PrizmaBetGüncelGirişAdresiHızlıveGüvenilirErişim!

AHKİB Başkanı Gürkan Tekin: İşçilik maliyetleri için teşvikler artmalı

AHKİB Başkanı Gürkan Tekin, uluslararası pazarlarda hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün rekabetçiliğinin oldukça zayıfladığını belirtti.

Bu durumun istihdam kayıplarına neden olacağını belirten Tekin, bu kaybın derinleşmemesi için destek beklediklerini kaydetti.

Akdeniz Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracat­çıları Birliği (AHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Gür­kan Tekin, emek yoğun sektör­ler arasında yer alan hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün re­kabetçiliğinin oldukça zayıfladı­ğını, sıkıntı yaşayan firmaların bir kısmının üretimlerini dur­durduğunu bir kısmının ise yurt dışında üretim arayışlarına gir­diğini açıkladı. Başkan Gürkan Tekin, “Bu durum istihdam aza­lışına ve nitelikli iş gücü kayıpla­rına neden oluyor, bunun önüne geçmek için devlet desteklerinin artırılmasını bekliyoruz” dedi.

“Devlet desteği olmadan rekabet edemeyiz”

İstihdamdaki kayıpların de­rinleşmemesi için ücretli çalı­şandan kesilen gelir vergisi di­limlerinin günün koşullarına göre güncellenmesi gerektiğine işaret eden AHKİB Başkanı Gür­kan Tekin, mevcut SGK prim in­diriminin yüzde 5’ten yüzde 10’a çıkarılmasının fayda sağlayaca­ğını belirtti. Başkan Gürkan Te­kin, prim desteğinin emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren tüm firmaları kapsayacak şekil­de düzenlenmesine ve en az 2 yıl süre ile devam ettirilmesine ihti­yaç olduğunu ifade etti.

Sektörün uzun süre yatay sey­reden döviz kurları, artan işçilik maliyetleri ve ana pazarlardaki talep daralması nedeniyle çok zor bir süreçten geçtiğine dik­kate çeken Başkan Gürkan Te­kin, “Uluslararası pazarlarda fi­yat tutturmanın çok zor olduğu koşullar yaşıyoruz. Mevcut tab­loda devlet destekleri olmadan rekabetçiliğimiz sürdürülebilir olmaktan uzaklaşıyor. Bu soru­nu ortadan kaldırmak için üre­tim maliyetlerini azaltacak teş­viklere ihtiyaç duyuyoruz.

Çün­kü üretim maliyetlerinde dolar bazında Asya’daki rakiplerimi­ze göre yüzde 40-50, Avrupa’da­ki birçok ülkeye göre yüzde 15- 20 oranında daha pahalı kalıyo­ruz. Ülkemizde asgari ücretin işverene maliyeti Asya’daki ra­kiplerimize göre 6-7 kat yük­sek durumdadır. Hazır giyim ve konfeksiyon başta olmak üzere emek yoğun sektörlerde işçilik maliyetinden kaynaklanan yü­kün paylaşılması gerekiyor. As­gari ücretteki artış yükü sadece işverene bırakılmamalıdır” dedi.

“Reeskont krediler için yapısal değişime ihtiyaç var”

Reeskont kredilerinin de Tür­kiye’nin ihracatına daha etkili bir şekilde katkı sağlayabilmesi için yapısal değişikliklere ihti­yaç olduğunu kaydeden Başkan Tekin, “Öncelikle, reeskont kre­dilerinin doğrudan Eximbank aracılığıyla kullandırılmasının faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu yöntem, süreçlerin daha et­kin ve verimli bir hale gelmesi­ni sağlayacaktır. Ayrıca, rees­kont kredilerinde teminat mek­tubu şartının kaldırılması veya bu konuda bankalara bir üst li­mit getirilmesi, ihracatçılarımı­zın finansmana erişiminde bü­yük kolaylıklar sağlayacaktır.

Bununla birlikte, reeskont kre­dilerine uygulanan faizin düşü­rülerek TL kredilerinin daha ca­zip hale getirilmesi gerekmek­tedir. Bir diğer önemli konu ise bağımsız denetime tabi şirket­lerin TL cinsinden nakdi ticari kredi kullanımlarında uygula­nan, ‘10 milyon TL üzerinde dö­viz bulundurmama ve döviz var­lıklarının aktiflerine oranının yüzde 5’i aşmama’ kısıtlamaları­nın esnetilmesidir. Bu sınırlan­dırmaların şartlara uygun olarak yeniden düzenlenmesi, şirketle­rimizin finansal esnekliğini artı­racaktır.

Ayrıca, ihracatçı firma­larımıza halen uygulanan yüzde 30 oranındaki döviz bozdurma zorunluluğunun kaldırılmasını veya kademeli olarak azaltılma­sını talep ediyoruz. Bu zorunlu­luk, ihracatçılarımızın finansal planlamasını zorlaştırmakta ve rekabetçi gücünü düşürmekte­dir” diye konuştu.

“Kasım ayında yüzde 8 düşüşle 27,7 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik”

AHKİB’in kasım ayı ihracat performansını da değerlendiren Başkan Gürkan Tekin, şunları söyledi: “Birlik olarak kasım ayında 3 bin 289 ton ürünü uluslararası pazarlarda değerlendirerek ülkemize 27,7 milyon dolar döviz kazandırdık. Söz konusu dönemde ihracat performansında yüzde 8 oranında düşüş yaşayan Birliğimiz, en çok dış giyim, bay dış giyim ve diğer hazır eşya ürün gruplarında satış yaptı. Bu ürün grupları bölge ihracatımızın yüzde 76’sını oluşturdu.

Bayan dış giyimde 9,9 milyon dolar, bay dış giyimde 7,4 milyon dolar, diğer hazır eşyada 3,2 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik. Kasım ayında en fazla ihracat yaptığımız ülkeler listesinde Hollanda, Almanya ve Fransa ilk üç sırada yer aldı. Hollanda pazarında 10,4 milyon dolar, Almanya pazarında 2,2 milyon dolar, Fransa pazarında 2,1 milyon dolar ihracat değerine ulaştık. Kasım ayında ihracat hacminde anlamlı artışlar yakaladığımız ülkeler Polonya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kosova oldu.”

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

TÜRKONFED Başkanı Sönmez: Finansman zorlukları aşılır ama adalet yoksa kalkınma da olmaz

TÜRKONFED Başkanı Sönmez: Finansman zorlukları aşılır ama adalet yoksa kalkınma da olmaz

Foreks – Türkiye’nin en büyük bağımsız iş dünyası örgütü Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), kuruluşunun yirminci yılı dolayısıyla Diyarbakır’da bir zirve düzenledi.

Türkiye’nin dört bir yanından iş insanları ve STK temsilcilerinin katıldığı ‘Küresel Riskler ve Yerel Çözümler’ temalı zirvenin açılışını Diyarbakır Vali Vekili Aziz Gölbaşı, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Serra Bucak Küçük, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ile DOGÜNSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Devrim Türk yaparken zirvenin onur konuğu ise Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Önceki Dönem YİK Başkanı Tuncay Özilhan oldu.

Süleyman Sönmez: “Enflasyonda kalıcı düşüş üretimin artması ile sağlanır”

Anadolu iş dünyasının ve KOBİ’lerinin sesi olarak çıktıkları yolda 20 yıl boyunca sürdürülebilir kalkınmadan eğitime uzanan birçok alanda 100’ün üzerinde çalışmaya imza attıklarını anlatan TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, bu süreçte dünyada ve Türkiye’de yaşanan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmelere değinerek, kuruldukları günden beri ülkenin menfaatlerini korumak için çalıştıklarını söyledi.

Türkiye’nin yoğun bir makroekonomik istikrarsızlık dönemini geride bırakmanın sancılarını yaşadığını ifade eden Sönmez, “KOBİ’lerin finansman ihtiyacı her zamankinden daha yüksek. Finansmana erişim hem zor hem pahalı. Özellikle ihracatçı sektörler, TL’deki değerlenme nedeniyle rekabetçilik sorunu yaşıyor. Üretimde yaşanan zorluklar çalışanları da olumsuz etkiliyor. İş kayıpları artarken devam eden hayat pahalılığı yaşam koşullarını güçleştiriyor. Nüfusun en yüksek gelirli yüzde 20’lik bölümü toplam gelirin neredeyse yarısını alırken en yoksul yüzde 20’lik bölümü ise sadece yüzde 6’sını alabiliyor. Enflasyonla mücadelenin de zor olacağını ve zaman alacağını biliyorduk ama süreç uzadıkça üzerimizdeki stres birikmeye başladı. Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da. Ancak enflasyonda kalıcı düşüş, tüketimin baskılanması ile değil, üretimin artması ile sağlanır. Bunun için reel sektörün ve KOBİ’lerin finansmana erişim sorununun hafifletilmesi ve böylece yatırım ve işletme sermayesi ihtiyacının zorlanmadan karşılanabilmesi gerekiyor” dedi.

“Yönetim anlayışı öngörülebilir olursa yüksek büyüme patikasına gireriz”

Ekonomide yaşanan sorunların para politikası ile zamanla çözüleceğini, iş dünyasının bunun için sabırla beklediğini belirten Sönmez, reel sektör tarafında ise durumun farklı olduğunun altını çizerek, “Ne üretimin teknoloji yapısı ve bölgesel dağılımı ne de gelir dağılımı, para ve maliye politikaları ile düzeltilebilir. Geçtiğimiz döneme göre ekonomide öngörülebilirlik kayda değer düzeyde iyileşmiş olsa da iş dünyası hala gelecek yıl için önünü görmekte zorlanıyor. Bizim daha öngörülebilir bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Çünkü piyasa ekonomisinin temelinde sağlam bir hukuk düzeni ve iyi işleyen bir adalet mekanizması yatar. Adaletin ve hukukun olmadığı bir ortamda, ekonomide kalıcı bir iyileşme ve kalkınma mümkün değil. Türkiye için kalkınmanın yolu da demokrasiye olan güvenin pekiştirilmesinden geçer. Öngörülebilir bir yönetim anlayışını hayata geçirdiğimizde enflasyonun hızla düştüğünü, büyümenin canlandığını, yatırımların ve istihdamın arttığını göreceğiz. Makroekonomik istikrarsızlığı geride bırakıp sürdürülebilir yüksek büyüme patikasına gireceğiz” diye konuştu.

“20 saatte gündem değişiyor, 20 yılda bir şey değişmiyor”

“Bundan 20 yıl sonra yapılacak zirveyi, yeşil ve dijital dönüşümü gerçekleştirip orta gelir tuzağından çıkmış bir Türkiye’de yapmak istiyoruz” diyen Sönmez şunları söyledi; “Sosyal, laik ve demokratik hukuk devletini yeniden inşa etmiş; güçler ayrılığını, denge ve denetleme mekanizmalarını yerli yerine oturtmuş; yargının tam bağımsızlığını tesis etmiş, hukukun üstünlüğüne inancı artırmış, toplumsal dönüşümü başarmış, kişi başı gelirini 15 bin doların üzerine çıkartmış bir Türkiye’nin aslında hiç de hayal olmadığını biliyoruz. Bundan yaklaşık 10 sene önce bu hayale elimizi uzatsak dokunacak kadar yaklaşmıştık. Lakin Türkiye enteresan bir ülke. 20 saatte ülke gündemi tamamen değişiyor ama 20 yılda değişen bir şey olmuyor. Biz 20 yıldır aynı vicdani sorumluluğu duyuyoruz. Bundan sonra da elimizden geleni yapmaya hazırız.”

