etsin? Bütçe görüşmeleri sırasında, 24 Kasım 2022 tarihinde yaptığım konuşmada, gelinen noktayı gösteren güncel bilgileri TBMM’de sunmuş, tüm sunumu içeren basılı dokümanı da Mecliste bulunan vekillerimizle paylaşmıştım. Bu dokümanın 220 ila 223 arasındaki sayfaları şimdi tekrar üstünde durulan konulara ayrılmıştı. Partisinin milletvekilleri oradaydı. Konudan habersiz olması hiç mümkün mü?” diye karşılık verdi. 

2021 Yılı Sonu itibariyle 600 Bin Çift SMA Tarama Testi Yaptırdı

Bakan Koca konuyla ilgili sayısal bilgileri paylaştı: “Sayısal verilerle, bugün gelinen noktayı söyleyelim: 2021 yıl sonundan itibaren 600 Bin çiftin evlilik öncesi SMA taraması, Mayıs 2022’den bu yana yaklaşık 1.5 Milyon yeni doğan bebeğin SMA taraması tamamlanmıştır. İkinci bir konu var: SMA tedavisinde kullanılan ilaç, tedavi rehberimizde ve geri ödeme kapsamındadır. SMA hastası hiçbir evladımız tedavisiz bırakılmamaktadır. Taramalar neticesinde hastalığına erken dönemde tanı konan asemptomatik yani belirtisiz hastalar için uluslararası kabul görmüş tıbbi kriterlere göre Gen Terapisi tedavi yönteminin uygulanabileceği SMA Bilim Kurulumuzca değerlendirilmiş ve uygulamanın geri ödemeye alınması için Bakanlığımızın “uygun” görüşü Sosyal Güvenlik Kurumuna iletilmiştir. Çok yakında geri ödemeye alınması planlanmaktadır. Semptomatik yani belirtisi olan hastalar içinse Gen Terapisinin etkili olmadığı uluslararası bilim camiasınca kabul görmüş bir gerçektir. Özetin özeti açıklamadan da anlaşılacağı gibi, SMA hastası çocuklarımız için tedavi yöntemi seçiminde ekonomik şartlar kesinlikle değerlendirme kriteri değildir. Şuna herkes inanmalı: Devletimiz, sonuç verdiği kanıtlı bir tedaviyi SMA hastası evlatlarından esirgemez. Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlık hizmetlerine verdiği önem, sağlığa ayrılan kaynağın büyüklüğü ve kuşatıcılığı ortadadır. Bilim ne söylüyorsa ona bakmalıyız. Yakınları ıstıraplı SMA hastalarının durumuna yanlış bilgilerle yaklaşan, doğruyu öğrendiği halde söylemini sürdürürse yaptığı istismara döner. Etkinliği kanıtlanmış her tedaviyi o tedaviye uygun her SMA hastamıza uygulamaya hazırız. Devletimiz buna muktedirdir.”

SMA Testi Yaptıranlar ve Hasta Yakınlarından Mesaj Yağmuru!

Bakan Koca’nın paylaşımına takipçilerden yanıtlar dikkat çekti. 5 ay önce tarama testi yaptırıp hala sonuç alamayan takipçiler Koca’nın paylaşıma yanıt verdi. Ayrıca SMA hastalarının yakınları da spinraza ilacında yaşanan tedarik sorununu Bakan Koca’nın paylaşımının altındaki yorum kısmında dile getirdi. Sorunları aktaran takipçiler Bakan Koca’yı mesaj yağmuruna tuttu. TC. Sağlık Bakanlığı Sağlıklı Çözüm hesabından takipçilere yanıt verildiği, kişilerin iletişim numaralarının talep edildiği gözlendi.

(BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) 

Bipolar Bozukluk

Bipolar Bozukluk için bilgi mi arıyorsunuz? Bipolar Bozukluk makalesine göz atın ve Bipolar Bozukluk hakkında daha fazla bilgi edinin

Atak ortaya çıkmadan bazı belirtiler görülür, örneğin uyku bozuklukları başlar; böyle durumlara karşı ailenin uyanık olması, hastanın doktorunu hasta hakkında bilgilendirmesi, hastaya erken müdahale edilip erken şekilde tedavi edilmesi açısından önemlidir.

ÇEVREMİZDE bulunan bazı insanların gelirlerinin çok üstünde harcamalar yaptıklarını ve borç yükü altına girdiklerini görüyor veya duyuyoruz. Bu gibi hesapsız yapılan aşırı harcama davranışının altında psikolojik sorunlar yatmakta olabilir. Bu kişiler, yapmış oldukları aşırı harcamaların bir rahatsızlık sonucu olduğunu bilmiyor veya yapmış oldukları davranışların normal olduğunu iddia ediyor olabilirler.

“Bipolar bozukluk” olarak tanımlanan bu hastalığın mani döneminde, hastalar kendilerini çok mutlu, enerjik, kıpır kıpır ve yerinde duramayan bir ruh hâlinde hissettikleri için aşırı para harcama, cebindeki parasını dağıtma, bankadan krediler çekip başkalarının ihtiyaçları için harcama, gayrimenkullerini satışa çıkarma gibi davranışlar gösterebilirler. Sonuç olarak bu durumdan sadece kişinin kendisi değil, aile ve çevresindeki insanlar da etkilenir. Aile içinde çatışma ve anlaşmazlıklar yaşanır.

Mani döneminde para harcama davranışı çok fazla artar; bazen öyle borçlar yaparlar ki atak geçtikten sonra, “Ben ne yapmışım? Bu harcamaları ben mi yaptım?” diye pişmanlık duyarlar.

Bipolar bozukluk nedir?

Bipolar bozukluk, diğer bir adıyla “manik depresif bozukluk”, kişinin ruh hâli, enerjisi, konsantrasyonu ve günlük yapılan aktivitelerini yerine getirme becerisini etkileyen psikolojik bir rahatsızlıktır.

Bipolar bozukluk, kısaca “maniden depresyona kadar uzanan ruh hâlindeki aşırı değişiklikler” olarak tanımlanır. Zaman zaman bu kişilerin ruh hâlinde iniş ve çıkışlar olduğu gibi, bu kişilerin normal ruh hâlinde oldukları dönemler de olabilir. Diğer bir adıyla “iki uçlu duygu durum bozukluğu” yani “çift ruh hâli değişimi” de diyebiliriz buna.

Bipolar bozukluk, süresi uzun ve karmaşık bir duygu durum hastalığıdır. Manik, hipomanik ve depresif ataklar olarak ortaya çıkabilir. Hasta olmayan insanların ruh hâllerinde (anî) iniş çıkışlar olmaz. Fakat bipolar bozukluk tanısı almış hastaların ruh hâllerinde, gündelik hayatlarını etkileyecek şekilde iniş çıkışlar olduğu gözlenebilir.

Bipolar bozukluk neden kaynaklanır?

Kesin nedeni bilinmemekle birlikte, ailede, birinci derecede yakın akrabalarda varsa görülme oranı yüzde 25’tir. Genetik olması önemli olmakla birlikte tek sebep bu değildir. Tek yumurta ikizlerinden birinde bipolar bozukluk varsa, diğer ikizde bu hastalığın görülme olasılığı yüzde 45’e, hatta yüzde 60’a kadar yükselmektedir. Yapılan araştırmalar, bu hastalığın beyindeki bazı biyokimyasal maddelerdeki bir dengesizliğin sonucu olduğunu düşündürmektedir.

Bipolar bozukluk, genellikle 15-24 yaş arasında görülür ve genellikle yaşam boyu sürer. Her yaşta görülebilir (7’den 77’ye) ama en sık 20’li yaşların başında başlar. Kadın ve erkek arasında görülme sıklığı açısından bir fark yoktur. Bu hastalığın dönemlerine göz atacak olursak, bir tanesi taşkınlık (mani), diğeri ise çökkünlük (depresyon) dönemleridir. Hastalığın birbirine zıt iki evresi vardır.

Mani veya taşkınlık dönemi, duygu durumun çok yükseldiği, hastanın aşırı coşkulu ve mutlu olduğu dönemlerdir. Bu dönemde hastanın zihninde abartılı düşünceler âdeta yarış içinde olur. Ayağı yere basmayan projeler, büyük fikirler, kendini aşırı enerjik hissetme, uyku ihtiyacında azalma, bir iki saatlik uyku ile ayakta kalabilme, hatta uykuya ihtiyacı olmadığını söyleme, sonunu düşünmeden önemli kararlar alma eğilimi, çok fazla para harcama, süratli araba kullanma gibi belirtileri örnek olarak verebiliriz.

