2024 yılında yayımlanan “Who’s the Happiest and Why? The role of passion and self-regulation in psychological well-being” (En Mutlu Kim ve Neden? Psikolojik refahta tutku ve öz düzenlemenin rolü) isimli güncel bir çalışma dikkat çekici sonuçlara ulaştı.
Yapılan araştırma, mutluluğu en yüksek seviyede yaşayan bireylerin hayatlarında hangi faktörlerin ön plana çıktığını tespit etmeyi amaçlıyor.
Bulgulara geçmeden önce araştırmanın metodolojisini incelemekte fayda var.
Araştırma kapsamında beş farklı çalışma yürütülüyor.
İlk iki çalışmada bireylerin farklı yaşam alanlarında (akademik çalışmalar, hobiler, romantik ilişkiler ve arkadaşlıklar) ne kadar tutkulu oldukları ve bunun mutluluklarına nasıl katkı sağladığı inceleniyor.
Sonraki çalışmalardaysa, duyguların bu süreçte nasıl bir aracı rol oynadığı ve bireylerin yaşamlarındaki farklı motivasyonların mutlulukları üzerindeki etkileri inceleniyor.
Bu bağlamda, araştırma uyumlu ve takıntılı tutku olmak üzere tutkunun iki türünün bireylerin psikolojik iyi oluşları ve mutluluk seviyeleri üzerindeki etkisini inceliyor.
İlk çalışmada 260 katılımcı, diğer çalışmalardaysa toplamda yaklaşık 1700 katılımcı araştırmaya dahil ediliyor.
Katılımcıların, yaşları 18 ile 25 arasında değişen Amerika ve Kanadalı üniversite öğrencilerinden oluştuğu ifade ediliyor.
Şimdi bulguları incelemeye hazırız. Sonuçlar tutkulu bireylerin yaşamın farklı alanlarında daha mutlu olduklarını gösteriyor.
Uyumlu bir tutkuya sahip bireylerim yaşamın akademik, sosyal ve romantik olmak üzere çeşitli alanlarında daha yüksek mutluluk seviyelerine sahip olduğu görülüyor.
Araştırmacılar bu durumu, uyumlu tutkunun, bireylerin sevdikleri aktivitelere tamamen odaklanmalarını ve bu aktivitelerden keyif almalarını sağlaması şeklinde yorumluyor.
Takıntılı tutkuya sahip bireylerinse, zaman zaman mutluluk bildirseler de genel olarak daha yüksek stres ve olumsuz duygular yaşadıkları gözlemleniyor.
Yani, takıntılı tutkunun bireylerin sevdiği aktivitelerden bile stres ve baskı hissetmelerine yol açarak mutluluğu olumsuz etkilediği belirtiliyor.
Olumlu duygularınsa, bireylerin tutku seviyeleri ile mutlulukları arasındaki bağı güçlendiren önemli bir aracı rolü oynadığı görülüyor.
Uyumlu tutkunun olumlu duyguları arttırdığı ve bu duyguların da uzun vadede bireylerin mutluluklarını pekiştirdiği yorumu yapılıyor.
Özetle, incelediğimi araştırma bireylerin mutluluk düzeylerinin yaşamlarındaki tutku ve motivasyon biçimlerinden büyük ölçüde etkilendiğini ortaya koyuyor.
Tabii her bilimsel araştırmada olduğu gibi bu araştırmanın da bazı kısıtları olabileceğini ve kendi örneklemi kapsamında genelleştirmenin doğru olacağını hatırlatarak içeriğimize bir nokta koyalım.