Yeni teşvik sistemine de değinen Sönmez, TÜRKONFED olarak uzun yıllardır bölgesel kalkınma üzerinde çalıştıklarını, çatıları altında yer alan federasyonların, bölgelerin ekonomik koşullarını çok yakından bildiğini, bu nedenle teşvik sistemi kurgulanırken destek vermeye hazır olduklarını söyledi.

Orhan Turan: “Kamuda tasarruf, verimlilik ve kayıt dışı ile mücadelede daha güçlü adımlara ihtiyaç var”

Katılımcı demokrasi için, yapıcı eleştiri ve katkı sağlayan, akılcı, ön yargılardan uzak ve sağduyulu STK’lara her zaman ihtiyaç olduğunu belirten TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, “TÜSİAD olarak, 20 yıldır TÜRKONFED ile el ele yürümemizin temelinde de Türkiye’de sivil toplumun gelişmesine olan inancımız yatıyor” dedi. Konuşmasında ekonomi ve eğitim konularına da yer veren Turan şunları kaydetti; “Enflasyonla mücadele için, sıkı para politikasına ve ekonomideki soğumaya devam etmek gerekecek. Enflasyonla mücadelenin gerektirdiği fedakarlıklar deyince, kamuda tasarruf, verimlilik ve kayıt dışı ile mücadele konusunda daha güçlü adımlara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Nasıl ki toplumun her kesimi bu yükü sırtlanıyor, kamunun da önemli ölçüde tasarrufa gitmesi ve verimliliği artırması çok mühim. Eğitim sisteminin kalitesinin artırılması ise eğitime ayrılan kaynakların etkin kullanılmasıyla doğrudan alakalı. Eğitim, asla tasarruf etmememiz gereken bir alan. Eğitime ayrılan kaynakları; eğitimin niteliği ve okulların koşullarını iyileştirecek şekilde artırmalıyız. Eğitimin merkezi bütçeden aldığı pay bugün yüzde 10’un altına inmiş durumda. Bu oranı bir an önce artırmalı; yüzde 15’lere çıkarmalıyız. Önümüzdeki önemli toplumsal ve ekonomik sorunları aşabilmek için, demokratik süreçlerin işlerliğini korumalıyız. Ülkemizin dünyadaki siyasi ve ekonomik gücünü, demokrasinin gücü ve hukuk devletinin sağlamlığı belirleyecektir.”

Tuncay Özilhan: “Ortak aklı harekete geçirmenin önemini her geçen gün daha iyi anlıyoruz”

Bağımsız ve gönüllülük esasıyla ülkemizin her bölgesinden, her sektörden, her firma modelinden iş insanlarını bir araya getiren TÜRKONFED’in 20 yıllık yolculuğunda katettiği mesafenin göz kamaştırıcı olduğunu ifade eden Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Önceki Dönem YİK Başkanı Tuncay Özilhan zirvede yaptığı konuşmada, “TÜRKONFED çatısını, ortak aklı harekete geçirmek açısından çok önemli buluyorum. İş dünyasının ortak aklını harekete geçirmek, ortak sesini duyurmak için çıkılan bu meşakkatli yolculukta çok kişinin emeği var. Yurdun dört bucağından iş dünyası temsilcilerinin kendi ticari menfaatlerinin değil, ülkenin menfaatlerinin peşinden koşmak için bağımsızlık ve gönüllülük ilkeleri etrafında bir araya gelmelerinin ne kadar önemli bir karar olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz” dedi.

Devrim Türk: “Yatırımcıların önünün açılmasını bekliyoruz”

Etkinliğe ev sahipliği yapan DOGÜNSİFED’in Yönetim Kurulu Başkanı Devrim Türk, Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi ve ticaret yönünden iller arasında ilk sıralarda yer alan Diyarbakır’ın günümüzde 70’inci sıralara kadar gerilediğini, şehrin Türkiye’nin en düşük gelire sahip ikinci bölgede yer aldığını belirtti. Bölgenin en büyük dezavantajının tüketim pazarları ve limanlara olan uzaklığı olduğunu söyleyen Türk, teşvik politikaları ve lojistik altyapı çalışmaları ile yatırımcıların önünün açılmasını beklediklerini vurguladı. Diyarbakır’ın ticaret, kültür ve turizmin yanı sıra ülkenin siyasi ve demokratikleşmesi yönünde de önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Türk şöyle devam etti; “Demokratik yaşam alanı oluşumuna katkı sunmak bireysel ve kurumsal görevimiz. Devir ayrışarak küçülme değil, birleşerek büyüme devridir.”

Açılış konuşmalarının ardından EDAM Direktörü Sinan Ülgen ile Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Merkez Bankası Eski Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara’nın katılımıyla ‘2025’e Girerken Küresel Riskler ve Yerel Çözümler’ başlıklı bir panel düzenlendi.

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız!

“Şirketler öz kaynağı yaratamıyorlar kâr marjları daraldı”

Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Serter, “Şu anda şirketler öz kaynağı yaratamıyorlar, kâr marjları da çok daraldı. Dolayısıyla biraz sarmala giriyoruz. Bu sarmalı sanayici tek başına açamaz, girişimci de tek başına açamaz” dedi.

Bloomberg HT’ye konuk olan Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Serter, sanayici için 2024 yılının nasıl geçtiğini ve krediye ulaşılabilirliği değerlendirdi.

2024 yılının ihracat yapan sanayici açısından çok zor bir sene olduğunu söyleyen Serter, “Girişimcilere bakarsak orada bir diyeceğim yok, finansmana erişim, yatırım almak, iş ve müşteri bulmak ve bunları tutmak, çok zor zamanlardan geçiyoruz. Ama bir şekilde Türkiye’nin içinde tarif edemediğim bir dinamizm var hala gerçekten sebatla ayakta ve ileri diyen de bir sürü insanla beraberiz birbirimizi umut oluyoruz. Sanayi tarafında ben daha çok otomotiv ve yan sanayinde aktif olduğum için yani ihracat yapıyorsanız tabi kurun üzerindeki baskı bir yandan artan işçilik maliyetleri Türkiye’nin rekabetçiliğini, bizlerin Türk sanayisi olarak farklı sanayilerle rekabet etmemizi dünyada çok azalttı.” dedi.

Bu durumun etkisini 2024’te daha da hissetmeye başladıklarını söyleyen Serter, global ölçekte verilecek bir iş varsa Türkiye’nin rakipleri içerisinde arka sıralara düştüğünü çünkü işleri de alamadıklarını dile getirdi. “Bu bizi üzüyor ve endişelendiriyor” diyen Serter şöyle devam etti:

“Bu kaygı olayını sadece biz Türkiye olarak duymuyoruz bütün dünya bunu yaşıyor. Dünyanın büyük otomotiv şirketlerinin şu anda bir sürü üst düzey yöneticileri ayrılıyor. Dünya’da konjonktürü aramakta sorunlar var, herkes kendi yerini arıyor. Türkler olarak da biz bu sorunu yaşıyoruz, kendi ekonomimizin verdiği sıkıntılar da olunca çok kolay değil.

Sanayi sektörünün birçok stratejileri var ben Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile yakın çalışıyorum. Tekno girişim stratejisi var, Türkiye’yi geleceğe taşıyan teknolojilerle ilgili stratejiler var, yeni sanayi teknolojileri ne olmalı…benim fonum da bunun üzerine endüstriyel teknolojiler üzerine. Önce konjonktürü iyi analiz etmekle başlamak lazım, bu güne kadar Türkiye’nin dinamosu Avrupa olmuş onlar büyüdükçe bizde büyümüşüz.

Şu anda Draghi Report’da da gördüğümüz gibi Avrupa büyümesinin durduğunu bunun için acil bir şeyler yapması gerektiğinin farkında. Avrupa birçok konuda tereddütlü, regülasyonlarla uğraşmaktan inovasyonu kaçırıyor. Biz Türkiye olarak sadece Avrupa’dan medet ummayı bırakmamız lazım, tam tersine ben Almanya’daki sanayicilere şunu anlatmaya çalışıyorum; biz sizin umudunuzuz Türkiye’yi artık sadece ucuz işgücü ülkesi olarak görmekten vazgeçip asıl yatırımlarınızı yapacağınız kardeş ülkeniz olarak görmeniz lazım.

Amerika’ya bakarsak Trump’ın gelmesiyle orada da korumacı bir ekonomi öne geçti. Biz Türk şirketleri olarak müşteri bizi nerede istiyorsa oraya gitmeliyiz. Amerika’nın bize ihtiyacı varsa oraya gitmeliyiz. Çin de diyor ki Amerika ve Avrupa beni refüze ediyor. Ben ne yapacağım dünyada diyor. Çinli otomotivcilerde de şöyle bir şey var diyor ki “Ben sizi artık Çin dışındaki yerlerde daha fazla desteklemeyeceğim para kazanmayan işleri bırakın ve Çin’e geri dönün çağrısı var.”

“Biz katma değerli üretime gitmek istiyorsak bu ekosistemi yaratmak zorundayız”

“TOGG sanayi sektörü için ne ifade ediyor?” sorusunu cevaplayan Serter, “Şimdi bizim eğer TOGG gibi bir aracımız olmasaydı onun sayesinde oluşan bir elektrifikasyon tedarik sistemi oluşmasaydı bizim gidip de Fransa’da orada burada bir Türk işine yer açacaklarını düşünmek saflık olurdu. Biz katma değerli üretime gitmek istiyorsak bu ekosistemi yaratmak zorundayız ve ilk risk sermayesinin konulması gerekiyor. TOGG da bence bu risk sermayelerinin en önemlilerinden biri. TOGG challenger olma açısından çok doğru bir marka ama o da bir startup.” dedi.

“Önümüzde yatırım yapacağımız yerler var”

Serter fon yatırımları ve şirketlerin finansman sıkıntısı hakkında ise şu ifadeleri kullandı:

“Ben seri bir şekilde yatırım yapıyorum ve genellikle en iyi işleri Türkiye’den buldum. Ama onları da hep globalleştirip daha iyi getiri sağladım. Bu Fon’da da hem 70’den fazla portföy şirketlerimizi koyduk hem de finansal para koyacağız ve başka endüstriyel şirketler de bizle çalışmak istedi, şimdi onlarla da birlikte Türkiye’de bir sanayi teknolojileri, elekrifikasyon, malzeme teknolojileri, yeni enerji teknolojileri, dönüşebilir-sürdürülebilir endüstriyel teknolojiler gibi işlerin de içinde yer alacağı bir Fon olacak. Bu Fon benim hayalim, ilk kapanışı 50 milyon dolardan yaparız diye düşünüyorum 100 milyon dolarlara kadar gayet rahat çıkar. Önümüzde yatırım yapacağımız yerler var onların yol haritaları da var.

Şimdi mesela bir yerden iş alıyorsunuz biz şirketleri globale taşıyoruz ve büyük bir iş aldınız mesela birden cirosunun beş katı bir iş aldı. Bir kere büyüme finansmanı diye bir şey olması lazım, biz kontratı götürmemize rağmen bu şirketlere kredi bulmakta zorlanıyoruz. Kredi çıkıyor ondan sonra bilmem kaç katı kadar da teminat istiyorlar. O yüzden şimdi yeni işlerin ölçeklenmesini çok daha farklı ele almamız lazım yani iş alan ve önünde büyümesi garantileşmiş şirketler için özel finansman imkanları çıkarmak lazım. Sanayi şirketlerinin krediye ulaşımı çok zor. Yeni işler yapalım veya dijitalleşmeye yatırım yapalım derken bunlara kaynağı nereden bulacaksınız. Çünkü şu anda şirketler öz kaynağı yaratamıyorlar, kâr marjları da çok daraldı dolayısıyla biraz sarmala giriyoruz. Bu sarmalı açmak da sanayici tek başına açamaz girişimci de tek başına açamaz.”