Bipolar bozukluğun mani dönemi belirtileri şunlardır: Sürekli heyecanlı hissetmek, aşırı derecede enerjik hissetmek, iyimserlik, az uyumak, düşünce değişimindeki hız, hızlı konuşmak, cinsel istekte artış, dikkat dağınıklığı, iştah problemi, alkol ve uyuşturucu kullanmak…

Bipolar bozukluğun depresyon dönemi belirtileriyse şunlardır: Enerji düşüklüğü, ümitsizlik hissi, unutkanlık, iştah problemleri, hiçbir şeyden zevk alamamak, yorgunluk, aileden ve yakın çevreden uzaklaşmak, kendini değersiz hissetmek, içe kapanıklık…

Mani döneminde bazı hastalar müthiş fikirlerinin olduğunu, harikulâde işler yapacaklarını söyleyerek tedavi olmayı reddedebilirler. Dürtüsel hareket ettikleri için alacakları yanlış kararlar veya uygunsuz iş anlaşmaları, hasta ve ailesini sıkıntıya sokmaktadır. Depresyon döneminde ise mani döneminin tam zıddı bir ruh hâli gözlemlenir. Bu dönemde üzüntü, ağlama, değersizlik, suçluluk gibi problemler ortaya çıkabilir. Buna ek olarak, intihar girişiminde bulunabilirler.

Ailenin de bu hastalık hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Hastaya nasıl davranmaları gerektiği ve yaşanması muhtemel durumlar karşısında nasıl tedbirler alınması gerektiğini öğrenerek, hem kendileri bilinçlenmiş olacak, hem de hastanın davranışlarının bir hastalık sonucu olduğunu kabul edip bilinçli şekilde yaklaşmış olacaklardır. Bu hastalık hakkında evde aile, okulda öğretmen, iş yerinde işveren bilgi sahibi değilse, hastanın hayatı daha da zorlaşıyor. Hasta, kendisinden beklenti içinde olan insanların beklentisini yerine getiremez ve böylece sırtındaki yük ağırlaşır, bu yükün altında ezilir. Yaşamış olduğu başarısızlıkların hastalığından dolayı olduğunu anlattığı zaman ise öğretmeni veya işvereni kendisine inanmayabilir. Bu durumda hasta kendisini işe yaramaz, hiçbir şeyi beceremeyen biri olarak görüp içine kapanır.

Bu hastalığa sahip olmak veya bu hastalığı yaşıyor olmak, kimsenin hatası ya da suçu değildir. Kendinizi ya da bir başkasını suçlamayın! “Böyle bir hastalık var ve bununla yaşamaya alışmalıyım” diyerek, kabullenip bilinçli hareket edildiği sürece üstesinden gelinemeyecek sorun yoktur. Burada hastanın ailesine de sorumluluk düşüyor. Onu anlamaya çalışmak, destek olmak, sevildiğini hissettirmek çok önemli! Çünkü bu hastalar çok kırılgan oluyor, çevrelerindeki insanların kendilerini anlamadıklarını, kendilerinden beklenti içinde olduklarını, örneğin “Bir an önce okulunu bitirip iş bul, bir işe girip düzenli çalış” gibi istek ve beklentileri olduğunu söylüyorlar. Atak dönemlerinde bu beklentiler kişiyi çok zorluyor.

Bipolar bozuklukta tedavi yöntemleri

Bipolar bozukluk tedavisi, kişinin yaşına ve durumuna bakılarak farklı tedavi plânıyla uygulanmaktadır. Bu plân psikiyatrist eşliğinde yapılmalıdır.

Bu hastalığın tedavisinde asıl önemli olan, koruyucu tedavidir. Çünkü ataklar geçicidir ama tekrarlama riski her zaman vardır. Ataklar başlamadan belirtilerin tanınması ve zaman kaybetmeden doktor ile iletişime geçilmesi, koruyucu tedavide esastır.

Bipolar bozukluğun manik, ağır depresif, intihar riski ve ciddî saldırganlık eğilimi olan dönemlerinde mutlaka hastanın hastaneye yatırılarak tedavi olması gerekir. Hasta ve çevresi açısından bu durum önem taşımaktadır.

Tedavideki temel amaç, kişinin duygu durumunu stabil hâle getirebilmek, duygu durumunu dengeleyebilmektir. Yani mani ve depresyon ataklarını engelleyebilmektir. Veya bir şekilde atak gerçekleşmişse o atağı tedavi etmektir.

Takip ve tedavi sürecinde ailenin rolü büyüktür. Ailenin hastalık hakkında bilgi sahibi olması, hastaya gereken sosyal desteği sağlayabilmesi çok önemlidir. Atak ortaya çıkmadan bazı belirtiler görülür, örneğin uyku bozuklukları başlar; böyle durumlara karşı ailenin uyanık olması, hastanın doktorunu hasta hakkında bilgilendirmesi, hastaya erken müdahale edilip erken şekilde tedavi edilmesi açısından önemlidir.

Ve sevgi, en güçlü ilâçtır!

Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim…

Kalp yetersizliği hastalarında tedavi açığı çok büyük

Tıp bilimi, klinik ve laboratuvar esaslı büyük araştırmalarla, Kalp Yetersizliği alanında her birisi ayrı birer başarı hikayesi olan 4 grup ilacı keşfetti ve hastaların hizmetine sundu. Önce beta blokerler ve aldesteron antagonisti Spironolakton, adım adım yerlerini pekiştirdiler ve hastaların yaşamlarına konfor ve ömürlerine ömür kattılar. Son 10 yıllık süreçte ise ilk önceleri Diyabetik hastalarda kan şekeri düzeylerini ayarlamak amacıyla geliştirilen SGLTi2 grubu ilaçlar keşfedildi.

Tıp bilimi, klinik ve laboratuvar esaslı büyük araştırmalarla, Kalp Yetersizliği alanında her birisi ayrı birer başarı hikayesi olan 4 grup ilacı keşfetti ve hastaların hizmetine sundu. Önce beta blokerler ve aldesteron antagonisti Spironolakton, adım adım yerlerini pekiştirdiler ve hastaların yaşamlarına konfor ve ömürlerine ömür kattılar. Son 10 yıllık süreçte ise ilk önceleri Diyabetik hastalarda kan şekeri düzeylerini ayarlamak amacıyla geliştirilen SGLTi2 grubu ilaçlar keşfedildi. Diyabetik hastalarda özellikle vücuttan ve böbreklerden tuz ve şeker atılımını artırarak kalp yetersizliği hastalarında, hastaların şikayetlerini ve hastanelere yatma ihtiyaçlarını azaltırken, kalp yetersizliğine bağlı ölümleri azalttığı farkedildi. Benzer şekilde valsartan + sakubitril kombinasyonu ilaç devreye girdi.

Kalp yetersizliği hastalarında, tuz alımı ve sağlıklı diyet ile birlikte 4 grup ilacın etkin dozda ve güvenli kullanılmaları ile artık bu hastalığın insan hayatına verdiği olumsuzluklar inanılmaz bir şekilde azalmıştır. Hastalar bu tedaviden çok fayda görmektedirler. Hem hastaların ve hem de hekim olarak bizim yüzümüz gülmektedir.
Ancak, bütün yüz güldürücü ve inanılmaz derecede güzel ilaçlar piyasaya çıkmışken ve kullanılabiliyorken, tüm dünyada bizzat hekimlerin bu 4 ilacı eksiksiz bir şekilde hastalara verme oranları %5 ler civarındadır. Yani Kalp Yetersizliğinde tedavi açığı çok büyüktür. Unutulmamalıdır ki, Kalp Yetersizliği ciddi bir hastalıktır ve her hastaya ilk muayenede çok detaylı bir inceleme için yeterli vakit ayrılmalıdır. Her hastaya EKG, Akciğer Röntgeni, Renkli Dopler Ekokardiyografi, bazı durumlarda da Kardiyak MR, Tomografi ve Anjiyografi tetkikleri yapılması gerekir. Kalp yetersizliği hastalarında böbrek fonksiyonları, böbrek ultrasonografisi, kan BNP/Pro BNP, Troponin, Sodyum ve Potasyum düzeyleri ve hemogram bakılmalıdır.
İlaç tedavisindeki eksiklikler tamamlanmadan, hastalarda tam düzelme olmaz. Tedaviye başlandıktan sonra da hastaların düzenli Kilo, EKG, Mueyene ve Ekokardiyografi değerleri ölçülmelidir.
Optimal ilaç tedavisi ile kalp fonksiyonları düzelir, kalbin performansı artar, ejeksiyon fraksiyonu artar, LVdP/dT değerleri yükselir, Mitral yetersizliği şiddeti azalır ve hastaların akciğer basınçları düşer. Bütün bunların sonunda Kalp Yetersizliği hastalarında iyilik çok büyük bir hali elde edilir, yaşam kalitesi artar, hastaneye yatma ihtiyaçları azalır ve en önemlisi de ölümler azalır.
Sözlerime son verirken, kalp de yorulabilir ve iyi bir tedavi ile düzelir. Unutma, Kalp Yetersizliği çaresiz değildir. Kendin için bir şey yap ve tedavi eksiklerini tamamla.
Kalın sağlıcakla
Prof. Dr. Ramazan Akdemir
Sakarya
09.05.2023

Anal fissür (makat çatlağı) nedir? nasıl tedavi edilir?

