Günümüzde bağımlılık sıradan yaşam alışkanlıklarımızla iç içe geçerek ayırt edilmesi ve adlandırılması zor bir kavrama dönüştü. Çünkü neredeyse herkes bir şeylere “bağımlı”. Hatta bazen iyi bir şey gibi görünen hali günlük yaşam söylemlerimizde daha sık yer almaya başladı: aşk bağımlısı olmak, keyif bağımlısı olmak, teknoloji bağımlısı olmak, sağlıklı yaşam bağımlısı olmak… Aslında söylemlerimizde bu kavram bağımlılık adıyla yer alsa da alışkanlık kavramı yerine de hatalı kullanımına rastlıyoruz. Çünkü bağımlılık ile alışkanlık arasındaki ince çizgi son zamanlarda daha da inceldi. Nedeni belki de covid-19 salgınının yaşamımızdaki davranış alışkanlıklarımıza etkisidir. Çünkü yaşantımızdaki büyük değişimler uyum kapasitemizi zorlar ve rutinlerimizin bozulması psikolojik dayanıklılığımızı sarsabilir. Bununla beraber yeni düzene uyum sağlamak için yeni normaller geliştirmeye ve onlara tutunmaya çalışırız. Normal denilen şey sayısal çoğunluğu temsil eder ve bazen olağanüstü koşullarda anormal pek çok durum yeniden düzenlenerek normal değerlerle yeni temsiller kazanabilir. Bu süreçten etkilenerek yeni normal sınırlar belirlediğimiz durumlardan sadece bazıları: ekran başında geçirdiğimiz süreler, yaptığımız alışveriş miktarı ve buna ayırdığımız bütçe, yeni düzende evde uzun süreleri birlikte geçirdiğimiz insanlarla olan etkileşimlerimiz, temizlik ve düzene ayırdığımız zaman ve çaba…Tüm bu zihinsel temsillere rağmen bazı değişmeyen gerçekler vardır. Bağımlılığın zarar verici etkileri gibi…
Herhangi bir nesne bağımlılığa neden olabilir. Bazen bir insan bazen bir keyif verici madde ya da bazen bir oyun… Belirleyici olan şey bu nesneyi kendimize destek olarak görüp mü kullanıyoruz yoksa kendimizi bu destek olmadan düşünemediğimiz şekilde onunla bütünleşmiş hissedip benliğimizi yönetmesine izin mi veriyoruz?