Description

Merhaba arkadaşlar, bugün sizlere Prizmabet adlı bir bahis sitesinden bahsedeceğim. Prizmabet, Betconstruct altyapısı ile üyelerine kaliteli hizmetler veren ve ülkemizin önde gelen bahis sitelerinden bir tanesidir. 2009 yılında kurulan Prizmabet, lisanslı, güvenilir ve avantajlı bir site olarak dikkat çekmektedir. Prizmabet’te spor bahisleri, canlı bahisler, casino, canlı casino, slot oyunları, sanal sporlar ve daha pek çok seçenek bulabilirsiniz. Prizmabet’te oyun oynamak için aradığınız ortamı fazlası ile bulacaksınız.

Prizmabet’in en önemli özelliklerinden biri de Prizmabet TV kanalıdır. Bu kanal sayesinde bahis sitesinde bulunan müsabakaları üyeler bir ücrete katlanmadan istedikleri zaman takip edebiliyor. Böylece hem heyecanlı hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Prizmabet TV kanalında futbol, basketbol, tenis, voleybol gibi popüler spor dallarının yanı sıra daha az bilinen sporlara da yer verilmektedir. Prizmabet TV kanalını kullanmak için sadece siteye üye olmanız ve yatırım yapmanız yeterlidir.

Prizmabet ayrıca üyelerine bol miktarda bonus ve promosyon da sunmaktadır. Prizmabet’te ilk üyelik bonusu olarak 100 TL deneme bonusu alabilirsiniz. Bunun yanında yatırım bonusları, kayıp bonusları, arkadaş davet bonusu, doğum günü bonusu gibi farklı bonuslar da mevcuttur. Prizmabet bonusları sayesinde daha fazla oyun oynayabilir ve kazancınızı artırabilirsiniz. Prizmabet bonuslarının çevrim şartları da oldukça makul seviyededir.

Prizmabet para yatırma ve çekme işlemleri konusunda da üyelerine kolaylık sağlamaktadır. Prizmabet’te banka havalesi, kredi kartı, papara, cepbank, QR kod, bitcoin gibi farklı yöntemlerle para yatırabilir ve çekebilirsiniz. Para yatırma ve çekme işlemleri 7/24 yapılabilmekte ve kısa sürede hesaplara yansımaktadır. Prizmabet para yatırma ve çekme işlemlerinde herhangi bir komisyon veya kesinti de yapmamaktadır.

Prizmabet müşteri hizmetleri de üyelerine 7/24 canlı destek hizmeti sağlamaktadır. Prizmabet canlı destek ekibi sayesinde site ile ilgili her türlü soru, sorun veya önerinizi iletebilir ve anında çözüm bulabilirsiniz. Prizmabet canlı destek ekibi profesyonel, güler yüzlü ve yardımseverdir.

Sonuç olarak, Prizmabet ülkemizin en iyi bahis sitelerinden biri olarak gösterilebilir. Prizmabet’te hem eğlenceli hem de kazançlı bir bahis deneyimi yaşayabilirsiniz. Prizmabet’e üye olmak için güncel giriş adresini web sitemizden bulabilirsiniz. Prizmabet’e girmek için tıklayınız! Prizmabet’e katıldığınıza pişman olmayacaksınız! 

Prizmabet giriş: Alman otomotiv sektöründeki kriz derinleşiyor

Bir dönem Alman ekonomisinin bel kemiği ve teknolojik yeniliğin sembolü olarak görülen Alman otomotiv sektörü, yapısal, teknolojik ve jeopolitik zorluklarla karşı karşıya bulunurken, Çin’de satışların düşmesi ve elektrikli otomobillere talep yetersizliği sektördeki krizi derinleştiriyor.

Alman otomotiv üreticileri, elektrikli araçlara geçişin yüksek maliyetleri ile mücadele ederken Çin ve Avrupa’dan gelen zayıf talep ışığında maliyetleri düşürmek ve rekabet gücünü korumak için ciddi baskı altında.

Son yıllarda otomobil endüstrisinde çığır açan teknolojilerin Çin ve ABD’den gelmesi Avrupa kamuoyunda tartışma konusu olurken, Çinli üreticilerin gittikçe artan rekabeti, Alman otomobil üreticisi Volkswagen’in tarihi işten çıkarma ve fabrika kapatma planları bu tartışmaları artırdı.

Volkswagen’in kararı Alman otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu krizi derinleştirirken, otomotiv sektörü, yüksek vergi oranları, artan elektrik fiyatları, geniş bürokrasi nedeniyle ülkede rekabet gücünü kaybediyor.

Otomotiv endüstrisinin zayıflığı Alman yetkilileri düşündürürken, ekonominin büyüme hızını yavaşlatmaya devam edeceği değerlendiriliyor.

Otomotiv sektöründe fazla katma değer ve istihdamın Almanya’da kalması için siyasi irade çağrısı yapılırken, Alman siyasilerin Çin ile otomobil tarifeleri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, yüksek elektrik fiyatları ve Avrupa Birliği çevre düzenlemeleri konusunda manevra yapamaması dikkati çekiyor.

Otomotiv sektörü ülkede katma değerin yüzde 5’ini oluşturuyor

Alman otomotiv endüstrisindeki kriz, gözden kaçan trendlerin, yapısal sorunların ve jeopolitik risklerin karmaşık bir etkileşimiyle ortaya çıkarken, otomotiv endüstrisi bir zamanlar Alman ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyordu.

Sektör, Almanya’da toplam katma değerin yüzde 5’ini oluştururken istihdamın yüzde 3’ünü sağlıyor. Gelir açısından ise açık ara en büyük sanayi sektörü.

Alman otomotiv üreticileri geçen yıl 272,6 milyar avro değerinde ihracat yaptı. Bu da toplam ihracatın yüzde 17,3’üne denk geliyor.

Haziran 2024 itibarıyla Alman otomotiv sektöründe tedarikçiler hariç yaklaşık 773 bin kişinin istihdam edildiği kayıtlara geçerken, sektörün istihdamı 2023’e göre yüzde 0,8 azaldı.

Sanayide çalışanların yaklaşık yüzde 14’ü otomotiv sektöründe. Bu da otomotiv sektörünü, 952 bin çalışanı olan makine mühendisliğinden sonra iş gücü açısından en büyük ikinci sanayi sektörü konumuna taşıyor.

Bu arada, yaklaşık yüzde 13’lük payıyla ABD, Alman otomobil ihracatının en önemli pazarı, ABD’yi Birleşik Krallık ve Çin takip ediyor.

Alman ekonomisi büyümede zorlanıyor

Yapısal sorunların da ekonomiyi frenlediği Almanya’da, bir zamanlar oldukça başarılı olan “Ucuz enerji ve ara malı ithal et, bunları işle ve yüksek kaliteye sahip mal olarak ‘Made in Germany’ algısıyla pahalı bir biçimde ihraç et” başlıklı iş modeli artık işe yaramıyor.

Kovid-19 salgını, tedarik zinciri kesintileri, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi son dönemde yaşanan çok sayıda kriz, Alman ekonomisinin zayıf yönlerini su yüzüne çıkarırken, ülkenin; jeopolitik sorunlar, iklim değişikliği, durgun ekonomi ve demografik zorlukların üstesinden gelme konusunda birtakım sorunlarla karşı karşıya bulunması da dikkati çekiyor.

Almanya’nın halen “kendi ürettiği bürokrasi, kurallar ve prosedürler altında da ezildiği” belirtiliyor.

Alman ekonomisi, “Çok az yatırım, çok fazla bürokrasi ve aşırı yüksek lokasyon maliyetleriyle” sıkışırken, iç ve dış siyasi çalkantıların ortasında Avrupa’da ve uluslararası alanda geride kalarak zemin kaybediyor. Tarihsel olarak küreselleşme ve ucuz enerji girdilerine dayanarak ücretlerin ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlayan Alman büyüme modeli yapısal zorluklar ve jeopolitik risklerle karşı karşıya.

Küresel ticarette korumacılık artıp bir taraftan Rusya-Ukrayna Savaşı enerji maliyetlerini yükseltirken, Almanya’nın reel GSYH büyümesi Kovid-19’dan beri G7’de en alt sıralarında yer alıyor. Ekonomide ABD ve Çin’e ticari bağımlılık, yüksek enerji fiyatları, yatırım harcamalarının yetersizliği ve kötüleşen demografik koşullar gibi zorluklar söz konusu.

İhracata bağımlı olan ve ülkenin GSYH’nin neredeyse yüzde 30’unu oluşturan Alman sanayisi küresel ekonomideki yavaşlamadan, artan Çin rekabetinden ve Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra yüksek enerji fiyatlarından olumsuz etkileniyor.

Yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,3 küçülen ülke ekonomisi, üçüncü çeyrekte yüzde 0,2 büyüme kaydederek teknik resesyona girmekten kurtulmuştu.

Hükümet, ekonomide bu yıl yüzde 0,2 küçülme bekliyor. Ekonomi bu yıl da küçülürse 2023’te olduğu gibi G7 ekonomileri arasında daralan tek ülke olacak.

Ülkede Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümeti, iklim hedefleri, eyalet seçimlerindeki yenilgiler ve ekonomideki sıkıntılar nedeniyle yaşanan son tartışmaların ardından 6 Kasım’da dağılmıştı. Yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez erken seçime gidecek olan ülkede seçim tarihi 23 Şubat olarak planlanıyor.

Bu arada ocak ayında yeniden ABD Başkanı olarak yemin edecek olan Trump, seçimi kazanırsa dış ticaret açığını azaltmak ve yerli üretimi desteklemek için gümrük vergilerini önemli ölçüde artıracağını açıklamıştı.

Analistler, Trump’ın AB ithalatına gümrük vergileri yoluyla daha fazla korumacı bir politika uygulamasının ihracata dayalı Alman ekonomisi için iyiye işaret olmadığını kaydediyor. ABD, Alman mallarının en büyük alıcısı konumunda ve Almanya’nın ihracatının yaklaşık yüzde 10’una sahip.

Çinli şirketler elektrikli hareketliliğe erken yatırım yaparken, Alman şirketler tereddütte kaldı

Alman otomotiv endüstrisi uzun süre geleneksel yanmalı motorlara bağlı kalarak, elektrikli hareketliliğe (elektromobiliteye) yatırım yapamaya tereddütle yaklaşırken, Tesla ve BYD gibi Çinli şirketler elektrikli hareketliliğe erken yatırım yaptı.

Uzmanlar, Alman otomotiv üreticilerinin, başarılı içten yanmalı motor modellerini ihraç etmeye odaklandığını belirterek, dönüşüm ihtiyacını hafife alan bu üreticilerin elektrikli hareketliliğe geçişi kaçırdığı kanaatinde.

Elektrikli araçlara geçiş, otomotiv sektörü için ülkede ve Avrupa Birliği (AB) nezdinde çeşitli düzenlemeler ve ham madde tedariki nedeniyle zorlu bir süreç içerisinde. Sektör, Asyalı üreticilerin hakim olduğu batarya teknolojisine büyük yatırımlar yaparken, artan maliyetlerle boğuşmak zorunda kalıyor.