Anal fissür hastalığı halk arasında makat çatlağı olarak bilinir. Hemoroid hastalığından sonra en sık karşılaşılan makat hastalıklardan biridir.

Anal Fissür (Makat Çatlağı)

Anal fissür hastalığı halk arasında makat çatlağı olarak bilinir. Hemoroid hastalığından sonra en sık karşılaşılan makat hastalıklardan biridir. Makatta oluşan yara olarak tanımlayabileceğimiz anal fissür hastalığı, makat halkasında birtakım nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Makat bölgesinin dışında yer alan cilt örtüsü ve mukoza olarak adlandırılan bağırsağın iç örtüsünde yer alan epitel doku çok narin bir yapıya sahiptir. Bu nedenle bölgede meydana gelebilecek her türlü zorlanmaya karşı dayanıksız ve hassastır. Anüs organında oldukça fazla sayıda sinir ucu bulunduğundan bu şekilde bir hassasiyet gelişmektedir.

Anal fissür hastalığının oluşma sebeplerinin en başında makattaki fiziksel zorlanma gelmektedir. Gaitanın (dışkı) kuru ve sert olması dışkılama esnasında makatta yırtıklara neden olabilmektedir. Genellikle kabızlık durumunda karşılaşılan ıkınmaya bağlı zorlanma da makat çapında anal fissür oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir. Fissür nedeniyle kişi tuvalet ihtiyacının giderilmesi sırasında şiddetli ağrı hissedebilmektedir. Yırtılmadan dolayı dışkılama sırasında cam parçacıkları batıyormuş gibi bir his ya da hafif bir kesilme acısı açığa çıkmaktadır. Aradan birkaç saat geçtikten sonra ağrılarda hafifleme ya da geçme gözlense de bir sonraki dışkılamada tekrarlama eylemi göstermektedir. Anal fissür tedavi edilmediği müddetçe her sert dışkılama sonrasında kişi aynı şikâyetleri çekmeye devam edecektir.

İlerlemiş anal fissür hastalarında ağrı veren çatlakların kaslarda spazma yol açtığı bilinmektedir. Kimi hastalarda bu durum iskemiye dahi yol açabilmektedir. Devam eden ağrılar nedeniyle tuvalete gitmek bile istemeyen hastalar, bu erteleme nedeniyle dışkının sertleşmesi sonucu tekrar tekrar aynı acı ve yeni fissürler ile karşılaşabilmektedir. Kronik fissür hastalığında ilk olarak kişide herhangi bir bağırsak sorunu olup olmadığı da tedavi için önem taşımaktadır. Tedavi edilmediği süre içerisinde makatta fissüre bağlı olarak dip kısımdaki kasta oluşan tahribat nedeniyle zamanla makatta darlık hastalığı da beraberinde görülebilmektedir. Bununla birlikte dışkılama da daha zor bir hale gelmektedir. Aynı zamanda acı nedeniyle kişinin tuvalete gitmeyi ertelemesi de yırtığın derinleşmesine neden olmaktadır. Tedavinin ertelenmesi sonucunda kişide fistülize kronik anal fissür hastalığı da oluşabilmektedir.

Akut yani başlangıç dönemindeki fissür hastalığında hekim onayı ile ilaç desteği uygulanarak geçici bir tedavi sağlanabilmektedir. Fakat 3 haftanın üzerinde bir süre ile hastalık belirtileri görülüyorsa kronik fissür haline dönüşen hastalığın mutlaka cerrahi bir müdahale (ameliyatlı ve ameliyatsız yöntemler) ile tedavi edilmesi gerekmektedir.

Anal Fissür Belirtileri

  • Anal fissür hastalığının kişiden kişiye değişiklik gösteren belirtileri bulunmaktadır. Fakat bunlar içerisinde en yaygın ortak belirti dışkılama esnasında ya da sonrasında bölgede cam kesiğine ya da bıçak batmasına benzer bir acı hissi yaşamak,
  • Tuvalet ihtiyacının giderilmesi sırasında yırtık nedeniyle peçetede kan lekesine rastlamak,
  • Makat bölgesinde fissür nedeniyle görülen ağrı, yanma ve kaşıntı hissi,
  • Kabızlığın da etkisiyle şiddetli ıkınma halinde bile dışkı yapamama durumu.
  • Yukarıda bahsedilen belirtilerden herhangi biri ile karşılaşıldığında mutlaka uzman bir Proktoloji hekimine başvurulmalı ve hastalık kronikleşmeden kontrol altına alınmalıdır.

Akut Anal Fissür

Hastalığın başlangıç evresi olarak kabul edilen akut dönemde belirtiler aniden ortaya çıkmaktadır. Akut fissürler makat bölgesinde şiddetli ağrı, zonklama hissi ve sızlama gibi şikayetlere neden olmaktadır. Eğer bu dönemde müdahalede bulunulursa 4 ila 6 hafta gibi bir sürede iyileşme görülebilmektedir. Elbette hekimin uygulayacağı tedavi ve önereceği ilaçların ne olduğu da bu iyileşme süresini etkileyen faktörlerdir. Bu aşamada fissür hastalığına sahip kişilerin mutlaka beslenme düzenlerini dengeli hale getirmeleri ve sağlıklı beslenme alışkanlığı edinmeleri süreç için büyük önem taşımaktadır.

Kronik Anal Fissür

Kronik fissürler oluşan yırtığın zaman içerisinde yavaş yavaş ilerlemesi ile oluşmaktadır. Tedavisi ertelenen hastalık, kişi her tuvalet ihtiyacını giderdiğinde derinleşmekte ve şiddetli acı, ağrı gibi şikayetlere neden olmaktadır. Çoğu zaman ağrılar tuvaletten sonra da birkaç saat boyunca devam etmektedir. Bölgedeki çatlak, sürekli dışkı ile temas etmek durumunda olduğundan kronik fissürler ilerleyen dönemde apseleşebilir ve anal fistül gibi başka makat hastalıklarına neden olabilmektedir.

Akut fissürün tedavisi yapılmadığında ilerleyerek kronik anal fissür evresine geçmesi durumu kişiye dayanılması güç ağrı ve acılar yaşatmaktadır.

İlerlemiş ve derinleşmiş olan makat çatlağının tedavisi gerçekleştirilmez ise şikayetlerde gün be gün artış görülebilmektedir. 8 haftadan uzun süren çatlaklarda, dikkat edilmesine rağmen eğer fissür rahatsızlığı yenilerse durum kronik hale gelmektedir. Bu nedenle bu aşamada mutlaka bir Proktoloji uzmanından yardım alınmalı ve fissür tedavisine başlanmalıdır.

Genellikle aniden ortaya çıkan fissür hastalığı başlangıçta kontrol altına alınmaz ise makat bölgesinde zamanla gelişen kabızlık nedeniyle görülen zorlanmalar nedeniyle kronik evreye taşınabilmektedir. Belirtiler ile ilk karşılaşıldığı an uzman bir doktora başvurulması hastalığın kronikleşmesini engellemek için alınabilecek en önemli önlemdir. Aynı zamanda başlangıç evresindeki fissürün kişiye yaşattığı şikayetler kronik evredekinden daha hafiftir. İlerlemesine izin verilmeden tedaviye başlanırsa kısa sürede kişinin normal hayatına geçişi kolaylaşacak ve şiddetli ağrılar ile karşılaşılmadan hastalıktan kurtulmak mümkün olacaktır.

Anal Fissür (Makat Çatlağı) Nedenleri

  • Anal fissür hastalığı sağlıksız beslenme alışkanlıkları nedeniyle görülebilmektedir.
  • Kişinin günlük su ihtiyacını yeterli şekilde karşılamaması da nedenleri arasında yer alabilir.
  • Bunlara bağlı olarak görülen kronik kabızlık ya da ishal atakları yaşamak da fissür oluşumuza zemin hazırlayabilmektedir.
  • Bir diğer neden ise kabızlık durumuna bağlı olarak tuvalet ihtiyacının giderilmesi sırasında ıkınma hareketinde bulunmaktır.
  • Hamilelik döneminde ve doğum esnasında makat bölgesindeki oluşan basınç da fissüre neden olabilmektedir.
  • Obezite gibi aşırı kilo problemleri yaşamak da fissür nedenleri arasındadır.
  • Ters ilişkide bulunmak,
  • Crohn, ülseratif kolit gibi bağırsak hastalıkları ve
  • Tuvalette 5 dakikadan daha fazla süre oturur pozisyonda vakit geçirmek gibi nedenler de bulunmaktadır.

