Site icon Prizmabet

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Yaygın anskiyete, sürekli sıkıntı ve gerginlik halidir. Günümüzde artan bir rahatsızlıktır çünkü sürekli orada deprem oluyor, burada bombalar patlıyor, dünyada çatışmalar oluyor. Bugün ona yarın bana dediğimiz anların sayısı artıyor. Buda kaygıyı artıran sebeplerin tetiklenmesine sebep oluyor. Çocukluktan beri hatta daha öncesine gidersek taş devrinden süre gelen “her an öldürülebilirim” kaygının temelini sarsan düşünce biçimidir.

Preödipal dönem dediğimiz yani bebeklik dönemin de kendisine bakan bakıcısında çocukluk döneminde aynı sorunlar varsa bebek bunu sünger gibi emer. Fark etmeden çocuk bu duyguyla büyür. Büyüdüğünde bu kontrol duygusu diğer kaygı dinamiği az olan akranlarına oranla daha fazla olanlarda görülür. Mesela, sürekli bir şeyleri kontrol ediyorsun; bir gün bakıyorsun çocuk hastalanmış, farkediyorsun ki hastalığı kontrol edemiyorsun. Istediğin kada iyi bak çocuk hasta olabilir, bu durum anksiyete yaratıyor. Çocuğuna çok iyi bakıyorsun, bakıyorsun komşunun çocuğu ölmüş yarın seninki de ölebilir istediğin kadar iyi bak bir garantisi yok: bu tarz olumsuz durumlar alt yapısını kaygıya yatkın olan kişilerde anksiyete yaratıyor.

Örneğin, çocuğunu kontrol ediyorsun, kocanı kontrol ediyorsun, yeni bir çocuk yapıyorsun onu da kontrol edebiliyorsun, 3 tane kişi var ve rahatsın. Sonra çocuk okula gidiyor, öğretmeni kontrol etmen lazım; iyi eğitim verebiliyor mu diye, arkadaşları kontrol etmen gerekiyor; iyi arkadaş mı kötü arkadaş mı diye. Kontrol edeceğin kişi sayısı artıyor. Çocuk büyüyor ve üniversiteye gidiyor, ben filanca kişiyle evleneceğim diyor; gelin ya da damat kişisini kontrol etmen gerekecek sonra torunları… kontrol edilecek kişi sayısı artıyor. Başlangıçta kişi sayısı az olduğundan seni rahatsız etmiyor fakat kişi sayısı arttıkça kontrol edilecek kişi sayısı arttığından rahatsızlık boyutuna ulaşıyor. Burda ki örnekte gördüğümüz gibi belirsizlik aslında kaygının düşmanı. Bilmediği herşey kişiyi rahatsız ediyor. O zaman kaygı yaşıcağın iyi halide kötü halide önden bilme isteği diyebiliriz.

Hastalığı veya ölümü kontrol edemediğini farkettiğinde anksiyete artar. Çünkü bu durumla nasıl baş edebileceğini bilememe hali kaygının pimi çekilmiştir.

Bazen çocukluktaki anne-babanın çatışmaları da anksiyete yaratabilir. Mesela anne sürekli anksiyöz, çocuk o duyguyu taşıyor olabilir. Devamlı kullanılmayacak zaten ilaç 2-3 ay sonra duyguları yatışır bırakabilir ilaçları. Amaç terapinin biraz ilerlemesini sağlamaktır. Baş etme yönteminin öğrenince zaten ilaca gerek duymayacaktır.

Soru: hocam depresyon ile yaygın anksiyete birbirinden kesin ayrılabilir mi?

Cevap: evet ayrılabilir. Depresyonda çökkünlük, mutsuzluk, enerjisi düşüklüğü ve hayattan keyif almama vardır. Anksiyetede enerji yüksektir; ya bir şey olursa, ya ben çok kötüyüm gibi panik hali görülür. Huzursuz ve kıpır kıpırlardır. Depresyon mahsun mahsun bakar.

Bazen yaşamadığımız olaylardan da etkileniriz. Mesela bir yerde patlayan bomba sizi tetikleyebilir. Yaanılan bir deprem … Burda tanıdığın var mı diye sorduğumda genelde hayır cevabını alırım. O zaman siz kiminle ilgili ilk aklınıza kötü birşey olsa kime olurdu?“ ya babam ölürse diye korkuyorum, annem ölürse diye korkuyorum.” Burada çocuğunlukla 2 duygu vardır: ya babam ölürse diye korkuyorum hem de babamı ben öldürürsem diye korkuyorum. Yani buradaki kaygıların çoğu ödipal dönemde kendi cinsi olan rakip ebeveny ilişkileri geliyor.