Alman hükümetinin Ulusal Otomobil Platformu (NPM) tarafından yapılan bir çalışmaya göre, ülkenin yanmalı motorları bırakıp elektrikli otomobillere geçmesi de pahalıya mal olacak.

Elektrikli otomobile geçişle ülkede 2030’a kadar 410 bin kişinin işsiz kalması bekleniyor. Yaşanacak iş kaybının ana nedeni de elektrikli motorların petrolle çalışan motorlara göre daha az parça bulundurduğu için üretimde daha az işçiye ihtiyaç duyulması.

İçten yanmalı bir motora en az 1200 parça monte edilirken, elektrik motorunda yaklaşık 200 adet parça ile üretim yapılabiliyor. Otomobil üretiminin ve kullanılan parça sayısının düşmesi birçok otomobil parça tedarikçisini etkiliyor ve işçi çıkarılmasına sebep oluyor.

Elektrikli otomobil üretiminde katma değerin önemli bir kısmını oluşturan batarya hücresi üretiminde Alman otomotiv sektörünün geç kaldığı da ifade ediliyor.

Kriz tedarikçileri de vuruyor

Almanya’da otomotiv üreticilerinin içinde bulunduğu derin kriz, başta yedek parça olmak üzere tedarikçileri de olumsuz etkiliyor.

Tedarikçiler düşen
siparişler ve artan maliyetlerle karşı karşıya kalırken, birçoğu elektrikli hareketlilik gereksinimlerini karşılamak için işten çıkarmalar veya yeniden yapılanma planlıyor.

Son aylarda Volkswagen, Ford, ZF WABCO ve Continental, fabrikalarında binlerce işçinin işten atılacağı haberlerinin basında yer alması dikkati çekiyordu.

Alman otomotiv ve sanayi tedarikçisi Schaeffler, 5 Kasım’da 2 bin 800’ü Almanya’da olmak üzere Avrupa’da 4 bin 700 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu.

23 Kasım’da otomotiv sektörünün önemli tedarikçilerinden Bosch, otomotiv biriminde 3 bin 800’ü Almanya’da olmak üzere, dünya genelinde 5 bin 500 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı. Bosch, ilaveten üretim tesislerinde kısa mesaiye gidileceğini açıkladı.

Otomobil parça tedarikçisi Johann Vitz GmbH de 106 yıllık geçmişinin ardından iflas başvurusunda bulunarak yeniden yapılanma sürecine girdi.

İstihdam kaybının devam etmesi bekleniyor

Alman Otomobilciler Birliği de (VDA) elektrikli araçlara geçişin Alman otomotiv endüstrisine gelecek on yıl içinde 140 bin ek istihdama mal olacağını hesaplıyor.

Sektördeki istihdam yapısı “demografi ve karbonsuzlaşma” ile köklü bir dönüşümle karşı karşıya ve bu dönüşümün 2035’e kadar yaklaşık 190 bin kişinin iş kaybına yol açması bekleniyor.

VDA’nın yaptırdığı araştırmaya göre, 2035’e kadar sektördeki iş gücü arzı demografik nedenlerden dolayı yüzde 6,3 düşecek.

Almanya’da 2019-2023 döneminde istihdamda görülen 46 bin kişilik azalış temelde elektrikli araçlara geçişten kaynaklanırken, azalma eğilimi devam ederse 2035’e gelindiğinde otomotiv sektöründe istihdam sayısı yaklaşık 190 bin kişi düşecek.

Çin etkisi

Almanya’nın diğer büyük Avrupa ekonomilerine kıyasla Çin’e daha fazla bağımlı olması dikkati çekerken, Çin’in Almanya’dan satın aldığı otomobilleri daha fazla üretebilmesi ekonominin büyümesini zorlaştırıyor.

Çin, başta Alman otomobil üreticileri olmak üzere Alman şirketleri için hem satış hem de büyüme açısından büyük önem taşıyor. Alman şirketleri, küresel pazar için Çin’deki en son teknolojileri geliştiriyor ve test ediyor. Alman sanayisinde kullanılan ara ürünlerin çoğunluğunun Çin’den geldiği belirtiliyor.

Alman otomobilleri Çin’de yoğun talep görüyor. Alman otomotiv üreticileri Volkswagen, Daimler ve BMW gelirlerinin yüzde 30’dan fazlasını Çin’den gelmesi dikkati çekiyor.

Çin uzun zamandır Alman otomobil üreticileri için merkezi bir büyüme pazarı olurken, Mercedes, Audi ve BMW gibi markalar büyüyen Çin orta sınıfında büyük bir popülerliğe sahip.

Çinli üreticiler arayı büyük ölçüde kapatırken, BYD, Nio ve Geely Çin iç pazarına giderek daha fazla hakim oluyor ve artık Alman üreticilerin Çin’deki pazar payı önemli ölçüde düşüyor.

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde satılan elektrikli otomobillerde Çin üreticilerinin payı hızla yükseliyor. Çin’de üretilen düşük fiyatlı ve sübvanse edilmiş elektrikli otomobillerin satışları rakiplerini geride bırakıyor.

Çin’de, BYD, SAIC ve Geely gibi markalar ile Tesla ve farklı Avrupa şirketlerin araçlarının üretimi yapılıyor.

Alman sanayisinin gittikçe zayıflaması, Çinli şirketlerin teknolojik olarak arayı kapatması hatta Uzak Doğulu şirketlerin yenilenebilir enerji ve otomotivde Almanları geride bırakması Almanya’da “Çin Şoku” olarak tartışılıyor.

Elektrikli araçlara yönelik zayıf talep

Alman üreticiler, elektrikli model sayılarını artırmalarına rağmen, talep beklentilerin altında kalması dikkati çekiyor.

Uzmanlar, devlet teşviklerinin yetersiz kalması, yüksek satın alma maliyetleri ve sürdürebilir olmayan şarj altyapısını buna neden olarak gösteriyor.

BYD gibi Çinli üreticilerin daha düşük üretim maliyetlerinden faydalanarak, daha ucuz ve teknolojilik araçlar sunması da Alman üreticileri olumsuz etkiliyor.

Çin’deki yavaşlama Alman otomotiv üreticilerini satışlarını olumsuz etkiliyor

Çin’deki yavaşlama Alman otomobil üreticilerin satışlarını da olumsuz etkilerken, üreticiler bu yıl için kar tahminini art arda düşürmek zorunda kalıyor.

Yüksek maliyetlerle mücadele eden Volkswagen (VW) Grubu’nun, temmuz-eylül döneminde net karı yıllık yüzde 64 düşerek 1,58 milyar avroya geriledi.

Grubun geçen yıl temmuz-eylül döneminde 4 milyar 894 milyon avro olan özel kalemler öncesi karı da bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 41,7 düşüşle 2 milyar 855 milyon avro oldu. Grubun, üçüncü çeyrekteki araç satışları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,3 düşerek 2 milyon 122 bine geriledi.

Volkswagen’in iştiraki Audi’nin yılın üçüncü çeyreğinde faaliyet kârı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 91 düşerek 106 milyon avroya indi.

Yine Alman otomotiv üreticisi Mercedes-Benz’in karı üçüncü çeyrekte Çin’deki zayıf lüks otomobil satışları nedeniyle azaldı.

Şirketin temmuz-eylül döneminde düzeltilmiş faaliyet karı (FAVÖK), geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 48 azalarak 2 milyar 517 milyon avroya geriledi. Şirketin net karı ise yüzde 53,8 düşüşle 1 milyar 719 milyon avroya indi.

Diğer Alman lüks otomobil üreticisi BMW Group’un yılın temmuz-eylül döneminde karı Çin’deki satışların düşmesi ve araçların geri çağrılması nedeniyle yıllık yüzde 84 düşerek 476 milyon avroya indi.

Söz konusu dönemde şirketin en büyük pazarı olan Çin’deki (Mini markası dahil) araç teslimatlarının yüzde 29,8 azalarak 147 bin 691’e düşmesi dikkati çekti.

BMW, Çin’deki talebin durağanlaşması nedeniyle satışlarının etkilendiğini ve tüketici talebinin zayıf kaldığını bildirerek, bu yıl için satış tahminlerini aşağı çekmişti.

Alman otomotiv sektöründeki krizin diğer sebepleri

Almanya’daki üretim maliyetleri, yüksek enerji fiyatları ve ücretler nedeniyle diğer ülkelere kıyasla önemli ölçüde yüksek kalırken, düşük kar marjlı giriş seviyesi modellerin bu koşullar altında karlı bir şekilde üretilmesi zor oluyor.

Almanya’da birçok otomobil fabrikasının ortalama kapasite kullanımı üçte iki seviyesine düşerken, bu da tesislerin verimliliğini etkiliyor ve araç başına sabit maliyetleri artırıyor. Bu durumun Alman üreticilerin maliyet sorununu daha da kötüleştirdiğine ve ülke markalarının daha az rekabetçi hale getirdiğine vurgu yapılıyor.

Alman otomobil endüstrisinin bir diğer zayıf noktası da dijital teknolojilerin yavaş gelişmesi. Tesla’da standart olan otonom sürüş sistemleri veya yenilikçi bilgi-eğlence özelliklerin Alman modellerinde genellikle daha az teknolojik olduğu ifade ediliyor.

Avrupa’daki ekonomik durum otomotiv endüstrisi üzerinde önemli bir baskı oluştururken tüketicinin yüksek enflasyon sonrası tasarruf eğiliminde olması, artan belirsiz ortam ve zayıf ekonomik büyüme birçok tüketicinin yeni bir araba almak gibi büyük alımları ertelemesine neden oluyor.

Bu durum özellikle ürünleri Asyalı rakiplerine kıyasla pahalı olan Alman üreticileri etkiliyor.

Uluslararası ticari ilişkiler ilave riskler içerirken, ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle AB’den gelecek otomobillere olası cezalandırıcı gümrük vergilerinin, Çin’in AB’ye cevap olarak Avrupa’dan elektrikli otomobillere yönelik olası yeni vergilerin de durumu daha da kötüleştirebileceği belirtiliyor.

ABD ve Çin gibi ihracat
pazarlarına olan bağımlılık Alman otomotiv üreticilerinin içinde bulunduğu krizi daha da kötüleştirirken, Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle olası cezalandırıcı gümrük vergilerinin Volkswagen, BMW ve Mercedes-Benz’in kârlarını önemli ölçüde azaltabileceği belirtiliyor.

Bu durumun sektör üzerindeki baskıyı daha da artırması ve derin istihdam kesintilerine sebep olması bekleniyor.

Kovid-19 pandemisi sırasında elde edilen güçlü karların ardından, birçok şirket marjlarına ilişkin gerçekçi olmayan beklentilerini sürdürürken, getiriler üzerindeki bu baskı, araştırma ve geliştirmeye yapılan uzun vadeli yatırımları tehlikeye atan aşırı kemer sıkma önlemlerine yol açıyor.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.

Teknoloji Hisseleri Yükselişte: Büyük Fonlar Çeşitlilik Kurallarına Uymak İçin Ne Yapıyor?