Anal Fissür (Makat Çatlağı) Tanısı

Anal fissür hastalığı, uzman bir Proktoloji ya da Genel Cerrahi doktoru tarafından detaylı bir fiziki muayene sonrasında teşhis edilebilmektedir. Bu teşhis sırasında gerekli görülürse kişiden rektum ve kolon bölgesini incelemek maksadıyla endoskopi gibi ek tetkikler de istenebilmektedir. Bu noktada önemli olan belirtileri benzer diğer makat hastalıklarını da göz önünde bulundurarak detaylı bir tanı koymaktır.

Bazı fissür hastalarında makatta küçük bir meme oluşumu gözlenebilmektedir. Nöbetçi meme olarak adlandırılan bu oluşum kişinin kendisi tarafından hemoroid memesi sanılabilmektedir. Bu nedenle uzman bir doktorun kesin bir tanı koyması gerekir. Makatta çatlak için başvuran hastalara yaşadığı şikayetler sorularak, detaylı bir tıbbi öykü alınarak, kabızlık ya da ishal gibi sorunları olup olmadığını araştıran Proktoloji uzmanları edindikleri bu bilgilerle eğer altta yatan farklı bir bağırsak ya da sindirim rahatsızlığı bulunuyorsa bunlara yönelik de bir tedavi planı uygular.

Ameliyatsız Anal Fissür Tedavi Yöntemleri

  • Kas gevşetici-enjeksiyon tedavisi
  • Elektro cerrahi tedavisi
  • Radyofrekans tedavisi
  • Lazer tedavisi

Avrupa Cerrahi

Merkezimizde uyguladığımız ameliyatsız hemoroid tedavisi yöntemi bu noktada kişilere oldukça avantaj sağlamaktadır. Proktoloji alanında uzman hekimlerimiz ve bu alanda deneyimli sağlık ekibimiz tarafından tıpkı bir diş dolgusu yaptırır gibi ayaktan, yatış gerektirmeden hemoroid tedavinizi olabilirsiniz. Lokal anestezi altında gerçekleştirilen ameliyatsız basur tedavisinde herhangi bir kesi ya da dikiş uygulanmaz. Kısa sürede gerçekleştirilir ve ameliyat gibi bir doku tahribatı olmadığından bölgede enfeksiyon riski oluşmaz. Bu sayede kısa sürede iyileşme sağlanmaktadır.

Avrupa Cerrahi Tıp Merkezi olarak, sağlığın öneminin ve değerinin ne anlam ifade ettiğini biliyoruz. Avrupa Cerrahi Tıp Merkezi adı ile 2005 yılında ilk olarak Güneşli ilçesindeki merkezimizde, adım adım sağlık dağıtan ve dağıtmaya devam eden bir ilkeyle yola çıktık. Her daim etik, dürüst, donanımlı ve hızlı bir anlayışı benimsiyoruz. “A Sınıfı Proktoloji Merkezi” olmanın verdiği haklı gurur ile hastalarımızı ameliyatsız yöntemler ile narkoz ve yatış olmadan ayaktan tedavi ediyoruz. Hemoroid (Basur), Kıl Dönmesi (Pilonidal Sinüs), Anal Fissür, Anal Fistül, Genital Siğil (HPV) hastalıklarında, 5 dalda uzman hekimlerimiz tarafından özenli, titiz, güvenilir ve yüksek standartlı sağlık hizmetini sağlıyoruz. Hastalarımızı Dünya’nın ya da ülkenin neresinde olursa olsunlar kurumumuza bizzat yaptıkları başvuru ile aynı gün içinde tedavi edebilmenin haklı gururunu taşıyarak, hizmetlerimize kıvançla devam ediyoruz.

Avrupa Cerrahi Merkezinde

  • Ameliyatsız Fissur tedavisi 5-8 dakika sürer.
  • Diş dolgusu yaptırmak gibi hızlı ve yatış gerektirmeden gerçekleştirilir.
  • Narkoz uygulaması yoktur. Lokal anestezi ile bölgesel uyuşturma yapılır.
  • Kişinin herhangi bir ön hazırlık yapmasına gerek kalmamaktadır.
  • Ek bir tetkik ya da tahlil istenmez. İşlem sırasında hastanın bilinci açıktır.
  • İşlem sırasında ve sonrasında hissedilen ağrı miktarı çok azdır.
  • Kesi ya da dikiş gibi ameliyat uygulamalarına yer verilmediği için anal bölgede doku zararı yaşanmaz.
  • Tedavinin hemen ardından kişi gündelik yaşantısına dönebilir.
  • Sistemik ve kronik rahatsızlığı bulunan kişiler de rahatlıkla ameliyatsız lazer tedavisi olabilir. Tansiyon, şeker, kalp rahatsızlığı olan hastalar düzenli kullandıkları ilaçlarını kullanmaya devam edebilir.
  • Ameliyat sonrasında görülen gaz kaçırma, dışkı tutamama gibi komplikasyonlar uyguladığımız ameliyatsız tedavi yöntemlerinde yaşanmamaktadır.
  • Hastalar aynı gün içerisinde hem muayene hem tedavi olabilir.

Daha detaylı bilgi almak için www.avrupacerrahi.com.tr’den veya 444 8 623′ hasta danışman hattından bize ulaşabilirsiniz.

Hemoroid (basur) nedir? nasıl tedavi edilir?

Hemoroid hastalığı (basur), kalın bağırsak çıkışında bulunan ve anal bölge olarak adlandırılan bölgede meydana gelen bir makat hastalığıdır.

Hemoroid (Basur)

Hemoroid hastalığı (basur), kalın bağırsak çıkışında bulunan ve anal bölge olarak adlandırılan bölgede meydana gelen bir makat hastalığıdır. Makat bölgesinde yer alan toplardamarların birtakım etkenler sonucunda şişmesi ve meme halini alması ile ortaya çıkmaktadır. Damarların varisleşmesi olarak da tanımlanabilen hemoroid, genellikle makattaki basının artması nedeniyle görülmektedir.

Toplumda çok sık karşılaşılan hemoroid hastalığı her yaşta ve her cinsiyette hemen hemen aynı oranlarda görülmektedir. Daha önceleri 50 yaş ve üstü kişilerde karşılaşılmasına rağmen günümüzde günlük alışkanlıklarımızın değişmesi gibi nedenlerden dolayı gençlerde de oldukça sık görülmektedir.

Hemoroid hastalığı, gündelik yaşam konforunu fazlasıyla etkileyen birden fazla nedene dayalı olarak ortaya çıkan makat hastalıklarının başında yer almaktadır. Makat bölgesinde hemoroid oluşumu daha çok dışkılama esnasında ıkınmaya bağlı olarak bölgedeki dokuların zarar görmesiyle oluşmaktadır. Basur oluşumunun nedenleri arasında en önemlisi sindirim sistemi bozukluğuna bağlı olarak kabızlık ya da kronik ishal durumudur.

Hemoroid nedenleri

  • Bağırsak alışkanlıklarındaki ani değişimler (kronik kabızlık ya da ishal atakları yaşamak),
  • Günlük su ihtiyacının yeterli düzeyde karşılanmaması,
  • Hareketsiz yaşam,
  • Gebelik ya da doğum,
  • Ağırlık kaldırmak (spor veya ağır iş kolları),
  • Aşırı derecede alkol ve sigara tüketimi,
  • Makat bölgesinde bulunan tümörler,
  • Aşırı kilo,
  • Genetik yatkınlık.

Hemoroid (Basur) Çeşitleri

Hemoroid hastalığı, hemoroid oluşumlarının makat bölgesinde yer aldığı konuma göre ;

Iç hemoroid

Dış hemoroid

olarak değerlendirilir.

Iç Hemoroid Dereceleri

Makatın iç kısmında yer alan hemoroidlere iç hemoroid adı verilmektedir. Tıp dilinde internal hemoroid olarak adlandırılan bu hemoroid çeşidi şikâyetleri bakımından kişilere en çok sıkıntı yaratan türdür. İç hemoroidler rektum denilen anal bölgenin iç kısmında bulunur. Ve tedavisi ertelendikçe hastalığın dereceleri artış göstermektedir.

4 farklı evreden oluşan iç hemoroidde hastalığın evre tespiti, tedavi yönteminin seçilmesinde önem taşıyan faktörlerdendir.

1.Derece Hemoroid:

Hemoroidin ilk ve başlangıç evresi olduğu söylenebilen bu iç hemoroid çeşidinde hemoroid yastıkçıkları dışarıdan fark edilebilir biçimde değildir. Buna bağlı olarak da şikâyet ve belirtiler de anlaşılabilir değildir. Uzman bir hekimin uygulayacağı detaylı bir muayene ile teşhis edilebilmektedir.

2.Derece Hemoroid:

Hemoroid memeleri bu iç hemoroid çeşidinde boyut olarak büyümeye başlamıştır. Bu durum kişiye makatın içerisinde bir doluluk, dolgunluk varmış gibi hissettirir. Hastada dışkılama esnasında ıkınmaya bağlı olarak hemoroid memelerinin makat dışına çıkıp, dışkılama sonrasında ise tekrar makat içine girdiği gözlenir. Bu evrede hemoroid memeleri kanama, kaşıntı ve bazı durumlarda da makatta ağrı şeklinde şikayetler vermektedir.

