Site icon Prizmabet

Oytun Orhan: Türkiye’nin garantör önerisinin başarı şansı yüksek

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırısıyla başlayan, İsrail’in Gazze’de sivilleri hedef alan saldırıları sonrasında bölgede artan gerilimin sonlandırılması için Türkiye ilk günden itibaren bölgedeki aktörlerle diploması trafiği yürütüyor.

Türkiye’nin girişimleri çerçevesinde önerdiği formülü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açıkladı. Fidan, özellikle Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olmasının telkin edildiğini vurgulayarak, “Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafın da mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin” önerisini gündeme getirdi.

‘Batı İsrail üzerinde baskısını arttırmalı’

Türkiye’nin bu önerisini Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nden Oytun Orhan Sputnik’e şu şekilde değerlendirdi.

“Türkiye çatışmanın başladığı ilk andan itibaren arabuluculuk önerdi ve çatışmanın daha da büyümemesi, bölgesel bir çatışmaya dönüşmemesi konusunda bir diplomatik çaba gösterdi. Türkiye bunu tek başına değil, özellikle Mısır gibi Gazze üzerinde etkili olan ülkelerle birlikte koordinasyon içinde yürütme çabası içerisinde oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Mısır’a giderek burada muhatabı ile bir görüşme gerçekleştirdi. İsrail’i, Gazze’de sivil ayrımı gözetmenden devam eden operasyonlarının sınırlandırması, diğer taraftan da Hamas’ın elindeki rehineleri salıvermesi konusunda ikna edilebilmesi açısından ortak bir inisiyatif geliştirilmesi gerekiyor. Bölgedeki aktörlerin çoğunluğu çatışmanın çok büyümemesi ve sorunun sadece Gazze ile sınırlı kalarak çokta uzamandan, sivil kayıplar artmadan sonlanması çabası içerisinde. Bölgedeki bütün taraflar, hatta bölge dışındaki ABD dahil bütün aktörler diploması seçeneğini kullanarak İsrail’i sınırlandırmaya çalışıyor. Bu anlamda Türkiye’de bir garantör ülke formülünü gündeme getirdi. İsrail ve Filistin arasında bir anlaşmaya varılması bu anlaşmanın uygulanması konusunda tarafların belli şüpheleri ve kaygıları olacaktır. Bu kaygıların giderilmesi açısından da her iki taraf üzerinde farklı ülkelerin garantör olacağı bir genel formül önerisi ortaya çıktı. Türkiye’nin de içinde olduğu diğer bölgedeki aktörlerin ortaya attığı bir fikir olabilir. Böyle bir fikir hayat bulacak olursa bölgesel bir etkisi olacağı için başarı şansı yüksek. Burada sadece bölge ülkelerin değil ABD’nin batının, İsrail üzerinde biraz daha baskılaması ve onu siyasi çözüme yönlendirecek baskı araçlarını kullanması gerekiyor”

‘Batı yavaş yavaş İsrail’i eleştirmeye başladı’

İsrail’in sivilleri hedef alan saldırıları sonrasında batı kamuoyunda desteğinin azalmaya başladığına dikkat çeken Orhan “Ben açıkçası Batılı ülkelerinde bunu destekleyeceğini düşünüyorum. ABD ve Batı giderek İsrail’e eleştirilerini yöneltmeye başladı. İlk başta daha İsrail yanlısı bir tutum alırken, İsrail’in artan sivil saldırılarıyla yavaş yavaş Avrupa, batı kamuoyu İsrail aleyhine dönemeye başladı. Batının, ABD’nin çıkarlarıyla, bölgede yeni bir savaş çok uyumlu değil. ABD bölgeden çekilme süreci içinde. Gücü ve etkisi azalıyor. Böyle bir ortamda İsrail’in bölgesel bir savaş sürüklenmesi ABD’nin hiç işine gelemeyecektir. Bu nedenle de hem dışişleri bakanı hem ABD Başkanı sürpriz ziyaretler ile bölgeye gelip İsrailli yetkililer ile görüşmeler gerçekleştiriyor. Burada amaç İsrail’in Gazze’ye bir kara operasyonu yapması ve sonrasında savaşın, çatışmanın farklı bölgelere yayılmasını engellemeye çalışmak. ABD açısından bakıldığında Türkiye’nin bu çatışmanın yayılmasını önlemeye çalışan girişimleri bence taktir görecektir. Batı İsrail üzerinde baskısını artırırken Türkiye’de Filistin tarafında garantör olarak onun haklarını koruyucusu olacağına garanti vererek tarafları masaya getirtebilir” ifadelerini kullandı.

‘Türkiye bölgede arabulucu rolünü üstlendi’

Türkiye’nin Ukrayna krizi döneminde üstlendiği arabuluculuk rollünü Orta Doğu’da da sürdürdüğüne dikkat çeken Oytun Orhan Arap baharı öncesi döneme bakıldığında Türkiye bölgede tarafsız, çatışmalara doğrudan müdahil olmayan, ama proaktif bir yaklaşım içindeydi. O dönemde sorunların çözümünde rol üstleniyordu. İsrail- Suriye çatışmalarında, İsrail-Filistin çatışmalarında arabuluculuk rolü üstleniyordu. Arap baharı dönemi, Orta Doğu’da yaşanan iç savaş süreci istisnai bir durum olabilir. Şimdi Arap baharı sonrası dönemi yaşıyoruz ve bölgede bir normalleşme süreci var. Sorunları artık siyasi yollarla çözme anlayışı daha ön plana çıktı. Bu çerçevede Türkiye 2011 öncesindeki rolüne geri döndü. Bu anlamda Ukrayna çatışmaları önemli bir örnek oluşturdu. Burada uygulanan dengeli politika sorunun tarafı olmaktan kaçınmasını sağladı. Bunun yanı sıra her iki tarafla görüşebilen ve tarafları ikna edebilen güçlü pozisyonu ile bazı kolaylaştırıcı adımlar atılmasını sağladı. Tahıl koridoru gibi, tutukluların karşılıklı salıverilmesi gibi. Bu çaba uluslararası kamuoyu tarafından da taktir topladı. Türkiye kamuoyunda da bu yaklaşım benimsendi. Benzer yaklaşımı Orta Doğu’daki çatışma sürecinde de görüyoruz. Türkiye bu bölgedeki çatışma sürecinden son derece rahatsız. Bölgede normalleşme süreci devam ederken, bölgenin yeniden bir gerilime sürükleniyor olması Türkiye’nin çıkarları, beklentileri ile uyumlu değil. Türkiye burada çatışmayı sonlandırmak için bekleyen niyet belirten bir pozisyondan ziyade daha aktif bir tutum benimsemeyi tercih ediyor. Burada da aynen Ukrayna’da olduğu gibi sonuç alabilmek adına taraflar arasında eşit mesafede duran ama İsrail’in Gazze’deki katliamlarını eleştiren, bu konu da onu baskılamaya çalışan, diğer taraftan da sorunun siyasal yollarla çözülmesi için çaba gösteren pozisyonda. Bunu yaparken Türkiye tek başına hareket etmiyor. Bunu bölgesel bir inisiyatif olarak yürütüyor. Mısır, Lübnan gibi aktörlerle iletişim halinde. Türkiye bir bölgesel girişim ile tarafları masaya oturtmak ve daha sonra garantör ülke olarak bu anlaşmasının uygulanmasını denetlemek formülü ile öne çıkıyor” dedi.

Exit mobile version