Fidelity ve T Rowe Price gibi grupların yönettiği büyük yatırım fonları, ABD vergi otoriteleriyle yaşanan sıkıntılar nedeniyle hisselerini satmak zorunda kalıyor. Bu yıl yaşanan dengesiz hisse senedi piyasası rallisi, bu fonları portföylerini çeşitlendirme zorunluluklarına uymak adına sıkı limitlere itiyor.İç Gelir Servisi (IRS), “düzenlenmiş yatırım şirketi” olarak sınıflandırılan her fonun büyük varlıkların toplam portföy ağırlığının yüzde 50’nin altında tutulmasını gerektiriyor. Büyük bir varlık, varlıkların yüzde 5’inden fazlasını oluşturan herhangi bir hisse senedini ifade ediyor.

Büyük Yatırım Fonları, Vergi Otoriteleriyle Yaşanan Sorunlar Nedeniyle Hisselerini Satmak Zorunda Kalıyor

Fidelity ve T Rowe Price gibi grupların yönettiği büyük yatırım fonları, ABD vergi otoriteleriyle yaşanan sıkıntılar nedeniyle hisselerini satmak zorunda kalıyor. Bu yıl yaşanan dengesiz hisse senedi piyasası rallisi, bu fonları portföylerini çeşitlendirme zorunluluklarına uymak adına sıkı limitlere itiyor.

İç Gelir Servisi (IRS), “düzenlenmiş yatırım şirketi” olarak sınıflandırılan her fonun büyük varlıkların toplam portföy ağırlığının yüzde 50’nin altında tutulmasını gerektiriyor. Büyük bir varlık, varlıkların yüzde 5’inden fazlasını oluşturan herhangi bir hisse senedini ifade ediyor.

Tarihsel olarak, bu limit daha çok açıkça yoğunlaştırılmış fonları yöneten uzman yöneticiler için bir endişe kaynağı olmuştu. Ancak, ABD’nin en büyük teknoloji şirketlerindeki son kazançlar, Nvidia ve Microsoft gibi şirketlerde endekse göre hafifçe aşırı ağırlıklı pozisyon almak isteyen hisse seçimi yatırımcılarının kuralları ihlal etme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden oldu.

Bu eğilim, S&P 500 ve diğer endekslerin neredeyse rekor seviyelerde konsantrasyon göstermesine yol açan son piyasa rallisinin alışılmadık doğasını vurguluyor. Aynı zamanda, çoğu aktif fon yöneticisinin yükselen endeksleri aşmakta zorlandığı bir ortamda, aktif fon yöneticileri için yeni bir zorluk yaratıyor.

Yılbaşından bu yana S&P 500 kazançlarının yaklaşık yüzde 46’sı sadece beş büyük şirket olan Nvidia, Apple, Meta, Microsoft ve Amazon tarafından sağlanmış durumda.

AllianceBernstein’dan Jim Tierney, “Aktif yöneticiler için bu çok zor bir durum” ifadelerini kullandı. Tierney, portföy yöneticilerinin genellikle portföylerinin yüzde 6 veya 7’sini aşmamayı tercih ettiklerini belirterek, mevcut durumun benzeri görülmemiş olduğunu belirtti.

Eylül ayı sonunda, Fidelity’nin 67 milyar dolarlık Blue Chip Growth fonu, Russell 1000 Growth endeksine göre benchmarklanmış olup, portföyünün yüzde 52’sinden fazlasını büyük pozisyonlara – Nvidia, Apple, Amazon, Microsoft, Alphabet ve Meta – yatırmıştı. BlackRock’ın yeni başlatılan Long-Term US Equity ETF’si de geçtiğimiz hafta itibarıyla portföyünün yüzde 52’sini yüzde 5’ten fazla olan varlıklarda bulunduruyordu.

Çeyrek sonrasında portföyleri dengelemek için bir hoş geldin dönemi bulunmakta ve şu ana kadar IRS tarafından büyük fonlar cezalandırılmamış durumda. IRS, bireysel vergi mükellefi konularında yorum yapmadı.

Faegre Drinker hukuk firmasının vergi konularına odaklanan ortağı Stephen D.D. Hamilton, pozisyonların yeniden düzenlenmesinin fon performansını olumsuz etkileyebileceğini ve sermaye kazancı vergilerini tetikleyebileceğini ifade etti. Hamilton, “Yoğunlaştırılmış pozisyonlarla uğraşıyorsanız, çözüm çok sayıda hisse satmayı içerebilir. Bu elbette ideal değil” dedi.

Birçok fon, yüzde 50 sınırına yakın bir seviyede işlem görmekte olup, büyük varlıklarını artırmakta zorlanmaktadır. Örneğin, Ark Innovation ETF’si varlıklarının yüzde 43’ünü büyük varlıklarda bulundurmakta ve portföylerinin yüzde 5 eşiğine yakın iki hisseye daha sahip olmasına rağmen, bir yıldan fazla süredir limiti aşmamıştır.

ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) ayrıca, daha az katı bir çeşitlendirme gereksinimine sahip olup, “çeşitlendirilmemiş” bir fon olarak yeniden kayıt yaptırılarak bu gereksinimden kaçınılabileceğini belirtmektedir. Ancak IRS kuralını ihlal etmek çok daha zararlı olacaktır. Çoğu fon, vergi avantajları nedeniyle düzenlenmiş yatırım şirketi olarak kayıtlıdır.

Uzun süredir ETF piyasasında uzman olan Dave Nadig, “RIC statüsünü kaybetmek, bir fon için ‘olağanüstü korkunç’ olacaktır” dedi. Nadig, zamanında yatırımcıları bilgilendirmeyen bir fonun, SEC tarafından cezalandırılma riski taşıdığını ekledi.

T Rowe Price sözcüsü, “Benchmark’ın bu kadar yoğun olduğu bir ortamda, global araştırma platformumuzun büyüklüğü, portföylerimize alfa katabilecek çekici fikirler bulmamızı sağlıyor” ifadelerini kullandı. Fidelity sözcüsü ise, varlık yöneticisinin “her zaman hissedarlarımızın en iyi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini ve uyum uygulamalarımızın bir parçası olarak fonlarımızın çeşitlendirilmesini rutin olarak izlediğini” belirtti. BlackRock yorum yapmaktan kaçındı. Ark ise yorum talebine yanıt vermedi.

Bu gelişmeler, büyük yatırım fonlarının portföylerini çeşitlendirme zorunluluklarına uyum sağlama sürecinin zorluklarını ve piyasa konsantrasyonunun artmasının fon yönetimi üzerindeki etkilerini gözler önüne sermektedir.

Financial Times

Erik ten Hag: “Fenerbahçe ile finalde karşılaşmak güzel olurdu”

UEFA Avrupa Ligi nin 3 haftasında deplasmanda Fenerbahçe ile 1 1 berabere kalan Manchester United ın teknik direktörü Erik ten Hag hayal kırıklığı yaşadıklarını söyledi

UEFA Avrupa Ligi’nin 3. haftasında deplasmanda Fenerbahçe ile 1-1 berabere kalan Manchester United’ın teknik direktörü Erik ten Hag, hayal kırıklığı yaşadıklarını söyledi.
Ülker Stadı’ndaki karşılaşmanın ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Hollandalı teknik adam, iki zor deplasmandan çıktıklarını belirtti.
“BASİT BİR GOLDÜ”
İlk golü atmalarına rağmen kazanamamalarına değinen deneyimli çalıştırıcı, “İki zor maçtan çıktık. Porto ve Fenerbahçe deplasmanlarından 2 puan aldık. İlk golü atmamıza rağmen hatalı gol yedik. Bizim için basit bir goldü. 2-0’ı yapma şansını yakalamıştık. Güzel şanslar yakaladık ama olmadı. Hayal kırıklığı yaşadık.” diye konuştu.
“UGARTE’NİN ÖĞRENMESİ GEREKİYOR”
Manuel Ugarte’nin 6 haftadan sonra ilk 11’de maça çıktığını aktaran 54 yaşındaki çalıştırıcı, “Ugarte’nin bizim nasıl oynayacağımızı daha iyi öğrenmesi gerekiyor. Öğrendikçe daha iyi olacak. Zor bir deplasmanda 4 hücumcuyla oynamak zor olabilirdi. Genel olarak takımımızın performansından ve oyuncularımızın kalitesinden memnunuz.” değerlendirmesinde bulundu.
“FENERBAHÇE İLE FİNAL GÜZEL OLURDU”
Fenerbahçe’nin iyi bir kulüp olduğunu ve taraftar ambiyansını çok beğendiğini dile getiren Hollandalı çalıştırıcı, “Fenerbahçe ile finalde karşılaşmak çok güzel olurdu. İlk yarıda topa daha çok hakim olmamız gerekiyordu. Defans yaparken ne zaman pres yapacağımızı ayarlamamız gerekiyordu. Biz sonuçta 2 zor deplasmandan beraberlikle çıktık. Kazanmak istiyorduk ama buraya gelmeden önce de böyle zor bir maç olacağını biliyorduk.” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

Silent Hill 2 – İnceleme

Kabusların hayat bulduğu yer

Oyun dünyasının sanatsal bir karşılığının olması gerekliliğinin veya “oyunlar bir sanat eseri midir, değil midir” tartışmasının temelinde yatan unsurlardan biri olduğunu düşünüyorum Silent Hill 2’nin. Nasıl olmasın? 2001’deki orijinal oyundan söz ediyorum tabii ki ama Silent Hill 2’yi basmakalıp sözcüklerle, ona bir şaheser demeden nasıl anlatabilirim ki? Silent Hill 2 sadece bir oyun olarak değil, oyuncuya tattırdığı duygusal ve zihinsel karşılıklarla derin bir psikolojik yolculuk olarak ele alınmayı hak ediyor. James Sunderland’in kayıp eşine olan yolculuğu her adımda daha derin bir varoluşsal sorgulamaya dönüşürken nasıl ki bir yağlıboya tablosuna bakarken kaybolduğunuz hissini yaşıyorsanız, Silent Hill 2 de sizde benzer bir etki yaratıyor.

Başlangıç aşırı derecede subjektif oldu, farkındayım, fakat seriyi şekillendirmiş olmasından ziyade oyun türü için kendi tanımlarını yaratmış olması açısından da Silent Hill 2’nin devrimsel bir oyun olduğunu söylemek hiç zor değil. Yarattığı klostrofobik atmosfer, oradan oraya koştururken sağda solda duyduğunuz çıtırtılar, oyun dünyasının kurgulanış şekli ve yarattığı baskı neticesinde sunduğu “korku” ve “gerilim” teması Silent Hill 2’nin benzer oyunlardan kendini sıyırdığı tarafı olmuştur hep.

23 sene önce çıkan bir oyundan söz ederken bu kelimeleri kullanıyor olmak aslına bakarsanız biraz da geçmişe özlem olabilir. Kim bilir belki de oyunu değil de o zamanlarda hayal gücümüzle kurduğumuz dünyaları özlüyoruzdur. Zira teknik olarak sınırlı imkanlara sahip olmak bunu biraz körüklüyordu eskiden; artık karakterlerin bütün hislerini veya bulunulan ortama ait bütün derinliği yaşatabiliyorlar. Kuracak hayal bile bırakmadılar …yapımcılar

İşte tüm bunların ışığında Bloober’ın Silent Hill 2’sini nasıl karşılayabileceğimi tahayyül ederken hep bir çekince vardı aklımın bir köşesinde. Remake’leri yapılan oyunların makus talihidir bu aslında; orijinale ne kadar sadık kalabileceklerini bilemezsiniz ve gözünüzde büyüttüğünüz haliyle o oyun sizin için aslında bir tabudur. Burada çok fazla tartışmanın yaşanacağını zannetmediğim için genelleme yapmaktan çekinmiyorum, şöyle ki; Silent Hill 2, remake’inin yapılması en tehlikeli oyunlardan biriydi. Bloober Team’in bunu üstlenmesi bile büyük bir cesaret örneğiyken neticede çıkardıkları ürüne baktığımızda hayrete düşmemek mümkün değil. Bir Silent Hill 2 aşığı olarak daha oyunun grafiklerine, hikayesine falan geçmeden yazının hemen başında gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, yapılmış en iyi remake Silent Hill 2’dir ve yapımcılar inanılmaz bir iş başarmışlardır.