3.Derece Hemoroid:

Bu evrede hemoroid yastıkçıkları artık normal zamanda da makat dışına çıkacak şekilde büyümüştür. Dışkılama esnasında dışarı sarkar ve yalnızca elle müdahale edildiğinde içeriye itilebilmektedir. Bu durumda iç hemoroidler kendiliğinden dışarı çıkar ve kendi kendilerine makat içine girmeleri uzun bir süre alır. Kişi bu evrede daha yoğun bir kanama, ıslaklık hissi ve kaşıntı şikayeti yaşayabilmektedir.

4.Derece Hemoroid:

İç hemoroid hastalığının son evresi olarak bilinen 4. Derecedeki basur memeleri sürekli rektum dışındadır. Artık anüs kanalına sığmayan yastıkçıklar makat ağzının dışına taşmaktadır. Bu evredeki hastalıkta hemoroid memeleri hiçbir şekilde anüs içerisine itilemeyecek boyuta gelmiştir. Kişiye en şiddetli şikayetleri yaşatan evre olan 4. Derecede kanama, kaşıntı, dolgunluk hissi ve şiddetli ağrı belirtilerine kişinin yürürken ya da otururken de zorluk çekmesi durumu eklenmektedir. Günlük hareketlerin büyük biçimde kısıtlandığı bu evrede daha da vakit kaybedilmeden uzman bir Proktoloğa başvurulmalıdır.

Dış Hemoroid

Tıp literatüründe eksternal hemoroid olarak adlandırılan bu hemoroid çeşidinde basur memeleri makatın dış kısmında yer alır. Anüs çıkışında ortaya çıkan bu hemoroid çeşidinde yastıkçıklar gözle görülebilen ve dokunulduğunda elle hissedilebilen bir boyuttadır. Kişi bu belirtiler sayesinde dış hemoroidden şüphelenebilir.

Tromboze hemoroid olarak bilinen bir dış hemoroid çeşidi de bulunmaktadır. Hemoroidal yapıların içinde bulunan kanın pıhtılaşması sonucu ortaya çıkan bir basur çeşididir. Halk dilinde boğulmuş basur olarak da bilinmektedir. Bu durumda kişide sert ve ağrılı şişliklere bağlı olarak yanma, sızlama, kaşıntı ya da baskı sonucu kanama gibi şikayetlere rastlanır. Hemoroidal yapılar mavimsi ya da morumsu bir renkte görülebilir.

Hemoroid (Basur) Tanısı

Hemoroid hastalığı makat rahatsızlıkları içerisinde hastanın şikayetleri dinlenilerek kolaylıkla teşhiş edilebilen bir hastalıktır. Hastalığın evresinin belirlenmesi noktasında da tanı koyma aşaması büyük önem taşımaktadır. Alanında uzman bir Proktoloji doktoru tarafından fiziki muayene ile kesin teşhiş konulabilmektedir.

Hastanın yaşadığı şikayetler arasında makattan kan gelmesi durumu bulunuyorsa gerekli görüldüğü takdirde rektoskopi gibi ek tanı yöntemleri de kullanılabilir.

Muayenenin ardından yine gerekli görülürse eğer bağırsak hastalıkları, sindirim sistemi ve kalın bağırsak tümörü gibi hastalıkları da araştırmak adına kolonoskopi gibi yöntemlerden de yararlanılmaktadır. Çünkü hemoroid rahatsızlığının bazı belirtileri bu tip hastalıklarla benzerlik gösterebilmektedir. Şüpheye düşülen noktalarda kesin bir tanı koyabilmek için şikayetlerin altında yatan asıl hastalığın belirlenmesi gerekmektedir.

Hemoroid (Basur) Belirtileri

İç hemoroid ve dış hemoroid belirtileri farklılık gösterse de genellikle basur hastalarının yaşadığı şikayetler ve hastalığın belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Makat ve çevresinde kaşıntı hissi,
  • Tuvalet ihtiyacının giderilmesi sırasında klozete ya da peçeteye kan gelmesi,
  • Makat bölgesinde yanma hissi,
  • Anüs bölgesinde ele gelen şişlik,
  • Makatta dolgunluk hissi,
  • Dışkılamanın tam yapılamaması ve normal zamanda da dışkılama hissi yaşamak,
  • Makatta ıslaklık ya da akıntı,
  • Makat bölgesinde ağrı.

Hemoroid (Basur) Tedavi Yöntemleri

Hemoroid hastalığının mutlaka uzman bir hekim tarafından hastalığın boyutları dikkate alınarak gerçekleştirilmesi konusu önemlidir. 1. Derecede fark edilen hemoroidlerde kolaylıkla kişiye önerilecek diyet programı, ılık su oturma banyosu ve doktor eşliğinde verilen ilaçlar ya da kremler gibi tedavi yöntemleriyle rahatlama sağlanabilir.

Fakat bilinmelidir ki ilaç ve krem gibi yöntemler geçici bir süreliğine kişiye yatıştırıcı bir etki verir. Hastalığın şikayetlerini bloke eden bu tedavi yöntemleri bırakıldığında özellikle ileri evredeki hemoroidlerde ağrılar tekrarlamakta ve hastalığın boyutları ilerleme göstermektedir. Hastalığın evresine göre kullanılan bu yöntemlerin etkileri de azalmaktadır.

Günümüzde hemoroid tedavisinde ameliyatlı ve ameliyatsız tedavi seçenekleri mevcuttur. Hemoroid ameliyatı adı verilen genel anestezi altındaki klasik cerrahi ameliyat uygulamasında makatta yer alan hemoroid memeleri kesilerek çıkartılır. Ardından kesme işleminin yapıldığı bölge dokuları dikilir. Acı ve ağrı boyutu yüksek bu yöntemde bu nedenle kişiye narkoz verilerek uyutulur. Yapılan ameliyatta sağlıklı dokular da kesi ve dikiş uygulaması nedeniyle zarar görmektedir. Yatış gerektiren bu ameliyat sonrasında hastanın ameliyat yaralarının iyileşip günlük hayatına dönüşü minimum 20 günü bulmaktadır. Çoğunlukla yaranın temiz tutulması zor olduğundan hastanın sıklıkla pansuman yaptırması gerekir. Yaraların enfeksiyon kapması riski de bulunduğundan hemoroid hastaları farklı yöntemler arayışına girmektedir.

Avrupa Cerrahi

Merkezimizde uyguladığımız ameliyatsız hemoroid tedavisi yöntemi bu noktada kişilere oldukça avantaj sağlamaktadır. Proktoloji alanında uzman hekimlerimiz ve bu alanda deneyimli sağlık ekibimiz tarafından tıpkı bir diş dolgusu yaptırır gibi ayaktan, yatış gerektirmeden hemoroid tedavinizi olabilirsiniz. Lokal anestezi altında gerçekleştirilen ameliyatsız basur tedavisinde herhangi bir kesi ya da dikiş uygulanmaz. Kısa sürede gerçekleştirilir ve ameliyat gibi bir doku tahribatı olmadığından bölgede enfeksiyon riski oluşmaz. Bu sayede kısa sürede iyileşme sağlanmaktadır.

Avrupa Cerrahi Tıp Merkezi olarak, sağlığın öneminin ve değerinin ne anlam ifade ettiğini biliyoruz. Avrupa Cerrahi Tıp Merkezi adı ile 2005 yılında ilk olarak Güneşli ilçesindeki merkezimizde, adım adım sağlık dağıtan ve dağıtmaya devam eden bir ilkeyle yola çıktık. Her daim etik, dürüst, donanımlı ve hızlı bir anlayışı benimsiyoruz. “A Sınıfı Proktoloji Merkezi” olmanın verdiği haklı gurur ile hastalarımızı ameliyatsız yöntemler ile narkoz ve yatış olmadan ayaktan tedavi ediyoruz. Hemoroid (Basur), Kıl Dönmesi (Pilonidal Sinüs), Anal Fissür, Anal Fistül, Genital Siğil (HPV) hastalıklarında, 5 dalda uzman hekimlerimiz tarafından özenli, titiz, güvenilir ve yüksek standartlı sağlık hizmetini sağlıyoruz. Hastalarımızı Dünya’nın ya da ülkenin neresinde olursa olsunlar kurumumuza bizzat yaptıkları başvuru ile aynı gün içinde tedavi edebilmenin haklı gururunu taşıyarak, hizmetlerimize kıvançla devam ediyoruz.