Mesela ışıd militanı kafa kesiyor, sen de izliyorsun. Biri birine zarar verdiğini görünce rahatsız hissetmek bir miktar normal. Gerçeklik ile ilgili kısım kalır, fakat yaşamadığı halde düşünce yaşanmış kadar etkili ise o zaman çocukluğundan yansıttığın şeylere bakarız.

Günlük hayatta birileri ile patlamalar gibi konuları konuşuyorum çoğu kişinin durumu berbat. 1. Kendi travmaları var, 2. Ailenin travmaları var, 3. Taş devrinden gelen travmalar var: yandaki kabile gelip bizim kabileyi öldürdü, bu nesilden nesile geçti. Bunları konuşmak anksiyeteyi azaltır. Bugün ve burada olamama halidir. Anksiyete ben ya hep geçmişteyim yada hep gelecekte demenin diğer ismidir.

Bunları konuşmak aynı zamanda sosyal açıdan da iyidir. Çünkü benim beynimde bu varsa ben de bunu bir yerlere yansıtırım. Geçmişteki travmayı bende kendi çocuğuma ya da çevreme yansıtırım. Bu zinciri danışanın bozması sosyal açıdan da iyidir. Bu nesilden nesilden aktarılan zinciri 1 kişi, 2 kişi kırar sonra onlar da çevrelerine bundan bahsederler böyle çalışmalar uzun vadede dünya barışına katkı sağlar. Çünkü insanlar birini öldürüyor ama öldürdüğü kişi o değil ya kendisi ya da çocukluktaki birisi ya da daha geri travmalardan birisi mesela 600.000 yıl önceki travmalar bugün ortaya çıkabilir.

Beynimiz netlik ister, belirsizliği sevmez. Yine de hayatta belirli olan hiçbir şey yoktur. 1 dk sonra tavan çöker ve hepimiz ölürüz. Biz sanarız ki bu tavan hiç çökmez. Ya da şuan evde çocuğun çoktan ölmüştür sen yaşıyor sanıyorsundur. Aslında hayatta belirli olan tek bir şey vardır o da günün birinde öleceksin. Bu bilginin seni rahatlatması gerekir eğer rahatlatmazsa çocukluğunda belirsizlikler ile anıların vardır bunlara bakman gerekir. Belirsizlik diyince senin aklına neler geliyor? Belirsizlikle ilgili senin yaşadığın anılar var ya da belirsizlikle fazla meşgul ebeveynler var. Annen dövecek mi yoksa sevecek mi seni, nötr bakıyorsun. Ya da annen, kocam başka bir kadına gidecek mi gitmeyecek mi diye düşünüyor, belirsizlik var. Sen annenin duygusunu alıyorsun. Biz her şey bizim kontrolümüzde zannederiz aslında ama çok azdır.

Korkuları konuştun ama ondan sonra yine korkuları kalır çünkü ülkende savaş var biri seni öldürebilir. O korkunun kalması sağlıklıdır, çünkü o korku seni tehlikeden korur, gerçektir. Bizim burada dediğimiz korkmamak, umursamaz olmak değil hayal ile gerçeği ayırt edebilmektir. Gerçek bir problem varsa ve korkmuyorsan burda sorun vardır. Ama gerçek bir sorun yok o zaman da korkuyorsun o zaman bu korku gerçek bir korku değil alt sebeplerne bakmalıyızıdır. Bizim işimiz tamamen gerçekle ilgildir. Çocukluk anılarını temizledikçe bu insanlarda bir miktar korku kalır.

Savaş gibi durumlarda kişi bu duyguda kaldığından bedenine yansır. Mesela reel bir korkusu var öldürülebilir ve konuştuk çocukluk ile ilgili değil o zaman ara ara beyin bunu reddettikçe eft yapacağım. Korku arttıkça bedene yansır ve bedensel hastalıklar meydana gelebilir. Bedensel hastalıklar aslında başlangıçta iyi bir şeydir, uzun vadede tehlikeldir. Bedensel rahatsızlıklar sayesinde onlarca ruhsal rahatsızlıktan korunuyorum, eroin gibidir. Eroini de başlangıçta içmek iyi bir şeydir. Eroin içersin ve o gün iyi hissedersin, problemlerini unutursun. Orta ve uzun vadede ise eroin sana zarar verir, giderek beynin uyuşur, ruhsal ve bedensel hastalıkların olur, yakın ilişkilerin bozulur. Bu hastlıklar da böyledir, kısa vadede iyidir. Ama sonrasında sürekli belinden, başından şikayet ettiğinde yakın ilişkilerin bozulur. Ya da sürekli mızlandığın için negatifi çağırırsın. Ruhsal acı bedensel acıdan daha kötüdür. Bedensel acıyı lokalize edersin; tam şurası ağrıyor diyebilirsin ama ruhsal acıyı tanımlayamazsın, derin bir acıdır. O yüzden beynimiz haz ilkesiyle çalışır bedene yansıtır.

Exit mobile version