Acı ve Yalnızlık Kozasına Sarılı Şekilde, Bekliyorum

Konunun temelinden başlayacak olursak; Silent Hill 2, üçüncü kişi görüş açısından karakterinizi yönlendirdiğiniz bir aksiyon / bulmaca macera oyunu. Kahramanımız James Sunderland üç yıl önce ölen eşi Mary’den bir mektup alır ve onu Silent Hill kasabasındaki “özel yerlerinde” beklediğini öğrenir. Bu noktada James her ne kadar inanamasa da Silent Hill’e gider ve eşini aramaya başlar. Konunun özü aslında bu ama James biraz hödük bir karakter olduğu için onun “ya Silent Hill’in her yeri bizim için özel, nereden bulucam ben şimdi bu kadını, acaba gölün kıyısındaki o parkı mı demek istedi?” diye başlayıp kasabanın başından sonuna, girilmeyen delik bırakmayıncaya kadar her yeri alt üst etmesi üzerine bir hikâye ilerleyişi var.

Lokasyon olarak Silent Hill bir göl kenarı kasabası ve standart bir şehir yaşamında bulunabilecek her türden mekân burada var. Oyuna kasabaya paralel devam eden bir otoyolun kenarındaki tuvalette başlıyorsunuz, ormanın içine doğru patikayı takip ettikten sonra mezarlığın içinden geçip az ileriden sola döndüğünüzde asfalt caddeler sizi karşılıyor. Restoranından tutun da benzin istasyonuna kadar gayet muntazam yerleşik bir kasaba, fakat tek bir kusur var, o da yoğun bir sis ve sokaklarda bir kişi dahi göremiyorsunuz. İlk hedef olarak belirlediğiniz istikamet Rosewater Park’ı, ama oraya da doğrudan gidilen yollar ya yok olmuş ya da yüksek demir tellerle engellenmiş vaziyette. Duvarlardan atlayarak veya türlü binaların içerisinden geçerek bir şekilde yolunuzu bulmanız gerekiyor.

İşte oyundaki genel ilerleyiş yapısı da bunun üzerine kurulu; hikâyenin sürekliliği içerisinde James bir yere gitmesi gerektiğinde orayı haritasında işaretliyor ve siz de elinizden geleni ardınıza koymuyorsunuz. Remake’deki harita kullanımı bu noktada orijinal oyundan çok daha aktif olmuş; aslında buna bir yaşam kalitesi geliştirmesi demek daha doğru olacaktır. Yol üzerindeki bazı kilitli kapılar veya geçilemez yerleri James haritasına not ediyor. Bunların bazılarını ya kırmızıyla karalayarak açılmaz kapı gibi belirtirken bazılarını da düz kırmızı çizgi ile çekip “ilerleyen süreçte açılabilir, bir şekilde arkadan kilitlenmiş olabilir” şeklinde ifade ediyor. İlerledikçe James’in haritayı ne şekilde kullandığını çözüyorsunuz ve binaların içerisinde ona göre ilerleyebiliyorsunuz. Ek olarak oyunda karşılaştığınız bulmacaları veya önemli bir şeyi James yine haritasına not ediyor ve herhangi bir aktivitede ilerleme kat ettiğinizde gayet düzgün bir şekilde buraları güncelliyor. Dahası bir bulmacayı çözdüğünüzde veya herhangi bir kilit kombinasyonu keşfettiğinizde doğrudan haritanın üzerine sayıları ve kodları yazıyor, siz de boşu boşuna “şifre neydi” diye düşünmek zorunda kalmıyorsunuz.

Bununla birlikte oyunda çok fazla bulmaca var. Bu bulmacaların çoğu sizi bir anahtarla veya bir şifre ile ödüllendiriyor ve oyundaki ilerlemeyi bu şekilde sağlıyorsunuz. Zaten hangi binaya girerseniz girin ilk birkaç odanın birinde mutlaka o binanın temasına uygun şekilde hazırlanmış bir ana bulmaca ile karşılaşıyorsunuz. Örneğin, hastanedeki bulmaca üç farklı hastanın bilekliklerini bulup bunların hepsini tek bir bulmacada birleştirmeniz üzerine kurgulanmış. Her bilekliği hastanenin farklı köşelerinde, yine farklı bulmacalar çözerek topluyorsunuz ve en sonunda bir yerde kullanıp bir anahtar elde ediyorsunuz. Bu anahtar normalde girilemeyen bir kapıyı açıyor ve hikâye bu şekilde ilerleyebiliyor. Benzer bulmacalar apartmanda da var, otelde de var, hemen hemen her yerde var.

Biliyorum, Sana Asla Affetmeyeceğin Korkunç Bir Şey Yaptım

Bulmacaların çeşitliliği ve zorluğu açısından oyun fazlasıyla insaflı davranmış. Başlangıçta üç farklı zorluktan birini seçiyorsunuz oyun boyunca buna paralel şekilde farklılaşan bulmacalarla karşılaşıyorsunuz. Zoru çok zor değil, kolayı ise “şuna bas, şimdi üç ekle buna bas” düzeyinde ve tabii ki kolay ve zor bulmacaların cevapları aynı değil. Zor bulmacaları başardığınızda aldığınız tatmin hissi yerinde. Çeşitlilik tarafında ise orijinal oyuna sadık kalınmaya çalışılmış. Bazı bulmacalar birebir aktarılırken, bazılarının üzerinden geçilmiş veya tamamen değiştirilmiş. Referans olması açısından apartmandaki 3 para bulmacası ve hastane asansöründeki anons duruyor.< /p>

Yalnız bulmacalar için söylemek istediğim en tatlı şeyi yapımcıların orijinal oyuna yaptığı göndermeler oluşturuyor. Koridorlarda gezerken bazı yerlerle etkileşime girebileceğinizi fark ediyorsunuz. Bakıyorsunuz, herhangi bir bulmaca yok, resmen düz bir duvar veya bir zincir parçası. Tıkladığınızda ekran anlık bir parazitlenip geri geliyor ve eğer orayı orijinal oyundan hatırlıyorsanız, oyun orada kamera açısını da benzer şekilde değiştirdiği için, bir anlık ürperiyorsunuz …ben ürperdim en azından. Buraları yaşamayı size bırakıyorum. Neler olduğunu söylemeyeceğim, ama harika detaylar. Bloober’dan orijinal oyuna karşı anlık fakat çok hoş saygı duruşları.

Aksiyon tarafında ise yapımcıların yine tadında bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Serde erkeklik olduğu için sadece bulmacaları değil aksiyonu da zor ayarda oynuyorum ve en basit yaratıklar bile bir noktada meydan okumaya dönüşebiliyor. Kolay zorlukta sopayla 2-3 vuruşta ölen yaratıklar zor ayarda 4-5 tabanca mermisi ile anca devriliyorlar ve taktiksel oynamanızı gerektiriyor her biri. Aynı anda birden fazla yaratıkla aynı odada olduğunuz yerlerde mutlaka kıyıdan köşeden geçip fark edilmemeye çalışabilir veya zorunda değilseniz savaşmamayı tercih edebilirsiniz. Zira zorluk arttıkça etrafta bulduğunuz ekipmanların sayısı da ciddi düzeyde azalıyor.

Burada Yatarken Kendimi O Kadar Zavallı ve Çirkin Hissediyorum Ki…

Yaratık tiplerinde ve sayısında ekstraya gitmemiş Bloober; orijinal Silent Hill 2’deki yaratıklar yine yerli yerinde duruyorlar. Görselliklerinde ise elbette ki 23 senenin üzerinde birtakım oynamalarda bulunulmuş. Hoşuma giden tarafı Silent Hill’in sisli halindeki yaratıklarla alterasyona uğradığı zaman karşılaştığınız yaratıklar arasındaki geçişte olmuş. Zaten alterasyona uğrayan ve paslanan Silent Hill yeterince ürkütücü ve gergin değilmiş gibi, bir de yaratıklar buna adapte olunca ortaya deri giyen latex’li hemşireler çıkmış. Evet, yanlış okumadınız. Az önce beyaz beyaz, ortalıkta elinde su borusuyla dolaşan hemşireler Silent Hill boyut değiştirince ellerinde bıçak savurmaya başlıyorlar. Ve bu sado mazo hal bir anda bütün yaratıklara sirayet ediyor; yerlerde sürünerek gezen Lying Figure’lerin modellemeleri sağında solundan çiviler çıkacak şekilde değişiyor, mankenler tayt giymeye başlıyorlar falan. Daha neler neler.

Silent Hill 2 aslında James’in odak noktada yer aldığı, yaşanan olayların da kendi iç dünyasıyla ilişkilendirildiği bir oyundur. Yaratıklar ve oyun boyunca karşılaşılan türlü karakterler aslında James’in zihinsel ve duygusal durumlarının birer yansımasıdır. Silent Hill 2’deki yaratıkların her biri James’in yaşadığı travmalar, bastırdığı suçluluk duyguları ve içsel çatışmalarla doğrudan bağlantılıdır. Silent Hill 2’nin dünyası bu şekilde semboller ile örülüdür ve bu da oyunun benzersiz bir deneyim sunmasını sağlar. Örneğin Piramit Kafa. Artık literatüre yerleşmiş bir korku unsuru olarak bile sayabileceğimiz bu yaratık James’in yaptığı hatalar ve karanlık seçimlerin somutlaşmış halidir. Piramit Kafa’nın sürekli James’i takip etmesi, geçmişindeki suçluluk duygusundan kaçamayacağını ifade eder. Benzer şekilde Maria da karısı Mary’nin yansımasıdır, fakat çok daha kadınsı ve şehvetlidir. Yıllarca karısının hastalığı sırasında ona karşı duyduğu hayal kırıklığını Maria’da telafi etmeye çalışır.

Bu Yüzden Artık Kendin İçin Yaşamanı İstiyorum

Grafiksel olarak oyun yaşatmak istediği atmosferi mükemmel bir biçimde ortaya koyuyor. Çoğunluğu zaten karanlık ve dar koridorlarda geçen oyun korku unsurunu yaşatmak için eline geçirdiği bütün fırsatı kullanıyor. Buna uygun çok sahne hazırlanmış oyun içerisinde; cızırtılı ve yanıp sönen bir florasan lambanın altından geçen bir yaratık veya sokaktaki bir arabanın patlayan farları ile aniden kararan ortamlar. İç mekanlar ve dış dünya mükemmel tasarlanmışlar, fakat karakter animasyonları ve bilhassa da modellemelerine alışmak, eski Silent Hill 2 oyuncuları için biraz zor olabilir. Laura’yı ya da Maria’yı önceden tanıdığınız için yeni yüzlerini ve seslerini biraz sindirmek gerekli. Ama tabii ki bu modellemelerin kötü olduğu anlamına gelmiyor; aksine, Eddie’nin yağlı pis suratının parlamaları falan dehşet olmuş.