Avrupa Cerrahi Merkezinde

  • Ameliyatsız hemoroid (basur) tedavisi 5-8 dakika sürer.
  • Diş dolgusu yaptırmak gibi hızlı ve yatış gerektirmeden gerçekleştirilir.
  • Narkoz uygulaması yoktur. Lokal anestezi ile bölgesel uyuşturma yapılır.
  • Kişinin herhangi bir ön hazırlık yapmasına gerek kalmamaktadır.
  • Ek bir tetkik ya da tahlil istenmez. İşlem sırasında hastanın bilinci açıktır.
  • İşlem sırasında ve sonrasında hissedilen ağrı miktarı çok azdır.
  • Kesi ya da dikiş gibi ameliyat uygulamalarına yer verilmediği için anal bölgede doku zararı yaşanmaz.
  • Tedavinin hemen ardından kişi gündelik yaşantısına dönebilir.
  • Sistemik ve kronik rahatsızlığı bulunan kişiler de rahatlıkla ameliyatsız lazer tedavisi olabilir. Tansiyon, şeker, kalp rahatsızlığı olan hastalar düzenli kullandıkları ilaçlarını kullanmaya devam edebilir.
  • Ameliyat sonrasında görülen gaz kaçırma, dışkı tutamama gibi komplikasyonlar uyguladığımız ameliyatsız tedavi yöntemlerinde yaşanmamaktadır.
  • Hastalar aynı gün içerisinde hem muayene hem tedavi olabilir.

Daha detaylı bilgi almak için www.avrupacerrahi.com.tr’den veya 444 8 623′ hasta danışman hattından bize ulaşabilirsiniz.

Panik atak nedir?

Panik bozukluğu nedir? Nasıl tedavi edilir? Panik atak sırasında ne yapmalı bu yazıda bulabilirsiniz.

Aniden ve düzenli bir şekilde ortaya çıkmakta olan panik ve korku hissine panik atak denilmektedir. Hemen her insan hayatının belli dönemlerinde korku ve panik hislerine kapılabilmektedir. Bu his gergin durumlara karşı verilmekte olan doğal bir tepkidir. Fakat panik atak yaşamakta olan bir birey için endişe ve korku gibi durumlar düzenli olarak ve ortada hiçbir neden yokken oluşum göstermektedir.

Panik atak durumu ruhsal bir rahatsızlıktır ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkarak devamlılık göstermektedir. Kişinin hayat kalitesini ciddi oranda düşürmekte olan bu durumun mutlaka tedavi edilmesi tavsiye edilmektedir. Aksi takdirde daha ciddi sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.

PANİK ATAK NEDENLERİ NELERDİR?

Panik Atak Nedenleri Nelerdir? Diğer pek çok ruhsal rahatsızlıkta olduğu gibi kesin bir şekilde neden ortaya çıkmakta olduğu bilinmemektedir. Fakat kişinin daha önce yaşamış olduğu travma veya aşırı stresli bir dönem böyle bir durum yaşamasına olanak sağlayabilmektedir. Yas ve travma gibi durumlar beyinde dengesizlik oluşturabilmekte ve bu duruma yol açabilmektedir.

Hastaların bazılarında ise genetik nedenlerden dolayı oluşum gösterebilmektedir. Aile bireylerinden bir tanesinde panik atak bulunmakta olan hastanın diğer insanlara oranla bu durumu yaşama ihtimalinin daha yüksek olduğu bilinmektedir.

PANİK ATAK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Panik Atak Belirtileri Nelerdir? Belirtiler arasında şunlar yer almaktadır:

  • Ani tuvalet ihtiyacı
  • Ateş basması
  • Baş dönmesi
  • Baygın hissetme
  • Boğulma hissi
  • Dehşet hissi
  • Ölme hissi
  • Genel titreme
  • Göğüs ağrısı
  • Hızlı kalp atışı
  • Kulaklarda çınlama
  • Kuru ağız
  • Mide bulantısı
  • Nefes darlığı
  • Parmaklarda karıncalanma
  • Terleme
  • Üşüme
  • Uyuşma veya iğne batması
  • Vücutta kopuk hissetmek

Panik atak durumunu yaşamakta olan bu belirtiler arasında en a 4 tanesini yaşamaktadır. Eğer belirtiler daha az ise bu duruma kısıtlı panik atak ismi verilebilmektedir. Genellikle 5 ile 20 dakika boyunca sürmektedir. Bazı vakalarda ise ataklar 1 saate kadar uzayabilmektedir. Kişinin durumunun şiddetine bağlı olarak panik atak sayısı değişim gösterebilmektedir. Bazı bireylerde ayda bir ortaya çıkmakta olan bu durum bazılarında ise haftada bir oluşum göstermektedir. Bu durum genel olarak korkutucu ve tehlikeli bir durum değildir ve kişinin zarar görmesine neden olmamaktadır.

Panik Atak Nasıl Teşhis Edilir?

Panik Atak Nasıl Teşhis Edilir? Öncelikle hastanın durumunu öğrenebilmek için öyküsünün dinlenmesi gerekmektedir. Hastanın neler yaşadığı hakkında detaylı bilgiler alınarak ve belirtiler de belirlenerek teşhis yapılabilmektedir. Teşhis için gerçekleştirilen muayene boyunca hasta ile ilgili pek çok bilgi elde edilmekte ve bununla birlikte genel durumunun nasıl olduğu öğrenilmektedir. Aynı zamanda hastanın ne kadar zamanda bir atak geçirmekte olduğu da sorgulanmaktadır. Teşhisin doğru bir şekilde konulması ile birlikte hastanın tedavi sürecinin başlatılması gerekmektedir. Böylelikle hastaya uygun tedavi uygulanarak hayat kalitesinin yükseltilmesine olanak sağlanmaktadır.

Panik Atak Sırasında Ne Yapmalı?

Panik Atak Sırasında Ne Yapmalı? Bu esnada ilk yardım bilgisi oldukça önemlidir. Atak geçirmekte olan kişinin oturtulması ve yavaş ve derin soluklar ile nefes alıp vermesi gerekmektedir. En az 4 saniye süre ile burundan soluk alıp ve yine 4 saniye boyunca dudaklarını büzerek de nefes vermesi gerekmektedir.

Panik Atak Nasıl Tedavi Edilir?

Panik Atak Nasıl Tedavi Edilir? Öncelikle hastanın durumu hakkında detaylı bir bilgi elde edilmesi gerekmektedir. Böylelikle de hastanın durumuna uygun olarak hareket edilmektedir. Her hasta için farklı bir tedavi süreci uygun olabilmektedir. Bundan dolayı da tedavi süreçleri kişiye özel olarak oluşturulmakta ve böylelikle iyileşme sağlanmaktadır.

Kabul Kararlılık Terapisi (Acceptance and Commitment Therapy-ACT) ile Panik Atak Nasıl Tedavi Edilir?

Panik bozukluğu, tekrarlayan ve beklenmedik panik ataklarla karakterize bir anksiyete bozukluğudur. Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), panik bozukluğunu etkili bir şekilde tedavi etmek için kullanılabilecek kanıta dayalı bir yaklaşımdır.

ACT’de, panik atak deneyimini kabul etmeye ve onlarla başa çıkmaya yardımcı olacak farkındalık becerileri geliştirmeye odaklanılır. Bu, panik atak sırasında ortaya çıkan fiziksel duyumları ve düşünceleri kontrol etmeye veya ortadan kaldırmaya çalışmadan gözlemlemeyi ve kabul etmeyi içerir.

ACT ayrıca kaygı gibi rahatsız edici duyguların varlığında bile kişisel değerleri ve hedefleri tanımlamanın ve bu değerlerle uyumlu eylemde bulunmanın önemini vurgular. Bu, panik bozukluğu olan bireylerin odaklarını panik ataklardan kaçınmaya veya panik atakları bastırmaya çalışmaktan uzaklaştırmasına ve bunun yerine tatmin edici ve anlamlı bir hayat yaşamaya odaklanmalarına yardımcı olabilir.

ACT kullanılarak panik bozukluğu tedavisi tipik olarak farkındalık uygulamalarının, bilişsel yeniden yapılandırma tekniklerinin ve maruz kalma terapisi gibi davranışsal stratejilerin bir kombinasyonunu içerir. Her zaman gerekli olmamakla birlikte ilaç tedavisi de ACT ile birlikte kullanılabilir.

Genel olarak ACT, kaygı gibi rahatsız edici duyguları ortadan kaldırmaya veya kontrol etmeye çalışmak yerine kişisel değerlere ve hedeflere bağlılığı ve kabulü vurgulayan panik bozukluğunun tedavisinde şefkatli ve etkili bir yaklaşım sunar.

Ağrı nedir, neden oluşur, çeşitleri nedir? kronik ağrı nedir? ağrı tedavisinde kullanılan yöntemler nelerdir?

Ağrı, vücudun bir bölgesinde meydana gelen rahatsızlık veya hasarın bir belirtisidir. Kronik ağrı, genellikle altta yatan bir hastalık, yaralanma veya hasar sonucu ortaya çıkan ve altı aydan daha uzun süren sürekli bir ağrı durumunu ifade eder. Ağrıyı hafifletmek veya yönetmek için çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Bunlar arasında ilaçlar, fizik tedavi, alternatif-tamamlayıcı tedaviler, enjeksiyon tedavileri, yaşam tarzı değişiklikleri ve cerrahi yer alabilir. Ağrı problemleri yaşıyorsanız, hekime danışmanız önemlidir.

Ağrı nedir?

Ağrı, vücudun bir bölgesinde meydana gelen rahatsızlık veya hasarın bir belirtisidir. Sinir uçlarının uyarılmasıyla beyne iletilen bir sinyal olarak ortaya çıkar. Ağrı, genellikle doku hasarı, enfeksiyon, hastalık veya bir yaralanma gibi vücudun normal işleyişinde bir sorun olduğunda ortaya çıkar.

Ağrının birkaç farklı türü vardır.

Nosiseptif ağrı, doku hasarı sonucunda oluşur ve somatik ağrı (deri, kas, kemik gibi vücut yüzeylerinden kaynaklanan ağrı) veya visseral ağrı (iç organlardan kaynaklanan ağrı) şeklinde olabilir.

Nöropatik ağrı ise sinir sistemi hasarından kaynaklanır ve sıklıkla yanma, karıncalanma veya elektriklenme hissi gibi belirtilerle birlikte olabilir.

Ağrı, vücudun bir uyarı mekanizması olarak işlev görür. Bu, vücudun potansiyel bir tehlikeye veya soruna tepki vermesine yardımcı olur. Ağrı, çoğu durumda geçici bir durumdur ve altta yatan sorunun iyileşmesiyle birlikte kaybolur. Ancak, bazı durumlarda ağrı kronik hale gelebilir ve uzun süreli bir rahatsızlık haline gelebilir.

Ağrıyı hafifletmek veya yönetmek için çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Bunlar arasında ilaçlar, fizik tedavi, alternatif-tamamlayıcı tedaviler, enjeksiyon tedavileri, yaşam tarzı değişiklikleri ve cerrahi yer alabilir. Ağrı problemleri yaşıyorsanız, hekime danışmanız önemlidir.

Kronik ağrı nedir? Kronik ağrı neden olur?

Kronik ağrı, genellikle altta yatan bir hastalık, yaralanma veya hasar sonucu ortaya çıkan ve altı aydan daha uzun süren sürekli bir ağrı durumunu ifade eder. Akut ağrı genellikle bir yaralanmanın veya hastalığın iyileşmesiyle birlikte geçicidir, ancak kronik ağrı uzun süre devam eder.

Kronik ağrı, genellikle nöropatik ağrı veya inflamatuar ağrı gibi alt tiplere ayrılır. Nöropatik ağrı, sinir sistemi hasarı veya fonksiyonundaki bozukluktan kaynaklanır ve yanma, karıncalanma, elektriklenme gibi belirtilerle birlikte olabilir. İnflamatuar ağrı ise iltihaplanma sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkar ve genellikle şişlik, kızarıklık ve dokunma hassasiyeti ile kendini gösterir.

Kronik ağrı, birçok farklı nedenle ilişkilendirilebilir. Bunlar arasında fibromiyalji, myofasiyal ağrı sendromu, osteoartrit, tendinit, entezit, bel-boyun fıtıkları, romatizmal hastalıklar, skolyoz, postür bozukluğu, sinir hasarı, enfeksiyonlar, iyi ve kötü huylu kitleler gibi çok çeşitli durumlar bulunur. Kronik ağrı, günlük yaşamı etkileyebilir, işlevselliği azaltabilir, uyku problemlerine yol açabilir, psikolojik stres ve depresyon gibi durumları tetikleyebilir.

Kronik ağrıyı yönetmek için genellikle multidisipliner bir yaklaşım kullanılır. Tedavi seçenekleri arasında çeşitli ilaçlar, fizik tedavi, akupunktur, çeşitli ejeksiyon yöntemleri, cerrahi, psikoterapi ve yaşam tarzı değişiklikleri bulunabilir. Tedavi planı genellikle bireysel ihtiyaçlara ve altta yatan nedenlere bağlı olarak belirlenir. Kronik ağrıyla başa çıkmak için hekime başvurmanız önemlidir.

Ağrı tedavisinde kullanılan yöntemler nedir ve bu yöntemler nasıl çalışır?

Ağrı tedavisi için kullanılan yöntemler çeşitlilik gösterir. Tedavi seçenekleri, ağrının nedenine, şiddetine, süresine ve kişinin bireysel durumuna bağlı olarak belirlenir.

  1. İlaçlar: Ağrı kesiciler, anti-enflamatuar ilaçlar, kas gevşeticiler, antidepresanlar ve antikonvülzanlar gibi çeşitli ilaçlar ağrıyı hafifletmek için kullanılabilir. Bu ilaçlar, ağrının nedenine ve tipine bağlı olarak farklı mekanizmalarla çalışır.

  2. Fiziksel tedavi: Fizik tedavi yöntemleri, kas güçlendirme egzersizleri, germe hareketleri, masaj, sıcak-soğuk uygulamaları ve elektroterapi gibi teknikleri içerir. Bu yöntemler, kasların, eklemlerin ve dokuların esnekliğini artırarak, sinir sinyallerini değiştirerek veya bloke ederek ağrıyı azaltmaya yardımcı olur.

  3. Girişimsel işlemler: Bazı durumlarda, ağrıyı tedavi etmek için cerrahi veya enjeksiyon gibi işlemler kullanılabilir. Enjeksiyon yöntemleri arasında steroid enjeksiyonları, nöral terapi, proloterapi, sinir blokajları, PRP-CGF enjeksiyonları, kök hücre tedavileri, radyofrekans ablasyonu gibi yöntemler yer alır.

  4. Alternatif ve tamamlayıcı tedaviler: Akupunktur, masaj terapisi, osteopati, karyopraksi, meditasyon, yoga ve bitkisel tedaviler gibi alternatif ve tamamlayıcı terapi yöntemleri ağrıyı yönetmeye yardımcı olabilir. Bu terapilerin etkisi kişiden kişiye değişebilir ve bilimsel kanıtları bazen sınırlı olabilir.

Ağrı tedavisi için kullanılan yöntemler, hastanın bireysel ihtiyaçlarına, ağrının nedenine ve şiddetine göre uygulanır. Ağrının sebebi ve çeşidinin ne olduğu ve hangi ağrı tedavilerinin durumunuza uygun olduğu ancak hekim muayenesi ve gerekli tetkiklerin yapılması ile belirlenebilir.

Uzm. Dr. Emre LATIFOGLOU

Yaygın anksiyete (kuruntu) bozukluğu

Kuşku, endişe ve korku gibi duygular insan deneyiminin doğal bir parçasıdır ancak hayatın içinde bu duyguların kontrolü bazı kişiler için çok zor olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) sürekli endişe ve kaygı haliyle karakterize edilen zorlu bir durumdur. Bu durumda kaygı nedeni belirsizdir, kişinin zihnini tamamıyla kaplar, yaşamını yönlendirir ve normal işlevselliğini bozar. Bu bozukluk; bireylerin günlük işlevlerini, sağlığını, ilişkilerini etkiler ve yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkiler. Kişiler her gün karşılaşabilecekleri olağan durumlarla ilgili bile aşırı endişeler hissederler. Örneğin; sağlık, iş performansı, aile üyelerinin güvenliği, ekonomik problemler, ev işleri gibi konular sürekli olarak zihinlerinde dolaşır. Genellikle bu kişiler içinde bulunduğu ruh halinin abartılı olduğunun farkındadırlar ancak hissettikleri duygu ve düşünceleri kontrol etmekte çok zorlanırlar. Bu durumla baş edemedikleri için de bazen hissedilen kaygının anormal olduğunu kabul etmek istemezle

Kaygı ne zaman patolojik olur?