Ne var ki orijinal Silent Hill 2’de bazı anahtar yerlerde yer alan diyalogların yeni oyuna aktarılışında birkaç yeri pek beğenmediğimi söylemeliyim. Örneğin Remake’in fragmanını ilk kez gördüğümde, Maria’nın James ile parmaklıklar ardında konuşurken seslendirmesini çok yadırgamıştım ve sırf o yüzden Maria’ya biraz mesafeli kalmıştım. Hatta sadece bu bile oyunun bütününü sorgulamama sebep olmuştu. Hala da pek benimseyemedim Maria’yı. Oyun piyasaya çıkana kadar bunun düzeltileceğini ummuştum hep içten içe ama öylece kalmış, sağlık olsun. Onun haricinde asıl önemli olan, karakterlerin vermek istediği duyguların doğru aktarılması durumunu yapımcılar çok iyi başarmışlar.

James… Beni Mutlu Ettin…

Ne yalan söyleyeyim, remake’in bu kadar iyi yapılmasını ummuyordum. En baştan beri bize güzel anılarımızı hatırlatacak, “bugün yapılsaydı acaba nasıl olabilirdi” dedirtecek bir gösteri olmasını umarken tam bir ziyafet ile karşılaştık. Beklediklerimin tamamını fazlasıyla aldım. Hem Silent Hill 2’nin adına hürmet, hem de başlı başına kendi içerisinde bir oyun olarak sunduğu deneyim bambaşka. Bu tarz bir oyunun günümüzde çok fazla karşılığı olmadığı için onu ancak kendisiyle kıyaslayabiliyorum (geri çekilin RE’ciler). Silent Hill 2’nin bendeki yeri apayrı ama Remake’in de kendine özel bir yeri kesinlikle olacak.

Semih Kılıçsoy neden oynamadı? Van Bronckhorst açıkladı

SEMİH KILIÇSOY NEDEN OYNAMADI VAN BRONCKHORST AÇIKLADI

Beşiktaş Teknik Direktörü Giovanni Van Bronckhorst, Trendyol Süper Lig’in 8. haftasında deplasmanda 1-1 berabere kaldıkları Gaziantep FK maçında mücadele ettiklerini ancak son dakikada topun rakip için doğru yere düştüğünü söyledi.
Giovanni Van Bronckhorst, maçın ardından düzenlenen basın toplantısında, fiziksel anlamda zor haftalar yaşadıklarını belirtti.
Zorlu süreçlerden öğrenecek şeylerinin olduğunu aktaran Bronckhorst, şöyle konuştu:
“Büyük takım olduğunuz zamanlarda nerede oynarsanız oynayın, hangi maçı oynarsanız oynayın, gerekli performansı göstermek zorundasınız. Bugün de bizim için zor bir maçtı. Savaştık, mücadele ettik aslında ama son anda top rakip için doğru yere düştü.”
Gaziantep FK maçının kendileri açısından fiziksel olarak zor bir karşılaşma olduğunu anlatan Van Bronckhorst, “Gelişme göstereceğimiz şeyler var. Hala yenilmedik, mağlubiyetimiz yok. Panik yapacak bir durum yok. Ligin üçüncü bölümüne başlayacağız ve gelişim göstereceğiz. Çok fazla maçımız var. Bir sonraki maçta daha iyi olmayı istiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Van Bronckhorst, bir gazetecinin “Semih Kılıçsoy’u maçta neden tercih etmediniz?” sorusunu, “Semih de genç ve gelişim gösteren bir oyuncu. Farklı konularda gelişim gösteriyor. Ben kendisine yardımcı oluyorum. Bu sene çok daha iyi bir bir oyuncu olacak. Bugün kendisini tercih etmedik ama milli takıma gidiyor. Bir sonraki bölümde, bir sonraki oynayacağımız blokta oynayabilir.” şeklinde yanıtladı.

Travma ve Travmanın Etkileri

Için bilgi mi arıyorsunuz? Travma ve Travmanın Etkileri makalesine göz atın ve hakkında daha fazla bilgi edinin

Travmayı ve travmanın insanlar üzerindeki etkilerini anlamamız açısından alana önemli katkılarda bulunan Van Der Kolk tarafından yazılan “Beden Kayıt Tutar” kitabında, Kolk ilk bölümüne Jessica Stern’ün Denial: A Memoir of Terror kitabından bir alıntı yaparak başlar. Bu alıntı, travma yaşayan birinin ağzından, travmanın kişi üzerindeki etkisini bize mükemmel bir şekilde özetler. İşte, travma yaşayan bir insanın ağzından travma şu şekilde anlatılabilir:“ Bazı insanların yaşamları, öykü gibi akıp gidiyor, benimkinde ise bir sürü duraklamalar ve başlangıçlar var. İşte travmanın yaptığı şey bu. Akışı bölüyor… Sadece “olup bitiyor” ve ardından yaşam devam ediyor. Kimse sizi buna hazırlamıyor.”

Travma; günlük rutini bozan, kişiyi korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkiler bırakır. Kişinin; beden bütünlüğünde ve ruhsal işleyişinde onarılması gereken hasarlara neden olur. Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü gibi kişinin hayatındaki akışı bozabilir. Peki, travma bunu nasıl mı yapıyor? Travma; kişinin geçmişinde “olup biten” bir olay olmaktan ziyade, kişinin zihninde, beyninde ve bedeninde iz bırakıyor.

Travmanın türlerine bakacak olursak: çocuk istismarı, doğal afetler, yangın ve yanıklar, savaş, işkence, tecavüz ve cinsel saldırı, motorlu araç kazaları travmanın bazı türleridir. Travma tepkisi herkeste aynı şekilde görülmez. Travmaya maruz bırakılan kişiye dair değişkenler (kadın cinsiyeti, toplumsal cinsiyet, yaş, ırk, yoksulluk, işlevsiz baş etme yolları vb.), yaşanan travmanın özellikleri (kasıtlı şiddet eylemleri, yaşama dönük tehditler, fiziksel yaralanma, cinsel saldırıya maruz bırakılma vb.) ve toplumsal tepki,destek ve kaynaklar (aile üyeleri, arkadaşlar ve çevrenin desteği, suçlayıcı olmayan tepkiler, yardım kuruluşlarının varlığı vb.) travma tepkisini etkileyebilecek değişkenlerdir.

Çocuklukta yaşanan travmaların kişi üzerinde daha kalıcı psikolojik zorluklara neden olduğu söylenebilir. İnsan gelişiminin olumsuz dış etkilere en açık olduğu bir dönemi olması nedeniyle, çocuklukta yaşanan travmalar kişi üzerinde, hızlı bir şekilde müdahale edilmediğinde, yaşam boyu biriken ve katlanan etkiler bırakabilir. Çocukluk travmaları, psikolojideki rahatsızlıklar söz konusu olduğunda, uzmanların her zaman öncelediği, rotalarını belirledikleri bir pusula gibi görünür.

Travmanın Etkileri Neler Olabilir?

Travma kişiyi, biyolojik-psikolojik-sosyolojik olarak etkiler. Travmanın kişi üzerinde birçok olumsuz ve başa çıkılması zor etkileri olabilir. Genel olarak kişiler; korku, çaresizlik, dikkat toplama güçlüğü, öfke ve suçluluk gibi duygular yaşarlar. Travmayı hatırlatan kişi(ler)den ya da ortam(lar)dan kaçma çabası söz konusudur. Bunlarla birlikte; hissizlik, dalgınlık, duygusal küntlük (duygusal donukluk), şaşkınlık, farkındalıkta azalma, depersonalizasyon (kişinin kendi bedenine ya da zihnine yabancılaşması), derealizasyon (kişinin gerçek dünya algısından uzaklaşması) ve dissosiyatif amnezi (strese bağlı olarak gelişen anormal hafıza kaybı) gibi belirtiler oluşabilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)’nda kişi; yineleyici, istemsiz ve sıkıntı veren anılar/düşler görebilir. Flashbackler (geçmişe dönüşler) yaşayabilir. Anksiyete, kaygı ve panik bozukluk, majör depresyon, psikotik depresyon, somatik (bedensel) belirtiler ve bağlantılı bozukluklar, bağışıklık sistemi zayıflığı, psikoz, madde kullanım bozukluğu, bağlanma sorunları da travmanın neden olabileceği başka etkiler olarak sayılabilir. Yani, travmanın kişi üzerindeki etkilerine bakıldığında, travmanın bazı hastalıkların sebebi, bazılarının hazırlayıcısı ve bazıları içinse sürdürücü etkisi olduğu söylenebilir.

Travmaya Maruz Bırakılan/Kalan Beyinde Neler Olup Biter?

Travmatik bir olaya maruz kalan ya da maruz bırakılan kişi artık farklı bir sinir sistemiyle hayatta kalmaya çalışır, buna mecbur kalır. Travma yaşayan insanların beyninde; biyolojik ve nörolojik düzeyde önemli değişiklikler meydana gelebilir. Travma; beynin yapısını ve işleyişini derinden etkileyerek stres yanıtlarını, duygusal düzenlemeyi ve hafıza süreçlerini değiştirebilir. Ancak bu değişiklikler her zaman kalıcı değildir. Terapi, ilaç tedavisi, farkındalık çalışmaları ve destekleyici sosyal ilişkiler, beynin iyileşmesine yardımcı olabilir. Travmanın etkilediği başlıca birkaç beyin bölgesine bakılacak olursa, bunlar:

Amigdala, korku ve tehdit algısından sorumlu bir beyin bölgesidir. Travma sonrası, amigdala aşırı aktif hale gelebilir. Bu, kişinin sürekli olarak tehlikede olduğu hissini yaşamasına ve gereksiz yere “savaş ya da kaç” tepkisi göstermesine neden olabilir.

Hipokampus, anıların oluşumu ve düzenlenmesinden sorumlu bir bölgedir. Travma yaşayan kişilerde bu bölge etkilenebilir ve travmatik olayların işlenmesi zorlaşabilir. Bunun sonucunda kişi, geçmiş olayları hatırlamakta zorlanabilir veya travmatik anıları doğru bir şekilde işleyemeyebilir.

Prefrontal korteks, karar verme, düşünme ve duygusal düzenlemeden sorumlu olan beyin bölgesidir. Travma sonrasında, bu bölgenin işlevi zayıflayabilir. Prefrontal korteks yeterince etkin çalışmadığında, kişi duygusal tepkilerini kontrol etmekte zorlanabilir, ani öfke patlamaları, kaygı atakları veya kontrolsüz duygusal tepkiler gösterebilir. Prefrontal korteksin işlevindeki bozulmalar, travma yaşayan kişilerin rasyonel düşünme yeteneklerini olumsuz etkileyebilir. Travmatik olaylar karşısında mantıklı kararlar almak zorlaşabilir ve kişi, tehlikenin ortadan kalktığını bilse bile kendini sürekli tehdit altında hissedebilir.

Görüldüğü gibi travma, kişinin hayatı algılayış biçimini tamamen değiştiren zorlayıcı bir yaşantıdır. Travmanın etkileri geniş kapsamlı ve çok boyutludur. Bu etkiler her bireyde farklı yoğunlukta ve şekilde ortaya çıkabilir. Ancak doğru yaklaşım ve destekle travmanın etkilerini hafifletmek ve iyileşme sürecine girmek mümkündür. Kaynaklara göre birçok insan; psikoterapi, ilaç tedavisi, fiziksel aktivite, farkındalık ve sosyal destek ile travmanın etkileriyle başa çıkabilir.