Kaygı, insanlar için önemli bir işlevi olan doğal bir tepkidir. Temel olarak, kaygı vücudu potansiyel tehlikelere karşı uyarır ve korunmaya yardımcı olur. Vücutta “savaş ya da kaç” tepkisini tetikleyerek hızlı ve etkili bir şekilde tepki verme yeteneğini artırır. Adrenalin ve kortizol gibi hormonlar salgılanarak enerjiyi artırır, dikkati keskinleştirir ve refleksleri hızlandırır. Kaygı, odaklanma ve hedeflere ulaşma motivasyonunu ve performansı artırabilir. Örneğin; sınav kaygısı, bir öğrencinin daha iyi çalışması ve daha iyi performans sergilemesi için bir itici güç olabilir. Kaygı, yaygın anksiyete bozukluğunda olduğu gibi aşırı veya sürekli hale geldiğinde, kontrol edilemez bir hal aldığında, günlük yaşamı olumsuz etkilemeye ve kişinin işlevselliğini bozmaya başladığında bir sorun haline gelir. Olağan kaygı ve patolojik kaygı ayırımı için bu faktörler çok önemlidir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

1) Sürekli endişe ve kaygı hissi

2) Kontrol edilemeyen düşünceler, içsel huzursuzluk ve gelecekle ilgili abartılı endişeler

3) Gerginlik, huzursuzluk ve sinirlilik

4) Uykusuzluk veya uyku problemleri

5) Konsantrasyon güçlüğü ve dikkat dağınıklığı

6) Yorgunluk ve halsizlik hissi

7) Kas gerginliği ve vücut ağrıları

8) İrritabilite (sinirlilik) ve huzursuzluk hissi

9) Mide bulantısı, sindirim sorunları veya baş ağrısı

10) Sürekli endişelerin gerçekleşmesiyle ilgili sürekli tetikte olma hali

11) Sosyal etkileşimlerden kaçınma veya endişe duyma

12) Gelecekle ilgili belirsizliklere karşı aşırı duyarlılık

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun Tedavisi Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğunda genellikle bir kombinasyon tedavi yaklaşımı kullanılmaktadır. Psikoterapi, Bilişsel davranışçı terapi (BDT) en yaygın kullanılan terapi yaklaşımıdır. BDT bireyin düşünce kalıplarını, endişeyle başa çıkma stratejilerini ve kaygıya yol açan durumları değerlendirmesine yardımcı olur. Terapist, olumsuz düşünceleri ve davranışları tanımlamaya ve değiştirmeye yönelik teknikler kullanır. Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisinde antidepresanlar ve anksiyolitikler gibi ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar, kaygı düzeyini azaltmaya ve semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Bu ilaçların bağımlılık yapıcı özellikleri yoktur. Doktor kontrolünde ve düzenli takibi yapılarak kullanılmalıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu olan bireylerin stres yönetimi tekniklerini de düzenli uygulamaları çok önemlidir. Bu teknikler arasında nefes ve gevşeme egzersizleri, meditasyon, mindfulness (bilinçli farkındalık) ve yoga yer alır. Bu teknikler, kaygıyı azaltmaya ve rahatlama sağlamaya yardımcı olabilir. Tüm bunlara ek olarak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yaygın anksiyete bozukluğunun yönetiminde önemlidir. Düzenli uyku, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapma, alkol ve kafein gibi kaygıyı artırabilecek maddelerin tüketimini sınırlama gibi değişiklikler, genel zihinsel ve fiziksel sağlığı iyileştirerek kaygıyı azaltmaya yardımcı olacaktır. Tedavi planı, tüm rahatsızlıklarda olduğu gibi kişiye özel hazırlanmalıdır. Her bireyin tedaviye yanıtı farklı olabilir bir kişiye uygun olan tedavi diğer bir kişi için uygun olmayabilir. Uygun tedavi, yönlendirme ve destekle birlikte yaygın anksiyete bozukluğu olan birçok insan semptomları yönetmeyi öğrenir ve bu durumun üstesinden gelmeyi başarırlar.

Psikolog Elçin Kaya Karataş

Haber Hürriyeti Gazetesi

Yataktan kalkamıyorsanız ve gün içinde dikkatiniz dağılıyorsa dikkat

Sabahları yorgun kalkmak, baş ağrısı, sürekli uyku hali, gün içinde konsantrasyon bozukluğu gibi şikayetler horlama ya da uyku apnesi nedeniyle yaşanabiliyor. Kilo vermek, uyku pozisyonunun değiştirilmesi, alkol ve sigaranın bırakılması gibi önlemlerle horlama önlenebiliyor. Ancak yaşanan sorun basit bir horlama değil de nefes kesilmesiyle kendini belli eden uyku apnesi ise, uykuda solunum yollarının açık kalmasını sağlayan ağıziçi aygıtlar, pozitif basınç veren solunum cihazları ya da cerrahi tedaviler uygulanabiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Yelda Turgut Çelen, horlama ve uyku apnesi hakkında bilgi verdi.

Neden horladığınızı biliyor musunuz?

Horlama, üst solunum yollarında yaşanan hava yolu darlığında yumuşak damağın hava geçerken titremesi sonucu oluşmaktadır. Horlama bir hastalık değil altta yatan farklı hastalıkların işareti olabilmektedir. Horlamanın birçok nedeni olabilir:

  • Aşırı kilo horlamaya neden olabilmektedir.
  • Soluk borusunu, üst solunum yolunu tıkayan, daraltan geçişi azaltan herhangi bir anatomik darlık veya hastalık horlamaya neden olabilir.
  • Çenede veya üst damakta yaşanan şekil bozuklukları horlamaya zemin hazırlayabilir.
  • Hamilelikte üst solunum yolu ödeme bağlı daraldığı ve mukozalar şiştiği için horlamalar artabilmektedir.
  • Alkol kullanımı solunum kaslarını gevşettiği için horlama görülebilmektedir.
  • Yoğun sigara içildiğinde, üst solunum yollarında inflamasyon (mikrobik olmayan iltihaplar) ve daralma olduğu zaman horlamalar daha sık görülmektedir.
  • Rahat uyumak için kullanılan uyku ilaçları da horlamayı tetikleyebilmektedir .
  • Küçük dil ve yumuşak damak şişmesi de horlama nedenleri arasındadır.
  • Özellikle çocuklarda bademciklerin ve geniz etinin şişmesi-büyümesi horlamaya ve uyku apnesine yol açabilmektedir.

Horlamayla birlikte nefesiniz de kesilebilir

Horlama hava yolunun daralmasının sonucu, uyku apnesi ise hava yolunun tamamen tıkanması ve nefesin durmasıdır. Uyku sırasında solunum kaslarının gevşemesi, yatay pozisyona geçiş, vücut ve beynin aynı anda dinlenmeye geçmesi gibi nedenlerle her insanın uyku sırasında nefes durması gerçekleşebilir. Uyku sırasında nefesin saatte 5 kereye kadar durması normal kabul edilebilmektedir. Ancak saatte 5’in üzerinde nefes kesilmesi yaşanıyorsa uyku apnesi patolojik bir hal alarak vücuda zarar vermektedir. Uyku apnesinin teşhisi ise uyku laboratuvarlarında yapılan nefes, kalp ritmi, beyin dalgaları, uyku kalitesi gibi parametreler incelenerek konulmaktadır.

Bu belirtilere dikkat edin

Hastalar uykularında kendi horlamalarını veya nefeslerinin kesildiğini hissetmeyebilir. Genellikle partnerlerinin “horluyor” ya da “nefesi kesiliyor” şikayeti üzerine doktora başvurulmaktadır. Horlama ya da uyku apnesi olan kişiler gün içinde bazı şikayetler yaşayabilmektedir;

  • Sabah boğaz ağrısı (ağızın açık uyunması nedeniyle)
  • Yataktan kalkamamak ve gün içinde yorgun hissetmek
  • Gün içinde uyku hali
  • Baş ağrısı (Uykuda alınan oksijen seviyesi azaldığı için özellikle sabahları baş ağrısı yaşanabilir.
  • Tansiyon yüksekliği ve özellikle ilaç kullanımına rağmen tansiyonun kontrol altına alınamaması.
  • İlaçlara rağmen kontrol altına alınamayan diyabet(şeker hastalığı)
  • Metabolizma yavaşladığı için kilo almak
  • Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluğu
  • Trafik kazaları veya ışıklarda uykuya dalmaya kadar varabilen konsantrasyon bozukluğu. Çocuklarda bu durum okul başarısızlığı olarak yansıyabilmektedir.
  • Bazen ani bayılmaların nedeni horlama ya da uyku apnesine bağlı gelişebilmektedir.

Tedavi uyku apnesinin derecesine göre değişiyor

Uyku apnesi olan kişilerin derecesini belirlemek tedavi için önemlidir. Saatte 5-15 arası nefes kesilmesi hafif, 15-30 arası orta, 30 üstü ise ağır uyku apnesi olarak sınıflandırılır. Ağır uyku apnesi olan hastalarda genellikle cpap denilen solunum cihazı tedavisi uygulanmaktadır. Hafif ve orta seviye uyku apnesi olanlarda ise uyku pozisyonunu değiştirmek, çenenin öne çekilmesini sağlayan aparatlar ya da anatomik darlık durumunda cerrahi tedaviler tercih edilebilmektedir. Uygulanan tedavilerle uyku apnesi kontrol altına alınabilmekte ve yaşanan şikayetler giderilebilmektedir.

Uyku apnesinin olmayıp sadece horlamanın yaşandığı durumlarda ise farklı yöntemlerle horlama giderilebilmektedir.

Horlamayı gidermek için;

Yatış pozisyonunu değiştirmek gibi basit bir yöntem bile horlamayı geçirebilmektedir. Bunun için yan yatış yastıkları gibi aparatlar kullanılabilmektedir.

  • Çeneyi öne çeken aparatlar
  • Alkol ve sigaranın bırakılması
  • Kilo vermek
  • Uyku ilacı ya da üst solunum yollarında ödem yapan ilaçların kesilmesi
  • Uyku hijyenine dikkat etmek horlamayı giderebilmektedir.