Teknik Direktörümüz Jose Mourinho ve Jayden Oosterwolde, Twente maçı öncesinde açıklamalarda bulundu

Teknik Direktörümüz Jose Mourinho ve futbolcumuz Jayden Oosterwolde, Fenerbahçemizin, UEFA Avrupa Ligi’nin 2. haftasında yarın deplasmanda Hollanda temsilcisi Twente ile oynayacağı müsabaka öncesinde düzenlenen basın toplantısında açıklamalarda …

Teknik Direktörümüz Jose Mourinho ve futbolcumuz Jayden Oosterwolde, Fenerbahçemizin, UEFA Avrupa Ligi’nin 2. haftasında yarın deplasmanda Hollanda temsilcisi Twente ile oynayacağı müsabaka öncesinde düzenlenen basın toplantısında açıklamalarda bulundu.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Teknik Direktörümüz Jose Mourinho ve futbolcumuz Oosterwolde, şunları söyledi:

Maçla ilgili Teknik Direktörümüz, “Güçlü yönleri olarak takım olmalarını söyleyebilirim. Takım halinde oynuyorlar ve bunun arkasında yapmış oldukları çalışmaları görebiliyorsunuz. İyi savunma yapıyorlar, önde iyi baskı yapıyorlar, gerektiğinde geri çekilip kompakt ve organize bir şekilde oynamayı iyi biliyorlar. Her Hollanda takımı gibi topla oynamaktan keyif alıyorlar. Topa sahip olmak istiyorlar. Aynı zamanda kontrataklarda da çok tehlikeli olabiliyorlar. Öndeki oyuncularının hareketlilikleri iyi. Zayıf yönlerine değinmeyi tercih etmiyorum. Pazar gününden beri bu maça hazırlanıyoruz, birkaç günümüz oldu. Yüksek şiddetli çalışmalar yapamadık çünkü ligde zorlu bir maç oynamıştık. Ama en azından taktiksel olarak neler yapmamız gerektiğini biliyoruz.” değerlendirmesini yaptı.

Fenerbahçe’de ve Türkiye’de olduğu için mutlu olduğunu belirten Jose Mourinho, “Diğer çalıştığım kulüpleri de yüksek platform olarak ayırmam. Her kulübün hedefleri vardır. Bir kulübe geldiğiniz zaman o kulübün projelerini, hayallerini sahiplenirsiniz. İspanya Ligini Real Madrid’le kazanmak, Türkiye Ligi’ni Fenerbahçe’yle kazanmaktan daha önemli demem asla. Hiçbir farkı yok. Fenerbahçe çok büyük bir kulüp, Türkiye harika bir ülke. Türk futbolunda hala öğrenmeye çalıştığım bazı şeyler var. Değiştiremeyeceğim için onlarla yaşamaya, kabul etme durumunda olduğum şeyler var. Buraya gelme kararımdan hiç pişman değilim. Tamamen kulüple yapmak istediklerime odaklanmış durumdayım.” dedi.

20 yıl önce Porto ile Şampiyonlar Ligi’ni kazandığı dönemdeki hırs ve hislere sahip olduğunu belirten Mourinho, “20 yıl önce Porto ile Şampiyonlar Ligi’ni kazanmıştım, 2 yıl önce de Roma ile Konferans Ligi’ni kazanmıştım. 1 yıl önce de Roma ile Avrupa Ligi’ni kaybetmiştim ama kaybettim derken… Ama tabii ki 20 yıl önceki hislerimi, hırslarım hala var. Fenerbahçe de hırsları olan bir kulüp. Burada hedeflerimize ulaşmak için içinde bulunduğumuz durumlar çok zor. Türk insanı ne demek istediğimi gayet iyi anlıyor. Ben içimde hala aynı ateşi, hırsı hissediyorum. Hala sarı kart görüyorum. Dış görünüşüm dışında değişen pek bir şey yok benim için. Fenerbahçe turnuvaları kazanmak istiyor. Ligde iyi rakiplerimiz var. Zor şartlar var ama bu zor şartları konuşması gerekecek doğru kişi ben değilim çünkü ben buraya yeni geldim. Onlar daha iyi biliyorlar çünkü tüm hayatları boyunca buradalardı. Aynı şekilde Avrupa Ligi’nde de seviyesi çok yüksek takımlar var. Bu yeni garip formatta hem iyi hem de kötü şeyler var. İyi şeylerden biri artık Şampiyonlar Ligi’nden takımlar gelmiyor. Bu turnuvaya başlayan takımlar bu turnuvayı bitiriyorlar. Takım isimlerine baktığımız zaman gerçekten zor ve potansiyelli takımlar var. Önümüzde 7 maçımız kaldı. Biz ilk etabı geçmeyi umuyoruz. İkinci etaba geçtikten sonra üçüncü etabı düşünmeye başlarız. Şu anda bu yeni formatta kaç puan gerektiğini bilmiyorum. Bildiğim tek şey şu an cebimizde 3 puan var. Önümüzde 7 maç daha var ve bu maçlardan da puan almamız lazım. Umarım yarından başlayarak bunu başarırız.” şeklinde konuştu.

Yarınki karşılaşmanın VAR hakeminin, Roma-Sevilla finalindeki VAR hakemi Stuart Edward olduğunun hatırlatılması üzerine Jose Mourinho, “Bunun normal bir atama olduğunu düşünüyorum çünkü UEFA, Bay Rosetti ve De Cupers’in yapmış olduğu atamalara göre belirliyor bu kararları. Benim için hiçbir problem yok. Ben dürüstlüklerine inanıyorum. Futbolun içinde olan insanların dürüstlüğüne inanıyorum. Onlar finali yönettikleri günde kötü günlerindeydiler. Bir kulübün, hocanın, oyuncuların ve taraftarların tarihini etkileyen karar verdiler, ben bunu unutmuyorum ama dürüstlüklerine inanıyorum. Sadece onlar o gün kötü günlerindeydiler. Yarın da ellerinden geleni yapacaklarını biliyorum. Bununla ilgili hiçbir problemim yok.” açıklamasını yaptı.

Son olarak Hollanda takımlarına karşı galibiyet istatistiğinin hatırlatılması üzerine Teknik Direktörümüz Jose Mourinho, “Hollanda takımlarına karşı geçmişte o maçları kazandım çünkü iyi takımları çalıştırıyordum. Ajax’a karşı 4 kez oynamıştım Real Madrid’deyken. Böyle bir eşleşmede kazanmayı beklersiniz. Bunun benimle veya Hollanda takımları olmasıyla bir alakası yok. Sadece takımların potansiyeliyle alakası var. O eşleşmeler de zordu, kolay olmadı. Sadece bir Ajax-Real Madrid maçı ve Manchester United-Ajax finali kolaydı. Onun dışında oynamış olduklarımın hepsi zordu. Daha çok yeni Feyenoord’a kaybettim. Yarın da zor olacak diye düşünüyorum. Ben kazanmaktan hoşlanıyorum, kaybetmekten hoşlanmıyorum. Hollanda takımları her zaman zor. Çok organizeler, çok iyi oynuyorlar, teknik anlamda çok üst düzeyler, kaliteliler, özellikle evlerinde oynadıklarında taraftar desteği olduğunda bu maçlar çok zor oluyor. Bu sene hem Twente hem de AZ ile eşleştik grupta. İkisiyle de deplasmanda oynayacağız. ‘Bu durumdan mutlu musunuz?’ diye sorarsanız, hayır değilim. Sadece havalimanının bile buraya 1 saat uzak olması bizim için bir zorluk. Hollanda takımlarının aynı zamanda bir pragmatizmi de oluyor. Yarınki rakibimiz savunmayı çok iyi biliyor, gerektiğinde geri çekilmeyi iyi biliyorlar. Kompakt bir şekilde beklemeyi ve kontrataklara çıkmayı iyi biliyorlar. Belli bir dozda pragmatizme sahipler. Bunu iyi yapıyorlar. Geçen sene de ligi üçüncü bitirdiler. Slavia Prag ile eşleşmişlerdi ki Slavia Prag takımı da sanılandan çok daha iyi. Ben de yarınki rakibimizin çok iyi bir takım olduğunu söyleyebilirim.” diye konuştu.

Ardından söz alan Hollandalı oyuncumuz Jayden Oosterwolde, “Eski yuvama geri döndüm. Geçen yıl da Twente ile oynamıştık. Benim için güzel bir hatıra olmuştu. Umarım yarın akşam da benim için güzel bir hatıra olur. Enteresan bir maç olacak. Bence her iki takım da çok iyi. Twente, geçen hafta M. United’a karşı güzel bir iş çıkardı ama biz de Fenerbahçe olarak çok iyiyiz. Yeni bir teknik direktörümüz var. Kendisinin takım üzerinde çok güzel etkisi var. Umarım yarın da iyi olur ve galibiyetle döneriz.

(Eski takımına karşı oynayacak olmak) Geçen yıl da aynısını yapmak zorundaydım ama tabii ki hoş bir duygu değil ama artık Fenerbahçeliyim. Fenerbahçe’de başarı göstermek zorundayım. Biz de Avrupa Ligi’ne katılmak istiyoruz. Hoş bir duygu değil ama profesyonel davranmanız gerekiyor. Dusan Tadic’in Hollanda’da daha fazla eski aşkları (takımları) var. Onun için de güzel bir his bu. Twente bence çok iyi takım. Defans ve hücum açısından her iki yönden de iyiler. Birlikte çalışan bir takım.

Mourinho ile çalışabilmem, onun beni seçmesi benim için bir onurdur. İtalya’da da oynadım. Fenerbahçe’de benim üçüncü teknik direktörüm. Deneyimlerim oldu. Kendisinin belirli bir karizması var. Çok da başarıları var. Ondan daha fazla bilgi almak demek istemiyorum ama onun söylediklerini daha fazla ciddiye alıyorsunuz. İyi bir ambiyansla geldi. Zaaflarımız varsa onları düzeltmeye, geliştirmeye yardımcı oluyor. Futbola ayrı bir bakış açısı var. Kendisi büyük bir hoca.

Türkiye gibi ülkede çok şey oluyor. Sadece futbolda değil, Türkiye’nin dışından da çok farklı şeyler oluyor. Alışmanız, kabullenmeniz ve adapte olmanız gerekiyor. Evet, Türkiye’de garip şeyler oluyor ama bunu kabul etmek zorundayız. Türkiye’den çıkarken de bunu da deneyim olarak götürmeniz gerekiyor.

Bütün kariyerim boyunca sol bek oynadım. Sol orta sahada oynadım. Her iki pozisyonda iyi oynayabiliyorum ama hocanın şu anda benim sol kanatta oynamama ihtiyacı var. Bu benim için herhangi bir problem değil. Hangi pozisyonda oynamaktan daha fazla keyif alıyorsun diyorsanız, geçen sene daha çok sol stoper oynadım. Birçok Avrupa kulübü benimle ilgilendi. Her iki pozisyon da benim için problem değil. İyi bir sezon oynadığımı düşünüyorum ama dediğim gibi hocamızın benim sol kanatta oynamama ihtiyacı var.

En üst düzeyde oynamaya çalışacağız. İlk 8’de olmamız gerektiğini düşünüyorum. Hedefimiz bu yönde. İyi maçlar bizi bekliyor. Hedefimiz galibiyet.

Bence Mourinho çok şakacı biri, hatta futbolun dışında da çok iyi bir insan. Geçmişte yaşadığı hikayeleri bize anlatıyor. Bize şunu öğretti: Her şey futboldan ibaret değildir. Çok da katı bir insan değil. Çok komik insan. ” dedi.

Basın Fotoğrafları